TÜRKLER DE HRİSTİYANDIR

  • Bu konu 25 izleyen ve 75 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 31 ile 45 arası (toplam 76)
  • Yazar
    Yazılar
  • #33247
    Anonim
    Pasif

    Sayın bursalı68,

    Bugün de 3. Sorunuzu ve iddianızı ele alacağım.

    Soru 3: “Kuran’a göre, Muhammed’e hiçbir mucize verilmedi, ‘Gaipten de bilgim yok’ diyor kendisi” diyorsunuz, ama mucize başkadır, gaipten bilgi başkadır. Bu yanlış bir algılamadır. Burada da sanırım biraz fazla kaçırmışsınız.

    Cevap: Hayır kardeş. Ben gaybın da, mucizenin de ne olduğunu iyi biliyorum. Ama belli ki, bilmeyen başka birileri vardır: “ O’na Rab’binden bir mucize indirilmeli, değil mi? diyorlar. De ki gayb Allah’ındır” (Yunus 10:20). “Ben ne sordum; o ne söyledi” gibisinden oldu.

    Şimdi şunu iyi anlamak lâzımdır. Tevrat, Zebur ve İncil’de, ‘Peygamber’ demek; ‘peygamberlik eden kişi’ yani ‘gaipten bilgi veren kişi’ demektir. “Gaipten de bilgim yoktur” cevabını mahallenin kasabı söylemiş olsa, onu haklı buluruz herhalde. Ne yapsın adam? Kasaptır. Ona gidip de ‘gaipten bilgi’ sorulur mu? Ama bu soru, ‘Peygamberim’ diyen birine soruluyor. Hayatında hiç uçak görmemiş bir pilot, ne kadar güvenilirdir. Veya tek bir kelime yabancı lisan bilmeyen bir tercümanı ne yapacaksınız? Adam apaçık söylüyor:“Gaipten bilgim yok”. Yani: “Peygamberlikte bulunamıyorum. Ben Peygamber değilim”. O günü halkı bile ona inanmadı. Bir yığın sorular sormuşlardı: “Peygamberse eğer, niye bir mucizesi yok? Niye diğer peygamberler gibi gaybı bilmiyor? Söylediklerinin birçoğunu daha önce Hristiyan’lardan ve Yahudi’lerden duymuştuk zaten. Geri kalanını da kendisi uyduruyor” demişlerdi.

    *** “Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmem” (En’âm 6:50).
    *** “Eğer gaybı bilseydim ….Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim” (A’raf 7:188)
    *** “…. Neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu” (Sad 38:69-70)
    *** “Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene …” (Ahkaf 46:9).

    Mucizeler konusunda da ne zaman bir soru sorulsa, hiçbir zaman “Evet yaptım” diyemedi. Gösterecek hiçbir mucizesi olmadığı gibi, böyle bir iddiada da bulunmadı. Yalnızca, herkesin bildiği bir şeyi tekrarladı: ‘Allah kadirdir” veya “Ben sadece bir uyarıcıyım”.

    *** “Dediler ki: ‘Ona Rabbi’nden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Şüphesiz Allah, bir mucize indirmeğe kadirdir” (En’am 6:37).
    *** “Ona Rabbi’nden bir ayet (mucize) indirilmeli değil miydi?” diyorlar. De ki: “Allah dilediğini saptırır …” (Ra’d 13:27).
    *** “ Ona Rab’binden ayetler (mucizeler) indirilmeli değil miydi? De ki: “Ayetler (mucizeler) Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım” (Ankebut 29:50).

    Tanrı’nın mucizeler yapabileceğini herkes biliyordu zaten, ama bunu, peygamberliğinin ispatı olarak, onun elinden görmek istediler. Yani: “Tanrı ile var olduğunu iddia ettiğin temasın (ilişkinin) bir göstergesi olarak, tüm diğer peygamberlerin yaptığı gibi, ya bir mucize yap, ya da gaipten bilgi ver” diyorlardı. Ama nafile. Ne bir mucize, ne de gaipten bilgi vardı ve üstelik, Yahudilerin dışında, hiçbir ırka, hiçbir zaman peygamberlik de verilmemişdi zaten. Yani, sen de olsan; sen de inanmazdın. Değil mi? Ama yoksa sen inandın mı?

    Tevrat, Zebur ve İncil’de ise tam 157 adet mucize bulunmaktadır. Ve bu Kitapların neredeyse yarısı ‘Gaipten Bilgi’dir. Birçoğu, noktasından virgülüne kadar yerine gelmiştir. Söylenilenler, aynen olmuştur. Bazıları ise, şu an hayata geçmektedir. Önünde durulmaz bir güç, her söylediğini yapmakta ve Kutsal Kitap peygamberliklerini, bircik bircik yerine getirmektedir. Hiçbir güç buna engel olamadı ve olamayacak. “İsa gelecek, egemenliğini kuracak ve O’na ait olmayanları yargılayacak” diyor Kutsal Kitap.
    O zaman şimdidir. Kapıdadır. Ama Rab’bi arayanlar bulacaktır.

    Sevgi ve Dualarımla.

    #33248
    Anonim
    Pasif

    Gaybı ancak allah(c.c)billir.

    Bilmedigi şeyler hakkında insan nasıl yorum yapar? Hayret!

    #33249
    Anonim
    Pasif

    @ziyababa 14526 wrote:

    Gaybı ancak allah(c.c)billir.

    Bilmedigi şeyler hakkında insan nasıl yorum yapar? Hayret!

    Ne demek istediğinizi sanırım kimse anlayamadı sayın ziyababa. Biraz açıklarmısınız lütfen.

    #33250
    Anonim
    Pasif
    ziyababa;14526 wrote:
    Gaybı ancak allah(c.c)billir.

    Bilmedigi şeyler hakkında insan nasıl yorum yapar? Hayret!

    Ezbere sözler söylüyorsunuz. Düşünmeden, mantıksızca. Biz başka bir şey mi dedik?

    Gaybı ancak Tanrı bilir. Peygamberler aracılığıyla planlarını, gelecekte olacak şeyleri peygamber açıklar. Muhammed’e gaybdan haber verilmedi. Peygamberlere Tanrı gaybı bildirir. Peygamber kendiliğinden zaten bilmez. Muhammed’in cevabı zaten açık. Gayıb dan hiçbir bilgi ona verilmedi. Peygamber olan kişinin farkı nedir o halde? O zaman şöyle de diyebiliriz, Mevlana da peygamberdi. Çok doğru şeyler söylerdi. Allah yolunda doğru kişi olmaya çaba gösterdi. İnsanları doğruya çağırdı. Gayıbdan haber vermedi, aynı Muhammed gibi. Fark ne o halde? Fark şu, Muhammed kendi için ben peygamberim dedi. Ama yalnızca sözde. Bunu gösteren hiçbir şey yapmadı. Ne kadar savunmaya çalışırsanız çalışın böyledir. Diğer peygamberler gibi bir mucizesi hiç yoktur. Gerçekleştiremezdi da zaten.

    #33251
    Anonim
    Pasif

    Sayın bursalı68,

    Bugün de 4. Sorunuzu ele almak isterim. Bu soru bence iki ayrı kısımdan ibarettir. Biri (A) ‘Miraç’ ile ilgili, diğeri ise (B) Kuran’ı anlayamamız ile ilgiliydi.

    Soru 4A:- “Kuran’daki hemen hemen her şey alıntıdır. Muhammed’in Burak atı ile göklere çıkışı ve orda tüm gördükleri, tamamen Zoroastrianism (yani zerduş dininden) alıntıdır” diyorsunuz, ama Muhammed ne zaman bir ata binerek göklere çıkmış? Miraç yolculuğu, ruhen yaptığı bir yolculuktur.

    Cevap: Burak (Buraq) adını ben uydurmadım. En güvenilir hadisler, Muhammed’in ağzından bunu yazıyor: “Beyaz bir at geldi. Kanatları vardı. Katırdan küçük, eşekten büyük idi”. Yani, efsanevi Yunan Mitolojisindeki Pegasos.
    Evet, bu ata bindi. Yanında Cibril ve Mikail vardı. Göklere yükseldi. Orda Ademi, İbrahim, Musa ve İsa’yı gördü. Orda diğer cennetlere kadar yükselen bir ağaç vardı. Cebrail’in bile girmeye cesaret edemediği ve hiçbir insanın veya peygamberin giremediği, en son Allah katına çıktı ve onunla bir röpörtaj yaptı. Allah ona, ayakkabılarını çıkarmamasını söyledi vs.
    Yani nerdeyse Allah, kendi ayakkabılarını çıkaracaktı. El-insaf!!!
    Ama ilginç olan, İslâm’dan 400 yıl evvel, Zerduş dininde tamamen ayni olayların yaşanmış olmasıdır. Arta Viraf’ın başına gelenler, bütün detayları ile Miraç’la örtüşmektedir ve bence onun tıpatıp kopyasıdır. Zaten Kuran’da, çeşitli dinlerden ve efsanelerden ve hatta masallardan alıntı çoktur ve bu efsane ve masalların, İslâm’dan çok önce var olduğu ve bilindiği, tarihleri ile beraber ortadadır. Ama bunları daha sonraki bölümlerde inceleyeceğiz.

    ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

    Soru 4B.- Aslında bu soru değil, bir iddiadır. “Kuran’ı anlamıyorsunuz, anlayamıyorsunuz”.

