İnancımızın Temelleri- Basic Christian Beliefs
- Bu konu 1 izleyen ve 32 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
10. Ocak 2007: 16:42 #28058AnonimPasif
BÖLÜM XIV
Evlatlığa AlınmaI. Tanrı, Kendi biricik Oğlu İsa Mesih'te ve O'nun için,
aklanmış olan herkesi evlatlığa alınma lütfuna ortak
kılmıştır , aklananlar bu suretle, Tanrı çocuklarının
sayısına dahil edilirler, bunun getirdiği özgürlük ve
ayrıcalıklardan faydalanırlar , Tanrı'nın ismi onlar üzerine
yazılır, evlatlık Ruhu'nu alırlar, lütuf tahtına cesaretle
yaklaşabilirler, “Abba Baba” diye seslenebilme gücü verilir,
Tanrı onlara acır, korur, gereksinimlerini karşılar ve bir
Baba gibi onları terbiye eder. Ancak asla atılmazlar, fakat
kurtuluş günü için mühürlenirler ve sonsuz kurtuluşun
mirasçıları olarak vaatleri miras alırlar .10. Ocak 2007: 16:43 #28059AnonimPasifBÖLÜM XV
KutsallaşmaI. Etkin şekilde çağrılmış ve yeniden doğmuş olanlar,
içlerinde yeni bir yürek ve yeni bir ruh yaratılmış olarak
Mesih'in ölümü ve dirilişinin mükemmelliği sayesinde,
içlerinde yaşayan Söz ve Ruh aracılığıyla hem gerçekte hem de
kişisel olarak kutsallaştırılırlar, günah bedeninin tüm
egemenliği yok edilir, bunun tutkuları artan derecede
zayıflatılır ve öldürülür; kendileri ise gerçek kutsallığı
yaşayabilmeleri için kurtuluştan doğan bütün meyveler de giderek
daha fazla canlandırılır ve güçlendirilir. İşte, bu gerçek
kutsallık olmaksızın hiç kimse Rab'bi göremeyecektir.II. Bu kutsallaşma tamdır ve kişinin tüm varlığını içerir;
ancak insanın her kısmında halen bozulmuşluğun kalıntıları bir
dereceye kadar bulunduğundan kutsallaşma bu yaşamda mükemmel
değildir; ve bu nedenle, benliğin Ruh'a Ruh'un da benliğe
aykırı olanı arzulaması ile barışın imkansız olduğu sürekli
bir savaş ortaya çıkmaktadır.
III. Bu savaş içerisinde, geriye kalan günahlı benlik belli bir
süre için galip gelse de; Mesih'in Ruhu'nun sürekli olarak
sağladığı güç sayesinde yeniden doğmuş olan kısım galip gelir
ve böylece kutsallar Tanrı korkusunda kutsallıkta yetkinleşerek
lütufta olgunlaşırlar.10. Ocak 2007: 16:43 #28060AnonimPasifBÖLÜM XVI
İyi İşlerI. İyi işler yalnızca Tanrı'nın Kutsal Sözü'nde açıklanan
işlerdir. Sözün onaylamadığı, insanlarca ortaya çıkarılmış,
kör bir heyecanla ya da iyi niyet gösterisi şeklinde olanlar
değildir.II. Bu iyi işler, Tanrı'nın buyruklarına itaat etmek amacıyla
yapılırsa, gerçek ve yaşayan bir imanın meyvelerini ve
kanıtlarını oluştururlar : İmanlılar bu işler aracılığıyla
şükranlarını gösterir, güvencelerini güçlendirir,
kardeşlerini bina eder, müjdenin gerçeğini çekici kılarlar,
düşmanlarının ağzını kapatırlar. Tanrı'nın önceden
hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratılmış
olan bu kişiler Tanrı'yı yüceltirler ve bu kutsallık
meyvelerine sahip olarak en sonunda sonsuz yaşama kavuşurlar.III. İyi işler yapma yetileri kendilerinden değil, Mesih'in
Ruhu'ndan kaynaklanmaktadır. Ve bunları yapmak üzere yeterli
kılınmaları için, önceden almış oldukları lütufların yanı
sıra Tanrı'yı hoşnut eden şeyleri arzulamak ve yapmaları için
aynı Kutsal Ruh'un Kendisinin onların içinde çalışması
gerekmektedir Ancak Ruh'un işleyişi dışında herhangi bir
sorumluluğu yerine getirmeleri gerekmiyormuş gibi ihmalkar
olmamalıdırlar; tersine içlerinde bulunan Tanrı lütfunu
alevlendirmede itinalı olmalıdırlar.IV. Bu hayatta itaatin en yüksek derecelerine ulaşmış olan insanlar
bile, Tanrı'nın istediklerinden çok daha fazlasını yapmakta
yetersiz kalırlar. Gerçekte bu kişiler, yapmakla yükümlü
olduklarının büyük bir kısmını yerine getirmekte
başarısızdırlar.V. Gelecekte açıklanacak olan görkem ile iyi işler arasındaki
büyük oransızlıktan ve Tanrı'yla bizim aramızdaki büyük
ayrılıktan (uzaklıktan) ötürü en iyi işlerimizle bile
günahların bağışını ya da Tanrı'dan gelen sonsuz yaşamı
kazanamayız ve bunlar aracılığıyla ne her hangi bir kazanç
sağlayabilir ne de önceki günahlarımızın hakkettiği bedeli
tatmin edebiliriz Ancak yapabildiğimiz her şeyi yerine
getirdiğimizde bile zaten bizden istenmiş olan yükümlülükleri
yerine getirmiş oluruz ve yine değersiz hizmetkarlar olarak
kalırız. Bu yaptıklarımız iyi olduklarından O'nun Ruhu'ndan
çıkarlar; fakat bunlar bizim tarafımızdan yapıldıklarından
ötürü lekelidirler ve Tanrı yargısının şiddetine dayanamayacak
kadar zayıflık ve yetersizlikle karışık durumdadırlar.VI. Bu nedenle, imanlılar Mesih aracılığıyla kabul
edildiklerinden, iyi işleri de O'nda kabul edilir; ancak bu,
onların şimdiki yaşamda Tanrı'nın gözünde tamamıyla
suçlanamayacak ve reddedilemeyecek konumda oldukları için değildir;
fakat her ne kadar birçok zayıflık ve eksikliklerle dolu olsa da
içtenlikle yapılan işleri Tanrı Kendi Oğlu'nda değerlendirerek
kabul etmekten ve ödüllendirmekten hoşnut olmaktadır.
