İsa Mesih Kimdir.?
- Bu konu 2 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
16. Ekim 2012: 20:23 #2786017. Ekim 2012: 10:00 #37264AnonimPasif
Videoda izlediğim kişi kimdir bilmiyorum. Ancak; usta bir şovmen olduğunu söyleyebilirim. Önce “Dünyadaki en büyük yalan, insanın Tanrılığını ilân etmesidir.” derken; sonra, gerekçelerini ortaya koymadan, dinleyicilerin zihninde MESİH’in kimliğine dâir temel bir fikir oluşturma çabasına girmeden, “İsa Tanrıdır” diyor. Ispatını da kutsal kitap âyetlerini okuyarak yaptığını zannediyor. Bu tip bir vaaz, kendisini “Hristiyan” olarak tanımlayan ve fakat Hristiyanlığı bir imandan ziyade âidiyet duygusu ve kültürel kimlik olarak algılayan insanlar karşısında kısmen işe yarayabilir. MESİH’in kimliği bir imanlı için çok önemli ve çok ağır bir konudur. Bu şekilde üç-beş dakika içinde geçiştirilebilecek bir mevzû değildir. Bu kimliği anlayabilmenin ilk aşaması, Yaratılış 1/27’deki “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı…” âyetini tefekkürle başlar. İnsan kendisi ile Yaradanı arasında ne gibi benzerlikler olduğunun idrâkine varamadan, MESİH’in Tanrısal doğasını anlama çabasına giremez. Girse de, bence bu beyhûde bir çaba olacaktır. Yani; “Günahı ancak Tanrı bağışlar. MESİH de günahları affettiği için Tanrıdır” düşüncesi tek başına bir anlam taşımaz. Bu güne kadar bir çok peygamber, düşünür veya kanâat önderinin “Ben Tanrı’yım” dememiş olması da MESİH’in Tanrısal doğasına ‘kanıt’ oluşturmaz.
İmanlı evvelâ Yaratılış 1/26-27 âyetlerini tefekkür etmeli. MESİH’in Tanrı-insan ilişkileri bağlamında İncilde vazettiği eşsşiz/benzersiz, muhteşem benzetmeleri okuyup anlamalı ve içselleştirmeli. Nihâyet;”…Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.” Yuhanna: 6/63 Âyetinin anlamını idrak edebilmeli.
Buraya yazdığım husus MESİH’in Tanrısal doğasının kavranmasıyla alâkalı bir “sihirli formül” değidir. Benim şahsi çaba ve araştırmalarımla varabildiğim sonuçlardır. İsâbet etmişsem; bu MESİH’in lütfudur. Yanılıyorsam; hatâ/kusur bana âittir.
Şimdiye kadar bir çok vaaz dinledim. İçlerinde özgün olan, dinledikçe kişinin rûhuna hitâb edenler çok az. Verebileceğim bir kaç örnek var. Charles Stanley’nin Kutsal kitap paylaşımları adındaki vaazleri ile Zekeriya BUTRUS ile yapılan söyleşiler. Ayrıca, sn Turgay ÜÇAL’ın vaazleri de etkileyici. Bir de son zamanlarda kanalhayat tv de program’a başlayan sn. Kirkor AĞABALOĞLU’nun vaazlerini ilgiyle takip etmekteyim.
Videoda konuşan zât-ı muhterem’in kolayca söyleyip geçtiği “Tanrı ululuğunu bir yana bıraktı” sözü, pek sıkıntılı/müşkil bir sözdür. Bir insan bu sözü okuduğunda bir tepki vermiyor, hemencecik anlamış/kabul etmiş görünüyor ve de kolayca başkalarında söylüyorsa, bence bu şahsın “iman” zannettiği algıda sıkıntı var demektir. Önce ilgili cümleyi buraya aktarayım.
“Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.” Filipeliler: 2/7
Bir defa Tanrısal yücelik istenildiği anda “yolcu bavulu” gibi bir tarafa bırakılabilecek basitlikte değildir. Tanrı yüceliğinden soyunamaz. Bunu yapamaması, çâresizliğinden değil, böyle bir eyleme kendi yüceliğinin izin vermemesindendir. Tanrı; hiç bir şeye boyun eğmez. Aksine her yaratılmış olan; bizim bidiğimiz ya da bilemediğimiz ama Tanrı katında var olan her şey O’na boyun eğmiştir. Denirse ki; “Ölüme boyun eğiş, mecburiyeten değil, insanı ve neslini günahtan kurtarma adına merhamettendir.” Ben de buna binâen diyorum zâten. Kendisi istese de yüceliğinden soyunup kendisini alçaltamaz, hiç bir şeye boyun eğemez. Bunları yapmasına yine bizâtihi kendi yüceliği engeldir. Âdem’e söyledği “ölürsün” ikâzı bir hükmün değil, Tanrısal prensiplerin sonucudur. Tanrı Âdemin günahına kayıtsız kalsa idi, kendine kayıtsız kalmış olurdu. Kefâret bunun için gerekli olmuştur. Tanrı’nın bu kefâreti bizzat kendisinin ödemesi ululuğunu bir kenara bırakıp, alçalması”nı değil; merhametinin akıl-hafsala almayacak boyutlarını anlatır bize.
Ayrıca, Tanrı’nın kendisini “alçaltması” için başka bir şeyle mukâyese edilmesi gereği vardır. Tanrı’yı kendisiyle mukâyese ederek böyle bir sonuca ulaşmak abesle iştigâl olur. Ölümle mukayese edemezsiniz; çünki Tanrı ölmez/ölemez. Ölen Çarmıh üzerindeki bedendir. MESİH’in kusursuz/günahsız insâni doğasıdır.
“Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.” Matta: 10/28
Bu âyet göstermektedir ki; dünyada ölen sâdece bedendir. Hiç kimse Tanrı’nın verdiği “Can”ı öldüremiyor. İnsanlar Can’ı öldüremiyor ise, Tanrı’yı kim öldürebilir ki ? Kaldı ki Tanrı’nın kendisi ruhtur. Parçalara ayrılamaz. Kısım kısım incelenemez. O’nun yücelikleri bizzat o’nun kaynağı/kökenidir. Bunların hiçbirisinden vaz geçmez/geçemez. MESİH’in, “...Diriliş ve yaşam Ben’im dedi. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. ” Yuhanna: 11/25 buyruğunun anlamı da burada kavranabiliyor zâten.
Pavlus’a âit olduğu söylenen bu söz ya yanlış tercüme ediliyor; ya da Pavlus gibi bir elçinin bu sözü söylemiş olması muhaldir.
17. Ekim 2012: 20:41 #37269AnonimPasifSayın Zakay.
Siz usta bir şovmen dediğiniz kişiyi mi eleştiriyorsunuz.?
Şimdi dersiniz ki, hayır tarzını.. öyle değil mi.!
Tarzında ne var.?
Kutsal KItap’tan verilmiş ayetler var.Kısa bir video çekiminde, Tanrı Söz’ünü anlaşılır bir biçimde (gerçi bu vaaz size konu olarak hafif kalmış anladığım kadarı ile,şunu hiç düşünmediniz mi herkes te sizdeki gibi yorumlama ve anlama kapasitesi olmayabilir,çoğu insan incili tam anlamı ile bilmiyor da olabilir,sizin bunları düşündüğünüzü pek sanmıyorum her neyse )anlatan bu vaazcının,konuya ait verdiği ayetler, siz ne kadar eleştirirseniz eleştirin, Kutsal Kıtap’a ait ayetlerdir.
İsa Mesih Tanrı’dır diyor ve Kutsal Kıtap’tan örnek verdiği,İsa Mesih’e ait sözler dışında,ne gibi bir kanıt sunmasını bekliyordunuz,?
Bizim tek referansımız Tanrı SÖZ’ü olan Kutsal Kıtap’tır. Bu vaiz’ci Kutsal Kıtap dışı herhangi bir öğretide bulunmuyor.Diyorsunuz ki:
“Tanrı insanı kendi suretinde yarattı…” âyetini tefekkürle başlar. İnsan kendisi ile Yaradanı arasında ne gibi benzerlikler olduğunun idrâkine varamadan, MESİH’in Tanrısal doğasını anlama çabasına giremez.Tefekkür nedir: bir olay bir mesele yada konu hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ,öyle değilmi ,sayın Zakay.
Tanrı ile insan arasındaki benzer yönler nelerdir,diye düşündüğümüzde, ki bunu çoğu insan bilir ve idrakta zorlanma yaşanacağını pek sanmıyorum,Zeka,irade,ve duygu.