    Cevap:- İslâm’ın kendisini savunabilmesi için, en fazla öne sürdüğü mazaret budur: “Arapça bilmeyenler anlayamaz”. Birbuçuk milyara yakın Müslüman nufusunun, sadece %15’i Araptır. Türkler, İranlılar, Mısırlılar, Pakistanlı, Bangladeşli, Hindistanlı, Endonezyalı, Afrikalı, Çinli ve diğer Türk Devletleri halkları, Arap değillerdir. Bunların birçoğu cahildir. Okuma, yazma bilmiyorlar. Üniversite bitirmişlerin oranı, yüzde birkaçı geçmiyor. Kendi lisanlarını bile yazıp okumaktan acizdirler. O zaman, bunlar da Kuran’ı anlamıyorlar veya anlayamıyorlar. O zaman bu insanlar nasıl Müslüman oldular? Yani Arap’ça bilmeyenlerin Kuran’ı tenkitleri ve eleştirileri geçersiz ise; niye yine Arap’ça bilmeyenlerin Kuran övgüleri geçerli olsun? Övenler de Arap’ça bilmiyorlar zaten. Üniversite tahsili görmüş ve neredeyse 40 yılını, dinleri/inançları araştırma ile geçirmiş biri, halâ bu konuda yeterli anlama kapasitesine sahip olamıyorsa, acaba kaç yaşında Müslüman olunabiliyor?

    Ne diyeyim? “TANRI’YLA İLGİLİ GERÇEĞİN YERİNE; YALANI KOYDULAR. YARATAN’DAN ÇOK, YARATIĞA TAPIP KULLUK ETTİLER ” (Romalılar 1:25). Bunu tüm yüreğimle, tüm benliğim ve inancımla, İslâm ve Muhammed için söylüyorum. Tanrım esaretten kurtarsın. Kör gözleri açsın. Kurtuluş versin.

    Sevgi ve Dualarımla.

    #33259
    Anonim
    Pasif

    “…“Keşke İsmail’i mirasçım olarak kabul etseydin” dedi. Tanrı İbrahim’e şöyle yanıt verdi: “Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak. Adını İshak koyacaksın. Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim…. Antlaşmamı gelecek yıl, bu zaman Sara’nın doğuracağı oğlun İshak’la sürdüreceğim.” Ve böyle de oldu. İsmail ve Hacer evden gönderildi. İbrahim’in soyu İshakla sürdü. Sara’nın ölümünden sonra İbrahim yeniden evlendi ve birçok çocuğu oldu. Ama onlar da bu Vaad’e dahil edilmediler. Vaad edilen ‘Dünyaya Bereket’ sadece İbrahim ve soyundan gelecekti. İshak’ın da Esav ve Yakup diye iki oğlu oldu. Ama Tanrı, yine müdahale ederek,…”

    Sn.Kemal Bey,yukarıda ” isbat ” olarak sunduklarınız,bir taraftan soru işaretlerinin doğmasına neden olmaktadır ;

    Yar.13: 14 Lut Avram’dan ayrıldıktan sonra, RAB Avram’a, “Bulunduğun yerden kuzeye, güneye, doğuya, batıya dikkatle bak” dedi,
    Yar.13: 15 “Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim.
    Yar.13: 16 Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da toprağın tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek.
    Yar.13: 17 Kalk, sana vereceğim toprakları boydan boya dolaş.”
    ……….

    “…“Keşke İsmail’i mirasçım olarak kabul etseydin” dedi. Tanrı İbrahim’e şöyle yanıt verdi: “Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak. Adını İshak koyacaksın. Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim…. Antlaşmamı gelecek yıl, bu zaman Sara’nın doğuracağı oğlun İshak’la sürdüreceğim.” Ve böyle de oldu. İsmail ve Hacer evden gönderildi. İbrahim’in soyu İshakla sürdü. Sara’nın ölümünden sonra İbrahim yeniden evlendi ve birçok çocuğu oldu. Ama onlar da bu Vaad’e dahil edilmediler. Vaad edilen ‘Dünyaya Bereket’ sadece İbrahim ve soyundan gelecekti. İshak’ın da Esav ve Yakup diye iki oğlu oldu. Ama Tanrı, yine müdahale ederek,…”

    “Lütfen Galatyalılar 4:21-31’i okuyun. Pavlus bu konunun ne kadar ruhsal anlam içerdiğine değiniyor ve şöyle diyor: “Kardeşler (Hristiyan İmanlıar), İshak gibi siz de vaat çocuklarısınız. Olağan yoldan doğan (İsmail), Kutsal Ruh’a göre doğana (İshak’a), o zaman nasıl zülmettiyse, şimdi de öyle oluyor. Ama Kutsal Yazı ne diyor?
    “Köle kadın (Hacer) ve oğlunu (İsmail) kov.
    Çünkü, köle kadının oğlu,
    Özgür kadının oğluyla birlikte,
    ASLA Mirasa (Kutsanmışlığa) ortak olmayacaktır”
    İşte böyle kardeşler, bizler köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız.”
    ……….
    Yas.21: 15 “Eğer bir adamın iki karısı varsa, birini seviyor, öbüründen hoşlanmıyorsa; iki kadın da kendisine oğullar doğurmuşsa; ilk oğul hoşlanmadığı kadının oğluysa;
    Yas.21: 16 adam malını miras olarak oğullarına bölüştürdüğü gün sevdiği kadının oğlunu kayırıp ona ilk oğulluk hakkını veremez.
    Yas.21: 17 Hoşlanmadığı kadının oğlunu ilk doğan oğul olarak tanıyacak ve ona bütün malından iki pay verecektir. Çünkü bu oğul babasının gücünün ilk ürünüdür. İlk oğulluk hakkı onun olacak.”

    Sn.Kemal Bey,buradaki üç bölüm kendi içerisinde çelişir pozisyonda veya şöyle söylesem daha doğru olur,kabul edilebilirliği sorgulanır.Sorgulanmadan,kanıt ve isbatları olmadan kabulü zor.Şu yüzden,önce sonradan ” Yasa ” maddesi olacak olan bir olay yaşanıyor,ancak olacak olan yasa uygulanmıyor,sonradan bu yasa oluyor ve emir olarak söyleniyor.Bence burada her kim ne derse desin bir tutarsızlık mevcut.Tabii ki sizin inancınız değildir sorguladığım,siz öyle inanırsınız.Ancak bu bana göre bir tutarsızlıktır.

    “…O hem Türkler ve hem de Araplar için de öldü. Tevrat, Zebur ve İncil’in özü budur. Bunu inkâr etmek, “İsa Mesih çarmıhta ölmedi” demek, Tevrat, Zebur ve İncil’i yok saymak demektir…” Bakın Kemal Bey,bu inanç sizin,bizim inancımıza göre farklı.Çarmıhta ölenin Hz.İsa değil de Yahuda İskaryot olduğu konusunda hem İncil ayetlerinde şüphelilik mevcut(isim yoktur),ayrıca Kur’an ayetleri de o çarmıhta ölenin Hz.İsa olmadığını söyler,ama aynı Kur’an bize Tevrat,Zebur,İncil’i de destekleyici,isbatlayıcı olduğunu söyler ve de Hz.İsa’nın ölmediğini vakti gelince tekrar dünyaya geleceğini söyler.Yani sizin paragraf içerisinde söylediğiniz inancınızdır.Buna saygı duyarım ancak aynı tarz inanmam.Çünkü öyle inanmamam için çok neden var.

    Konu ” Mucize “

    ” Söylediklerinin birçoğunu daha önce Hristiyan’lardan ve Yahudi’lerden duymuştuk zaten. Geri kalanını da kendisi uyduruyor” demişlerdi.
    diye kanıt göstermeye çalışıyorsunuz.Peki biliyorlar ise ne diye yoldan saptılar?Mucizevi olayları bilen Ehl-i Kitap ne için ille de bir mucize bekliyor ki?İnanacak olan adam inanır.Kur’an da Hz Muhammed’e ” İbrahim Dinine uy ” denir,yani Hanif dine.Hz.İbrahimin ” Mucizesi ” nedir?Var mıdır?Yoktur.Peki Hz.İbrahim’e inanmayalım mı?Demekki her peygamberber anladığımız tarzda bir mucize sergilemiyor.Hz.İbrahim ortaya koyduğuyla zaten yolu söylemiş olandır,bundan dbir mucize mi olur,binlerce yıldır hala daha HZ.İBRAHİM diyoruz.

    Ayrıca “Tevrat, Zebur ve İncil’de ise tam 157 adet mucize bulunmaktadır. Ve bu Kitapların neredeyse yarısı ‘Gaipten Bilgi’dir.”biz buna VAHY diyoruz.Bu vahy herkese has bir şey değildir.Sadece Peygamber ve Nebilere hastır.Yani özel seçilmişlikle verilen bilgilerin tümüdür.

    Ve yine ayrıca Hz.İsa insanları uyarmadı mı?Peki uyardıklarında nelerden bahsediyordu?Bu uyardıklarına bakınca bir nevi UYARICI da olmuyor mu?

    ” Söylenilenler, aynen olmuştur. Bazıları ise, şu an hayata geçmektedir. Önünde durulmaz bir güç, her söylediğini yapmakta ve Kutsal Kitap peygamberliklerini, bircik bircik yerine getirmektedir. Hiçbir güç buna engel olamadı ve olamayacak. “İsa gelecek, egemenliğini kuracak ve O’na ait olmayanları yargılayacak” diyor Kutsal Kitap.”

    Yukarıda bahsettiklerinize ait örnek gösterin,göstereceğiniz örneklerin bir çoğuna benzeri aynı olmayanlar hatta ve hatta şu anki bilim ve teknoloji ile isbat edilenler de Kur’an ‘da vardır.Ne istersiniz,KLONLAMAK mı,DEHR zaman birimi mi? SÜPER UZAY mı?NÖTRİNO mu?Uzayın 11 boyutlu olduğu mu?Ne istersiniz.Demir FE elementinin dünya dışı olduğu mu?Saymakla bitmez.Bunlar aynı zmanda Mucize değildir de nedir.Okuma yazma bilmeyen biri(Hz.Muhammed) bunları nereden bilecek ki bunların bir çoğu Tevrat-Zebur-İncil’de yoktur.Varsa bana ayet gösterin.
    ………………….
    Gelelim ” Cevap: Burak (Buraq) adını ben uydurmadım. En güvenilir hadisler, Muhammed’in ağzından bunu yazıyor: “Beyaz bir at geldi. Kanatları vardı. Katırdan küçük, eşekten büyük idi”. Yani, efsanevi Yunan Mitolojisindeki Pegasos.” MİRAÇ konusuna;

    En güvenilir hadisler dediğiniz hadisleri yazar mısınız bana?Ki ben hadise şiddetle karşı olan biriyim.Ebu Hureyre nin hadisini mi yazacaksınız,Buhari den mi alıntı getireceksiniz,Tirmizi den mi,yoksa İmam Ahmed Bin Hanbel’den mi?Hangisinden?

