İman ve merhamet hususunda bâzı mülâhazalar.
- Bu konu 5 izleyen ve 10 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
29. Temmuz 2009: 20:07 #26348AnonimPasif
Uzun müddettir zihnimi meşgûl eden iki soru var.
1- İman ne demektir ?
2- Merhamet olmayan insan da iman olur mu ?
Aslında ilk soruya teorik/kitâbi bir cevap aramıyorum. Herhangi bir din ayrımı yapmadan soruyorum. İnsanlar bir şeylere ‘inandım’ demekle iman etmiş mi oluyorlar ? Yani iman etmek, bir yaratıcının varlığını kabul etmek midir ?
O zaman, tesit ile deist arasında ne fark olur. Çünki deistler de bütün mükevvenâtı var eden bir yaratıcının var olabileceğini ya da olduğunu kabul ederler.
Veya hangimiz Tanrının varlığı hususunda İblis kadar bilgi ve tecrübeye sahip ? O, Tanrıyı hepimizden de iyi tanıyor ve biliyor. Eğer iman etmek Tanrıyı bilmek ise, en ‘İmanlı'(!) varlık İblis olacaktır.
Yani iman da samimiyet ölçüsü nedir ?
İkinci husus ise iman/merhamet ilişikisidir. İman etmek için akıl gerekir. Fakat imanın tek şartı akıl değildir. Böyle olsa idi Dünya’da ki en zeki ve akıllı insanlar, iman da en ileri derece de insanlar olurdu. İmanın bir de gönül (Kâlp) ciheti var. Yani akıl ile gönül birlikteliğinden iman doğuyor. Merhametsiz insanların duygusal tarafları gelişmediği için, imani açıdan zaafları olabilir mi ?
Fakat ben merhametsizliğin doğuştan gelen bir özellik olduğunu düşünmüyor; yaşanılan çevrenin etkisi ile kişisel tercih ve çıkarların insan da merhamet duygusunun körelmesine, hattâ bâzen de tümden yok olmasına sebep olduğunu sanıyorum.
Buradan tüm ateistlerin merhametsiz olduğu sonucuna ulaşılmasın. Kişinin ateist olmasına yol açan yığınla etken var. Şunu demek istiyorum. En koyu/en keskin, iman etmesi mümkün görülmeyen, ancak içinde hardal tanesi kadar merhameti olan bir kimsenin iman etme ihtimalini; merhametsiz bir insanın iman etme ihtimâline oranla daha yüksek görmekteyim. Tabi bu yazdığım kendi düşüncemdir. Yarım asrı geride bırakan bir hayatın tecrübe ile kazandırdıklarından süzülenlerdir. Size somut veriler sunamam.
Bu nedenle de mevzuyu münâkaşaya açmak istedim.
Saygılar.
3. Ağustos 2009: 9:58 #33349AnonimPasifSevgili A’raf kardeşimiz,
Eğer bir kişiye ya da bir şeye inanabilmemiz için o kişinin veya şeyin güvenilir olduğunu kanıtlamamız gerekir. Bu yüzden Tanrı’nın Sözü’nün gerçekliğine güvenip inanmak için O Sözü okumalıyız, araştırmalıyız. İman, Tanrı’nın Sözü’nü okudukça oluşur, ama bu sözleri uyguladıkça da olgunlaşır.
‘İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır’ (İbraniler 11:1).
‘Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?
Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, içinizden biri ona, “Esenlikle git, ısınmanı, doymanı dilerim” der, ama bedenin gereksindiklerini vermezse, bu neye yarar?
Bunun gibi, tek başına eylemsiz iman da ölüdür.
Ama biri şöyle diyebilir: “Senin imanın var, benimse eylemlerim.” Eylemlerin olmadan sen bana imanını göster, ben de sana imanımı eylemlerimle göstereyim‘ (Yakup 2:14-18).
‘İman olmadan Tanrı`yı hoşnut etmek olanaksızdır. Tanrı`ya yaklaşan, O`nun var olduğuna ve kendisini arayanları ödüllendireceğine iman etmelidir‘ (İbraniler 11:6).
‘Ama biri şöyle diyebilir: “Senin imanın var, benimse eylemlerim.” Eylemlerin olmadan sen bana imanını göster, ben de sana imanımı eylemlerimle göstereyim.
Sen Tanrı`nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar!
Ey akılsız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun? Atamız İbrahim, oğlu İshak`ı sunağın üzerinde Tanrı`ya adama eylemiyle aklanmadı mı?Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı.
Böylelikle, “İbrahim Tanrı`ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı” diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim`e de Tanrı`nın dostu dendi.
Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.
Aynı biçimde, ulakları konuk edip değişik bir yoldan geri gönderen fahişe Rahav da bu eylemiyle aklanmadı mı?
Ruhsuz beden nasıl ölüyse, eylemsiz iman da ölüdür‘ (Yakup 2:18-26).
Sevgili A’raf kardeş, yukarıda vermiş olduğum bu ayetler umarım sormuş olduğun birkaç soruya açıklık getiriyordur.
Rab’bin esenliğinde kal
Sevgilerle15. Ağustos 2009: 10:16 #33417AnonimPasifİman, nesnel olarak elle tutulup gözle görülemez. Fakat, kişi de davranışa dönüştüğünde, kimi belirtiler ortaya çıkar. İmanın muhatabı iman edilen olduğu için, yaradandan başkası bunu ölçüp-biçmeğe kaadir değildir. Gerçek/sağlam bir iman sahibinden, insanlar RAB Tanrı’nın inayetiyle feyz alırlar. Böyle kişinin imanı, ‘Suları yalancı olmayan kaynak’ (İşeya 58/12) gibidir.
Fakat imanı kemâlâta ermemiş benim gibi insanlar, RAB için amel etmeyi tam mânâsıyla başaramaz; her iyi davranışlarının sonrasında çevrelerinde bulunan kimselerden övgü beklerler.
Bâzen adâletsizlikler ve feryatlar göğe yükselirken ‘Körler-sağrılar’ı oynar; ama nefislerini üzecek en ufak bir hâdise de, hemen ‘Kükreyen arslan’ oluverirler.
RAB Tanrı dan bedensel isteklerimizle örtüşen bir bereket aldığımızda hemen şükrederiz. Fakat etki ve sonuçları anlamında pek hoşlanmadığımız, bize yaşattığı acı ve sıkıntı sebebiyle bedensel isteklerimizin onaylamaya yanaşmadığı, ama RAB Tanrı’nın gözünde daha iyi olan durumlarla karşılaştığımızda da şikâyetleniriz. Kısaca hoşlandığımız şeylerde ‘teşekkür’, hoşlanmadıklarımızda ‘asık bir yüz’ ifâdesi…
RAB Tanrıdan gelen feyz ve bereketi nefsimize onaylatarak değerlendiriyorsak, bizde olan ve ‘İman’ zannettiğimiz şey, ‘Suları yalancı olan kaynak’a benzer. Şeytani işlerle uğraştığımızın farkında bile değilizdir. İmanın özü ile değil, şekli ile ilgilenmekteyizdir. ‘Şeytani’ dedim; çünki İblis te ancak şekillerle oynayabilir. Rab Tanrı’nın yasalarına müdahele edemez, değiştiremez. Ne maneviyatın, ne de maddenin özüne hükmetmeğe yetkisi vardır. Bizim aklımızı/gönlümüzü çelerek, zayıflıklarımıza basarak kontrol etmeye çalışır. Muvaffak olduğunda, o sevinirken bizler kaybeder/üzülürüz.
Tanrıya imanı henüz tam olarak kavrayamamış ham insanlar yaptıkları için Ondan hemen karşılık beklerler. Yanlış anlatmış olmayayım. Bizler zayıf ve aciz durumdayız. Rabbimize muhtacız. Elbette beklentilerimiz olacaktır. Fakat bu beklenti dürüstlüğümüzün/çabalarımızın/ibâdetlerimizin karşılığı şeklinde olmamalıdır. Böyle düşünürsek, imanı sıradan bir alış-verş/ticaret mantığına indirgemiş, Yaradanı yaptıklarımızla ‘Minnet altında’ görmüş oluruz. Sâdece aczimizi/çaresizliğimizi, her durum ve şartta O’na muhtaçlığımızı bilerek bir beklenti içine girmek durumundayız.
