İradenin Tutsaklığı

  • Bu konu 2 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27498
    Anonim
    Pasif

    Birinci Bölüm
    Kutsal Yazıların öğrettikleri.
    Tez 1: İnsanoğlunun evrensel suçluluğu “özgür irade”nin yanlış olduğunu
    kanıtlar.
    Tez 2: Günahın evrensel hakimiyeti “özgür irade”nin yanlış olduğunu
    kanıtlar.
    Tez 3: “Özgür irade” ahlaki ve törensel yasayı yerine getirerek Tanrı
    kabulünü kazanamaz.
    Tez 4: Yasa, insanlara günah bilincini vererek, onları Mesih‟e yönlendirmesi
    için tasarlanmıştır.
    Tez 5: Mesih‟e iman ederek kurtuluşun alınabileceği öğretisi “özgür
    irade”nin yanlış olduğunu kanıtlar.
    Tez 6: Kazanç ya da ödül kavramına hiçbir yer yoktur.
    Tez 7: “Özgür irade”nin hiçbir değeri yoktur, çünkü insanın Tanrı
    karşısındaki doğruluğunun işlerle hiçbir ilgisi yoktur.
    Tez 8: Bir dizi değişik savlar.
    Tez 9: Pavlus “özgür irade”yi çürütürken çok açık konuşmaktadır.
    Tez 10: Kutsal Ruh‟a sahip olmayan insanın içinde bulunduğu durum,
    “özgür irade”nin ruhsal hiçbir şey yapamayacağını gösterir.
    Tez 11: Mesih‟e gelen kişiler, O‟nu daha önce ne düşünmüş, ne aramış, ne de
    kendilerini O‟na hazırlamışlardır.
    Tez 12: Günahlı bir dünyaya sunulan kurtuluş sadece iman aracılığıyla
    alınabilecek Mesih‟in lütfudur.
    Tez 13: Yuhanna 3. Bölüm‟deki Nikodim örneği, “özgür irade”ye karşı çıkar.
    Tez 14: “Özgür irade”nin hiçbir faydası yoktur çünkü kurtuluş yanlızca Mesih
    aracılığıyladır.
    Tez 15: İnsanın müjdeye inanma yetisi yoktur, bu nedenle hiçbir çabası onu
    kurtaramaz.
    Tez 16: Evrensel inançsızlık “özgür irade”nin yanlış olduğunu kanıtlar.
    Tez 17: Gerçek inanlılardaki “benliğin” gücü “özgür irade”nin yanlış olduğunu
    kanıtlar.
    Tez 18: Kurtuluşun “özgür irade”ye bağlı olmadığını bilmek, çok rahatlatıcı
    olabilir.
    Tez 19: Tanrı‟nın yüceliğine leke sürülemez.
    İkinci Bölüm
    Erasmus’un öğrettikleri.

    Tez 1: Erasmus‟un “özgür irade” tanımı.
    Tez 2: Erasmus‟un Apokrif‟e ait bir kitaba dayandırdığı tezi.
    Tez 3: Erasmus‟un “özgür irade” hakkındaki üç görüşü.
    Tez 4: Erasmus‟un Vaiz 15:14-17‟e dayandırdığı tezine dönülmesi.
    Tez 5: Erasmus‟un Vaiz 15:14-17‟yi kullanış şeklinin incelenmeye
    devam edilmesi.
    Tez 6: Erasmus‟un ileri sürdüğü tezler, insanın iradesinin tamamen özgür
    olduğu anlamına gelir.
    Tez 7: Tekvin 4:7 – bir buyruğun verilmesinin, bu buyruğa itaat edilebileceği
    anlamına gelmediğini kanıtlayan bir başka bölüm.
    Tez 8: Tesniye 30:19 – “Yasa sayesinde günahın bilincine varılır”.
    Tez 9: Erasmus‟un Yasa ve Müjde‟yi karıştırması.
    Tez 10: Tanrı‟nın açıklanmış iradesi ve gizli iradesi.
    Tez 11: Yükümlülük, itaat etme yetisinin varlığını kanıtlamaz.
    Tez 12: İnsan, Tanrı‟nın gizli iradesine burnunu sokmamalıdır.
    Tez 13: Yasa, insanın zayıflığını ve Tanrı‟nın kurtaran gücünü gösterir.
    Tez 14: Yeni Antlaşma‟da verilen bilgiler, aklanmış olanları yönlendirmek
    içindir.
    Tez 15: Ödüllendirilme, Tanrı‟nın vaadine dayanır, insanın hakkettiklerine
    değil.
    Tez 16: Tanrı‟nın kudreti, bizlerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

    Önsöz:
    Soru.
    Soru şudur – insanın “özgür irade”si var mıdır? Bir insan özgürce ve yardım almaksızın, günahlarından kurtulmak için Mesih‟e dönebilir mi? Erasmus buna şöyle cevap veriyor: “Evet!” Luther ise şiddetli bir: “Hayır!” Luther, “özgür irade”nin yanlızca lütufla, iman aracılığıyla kurtuluş olabileceğini söyleyen Kutsal Kitap öğretisinin tam kalbine saplanmış bir hançer olduğundan emindi. Bizler de aynı inanışa sahip olmalıyız. “Özgür irade”ye karşı Luther gibi güçle savaşmalıyız. Erasmus şöyle der: “ „Özgür irade‟yi, kişinin kendisini sonsuz kurtuluşa yahut bunun tersi doğrultuda yönlendirmesine olanak veren etkenleri kendisine uygulamasında kullandığı insan iradesinin gücü olarak tanımlayabilirim”. Buna da bizler kesin bir “Hayır! İnsan günahın kölesi olarak doğar!” demeliyiz. İnsan özgür değildir.