    Sn.Kemal Bey,Kur’an ” Hadis” e şiddetle karşıdır.Hadisi kabul eden anlayışa ait bana bir tane Kur’an’dan ayet getiriniz.Bulamazsınız.Çünkü Kur’an hadise karşıdır.Bana burada ” Tarikat-Mezhep-Degah ” uydurmacalarından alıntıyla gelmeyiniz lütfen.Ben ve benim gibi olanlar bunun çok hem de çok büyük mücadelesini veriyoruz zaten,dinin içerisinden ” Hurafe,hadis,rivayetleri ” temizleme mücadelesi.O yüzden Kur’an’ın indiği devri ve ne kadar aşağılık bir millete indirildiğini anlamaya başladığınızda peygamberin ölümünden sonra da yine sapmaların olabildiğini anlamak zor değil,aynen sizde de olduğu gibi.Kur’an’da ” KADİR GECESİ ” nden başka Kandil (Regaip-Miraç-Melüd) yoktur.Kadir gecesinin de EVREN çapında bilimselliği vardır(bu daha sonraki ayrıca inceleyebileceğimiz,isbatları olan bir konu).Sadece ve sadece Kadir Gecesi vardır.Yani Miraç hadisesi ” rivayettir” .Olabilirliği yüksektir.Ancak bedenen değil,tamamen astral seyahat şeklindedir.

    …………………
    Soru 4B.- Aslında bu soru değil, bir iddiadır. “Kuran’ı anlamıyorsunuz, anlayamıyorsunuz”.

    Cevap:- İslâm’ın kendisini savunabilmesi için, en fazla öne sürdüğü mazaret budur: “Arapça bilmeyenler anlayamaz”. Birbuçuk milyara yakın Müslüman nufusunun, sadece %15’i Araptır. Türkler, İranlılar, Mısırlılar, Pakistanlı, Bangladeşli, Hindistanlı, Endonezyalı, Afrikalı, Çinli ve diğer Türk Devletleri halkları, Arap değillerdir. Bunların birçoğu cahildir. Okuma, yazma bilmiyorlar. Üniversite bitirmişlerin oranı, yüzde birkaçı geçmiyor. Kendi lisanlarını bile yazıp okumaktan acizdirler. O zaman, bunlar da Kuran’ı anlamıyorlar veya anlayamıyorlar. O zaman bu insanlar nasıl Müslüman oldular? Yani Arap’ça bilmeyenlerin Kuran’ı tenkitleri ve eleştirileri geçersiz ise; niye yine Arap’ça bilmeyenlerin Kuran övgüleri geçerli olsun? Övenler de Arap’ça bilmiyorlar zaten. Üniversite tahsili görmüş ve neredeyse 40 yılını, dinleri/inançları araştırma ile geçirmiş biri, halâ bu konuda yeterli anlama kapasitesine sahip olamıyorsa, acaba kaç yaşında Müslüman olunabiliyor?

    Ben bu eleştiride size ” Arapça bilmediğinizden Kur’an’ı anlayamazsınız mı dedim? “O nu tarikatçiler söyler ben değil.Siz de anlayabilirsiniz.Ama nasıl,hadis,rivayet katmadan…Kur’an’da herkesin anlamasına uygun ayetler vardır.Örnek mi;

    ” Andolsun yıldızların yerlerine,bilseniz bu ne kadar büyük bir yemindir ” der Allah.Bunu dağdaki çoban okursa okur geçer.Ancak bir astroloğ,fizik profesörü okursa onun için muazzam bir işaret bulur.Siz de anlarsınız,anlayabildiklerinizi.Ancak amaç anlayabildiklerinizi anlamaktır.Yani taraflı bakarsanız,rivayetlere,hurafelere,hadislere bakarsanız anlamanız zordur.İşte taraflı bakarsanız Kur’an’ı anlamaz/anlayamazsınız,dediğimde gerçekten ısrarcıyım.

    Ayrıca ayetlere bakarken tek o ayete bakmayınız,bu yanıltabilir.O ayetten önceki ve sonrakileri de okuyunuz,o zaman anlaşılabilir olduğunu görürsünüz.Yani ” cımbızlamak ” hangi kitabı olursa olsun yanlıştır.

    …………………………………………………………..

    S.Kemal Bey,sizin yazınız üzerine bu sohbetimize,ki bence öyle veya böyle güzel bir sohbet bu,devam ettiriyoruz.Ancak şunu unutmayalım,eğer bana Kur’an’dan alıntılar getirmeye başlarsanız,bu alıntıları detaylı araştırmadan anlaşılmaz addeder veya çok basitçe kestirip atarsanız,unutmayınız ki,bu tarz söylemler konusunda Tevrat-Zebur-İncil deryadır.Madde madde gireriz.Dini-İlmi-Felsefi-Akli isbatları ile incelemeye başlarız ki bu da sanırım hiç hoş değil.

    O yüzden diyorum ki siz veya ben bir şeyler söyleyeceksek sağlam deliller ile söyleyelim.Bu sağlam deliller hepimizi en azından bu forumdaki arkadaşları da ikna etsin.

    Ben insanların dini inançlarına göre insana değer veren biri değilim ki tahmin ediyorum siz de öylesiniz.O yüzden bu forumda veya başka forumlarda ” ağızlarından köpükler saçarak ” konuşanlarla savaşan biriyim,ister kendi inandığım dinden olsun,ister sizin dininizden,ister ateist,ister satanist olsun….ama önce İNSAN olsun.

    Emin olun bu sohbetlerden dolayı size teşekkür ediyorum,forumlarda genelde seviyesini bozan insan çoktur.Ayrı olduğunuzu görüyorum.

    Sağlıcakla kalınız.

    #33224
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Bursalı68,

    Bugün de 5. Bölümü inceleyelim diyorum. Soru soruyu açıyor biliyorum ve işimiz azalacağına çoğalıyor gibi görünüyor, ama devam etmeye ve sonuçlandırmaya gayret etmeliyiz. Çünkü olay ‘Sonuçlandırılamaz’ değildir.

    Birkaç yüzyıl önce de, ‘güneşin dünya etrafında dönmediğini’ ispatlamak çok zor olmuştu. Çünkü insanlar, hergün kendi gözleri ile görüp, şahit olduklarına inanıyor, bu yeni bilgiyi reddediyorlardı. Ama aynen bu misalde olduğu gibi, sadece bir doğru olabilir. “İkisi de biraz doğrudur” olamaz. “Benzerlikleri çoktur” olamaz. Bir tanesi Rab’dendir; diğeri ise Şeytan’dandır. ‘Vahiy’ Kitabı ile tamamlanmış Kutsal Kitab’a ekleyen veya O’ndan çıkaran ‘Lânetlidir’ diyor. İsa Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğunu inkâr eden Şeytan’dandır diyor. Ve bunlar İslâm gelmeden 600 yıl evvel yazılıyor. “Dikkat edin”, sahte peygamberler gelecek ve İsa’nın Rab olduğunu inkâr edecekler diyor Kutsal Kitap. Bütün bunları İslâm aynen yapıyor. Bu yüzden ya biri doğru, ya diğeri. Burada hangisinin Rab’den, hangisinin Şeytan’dan olduğunu, kendi inanç sebeplerimize göre göstermeye çalışıyoruz. Ruhsal konuları pek anlamayanlar: “Niye ya biri, ya öteki diyorsunuz? Niye ya Kutsal Kitap, ya da Kuran olsun? İkisi birden olamaz mı? İkisinde de güzel şeyler vardır” diyorlar. Ama unutmayalım ki, berbat bir tadı olan hapı bile yutmamız için şeker ile kaplarlar. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, Şeytan’ın bu kadar az bir şeker kaplaması ile, bu kadar berbat bir hapı milyonlarca insana, bu kadar kolayca yutturabileceğine halâ inanamıyorum.

    Soru veya İddia 5:- “Kuran’da çok sayıda hatalar ve Yahudi masalları mevcuttur” diyorsunuz. Ayet getirin, yazın buraya. Atmayın…

    Cevap:- Sadece birkaç misal vermek durumun vehametini gösterecek.

    1). Kuran, İsa’nın annesi Meryem’i; Musa ve Harun’un kızkardeşi Meryem sanıyor. Halbuki bu iki Meryem, birbirlerinden 1500 yıl ara ile yaşamışlardır.

    *** “O’nu (bebek İsa’yı) kucağına alıp akrabalarına getirdi. ‘Kız Meryem! Dediler, sen ne tuhaf bir şey yapmışsın öyle! Ey Harun’un kardeşi! Baban kötü bir insan değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi!’ (Meryem 19:27-28).

    *** “Bir de İmra’nın kızı Meryem’i misal getirir. Meryem, iffet ve namusunu korudu. Biz ona Ruh’umuzdan üfledik. O da Rabbisinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden itaat edenlerden oldu” (Tahrim 66:12).

    Burdaki ‘İmra’ da, İsa’dan ve annesi Meryem’den 1500 yıl evvel yaşamış ve Musa ile Harun’un kızkardeşi Meryem’in babasıdır.

    2). MÖ.500 yıllarında, İsrail sürgüne götürülür. Pers kralı Ahaşveroş, yeni bir lider atar. Bu lider, tüm diğer liderlerin de üzerinde, ordular komutanı gibidir ve çok kötü biridir. İsmi ‘Haman’dır. Bu adamı da Kuran, veya Muhammed karıştırıyor ve onu Musa zamanında yaşamış, Firavun ordularının başkanı sanıyor. Halbuki Firavun ve Haman birbirlerinden 1000 yıl ara ile yaşadılar. (Bakınız: Kasas 28:1-8, Kasas 28:38, Ankebut 29:39, Mü’min 40:23-24, Mü’min 40:36-37 )..