VII. Yeniden doğmamış olan insanlar tarafından yapılan işler, her
ne kadar bunların yapılması Tanrı tarafından buyrulmuş ve hem
kendilerine hem de diğerlerine fayda sağlıyor olsa da, imanla
paklanmış bir yürekten çıkmadıkları; ne doğru bir tavırla,
yani Söz'e uygun bir şekilde; ne de doğru bir amaç uğruna, yani
Tanrı'nın yüceliği için yapılmadıklarından günahlıdırlar
ve Tanrı'yı ne hoşnut edebilir ne de kişinin Tanrı'dan
herhangi bir lütfu almasını sağlayabilirler Ne var ki bu işlerin
göz ardı edilmesi daha da günahlıdır ve Tanrı'yı daha fazla
hoşnutsuz eder.10. Ocak 2007: 16:44 #28061AnonimPasifBÖLÜM XVII
Kutsalların Sonsuza Dek İmanlı Olarak DayanmasıI. Tanrı'nın sevgili Oğlu'nda kabul ettiği, etkin bir şekilde
çağırdığı ve Ruhu'yla kutsallaştırdığı kişiler, ne
tümüyle ne de en sonunda lütuf konumundan düşebilirler; fakat
kesinlikle bu konumda sona kadar dayanacaklar ve sonsuzluk boyunca
kurtulacaklardır.II. Kutsalların sonsuza dek imanlı olarak dayanması, kendi özgür
iradelerine değil, Baba Tanrı'nın karşılıksız ve değişmeyen
sevgisinden ileri gelen seçilmişlik hükmünün değişmezliğine,
İsa Mesih'in kazandıklarının yeterliliğine ve kutsallar için
yakarışına, Kutsal Ruh'un ve Tanrı'nın tohumunun bu
kişilerde kalışına ve lütuf antlaşmasının doğasına
bağlıdır ki tüm bunlar, kutsalların sonsuza dek imanlı olarak
dayanmasının kesinliğinin ve değişmezliğinin kaynağıdır.
III. Buna rağmen kutsallar, Şeytan'ın ve dünyanın ayartıları,
içlerinde kalan bozulmuşluğun yaygınlığı ve korunmaları için
sağlanan araçların ihmal edilmesi nedeniyle ciddi günahlara
düşebilir ve bir süre bu durumda yaşamaya devam edebilirler.
Böylece Tanrı'nın önünde kötü olanı yapmış olur, Kutsal
Ruh'u kederlendirirler; bunun sonucu olarak kendilerini bunların
sağladığı lütuflardan ve teselliden mahrum ederler, yüreklerini
katılaştırırlar ve vicdanlarını yaralarlar; başkalarına
karşı suç işler ve onları incitirler ; böyle yapmakla kendi
üzerlerine geçici yargılar getirirler.10. Ocak 2007: 16:45 #28062AnonimPasifBÖLÜM XVIII
Lütuf ve Kurtuluş GüvencesiI. İkiyüzlüler ve yeniden doğmamış olan diğerlerinin,
Tanrı'nın tarafında oldukları ve kurtuluş buldukları konusunda
dünyasal varsayımlar ve sahte umutlarla kendilerini boş yere
aldatabilmeleriyle birlikte -ki onların bu umutları yok olacaktır-
Rab İsa'ya gerçekten inananlar, O'nu içtenlikle sevenler,
O'nun izinde temiz bir vicdanla yürümeyi amaçlayanlar bu yaşamda,
lütuf konumunda olduklarından emin olabilir ve Tanrı yüceliğinin
ümidiyle sevinebilirler ki bu umut onları asla utandırmayacaktır.II. Bu gerçek, değişebilen bir umuda dayanan şüpheli ve olası bir
vaat değil; tersine Tanrısal gerçek olan kurtuluş vaatlerine
dayanan değişmez imanın güvencesine, verilecekleri vaat edilen bu
lütufların içsel kanıtlarına, bizim ruhlarımızla birlikte
Tanrı'nın çocukları olduğumuza tanıklık eden evlatlık Ruhunun
tanıklığına dayanmaktadır ki bu Ruh, kurtuluş gününe kadar
aracılığıyla mühürlendiğimiz mirasın güvencesidir.III. Bu değişmez güvence imanın özüne ait değildir, ancak
gerçek bir Hıristiyan, bu güvenceye ortak olmadan önce uzun bir
süre bekleyebilir ve birçok güçlükle karşılaşabilir: buna
rağmen kendisine Tanrı tarafından karşılıksız olarak verilen bu
şeyleri anlaması Ruh tarafından mümkün kılınmış olarak,
doğaüstü bir esine gerek olmaksızın doğal araçları uygun
şekilde kullanarak buna erişebilir. Bu nedenle
çağrılmışlığını ve seçilmişliğini kökleştirmeye daha çok
gayret etmek her Hıristiyan'ın sorumluluğudur. Öyle ki yüreği
Kutsal Ruh'taki esenlik ve sevinçte, Tanrı'ya karşı sevgi ve
şükranda, itaati gerektiren sorumluluklarda güç ve sevinçte
büyüyebilir ki tüm bunlar kendilerine verilen bu güvencenin uygun
meyveleridir; kesinlikle kişileri gevşekliğe iten yapıda
değildirler.