Bir köpek dahi kapsını bekediği sahibine karşı sevgisini/teşekkürünü göstermek işin olmadık oyunlar oynar. Başkalarını parçalayacak gücü olduğu halde, sahibinin asık yüz ifadesinden etkilenip uysallaşır, suçlu gibi kenara çekilir. Eğer bir köpeğin sahibine karşı gösterdiği bu vefâkârlığı/sadâkati, biz Rabbimize gösteremiyorsak, içinde bulunduğumuz hâli derin derin düşünmemiz gerekecektir.
İman, RAB Tanrıyı ve kendisini bilen dürüst insanlarda kök salıp kuvvet bulur. İnsan da bulunup da taklid edilemeyen yegâne değer, imandır. Bu tâklid edilemezlik; bizden değil, iman edilen RAB Tanrıdan kaynaklanır.
5. Aralık 2009: 13:10 #33983AnonimPasif1- Kültür dindarı ile gerçek iman sahiplerini birbirinden ayırabilmenin basit ve anlaşılabilir ölçütleri var mıdır ?
2- Bu ölçütleri kendi nefsimizde uygulayıp bir özeleştiri yapmak mümkün müdür ?
3- İbadetler alışkanlıktan kaynaklanıyorsa, ‘İman’ zannettiğimiz olgunun bize ne faydası olur ?
4- İnsanlar, Kutsal Ruh’un esinlerini nefisleri için (Ego) kullanabilirler mi ?
5- Cevap ‘Evet’ olursa, bu durum Kutsal Ruh’a sövmek anlamı taşımaz mı ?
6- İki yüzlülük, sâdece Ferisilere has bir durum mudur ?
7- Samimiyet bulunmayan kişi de iman olur mu ?
8- Merhameti olmayanın imanı olur mu ?
9- İman yalnız akla mı hitâp eder ?
10- Cevap ‘Hayır’ ise, İman akıl dışında hangi unsurlar ile doğrudan ilgilidir ?
11- Kutsal yasa bizim kurutluşumuz sağlamıyor ise, yine de yasanın olmazsa olmazlarını yerine getirme mecbûriyetimiz, bize lütfedilen iman ve kurutluş karşılığında Rab Tanrı’ya şükrümüz olarak mı değerlendirilmelidir ?
Yani, kurutluşumuz Mesih’e iman ile gerçekleşirken, imanımızdaki samimiyetimiz Rab Tanrı’nın emirlerine uymamız ile mi anlaşılır ?
12- Bir kimsenin imanını müteakiben, Kutsal Ruh’un yardımına kavuştuğunu, günâha düşme durumunun bıçak gibi kesilmesinden mi, yoksa günahlı doğası ile mücadele etmesinden mi anlayabliriz ?
13- Mesih’e gerçekten iman eden ve O’nun, ‘Evetiniz, evet, hayırınız hayır olsun’ emrinin farkında olan kimselerin, bazı mülâhazalar ile; haklıya ‘Haksız’, haksıza ‘Haklı’ demeleri mümkün müdür ?
14- Her Mesih inanlısı, kendi yorum ve düşüncelerini ‘Kutsal Ruh esini’ diye nitelendirme hakkına sahip midir ?
5. Aralık 2009: 19:56 #33986AnonimPasifÂ’raf;16374 wrote:1- Kültür dindarı ile gerçek iman sahiplerini birbirinden ayırabilmenin basit ve anlaşılabilir ölçütleri var mıdır ?2- Bu ölçütleri kendi nefsimizde uygulayıp bir özeleştiri yapmak mümkün müdür ?
3- İbadetler alışkanlıktan kaynaklanıyorsa, ‘İman’ zannettiğimiz olgunun bize ne faydası olur ?
4- İnsanlar, Kutsal Ruh’un esinlerini nefisleri için (Ego) kullanabilirler mi ?
5- Cevap ‘Evet’ olursa, bu durum Kutsal Ruh’a sövmek anlamı taşımaz mı ?
6- İki yüzlülük, sâdece Ferisilere has bir durum mudur ?
7- Samimiyet bulunmayan kişi de iman olur mu ?
8- Merhameti olmayanın imanı olur mu ?
9- İman yalnız akla mı hitâp eder ?
10- Cevap ‘Hayır’ ise, İman akıl dışında hangi unsurlar ile doğrudan ilgilidir ?
11- Kutsal yasa bizim kurutluşumuz sağlamıyor ise, yine de yasanın olmazsa olmazlarını yerine getirme mecbûriyetimiz, bize lütfedilen iman ve kurutluş karşılığında Rab Tanrı’ya şükrümüz olarak mı değerlendirilmelidir ?
Yani, kurutluşumuz Mesih’e iman ile gerçekleşirken, imanımızdaki samimiyetimiz Rab Tanrı’nın emirlerine uymamız ile mi anlaşılır ?
12- Bir kimsenin imanını müteakiben, Kutsal Ruh’un yardımına kavuştuğunu, günâha düşme durumunun bıçak gibi kesilmesinden mi, yoksa günahlı doğası ile mücadele etmesinden mi anlayabliriz ?
13- Mesih’e gerçekten iman eden ve O’nun, ‘Evetiniz, evet, hayırınız hayır olsun’ emrinin farkında olan kimselerin, bazı mülâhazalar ile; haklıya ‘Haksız’, haksıza ‘Haklı’ demeleri mümkün müdür ?
14- Her Mesih inanlısı, kendi yorum ve düşüncelerini ‘Kutsal Ruh esini’ diye nitelendirme hakkına sahip midir ?
Sorular cok ama güzel.Umarim aradiginiz sorularin cevaplarini Kutsal Ruh’un verdigi bilgelikle cevaplandiran kardeslerimiz olsun.Bizlerde bu sayede bilgilenmis ve bereket almis oluruz.Ben de her daim ögrenen ve gelismeye muhtac biri olarak nacizane düsüncelerimi aktarmak isterim.
1.Kültür dindari Yuhanna 3.bölümde Rab Isa Mesih’in Nikodemus’la konusurken,”yeniden dogmamis” kisileri kapsar.Bu tür kisiler dogustan anne-babadan devraldiklari bir dinin uygulayicisidirlar.Ibadetlerini yaparlar,o dinin gerektirdiklerini yerine getirirler ve hatta dua bile ederler.Ama hicbir zaman Rab Isa Mesih’i hayatlarina Rab ve Kurtarici olarak alip tövbe etmemis kisilerdir.Böyle kisilerin dünyayla bir problemleri yoktur.Dünya onlari kabul eder ve onlar da dünyadaki insanlarla tam bir uyum icerisindedir.Parola sudur”Her yol Romaya cikar” ya da simdiki zamanda cokca duydugumuz”Hepimiz ayni Tanri’ya inaniyoruz”Kulaga ne kadar hos geliyor degil mi? Oysa ki Rab Isa Mesih ne dedi : “Dünya sizden nefret ederse,sizden önce benden nefret etmis oldugunu bilin.Dünyadan olsaydiniz,dünya kendisine ait olani severdi.Ne var ki,dünyanin degilsiniz;ben sizi dünyadan sectim.Bunun icin dünya sizden nefret ediyor.Size söyledigim sözü hatirlayin:Köle efendisinden üstün degildir.Bana zulmettilerse,size de zulmedeceklerdir.Benim sözüme uydularsa,sizinkine de uyacaklar.Yuhanna 15,18-20
Gercek iman sahipleri her zaman dünya tarafindan horlandi,dislandi,nefret edildi veya öldürüldü.Dün de öyleydi bugünde öyle yarin da öyle olacak.
2. Sanirim 1.sorudaki kültür dindariyla gercek imanli arasindaki farklari okuyan kisi aynada kendisine bakip bir öz elestiri yapabilir.Eger dünyayla bir problemimiz olmayip rahat bir yasam sürdürüyorsak Rab’bimizin su sözünü acaba ne derece uyguluyoruz bir düsünmek lazimdir.
