İsrail’in En Büyük Hahamı"Mesih’i Gördüm"

  • Bu konu 3 izleyen ve 7 yanıt içeriyor.
8 yazı görüntüleniyor - 1 ile 8 arası (toplam 8)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27432
    Anonim
    Pasif
    #34057
    Anonim
    Pasif

    Benim tanıdığıma inandığım MESİH; günahkârlarla, zayıflar ve biçâreler ile dolaşırdı.
    Çünki O, şunu demişti.
    Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var.” (Matta: 9/12)

    Şimdiki Hahamların 2000 yıl önceki versiyonu Fersilere de şöyle seslenmişti.
    Kör olsaydınız günahınız olmazdı (…) Ama şimdi, ‘Görüyoruz’ dediğiniz için günahınız duruyor.” (Yuhanna: 9/41)

    MESİH, şimdiye kadar milyonlarca – Belki de milyarlarca – insana lutfedip, iman etmelerini sağladı.
    Matta/Markos/Luka/Yuhanna incillerinde, yüzlerce muhteşem öğreti varken;
    Haham’ın rüyasından “kerâmet”(!) icad etmenin bir mantığı yoktur.
    Bizler, MESİH’i başkalarının söz ve rüyalarında değil;
    Kendi rûhumuzda/hayatımızda idrâk etmeliyiz.

    “…İnsanoğlu’nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır.” (Matta: 24/26)

    #37253
    Anonim
    Pasif

    Sayın Zakay.
    Diyorsunuz ki:Matta/Markos/Luka/Yuhanna incillerinde, yüzlerce muhteşem öğreti varken;
    Haham’ın rüyasından “kerâmet”(!) icad etmenin bir mantığı yoktur.


    Bunu söylediğinize göre,siz o videyo’yu neden,koyduğumu kavrayamamışsınız.

    Sayın Zakay,konu rüyadaki Keramet konusu değildir.Bakın Ithzah Kaduri ismindeki bu haham,Yahudi din bilginlerin ve bir çok tanınmış kişinin ,dostuymuş ve ayrıca çok saygı duyulan bir öğretmenmiş.
    Yahudi toplumu biliyorsunuz ki hala gelecek olan Mesih’i bekliyor.Bu kadar tanılmış bir kişinin kalkıp görünümünde İsa Mesih’i görmesi ve İsa’nın kendini Mesih olarak açıklayışı,elbetteki pek çok insanda ilği uyandırmıştır oğlu davut bile bunu,babasının ölümünden sonra sinegogta açıklıyor.

    Ben dinde, mantık arama felsefesine pek inanmıyorum.Her şey İnanç ve İman’la gerçekleşiyor.
    Ve diyorsunuz ki:
    “Bizler, MESİH’i başkalarının söz ve rüyalarında değil;
    Kendi rûhumuzda/hayatımızda idrâk etmeliyiz.”

    Bu söylediğinize katılmıyorum.Başkalarının rüyaları her zaman teşvik edicidir .Tanıklık bölümüne girin,orada bir çok kardeşin tanıklığını okursunuz.ve bunlar içinde Mesih’in göründüğü,anlatıldığı, bir çok rüya ve görünüme sahit olabilirsiniz.
    Kiliselerde,bu konu çok önemlidir.Bir çok insan tanıklığını verir.ilk başlarda durumun farkında olmaz rüyayı idrak edemez yada ne anlama geldiğini çözemez İsa Mesih’i görür kim olduğunu bilmez,arayış başlar.arkasından araştırma,onun arkasından eleştiri ve kıyaslama, en son sözü yürek söyler çünkü İman yürekte başlar ve sözlere,dökülür.Tüm bu yazdıklarımın tek bir yola insanı götürür,bu ister bir paylaşım ister bir görünüm ister bir rüya hiç farketmez.
    Götüren de Tanrı’nın dokunuşu dur . bu dokunuş , ister görünüm ister rüya ne denilirse denilsin farketmez.