IV. Gerçek Hıristiyanların kurtuluşlarına ilişkin duydukları
güven farklı etkenlerle, (örneğin; bu güvenceyi korumada ihmalkar
davranmaları, vicdanlarını yaralayan ve Ruh'u kederlendiren
belirli bir günaha düşmeleri, ani ve güçlü bir ayartıyla
karşılaşmaları, Tanrı'nın yüzünün ışığını geri
çekmesi, O'ndan korkup, karanlıkta yürüyüp ışıktan yoksun
olmaları nedeniyle) sarsılabilir, azalabilir ve bir süre için
kaybolabilir. Ancak bu kişiler Tanrı'nın tohumunu, ve iman
yaşamını, Mesih'e ve kardeşlere olan sevgiyi, yüreğin
içtenliğini, sorumluluk vicdanını asla yitirmezler -ki uygun
zamanda Kutsal Ruh'un işleyişi aracılığıyla tüm bunlar
kurtuluş güvencesinin kişide tekrar canlandırılması için
kullanılabilir- ve tüm bu süre içerisinde gerçek bir
Hıristiyanı tam bir umutsuzluğa düşmekten koru10. Ocak 2007: 16:45 #28063AnonimPasifBÖLÜM XIX
Tanrı'nın YasasıI. Tanrı, Adem'e İşler Antlaşması şeklinde, bir yasa verdi ve
bunun aracılığıyla onu ve tüm soyunu kişisel, bütün, kesin ve
sürekli bir itaate bağladı, öyle ki bu yasanın yerine getirilmesi
halinde yaşam vaat etti ve ihlali halinde ise ölümle tehdit ederek
onları bu yasayı tutmaları için güç ve yeterlilikle donattı.II. Günaha düşüşten sonra bu yasa, yetkin bir doğruluk yasası
olmaya devam etti; ve Tanrı tarafından Sina Dağı'nda on emir
şeklinde iki levhaya yazılı olarak verildi: İlk dört emir
Tanrı'ya karşı, geri kalan altı emir ise insana karşı olan
sorumluluklarımızı içeriyordu.III. Yaygın olarak “ahlaksal” adı verilen bu yasanın yanı sıra
Tanrı, yetişkin olmayan bir kilise olarak İsrail halkına kısmen
tapınma hakkında, Mesih'e, O'nun lütuflarına, eylemlerine,
acılarına ve sağladıklarına işaret eden ve kısmen, ahlaki
sorumluluklara ilişkin çeşitli kurallar vermekten hoşnut oldu.
Bütün bu törensel yasaların hepsi, Yeni Antlaşma altında
geçersiz kılınmıştır.IV. Aynı zamanda, politik bir beden olduklarından Tanrı onlara
çeşitli adli yasalar da verdi. Ancak bu yasalar o ulusa ait halkla
birlikte son bulmuş, geçerliliğini yitirmiştir. İçinde belirtilen
adaletin gerektirdiğinden öte hiç kimseyi bağlamaz.V. Ahlaksal yasa aklanmış olan insanlarla birlikte diğerlerini de
sonsuza dek bu yasaya itaate bağlar ve bu da yalnızca içinde
yazanlardan ötürü değil ama aynı zamanda bu yasayı veren Yaratan
Tanrı'nın yetkisi nedeniyledir. Mesih de bu yükümlülüğü
Müjde'de geçersiz kılmaz, tersine tamamlar.VI. Gerçek imanlılar işler antlaşmasında olduğu gibi her ne kadar
yasa altında olmasalar, bunun aracılığıyla aklanıp ya da mahkum
edilmeseler de; bu yasanın diğerlerine olduğu gibi kendilerine de
büyük yararı bulunmaktadır; çünkü Tanrı'nın isteğini ve
onların sorumluluklarını açıklayan bir yaşam buyruğu olarak
onları yönlendirir ve bu yasaya uygun bir şekilde yürümeye
bağlar; bunun aracılığıyla aynı zamanda doğalarının günahlı
kirliliklerini görürler; böylece kendilerini buna göre
değerlendirdiklerinde günahlılıklarının daha derin bilincine
ulaşırlar, bu nedenle alçalırlar ve günahtan daha da nefret
ederler, Mesih'e ve O'nun itaatinin mükemmelliğine ne denli
gereksinimleri olduğunu daha açık bir şekilde görürler. Aynı
şekilde yasa, günahı yasakladığından, yeniden doğmuş kişiler
için de düşmüşlüklerini kontrol altına almalarında onlara fayda
sağlar. İçindeki tehditler, günahlarının aslında ne tür bir
ceza gerektirdiğini ve her ne kadar yasada belirtilen bu lanetlerden
artık özgür olsalar da, günahın sonucu olarak bu hayatta
kendilerini ne gibi güçlükler bekleyebileceklerini onlar gösterir.