“Biri bana gelip de babasini,annesini,karisini,cocuklarini,kardeslerini, hatta kendi canini bile gözden cikarmazsa, ÖGRENCIM olamaz.Carmihini yüklenip ardimdan gelmeyen,ögrencim olamaz. Luka 14, 26-27
4. Kutsal Ruh’un islevini Rab Isa Mesih bizlere söyle acikliyor:
“Size söyleyecek cok seylerim var, ama simdi bunlara dayanamazsiniz.Ne var ki O, yani Gercegin Ruhu gelince,sizi tüm gercege yöneltecek.Cünkü kendiliginden konusmayacak,yanliz duyduklarini söyleyecek ve gelecekte olacaklari size bildirecek.O beni yüceltecek Cünkü benim olandan alip size bildirecek.Baba’nin nesi varsa benimdir.Benim olandan alip size bildirecek dememin nedeni budur.
Insanlar Kutsal Ruh’un esinlerini hicbir zaman kendileri icin kullanamazlar.Ancak Rab Isa Mesih’in yüceligi ve onun bedeni olan kilisenin gelismesi icin kullanabilirler.Bu konuda size yardimci olacak diger kaynak ise 1.Korintliler 12.bölümün tamami.
Diger sorulara da zaman buldukca cevap yazmak isterim.
Esenlikler dilerim.Rab’be hamdolsun.
6. Aralık 2009: 13:18 #33989AnonimPasif5.Cevap evet olmasi mümkün degil.Bir insan Kutsal Ruh’un esinleriyle konusuyorsa kisisel egoya degil Mesih’e yücelik vermek amaciyla hareket eder.Böyle hareket etmeyen kiside ise Kutsal Ruh esini yoktur.
6.Ikiyüzlülük sadece Ferisilere yönelik bir durum degildir.Tanri’nin Kutsal Kitap’ta acikladigi emirleri,ilkeleri ve prensipleri kabul edip fakat hayatinda baska türlü yansitan herkes ikiyüzlüdür.Ayni sekilde Tanriyla iliskisi olmayan insanlar da da bu durum sıkça mevcuttur.
7.Iman eden kiside samimiyet vardir.Yumusakhuyluluk vardir,sabir vardir,alcakgönüllülük vardir.
Öyleyse,Tanri’nin kutsal ve sevgili secilmisleri olarak yürekten sevecenligi,iyiligi,alcakgönüllülügü,sabri,yumusakligi giyinin.Birbirinize hosgörülü davranin.Birinizin ötekinden bir sikayeti varsa,Rab’bin sizi bagisladigi gibi,siz de birbirinizi bagislayin.Bunlarin hepsinin üzerine yetkin birligin bagi olan sevgiyi giyinin.Mesih’in esenligi yüreklerinizde hakem olsun.Tek bir bedenin üyeleri olarak bu esenlige cagrildiniz.Sükredici olun! Mesih’in sözü bütün zenginligiyle icinizde yasasin.Tam bir bilgelikle birbirinize ögretin,ögüt verin,mezmurlar,ilahiler,ruhsal ezgiler söyleyerek yüreklerinizde sükranla Tanri’ya nagmeler yükseltin.Söylediginiz,yaptiginiz herseyi Rab Isa’nin adiyla,O’nun araciligla Baba Tanri’ya sükrederek yapin. Koloseliler 3,12-17
devam edecek…6. Aralık 2009: 16:10 #33990AnonimPasif5.Cevap evet olmasi mümkün degil.Bir insan Kutsal Ruh’un esinleriyle konusuyorsa kisisel egoya degil Mesih’e yücelik vermek amaciyla hareket eder.Böyle hareket etmeyen kiside ise Kutsal Ruh esini yoktur.
‘Kutsal Ruh’ iman eden kişi de çalışır. Ancak ‘Dümen’i eline alıp her şeyi bizim yerimize yapmaz. Bizler, Rabbe verdiğimiz iman sözüne sâdık kaldıkça, O da biz de çalışacaktır. Rabbin nimetlerine nankörlük eden, ‘Kutsal Ruh’a da edebilir.
‘Olması gerekenler’ ile olanlar arasındaki farklara şâhit olanlar, kuru sözlere değil, insanların tavırlarına bakarlar.
6.Ikiyüzlülük sadece Ferisilere yönelik bir durum degildir.Tanri’nin Kutsal Kitap’ta acikladigi emirleri,ilkeleri ve prensipleri kabul edip fakat hayatinda baska türlü yansitan herkes ikiyüzlüdür.
Hiç bir itrâzım yok. Evet aynen dediğiniz gibidir. Fakat, dürüstlük, insanın mayasında olur. İman bunu daha mükemmel hâle getirir.
Tanriyla iliskisi olmayan insanlar da da bu durum sıkça mevcuttur.
Ateist olan bir çok insanın, ileride MESİH’in lütfuna erişebileceğine olan inancım sebebiyle, hiç görmediğim tanımadığım kişilerle alâkalı olarak, sırf bu gün imanlı değiller sizin gibi rahatça konuşamam. Onları yargılayamam. Bizim ve başkalarının gelecekte ne olacağını ancak RAB Tanrı bilir.
Bir taraftan ‘Sevgi’ yi dilimize ‘Pelesenk’ edip, diğer taraftan imana göre katagorize ederek dağıtırsak, sevgi sözcüğündeki samimiyetimiz sorgulanır hâle gelecektir. Sevgiden bu kadar çok bahseden bir imanlı, insana karşı olnmayacağını, karşı olunan şeyin insanların yanlışları olması gerektiğini bilir. Bilmeden, ‘İşkembe-i Kübrâ’ dan sallıyorsa ancak kendisini kandırır.
7.Iman eden kiside samimiyet vardir.Yumusakhuyluluk vardir,sabir vardir,alcakgönüllülük vardir.
Ben bunu kendim için asla söyleyemem. Söylersem bu dediklerimi hayatımda uygulamam gerekir. Yapamıyorsam, yalancı olurum. MESİH’in en sevmediği kişiler de yalancılardır.
Kişi imanında samimi ise, bu söyledikleriniz Kutsal Ruh’un çalışmasıyla ve zamanla gerçekleşir. Hiç kimse de “Musâ’nın âsâ”sı yok. Her şey bir an da olup bitmez. Kuvvetli bir imana sahip olmak için samimi çabaya, duaya ve zamana ihtiyaç vardır. Mücadele etmek başka, ‘Oldum’ demek başka iştir.
Ben imanımdan zerre kadar şüphe de değilim. Şükürler olsun, Kutsal Ruh bana yardım ediyor. Bunun farkındayım. Daha evvel sürekli tekrarladığım günahlara artık düşmüyor, beni utandıran ve umutsuzluğa düşüren yanlışları yapmamaya çalışıyorum.
Benim basit sorularıma cevap verme lütfunda bulunacaksınız, bu cevaplama lütfen Brezilya dizleri’ kıvamında, ‘Devam edecek’ notları ile sürmesin.
Yazdıklarımı ciddiye almıyorsanız, bir şey yazmanız da gerekmiyor.
6. Aralık 2009: 20:40 #33994AnonimPasifÂ’raf kardeşim;
Yazılarını dikkat ve ilgi ile izliyorum. Son yazında 14 maddelik soruyu önümüze sıralamışsın. Koreş kardeşin talebi üzerine, bana da cevap hakkı doğdu sanırım. Çünkü sorduğun soruları samimi buldum. Gayet dikkat ve ilgi çekici sorular! Mesih imanlılarının her konuda soru sorma özgürlükleri, Kurtarıcımız Rab İsa Mesih’in bize sağlayışlarının önemli bir özelliğidir! Yani, inancımızı özgürce ve korkmadan sorgulayabiliriz. Çünkü Allah’a körü körüne inanma yerine, bilinçli bir inanmaya davetliyiz. Yani Kurtarıcı Rab İsa Mesih, “artık size kul demem; çünkü kul efendisinin ne yaptığını bilmez; fakat size dost dedim; çünkü Babamdan işittiğim bütün şeyleri size bildirdim” demiştir. Bu şeylerin çeşitliliği içinde “Allah’a iman” da vardır! Körü körüne iman değil; Allah’tan bize bildirilmiş İman!Sevgili kardeşim; Sıraladığın soruları alıntı yaparak ekranda tekrarlanan yer yapmak istemediğimi anlayışla karşılayacağını umuyorum. Soruların içtenlikli görünüyor! Sana yazacaklarım, belki tatmin edici olmayabilir; ama içimdeki bilgi, beni tatmin ediyor. Çünkü ancak tatmin edici yanıtlar, Mesih Ruhu’ndan gelir. Sorduğun konularda yazdığım paylaşımları eğer okursan, umarım ki, kafadan atmadığımı farkedeceksin. Eğer hâlâ bana kırgınsan, okumamış olabilirsin; ancak seve seve yazacağım. Eğer yüreğinde kırgınlık devam ediyorsa, tekrar özür dilerim kardeşim.