    İste.. ruhta idrak ,bu dur yada hayatımızdaki manevi yolculuğun başlangıçı bu dur.Bu Tanrı’nın dokunuşu ve Tanrı ile başlanılan birebir ilişkidir.
    Sizce bunlar saklanmalı mı.?
    Tanıklık ‘a görünüme,rüya ya ne gerek var….,yürek alıp götürsün zaten bulur aradığını.. demekle olmuyor.
    Yok ben Mesih’i başkalarının söz ve rüyalarında aramam mı denmeli.!
    O rüyalar teşvik içindir, yol gösterir,ışık gibi aydınlatır.yüreği bilmediği fakat ,aradığı yolun başına, götürür arkası zaten kendiliğinden gelecektir.

    Bakın Kutsal Kıtabımızda bile buna benzer bir çok tanıklık anlatılıyor en bilineni de Pavlus’un Şam yolunda görünümünde gördüğü İsa Mesih’e ait tanıklıktır.

    Pavlus diyor ki:
    “Mesih`le ilgili tanıklığımız sizde pekiştiği gibi Mesih`te her bakımdan her tür söz ve bilgi bakımından zenginleştiniz.”
    1 Korintliler 5:6

    Esenlikle.

    #29984
    Anonim
    Pasif

    @Saba 23594 wrote:

    Sayın Zakay.
    Diyorsunuz ki:Matta/Markos/Luka/Yuhanna incillerinde, yüzlerce muhteşem öğreti varken;
    Haham’ın rüyasından “kerâmet”(!) icad etmenin bir mantığı yoktur.


    Bunu söylediğinize göre,siz o videyo’yu neden,koyduğumu kavrayamamışsınız.

    Mümkündür efendim.
    Hristiyan teolojisi hakkında fazlaca bilgim yok.
    Size göre kavrayamamış de olabilirim.
    Ama ben düşüncelerimde ısrar ediyorum.

    @Saba 23594 wrote:

    Ben dinde, mantık arama felsefesine pek inanmıyorum.Her şey İnanç ve İman’la gerçekleşiyor.

    Bu noktadan sonra, benim size diyecek bir sözüm olamaz.
    İncildeki (Matta/Markos/Luka/Yuhanna) eşsiz/muhteşem öğreti ve benzetmeleri okuyup da;
    Bunun üzerine, mantıktan arınmış bir “iman” tesis etmek nasıl olur, bilemem.
    İman; birtakım ön kabüllere dayanması ve subjektif olması hasebiyle, tartışmaya müsâit değildir.
    Ben daha nesenel/tartışılabilir mevzûlar üzerinde yazmayı/paylaşmayı tercih ediyorum.

    Saygıyla.

    #37252
    Anonim
    Pasif

    Sayın Zakay.
    Bende daha önce yazdığım şu cümlede ısrar ediyorum.Demiştim ki:
    “Ben dinde, mantık arama felsefesine pek inanmıyorum.Her şey İnanç ve İman’la gerçekleşiyor.”
    Bunu neden yazdım.? onuda açıklayayım.

    ” Onikiler’den biri, “İkiz” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi. Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler.
    Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.
    Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken İsa gelip ortalarında durdu,
    “Size esenlik olsun!”
    dedi.
    Sonra Tomas’a,
    “Parmağını uzat”
    dedi,
    “Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!”
    Tomas O’nu,
    “Rabbim ve Tanrım!”
    diye yanıtladı.
    İsa,
    “Beni gördüğün için mi iman ettin?”
    dedi.
    “Görmeden iman edenlere ne mutlu!”

    İsa, öğrencilerinin önünde, bu kitapta yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdi.
    Ne var ki yazılanlar, İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O’nun adıyla yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır.
    Yuhanna 20:24.31

    Sayın Zakay
    Diyorsunuz ki:
    “Ben daha nesenel/tartışılabilir mevzûlar üzerinde yazmayı/paylaşmayı tercih ediyorum.”

    Nesnel anlatımda yada tartışmada veya paylaşımlarda kişiler, yorum yapmaz,kişisel görüş bildirmez,ne görüyorsa onu anlatır.
    Objektiftir,bilimseldir,kanıtlanmıştır.
    Doğruluğu kanıtlanmış bir konunun, neyini tartışabiliriz ki !Doğrudur,kanıtlanmıştır,bilimseldir.geriye tartışacak bir veri bulamayız.

    Bende sizin aksine Öznel anlatımların yada paylaşımların daha çok tartışabilir olduğuna inanıyorum. Çünkü kendi kişisel düşüncelerimi belirtebilir ,konu hakkında yorum yapabilirim,veya çoğul kullanayım yapabiliriz.

