İsa Haçta Öldü Mü? Kitabının Yazarına Bir Cevap (yazan: Carlos Madrigal)
- Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
3. Ocak 2007: 16:13 #24113AnonimPasif
İsa Haçta Öldü Mü? kitabının yazarına bir cevap (Yazan: Carlos Madrigal)
(Mehmet Sakioğlu İsa’yı haçtan indirdi mi?
yazan: Carlos Madrigal,İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı’nın Ruhani Önderi
Giriş Sözü
Anlaşılan, Sn. Mehmet Sakioğlu’nun “İsa Haçta Öldü mü?” adlı kitabı ve benzer konuları işleyen kitaplar Türkiye’de güncelliklerini asla yitirmeyecekler…
Türkiye’de çok tutulan iki tarz kitap vardır. Başkalarının inançlarına -hele ki bu inanç Hıristiyanlık ise- çamur atanlar, bir de komplo teorileri üreten kitaplar. Sn. Mehmet Sakioğlu’nun kitabı çamur atanlar kategorisine girmektedir. Aslında bu kitap gibi araştırma sıfatıyla piyasaya sürülen kitaplara, daha çok “kafa karıştırma” edebiyatı denilmesi gerekir ve cevap bile vermeye değmezler. Ama beni bu satırları yazmaya iten sebep, geçen 5 Temmuz 2004’te Sn. Mehmet Sakioğlu’nun benimle tanışıp ‘buluşlarını’ paylaşmak istemiş olmasıdır. Neden mi? Benim bir kitabımı okudu da… Ama asıl neden, acaba bir Hıristiyan din adamını ikna edebilecek olursa, bununla ‘zaferine’ bir puan daha ekleyeceğine inanıyor olması mıdır? Aslını kendisi bilir.Her ne kadar Sn. Sakioğlu’nun inancına ve yorum yapma hürriyetine tam bir saygı duysam da, ileriki incelemelerde göreceğimiz gibi araştırma metodu tamamen taraflıdır ve bilimin tarafsızlık ilkesine dayanmamaktadır. Dolayısıyla benim bu yazıdaki eleştirilerim şahsına değil araştırma kriterlerine yöneliktir. Araştırma yapıldığında konu ile ilgili bütün kanıtlar ve görüşler incelenir ve eldeki bulgulara göre değerlendirilir, gerekirse eleştiriler de yöneltilir…
Ne var ki gerçek, kendi doğruluğunu kanıtlamak için, başkalarının inancını karalamak yerine içindeki ikna gücünden başka bir desteğe ihtiyaç duymaz. İncil’i okuyanlar görürler; onda diğer inançlara hiç saldırı yoktur (buna gerek de duymaz), ama hangi inançta olurlarsa olsunlar insanların ikiyüzlülüğünü hoş görmez…
Suçlanılan taraf için, otomatikman kendini savunma hakkı doğar. Bu doğrultuda Sn. Sakioğlu’nun vardığı sonuçları eleştirirken, yine onun inançlarını değil, İncil İnancına yönelttiği suçlamaları ve araştırmasındaki tutarsızlığını eleştirmek gerekir. Bizi buna zorlayan kendisidir…
Çamur atmak kolaydır, ama lekesini silmek zahmetli bir iştir. Kutsal Kitap’ın bir bölümü olan Süleyman’ın Özdeyişlerine göre:“Duruşmada ilk konuşan haklı görünür, Başkası çıkıp onu sorgulayana dek” (Özd.18:17).