Şimdi, sorularını tek tek, başlıklar altında irdelemene sunuyorum:
1- Kültür dindarı ile gerçek iman sahiplerini birbirinden nasıl ayıralım?
Kültür dindarı:
Dikkatinizi çeken bu görüşe ben de, katılıyorum. Karmaşık ve karanlıklarla kaplı bir şeydir kültür dindarlığı! Bu düzeneğin içinde aldatıcı ruhların ve cinlerin katkılarını farkeden her Mesih imanlısı, kültür dindarlığından çekinir. İNCİL’de bu konu, “İnsan öğretişleri başlığı” altında bir bakış açsından irdelendiği zaman, İNCİL Ruhu’yla çatışan bir karanlıkla karşılaşılır. Nitekim İNCİL’de Mesih Ruhu’nun çağımızı gören açıklaması şöyledir: “Sonraki vakitlerde bazıları imandan irtidat edip aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişlerini dinliyeceklerdir”(I.Timoteos 4:1).
Temeli ve esası Mesih Ruhu olan imana sahip olanlar, İNCİL’in eski çevirisinde “TAKVANIN GİZEMİ” diye anlatılan bir kavramla harekete geçerek, Allah’ın sureti olan Mesih İsa’nın kendi et bedenlerinde görünmesini dualar ve niyazlarla Baba’dan beklerler! Bu gizemli yol, İNCİL’de şöyle yazılıdır:“O, bedende izhar olundu, Ruh’da tasdik olundu, Meleklere göründü, Milletlerde vazolundu, Dünyada iman edildi, İzzetle yukarı alındı” (I.Timoteos 3:16).
“TAKVANIN GİZEMİ”, Türk Dili’nde “Tanrı yolu”, “Dindarlık” şeklinde kısa bir açıklama ile es geçilir. Halbuki, olayın ruhsal boyutu ve zenginliği tarif edilmez. Bu yetersizlik, kültür dindarlığında da, böyledir.
Çünkü kültür dindarlığının temelinde Kutsal Ruh öğretişi yoktur! Bakanlık müfredatına uyarak okul öğretmenliği yapan Mesih imanlıları bilirler ki, Temel Din ve Kültür eğitiminde öğrencilere aşılanan fikirler, Mesih Ruhu’na zıt fikirler ve öğretişlerdir. Ortaya çıkan kültür dindarlığı, Mesih İsa imanlılarının elemi oluyor.
Bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki, sahifelere sığmaz. Umarım ki, bunun farkındasın. Çünkü senin yazıllarını ve bazı çıkışlar yaptığını dikkatle ve ilgi ile izliyorum. Bazılarının senin hakkındaki yargılara olgunlukla davrandığını takdirle karşılıyorum. Evet sevgili Kardeşim Â’raf, yazdıklarında eskiye göre ilerlemeler kaydetmişsin!
Şimdi de, “kültür dindarı” konusunda beni aydınlattığı gibi, seni de aydınlatacağını umduğum şu İNCİL sözlerini buraya aktarıyorum:“Bunu bil ki, son günlerde çetin anlar gelecektir. Çünkü insanlar, kendilerini seven, parayı seven, övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya itaatsiz, nankör, murdar, şefkatsiz, amansız, iftiracı, nefsine mağlup, azgın,iyilik düşmanı, hain, inatçı, kibirli, zevki Allah’tan ziyade seven, takva suretini gösterip onun kuvvetini inkâr edenler olacaklardır; bunlardan da yüz çevir.”(II.Timoteos 3:1-5). “TAKVA” denen yere kadar görünen insan halleri, kültür dindarlığında zaten vardır ve kültür dindarlığının bu halleri engelleyici gücü yoktur! Dünyayı, İblis’i ve ordularını, günahları ve ölümü yenmiş olan İsa Mesih’in bedenimizde görünmesi, onun takva gücüdür! İsa’nın “yol ve hakikat ve hayat benim; ben vasıta olmadıkça, Baba’ya kimse gelmez” dediği budur!(Yuhanna 14:6). Gerçek dindarlığın yoludur İsa Mesih!
“Daima öğrenen ve asla hakikat bilgisine erişemeyen” diye yazılıdır İNCİL’de! İnsanlardan ve dünya düzeninden öğrendiğimiz bilgiler arttıça artıyor! Ama kaçımız, Hakikat’ten bilgi alıyoruz acaba? İnsan düzeyinden gelen bilgiler, hakikat bilgisine erişmemizi engelliyorlar! Pavlus’un gözlemlediği aksilik şöyledir:”Allah’ın bilgisine karşı diklenen her yüksek şey”(II.Korint. 10:5). Daha da açık bir ifade ile, dünyadan aldığımız bilgiler, Mesih bilgisi karşısında dikleniyor ve Allah’ı tanımıyor (Filipi 3:7,8).Kültür dindarı olan kişilerin İNCİL’e dil uzatmaları artık bizi şaşırtmıyor; değil mi kardeşim?
2-Bu ölçütleri kendi nefsimizde uygulayıp bir özeleştiri yapmak mümkün mü?
Hakikat’ın içimizde yaşaması, şöyle der: “Hayatım hakkı için, her diz önümde çökecek, ve her dil Allah’a ikrar edecektir” (Yeşaya 45:23; Rom.14:11). Mesih Ruhu’nu taşıyanlardaki ölçüt böyledir. Eğer Mesih Ruhu içinizde ise, Mesih İsa’ya aitsiniz. Mesih Ruhundan aldığınız düşünceler karşısında diğer düşünceler merdut duruma düşerler. Yani ışığın bulunduğu yerde karanlık zaten barınamaz. Kültür dindarlarında durum farklıdır: Kendi dindarlıkları, kendileri için bir ölçüttür ve kendi ölçülerine göre bakış açıları vardır. Bunun yanlış olduğunu bir Mesih imanlısı olarak görüyorsan, bu duvarları kendiliğinden o insanların zihinlerinde yıkamazsın; ama zaten sende yıkılmışlardır ve Mesih Ruhu ile özgürsün.3-İbadetler alışkanlıktan kaynaklanıyorsa, “İman” zannettiğimiz olgunun bize ne faydası olur?
Hangi tür ibadeti kasdettiğinizi bilmiyorum. Bu konuyu hangi düşünce ile düşünüyorsak, öyle ibadet ederiz. İNCİL’de gerçek ibadetin ruhsal alanda yapıldığı yazılıdır. Rab İsa Mesih’in o Samiriyeli kadına söylediği asıl tapınma(İbadet), Allah’ın Ruh olması sebebiyle, Ruh’ta ve hakikat’de olan tapınmadır (Yuhanna 4:24). Bedende yapılan ibadetler, fizik çevrenin etkisiyle tam değildir! Yani tecrübeli Pavlus,
şu itirafta bulunmuş: “Bundan dolayı her vakit itimat eder ve biliriz ki bedende mukim oldukça, Rab’den uzaktayız (çünkü görünüşle değil, iman ile yürüyoruz); ve itimat ederiz, diyorum, ve daha ziyade bedenden uzak, ve Rabbin yanında bulunmağı arzu ederiz”(II.Korint.5:6-8). Pavlus, Rabbe tapınışlarında trans hali diyebileceğimiz bir izah tarzı ile, kendinden geçermiş! Belki bu hal, bedene göre Allah’a tapınmayı alışkanlık haline getirmiş olanlara tuhaf bir şeymiş gibi gelebilir ama, o tapınışlarda Pavlus’un ruhu, sanki bedeninden sıyrılıyor ve Rabbin huzuruna giriyordu. Böyle bir olayı yaşamış olduğunu şöyle anlatmış: “Ve vaki oldu ki, ben Yeruşalim’e döndüğüm zaman, tapınakta dua ederken vecit halinde idim. Ve onu gördüm…” (Res.İşl.22:17,18). Burada geçen “vecit hali ” bazı İngilizce metinlerde “trans hali” diye tarif ediliyor! Yani Pavlus, Rabbe tapınışı sırasında, ruhu bedeninden geçiyor, ayrılıyor ve Rabbin huzuruna giriyordu. Hiçbir Mesih imanlısı, kendiliğinden böyle geçemez! Kutsal Ruh’la dolmağa ihtiyacımız var! Nitekim Pavlus, aynı şeyi yaşadığını, başka bir mektubunda şöyle yazmış: “On dört yıl önce, Mesih’de bir adam (bilmem, bedende mi,bilmem, bedenden hariç mi, Allah bilir), üçüncü göğe kadar kapılıp götürülmüş böyle bir adam bilirim.” II.Korint. 12:2).