    Kutsal Kıtap’ta, çok severek okuduğum, İbraniler Bölümü 11’ci Ayet’te:

    “İman ,umut edilenlere güvenmek,görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır..Evrenin Tanrı’nın buyruğuyla yaratıldığını,böylece görülenlerin
    görülmeyenlerden oluştuğunu İMAN sayesinde anlıyoruz.”

    İbraniler 1:1.3

    Kutsal Kıtap’ımızda, İman’ı, çok iyi açıklayan, İbraniler bölümünde (İMAN’la ilgili olarak) şunlar yazılıdır.

    “Habil’in Tanrı’ya Kayin’den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı’nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Habil ölmüş olduğu halde, iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır.

    İman sayesinde Hanok ölümü tatmamak üzere yukarı alındı. Kimse onu bulamadı, çünkü Tanrı onu yukarı almıştı.
    Yukarı alınmadan önce Tanrı’yı hoşnut eden biri olduğuna tanıklık edildi.
    İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır. Tanrı’ya yaklaşan, O’nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir.

    İman sayesinde Nuh, henüz olmamış olaylarla ilgili olarak Tanrı tarafından uyarılınca, Tanrı korkusuyla ev halkının kurtuluşu için bir gemi yaptı. Bununla dünyayı yargıladı ve imana dayanan doğruluğun mirasçısı oldu.

    İman sayesinde İbrahim miras alacağı yere gitmesi için çağrılınca, Tanrı’nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola çıktı.
    İman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti.
    Aynı vaadin ortak mirasçıları olan İshak ve Yakup’la birlikte çadırlarda yaşadı. Çünkü mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyordu.

    İbrahim, yaşı geçmiş ve karısı Sara kısır olduğu halde, imanı sayesinde
    vaat edeni güvenilir saydığından çocuk sahibi olmak için güç buldu.

    Böylece tek bir adamdan, üstelik ölüden farksız birinden gökteki yıldızlar, deniz kıyısındaki kum kadar sayısız torun meydana geldi.
    Bu kişilerin hepsi imanlı olarak öldüler.

    Vaat edilenlere kavuşamadılarsa da bunları uzaktan görüp selamladılar, yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiler.

    Ayrıldıkları ülkeyi düşünselerdi, geri dönmeye fırsatları olurdu.
    Ama onlar daha iyisini, yani göksel olanı arzu ediyorlardı. Bunun içindir ki, Tanrı onların Tanrısı olarak anılmaktan utanmıyor. Çünkü onlara bir kent hazırladı.

    İbrahim sınandığı zaman imanla İshak’ı kurban olarak sundu. Vaatleri almış olan İbrahim biricik oğlunu kurban etmek üzereydi. Oysa Tanrı ona,
    “Senin soyun İshak’la sürecek”
    demişti.
    İbrahim Tanrı’nın ölüleri bile diriltebileceğini düşündü; nitekim İshak’ı simgesel şekilde ölümden geri aldı.

    İman sayesinde İshak gelecek olaylarla ilgili olarak Yakup’la Esav’ı kutsadı.
    Yakup ölürken iman sayesinde Yusuf’un iki oğlunu da kutsadı, değneğinin ucuna yaslanarak Tanrı’ya tapındı.

    Yusuf ölürken iman sayesinde İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkacağını anımsattı ve kemiklerine ilişkin buyruk verdi.

    Musa doğduğunda annesiyle babası onu imanla üç ay gizlediler. Çünkü çocuğun güzel olduğunu gördüler ve kralın fermanından korkmadılar. Musa büyüyünce iman sayesinde firavunun kızının oğlu olarak tanınmayı reddetti.Bir süre için günahın sefasını sürmektense, Tanrı’nın halkıyla birlikte baskı görmeyi yeğledi.
    Mesih uğruna aşağılanmayı Mısır hazinelerinden daha büyük zenginlik saydı. Çünkü alacağı ödülü düşünüyordu. Kralın öfkesinden korkmadan imanla Mısır’dan ayrıldı.
    Görünmez Olan’ı görür gibi dayandı.
    İlk doğanları öldüren melek İsrailliler’e dokunmasın diye Musa imanla, Fısıh kurbanının kesilmesini ve kanının kapılara sürülmesini sağladı.