İçindeki vaatler de, aynı şekilde, Tanrı'nın itaate ne kadar
değer verdiğini ve bunlara uyulması sonucu ne tür bereketler
bekleyebileceklerini onlara gösterir. Ancak bu, işler
antlaşmasında olduğu gibi kazanılmış bir hak olarak verilmez.
Dolayısıyla kişinin, yasanın teşvikine uyarak günahtan
kaçınıp, iyilik yaparak diğerlerinden farklı olması ne lütfun,
ne de yasanın altında bulunduğunun bir kanıtıdır.
VII. Ne de yasanın daha önce belirtilen faydaları, Müjdenin
lütfuna aykırıdır, tersine tatlı bir uyum içerisindedir;
Mesih'in Ruh'u, yasada açıklanan ve yapılması öngörülen
Tanrı isteğini özgürce ve sevinçle yerine getirmesi için kişinin
iradesini dizginler ve bunları yapmaya yeterli kılar.10. Ocak 2007: 16:47 #28064AnonimPasifBÖLÜM XX
Hıristiyan'ın Özgürlüğü ve Vicdan ÖzgürlüğüI. Mesih'in Müjde altında imanlılar için satın aldığı
özgürlük, imanlı kişilerin günahın suçluluğundan,
Tanrı'nın mahkum edici gazabından, ahlaksal yasanın lanetinden;
şu anki kötü dünyadan, Şeytan'a tutsaklıktan, günahın
boyunduruğundan; güçlüklerin kötülüğünden, ölümün
dikeninden, mezarın zaferinden ve sonsuz lanetten özgür
olmalarını ve ayrıca Tanrı'ya özgürce yaklaşabilmelerini , ve
bir köle korkusuyla değil, fakat çocuk sevgisi ve istekli bir
bilinçle O'na itaat etmelerini içerir. Tüm bunlar yasa altındaki
imanlılar için de geçerliydi. Ancak, Yahudi Topluluğu'nun tabi
olduğu törensel yasanın boyunduruğundan özgür kılınmalarında
olduğu gibi ve lütuf tahtına daha büyük bir cesaretle
yaklaşabilmelerinde ve Tanrı Ruh'unun esinini yasa altındaki
imanlıların normal olarak sahip olduklarından daha dolu olarak
almalarında olduğu gibi Yeni Antlaşma altında, Hıristiyanların
özgürlüğü daha da genişlemiştir.II. Yalnızca Tanrı, vicdanın Rab'bidir ve onu Tanrı Sözü'ne
her şekilde karşı olan insan öğretilerinden ve buyruklarından; ya
da bunun yanında iman ve tapınma ile ilgili konularda özgür
kılmıştır. Öyle ki vicdana karşı hareket ederek bu gibi
öğretilere inanmak ya da bu gibi buyruklara itaat etmek gerçek
vicdan özgürlüğüne ihanet etmek anlamına gelir ve soyut bir
iman, kati ve kör bir itaat istemek de aynı zamanda vicdan ve
düşünce özgürlüğünü yok etmek olur.III. Hıristiyan özgürlüğü adı altında her hangi bir günah
işleyenler ya da şehvetle yanıp tutuşanlar böyle yapmakla
Hıristiyan özgürlüğünü zedelerler. Çünkü özgürlüğün
amacı, tüm günlerimiz boyunca O'nun önünde kutsallıkta ve
doğrulukta korkusuzca Rab'be hizmet edebilmemiz için
düşmanlarımızın ellerinden kurtarılmış olmaktır.
IV. Tanrı'nın düzenlediği bu güçler ve Mesih'in satın
aldığı özgürlük, Tanrı tarafından yok etmek için değil, fakat
karşılıklı olarak birbirimizi koruma ve desteklememizi sağlama
amacını taşıdıklarından, Hıristiyan özgürlüğü bahanesiyle,
ister devletsel, ister kilisesel olsun herhangi bir yasal güce ya da
bu gücün yasal olarak kullanılmasına karşı çıkanlar,
Tanrı'nın kurmuş olduğu bu düzene karşı direnmiş olurlar.