    3). Nuh’un gemisi ‘Ağrı dağı’ üzerine oturmuşken, Kuran ‘Cudi dağı’ diyor. (Hud 11: 42,43,44 ve49).

    4). Gelelim Kuran’daki Yahudi efsaneleri ve masallarına:

    a). Meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis diretti, böbürlendi … (Bakara 2:34) Bu nasıl bir ayettir? Tanrı nasıl böyle bir buyruk verir? İblis’i tabrik etmek mi lâzım? Ama illede bir şeyi ölümüne haklı çıkarma çabası içerisinde isen, bunu da haklı çıkaracak birşeyler bulursun. Ama böyle bir yürek, Tanrı’yı arayan bir yürek değildir. Rab’be değil, bir dine, Muhammed isminde birine hizmet eder. Ama ‘Bunu bana Allah bildirdi’ diye bildirene bir sormak gerekiyor: “O zaman nasıl oluyor da ayni masal, senden 400 yıl evvel yazılmış Talmud kitabında bulunuyor?”

    b). “İnsanlara büyü ve Babil’de Hârût ve Mârût adlı meleklere indirileni öğretiyorlar ….(Bakara 2:102). Ama işte bu da yine MS.200 yılında yazılmış Talmud’da yer alıyor ve masaldır. Bunun masal olduğunu Yahudiler biliyor ama belli ki Muhammed bilmiyordu. Bugün ‘Noel Baba’ya inanmak gibi birşey.

    c). “… ben çamurdan kuş şeklinde birşey yaratır, ona üflerim, Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir… (Al-i İmran 3:49) Ne zaman İncil’de yer almayan bir hikâye duyduğumuzda, acaba nereden geldi? Kim uydurdu diye bir bakarız. Bircik bircik ortaya çıkıyor. Kulaktan dolma masallar ve hikâyeler. Belli ki, ‘Kırmızı Şapkalı Kız’ masalı o zaman pek yaygın değildi. Bu öykü de, Thomas’ın ‘İsa’nın Bebeklik Hikâyesi’ isimli kitaptan alınmıştır.

    d). “….. ‘Mesih’i öldürdük! …. Demelerinden ötürü… oysa onu öldürmediler ve asmadılar … ’ (Nisa 4:157) Bu da İranaenus, Bailides’ten alıntıdır.

    e). “… Allah bir karga gönderdi, (karga) ona, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için, yeri eşeliyordu” (Maide 5:31) Bu da Johnath ben-Uzziah’ın Targum’undan alınmıştır.

    f). “ ..…Bir zaman da üzerlerine dağı, bir gölge gibi kaldırmıştık, üstlerine düşecek sanmışlardı” (A’raf 7:171) Abodah Sarah’dan alınmıştır.

    g). “ …Kehf ve Rakım … O gençler mağaraya sığındılar … Onlar üç (kişidir), dördüncü köpekleridir … Ne kadar kaldınız? … Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar” (Kehf 18:9-25) Bu da Tours’lu Gregory’nin, Şehitlerin Hikâyesi’nden alınmıştır.

    h). “ … (Meryem) … doğum sancısı onu bir hurma dal(nınaltı)na getirdi” (Meryem 19:16-26) Bu da MS.200 yılında yazılmış olan ‘İsa’nın Bebeklik Hikâyeleri’nden alınmıştır.

    i). “… Ey ateş, İbrahim’e serin ve sesenlik ol” dedik. (Enbiya 21:51-71) Bu da Midrash Rabbah’tan alınmıştır.

    j). “ … Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı; hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu” (Neml 27:15-44) Bu da Ester’in 2. Targumu’ndan alınmıştır.

    Daha ‘Huri Kızları’, ‘Süt ve Şarap Irmakları’ ve ‘Muhammed’in Cennet Anlayışı’na değinmedik. Hadislerden de bahsetmedik. Bunlar hepsi Kuran ayetleri. Ama halâ daha haklı çıkarmak isteyenler olacaktır. Yani, Muhammed’i savunmak için, Tanrı’yı karşısına alanlar ve O’na düşmanlık güdenler olacaktır. Ama ne din uğruna, ne de milliyetçilik uğruna, kimse Tanrı’yı karşısına almamalı; Tanrı’nın düşmanı yerine Tanrı’nın dostu olmalıdır. Başında da söylediğimiz gibi; birileri Rab’be değil, Şeytan’a kulluk etmektedir. Ama kim? Hangisi? Siz kara vereceksiniz. Ve sonucuna da katlanacaksınız.

    Rab hepimize ışık olsun. O’nu arayan, bulmak ve bilmek isteyen bir yürek versin. Katılaşmış ve taraflı yüreklerimizi, doğruluğa yöneltsin. Amin.

    Sevgi ve Dualarımla.

    #33266
    Anonim
    Pasif

    Sn.Kemal Abi;

    İslam’a alıntı damgasını vuruyorsunuz.Ancak Hristiyanlık da çok masum değil bu konuda.İslam’ı filan savunmuyorum yanlış anlamayın ama vaftiz, efkaristya,İ sa’nın göğe yükselmesi…vs. gibi birçok konu Hristiyanlık’tan önce de vardı.

    #33253
    Anonim
    Pasif

    @Yakamoz 14559 wrote:

    Sn.Kemal Abi;

    İslam’a alıntı damgasını vuruyorsunuz.Ancak Hristiyanlık da çok masum değil bu konuda.İslam’ı filan savunmuyorum yanlış anlamayın ama vaftiz, efkaristya,İ sa’nın göğe yükselmesi…vs. gibi birçok konu Hristiyanlık’tan önce de vardı.

    Bu mitlerin ne zaman ortaya çıktığını ve neler olduğunu, bunu destekleyen arkeolojik kanıtları belirtebilir misiniz. Çünkü incilde ki Mesih’in kimliği, nasıl ortaya çıkacağı, nasıl öleceği gibi şeyler incilden önce tevratta peygamberlerin yazılarında bulunmaktadır.

    #33254
    Anonim
    Pasif

    Selam,Sn.Kemal Başaran,

    1- ” Kuran, İsa’nın annesi Meryem’i; Musa ve Harun’un kızkardeşi Meryem sanıyor. Halbuki bu iki Meryem, birbirlerinden 1500 yıl ara ile yaşamışlardır.”

    MERYEM 27 – Sonra Meryem onu (İsa’yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: “Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın.”

    MERYEM 28 – “Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.”

    Kur’an buradaki Harun’un kimliğini açıklamazken,siz nasıl Hz.Musa’nın kardeşi Harun’dur buradaki diyebilirsiniz?Bu sadece bi iddiadır.Başka da bir şey ifade etmez.

    Kesin olmamakla birlikte bu ayet hakkında 2 yorum vardır.Yalnız dikkar!Sadece yorum kesinlik yok ;

    A-Harun, Hz. Meryem’in soyundan geldiği, Musa (a.s)’nın kardeşi Harun (a.s)’dır. Kavmi ona bu şekilde hitap etmekle;onun işlediğini zannettikleri fiil ile Harun (a.s)’un yolu arasındaki büyük tezadı vurgulayarak, yaptığı şeyin ne kadar acayip bir şey olduğunu ortaya koymayı amaçlamışlardı.

    B-Harun aralarında bulunan kötü bir kimsedir ve onlar Meryem’i itham ederken kötü bir kimsenin kardeşi yaparak,onu aşağılamak istemişlerdi

    ” Burdaki ‘İmra’ da, İsa’dan ve annesi Meryem’den 1500 yıl evvel yaşamış ve Musa ile Harun’un kızkardeşi Meryem’in babasıdır.”

    Hz.İsa’nın annesi,İsrailoğullarının ileri gelenlerinden ve alimlerinden biri olan ve Davut (a.s)’nın soyundan gelen İmran’ın kızıdır: Âllah iman edenlere namusunu koruyan, İmranın kızı Meryem’i de misal gösterir”(et-Tahrim, 66/12). Meryem “dindar kadın” demektir. erkeklerden sakınan, iffetli anlamında “Betül” adıyla da adlandırılır.

    Ayrıca ” İmra ” nerede?

    ÇIKIŞ
    2:1; Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi.”
    2:2; Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi.
    2:3; Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı.
    2:4; Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.
    2:5; O sırada firavunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, firavunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi.
    2:6; Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, “Bu bir İbrani çocuğu” dedi.
    2:7; Çocuğun ablası firavunun kızına, “Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?” diye sordu, “Senin için bebeği emzirsin.”
    2:8; Firavunun kızı, “Olur” diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı.
    2:9; Firavunun kızı kadına, “Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm” dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi.
    2:10; Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa*fa* koydu.

    D Not 2:10 “Musa”: İbranice “Moşe”, “Çıkarmak” anlamına gelen “Maşa” sözcüğünü çağrıştırır.
    ……………………….

    2-) ” MÖ.500 yıllarında, İsrail sürgüne götürülür. Pers kralı Ahaşveroş, yeni bir lider atar. Bu lider, tüm diğer liderlerin de üzerinde, ordular komutanı gibidir ve çok kötü biridir. İsmi ‘Haman’dır. Bu adamı da Kuran, veya Muhammed karıştırıyor ve onu Musa zamanında yaşamış, Firavun ordularının başkanı sanıyor. Halbuki Firavun ve Haman birbirlerinden 1000 yıl ara ile yaşadılar. (Bakınız: Kasas 28:1-8, Kasas 28:38, Ankebut 29:39, Mü’min 40:23-24, Mü’min 40:36-37 )..”

    ANKEBUT
    38. Âd ve Semûd’u da (helâk ettik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.

    39. Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

    40. Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.

    KASAS
    1 – Tâ, Sîn, Mîm.
    2 – Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
    3 – İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru okuyacağız.
    4 – Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.
    5 – Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.
    6 – Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
    7 – O esnada Musa’nın anasına “Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye bildirdik.
    8 – Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.
    38 – Firavun: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa’nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir.” dedi.