    İman sayesinde İsrailliler karadan geçer gibi Kamış Denizi’nden geçtiler. Mısırlılar bunu deneyince boğuldular.

    İsrailliler yedi gün boyunca Eriha surları çevresinde dolandılar; sonunda imanları sayesinde surlar yıkıldı.

    Fahişe Rahav casusları dostça karşıladığı için imanı sayesinde söz dinlemeyenlerle birlikte öldürülmedi.

    Daha ne diyeyim? Gidyon, Barak, Şimşon, Yiftah, Davut, Samuel ve peygamberlerle ilgili olanları anlatsam, zaman yetmeyecek.

    Bunlar iman sayesinde ülkeler ele geçirdiler, adaleti sağladılar, vaat edilenlere kavuştular, aslanların ağzını kapadılar.

    Kızgın ateşi söndürdüler,
    Kılıcın ağzından kaçıp kurtuldular.
    Güçsüzlükte kuvvet buldular, savaşta güçlendiler,
    Yabancı orduları bozguna uğrattılar.
    Kadınlar dirilen ölülerini geri aldılar.
    Başkalarıysa salıverilmeyi reddederek dirilip daha iyi bir yaşama kavuşma umuduyla işkencelere katlandılar.
    Daha başkaları alaya alınıp kamçılandı,
    Hatta zincire vurulup hapsedildi.
    Taşlandılar,
    testereyle biçildiler,
    Kılıçtan geçirilip öldürüldüler.
    Koyun postu, keçi derisi içinde dolaştılar,
    Yoksulluk çektiler,
    Sıkıntılara uğradılar,
    Baskı gördüler.
    Dünya onlara layık değildi.
    Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular.

    İmanları sayesinde bunların hepsi Tanrı’nın beğenisini kazandıkları halde, hiçbiri vaat edilene kavuşmadı.
    Bizden ayrı olarak yetkinliğe ermesinler diye, Tanrı bizim için daha iyi bir şey hazırlamıştı.”
    İbraniler 11:4.40


    “Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır,imanı ağzıyla açıklayarak kurtulur.”
    Romalılar 10:10

    Esenlikle.

    #37251
    Anonim
    Pasif

    Sn. Saba;

    Evvelâ neyi anlamya/anlatmaya çalıştığımızı doğru tespit edelim. Yaptığınız anlatım iman temeline dayanıyor ve özelikle de bu iman akıl/mantık çizgisine dahil edilmeden savunuluyor ise, bu paylaşımlardaki amaç ne olabilir ? Sizin imanınız kendinize âit kimi ön kabulleri bünyesinde barındırır. Bir başkasının imanı da, daha farklı ön kabülleri. Hareket noktalarınız farklı olduğu müddetçe, asgâri müştereklerde dahi birleşemezsiniz. Bu durumda, imâna dâir herhangi bir hususun incelenmesi, irdelenmesi kimlere ne fayda sağlar ?

    İki Hristiyanın bir İncil âyetini farklı yorumlaması ile; bir Yahudi’nin ya da Müslüman’ın o âyete yaklaşımı aynı olamaz. Benim tartışmadan yana olmadığım nokta; Kutsal Kitap’ın O’na inanmayanlara karşı bir “tartışma aracı” olarak kulanılmasıdır. Fakat MESİH imanlısı olarak bizler, İncildeki bir ayeti nasıl anladığımızı, aramızda – ölçüyü kaçırmadan – irdeleyebiliriz. Bunu da, – anlaşılması bağlamında – daha nesnel/somut ifâdelere dayandırarak yapabilirsek, hangimizin ne demeye çalıştığı anlaşılabilir.

    Siz, kendi gönül dünyanızdaki iman ile, bendeki imanı düzenlemeye kalkarsanız; ya da, bir benzerini ben yapmaya uğraşırsam, buradan bir sonuç çıkmaz. Niyetimiz, kendi “doğru”muzu karşımızdakine dayatmak değil de, samimiyetle doğruya ulaşmak ise; MESİH şeksiz ve şüphesiz bizim yardımcımızdır.