    Giriş:
    Kitaba ilişkin kısa bir açıklama ve Erasmus ile zıt düşülen konular.
    Martin Luther,Giriş:
    Kitaba ilişkin kısa bir açıklama ve Erasmus ile zıt düşülen konular.
    Martin Luther, 1466 ile 1469 yılları arasındaki bir zamanda Roterdam‟da doğan Desiderius Erasmus‟un öğretisine cevap vermek amacıyla THE BONDAGE OF THE WILL (İradenin Tutsaklığı) adlı kitabını yazdı. Erasmus, yedi yıl boyunca Augustinci bir keşiş olarak yaşadıktan sonra İngiltere‟ye gitti. Orada tanıştığı bir kişi Erasmus‟u Grekçe üzerinde çalışmalara başlaması için yüreklendirdi. Sonunda Erasmus, Yeni Ahit‟in o zamanlar için çok önem taşıyan bir tercümesini yaptı (1516). Kutsal Yazıların yorumlanmasında kullanılan süslü yöntemleri ve kilise öğretmenlerinin batıl inançlarının birçoğunu reddetti. Manastırlarda sıkça görülen tembellik ve ahlaksızlığa karşı tepki gösterdi. Ancak tüm bunlara rağmen Erasmus, müjdeci bir Hıristiyan değildi. İnsanların, İsa Mesih‟e, O‟nun ölümüne ve dirilişine güvenmek yerine kurtuluşlarını kendi çabalarıyla kazanabileceklerine inanan bir hümanistti. Erasmus haklı olarak, profesyönel teologların bölücü ve karmaşık yaklaşımlarından ziyade, Hıristiyan öğretisine basit bir yaklaşımı benimsedi. Fikir ayrılıklarından
    kaçındı ve uzun bir süre boyunca da “özgür irade” konusu hakkında açık olarak fikir belirtmedi, ancak fikrini açıkladığında bu Martin Luther‟in görmezlikten gelemeyeceği bir meydan okumaydı.
    Martin Luther Saxony‟de doğdu ve Erasmus‟dan aşağı yukarı ondört yıl daha gençti. Luther bir keşişken, çok güçlü bir şekilde Tanrı lütfunun müjdesiyle tanıştı. O zamandan itibaren her deneyimin ve inancın Kutsal Yazı‟nın yetkisi ile karşılaştırılarak, test edilmesi gerektiğini anlamıştı. Kurtuluşun, “iman yoluyla, lütufla; insanın başarısı değil, kimsenin övünmemesi için Tanrı‟nın armağanı” (Efesliler 2:8-9) olduğunu biliyordu. Yaşadığı deneyim, bu inancını doğrulamıştı.
    Luther professör, teolok ve aynı zamanda bir pastördü. Topluluğu, vaaz ettiği şeyleri derinden hissettiğini biliyordu. O, boş bir ilim adamı değildi. Vaaz verdiği her defasında, omuzlarında sonsuzluğun baskısını hissediyordu. Bu da onu bazen pek de tutulmayan ve hatta tehlikeli şeyler yapmaya itti. Tanrı‟nın gerçeği için tüm dünyanın karşısında durmaya hazırdı.Başta, Erasmus Luther‟in yanında gibi gözüktü çünkü her iki adam da Roma kilisesinin bir çok hatasını reddetmişlerdi. Ancak sonraları Luther, iyi işlerle kurtuluşun alınabileceğini söyleyen Roma kilisesinin öğretisine giderek artan bir sıklıkla karşı çıkarak, “imanla aklanan insanın yaşayacağı” (Romalılar 1:17) konusunda ısrar etti. Erasmus halen Roma kilisesindeydi ve bir ilim adamı olarak “özgür irade”yi öğretmesi konusunda kilisesinin kendisine yaptığı baskılara maruz kalıyordu. Luther‟in Erasmus‟a bu baskı altında kalmaması konusundaki uyarılarına bir başkaldırı olarak 1524‟de DISCUSSION CONCERNING “FREE WILL” (“Özgür İrade”ye İlişkin) adlı çalışmasını yayınladı. Erasmus 8.Henry‟e şöyle yazdı: “Herşey açıklanmıştır. „Özgür irade‟ hakkındaki bu küçük kitap gün ışığına çıkmıştır”. Kitap Papa ve Roma İmparatorunu memnun etmiş, 8.Henry tarafından da övülmüştü.O andan itibaren Luther, Erasmus‟u müjdesel imanın bir düşmanı ilan etti. Tanrı, bu iki adam arasındaki yoğun tartışmayı kendi krallığını ilerletmekte kullanarak tüm bu olaya hükmetmiştir. Bu tartışmanın sonunda müjdesel imanın o zamana dek Mesih‟in kilisesini çevreleyen en büyük bildirisi ortaya çıkmıştır – Luther‟in BONDAGE OF THE WILL (İradenin Tutsaklığı) adlı eseri. Sizlere burada sunduğumuz, bu büyük eserin bir özetidir. Luther‟in stilini (ifade tarzını) büyük oranda koruduk ancak aynı sırayı izlemedik. Bizler, Luther‟in iradenin tutsaklığı konusundaki öğretisini özetleyerek, onun bıraktığı yerden başlamak istiyoruz. Daha sonra ise Luther‟in Erasmus‟un öğretilerini teker teker belirtip, onları çürütmesini içeren bölümlerle devam edeceğiz.Luther‟in ifade biçimi, “özgür irade” teriminin kullanıldığı heryerde bu ifadeye belirli bazı kelimeler eklememizi gerektirmektedir. Örneğin: “„varolduğuna inandığınız‟ özgür irade”. Ancak bizler Luther‟in bu anlamı içeren ifadesini yansıtması için tırnak işaretleri kullanmayı seçtik – “özgür irade”. İki, üç ve dördüncü bölümlerde ise Luther‟in direk ifadelerini koruyarak, eserin ortamına (havasına) olabildiğince benzer bir ortam sağlamaya çalıştık.
    Luther‟in öne sürdüğü tüm tezleri burada belirtmedik çünkü böyle bir şey yapmak bu özet niteliği taşıyan basit kitabı gereksiz yere uzatmak olurdu.