    MÜ’MİN
    23 – Andolsun Musa’yı âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
    24 – Firavun’a, Hâmân’a ve Karun’a da onlar: “Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır” dediler.

    36 – Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana bir kule yap, belki ben o yollara ulaşabilirim.”
    37 – “Göklerin yollarına ulaşabilirim de, Musa’nın ilâhının ne olduğunu anlarım. Ben onu mutlaka yalancı sanıyorum.” İşte böylece Firavun’a kötü ameli süslü gösterildi de yoldan çıkarıldı. Çünkü Firavun düzeni hep boşa çıkar.

    Kur’an’da Firavun’la birlikte adı geçen kişilerden biri “Haman”dır. Haman,Kur’an’ın 6 ayrı ayetinde, Firavun’un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir.Buna karşılık Tevrat’ta Hz. Musa’nın hayatını anlatan bölümde değil de ondan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçer.

    Bu sevinç oryantalistlerin sevincidir Kemal Bey.Oryantalistler de aynen şimdi sizin yaptığınız gibi “İşte Kur’an’da hata bulduk!” diye sevindiler.Ancak bu sevinçleri Mısır hiyeroglif yazısının çözülüp,eski Mısır yazıtlarında “Haman” isminin bulunmasıyla yarıda kalır.Eski Mısır dilinde yazılmış hiyeroglif kitabeler 18’inci yüzyıla kadar okunamıyordu.Çünkü,Hıristiyanlığın bölgede yayılmasıyla Mısır’ın eski inancı da dili de unutulmuştu.Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih M.S. 394 yılına ait bir kitabedir.Bundan sonra bu dil unutuldu ta ki 1799 yılına kadar.Yazının sırrı, Rosetta Stone” adı verilen ve M.Ö. 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü.Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca.Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamen çözüldü.

    Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: “Haman” ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında Hz. Musa (as) döneminde geçiyordu.Viyana’daki Hof Müzesi’nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu.Aynı yazıtta Haman’ın Firavun’a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.

    Eski Mısır yazıtlarında Haman’ın adının bulunması Kur’an aleyhindeki iftiraları boşa çıkarmakla kalmayıp, onun Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu. Zira Kur’an’da indiği devirde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihî bilgi mucizevî şekilde bizlere aktarılıyordu.

    Bu bilgilere kaynaklardan ulaşabilirsiniz Kemal Bey,hiyeroglifler sır değil,o yazıları çözenler de ” müslüman ” değildir ve açıklanabiliyor artık.
    …………………………………..

    3-) TUFAN

    ” Nuh’un gemisi ‘Ağrı dağı’ üzerine oturmuşken, Kuran ‘Cudi dağı’ diyor. (Hud 11: 42,43,44 ve49).”

    Sn.Kemal Bey,tam olarak Ağrı dağında olduğuna dair bizlerin bilmediği bir bilgiye mi sahipsiniz.Bulundu ve isbatlandı da bizler mi bilmiyoruz yoksa.Ayrıca Nuh tufanı bilimsel olarak çok ama çok daha ötede bir tarih olarak çıkmaktadır karşımıza.Öyle çok kısa bir süre öncesi değil ne yazık ki.Dolayısı ile daha araştırmalar devam ederken Ağrı Dağı kabulüne girmek sanki biraz sakıncalı derim.

    HUD
    42 – Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: “Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!”

    43 – O, dedi ki; “Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım”. Nuh da “Bu gün Allah’ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur.” dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.

    44 – Allah tarafından denildi ki: “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.

    49 – İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak muttakilerindir.

    Vedd, Nesr, Yağus, Yeüke,Suvaga.Bunlar Kur’an’da Nuh Kavmine ait putlar olmakla birlikte tam olarak isbat değilse de güçlü işaretlerle her biri bir uygarlığı işaret etmektedir.Tufanın yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait olduğunu bizlere PİRAMİTLER anlatmaktadır.Pramitler ” SİRRİUS ” takım yıldızının dünyaya izdüşümüdür.Ayrıca ismi put olarak geçen ancak farklı uygarlıklar olan bu uygarlıkların ( MU Kavmi bunlardan biridir) tümü sular altında kaldı.Sulardan öte,okyanus plakaları altında kaldı demek doğru olur…

    Tufan sonrası özellikle Nuh kavmine ait ırkların çoğalarak yeniden Jedi (Cudi/Cedd ATA dağından) KUZEYE tufan suları içdenizinin çekilmesini izleyerek ALTAY-Tanrı dağları doruklarını atlama taşı “Adacıklar” olarak kullanıp gittiklerini de öğreniyoruz.İşte bu da Nuh tufanının ” Ağrı Dağı ” olamama şüpsesini ağırlıklı olarak artırıyor.Bir küçük ayrıntı daha o dağlarda olmaması gereken ” Zeytinliklerin ” de olması gayet enteresan.Kısaca Ağrı Dağı halen ” şüpheli durumunda.

    Şimdi TUFAN ı biraz inceleyelim ;

    Jüpiter’in Yafes (Nuh’un oğlunun adı/Japeth olarak geçer) bölgesinde bir anafor biçiminde göz vardır.Matematiksel büyüklük ve kimyasal yapı olarak tıpatıp aynı olan VENÜS gezegeni,bir denge novası olarak Jüpiter’den kopar ve Jüpiter’in dönme yönüne göre “Dış gezegenlere” doğru değil,iç gezegenlere doğru fırlar. (Tietz- Baade sayısına göre Merkür ile Dünya arasına oturmak zorundadır.) Jüpiter ile Mars arasındaki bir gezegeni (Astreoid kuşağı) parçalar ve Mars’da izler bırakır (Kanallar) ve Dünya’ya yönelir.

    O sırada NUH’a bilinen emir gelir.Bir gemi yap!Bu yakın geçiş sırasındaki kozmik catışmalar ve gelgitler sonucu,tüm Dünya’da denizler yükselir,Himalaya’ların dorukları bile ada mensebesinde kalır. “Gökyüzü suyunu tut, yeryüzü suyunu yut” emri gelene kadar, tüm Dünya bir okyanus gezegeni olur.Ve en önemlisi,Dünya’nın dimdik (90 açı derecesi) olan ekseni 23 derece kadar eğilir (Mevsimler oluşması)

    Bunu nereden biliyoruz?Çünkü VENÜS tersine dönen tek gezegen. (Güneş sistemi düzlemi ve plakasında tüm gezegenler aynı yönde dönerler -Venüs dışında-).

    Venüs çapı VERİ olduğunda,Jüpiter’in kendi çevresinde dönme hızımızı bildiğimizde ve NOVA’nın sürecini astronomik olarak hesapladığımızda,Venüs’ün şimdiki yerine oturması demek, impulsmoment cinsinden,Dünya’nın aksından 1/16 oranında (360 derecenin 16 kesiri-yaklaşık – 22,5 yerine 23 derece) eğim gösteriyor.Küçük fazlalık ise Dünya’nın kutuplardan basık olması nedeniyle oluşmak zorunda.

    Dolayısıyla KUTUPLAR yer değiştirdi ve bir çok yerde iklim değişti. Bugün Antarktika’da eski dev adamların ve bazı dinozorların kalıntıları var… Ve Bugün Yakut ülkesi TROPİK bir Mammut cennetiydi.Sibirya tropik idi.Çad gölü ise BUGÜNKÜ Antarktika’nın yerindeydi.

    Madagaskar ve bunun parçası olan Dekkan yarımadasıyla Güney Amerika tamamen Afrika’yla bitişikti… Tufan evrensel çapta olmuş ve seçilmiş (Yapay seleksiyon) canlılara bir ilahi transatlantik ile ırkın devamını sağlamıştır.

    Sn.Kemal Bey,buraya kadar ki yazımı birinci bölüm diğerlerini ikinci bölüm olarak yazacağım.Ancak şunu söyleyebilirim,bu söylemler ile Kur’an’ın ” KUL ” sözü isbatı yapılmaya çalışılmasının çok yararı yok,enteresandır,isbatı da yapılamamaktayken tam tersi ayetler doğru çıkmaktadır.

    İkinci yazımda Nuh Tufanını biraz daha inceleyeceğiz.Şimdilik sağlıcakla kalınız.

    #33268
    Anonim
    Pasif

    @tuba 14560 wrote:

    Bu mitlerin ne zaman ortaya çıktığını ve neler olduğunu, bunu destekleyen arkeolojik kanıtları belirtebilir misiniz. Çünkü incilde ki Mesih’in kimliği, nasıl ortaya çıkacağı, nasıl öleceği gibi şeyler incilden önce tevratta peygamberlerin yazılarında bulunmaktadır.

    Aslında yazımı yanlış yazmışım.

    “Hristiyanlık’tan önce de vardı” değil de var olduğu iddia ediliyor dersem daha doğru olacak.

    Hristiyan kardeşler’in bana “Turan Dursun” oku ısrarı dolayısıyla ben de tarafsız bakış açısı olan Turan Dursun’un yazılarını inceledim.3 Din de eleştiriliyor.Tabi ki her eleştiri tam anlamıyla doğru değildir.Ama iddia edileni aktarayim.

    Vaftiz

    Vaftiz bütün sakramentlerin en önemlisidir. Vaftiz edilmeden ölmüş birisi günahlarından arınmamış, dolayısıyla ‘günahkâr olarak ölmüş’ sayılır. Suya batırılma, su serpme yada ıslatma biçimindeki bu ritüelin bir su simgeselliği olduğu ve ölüm ve yeniden doğuşu sembolize ettiği artık çok iyi bilinmektedir. Eski dünyada bütün kıtalarda yaygın olarak inanılan bu ölüm-yeniden doğum simgeselliğini Pavlus başka bir olaya bağlar: İsa Mesih’in ölümü ver yeniden dirilişi.

