İncil’e Dayalı Protestanlığın Farkları

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26396
    Anonim
    Pasif

    İncil’e Dayalı Protestanlarla Katolik ve Ortodokslar Arasıdaki Farklılıklar Nelerdir?

    Katolik ve Ortodoks kiliseleri inanç ve uygulamalarının tespit edilmesi hususunda iki temel yetkiye dayanır. Bunlar Kutsal Kitap ve Kilise gelenekleridir. Kilise gelenekleri derken kilise babalarının öğretileri, Papa’nın öğretileri, kilise konsüllerinde alınan kararlar ve kilise tarihi boyunca kiliseye sokulan öğreti, örf ve adetler anlaşılmaktadır. Katolikler, Kutsal Kitap ve bu kilise geleneklerini eşit bir şekilde Tanrı sözü olarak benimsemektedirler. Vatikan 1 ve 2 Konsülleri’nde bu düşünce şöyle ifade edilmiştir:

    ‘‘Kutsal gelenekler ve Kutsal Kitap tek tanrısal bir kaynaktan ileri gelerek tek bir akımda toplanır ve tek sonuca yönelir… Kutsal Kitap ve Gelenekler eşit bir saygı ve duyguyla kabul edilip şereflendirilmelidir” ( Dei Verbum, 9,10).

    Hatta Kilise ve kilise gelenekleri çoğu zaman Kutsal Kitap’tan daha üstün ve önde tutulmaktadır. Örneğin Kilise gelenekleriyle Kutsal Kitap arasında bir tezat belirdiğinde Katolik ve Ortodokslar kiliseyi ve kilise geleneğini izlemeyi tercih ederler. İncil kitaplarının kilise tarafından tespit edilip yetkilendirildiğini ileri sürerek, Kutsal Kitap’ın yalnızca kilise tarafından yorumlanıp anlaşılacağını iddia ederler. Kilisenin dışında Kutsal Kitap’ı doğru bir şekilde anlamak ve yorumlamak onlara göre olanaksızdır.

    Fakat bunun karşıtında Protestanlar iki değil, yalnızca tek bir yetkiyi, yani Kutsal Kitap yetkisini kabul ederler. Konsüllerin, geleneğin, kilise babaları veya öğretmenlerinin değerini her ne kadar kısmen takdir etseler de bunların asla Kutsal Kitap’a eşdeğer bir yetki veya Tanrısal söz olarak kabul edilemeyeceğini vurgularlar. İşte Mesih İnanlılarını Katolik ve Ortodokslardan ayıran temel ve ana özellik budur. Eğer herhangi bir Katoliğe veya Ortodoks’a neden dolayı buna veya şuna inanıyorsun diye sorulursa genelde alınan yanıt şöyle olur: ‘‘Böyle inanıyorum çünkü kilisemiz veya papazımız böyle öğretir’ ‘ . Oysa aynı soru bir Mesih İnanlısına yöneltildiğinde O hiç tereddüt etmeden ‘ ‘böyle inanıyorum, çünkü Tanrı’nın sözü Kutsal Kitap böyle öğretir” der. Acaba bu görüşten hangisi doğru ve Tanrısal gerçeklere uygundur? Sadece Kutsal Kitap’ın yetkisinin kabul edilmesi mi yoksa Kutsal Kitap’a başka kaynak, gelenek ve yetkilerin de eklenip bunların eşit derecede izlenmesi mi?