Doğanın ışığına, ya da (gerek iman, gerekse tapınma ya da
konuşma olsun) Hıristiyanlığın bilinen ilkelerine ve
tanrısallığın gücüne aykırı olan bu gibi düşünceleri
yayanlar ya da bu tür uygulamaları sürdürenler ya da kendi
doğalarında veya onları yayıp, devam ettirmekle Mesih'in,
Kilisesi'nde kurmuş olduğu dışsal huzur ve düzeni yıkıcı olan
yanlış düşünce ya da uygulamalarda bulunan kişiler yasal olarak
hesap vermeye çağrılabilirler ve bunu kilisenin yaptırımları
takip edebilir.10. Ocak 2007: 16:48 #28065AnonimPasifBÖLÜM XXI
Dini Tapınış ve Şabat GünüI. Doğanın ışığı, her şey üzerinde Rab ve Kadir olan, iyi olan
ve herkese iyilik yapan ve bu nedenle tüm yürekle, ve tüm canla, ve
tüm güçle korkulması, sevilmesi, övülmesi, çağrılması,
güvenilmesi ve hizmet edilmesi gereken bir Tanrı olduğunu
göstermektedir. Ne var ki; gerçek Tanrı'ya sunulan ibadet
biçimi, Tanrı'nın kendisi tarafından belirlenmiş ve kendi
açıklanan isteği ile sınırlanmıştır, öyle ki O'na,
insanların hayal gücüne ve insansal şekillerle ya da Şeytan'ın
ileri sürdüğü gözle görülen nesnelerle ya da Kutsal Yazı'da
tanımlanmayan başka herhangi bir biçimlerde tapınılamaz.II. Dini tapınış yalnızca Tanrı'ya Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'a
sunulmalıdır ve yalnızca O'na sunulmalıdır; meleklere, azizlere
ya da başka bir yaratığa sunulamaz ve düşüşten bu yana ne bir
aracı olmaksızın; ne de Mesih dışında başka herhangi birinin
aracılığıyla yapılabilir.III. Şükranla birlikte sunulan dua, dini tapınışın özel bir
parçası olup, tüm insanlarca yapılması Tanrı tarafından şart
koşulmuştur ve kabul edilmesi için Oğul'un ismiyle, Ruhunun
yardımıyla, O'nun iradesine uygun olarak, anlayış, saygı,
alçak gönüllük, içtenlik, iman, sevgi, ve katlanışla; ve eğer
sesli bir şekilde yapılıyorsa, kişi tarafından bilinen bir dilde
dua edilmelidir.IV. Yasal olan şeyler için ve şu anda yaşamakta olan ya da bundan
sonra yaşayacak olan her tür insan için dua edilebilir, fakat ne
ölmüş olanlar, ne de ölüme götüren günahı işledikleri
bilinen kişiler için dua edilebilir.V. Kutsal Yazılar'ın tanrısal bir korkuyla okunması, Söz'ün
anlayış, iman ve saygıyla Tanrı'ya itaat ederek vicdanen
dinlenmesi ve doğru bir şekilde vaaz edilmesi, lütuf dolu bir
yürekten mezmurlar söylenmesi ve ayrıca Mesih tarafından verilmiş
sakramentlerin doğru bir şekilde verilmesi ve layık bir şekilde
alınması, olağan dini tapınışın parçalarıdır.VI. Ne dua, ne de dini tapınmanın diğer kısımları artık
Müjde'nin altındadır. Bunun yanı sıra ne de Müjde'ye
bağlıdır, ne de tapınışın yapıldığı yer veya yöneltildiği
hedef onu daha kabul edilebilir kılar. Fakat Tanrı'ya her yerde,
ruhta ve gerçekte; gündelik bir şekilde aile içerisinde olduğu
gibi, gizlilikte, her bir kişi kendi başına tapınmalıdır; bu
nedenle daha güçlü olarak genel toplantılarla da Tanrı'ya
tapınılmalıdır, -ki bu toplantılar Tanrı tarafından Sözü ya da
ilahi takdiri aracılığıyla yapılır- kişiler bunları yapmaya
çağrıldıklarından tüm bunlar dikkatsizce ya da bilinçli olarak
ihmal edilmemeli ya da bırakılmamalıdır.VII. Genel olarak, Tanrı'ya tapınış için uygun bir zaman
diliminin bir kenara ayrılması doğanın yasası olduğundan, Tanrı
da Sözü'nde, olumlu, ahlaki ve kalıcı bir buyrukla tüm
çağlardaki tüm insanları buna bağlayarak, özellikle yedi günden
birini, Şabat günü olması ve Kendisine takdis edilmesi için
belirlemiştir ki bu da dünyanın başlangıcından Mesih'in
dirilişine dek haftanın sonuncu günü olmuş; ve Mesih'in
dirilişinden beri haftanın birinci günü olmak üzere
değiştirilmiştir, -ki Kutsal Yazılar'da buna Rab'bin Günü
adı verilir- ve dünyanın sonuna dek Hıristiyan Şabat'ı olarak
tutulmalıdır.
VIII. Bu nedenle, kişilerin yüreklerini uygun bir şekilde
hazırlamasından ve güncel işlerini daha önceden ayarlayıp,
düzenlemesinden sonra yalnızca tüm işlerinden, sözlerinden, ve
dünyasal iş ve etkinliklerine ilişkin düşüncelerinden gün
boyunca kutsal bir dinlenmeye çekilmesiyle değil, fakat tüm bu
zamanı toplu ve kişisel Tanrı tapınışında ve yapılması gerekli
olan ve diğer merhamet eylemlerini yapmakla geçirmeleriyle bu Şabat,
Rab'be takdis edilmiş olur.10. Ocak 2007: 16:48 #28066AnonimPasifBÖLÜM XXII
Evlilik ve BoşanmaI. Evlilik tek bir erkek ve tek bir kadın arasında olmalıdır: Ne
erkeğin ne de kadının kendisine aynı anda birden fazla eş alması
yasaldır.II. Evlilik, kadının ve kocanın karşılıklı yardımda
bulunmaları, insan ırkının yasal yollardan çoğalması; ve
murdarlığın engellenmesi için düzenlenmiştir.III. Kendi yargılarıyla rıza gösterme yetisinde olan her tür insan
evlenebilir. Ancak yalnızca Rab'de evlenmek Hıristiyanların
sorumluluğudur. Bu nedenle, gerçek Protestan inancını ikrar eden
kişiler, gerçek imanı ikrar etmeyenlerle evlenmemelidirler. Aynı
şekilde, tanrısal kişiler, hayatlarında açıkça büyük
kötülüklerde bulunan ya da ölüme götüren sapkın öğretileri
benimseyen kişilerle evlilik aracılığıyla aynı boyunduruk altına
girmemelidirler.IV. Evlilik, Söz'ün yasakladığı şekilde akraba bağları
içinde gerçekleşmemelidir. Bu tür ensest evlilikler, kadın ve
erkeğin karı ve koca olarak yaşamalarını sağlamak üzere hiçbir
insan yasası ya da insanların çıkardığı kanunlara ya da her iki
tarafın isteğine dayandırılarak gerçekleştirilemez.V. Antlaşan çiftlerin evlilikten hemen önce cinsel ahlaksızlıkta
bulunmaları ya da başkalarıyla zina etmeleri durumunda masum olan
tarafa antlaşmayı bozması için haklı bir sebep verir. Evlilikten
sonra zina işlenmesi durumunda ise masum olan tarafın boşanma yoluna
gitmesi ve boşanmadan sonra, sanki boşadığı eşi ölmüş gibi
başka bir kişiyle evlenmesi yasaldır.