    “Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük!” (Romalılar, 6:4)

    “Vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz. O’nu ölümden dirilten tanrının gücüne iman ederek O’nunla birlikte dirildiniz!” (Koloseliler, 2:12)

    Petrus da vaftizi aynı biçimde açıklar; hatta daha ileri giderek ‘tufan olayı’nı da bir tür vaftiz örneği olarak verir.

    “Bir zamanlar Nuh’un günlerinde gemi yapılırken tanrının sabırla beklemesine karşın bu ruhlar söz dinlememişlerdi. O gemide birkaç kişi daha doğrusu sekiz kişi suyla kurtuldu. Bu olay vaftizi simgeliyor. Bedenin kirden arınması değil tanrıya yönelen temiz vicdanın dileği olan vaftiz İsa Mesih’in dirilişiyle şimdi sizi de kurtarıyor…” (1.Petrus, 3:20-21)

    Görüldüğü gibi aslında İlk Hıristiyanlar açısından vaftizin mistik anlamı oldukça açıktır. Çünkü tüm Helen dünyasında yaygın olan mistik inançların içinde yaşamaktadırlar ve bugün küçümsenen Pagan dinlerinin uygulayıcıları törenlerinin mistik anlamlarından daha uzaklaşmamışlardır. Ancak böyle bir düşüncenin Yahudilik tarafından kabul edilmesi düşünülemez. Aslında Ortadoğu dinlerinde abdest benzeri arınma işlevli ritüeller vardır. Yahudi Mezhepleri’nden Essenilerde de kutsal suyla yıkanma bir arınma ritüeli olarak kabul edilmiştir. Ancak Hıristiyanlıktaki içerik tamamen Helenist bir içeriktir.

    Efkaristiya

    Vaftizden sonraki ikinci önemli sakrament ise Efkaristiya yada ‘ekmek ve şarap ayini’dir. Efkaristiya da vaftizle aynı içeriğe sahiptir; İsa’nın mistik bedeniyle ve kiliseyle bütünleşme anlamı taşır. İsa’nın bedeni ekmekle, kanı da şarapla özdeşleştirilir. Son yemekte olduğu gibi:

    “Sonra eline ekmek aldı; şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın..” dedi. Aynı şekilde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır.”” (Luka, 22:19-20)

    Pavlus da İsa’nın bedeninden yemeyi ve kanını içmeyi sadece bir anma olarak düşünmez. Buna mistik bir içerik verir. Bu ayinde ekmek yiyip şarap içerek tanrı ile birleşilmiş olur. Pavlus buna dayanarak “Mesih içimizdedir” der.

    “Tanrıya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi biz de çok olduğumuz halde bir bedeniz. Çünkü hepimiz bir ekmeği paylaşıyoruz…” (1. Korintliler, 10:16-17)

    “İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa sınavdan başarısız çıkarsınız!” (2. Korintliler, 13:5)

    Mistik Erginlenme Ayinleri’nin en önemli kısmının bu bütünleşme olduğunu biliyoruz. Özellikle Dionysos Ayinleri’nde bir hayvan kurban edilip sembolik olarak ölen tanrının eti yerine çiğ et yenildiğini ve kanının içildiğini hatırlayalım. Ölüp yeniden dirilen tanrı ile bütünleşmek bu mistik ayinlerin en önemli özelliklerinden biriydi. Hatta Mithraizm’in tanrısı ölüp dirilmemiş olmasına karşın onun ayinlerinde bile aynı ekmek ve şarap ritüeli yapılırdı.

    Görüldüğü gibi ‘sakrament’in neden hem kutsal ayin, hem kutsal sır, hem kutsal bir işaret anlamına geldiği Helen Mistik Dinleri’ni bildiğimiz zaman anlaşılır oluyor. Kutsal bir ayindir; çünkü bir tür Erginlenme Ayinidir. Kutsal bir sırdır; çünkü Erginlenme Ayini’nin sonunda bu sırra ulaşma şeklinde tarihsel bir miras vardır. Kutsal bir işarettir; çünkü sembolik olarak tanrıyla bütünleşme gerçekleştirilir.

    Mesih ve Yeniden Dirilme Sorunu

    ’Mesih inancı’nın zaten Yahudi geleneklerinde olduğunu ve son dönem Yahudi Mezhepleri’nin bir kıyamet ve onun habercisi olacak bir Mesih beklediğini biliyoruz. İsrail Halkı’nın kurtuluşu anlamına gelecek olan bu Mesih’ten, daha ‘Peygamber İşaya Dönemi’nde bahsedilmekteydi. Ancak orada bahsedilen Mesih bir kraldı ve Davut’un soyundan gelerek İsrail’i kurtaracaktı. İsrail Halkı için yaşanacak felakette bu kurtarıcı gelecek ve yeniden Tanrı’nın krallığını kuracaktı.

    İncil anlatımlarında İsa bir tür otacı, hekim yada büyücü gibi çizilir. Çok sayıda mucize gerçekleştirir. Halk onun bekledikleri kurtarıcı olduğunu düşünmeye başladığında ise beklenen ‘Kral Mesih’ olmadığını söyleyerek kaçar. 5000 kişiyi Taberiye Gölü’nün kıyısında balık ekmekle doyurmasından sonra halk İsa’yı bekledikleri kral olarak alıp götürmek ister. Bunun üzerine halkı dağıtır ve kendisine sadık kalanlarla dağa çekilir. (Yuhanna 6:15) Ancak daha sonra Kudüs’e ‘beklenen Mesih’ edasıyla girer. (Yuhanna 12: 12-19) Halkın “İsrail’in kralına övgüler olsun!” diye bağırmasını engellemeyi düşünmez; tersine “Yeşaya ve Zekeriya Peygamberlerin Kral Mesihi” olarak kabul edilmeyi ister gibi davranır.

    Bu çelişkiyi anlayabilmemiz için Helenistik Sentez’in daha çok içine girmemiz gerekiyor. Helen dünyasında Yahudilerdeki gibi bir Mesih beklentisi yoktu. Ancak şimdiye kadar anlattığımız Mistik Helen Tanrıları hep ölüp yeniden dirilmişlerdi. İsa’ya bu özelliğin verilmesi ‘zamanın ruhu’nun yeni din sentezcilerinin üzerine çökmesi gibidir. Yahudilerin beklediği Mesih ile Helen dünyasının ölüp tekrar dirilen tanrıları bir senteze sokularak Helen dünyasının kabul edebileceği bir form üretildi. Bu İsa’nın hem tanrı hem insan olmasının da açıklanmasını sağlar.

    Bu yeni formülasyon yine de tek başına güçlü değildir. Bu senteze can veren Pavlus olmuştur. İsa’nın çarmıhta ölüp yeniden dirilmesini ‘Helen Mistisizmindeki Erginlenmeler’in içeriğine benzer biçimde yeniden yorumlamıştır. Erginlenen sadece bir insan, yani İsa değildir. Erginlenme Tanrıları’nın öykülerine uygun bir kadim derinlik taşınır bu ölüme. Pavlus bunu “Böylece tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açması gibi bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı!” (Romalılar, 5:18 ) diye açıklar. Bu açıklama tamamen Helen Mistisizmi’ne uygundur. Erginlenme Ayini’ne katılan kişiler tanrıları gibi sembolik olarak ölüp yeniden dirilmekteydi. Pavlus, İsa’nın ölüp dirilmesini de aynı biçimde açıklar. Böylece İsa’ya inanmak sayesinde aynı Helen Mistisizmi’nde olduğu gibi tanrıyla birleşme gerçekleşmektedir.

    Pavlus ölüm ve yaşam kavramlarına verdiği içerikle bizi Platonculuğa geri götürür. Buna göre Erginlenmemiş yada bilince varmamış bir insan aslında yaşamıyor demekti; ölüydü… Gerçekten yaşayabilmesi için Erginlenmesi – yani inanması- ve tanrıya bağlanıp onla bütünleşmesi gerekiyordu. Bütün mistik dinlerde bu yeni yada gerçek yaşama ancak Erginlenme ile ulaşılıyordu. Pavlus ‘Mistisizm’in bu belirgin öğesini öğretisine taşır. Yaşama ve ölüme yeni anlamlar yükler. “Bir zamanlar ‘Yasa’nın bilincinde değilken diriydim! Ama buyruğun bilincine vardığımda günah dirildi, bense öldüm! Buyruk da bana yaşam getireceğine ölüm getirdi!” (Romalılar, 7:9-10) yada “Eğer Mesih içinizdeyse bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir!” (Romalılar, 8:10)

    Görüldüğü gibi Pavlus’a göre ‘yaşam’ ancak İsa’ya inanmakla mümkündür. Pavlus inanmadığı dönemler kendisini ölü sayar. Bu anlayışın geleneksel Yahudi çevrelere anlamsız geleceği açıktır. Ancak Grek dünyası için son derece kolay anlaşılır bir şeydir. Aslında Pavlus, Grek dünyasına yazdığı mektuplarda ‘Yahudi Kıyameti’nden pek fazla bahsetmez. Grek dünyasına daha yakın gelecek sözcükler ve İlk Hıristiyanlığa yabancı bazı kavramlar kullanır. Yukarda örneklediğimize benzer şekilde ‘nefsani insan’ ve ‘ruhani insan’ gibi bir ayrıma yönelir. Yada ‘şeytanın krallığı’ ile ‘tanrının krallığı’ gibi Geç Dönem Hıristiyanlığın kesinlikle kabul edemeyeceği ‘Dualist’ ifadeler kullanır.