    Mesih İnanlılarının yanıtı kesin ve açıktır:
    Yani yalnızca Kutsal Yazılar’ın yetkisi. Yalnızca Kutsal Kitap Tanrı’nın ilham edilmiş sözü olduğundan inanç ve uygulamalarımızın tespit edilmesi hususunda yalnızca o tek ölçü olmalıdır. Kutsal Kitap’ın yanında veya dışında başka ek bir yetkiye bel bağlamak ancak karışıklığa ve sapıklığa götürür. İsa Mesih’in, onun elçilerinin ve ilk yüzyıl imanlılarının öğretisi daima bu doğrultuda olmuştur. Onlar inanç ve uygulamalarını kesinlikle adetler üzerine değil ama yalnızca Tanrı’nın sözü üzerine kuruyorlardı. Örneğin İsa Mesih yeryüzündeyken dinsel adetlerin esiri haline gelmiş Ferisileri ve din bilginlerini geleneklerinden dolayı açıkça mahkûm etmiş, öğrencilerini de bu insan icadı geleneklerin tehlike ve yıkımlarına karşı uyarmıştır:

    ‘‘Kudüs’ten bazı Ferisiler ve din bilgileri İsa’ya gelip şunu sordular: ‘‘Senin öğrencilerin neden atalarımızın geleneğine karşı geliyorlar? Yemekten önce ellerini yıkamıyorlar.” İsa onlara şu karşılığı verdi: ‘‘Ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı buyruğuna karşı geliyorsunuz? Geleneğiniz uğruna Tanrı’nın sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler! Yeşaya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne doğrudur: ‘‘Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzaktır. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır”

    (Mat.15:1-9).

    Bu sözlerle açıkça İsa Mesih Kutsal Yazılar’ın geleneklerden kesin üstünlüğünü vurguluyordu. Yine başka bir fırsatta İsa Mesih kendisini deneyen Şeytan’a üç kez ‘‘Yazılmıştır” ifadesiyle karşı koymuştur, gelenekler veya kurallar böyle öngörüyor veya diyor diyerek değil! (Mat.4:1-11)

    Elçi Pavlus da gelenekler hususunda inanlıları şöyle uyardı

    ‘‘Dikkatli olun! Mesih’e değil de, insanların geleneğine ve dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.” (Kol. 2:8
    Başka bir bölümde de elçi Pavlus Kutsal Yazılar’ın rolü ve yetkisi hakkında genç Timoteos’a şunları yazdı:

    ‘‘Mesih İsa’ya olan iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazıları da (gelenekleri değil!) çocukluğundan beri biliyorsun. Kutsal Yazıların tümü (kilise gelenekleri değil!) Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde (gelenekler değil) Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2.Tim.3:15-17)

    Pavlus ve Silas’ın ilan ettiği bildirinin doğruluğunu Veriya’lılar geleneklerine bakarak değil ama ellerinde bulunan Kutsal Yazılar’a bakarak kontrol ediyorlardı:

    ‘‘Veriya’daki Yahudiler, Selanik’tekilerden daha açık fikirliydiler. Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün Kutsal Yazıları inceliyor, öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırıyorlardı.” (Elçi.17:11)

    Bundan başka Kutsal Kitap açık bir şekilde biz insanların kilise ve insan adetlerine göre değil ama Tanrı’nın ve İsa Mesih’in sözüne göre yargılanacağını vurgular

    ‘‘Beni reddeden ve sözlerimi kabul etmeyen kişiyi yargılayacak biri var. O kişiyi son günde yargılayacak olan, söylediğim sözdür.” (Yuh.12:48 )
    Tanrı da kilise kurallarından veya geleneklerinden değil ama kendi ‘ ‘sözünden titreyen adama baktığını’ ‘ bildirir (Yeş.66:2). Kutsal Kitap’ın yanına başka bir yetki koymak özden uzaklaşıp, sapıklıklara kaymanın temel kaynağıdır. Bu aynı zamanda bütün tarikatların da içine düştüğü tehlikeli bir tuzaktır. Bu nedenledir ki, Katolik ve Ortodoks kilise geleneklerinde kayıtlı bulunan ve Kutsal Kitap gerçekleriyle alakası bulunmayan bir yığın efsane ve hikayeler mevcuttur. Bunlar her ne kadar İncil öğretilerine ters düşse de ne yazıkki bir yığın insan bunlara Tanrı’nın sözüymüş gibi inanır ve izler

    Gelenekler kaygan kum gibi; ama Kutsal Kitap sarsılmaz, sabit bir kaya gibidir. Gök, yer, insan ve gelenekleri gelip geçer veya bozulur ama Rabbin sözleri ebediyen durur (Mat.24:35). İşte bizim geleceğimiz ve güvenliğimiz de yaşamımızı neyin üzerine kurduğumuza bağlıdır. Acaba yaşamımızı geçici ve değişken insan gelenekleri üzerine mi yoksa değişmez ebedi Tanrı sözü üzerine mi kuruyoruz?