Pavlus, “Mesih’de” kelimesini kullanarak vurgu yapmış! Mesih’de olmak, ne demek? Mesih Ruhu’na kapılarak göğe uçurulması ve orada insanların asla göremedikleri şeyleri görmesidir! Pavlus, Allah’a gerçek tapınmanın sırrına ermiş olarak, tüm kiliselere şu mesajı yollamış: “Bundan dolayı, ey kardeşler, bedenlerinizi diri, mukaddes, Allah’a makbul kurban olarak takdim etmenizi Allah’ın rahmetleri için size yalvarırım; ruhani ibadetiniz budur”(Rom.12:1). Beden arzularımız, bu tür ibadete izin vermediği için, ruhsal düzeyde ibadete giremiyoruz. Ve ibadetler, alışkanlık haline gelebiliyor ama, ruh özgür değildir! Tam bu noktada, iman devreye girer ve Rab İsa Mesih’in ismini bize çağrıtır!4- İnsanlar,Kutsal Ruh’un esinlerini nefisleri için (Ego) kullanabilirler mi?
Ürkütücü ve korkutucu bir düşünce! Bu soru karşısında önce kokup çekindim. Bu düşüncenin Allah’tan kaynaklanmadığını farkettim! Çünkü İNCİL’de şu güvence de bize Rab’den veriliyor: “Ve bu âleme uymayın; fakat Allah’ın iyi ve makbul ve kâmil iradesi ne olduğunu farketmeniz için fikrinizin yenilenmesi ile değişilmiş olunuz”(Rom.12:2). Kutsal Ruh esini ile gelen düşünce ile düşündüğümüz zaman beden arzumuzdan, dolayısı ile egomuzun kontrolundan çıkıyoruz! Yani Allah’ın iradesi düşüncesi ile düşünürken, kendi irademizden adeta boşanıyoruz! Bunu insan düzeyinde bir benzetme ile şöyle de, açıklamak mümkün: Annenizin kucağında iken kendinizi güvende hissettiğiniz çocukluğunuzu anımsayın. Kutsal Ruh, sonsuz güçlü Annemizdir! Onun esinleri ile düşünürken, O’nun kucağındayız; onlarla düşünelim diye verdiği esinlerle düşünürken egomuz nerede? Dışlanmış durumda olan egomuz, Kutsal Ruh’un bize verdiğini kendisi için kullanacağını düşünebiliyorsanız, henüz esin almamışsınız demektir.
Rom.12:2 de ifade edilen Allah’ın iyi, makbul ve kusursuz iradesi, esinlerini egomuza asla teslim etmez. Ve bedenimiz, Allah’ın iradesine sunu olur! İşte, ruhsal tapınış tam burada başlıyor! Yani ruhumuz, egomuzdan da, sıyrılıp Rab Mesih İsa’nın huzurunda dize geliyor.Amin.5. sorunun cevabı zaten yukarıda verilmiştir. Bunu atlayabilir miyim?
6- İki yüzlülük, sâdece Ferisilere has bir durum mudur?
Kurtarıcımız Rab İsa Mesih karşısında diklenen Ferisilerde ikiyüzlülk(riyakârlık) görmüş. Onlarda görülenin örnekleri, bahsettiğiniz kültür dindarlarında da, görülüyor.7- Samimiyet bulunmayan kişide iman olur mu?
Hangi samimiyet olduğunu da ayırdetmemiz gerekir. Kültür dindarı biri, inancının doğruluğunu bana göstermek için döktüğü gözyaşları ile beni tesiri altına almağa çalışırken Mesih Ruhu ışığında sahte samimiyetin gözyaşlarını hayretler içinde seyrettim! Beni dinine çekmek için o adamın samimiyet gösterileri, Allah’ın samimiyetiyle çatışma halinde idi! Halbuki Kurtarıcımız Rab İsa Mesih, TAKVA gücü ile bizde görünürken şöyle oluyor: ” Çünkü bizim övünmemiz budur, yani, dünyada ve daha ziyade size karşı Allah’ın kutsallığı ve içtenliği ile, cismanî bilgelikle değil, fakat Allah’ın lütfu ile hareket ettiğimize vicdanımızın tanıklığıdır”(II.Korint. 1:12). İşte burada da, TAKVANIN GÜCÜ, böyle anlatılmış! Bunun açıklaması da, Kutsal Ruh’un işidir! Tanrısal samimiyetin göründüğü yerde iman da vardır! İnsan samimiyetini es geçelim kardeşim.8- Merhameti olmayanın imanı olur mu?
İmanı bize bağışlayan ışıklar Babası, imanı da verir. Bunlar, Allah’ın sağlayışlarıdır. Öfke duyguları kabaranlar, öfkenin sürükleyişinde merhametsizlik yapabiliyorlar. Bu olayı sık sık yaşadığımı itiraf ediyorum! Ama imanım olduğu yerde duruyor! Sadece, kırdığım yakınlarımdaki yaralar değil, yaptığım merhametsizlikten dolayı bende de yara açıldı! Bu, her Mesih imanlısının eğitim sürecinde görünebiliyor! Acı çekmemiz, benliğe henüz ölmemiş olduğumuzun sinyalleridir! İşte gerçek tapınışta ruhsal alana geçmemize bir engel de, hep bu ego değil mi? Kurtarıcımız Rab İsa Mesih’i haça gerilmiş olarak tasvir etmediğimiz içindir ki, benliğimize karşı yapılanlara bakmakla meşgulüz! Ah sevgili kardeşim Â’raf, yüreğimdeki o yaranın bana verdiği yorgunluk ve bitkinlik sebebi ile bu sitede “Beklentilerim” başlıklı bir yazı yazmış ve derdimi paylaşmak istemiştim. Şimdi de, aynı fikirdeyim. İyi hareketleri birbirimizden bekledikçe birbirlerimizi zorlamıyor muyuz? Bu tür iman, yani beklenti, Allah’a yönelik olması gerekirken insanlara yönelik olmuş! Beklentilerimiz bile Allah’tan sapmış! Nedir bunun sebebi? Allah’tan kaynaklanmayan öğretiler değil mi? Ve İsa’ya bu sebeple gitmiyoruz! Çünkü iyilikleri hep birbirimizden bekliyoruz! Çünkü öyle programlanmışız! Halbuki Allah, kendisini bekleyen için işliyor!(Yeşaya 64:4). İnsanlardan beklentilerimizden dolayı hayal kırıklıkları yaşıyoruz. Hayallerden kurtulmamızın yolu, yine Kutsal Ruh esinleridir. Rabden esin dileyelim kardeşim.9- İman yalnız akla mı hitap eder?