İnsan, Tanrı’nın suretinde, kendine özgü yaratıldı, insana düşünme ve yapma gücü ve özgürlüğü verildi.
Bizim, Tanrı gibi bir zeka sahibi olmamız, irademizin olması ve bir de duygularımızın olması.
Şimdi çabamız ne? İsa Mesih’in Tanrısal doğasını anlamamız mı?.
Yanı size göre, Tanrı ile benzer yönlerimizi bilmiyorsak , bunu kesinlikle bilemez ,gösterdiğimiz çabada boşuna bir çaba teşkil eder.İsa Mesih, Tanrı düşüncesi dir Bedene girmiş ruhsal SÖZ’üdür.
Söz zekadan kaynaklanır,yani kısacası İsa Mesih Tanrı’nın zekasıdır.
Duygularımız da Kutsal Ruh’un bir yansımasıdır.Kutsal Ruh sevinç,çoşku duyabilir ,kederlenebilir,Ruhlarımıza ,Tanrı’nın sevgisini koyar.İrade Tanrı’nın yani İsa mesih’in sahip olduğu iradenin yansımasıdır.Evet bu güne kadar hiç kimse yada hiç bir peygamber ben Tanrı’yım dememiştir.bunun için kanıt aramamıza gerek yok , Çünkü bunu söyleyen hiç kimse yok ,konunun diğer yönünü düşünürsek ,zaten en büyük kanıdı bizlere ,İnandığımız ve İMAN ettiğimiz Kutsal Kıtap ayet’lerin vermesi kanıt değil midir.
“Tanrı özüne sahip olduğu halde,
Yüceliğinden soyunarak”bizler için insan” özünü aldı.” cümlesi geçer, Kutsal Kıtab’ımızda
Sizce Tanrı’nın bunu yapma gücü yokmu?
İsa Mesih’in Tanrısal doğası için ne gibi bir kanıt oluşturma savı size mantıklı geliyor.?
Bakın sevgili Zakay Kardeş;
Kutsal KItab’ı okuduğumuz zaman vermiş olduğu öğretinin, mükemmel olduğunu görebiliriz.İsa Mesih asla tahmin yürütmemiştir.Kesin olmayan bir ifade hiç kullanmamıştır.Varsayımla hiç hareket etmemiştir,Sözlerini dolaysız ve anlaşılır bir şekilde vermiştir.
Kutsal Kitab O’nun hem kul,hemde Tanrı doğasını anlatır.
Filipililer 2 :6.11
“Mesih tanrı özüne sahip olduğu halde,Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu “diyor.
Elbetteki Tanrı yüceliğinden soyunamaz. Bunu yapamaması, çâresizliğinden değil, böyle bir eyleme kendi yüceliğinin izin vermemesidir bu konuda sizin gibi düşünüyorum .Vaaz eden kişinin bunu detaylı açıklamayışı bunu değiştirmez öyle değil mi. İnancımızda bizi yönlendiren ve Tanrı’nın SÖZ’ü olarak kabul ettiğimiz Kutsal kıtap gerekli bilğiyi zaten bizlere veriyor.Hatırlayın Yuhanna 8:58 deki ayet’te İsa Mesih diyor ki:
“İbrahim doğmadan önce BEN varım”
Ve Pavlus Mesih için” O görünmez Tanrı’nın görüntüsüdür” diyor.
“Tanrı’nın tüm doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor.”
Koloseliler 2:9Şunu unutmamalıyız bu öğretiler, İsa Mesih’le aynı dönem yaşamış olan elçiler tarafından doğrulanmış ve hepsi tarafından duyurulmuştur.
Kimisi bunu detaylı olarak anlatır,kimisi de daha düz anlata bilir.Bu Kutsal Kıtap öğretisini değiştirmez.Esenlikle.
18. Ekim 2012: 7:11 #37270AnonimPasif@Saba 23625 wrote:
Sayın Zakay.
Siz usta bir şovmen dediğiniz kişiyi mi eleştiriyorsunuz.?
Şimdi dersiniz ki, hayır tarzını.. öyle değil mi.!
Tarzında ne var.?