    Münâkaşa/münâzara; iki veya daha fazla insanın birbirine zıt fikirleri ıspatlama amacıyla gerçekleştirdikleri eylemlerdir. Halbuki kutsal kitap âyetlerini okuyan kişi, anlamakta zorlandığı noktalara gelince, sahip olduğu iman/dünya görüşü ve birikimlerini kullanrak, müşkil gelen hususu irdelemeye çalışır. Lehte ve aleyhte değişik düşünceler/argümanlar geliştirir. Bunları kulanarak, anlayamadığı anlatımın kendi algısyla pararlel düşen taraflarını yakalamaya gayret eder. Ya da; o zamana kadar savunageldiği kimi hususların aslında doğru olmadığını, Kutsal Kitap ile uyuşmadığını görür. Takdir edilecektir ki, bu çaba asla tartışma değildir. Şeklen benzese de, özünde tartışma değildir.

    Bir taraftan iman ile akıl ve mantığı ayırıp; diğer taraftan da imanınızı ‘paylaşılabilir münâkaşa edilebilir’ bulduğunuzu söylemeye çalışıyorsanız; bunun nasıl mümkün olabileceğinde yazmanız gerekir.

    Eğer iman sizin anladığınız/anlattığınız gibi akılî mantıkî ve hattâ Felsefi yaklaşımların dışında olsaydı, hiç kimse kendi inancından aslâ dönmezdi. Bu durum sanki çok “matah” bir şeymiş gibi görünse de, aslında bir çeşit riyâyı da bünyesinde barındırır. Çünki; bir Hristiyan, kendi inancından taviz vermeyen ve bu uğurda ölen/şehit olan insanı yüceltirken; yine imanının emrettiğini varsayarak vücuduna bomba bağlayıp kendisini havaya uçuran bir başka dinin müntesibini de eleştirebilmektedir. Halbuki; bütün inanç sistemleri aynı temele dayanır.

    İmana!…

    Peki Tanrı’aya götüren gerçek iman ile diğerlerini biribirinden nasıl ayırt edebileceğiz ? İnsanların imanı, görülebilir/ölçülebilir özelik taşımazlar. Uzayın sınırları ile alâkalı teoriler geliştiren insanlık, henüz bir “imanometre” icâd edemedi. O zaman ne yapılabilir ki ? İşte, sizin pek ehemmiyet vermediğiniz akıl ve mantık kullanılarak, Tanrı’ya götüren yollardan hangisinin doğru olduğu anlaşılabilir. İman da, bu temel üzerine bina edilir. Hemen her şey insana miras kalabalir. Fakat iman asla!

    Sizin “iman” başlığında gördüğünüz hususlara müslümanlar ‘gayb’ derler. Üzerinde düşünmeyi de pek uygun görmezler. Halbuki “(X) inacındaki kişi için gayb algısı, (Y) inancındaki kişiye saçma gelebilir. İlginçtir; bu ayrıma yol açan da gene imandır. Peki kim neye göre bir diğerini ölçüp de doğruyu bulacak ?

    Bu itibarla, imanın tartışılması kimseye bir fayda sağlamayacağı gibi, uzun ve sonu gelmez tartışmalar da sinir katsayılarını artıtır, düşmanlıkları körükler.

    Tartışma demeyelim de, insanları iman etmeye götüren etkenler irdelenebilir.
    İnsanlar da bu irdeleme sonunda tuttukları yolun doğru ya da yanlış olduğunu kavrayabilir.

    Misâl; MESİH bana rüyamda görünerek “Oğlum; ben MESİH’im. Çarmıhta ödediğim bedel senin kefâretin olacak; benimle yürü” demedi. Eğer ben dünyada iken yaptığım adiliklerin/şerefsziliklerin bedelini benim yerime göğüsleyecek bir “günah keçisi” arıyor ve bunun için MESİH’e iman ediyorsam, öyle iman yerin dibine batsın.

    MESİH’in lütuf eli bu aşağılık günahkâra dokundu. Dokunduğu için de “iman” zannettiğim hususları sorgulamaya/irdelemeye başladım. İlk aklıma gelen de şu olmuştu.