    Kısacası Pavlus, Mesihçiliği ölüm ve diriliş temasına yerleştirerek yeni bir sentez gerçekleştirmiştir. Bu sentez ile İsa’nın önce Kral Mesih olmayı reddetmesi, sonra kabul etmesi daha anlaşılır hale getirilmiştir. Bu çelişkili durumu anlayabilmemiz ancak Helen Mistisizmi yardımıyla mümkündür.

    http://www.turandursun.com/incilin_elestirisi/p2011_articleid/1

    #33269
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Bursalı68,

    İslâm’ı ve Kuran’ı her ne pahasına olursa olsun haklı çıkarma gayretleri içerisinde olduğunuzu görmek, beni üzüyor; acaba “ışığa bu kadar kapalı biri doğruları görebilir mi?” düşüncesine kapılıyorum. Çünkü yüreğimin derinliklerindeki arzu ve dualarım, sizinle ‘Rabde Kardeş Olmak’ arzusudur. Bunun için de elimden geleni yapıyorum. Kulaklarınız tıkalı, gözleriniz kapalı olmasın lütfen.

    “İşte Kuran’da bir hata bulduk” diye sevinen, ‘Sevinç Oryantalistleri’ne benzettiniz beni. Lütfen! Allah aşkına! “Kuran’da bir hata bulduk” da ne demek? Hiçbir tutulacak tarafı olmayan bir kitapta, ‘hata bulduk’ diye sevinenler zavvalılardır. Biz hata bulmaya çalışmıyoruz. Doğru birtek nokta bulalım diye gayret ediyoruz. Bunu ortak nokta ilân eder, tartışmaya oradan başlarız.

    Kuran’ı aklamanın zafer heyecanı içerisinde söylediniz herhalde o ‘Oryantalist’ lâfını. Ama size üzücü bir haberim var. Son şahidiniz de boş çıktı. “Kuran’ın Allah Kelâmı olduğunu ispatlar” dediğiniz ve bel bağladığınız ‘Rosetta Stone’un, baştan sona tüm tercümesini ingilizce olarak okudum. Bakkal Zekâi dayıdan ne kadar bahsederse, senin Mısır’lı Haman’dan da o kadar bahseder. Zırnık yok. Değişik siteleri aradım. Hepsi ayni. “Kuran’ın ispatı asırlarca sonra ortaya çıktı” dediğin; Kuran’ın herşeyi gibi boş çıktı.

    Meryem konusunda da savunmanız çok aciz. Bu savunmayı dünya yüzünde, hiçbir mahkeme geçerli kabul etmez, sanığı suçlu bulurdu.

    1) Meryem, Harun’un soyundan gelmedi. Yahuda soyundan geldi. Kavimleri farklı. Harun, meryem’in atalarından değildir. Bu yüzden 1. Yorum çaresizlikten üretilmiştir diyorum.

    2) İkinci savunmanız ise, artık çaresizlik ötesi; bir acizliktir. Ölümüne doğruları inkâr etme politikasıdır. Meryem’in gül gibi kardeşi Harun varken, başka kötü birilerini veya başka bir isim bulamayıp da, hemen yanına ‘Başka bir Harun’ yerleştirdiler. İnandınız mı sayın Juri üyeleri?

    3) Bu da yetmezmiş gibi, bakın, bir tesadüf daha: Ayni Meryem, yani İsa’yı doğuran Meryem; hani ona ‘Harun’un kızkardeşi’ denmişti ya, işte o ayni Meryem’e şimdi de ‘İmranın kızı Meryem’ diyorlar (Kuran 66:12)

    Yani hakikatler şöyledir: Bir Meryem var ki, babası İmramdır. Kardeşleri ise Musa ve Harundur. Bu Meryem MÖ. 1500 yılında yaşamıştır. Ama 1500 yıl sonra, İsa’yı doğuran Meryem geldi. Ve ben bu bayana: “Selâm ey kutsal Meryem. İsa’nın annesi Meryem. Kardeşin Harun nasıl?” dedim bir defasında. Ve bir başka defasında da: “Baban İmrama çok selâmlarımı söyle” dedim. Ama şimdi beni bu halk, bu iki Meryemi karıştırmakla suçluyor. Ey Juri. Suçlumuyum, suçsuz mu? Karıştırdım mı? Karıştırmadım mı?

    Tanrı Kelâm’ı denen şeyde böyle hatalar olur mu? ‘Haman’ ile ilgili bu kadar bariz hatalar kabul edilebilir mi? Kelime kayması, yazı hatası da değil. İki defa, iki ayrı yerde tekrarlanıyor. Sadece kardeşinin isminden de bahsetmiyor, babasının ismi de veriliyor. Ve buna İsa’yı doğuran Meryem diyorlar. Kulaktan dolma, sağdan soldan bilgilerle, bir din bu kadar olur işte.

    Sevgili bursalı68; ya bu ithamlara doyurucu, juri tatmin edici bir yanıt verirsiniz, ya da samimiyetinden şüphe eder, sizinle yazışmalarıma son veririm. “Bunların cevabını bilmiyorum. Ben de merak ediyorum” derseniz, samimiyetinize yeniden güvenebileceğim.

    “TANRI’YLA İLGİLİ GERÇEĞİN YERİNE YALANI KOYDULAR. YARADAN’IN YERİNE YARATIĞA TAPIP KULLUK ETTİLER” (Romalılar 1:25).

    Sevgi ve Dualarımla.

    #33270
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Yakamoz,

    “İslâm’a ‘Alıntı’ damgası vuruyorsunuz” diyorsunuz. Ama sanki da, siz de İslâm’ı savunuyorsunuz. “Hristiyanlık da bu konuda masum değildir” diyorsunuz. Ben ise, bu soruların, Rab’be iman etmiş birinin soruları olduğunu zannetmiyorum. Biz sizin gibi düşünsek, inançlarımızdan dolayı, 40 yıldır niye cefa çekiyoruz? Ama yeni iman etmiş ve şüpheye düşmüş kişilerde bu böyle olabiliyor. Yine de sorduğun için çok mutluyum, çünkü bu soruları cevaplamakla imanda güçleneceksiniz.

    Önce genel bir bilgi paylaşmak istiyorum. Ne Müsevilik (Tevrat ve Zebur), ne de Hristiyanlık hiçbirşeyin kopyası, hiçbirşeyin alıntısı değildir. Ama her öğretisi direk Tanrı’dandır. Tanrı’ya ait olmayanlardan, Tanrı hakkında bilgi alınır mı? Onlar yaşayan Tanrı’yı çoktan terk etmişler ve diğer tanrılara (şeytanlara) kucak açmışlarken; Rab’bin seçmiş olduğu ve kendisini bildirdiği, dünya üzerindeki tek halkı olan İsrailoğulları, gidip de Yahova hakkında, putpereslere mi sormuşlar?

    Dünya üzerinde ‘Kutsal Kitap’tan başka, adım-adım, tarih-tarih, nesilden-nesile bizleri taaa Adem ve Havva’ya götürecek başka hiçbir kitap yoktur. Tanrı’nın insanoğlu ile ilişkisini ta Adem ve Havva’dan alıp, şimdiye kadar getiren, hangi tarihte ne oldu, kimler Tanrı’ya, kimler Şeytan’a taptı; uluslar nerede ve nasıl oluştu, kimlerden oluştu vs. gibi bilgiler veren başka hiçbir kitap yoktur.

    Yani Tanrı İsrailoğullarına konuşur ve “Ben senin Tanrın olacağım, sana her şeyi öğreteceğim; yalnız diğer ulusların yaptıklarını yapmayacak ve bir tek bana tapacaksın” der ve onlar da gider ve putpereslere Yahova’ya nasıl ibadet edecekleri hakkında bilgi sorar veya onların adet ve törenlerinden çalar. Olacak şey mi bu?

    Ama şunu unutmamak lâzım: Musa’nın Firavun önünde yaptığı bütün mucizelerin, neredeyse aynisini, onun büyücüleri de yaptı. Şeytan, Rab’be değil, kendisine tapılmasını istiyor. Şeytan’a tapanların da, kanlı et yediklerini, hatta kan içtiklerini bildiği için Kutsal Kitap bunu yasaklıyor. Boğulmuş veya kanı akıtılmamış eti yemiyeceksin. Kan içmeyeceksin, çünkü can(yaşam) kandadır diyor. Hatta 50 yıl evveline kadar, yamyamlar da, güçlerine güç, canlarına can katmak için, öldürdükleri insanların veya düşmanlarının, hem etini yer ve hem de kanını içerlerdi. Şeytan’a ve cinlerine tapan bütün uluslar, binlerce yıldır bunu yaptılar ve yapıyorlardı. Hatta bugünkü Satanistler bile gizli gizli bunu yapıyorlar. Yunanlıların putları ve değişik tanrıları da karanlık güçlerden oluşur. Hal böyle iken, ve Hristiyanlar ile Yahudiler bu uygulamayı binlerce yıldır reddederken; şimdi bunu ‘Yunanlılardan bir alıntı’ olarak takdim etmek ne kadar doğru olur? Şeytan’a tapan hiçbir ırk, benim kutsal imanıma katkıda bulunamaz.

    Farkındamısın Yakamoz kardeş, yeni ahitte de ‘kan içmeyeceksin’ buyruğu, en önemli buyruklardan bir tanesi olarak öne çıkmıştır. Elçilerin işleri 15:22-29 bölümünde, diğer uluslardan olan imanlılara bir mektup yazılıyor ve burda uyulması gereken kurallardan (yasalardan) bahsediyor. Yüzlerce yasa varken, sadece 4 tanesi öne çıkarılıyor. Ve bunların 3 tanesi de, et ve kanla ilgilidir. Ayet 29: “Putlara sunulan kurbanların etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanların etinden ve fuhuştan sakınmalısınız”. Niye acaba? Niye bu kadar ısrar? Niye bu kadar önemli? Hiçbir kanı içmeye ve kanı akıtılmamış eti yemeye, binlerce yıldır ısrarla müsade etmeyen Kutsal Kelâm, şimdi de niye: “Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz” (Yuhanna 6:53) diyor? Çünkü “Yaşam Kandadır”. Mesih’in Yaşamı. Hayvanların, Şeytanların değil. Kutsal Yaşam. O bizim Yaşam Ekmeğimizdir. Hallelujah! Tanrı’nın “Ye ve iç” dediği, onay verdiği tek ‘kan ve et’, Mesih’in kanı ve Mesih’in bedenidir. Öyle, “Yunanlılardan gördük de yaptık” düşüncesi çok gülünç kalıyor. İlhan Arsel’in dinlere uzaklığı eşit olabilir; ama kesinlikle Tanrı aleyhtarıdır. Tarafsız değildir.