Yani bir kere bir suçlama dinledik mi, “ateş olmayan yerde duman çıkmaz” diye yarattığı olumsuz etkilerden kurtulmak çok zordur; yani, “çamur at, lekesi kalır” prensibiyle ilk suçlayan taraf haklı görünür… Ta ki, “Başkası çıkıp onu sorgulayana dek.” O zaman sorgulayalım:
Kendisine araştırmacı sıfatını addetmiş olan Sn. Sakioğlu, ona İncil’in tamamını okuyup okumadığını sorduğumda yalnız ‘gerekli kısımlarını’ okuduğunu itiraf etti. İncil gibi köklü bir inancın kaynağı olan bir kitabı eleştirecekseniz, onu tümüyle bilmeniz gerekmez mi? Bu yüzden, bu satırlar bir leke sökücü rolünü üstlenmektedir. Mesih İsa’ya ve Tanrı’dan getirdiği inanca işlenmek istenen bu lekenin, yüreğinde ve zihninde kalmasını istemeyen herkes bu cevap yazısını okuma zahmetine de katlanmalıdır. Sn. Sakioğlu araştırmasında İslam kaynaklarıyla beraber Hıristiyan aleminin ‘liberal’ ve Katolik kilisesi kaynaklarına başvurduğunu söylüyor. Mutlaka da öyledir. Ama İncil’in mesajını ve Mesih’in haça gerildiği inancını yok etmeyi vazife edindiyse, en azından dürüstlük adına yapması gereken buna inananların kaynaklarına da başvurmak olmalıdır. Diyeceksiniz ki, Vatikan buna inanmıyor mu? Elbette inanıyor. Ama Kutsal Kitap’ın (Tevrat, Zebur ve İncil’in) Tanrı’nın hatasız Kelamı olduğu ve her yönüyle tarihsel bir belge niteliği taşıdığı konusunda Vatikan’ın tutumu net değildir…
Her araştırmacı ve bilim adamı, bir varsayımdan yola çıkarak işine başlar. Ve böylece savını doğrulayacak kanıtları toplamaya çalışır. Ne var ki, savını ‘doğrulayan kanıtlar’ kadar, onu ‘çürütenleri’ de incelemeye alması gerekir. Tarafsız araştırmanın temelinde bu vardır. Ama tek amaç, işine gelen ‘sözüm ona’ kanıtları toplamak ise -hele hele konunun uzmanı olmayınca- o zaman söz konusu çalışma bir araştırma değil, ‘çamur atma’ çabasıdır.
Sn. Mehmet Sakioğlu özellikle ‘liberal teologların’ ve İncil’in metinlerini inceleyen ‘literal eleştirmenlerin’ kaynaklarından yararlanmıştır. Çünkü bunlar, XVIII. yy.’dan sonra Aydınlanma hareketiyle birlikte gelişen seküler (Tanrı tanımaz) bilimle çeliştiğini düşündükleri inançları, insan aklıyla açıklamaya çalışırlar. Bu yüzden kitabının başından beri Hıristiyanlık inancının temel taşı olan İsa’nın haçtaki ölümünü, sözde ‘helenistik’ düşüncede olan Hıristiyan toplulukların etkisinde kalan Elçi Pavlus’un öğretilerine mal eder.‘Liberal teologlar’, İncil’in tarihsel gerçekliğini sorgularken batılı Tanrı tanımaz araştırmacılardan faydalanırlar. Ama gözden kaçırılan nokta şudur ki, onlar ne elimizdeki İncil’e ne de başka bir İncil’in varlığına inanırlar. Yani onlara göre İsa (ya da Havarileri) aracılığıyla hiçbir semavi kitap gelmemiştir. Tanrı, böyle bir İncil göndermemiştir. Eğer mevcut İncil’e yönelttikleri çelişki ve asılsızlık suçlamaları doğruysa, İncil diye bir kitabın hiç gelmediğine dair vardıkları sonuçları neden kabul etmeyelim? O zaman ne Hıristiyanlık ne de Müslümanlık ayakta kalır. Buna göre, Sn. Mehmet Sakioğlu gibi ‘liberal’ araştırmacılar varacakları sonuçlara ‘a priori’ (peşinen) karar vermişler ve çalışmalarına bu şekilde yön vermişlerdir.
Bu tarz yorumcular Sn. Mehmet Sakioğlu’nun aksine bütün İncil’i (Yeni Ahit) okumuş olsalar da, İncil’in hangi kısımlarının gerçek hangi kısımlarının sonradan eklenmiş olduğu konusunda kendilerini hakem ilan etmişlerdir. ‘Emprik’ bilimleriyle; deneyle kanıtlanamayan her şeyi (Mesih İsa’nın mucizeleri, ölümden dirilişi ve göğe alınışı gibi konuları) reddettikleri için bunların ilahi gerçekler değil, insan kaynaklı efsaneler olduklarını peşinen ileri sürerler ve araştırmalarının sonuçlarına daha araştırmaya başlamadan karar verirler. Elbette ki, herkes yorum yapmakta serbesttir. Ama bu yorumun haklı olduğunu göstermez. Herkes, aynı biçimde çamur atmakta serbesttir, ama bunun hiç kimseye yarar sağlamadığı da ortadadır!