    “İnsanları Yaradana’ın yoluna davet eden bir kimsenin savaşla/ganimetle esir ve câriyelerle ne işi olabilir ki ?” demiştim. Bu düşünceyi hareket noktası yapınca, daha önce “iman” zannedip, sorgusuz sualsiz kabul ettiğim şartlanmışlıklarımı da tekrar gözden geçirmeye başladım. Gördüm ki; önceden değer verdiğim kimi hususlar, aslında değer atfetmeye lâyık değiler. Bir süre neye inanacağını şaşırmış bir kişi olarak ‘boşlukta’ yaşadım. Günün birinde “İlk taşı hiç günahı olmayan atsın” sözünün geçtiği hâdiseyi okuma isteği duydum. Bu istek zamanla o kadar arttı ki; hayatımda hiç bir şeyi böyle özlem ve heyecanla aradığımı hatırlamıyorum. Nihâyet; İncil okumaya karar verdim. Okuduktan sonra da geldiğim nokta mâlûmunuz.

    Eğer “iman ” sizin anlattığınız gibi anlaşılıp kabul edilecek olursa; herkes içine doğduğu kültürün kendisine dayattıklarını ile yaşar ve o hâlde ölür. Gerçi bu gün “imanlı”(!) toplumlarda görünen büyük resim de bu. Farklı coğrafyalarda geçerli olan kültür kimlikleri “iman” olarak algılanmakta. Milyonlarca – Belki de milyarlarca – insan, iman ile şartlanmışlık arasındaki kalın çizgiyi göremeyecek derecede miyop. Kültür kimliği ve sosyal âidiyet duygusu iman zannediliyor. Ayıplanma ve dışlanma endişesi de “iman” zannedilen garâbete daha çok bağlıyor kişileri.

    Ben “nesnel/somut” nitelemesi yaparken; bir âyetin okunup/incelenmesi ve irdelenmesinde, akıl/mantık kullanılarak geliştirilebilcek değişik argümanları kasdetmiştim. Söz gelimi, “Tanrı, ‘İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım’ dedi,” (Yaratılış: 1/26) âyetini anlamaya çalışırken bu benzerlikleri akıl/hükmetme/adâlet/merhamet/ vs. gibi kavramları kullanarak anlayabiliriz. Algılayabileceğimiz bu gibi kavramların ötesinde kalan hususlar için, işte bu noktada iman devreye girer. Çünki; Tanrıyı olduğu gibi kavrayabilmek için bizim de O’na eşit düzeyde bulunmamız gerekecektir ki; bu da zâten mümkün değildir.

    Özetle; Şimdiki, İsrail halkından İncil okuyanlar varsa ve bunlar, MESİHin neler yaptığını, söylediğini öğrenmiş ve buna rağmen inanmamışsa; bir Hahamın rüyâsından etkilenmeleri de beklenmemelidir. MESİH dilediği her insanın “Akıl/Gönül kapsı”nı çalar. Bu “Kapı sesi”ne itibar etmeyenlerin, Haham rüyası ile hidâyete ereceklerini düşünmek bence pek akla yatkın görünmüyor. Eğer Haham’ın gördüğü iddia edilen rüyâ ve “şifreli” mektubu, bizim imanımızı etkiliyosa; bu,”Kaptan Cousteau müslüman oldu” yalanına inanarak, tef çalıp oynayan müslümanların imanından çok da farklı olmayacaktır.

    MESİH’in lütuf ve esenliği üzerinize olsun.

    #37254
    Anonim
    Pasif

    Sayın Zakay,
    Ben ne anlatıyorum.
    Tanıklığı,bir hahamın tanıklığını.
    Buna örnek de, çok katı kurallara sahip Yahudi toplumunda ,tanılmış bir din görevlisinin(Haham’ın) yaşadığı rüya. bunun gazete,tv ve sinegogtaki paylaşımı.(Müjde)

    Siz diyorsunuz ki:
    İsrail halkından İncil okuyanlar varsa ve bunlar, MESİHin neler yaptığını, söylediğini öğrenmiş ve buna rağmen inanmamışsa; bir Hahamın rüyâsından etkilenmeleri de beklenmemelidir.

    Bakın bu gün İncil’i okuyan ve bilen her insan,bu bizim toplumda da mevcut, İman etmiyor, zaten ben, bu iddia da bulunmadım,ama bildiğiniz gibi iman edenlerde mevcut.yani kısacası İncil’i okur bilir ,iman etmez.bir durum olur bişey yaşar,kayda değer olmayan bir durum söz konusu olur,bir ayet,veya bir tanıklık kişinin İman etmesini sağlayabilir.Ben bu şekilde iman etmiş insanların çok tanıklıklarını da dinledim.