    #36531
    Anonim
    Pasif

    İRAN’lı bir gazetecinin (Bahmau Nirumand) itirafları
    Umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır!

    Bugün Bahman Nirumand isimli bir gazeteci-yazarın anlattıklarını sizinle paylaşmayı istedim…
    Elbette bu yaşananların Türkiye ile hiçbir bağlantısı yok…
    Yine her yaşanan bir tecrübedir…
    Bahman’ın tecrübesini paylaşmak istedim sadece sizinle…

    Merhaba. Benim adım Bahman Nirumand. İranlı bir gazeteci-yazarım.
    Şahın devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım.
    Ve aynı zamanda mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim.
    Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı.

    ÜZERİNDE DURMADIK

    Her şey 14 Ocak 1979 tarihinde değişti. Şah, İranı terk etti. Ardından İran tarihinin en büyük yürüyüşü Tahran’da yapıldı. Sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.
    Ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına İslam Mahkemesi denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına çarptırıldığı haberini okuduk.
    Haberi ciddiye almadık; Üç beş sapsızın işi dedik.
    Bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. Ufak tefek şeylerin toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk.
    Biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardıardına alınmaya başlandı.
    “Müslüman kadınların yanında fahişelerin yeri yoktur denilerek kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. Özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı.
    Bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk!
    Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu.
    Biz ise hala büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! İttifak Eylem Birliği gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk.

    GEÇİŞ SANCILARI SANDIK

    Humeyni, Bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. Bunların kökünü kazımalıyız diyor; genç mollalar terör estiriyordu. Kitabevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu.
    Şirazda İslam Mahkemesi eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. Benzer olay Tahranda da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu.

    Şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. Hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki!..
    Oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. Alınan her kararda Tamam bu sonuncusu diyorduk. Ama arkası hep geliyordu.
    Kızların evlenme yaşı 18den 13e düşürüldü. Parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi yasaklandı. Kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sutyen, kombinezon vs. koymasına bile izin yoktu.
    Kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.
    Biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik: Demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar! Abartmaya gerek yoktu.

    REFERANDUM OYUNU!

    Üç ay önce Humeyni, Pariste komünistler de dahil olmak üzere her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri İslam düşmanı ilan etmişti.
    Mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen gündemi değiştiriyorlardı.
    Referandum meselesini gündeme getirdiler. Halka soracaklardı: İslam Cumhuriyetini istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
    Kuşkusuz bu bir oyundu…
    Yapılan propaganda belliydi; dediler ki: İslama evet mi, hayır mı diyorsunuz?
    Biz bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk: Önemli olan Cumhuriyettir; serbest seçimlerdir; demokratik haklardır; özgürlüklerdir. İslam Cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?
    Sonuçta, evet diyen 20 milyon, hayır diyen ise sadece 140 bindi.
    Mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar. Güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. Artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti. Sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler. Halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı. Ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu.

    HALKI ANLAYAMADIK

    Mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar.
    Örneğin, tirajı bir milyon olan liberal Ayendegan Gazetesini kapattırdılar. Sıra sonra Keyhan Gazetesine geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.
    Özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik.
    Sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. Halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı.
    Örtünmek moda oldu!
    Tüm bunlara gelip geçici bir fırtına diye bakmak ne büyük yanılgıydı.
    Komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal İslamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu.
    Şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.
    Milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı.
    Kaçanlardan biri de bendim.
    Umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır.

    Esenlikle.

2 yazı görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.