I. TARİHSEL ARAŞTIRMALAR
Her şeyden önce, Sn. Sakioğlu’nun ileri sürdüklerinin aksine bilim adamlarının İncil’in gerçekliğini reddettiklerini ve onun tahrifatlarla dolu olduğunu söylemek yanlıştır. Birincisi, antropoloji, arkeoloji vb. bilim dallarında uzman olan ve İncil’e inanan birçok bilim adamı vardır. Son yüzyılın arkeolojik buluşları da İncil’in anlatılarını doğrulamakta ve tarihsel kesinliğini ortaya koymaktadırlar![1]
İkincisi, ileri sürülen çelişkiler tarihsel belgelere dayanmamakta olup, tamamen araştırmacıların kendi yorumu ve görüşlerine bağlıdır. Aynı ‘geleneği’ sürdürerek Sn. Sakioğlu, İncil’in kendi inancına uyan kısımlarını doğru olarak kabul eder, uymayanları ise yanlış olarak niteler.
Yine de bu bölümde, önce İncil’den birçok alıntı yaparak Mesih İsa’nın ilahi vazifesinin uzun bir özetini sunar. Bu özetin amacı, kimi Yahudi din adamlarının ikiyüzlülüğünü eleştiren Mesih İsa’nın nasıl onların nefretini toplandığını ve onlar onu nasıl öldürmek istediklerini göstererek İsa’nın haça gerildiği sahneye kadar bize rehberlik etmektir.Ama özetini neden kendi görüşüne göre tahrif edilmiş İncil’den alıntılar ile yapar? Çünkü Mesih İsa’nın yaşayışına, öğretişine ve kimliğine dair tek geçerli tarihsel belge ve kaynak İncil’dir![2]
Sn. Mehmet Sakioğlu “İncil’i Kim Yazdı?” adlı kitabına atıfta bulunarak Sinoptik Müjdeler olan Matta, Markos ve Luka ile Yuhanna Müjdesi arasında ‘çelişkiler’ ve ‘tarihsel çarpıklıklar’ olduğunu ileri sürüyor. Kendisi bana geldiğinde, sanırım en ‘güçlü’ kanıtlarını sundu. Kitabının sayfalarından altı çizili birkaç ayeti gösterdi, ama kendisine bir bir cevap verdiğimde ‘ilginç bir yorum’ diyerek bir sonrakine geçti. Uzman olduğunu ileri sürdüğü İncil’in yazılışı konusunda aslında acemice sayılabilecek bilgilere bile sahip olmadığı anlaşıldı.Örneğin: Mesih İsa’nın, “İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye…” sözünü gösterdi. Neymiş? Tırnak içindeki bu ifade Matta’da da Markos’ta da Luka’da da aynı tırnak ve sonunda aynı üç nokta ile geçiyormuş. Noktalamadaki bu eşitlik, İsa’nın bu sözünün görgü tanıklarından duyulduğundan değil, yazarların birbirlerinin yazılarından kopya çekmelerinden kaynaklanıyormuş. Ne var ki, İncil’in yazılışı konusunda uzman olan Sn. Sakioğlu, İncil’in asıl elyazmalarında ne tırnak ne de başka bir noktalama işareti olmadığını ‘unutmuşa’ benziyor. Bırakın noktalama işaretlerini, ilk nüshalarda kelimeler bitişiktir ve birbirinden ayrılmaz bile. Cümle sonu da paragraf sonu da yoktur… Çağdaş çevirilerde yazı kuralı olan ve okuyucunun okumasını kolaylaştırmak için kullanılan noktalama işaretlerine takılarak İncil’in yazılarını eleştirmek, hatta ‘sahteliğini’ ortaya koymak pek uzmanca bir davranış değildir.