Sadece akla hitap etmez iman. Karşılaşacağımız zorluklarda Allah’la ilişkimizi sıkı tutan bir bağdır. Sonumuza varacağımız yolculukta Allah’ın bize bir lütfudur iman. Eylemleri ile bizde görünen Allah’ın sağlayışıdır. İman, İsa Mesih’in fizik ötesi varlığının bizde görünme biçimidir. İNCİL’de buna “Mesih İsa imanı” denir. Bir yaşam biçimidir.10. soruyu es fgeçelim mi? Bildiklerin başka şeyler varsa, bizimle paylaş
11- Kutsal Yasa bizim kurtuluşumuzu sağlamıyorsa… şeklinde başlayan uzun soruya kısaca yanıt vereyim: “Çünkü Allah kendi Oğlu’nu günah bedeni benzerliğinde ve günah için gönderip günahı bedende mahkûm ederek bedenden dolayı zayıf olan kanunun yapamadığı şeyi yaptı; ta ki, kanunun hükmü bedene göre değil, Ruh’a göre yürüyen bizlerde yerine gelsin”(Rom.8:3,4). Yazılı Yasa, günah bilincimizi sağlıyor; ama bizi günahlarımızdan kurtaramıyor! Bedenimizin benzerliğinde gelen Kurtarıcımız İsa Mesih, günahlarımızı üzerine alarak onları kendi et bedeninde yargıladı.İsa Mesih, Yazılı Yasa’nın yerini alarak bizi günahın ve ölümün yasasından azat eden “Yeni Ahit” olmuştur! “Öyle ise, şimdi Mesih İsa’da olanlara hiçbir mahkûmiyet yoktur”(Rom.8:1).
12- Bir kimsenin imanını müteakiben, Kutsal Ruh’un yardımına kavuştuğunu, günaha düşme durumunun bıçak gibi kesilmesinden mi, yoksa günahlı doğası ile mücadele etmesinden mi anlayabiliriz?
Şu İNCİL mesajı bize ışık tutuyor: “Fakat diyorum: Ruh ile yürüyün; ve bedenin arzusunu asla icra etmezsiniz. Çünkü beden Ruh’a karşı, ve Ruh bedene karşı arzu eder; çünkü istediğiniz şeyleri yapmıyasınız diye, bunlar birbirine zıttırlar. Fakat Ruh size kılavuzluk ediyorsa, şeriat altında değilsiniz” (Galatya 5:16-18). Bütün sorunlarımız, beden arzularımızdır! Beden arzularımızın diktası altında iken, Yazılı Yasa’ya uyum sağlamamız mümkün değil. Kutsal Ruh’un rehberliği altında bulunmağa ihtiyacımız vardır. Kutsal Ruh’la yeniden doğarız. “Allah’tan doğmuş olan her adamın günah işlemediğini biliriz; fakat Allah’tan doğan kendini tutar, ve şerir ona dokunmaz”(I.Yuhanna 5:18). Kutsal Ruh’la yolculuğa ve onunla yaşamağa çok ihtiyacımız var!13- Mesih’e gerçekten iman eden ve O’nun, “Evetiniz evet, hayırınız hayır olsun” emrinin farkında olan kimselerin, bazı mülâhazalar ile; haklıya “haksız”, haksıza “haklı” demeleri mümkün müdür?
Olmaması gerekir. Ama yukarıda da, belirttiğim gibi, İNCİL’de yazılı emirlere uymalarını Mesih imanlılarından beklediğimiz halde, uygunsuz hareket edenlere ne yapalım? Onları uyarırız. Ama hatalar devam ediyorsa, ve biz, Sevgili Annemizin kucağında isek, neden dua etmiyelim ki? Çünkü onları yargılamamız, onları kurtarmıyor; ancak Allah’ın iyiliği bizi tövbeye götürür! Bu konuda daha önce paylaşımım olmuştu.
14- Her Mesih imanlısı, kendi yorum ve düşüncelerini “Kutsal Ruh esini” diye nitelendirme hakkına sahip midir?
Sevgili kardeşim Â’raf; Kutsal Ruh esinlerine çok önem veren bir üye olduğumu zaten yazdığım paylaşımlarda sık sık dile getirdim. Bu sitede benden fazla bu konuya eğilen yoksa, beni mi taşlıyorsunuz?
Geçirdiğim badirelerde bu esinlerden dolayı bunalımlara düşmediğimi biliyorum ve Rabbe hamdediyorum. Sorunla beni şüpheye mi düşürmek istiyorsun? Durup dururken zihninizde size açılan bir İNCİL sözü oldu mu? Eğer oldu ise, o anda zihninizi işgal eden kötü bir fikirden nasıl kurtulduğunuzu bu sitede yazarak bizimle paylaşınız.
Çünkü Rabbin Ruhunun bize her keşfi, kardeşlerimizle paylaşacağımız ve onlarla besleneceğimiz Rabbin sofrasıdır! “Davud’un önüne de Rabbin kurduğu sofralar olmuş! Etrafı ruhsal düşmanlarla sarılı Davud’a olan Kutsal Ruh esinleri,- ki, bu esinlerin her biri, Rabbin sofrasıdır- Allah’a hamt ilâhileri olmuştur! Ve Davud, Allah’a şöyle hamdetmiş: “Hasımlarım karşısında önüme sofra kurarsın”(Mezmur 23:5). Ruh esinleri vasıtası ile bugünlere geldim. Mesih Ruhu esinleri ile düşünürken gençliğimde göremediğim İNCİL sözlerini görüyorum ve onlarla sevinerek Allah’a hamdediyorum. Bunları yazmak, sizce haksızlık mı oluyor kardeşim? İNCİL’de bu konular üzerinde Rabbımızın benzetmelerle anlattığı bu zenginlikleri paylaşmak, Kiliselere verilmiştir. Bu şeyler mukaddes şeylerdir ve bize verilen değerli incilerdir! Okuyasınız ve sevincime katılasınız diye yazdığım bu şeylere yorum ve düşüncelerim olduklarını söyleyen sizden şamar yemiş gibi oldum. Eğer benim düşüncelerim ve yorumum ise, Rab hükmetsin. Ama sıkıntılarımda aldığım teselliler ile ta buralara kadar geldim.Sevgili kardeşim Â’raf; yazdığın yazılar, eskisinden daha ileri seviyede. Ancak, Kutsal Ruh öğretişleri, bize Allah sağlayışı bilgilerdir. Bunlara “Hakikat bilgisi” denir. Diğer bilgiler, insan sağlayışı bilgilerdir.İnsan sağlayışı bilgiler, bitip tükenmeyen sorularla dopdoludur. Sorularınız derin anlamlıdır. İNCİL’de yazılı sözleri Kutsal Ruh sana açmazsa, bizlerden gelen cevapların seni tatmin edeceklerini hiç sanmıyorum. Çünkü anlatımlarımızın hiçbiri, Kutsal Ruh’un açıklaması gibi değildir. Kutsal Ruh’un keşifleri, O’nun harikalarıdır!
Belki de, O’nun tadını almışsındır. Eğer yanılgıda olduğumu Allah sana keşfetmişse, bana açıkça yaz; paylaşalım bu şeyleri. Kendimizi sınamayı da öğreneceğiz Rab’den.Rab, sizi bereketlesin ve ismi ile korusun kardeşim.
6. Aralık 2009: 22:20 #33995AnonimPasif1- Kültür dindarı ile gerçek iman sahiplerini birbirinden ayırabilmenin basit ve anlaşılabilir ölçütleri var mıdır ?
“Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek
yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır.
Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi?
Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir.
İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez.
İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır.
Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız.
“Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.
O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’
O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.” Mat.7: 15-232- Bu ölçütleri kendi nefsimizde uygulayıp bir özeleştiri yapmak mümkün müdür ?
O sırada bazı kişiler gelip İsa’ya bir haber getirdiler. Pilatus’un nasıl bazı Celileliler’i öldürüp kanlarını kendi kestikleri kurbanların kanına kattığını anlattılar.
İsa onlara şöyle karşılık verdi: “Böyle acı çeken bu Celileliler’in, bütün öbür Celileliler’den daha günahlı olduğunu mu sanıyorsunuz?
Size hayır diyorum. Ama tövbe etmezseniz, hepiniz böyle mahvolacaksınız.
Ya da, Şiloah’taki kule üzerlerine yıkılınca ölen o on sekiz kişinin, Yeruşalim’de yaşayan öbür insanların hepsinden daha suçlu olduğunu mu sanıyorsunuz?
Size hayır diyorum. Ama tövbe etmezseniz, hepiniz böyle mahvolacaksınız.” Luk.13: 1-53- İbadetler alışkanlıktan kaynaklanıyorsa, ‘İman’ zannettiğimiz olgunun bize ne faydası olur ?
Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa’da bağışlanmış, şimdi de O’nun gelişiyle açığa çıkarılmıştır. Kurtarıcımız Mesih İsa ölümü etkisiz kılmış, yaşamı ve ölümsüzlüğü Müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır. 2.Ti.1: 9-104- İnsanlar, Kutsal Ruh’un esinlerini nefisleri için (Ego) kullanabilirler mi ?
Sizi Mesih’in lütfuyla çağıranı bırakıp değişik bir müjdeye böylesine çarçabuk dönmenize şaşıyorum.
Gerçekte başka bir müjde yoktur. Ancak aklınızı karıştırıp Mesih’in Müjdesi’ni çarpıtmak isteyenler vardır.
İster biz, ister gökten bir melek size bildirdiğimize ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona!
Daha önce söylediğimizi şimdi yine söylüyorum: Bir kimse size kabul ettiğinize ters düşen bir müjde bildirirse, ona lanet olsun!
Şimdi ben insanların onayını mı, Tanrı’nın onayını mı arıyorum? Yoksa insanları mı hoşnut etmeye çalışıyorum? Eğer hâlâ insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım. Gal.1: 6-105- Cevap ‘Evet’ olursa, bu durum Kutsal Ruh’a sövmek anlamı taşımaz mı ?
“Benden yana olmayan bana karşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir.
Bunun için size diyorum ki, insanların işlediği her günah, ettiği her küfür bağışlanacak; ama Ruh’a edilen küfür bağışlanmayacaktır.
İnsanoğlu’na* karşı bir söz söyleyen, bağışlanacak; ama Kutsal Ruh’a karşı bir söz söyleyen, ne bu çağda, ne de gelecek çağda bağışlanacaktır.
“Ya ağacı iyi, meyvesini de iyi sayın; ya da ağacı kötü, meyvesini de kötü sayın. Çünkü her ağaç meyvesinden tanınır.
Sizi engerekler soyu! Kötü olan sizler nasıl iyi sözler söyleyebilirsiniz? Çünkü ağız yürekten taşanı söyler.
İyi insan içindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır.
Size şunu söyleyeyim, insanlar söyledikleri her boş söz için yargı günü hesap verecekler.
Kendi sözlerinizle aklanacak, yine kendi sözlerinizle suçlu çıkarılacaksınız.” Mat.12: 30-376- İki yüzlülük, sâdece Ferisilere has bir durum mudur ?
Ey ikiyüzlüler! Yeşaya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne kadar yerindedir: ‘Bu halk dudaklarıyla beni sayar, Ama yürekleri benden uzak.
Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.'” Mat.15: 7-9
“Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz.
Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz. Mat.23: 27-28
Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır. Mat.23: 367- Samimiyet bulunmayan kişi de iman olur mu ?
Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. Mat.7: 5
İsa onların kötü niyetlerini bildiğinden, “Ey ikiyüzlüler!” dedi. “Beni neden deniyorsunuz? Mat.22: 18
Bir zamanlar O’na küfreden, zalim ve küstah biri olduğum halde bana merhamet edildi. Çünkü ne yaptıysam bilgisizlikten ve imansızlıktan yaptım.
Ama Rabbimiz’in lütfu, imanla ve Mesih İsa’da olan sevgiyle birlikte bol bol üzerime döküldü. 1.Ti.1: 13-148- Merhameti olmayanın imanı olur mu ?
Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Mat.5: 7
Eğer siz, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuzları yargılamazdınız. Mat.12: 7
Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.” Luk.6: 36
Çünkü yargı merhamet göstermeyene karşı merhametsizdir. Merhamet yargıya galip gelir. Yak.2: 139- İman yalnız akla mı hitâp eder ?
Aynı şekilde kardeşlerim, siz de bir başkasına -ölümden dirilmiş olan Mesih’e- varmak üzere Mesih’in bedeni aracılığıyla Kutsal Yasa karşısında öldünüz. Bu da Tanrı’nın hizmetinde verimli olmamız içindir.
Çünkü biz benliğin denetimindeyken, Yasa’nın kışkırttığı günah tutkuları bedenimizin üyelerinde etkindi. Bunun sonucu olarak ölüme götüren meyveler verdik.
Şimdiyse biz, daha önce tutsağı olduğumuz Yasa karşısında öldüğümüz için Yasa’dan özgür kılındık. Öyle ki, yazılı yasanın eski yolunda değil, Ruh’un yeni yolunda kulluk edelim. Rom.7: 4-6
Çünkü yaşam veren Ruh’un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı. Rom.8: 2
Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih’in Ruhu olmayan kişi Mesih’in değildir. Rom.8: 9
Ruh’un kendisi, bizim ruhumuzla birlikte, Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder. Rom.8: 1610- Cevap ‘Hayır’ ise, İman akıl dışında hangi unsurlar ile doğrudan ilgilidir ?
“Ama Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” Elç.1: 8
Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. Elç.2: 3211- Kutsal yasa bizim kurutluşumuz sağlamıyor ise, yine de yasanın olmazsa olmazlarını yerine getirme mecbûriyetimiz, bize lütfedilen iman ve kurutluş karşılığında Rab Tanrı’ya şükrümüz olarak mı değerlendirilmelidir ?
Şimdiyse, İsa daha iyi vaatler üzerine kurulmuş daha iyi bir antlaşmanın aracısı olduğu kadar, daha üstün bir göreve de sahip olmuştur.
Eğer o ilk antlaşma kusursuz olsaydı, ikincisine gerek duyulmazdı.
Oysa halkını kusurlu bulan Tanrı şöyle diyor: “‘İsrail halkıyla ve Yahuda halkıyla Yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor’ Diyor Rab.
‘Atalarını Mısır’dan çıkarmak için Ellerinden tuttuğum gün Onlarla yaptığım antlaşmaya benzemeyecek. Çünkü onlar antlaşmama bağlı kalmadılar, Ben de onlardan yüz çevirdim’ Diyor Rab.
‘O günlerden sonra İsrail halkıyla Yapacağım antlaşma şudur’ diyor Rab, ‘Yasalarımı zihinlerine işleyeceğim, Yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım, Onlar da benim halkım olacak.
Hiç kimse yurttaşını, kardeşini, Rab’bi tanı diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak beni.
Çünkü suçlarını bağışlayacağım, Günahlarını artık anmayacağım.'” İbr.8: 6-12Birbirinize mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyin; yürekten Rab’be ezgiler, mezmurlar okuyun;
durmadan, her şey için Rabbimiz İsa Mesih’in adıyla Baba Tanrı’ya şükredin;
Mesih’e duyduğunuz saygıdan ötürü birbirinize bağımlı olun. Ef.5: 5-21Her durumda şükredin. Çünkü Tanrı’nın Mesih İsa’da sizin için istediği budur.
Ruh’u söndürmeyin.
Peygamberlik sözlerini küçümsemeyin. 1.Se.5: 18-20Yani, kurutluşumuz Mesih’e iman ile gerçekleşirken, imanımızdaki samimiyetimiz Rab Tanrı’nın emirlerine uymamız ile mi anlaşılır ?
İsa,’Siz yapıcılar tarafından hiçe sayılan, Ama köşenin baş taşı durumuna gelen taş’tır.
Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.” Elç.4: 11-12
Sevgili kardeşlerim, şunu aklınızda tutun: Herkes dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş, öfkelenmekte de yavaş olsun.
Çünkü insanın öfkesi Tanrı’nın istediği doğruluğu sağlamaz.
Bunun için, her türlü pisliği ve her tarafa yayılmış olan kötülüğü üstünüzden sıyırıp atarak, içinize ekilmiş, canlarınızı kurtaracak güçte olan sözü alçakgönüllülükle kabul edin.
Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz.
Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer.
Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur.
Oysa mükemmel yasaya, özgürlük yasasına yakından bakıp ona bağlı kalan, unutkan dinleyici değil de etkin uygulayıcı olan kişi, yaptıklarıyla mutluolacaktır.
Dindar olduğunu sanıp da dilini dizginlemeyen kişi kendini aldatır. Böylesinin dindarlığı boştur.
