İntihar Eden Azize (!)
- Bu konu 5 izleyen ve 6 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
12. Kasım 2009: 13:56 #26601AnonimPasif
Azizlik-Azizelik mertebelerini her ne kadar red ediyor ve inanmıyor olsam da geçmiş insan yaşamları her zaman ilgili çekmiştir.
Bu benim takıntım. Örneğin yeni çıkmış kitapları hiç ama hiç sevmem. Aldığım kitap yıpranmış olmalı. Eskitilmiş olmalı. O eski kitap kokusunu burnuma çekebilmeliyim. Hele hele benden önce o kitabı birisi okumuş, önemli yerlerinin altını çizmiş, kendince notlar almışsa dünyalar benim olur.
Azizlik-azizelik mertebesine de aynen bu şekilde bakıyorum. Mistik anlamda bu tarz etiketlerin benim için hiç bir önemi yoktur. Ama eğer söz konusu eski bir insanın yaşamıysa konu ilgimi çeker.
Katolik kardeşlere ait olan bir web sayfasında “Türkiye’deki Azizler” adı altında bir araştırma yazısı buldum. Bilgisayarıma kaydettim, çıktısını aldım, elimde kalem yazılanları okumaya başladım.
Ama öyle bir yere geldim ki… Dilim damağım tutuldu…
Katolik Kilisesine karşı ön yargılı bir insanım. Evet bunu kabul etmeliyim. Ve kendimi her geçen gün bu konuda da eğitmeye çalışıyorum. Ama ne zaman bu yolda kendime eğitmeye çalışsam katolik yetkililerden öyle şeyler duyuyor ya da okuyorum ki sinirlerim bozuluyor ve herşeye silbaştan yeniden başlıyorum :)
Dilimin damağımın tutulmuş olduğu konuya gelince… Aslında her şey başlıkta çok açık… Kitapta bir azizenin hayatı anlatılıyor… Ama bu sıradan bir azize değil… İntahar etmiş ve intaharıyla kendinden sonrakilere örnek olmuş ve kendinden sonrakilerinde intahırını sağlamış bir azize!!!
Bu nasıl oluyor demeyiniz… “Bırakın intahar eden kişinin ‘azizelik’ gibi bir etikete layık görülmesini, o kişi Hristiyan bile olamaz” tarzında cümleler kurmayınız… Çünkü oluyor… Eğer söz konusu Katolik Kilise ise, malesef ki, oluyor…
Yazıyı alıntılıyorum, dileyen bana özel mesaj atsın, yazının kaynağını vereyim ve kitabın tüm içeriğini okusun…
Quote:ANTAKYALI AZİZE PELAGİEBu ekim ayında sizlere sonradan keşiş olan azize Anna’yı(29 Ekim) ya da aziz Malc’ı ölüme gitmemek için evlenen ancak tam cinsel perhizi uygulayan keşişi, ya da ikonalarını Chora kilisesinin dış nar teksinde seyrettiğim aziz Andronicus ile Tharacus’u, ya da yaşamı çok hareketli geçmiş, evlenmiş, boşanmış, keşiş ve rahip olmuş aziz Euteme’den söz edebilirdim.
En sonunda size Antakyalı azize Pelagie’yi, intihar eden bir azizeyi anlatmaya karar verdim!
Azizlerin takviminde birçok Pelagie var. Sözünü ettiğin azizeyi aziz Jean Chrysostome’un Antakya’da verdiği bir vaazdan tanıyoruz.(344-407)
Pelagie Antakya’da yaşıyordu. Hıristiyan’dı. 302 yılında 15 yaşlarındaydı. Ama o zamanlarda Hıristiyanlık yasaktı ve İmparator Diocletien Hıristiyanlara karşı amansız bir kıyım yapıyordu… Diocletien’in kolluk kuvvetleri Hıristiyanların peşinde olmakta büyük bir azim gösteriyorlardı.
Günün birinde Antakya’da İmparatorluğun kolluk kuvvetleri Pelagie’yi tutuklamak için evine girdiler. Pelagie kapıyı açıp onları nazikçe kabul etti. Ziyaretlerinin nedenini anlayınca kendisini bekleyen işkenceleri de göz önüne alınca kolluk kuvvetlerinden giysisini değiştirmek için izin istedi. Adamlar buna izin verdiler. Genç kız evin en üst katına çıkıp kendisini boşluğa bıraktı. Düşüşü ölümcül oldu. Ölümü onursuzluğa tercih etmişti!
O belki de, birkaç ay sonra azize Domnine ve iki kızının, azize Prosdoce ve azize Bernice’nin aynı nedenlerden dolayı Antakya yakınlarında suya atlayarak intihar etmelerine örnek oluşturdu.
Azize Pelagie, Domnine ve Bernice hakarete uğramış ve köle durumuna getirilmiş tüm kadınların koruyucu azizleridir.