VI. Adem'in günahından dolayı ortaya çıkan insanın
bozulmuşluğu, Tanrı'nın evlilik aracılığıyla
birleştirdiklerini geçersiz sebeplerden ayırmayı amaçlasa da, zina
ya da kasti olarak terk edilme gibi durumlar dışında, Kilise ya da
devlet tarafından hiçbir şekilde çözüm bulunamayacağından,
evlilik bağının çözülmesi için yeterli sebep oluşturmaz: Bu
durumda halk önünde ve düzenli şekilde işlemler yapılmalıdır ve
bu durumla ilişkili olan taraflar kendi iradelerine ve bilgeliklerine
bırakılmamalıdır.10. Ocak 2007: 16:49 #28067AnonimPasifBÖLÜM XXIII
KiliseI. Gözle görülmeyen evrensel kilise, Baş olan Mesih'in yetkisi
altında geçmişte, şu an ve gelecekte toplanan tüm seçilmişlerden
oluşur. Kilise her şeyi dolduranın doluluğu; O'nun eşi ve
bedenidir.II. Gözle görülen kilise de, müjdenin yetkisi altındadır. (Bu
kilise, önceden yasa altında olanlar gibi tek bir ulusla kısıtlı
değildir). Bütün dünyada aynı gerçek inancı benimsemiş
olanlardan oluşur. Kilise, Rab İsa Mesih'in krallılığıdır;
Tanrı'nın evi ve ailesidir. Mesih dışında bir kurtuluş
olanaksızdır.III. Gözle görülen bu Evrensel kiliseye Mesih, bu yaşamda
dünyanın sonuna kadar kutsalların toplanması ve yetkinleştirilmesi
için Tanrı'nın hizmetini, Kutsal Yazılar'ı, ve sakramentlerini
vermiştir. Vaadi uyarınca Kendi varlığıyla ve Ruhuyla, bunları
yerine getirmeye yeterli kılar.IV. Bu Evrensel kilise bazen daha fazla bazen daha az görünür
olmuştur. Bu Kilisenin üyeleri olan bazı Kiliseler, Kutsal Kitap
doktrininin öğretilmesine ve kabul edilmesine, buyruklara uyulmasına
ve tapınma toplantılarına göre daha az, ya da daha fazla paktır.V. Gökyüzünün altındaki en pak kiliseler bile hem yanlışlığa
hem de karışıklığa açıktır; bazıları öylesine
bozulmuşlardır ki, artık Mesih'in kilisesi değil Şeytan'ın
havraları haline gelmişlerdir. Ancak her şeye rağmen, yeryüzünde
Tanrı'ya, O'nun isteğine göre tapınan bir kilise daima
varolacaktır.
VI. Kilisenin, Rab İsa Mesih'ten başka bir başı yoktur.
Roma'daki Papa da, hiçbir şekilde bu Kilise'nin başı olamaz.10. Ocak 2007: 16:50 #28068AnonimPasifBÖLÜM XXIV
Hıristiyanlar'ın BirlikteliğiI. Başları olan İsa Mesih'le, O'nun Ruh'u aracılığıyla
iman yoluyla birleşmiş olan tüm kutsallar, O'nunla birlikte
lütfunda, acılarında, ölümünde, dirilişinde ve yüceliğinde
paydaşlık içersindedirler ve birbirlerine sevgiyle bağlı
olduklarından, armağanlarını ve lütuflarını paylaşırlar. Hem
içsel hem de dışsal insanda, birbirlerinin iyiliği için ister
özel ister halk arasında olsun, gerekli sorumlulukları yerine
getirmekle yükümlüdürler.II. Kutsallar, inançları gereği, tapınmada ve kendilerinin ruhsal
gelişimine katkıda bulunan diğer eylemleri yaparken ve ayrıca
kendilerine has farklı armağan ve gereksinimlerine göre birbirlerini
dışsal konularda rahatlatırken kutsal bir paydaşlık ve birlik
oluşturmalı ve bunu korumalıdırlar. Öyle ki bu beraberlik, Rab
İsa'nın adını anan bütün insanlara her yerde sunulmalıdır.