    Kutsal Kitap’ın yalnızca kilise tarafından anlaşılıp yorumlanabileceği düşüncesi de Kutsal Kitap’a göre yanlıştır. Samimi bir şekilde, dua ile ve Kutsal Ruh’un yardımıyla Kutsal Kitap’ı okuyanlar onun kurtuluş mesajını kolaylıkla anlayabilirler (bkz. Yuh.20:31; 2.Tim.3:15-17).

    Bu temel konuda siz de şahsen bir karar almalısınız. Acaba siz Kutsal Kitap ve geleneklerden oluşan çifte yetki üzerine mi yoksa yalnızca Kutsal Kitap yetkisi üzerine mi yaşamını kuracaksınız? Seçim sizindir.

    Papanın Yetkisi ve Yanılmazlığı Konusunda Farklılık?

    Mesih İnanlıları Roma papalık sistemini ve yetkisini tamamen reddederler. Katolik kilisesi papayı şu görkemli unvanlarla çağırır: ‘‘Tüm Hıristiyanların papası” (yani babası), ‘‘çobanı ve şefi”, ‘‘kutsal peder”, ‘‘Mesih’in görünür temsilcisi”, ‘‘Petrus’un halefi”, ‘‘elçilerin prensi”, ‘‘aracı” , vs… Hemen belirtelim ki, yalnızca İsa Mesih’e verilen ve verilmesi gereken bu unvanların papaya verilmesi ve onun tüm Hıristiyanlar üzerinde bu derece büyültülmesi Kutsal Kitap gerçeklerine tamamen aykırı düşmektedir. İsa Mesih açık bir şekilde kendisini izleyenlerin eşit olduğunu ve birinin diğerlerinin üzerine yükseltilmemesi gerektiğini bildirmiştir. Büyüklük sevdasına kapılan öğrencilerine İsa Mesih şöyle demiştir:

    ‘ ‘Bilirsiniz ki, ulusların önderleri onları egemenlik hırsıyla yönetirler, ileri gelenleri de onlara ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak. Aranızda büyük olmak isteyen, diğerlerinin hizmetkarı ve kulu olsun” (Mat.20:20-27).
    Başka bir olayda da İsa Mesih öğrencilerine şunları bildirdi:

    ‘‘Kimse sizi ‘Rabbi’ diye çağırmasın. Çünkü bir tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü bir tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. Kimse sizi ‘önder’ diye çağırmasın. Çünkü bir tek önderiniz var, O da Mesih’tir. Aranızda en üstün olan, diğerlerinin hizmetkarı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir” (Mat.23:8-12).

    Bu sözler öncülerini ‘Baba’, ‘Rab’, ‘sahip ‘ veya ‘efendi’ olarak çağırmayı alışkanlık edinen Katolik ve Ortodoksların ne derece yanılgıda olduğunu sanırız açıkça göstermektedir. Katolik kilisesince ilk papa olarak benimsenmiş olan elçi Petrus hiç de kendisini en önde gelen papa olarak değil fakat diğer öncülerle bir tutarak ‘‘ben de onlar gibi bir ihtiyar” diye tanıtır (1.Pet.5:1-5). Kornelyus onun ayaklarına kapanınca o ‘ ‘kalk ben de insanım” diyerek onun kendisini onurlandırmasına engel oldu (Elçi.10:25-26). O’nun bu tutumu Katolik papalarının onurlandırma konusunda takınmış olduğu tutumdan ne kadar farklıdır!

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.