Baba Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık, kişinin sıkıntı çeken öksüzler ve dullarla ilgilenmesi ve kendini dünyanın lekelemesinden korumasıdır. Yak.1: 19-2712- Bir kimsenin imanını müteakiben, Kutsal Ruh’un yardımına kavuştuğunu, günâha düşme durumunun bıçak gibi kesilmesinden mi, yoksa günahlı doğası ile mücadele etmesinden mi anlayabliriz ?
Böylece Mesih İsa’ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur.
Çünkü yaşam veren Ruh’un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı.
İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu* olarak gönderip günahı insan benliğinde*fx* yargıladı.
Öyle ki, Yasa’nın gereği, benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde
yerine gelsin.
Benliğe uyanlar benlikle ilgili, Ruh’a uyanlarsa Ruh’la ilgili işleri düşünürler.
Benliğe dayanan düşünce ölüm, Ruh’a dayanan düşünceyse yaşam ve esenliktir.
Çünkü benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı’nın Yasası’na boyun eğmez, eğemez de…
Benliğin denetiminde olanlar Tanrı’yı hoşnut edemezler.
Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih’in Ruhu olmayan kişi Mesih’in değildir.
Eğer Mesih içinizdeyse, bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir.
Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu’yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir.
Öyleyse kardeşlerim, borçluyuz ama, benliğe göre yaşamak için benliğe borçlu değiliz.
Çünkü benliğe göre yaşarsanız öleceksiniz; ama bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürürseniz yaşayacaksınız.
Tanrı’nın Ruhu’yla yönetilenlerin hepsi Tanrı’nın oğullarıdır.
Çünkü sizi yeniden korkuya sürükleyecek kölelik ruhunu almadınız, oğulluk ruhunu aldınız. Bu ruhla, “Abba, Baba!” diye sesleniriz.
Ruh’un kendisi, bizim ruhumuzla birlikte, Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder.
Eğer Tanrı’nın çocuklarıysak, aynı zamanda mirasçıyız. Mesih’le birlikte yüceltilmek üzere Mesih’le birlikte acı çekiyorsak, Tanrı’nın mirasçılarıyız, Mesih’le ortak mirasçılarız. Rom.8: 1-1713- Mesih’e gerçekten iman eden ve O’nun, ‘Evetiniz, evet, hayırınız hayır olsun’ emrinin farkında olan kimselerin, bazı mülâhazalar ile; haklıya ‘Haksız’, haksıza ‘Haklı’ demeleri mümkün müdür ?
Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir.
Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir.
Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri -sonsuz gücü ve Tanrılığı- dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Rom.1: 18-20Tanrı “herkese, yaptıklarının karşılığını verecektir.”
Sürekli iyilik ederek yücelik, saygınlık, ölümsüzlük arayanlara sonsuz yaşam verecek.
Bencillerin, gerçeğe uymayıp haksızlık peşinden gidenlerin üzerineyse gazap ve öfke yağdıracak. Rom.2: 6-8Ama bizim haksızlığımız Tanrı’nın adil olduğunu ortaya çıkarıyorsa, ne diyelim? İnsanların diliyle konuşuyorum: Gazapla cezalandıran Tanrı haksız mı?
Kesinlikle hayır! Öyle olsa Tanrı dünyayı nasıl yargılayacak?
Ama Tanrı’nın her zaman doğruyu söylediği benim yalanımla yüceliği için daha açık şekilde ortaya çıkmışsa, ben niçin yine bir günahkâr olarak yargılanıyorum?
Bazılarının bizi kötüleyerek, söylediğimizi ileri sürdüğü gibi niçin, “Kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın” demeyelim? Böylelerinin yargılanması yerindedir. Rom.3: 5-8Sen kimsin ki, başkasının kulunu yargılıyorsun? Kulu haklı çıkaran da haksız çıkaran da efendisidir. Kul haklı çıkacaktır. Çünkü Rab’bin onu haklı çıkarmaya gücü vardır. Rom.14: 4
Aslında birbirinizden davacı olmanız bile sizin için düpedüz yenilgidir. Haksızlığa uğrasanız daha iyi olmaz mı? Dolandırılsanız daha iyi olmaz mı?
Bunun yerine, siz kendiniz haksızlık edip başkasını dolandırıyorsunuz. Üstelik bunu kardeşlerinize yapıyorsunuz. 1.Ko.6: 7-8Rab’bin kulu kavgacı olmamalı. Tersine, herkese şefkatle davranmalı, öğretme yeteneği olmalı, haksızlıklara sabırla dayanmalıdır. 2.Ti.2: 24
14- Her Mesih inanlısı, kendi yorum ve düşüncelerini ‘Kutsal Ruh esini’ diye nitelendirme hakkına sahip midir ?
Sizi tutuklayıp mahkemeye verdiklerinde, ‘Ne söyleyeceğiz?’ diye önceden kaygılanmayın. O anda size ne esinlenirse onu söyleyin. Çünkü konuşan siz değil, Kutsal Ruh olacak. Mar.13: 11Rab’bin diri ve yaşayan sözleri yüreğinize taht kursun dilerim.
7. Aralık 2009: 8:29 #33997AnonimPasifÂ’raf;16382 wrote:Benim basit sorularıma cevap verme lütfunda bulunacaksınız, bu cevaplama lütfen Brezilya dizleri’ kıvamında, ‘Devam edecek’ notları ile sürmesin.Yazdıklarımı ciddiye almıyorsanız, bir şey yazmanız da gerekmiyor.
Sevgili Araf
Yazdiklarinizi her zaman ciddiye aldigimi bilmenizi isterim.Bunu tüm samimiligimle söylüyorum.Sorularinizi ciddiye aldigimi ve bu sorulara cevap yazmak icin de hem zamana hem de Rab’den gelecek bilgelige ihtiyacim vardir.Üstelik burada bulunan diger degerli kardesler gibi, ben de gönüllü hizmet eden ve zamaninin cogunu bilgisayar önünde gecirmedigimi ifade edeyim.Bunun icindir ki yazimin sonuna devam edecek diye not düstüm.
Sorulariniz basit gibi duruyorlar ama ben basit olarak görmüyorum.Önemli ve ciddi sorular.Bunlara cevap vermek icin de mümkün mertebe Kutsal Kitap’dan destekleyerek cevap yazmak arzusundayim.Galatyali kardesim de bu yönde güzel bir calisma yapmis.Lütfen imif1940 ve Galatyali kardeslerin cevaplarini sabirla ve önyargisiz okuyunuz.
Rab’de size lütuf ve esenlik diliyorum.
Sevgi ve Saygilar8. Aralık 2009: 16:34 #34012AnonimPasif13- Mesih’e gerçekten iman eden ve O’nun, ‘Evetiniz, evet, hayırınız hayır olsun’ emrinin farkında olan kimselerin, bazı mülâhazalar ile; haklıya ‘Haksız’, haksıza ‘Haklı’ demeleri mümkün müdür ?
Degildir efendim.Bu ikiyüzlülük olur.Mesih’e iman edenler kendi zararlarina olsa bile dogru olan seyleri yapmaktan geri durmazlar.Böyle bir gözleminiz olduysa eger o kisiyi uyarmaniz gereklidir.Ama sevgiyle..
14- Her Mesih inanlısı, kendi yorum ve düşüncelerini ‘Kutsal Ruh esini’ diye nitelendirme hakkına sahip midir ?Sahip degildirler.Her ögretinin dogru olmasi söz konusu degildir.Kisinin ögretmenlik armagani olabilir ama her ögretilenin Kutsal Ruh esini olmasi gerekmiyor.Yapilan yorum ve düsünceleri Kutsal Kitap ile yüzlestirmemiz gerekmektedir.Bu gün bile bazi ünlü vaizler bazi yorum ve kehanetlerde bulunmuslar ve gelecege ait bazi yorumlar yapip hatta tarihler vermislerdir.Fakat zamanla bunlarin yanlis ve hatali olduklari ortaya cikmistir.Bu durumda böyleleri sahte peygamberlerdir ve kuzu postuna bürünmüs kurtlardir.Dikkatli olmaliyiz.
Sana gelince,saglam ögretiye uygun olani ögret. Titus 2,1 -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.