Antakyalı azize Pelagie bizim için dua et!12. Kasım 2009: 20:31 #33900AnonimPasifAçık konuşayım, ben de katolik kilisesinin bazı uygulamalarına bayılıyor değilim fakat bence mezhepsel faklılıklara yoğunlaşmak yerine, hepimizin Hristiyan olduğuna yoğunlaşmamız daha faydalı olur bence.
Bu forumda hristiyanlara hoşgörü hakkında, hoşgörü olmadığını düşünen çok arkadaş var. Ben de bu ülkede çok hoşgörüyle karşılandığımızı sanmıyorum fakat, daha Hristiyanlar olarak kendi içimizde birbirimize tahammül edemezken faklı inançlardan insanların bize nasıl tahammül göstermesini bekleyebiliriz ki?12. Kasım 2009: 22:08 #33903AnonimPasifprosefhi;16090 wrote:Açık konuşayım, ben de katolik kilisesinin bazı uygulamalarına bayılıyor değilim fakat bence mezhepsel faklılıklara yoğunlaşmak yerine, hepimizin Hristiyan olduğuna yoğunlaşmamız daha faydalı olur bence. ?Sevgili prosefhi,
Yoğunlaşmamız gereken tek konu İsa Mesih’in tüm insanlık için sağladığı kurtuluş müjdesi ve birbirimize olan kardeşlik sevgisidir. Mezhep farklılıklarına yoğunlaşmayalım derken, Kutsal Kitap’ın dışındaki tüm insan öğretilerine ve uygulamalarına göz yumarak ödün vermemeliyiz. Tanrı’nın Sözü’ne ve sağlam öğretişe sadık kalmazsak, kilise amacından uzaklaşır. Bu yüzden Tanrı’nın Sözü olan Kutsal Kitap’ı düzenli olarak okumalıyız. Çünkü Kutsal Kitap Tanrı’nın diri Sözleri’dir ve bize konuşur, bizi eğitir, yol gösterir, yolumuzu aydınlatır, Tanrı’nın bizim için tasarılarının ne olduğunu öğretir. Sözün uygulayıcıları olalım.
Quote:Bu forumda hristiyanlara hoşgörü hakkında, hoşgörü olmadığını düşünen çok arkadaş var. Ben de bu ülkede çok hoşgörüyle karşılandığımızı sanmıyorum fakat, daha Hristiyanlar olarak kendi içimizde birbirimize tahammül edemezken faklı inançlardan insanların bize nasıl tahammül göstermesini bekleyebiliriz ki?
Maalesef Hristiyanlar arasında tahammülsüzlük oluyor ve bu gibi şeyler iman etmemiş olanlara ne kadar kötü bir örnek! İncil’de Efesliler 4:1-6. ayetlerde Elçi Pavlus bizlere bir ricada bulunuyor ve şöyle diyor:
‘Bu nedenle, Rab’bin uğruna tutuklu olan ben, aldığınız çağrıya yaraşır bir biçimde yaşamanızı rica ederim.
Her bakımdan alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun. Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle davranın. Ruh’un birliğini esenlik bağıyla korumaya gayret edin.
Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, vaftiz bir, herşeyden üstün, herşeyle ve herşeyde olan herkesin Tanrı’sı ve Babası birdir.’
‘Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır’ (Korintlier 13:4-7).İsa Mesih’e iman etmişsek ve O’na aitsek, birbirimize karşı alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı, hoşgörülü olmalı ve Mesih’i yansıtmalıyız. Rab bu konuda her birimize bilgelik ve anlayış versin, yüreklerimizi sevgisiyle doldursun.
Sevgilerimle
13. Kasım 2009: 7:20 #33905AnonimPasifAslında bence burda yanlış bir öğreti vardır. MS. 302 yılında, mezhepler yoktu. Katoliklik de yoktu. Bu yüzden, ‘Azize’ diye hitap edilen bu bayan, Pelagie, sadece bir hristiyan idi. Yani, Pavlus, Petrus, Yuhanna nasıl Katolik değillerseydi, bu bayan da öyle değildi. Onların hepsi, Mesih İnanlısı idi. O kadar. İsa’ya inanmışlardı. Mezhepleri yoktu.
Bu yüzden, hiçbir mezhep, havarileri, aziz veya azizeleri, kendisine mal edinmesin, sahip çıkmasın veya onlar yüzünden suçlanmasın. Pelagie’yi hiçbir şeyle suçlamamakla beraber, onu katolikleştiren ve ona “Tüm kadınların koruyucusu Azize, ‘Bizim için dua et'” diyen mentaliteye, kesinlikle karşıyım ve hiç çekinmeden “Ne büyük bir günah” derim. “Pelagie beni koruyacakmış. Rahatladım” mı deyim?