Ama sıkılmayın, Sn. Sakioğlu’nun İncil yazarlarının birbirinden kopya çektikleri konusunda başka ‘kanıtları’ da var. Bu sefer Mesih İsa’nın, “Peygamber Daniel’in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman -okuyan anlasın- Yahudiye’de bulunan dağlara kaçsın” sözü yine aynen bu şekilde üç Sinoptik Müjde de geçiyormuş. Tire arasında geçen ifade (okuyan anlasın) Markos’ta olduğu gibi, Matta’da da geçiyor. Bu ne kanıtlıyormuş? Mesih İsa aslında “okuyan anlasın” dememiş, bunu Matta “Markos’u okuyan anlasın” anlamında eklemiş. İsa söyleseydi, “dinleyen anlasın” derdi. Çünkü o zaman İncil henüz yazılmamıştı. Sn. Sakioğlu yine uzmanlığını ortaya koyuyor. Mesih İsa açıkça Daniel Peygamberin kitabından bir alıntı aktarmaktadır ve onu dinleyen kalabalığa “okuyan anlasın” diyerek, kendilerinin de bunu o zaman ellerinde bulunan Daniel kitabını araştırarak anlayabileceklerini söylemektedir.
Bu itiraz iş görmeyince, bu sefer İsa’nın Kudüs’e Matta’ya göre hem bir eşek hem de bir sıpa üzerinde; Markos ve Luka’ya göre ise yalnız sıpa üzerinde girdiğinin yazdığına dikkat çekiyor. Bu sefer sorun nedir? Matta, Zekariya Peygamberin kitabından alıntı yaparak bunun gerçekleşen bir kehanet olduğunu kanıtlamaya çalışıyormuş. Ama Matta, yanlış anlayarak Zekariya’daki ayette hem eşekten hem de sıpadan söz edildiğini zannediyormuş. O zaman Matta, İsa’nın Kudüs’e giriş sahnesine bir eşek ekleyerek metni sinsi amaçlarına uydurmuş. Vah, vah, vah..! Böylesine basit bir konuyu irdelemek için bu kadar boş laf edilmesine yazık doğrusu. Üç Müjde’de de İsa Kudüs’e sıpa üzerinde giriyor. Matta ise, ayrıca bir eşek üzerine de bindiği ayrıntısını ekliyor. Atatürk havalimanından gelirken önce Havaş otobüsü ile Bakırköy’e, sonra deniz otobüsü ile Bostancı’ya kadar giderim; oradan da taksiye binip eve varırım. Ama biri bana “ne ile geldin” diye sorarsa; genellikle yalnız “deniz otobüsü ile geldim” derim. Ama birisi, “Bostancı’dan havalimanına nasıl gidebilirim?” diye sorarsa, bu sefer hem taksi hem de Havaş otobüsünden söz ederim. Markos ve Luka Mesih İsa’nın Kudüs’e girişini anlatırken yalnız “deniz otobüsü”nden, Matta ise hem ondan hem de “Havaş otobüsü” ve “taksi”den söz eder. Sonuçta üçünde de İsa’nın Kudüs’e bir sıpanın sırtında girdiği yazar. Ama niyet yanlış bulmak ise, her türlü demagojiye başvurmak serbesttir…Doğrusunu isterseniz Sn. Sakioğlu bu ‘hataları’ kendisi İncil’i okuyarak ve araştırarak bulmadı. ‘Liberal’ eleştirmenlerin kaynaklarını didik didik ederek buldu. Ama onlardan farklı olarak, kendi görüşünün mutlak gerçek olduğu konusunda ödün vermiyor. Ve yukarıdaki gibi alternatif bir yorum olabileceği ihtimali de dahil başka hiçbir açıklamayı kesinlikle kabul etmiyor. Demek ki, tarafsız araştırmacının temel niteliklerinde karşı görüşleri peşinen reddetmek de varmış…
“İsa Haçta Öldü Mü?” kitabına dönelim. Bu yorucu ayrıntılara takılmak zorunda kaldığımızdan dolayı özür dilerim. Ama daha birçok yorucu ayrıntı ile uğraşmamız gerekecek. Eh! Leke sökmek kolay iş değildir! -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.