    Senin için önemli olmayan dokunmayan ruhsal bir olay,bir başkası için çok önemli de olabilir.Bu gün iman eden ve bunu ailesinden saklayan bir çok insan tanıyorum.Bu gün iman eden ama ,korkudan kiliseye gitmeyen ,bunun neticesinde bilinmeyen imanlılarda olabilir net bir rakkam söylenebilinir mi.!
    Hayır , söylenemez..
    Nereden biliyorsunuz etkilenmediklerini.?
    Konu hakkında verilen bilği, sadece bir video görüntüsü ve siz bunu taşıyıp nereye getiriyorsunuz..haber sonrası ile ilgili bir bilgi yok öyle değil mi.?
    Mantıklı düşünürsek olmayabilir de olabilir de.Bunu tam olarak bilmiyoruz.
    Yani Tanrı’nın yüreğe nasıl ve nerde ne şekilde dokunacağı, yada çalınacak kapının o olduğu ile ilgili dokunuşunun, ne olacağını bilemeyiz.

    “Rabbin düşüncesine kim akıl erdirebildi.” Yeşaya 40:13

    “Çünkü benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil.
    Sizin yollarının benim yollarım değil.”54:55:8

    Diyorsunuz ki:
    “Sizin imanınız kendinize âit kimi ön kabulleri bünyesinde barındırır. Bir başkasının imanı da, daha farklı ön kabülleri.”

    Ön kabuller her insanda,her inanışta vardır. bunlar bu gün bir deist’te bir ateist te ,panteist’te ,agnostik’te,paganist’te yada bir müslüman da da vardır.
    Diyorsunuzki:
    ” Hareket noktalarınız farklı olduğu müddetçe, asgari müştereklerde dahi birleşemezsiniz.”

    İşte asgari müşterekte birleşme denilen olgu, İman sayesinde oluyor.
    İnsanlarda fikir ve inanç değişebilir,her insan farklıdır,duyuları, duyguları ve algılarıyla; edinmiş olduğu doğru veya yanlış sınırlı bilgileri, kanaati, oluşturulmuş olan zihinsel yapısı, zekâsı ve yetenekleriyle; hattâ tahammül gücüyle dahi farklıdır.
    Dün ben, Deist’ken düşünce olarak, müslüman toplumda yaşadığım için onlardan etkilenmiştim,bu etkileşim beni dini kuralları yerine getirmeye kadar koşullandırmış (7 yaşında oruç tutuyordum, başımı örtmeye kadar gitmişti neredeyse.Çünkü Korku etkin faktördu,küçüklükten bize dayatılanlar işlev görüyordu.bilği yoktu sadece öğreti vardı ve dinle ilğili telkinler , vs vs vs lar)

    Oysa ki inancınız ‘dayatılmış’ ve ‘kodlanmış’, yasaklar ve korkularla donatılmışsa; ibadetleriniz yapaysa, şekilci, yüzeysel, sıradansa, bu dünyada gerçek anlamda, özgür ve mutlu olamazsınız.
    Oysa ben Ruhsal özgürlüğü arıyordum.
    Size dayatılmış, adetâ üzerinize bir üniforma gibi giydirilmiş ama aslında gerçekle bir ilişkisi olmayan o ‘yapay kendiniz’i bir türlü aşamazsınız. Buna müsaade edilmez. Kuşku duymak dahi en büyük günahlardandır.(Soru sormak günah ,sorarsın,bırakın cevap vermeyi derler ki,Tövbe de kızım tövbe, estafullah,)