“İsa’nın Kanı” ile işaretlenmiş bütün kardeş ve kızkardeşlerime, Rüzgar’ın da dediği gibi, şunu söylüyorum: Kelâm’a ve yalnızca Kelâm’a geri dönün. Bu sözler Hristiyan’ım diyen herkes için geçerlidir. İster Katolik, ister Ortodoks ve isterse de Protestant olsun. Maalesef, bugün Protestant Kilisesinde bile, yeni bir Martin Luther’e ihtiyaç vardır. Kutsal Kitab’a geri dönüş, her zaman gereklidir.
En doğru gördüğümüz, bizi Rab’bin kucağına götürecek olan trene binmiş olabiliriz. Ama, gözle görülemeyen, fark edilemiyen, sadece ‘Bir derecelik bir sapma’ bile, bizi (treni) zamanla Rab’den çok çok uzaklaştırır. Şeytan alıştıra alıştıra ve vicdanı fazla rahatsız etmeden, günaha sokar ve da Rab’den uzaklaştırır. Bunun tecrübesine hepimiz vardık. Bunu yaparken de, genelde Tanrı Kelamı’nı kullanır.
Bu yüzden kardeşler, ayık ve uyanık olalım. Birbirimizi sevgi ile kucaklayalım. Bu sitedeki “Sevgisizlik”ten şikayet ederken, Benim ve bildiğim başka protestant kişilerin, ‘Katolik ve Ortodoks ağırlıklı’ başka Hristiyan sitelerden aldığımız küfür ve nefret dolu mesajların, burda yayınlanmasına bile izin verilemez olduğunu bilmenizi isterim. Ama, onlar yaptı diye biz de yapmıyoruz.
Herkesi sevgi ile kucaklıyorum. Rab hepimizle olsun.
13. Kasım 2009: 8:28 #33906AnonimPasifKemal Başaran;16095 wrote:Aslında bence burda yanlış bir öğreti vardır. MS. 302 yılında, mezhepler yoktu. Katoliklik de yoktu. Bu yüzden, ‘Azize’ diye hitap edilen bu bayan, Pelagie, sadece bir hristiyan idi. Yani, Pavlus, Petrus, Yuhanna nasıl Katolik değillerseydi, bu bayan da öyle değildi. Onların hepsi, Mesih İnanlısı idi. O kadar. İsa’ya inanmışlardı. Mezhepleri yoktu.Çok haklısınız. Aslında ben bu konuya değinmiştim.
http://hristiyanturk.com/showpost.php?p=15722&postcount=10Aslında buradaki sorun şu, Katolik Kilise’nin “Ben Petrus kökenliyim” yalanına inanması ve Petrus’tan sonra yaşamış tüm inanlılara sahip çıkması.
Bana göre örnek alınacak tek, sadece tek bir insan vardır ki o da günahsız olan İsa’dır.
Günahlı insanları etiketleyip “Alın bu kişiler size örnek olsun” tarzında ideolojiler güdünce, işte ortaya böyle komik tablolar çıkıyor.
Zeynep kardeş bana sitem ediyor. Oysaki onun ait olduğu mezhebe ait kiliselerdeki bir çok ruhani intiharı kutsal ruha küfür olarak algılıyor ve ben şimdi zeynep kardeşe şunu sormak istiyorum “Acaba Kutsal Ruh’a küfür ne demektir bunu biliyor musunuz?” Ya da “Kutsal Ruh’a küfür edildiğinde bu bağışlanabilir mi?” Yahut “hoş görülebilir mi?” Eğer bağışlanabilir, hoşgörülebilir tarzında bir cevap alacaksam o zaman da “Ortodokslukta Ruhani ile ters düşmek ne gibi sonuçlar doğuracaktır, bunu biliyor musunuz?” tarzında bir soru yöneltecem.
Not: Benim için intihar Kutsal Ruh’a olan bir küfür değildir. İntihar çok büyük bir günahtır, belki de bağışlanamayacak derecede büyük bir günahtır ama Kutsal Ruh’a olan küfür benim için çok ayrı bir kulvardır ve intihar ile alakası yoktur.
Zeynep kardeş diyor ki…
Quote:Ben de bu ülkede çok hoşgörüyle karşılandığımızı sanmıyorum fakat, daha Hristiyanlar olarak kendi içimizde birbirimize tahammül edemezken faklı inançlardan insanların bize nasıl tahammül göstermesini bekleyebiliriz ki?Ülkelerde hoş görüyle karşılanmamak Hristiyanlığın ilk yıllarından beri vardır. Bu günkü Hristiyanların sahip olduğu haklarla, ilk yüz yıllarda ki Hristiyanların sahip oldukları hakları kıyaslarsak şunu çok açık bir şekilde görebiliriz ki, biz bu gün inancımız açısından çok daha özgür ve rahat bir hayat yaşıyoruz.