Kutsal KItap’tan verilmiş ayetler var.Kısa bir video çekiminde, Tanrı Söz’ünü anlaşılır bir biçimde (gerçi bu vaaz size konu olarak hafif kalmış anladığım kadarı ile,şunu hiç düşünmediniz mi herkes te sizdeki gibi yorumlama ve anlama kapasitesi olmayabilir,çoğu insan incili tam anlamı ile bilmiyor da olabilir,sizin bunları düşündüğünüzü pek sanmıyorum her neyse )anlatan bu vaazcının,konuya ait verdiği ayetler, siz ne kadar eleştirirseniz eleştirin, Kutsal Kıtap’a ait ayetlerdir.
Efendim, hemen hemen çoğu mesajımda şunu ifâdeye çalıştım.
Yazdıklarımda isâbet etmişsem, bu MESİH’in lütfuyladır.
Yanılıyorsam, hatâ/kusur benimdir.Bende, herkesten farklı bir “anlama ve yorumlama kapasitesi” yok. Vasati zekâya sâhip bir kimseyim. Vurgulamaya çalılştığım husus; iman noktasında kimi anlatımların ezberden tekrârıdır. Konunun ele alış biçimi, aktarılması bir çok “farklı”(!) vaazde neredeyse tıpatıp aynı. Değişen, sâdece anlatanlar. Bu da, klişe/monoton bir tarz/görüntü içeriyor.
Aynı konuyu bir öğretmen anlatır, hiç bir şey anlamazsınız ama; farklı bir öğretmen anlattığında, söylenenler zihninizde yer eder. Vaaz vermek demek, daha önce verilmiş vaazlerden bir derleme yapmak, eski ezberleri tekrarlamak demek değildir. Ana konu iman olunca, evvelâ anlatan, anlattıklarını kendi özünde/ruhunda tasdik etmiş ve samimiyetle yaşamış olmalı. Bir anlatım içerisinde, ilgili mevzûnun özü ve samimiyeti ile bağdaşmayan, abartılı jest-mimik hareketleri bulunuyorsa, ben burada bir şow görürüm. Bir insanın inanç konusunda anlattıklarına dikkat ettiğimde yüz ifadesine, giriş-gelişme ve sonuç bölümleri arasında kurduğu bağlantılara ve nihâyet, verdiği örneklerle yaptığı esprilere bakarak; o kişinin ezberci mi, yoksa kutsal ruhun dokunuşuyla mı konuştuğunu hissedebiliyorum.
Misâl; dün kanalhayat tv de bir vaaz dinledim. Konu “rabbin sofrası” idi. Vaiz, her Kilise’ye giden kişinin, gerçek imanlı olamayacağını ileri sürerken, düşüncelerine kanıt olarak şöyle bir gerekçe ortaya koydu.
” Garaja giren her nesene araba mıdır ?”
Evet; garaja giren her nesne araba değildir. Ancak; illâ araba olması da gerekmez. Muhakkak otomobil ile alâkalı şeylerdir. Takım çantası, yedek lastikler, temizleme ekipmenları vs. Ha, bir de o otomobilin sahibi…
Eğer anlattığınız mevzû MESİH ile ilgili ise; O’nun tevazû ve vakarına yakışacak bir tavır sergilememiz gerekiyor. Siz bir düğün davetiyesini tinercilere/hırsızlara dağıttırır mısınız ? Sizden davetiye alanlar, davetiyeniz için kullandığınız “elçi”yi gördüklerinde ne düşünürler ?
MESİH ve iman konusunda bir şeyler anlatmak büyük sorumluluk gerektiriyor. İnsanların karşısına çıkıp iman konulu anlartımlar yapan kişilerin cesâretine hayret ediyorum. İmanlı, anlattıklarını evvelâ kendi ruhunda hissetmeli ve yaşamalı. Kişi bunu başaramamışsa, anlattığı mevzûyu ruhta ve gerçekte yaşamış olan/yaşayan diğer imanlıları rahatsız edecektir. Yâni mesele, kimin daha çok bildiği veya daha imanlı olduğu değildir.
Benim işim/gücüm hatâ aramak değil; samimiyet.
İmanlı hatâları kendisinde aramalı.
Başkalarının eksikleriyle uğraşan kendisini kandırıyor demektir.
Şeytanın oyuncağı hâline gelmiştir.Selâmetle.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.