    Bu durumda size nihai hedef olarak sunulan cennetinizin de ısmarlama, coşkusuz ve durağan olması kaçınılmazdır.Oysa ben cennet’te gitme peşinde değildim.gerçeği arıyordum.
    Ya ondan sonrası… ?Sonrası:!
    Sonrası yoktur. Her şey orada biteceği için orada gerçeği aramazsınız. Olanca zihinselliğinizle ve ısmarlama vaadlerle, teselli bulacağınıza dair koşullu inançlarınızla şuursuzca avunur, geçip gidersiniz…Aramaz sanız.Öylece saplanır kalırsınız.
    Ha ben ne yaptım..
    Uzun süre debelleştim.kendimle,
    Daha önce size yazdığım paylaşımdaki gibi.hatırlayın şunları yazmıştım.
    “Arayış başlar.arkasından araştırma,onun arkasından eleştiri ve kıyaslama, en son sözü yürek söyler çünkü İman yürekte başlar ve sözlere,dökülür.”
    Önümdeki ,zihnimdeki taşları ayıklayıp ,inanc’ımdaki tozu-toprağı temizledim.
    Arayış ve kıyaslama da elbetteki mantık ön plandadır. Mantık, düşüncenin doğru ve yanlış olduğunu ortaya koyarak, insana yol gösterir.İnsanın doğru düşünmesini düzenlemeye çalışır. insanın doğruyu bulmasına ve yanlışı reddetmesine yardımcı olur,ben bunu reddetmiyorum. ki.elbette kabul ediyorum.Neden bunu reddediyorum sanısına kapıldınız bunu da anlamadım.
    Siz diyorsunuz ki:
    Bir taraftan iman ile akıl ve mantığı ayırıp; diğer taraftan da imanınızı ‘paylaşılabilir münâkaşa edilebilir’ bulduğunuzu söylemeye çalışıyorsanız; bunun nasıl mümkün olabileceğinde yazmanız gerekir.

    Siz galiba benim yazdığımı yanlış anlamışsınız. yada ben anlatamadım sadece bir cümlede geçtiğim için., olabilir
    Ben dinde, mantık arama felsefesi derken, örneğin, Musa ve İsrailoğulları’nın Kızıldenizdeniz’i geçerken yaşadıkları mucizeyi sorgulamadım.Tanrı mı konusan bu Tanrı olabilir mi ..Ben bunu sorguladım ve bunda mantık bulmaya çalıştım
    Sorguladığım, bana Tanrı olarak sesleneni bulmaktı.Kutsal Yazılar’da birçok kez İsa’nın Tanrı’nın sonsuz niteliklerine sahip olduğu yazılıdır.
    Ben Onun Tanrı olduğuna inandım.,masumiyetine,kötülüğe ve pisliğe bulaşmamasına,kutsallığına, günah işlemeyişine,olağan üstü özelliklerine,
    Bu benim için yeterliydi.bu dünyada yapmam gerekenleri bana bildiren sesi ve verdiği öğretileri,sadece yaşam ötesi için değil ,dünyasal yaşamda nasıl yaşamam gerektiğine dair söyledikleri ve tüm bunların uygulandığında insanı mutlu ve huzurlu yapan hali. İsa’ Mesih’e inanmam daki etkenlerdi. iman derken ben bunlara inandım.

    Diyorsunuz.
    Misâl; MESİH bana rüyamda görünerek “Oğlum; ben MESİH’im. Çarmıhta ödediğim bedel senin kefâretin olacak; benimle yürü” demedi. Eğer ben dünyada iken yaptığım adiliklerin/şerefsziliklerin bedelini benim yerime göğüsleyecek bir “günah keçisi” arıyor ve bunun için MESİH’e iman ediyorsam, öyle iman yerin dibine batsın.

    Haklısınız.
    Bu konuda sizinle hemfikirim.Her Rab Rab diyen O’nun göksel eğemenliğine giremiyor.

    Yüreğin düşüncelerini amaçlarını yargılar.Tanrı’nın görmediği hiç bir yaratık yoktur.Kendisine hesap vereceğimiz Tanrı’nın gözü önünde her şey çıplak ve açıktır.” İbraniler 4:12

    Esenlikle.

    #37258
    Anonim
    Pasif

    Haham Ishak Kaduri`nin, Mesih olarak Yesuah ismini yazmis olmasi bir devrimdir.

    Bu kisiye onemsiz bir haham diye yazanlar bu sahsin mucizelerini ve bilginligini hic isitmemis olmalidirlar. Bu arkadaslara cok yonlu kitaplarla ve her turde insanlarla tanisip genel kulturlerini artirmalarini tavsiye ediyorum.

    Bu videoyu You Tube`a yukleyip bizimle bu sitede paylasan kardesime, icimde yeniden bir uyanmaya ve arayisa sebeb oldugu icin tesekkur ediyorum..

8 yazı görüntüleniyor - 1 ile 8 arası (toplam 8)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.