Sahip olmak istediğimiz haklar yok mu? Var…
Ögürlüğümüz kısıtlanmıyor mu? Kısıtlanıyor…
Daha rahat ve özgür bir yaşam istemiyor muyuz? İstiyoruz…
Ama tüm bunlarla birlikte İsa Mesih’in bize güllerle donatılmış bir yol vaadetmediğini de hatırlamamız gerekir. O’nun yolu golgota yoluydu. Yani acı çekilen, ızdırap çekilen bir yoldu.
Bununla birlikte size şunu da çok açık söyleyebilirim ki, biz farklı inançlardan çok da zarar görmedik. En büyük zararları Hristiyanlar bizzat yine Hristiyanlara vermiştir.
Merkezimize Tanrı’yı koymayışımız, Kutsal Kitap öğretileri dışına çıkışımız bizi savaşlara, ölümlere götürdü. Kardeş kardeşi acımadan öldürdü ve bunu Rab adına yaptı! Bu zihniyetten Protestan Kilise büyük zararlar gördü ama aynı zararı Ortodoks Kilise görmedi mi?
Hiç bir zaman bir Katolik’i ya da Bir Ortodoks’u birey olarak suçlamam. Daha demin bahsetmiş olduğum konunun en iyi örneği Haçlı seferleridir. Ama aynı zamanda haçlı seferlerine sonuna kadar karşı çıkan ve onu eleştiren ünlü katolik Fransua’yı da çok iyi tanırım. Yani biz burada Katolikleri yahut başka mezhebe ait olan kardeşleri eleştirmiyoruz. Ama bizi savaşlara, yıkımlara götüren… Bizleri dünyaya bir caniymiş gibi tanıtan… Tanrı merkeziyetçiliğinden, sevgiden ve Kutsal Kitap öğretilerinden tamamiyle uzak olan zihniyeti eleştiriyoruz ve bu zihniyeti hiç bir şekilde kabul etmiyor, hoş karşılamıyoruz. Çünkü bu zihniyetin Rab’bin yolunda yürüyen bir zihniyet olmadığını pekala biliyoruz.
13. Kasım 2009: 12:20 #33908AnonimPasif@Rüzgar 16092 wrote:
Yoğunlaşmamız gereken tek konu İsa Mesih’in tüm insanlık için sağladığı kurtuluş müjdesi ve birbirimize olan kardeşlik sevgisidir. Mezhep farklılıklarına yoğunlaşmayalım derken, Kutsal Kitap’ın dışındaki tüm insan öğretilerine ve uygulamalarına göz yumarak ödün vermemeliyiz. Tanrı’nın Sözü’ne ve sağlam öğretişe sadık kalmazsak, kilise amacından uzaklaşır. Bu yüzden Tanrı’nın Sözü olan Kutsal Kitap’ı düzenli olarak okumalıyız. Çünkü Kutsal Kitap Tanrı’nın diri Sözleri’dir ve bize konuşur, bizi eğitir, yol gösterir, yolumuzu aydınlatır, bizim için tasarılarının ne olduğunu öğretir. Sözün uygulayıcıları olalım.
Sevgili Rüzgar Kardeşin yukarıda ki sözlerinin tümüne katılıyorum. Bunu vurgulamaya çalışıyoruz forumda. İlkemiz bu olmalı. Rab önderimiz olmalı, tüm gerçekler Ondadır. İnsan öğretişine, hikayelerine değil, Rab’be ve dolayısıyla da sözlerine yoğunlaşmalıyız.
Rab herkese anlayış versin, esenlikler.
2. Mayıs 2010: 11:54 #32197AnonimPasifZaten Tanrı’nın yaşayan Sözü olan Kutsal Kitap’ı okursak ve Tanrı’nın gerçeklerini tüm açıklığıyla bizlere sunması, açık bir şekilde göstermesi için tüm içtenliğimizle dua edersek, yanıt gecikmeyecek, gerçeklerin neler olduğunu görebileceğiz.
Bazı kilise babaları diye adlandırılmış kişilerin yazmış oldukları kitaplar var. Bu kitaplardan alıntı yapılarak anlatılan öyle hikayeler masallar duyuyoruz ki, tamamen Kutsal Kitap’a ters. Ama işin en üzücü yanı da, bu kitaplarda yazılanlara Kutsal Kitap’ta yazılanlardan çok daha fazla önem verilmesi, Rab’bin yaşam ve kurtuluş veren Sözleri’nin ise gözaardı edilmesi. Durum böyle olunca Tanrı’yı arayan insanlar çok farklı bir yöne yönlendirilip Kurtuluş Müjdesi’nden uzaklaştırılıyorlar. Tabii sonuç malum…
Rab ruhsal gözleri açsın, insanları gerçeğe yöneltsin diye dua etmekten başka yapacak bir şey yok.
Sevgilerimle
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.