III. Kutsalların Mesih'le olan bu beraberlikleri, onları Tanrısal
özyapının ortakları yapmaz ya da bu anlamda Mesih'le eşit
kılmaz. Bu anlam saygısızlık ve küfür anlamına gelir. Ne de
kutsalların birbirleriyle olan bu beraberlikleri, her birinin özel
olarak sahip olduğu mal varlığındaki ünvan ya da saygınlığı
ortadan kaldırır ya da bozar.10. Ocak 2007: 16:51 #28069AnonimPasifBÖLÜM XXV
SakramentlerI. Sakramentler, lütuf antlaşmasının kutsal sembolü ve
mühürleridir, Mesih'i ve O'nun sağladığı yararları temsil
etmek; ve O'na olan ilgimizi onaylamak amacıyla Tanrı'nın
kendisi tarafından oluşturmuştur. Ayrıca, Kiliseye ait olanlarla,
dünyanın geri kalan kısmına ait olanlar arasında gözle görünür
bir farklılık yaratmak ve onları Tanrı Sözü'ne uygun bir
şekilde Tanrı'nın Mesih'teki hizmetine köklü bir şekilde
dahil etme amacını taşırlar.II. Her sakramentte, sembol ile simgelenen şey arasında ruhsal bir
bağ, ya da sakramental bir birlik bulunmaktadır, öyle ki, birinin
adı ve etkisi, diğerine atfedilir.III. Sakramentler de ya da sakramentlerin uygun şekilde kullanımı
sonunda verilen lütuf, bunların içindeki her hangi bir güç
aracılığıyla verilmez; ne de her hangi bir sakramentin etkisi bu
sakramenti uygulayan görevlinin kutsallığına ya da uygulamadaki
amacına bağlıdır. Fakat Ruh'un işleyişine, ve bu
sakramentlerin uygulanmasını onaylayan buyruğu ve bu sakramentleri
layık bir şekilde alanlara verilen bereket vaadini içeren söze
bağlıdır.IV. Rab'bimiz Mesih tarafından Müjde'de verilen yalnızca iki
sakrament bulunmaktadır; yani, Vaftiz ve Rab'bin Sofrası'dır.
Bunların da hiçbiri Söz'ün yasal olarak atanmış görevlileri
dışında hiç kimse tarafından uygulanamaz.
V. Eski Antlaşma'da, ruhsal şeylerin simgelendiği ve
açıklandığı sakramentler, Yeni Antlaşma'dakilerle aynı öze
sahiptiler.10. Ocak 2007: 16:52 #28070AnonimPasifBÖLÜM XXVI
VaftizI. Vaftiz, İsa Mesih tarafından verilmiş Yeni Antlaşma'ya ait bir
sakramenttir ve vaftiz olan kişinin yalnızca gözle görülen
Kiliseye kati katılışını göstermekle kalmaz; fakat aynı zamanda
kişi için Mesih'e aşılanışının, yenilenişinin,
günahlarının bağışının ve İsa Mesih aracılığıyla
kendisini Tanrı'ya vererek yeni bir yaşam sürmeye başlamasının
ve lütuf antlaşmasının işareti ve mührüdür. Bu sakrament,
Mesih'in buyruğu uyarınca Kilisesinde dünyanın sonuna dek
uygulanmalıdır.II. Bu sakramentte kullanılacak olan dışsal unsur su olup, vaftiz
olacak kişi, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla, yasal olarak
kilise tarafından atanmış bir kilise ihtiyarı tarafından tamamen
suya batırılarak vaftiz edilmelidir.III. Kutsal Yazılar'da olduğu gibi vaftiz olacak kişinin suya
batırılması şarttır. Kişinin üzerine su dökerek ya da su
serperek yapılan vaftiz doğru olmaz.IV. Yalnızca Mesih'e iman ve itaat eden kişiler vaftiz olabilir.
Mesih'e iman etmeyenler vaftiz olamaz. Mesih'e iman edip
Hıristiyan olan kişilerin çocukları ve bebekleri bilinçli bir
şekilde iman edinceye kadar vaftiz olamazlar.V. Tanrı'nın buyruğunu küçümsemek ya da göz ardı etmek
büyük bir günah olsa da, bir kişinin vaftiz olmaksızın yeniden
doğmasının, ya da kurtulmasının mümkün olmaması anlamında
lütuf ve kurtuluş vaftize ayrılmaz bir şekilde bağlı değildir.
Diğer taraftan da vaftiz olan her kişinin yeniden doğmuş olduğunu
kesin olarak söylemek mümkün değildir.
VI. Vaftiz sakramenti herhangi bir kimseye tek bir kez
uygulanmalıdır.10. Ocak 2007: 16:54 #28071AnonimPasifBÖLÜM XXVII
Rab'bin SofrasıI. Rab'bimiz İsa, ele verildiği gece kendi bedeninden ve kanından
oluşan, Rab'bin Sofrası adı verilen, Kendini kurban olarak
sunmasının ve ölümünün kalıcı olarak hatırlanması amacıyla
dünyanın sonuna dek Kilisesi'nde uygulanması; bunun gerçek
imanlılara getirdiği tüm yararların mühürlenmesi, onların ruhsal
beslenmesi ve O'nda büyümesi, O'na borçlu oldukları tüm
sorumluluklara daha kökten sarılmaları; O'nun gizemli bedeninin
üyeleri olarak O'nunla ve birbirleriyle olan paydaşlıklarının
bağı ve andı olması için bu sakramenti verdi.II. Bu sakramentte, Mesih ne Babasına sunulur, ne de dirilerin ve
ölülerin günahlarının bağışlanması için gerçek bir kurban
verilmektedir. Fakat bu, Kendisini, Kendisi aracılığıyla, çarmıh
üzerinde, tüm zamanlar için geçerli olmak üzere tek bir defa
sunuşunun yalnızca anılmasıdır: Bu tören, Mesih'in kendisini
herkesin uğruna çarmıhta tek bir kez sunmasının yalnızca
anılması ve Mesih'in tüm bu yaptıkları için Tanrı'ya ruhsal
sunu olarak verilmesidir. Bu nedenle Papalığa ait olan Missa
(onların deyişiyle) kefareti, Mesih'in tüm seçilmişleri uğruna
tek bir kez kurban oluşunu derin bir şekilde zedelemektedir.
(Katolikler şarabın ve ekmeğin gerçekten de, fiziksel bir şekilde
Mesih'in kanı ve bedeni şekline dönüştüğüne ve her ayinde
Mesih'in yeniden kurban edildiğine inanırlar.)III. Rab İsa, bu sakramentte Kendi buyruğunu insanlara duyurması;
dua edip, ekmek ve şarap öğelerini kutsaması, ve böylece onları
günlük kullanıştan alıp, kutsal kullanış için ayırması;
ekmeği alıp bölmesi, kaseyi alıp (kendileri de dahil olmak üzere)
o anda toplulukta bulunmayanlara değil fakat bu sofraya katılanlara
her ikisini de vermesi amacıyla Rabbin seçmiş olduğu ihtiyarlar
atamıştır.IV. Yalnızca özel Missa ayinleri(Katolikler'e ait), ya da bu
sakramenti yalnızca bir Rahip ya da başka bir şey aracılığıyla
almak; Tanrı halkına vermeyi reddetmek, içindeki unsurlara
tapınmak, yücelterek hayranlıkla ortalıkta gezdirmek, sahte dini
kullanım için kullanmak gibi davranışların hepsi bu sakramentin
doğasına ve Mesih'in buyruğuna tümüyle aykırıdır.V. Bu sakramentin Mesih tarafından buyrulan amaca uygun olarak
kullanılmak üzere ayrılan dışsal unsurları, çarmıha gerilmiş
Mesih'le öyle bir ilişki içersindedir ki bazen, gerçekten ancak
yalnızca sakramental olarak, temsil ettikleri gerçeklerin adıyla
çağrılırlar, ki bunlara Mesih'in bedeni ve kanı denir; bununla
birlikte, öz ve doğa olarak, halen daha önce oldukları gibi
gerçekten ve yalnızca ekmek ve şarap olarak kalırlar.VI. Ekmek ve şarabın, rahibin kutsamasıyla ya da başka herhangi bir
şekilde Mesih'in bedenine ve kanına dönüştüğü öğretisi
(buna madde dönüşümü adı verilmiştir), yalnızca Kutsal Yazıya
aykırı değil, mantık ve sağ duyuya bile terstir ve bu sakramentin
doğasını hiçe saymış; çeşitli batıl inançlara ve hatta
iğrenç putperestliğe neden olmuştur.VII. Bu sakramentteki görsel unsurları dışsal olarak almış layık
kişiler, böylece, çarmıha gerilmiş olan Mesih'ten ve O'nun
ölümünün tüm yararlarından iman aracılığıyla içsel olarak,
gerçekten, ancak dünyasal ya da bedensel olarak değil, ruhsal olarak
alır ve beslenirler: Mesih'in bedeni ve kanı, böylece, fiziksel ya
da dünyasal olarak ekmek ve şarabın içinde, onlarla beraber ya da
onların altında değildir; bunun yanında bu sakramente
katılanların dışsal algılarının bu unsurları algılaması gibi,
gerçekten ancak ruhsal olarak bu kişilerin imanlarına bu beden ve
kan açık şekilde görünmektedir.
VIII. Ne yaptıklarının farkında olmayanlar ve kötü insanlar, bu
sakramentteki dışsal unsurları alsalar bile, bunların
simgeledikleri şeylere ortak olmamaktadırlar; ancak layık olmayarak
bu sofraya geldiklerinden, Rab'bin bedenine ve kanına karşı suç
işlemekten suçludurlar ve kendi üzerlerine lanet getirirler. Bu
nedenle tüm imansız ve tanrısızlar O'nunla paydaşlıktan tat
alma konumunda olmadıklarından, Rab'bin sofrasına da layık
değildirler ve Mesih'e karşı büyük bir günah işlemeden, bu
durumlarıyla bu kutsal gizlerden alamazlar, ya da katılmalarına
izin verilmez.10. Ocak 2007: 16:57 #28072AnonimPasifBÖLÜM XXVIII
Kilise DisipliniI. Kilisenin Kralı ve Başı olarak Rab İsa, ülke hükümetinden
ayrı olarak, Kilise ihtiyarlarının elinde olmak üzere bir yönetim
şekli belirlemiştir.II. Kutsal Yazılar'da kilise ihtiyarlarına kapsamlı yetkiler
verilmiştir. Dolayısıyla bir kişinin günahlı olup olmadığını
belirleme; günahlarından ısrarla tövbe etmeyen kişilere hem Söz
hem de disiplin aracılığıyla kilise topluluğuna ait olmanın
verdiği ayrıcalıkları kapatma; ve tövbeli günahlılara ise
Kurtuluş Müjdesi'nin hizmetiyle ya da durum gerektirirse disiplin
altından çıkarma yoluyla Göklerin Krallığı'nın (Kilisenin)
kapılarını onlara açma yetkisi verilmiştir.III. Kilise disiplini, suç işleyen kardeşleri yeniden kazanmak,
başkalarının benzer suçları işlemekten caydırmak, bütün
bedeni etkisine alabilecek olan o kötü mayayı temizlemek, Mesih'in
onurunu ve Müjde'nin kutsal tanıklığını aklamak, Tanrı'nın
antlaşmasının ve mühürlerinin kötü kişiler tarafından
kirletilerek zedelemesi durumunda Kilisenin üzerine haklı olarak
gelebilecek olan Tanrı'nın öfkesine engel olmak için gereklidir.
IV. Bu amaçlara daha sağlıklı bir şekilde ulaşılabilmesi için
kilisenin ihtiyarları bu işlemi öğüt verip, uyararak, daha sonra
bir süre için Rab'bin Sofrası'ndan men ederek ve suçun
doğasına ve kişinin önceki davranışlarına göre kiliseden atma
yoluna gitme şeklinde uygulamalıdır. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.