    ‘Yahudi dininden alıntı’ dersen, hiç şikâyetim olmaz. Çünkü Tevrat da, Zebur da, İncil de Tanrı Kelâmı’dır. Tabii ki uyum içerisinde olacak. Ama başka dinler de kan içerlerdi veya suya batırıp vaftiz ederlerdi ve Hristiyanlık onlardan alıntıdır konusunda hemfikir olamayız. Şeytan’a tapanlar, bazı şeylerin benzerlerini, karanlıklara ibadet için yapabilirler; ama Tanrı’ya tapanlar asla onları kopyalamazlar. Şeytan hep kopyadır. Dillerde konuşmayı kopyalar, Kutsal Ruh ile vaftizi kopyalar, hatta Kutsal Ruhun gücüyle peygamberlikte bulunmayı ve şifa vermeyi kopyalar. Şimdi de, Tanrı Oğlu’nun beden alıp dünyaya gelmiş olmasını kopyalıyor. Mesih Karşıtı (Anti-Christ) denen kişi, beden almış Şeytan olacaktır.

    İlhan Arsel’in iddiaları çok zayıf ve mantıksız. Kendisi de kabul ediyor ki İsa birçok mucizeler gerçekleştirdi. Sadece o değil, Pavlus ve diğer havarileri de öyle yaptı. İsrail’de çarmıh’a gerilmektense, Mısır’da veya Yunanistan’da İlâh olmak daha iyi değilmiydi? Mucize gerçekleştiren herkesi hemen ‘ilâh’ eder ve onlara taparlardı zaten bu ülkelerde. Başka birşeyler yapmaya da gerek yoktu. Nitekim Pavlus’a aynen öyle yaptılar. Birini şifalayınca, ona İlâh diye tapmaya çalıştılar. Rab’bimiz İsa’nın veya Pavlus’un böyle dünyalı bir gizli istek veya arzusu olsa, çoktan yaparlardı, hem de hiç zorlanmadan. Ama “Kudüs’e girerken yeniden fikir değişti de kendisini kral ilân etmek istedi düşüncesine” ben “Ayıptır” derim. Onlar bu dünyadan medet umsalar, hem Mısır’da, hem de Yunanistan’da onlara tapmaya hazır büyük kitleler vardı. İsteseler, krallardan öte yaşarlardı.

    Yunanlılar’ın, Esav soyundan gelmiş oldukları söylenmektedir. Yani, İbrahim’in oğlu İshak’ın iki oğlundan bir tanesi. Diğeri Yakup (yani İsrael) idi. Esav, Tanrı’nın ona lütfettiği tüm ruhsal hakları reddetti, değer vermedi ve bir tabak çorba karşılığında onu sattı. Sonra da yaptığını anlayınca, ne kadar ağlayıp yakardıysa da, duaları kabul edilmedi ve ‘lanetli’ biri olarak yaşadı. İbrahim, İshak, Yakup ve İsrail’in 12 kavmi ise Rab Tanrı Yahova ile yaşadı ve O’na hizmet etti. Esav’ın soyu da Yunanlıları oluşturdu ve Şeytan’lara hizmet etti. Şimdi nasıl olur da, Rab’bin soyu gelir de, Şeytan’ın soyundan Tanrı’ya tapma konusunda akıl danışır? Yani sanki da Esav’ın soyu çok önceden vardı da, çoook eskilere dayanırdı da, ondan sonra gelenler, onun bildiklerini kopyaladılar. Halbuki Yahudiler ve Hristiyanlar, binlerce yıldır bildikleri bu Şeytan’a tapma yöntem ve törelerini reddetmişler, ‘iğrenç’ olarak görmüşler, yapanları da dışlamışlardır. Hakikî imanlılar da bunlara hiçbir zaman da özenmemişlerdir.

    Bir kez daha sorduğun için sana teşekkür etmek istiyorum. İleride de takıldığın herhangi bir konu varsa lütfen çekinmeden bizimle paylaş ve unutma ki aklına gelen her soru, başkaları tarafından da binlerce kez sorulmuş ve cevaplandırılmıştır.

    Sevgi ve Dualarımla.

    #33271
    Anonim
    Pasif

    Belirttiğiniz gibi Turan Dursun ateist olmuştur ve eleştirisi hristiyanlığa karşı böyle olması normaldir. Ancak sizin bunları yani gerçekle alakası olmayan bu yazıyı yazmanız beni üzdü. Pagan dinleri, yada helen dinlerinde Tanrılar ölümsüzdü, insanların ölümden sonra yaşayacakları helen dinlerinde yoktu. Bu dünya da yalnızca yaşam vardır. Sonuna kadar tadını çıkarın felsefesi hakimdi. Ama Kutsal kitap böyle demiyordu. 4500 yıldır insanın ölümden sonra da yaşayacakları belirtilmiştir. Tanrı oğlu miti kabul ediyorum ki pagan dinlerinde vardı. Ama arada çok büyük fark var. Biz Tanrı oğlu derken Tanrı’nın,yani aynı Tanrı’nın bedende görünen insan olan Mesih’e derken, bu dinler ise sanki Tanrılar insanmış, ve insani yollarla çoluk çocuk sahibi olmuş resmi vardır. Arada ki fark çok ama çok büyüktür. Denk olarak nitelendirirlir. Dahası eli suya batırıp yıkayıp günahsız olduğunu sorumluluk olmadığını bildirmek kimler de vardır. Yahudiler de mi. Ben hiç duymadım. Romalılarda vardı. Yahudilerde ise meshedilmek bu şekilde ortak olmak ve kutsanmak vardı. Yani bir gösterimdi. Daha ruhsak bir anlamın gösterimidir. Meshedilende Tanrı’nın onayı vardır. Ya da Tanrı o kişiyi onaylamıştır bu gösterilir. Mesih’in son akşam yemeği ise bir anmadır. Örnekte verdiğiniz gibi eti yiyip, kanı içme durumu yoktur. Ama gerçeği iğrenç bir hale getirip, benzerlikleri üzerinde taşıyıp uygulanmasını şeytan’nın sahibi olduğu dinlerde görebilirsiniz. Satanistler de aynı şeyi yapar. Şeytan bağlılıklarını göstermek için bir canlının kanını içer, etini çiğnerler. Ama ışık ve karanlık aynı mıdır. Kesinlikle hayır. Biz anmak için yaparız. Nitekim Rab ,”etimi yiyip kanımı içmedikçe kimse kurtulamaz” dediğinde, ölümünü anmayanlarıni yani günahkarlar için öldüğünü kabul etmeyenlerin, inkar edenlerin kurtulamayacağını söylemişti. İçinde barındırlan anlam çok farklıdır diğer mitlerden.

    Daha dikkatli olmalıyız. Şeytan bir çok kez ışık meleği gibi görünür. Ama ışık değildir. Kandırmak, insanların aklını karıştırmak ve gerçekten uzaklaştırmak için bir çok şey yapmıştır. Şeytan da kurban ister, ama istediği kurbanlar Tanrı’nın kinden çok farklıdır. Tam zıttıdır. İki karşı güç aynı şeyi istiyor. Kurban. Adı aynı ama içerikleri tamamen farklı. Şimdi diyebilir misiniz ikisi de kurban istediğine göre aynıdırlar. Kökenleri aynı. Ama HAYIR. İki tane elma görürüz. İkisi de elmadır deriz. Ama içini kesip baktığımızda birinin içi kurtlarla doludur, diğer ise pak ve temizdir. Berektlenmiş bir üründür. Diğerinde ise lanetlenmiş bir çey görürüz. Olaylara ruhsal anlamlarıyla yaklaşmalı, ruhsal anlamlarını düşünleiyiz. Dıştan olan anlamlar Rab’bi ilgilendirmiyor. Ve şunu da unutmayalım Şeytan hep gerçeği taklit edebilmiştir ama gerçeği ele veren birçok ayrıntı görülebilir. Ruhsal gözlüklerle baktığınızda görürsünüz. Bu nedenle Rab herkese bilgelik versin. Bilgelikden kastım akılsal değil, ruhsal bilgeliktir. Buna sahip olan kişiler olalım.

    Bursalı 68,
    Cevaplarınız bir cevap niteliğinde değildi. Bunu söylemek istiyorum. Yahudiler kral haricinde kimselere ey davut’un oğlu diye seslenmemiştir. Yahudi geleneğinde kültüründe bu dediğiniz yoktur. Öyle olsa bir kere bile böyle bir ifadeyi tevratta okurduk. Ayrıca İmra adına da tevratta hiç rastlamıyoruz. Tufanla ilgili astronomik açıklamanız bizi çok mu etkilemeli. Anlamadım. Öyle olsa ne olur olmasa. Tanrı bir şeyleri değiştirmek için bir şeyleri bozabilir. Zaten bilimadamları da şöyle diyor, siz Tanrıdan diyorsunuz ama sebep şu şudur. Bunların değişmesi bu olayların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Peki tamam ama asıl dengenin başlangıçta değişmesi nasıl ve kişm tarafından oldu, bu gözardı edilir. Cudi en yüksek dağ değildir. Ağrı doğuda ki en yüksek dağdır. En yüksek dağa oturdu gemi bulunduğu kıtada. Nuh ve ailesinin mezopatamya sınırları içinde yaşadığını kabul ediyoruz o halde bu bölge ve kuzeyi ele alındığında ağrıda olması muhtemeldir. Ayrıca cudide zeytin ağaçları kaç bin senedir vardır. Bunu nasıl bileceksiniz. Ağrı dağından bir zamanlar zaytin ağacı olamayacağını neden reddediyorsunuz. Haman adında ise emin değilim. Yani kesin olarak haman mı. Ayrıca bir hata daha. Fravunun dediği tula yapmasını istemesi tevratta yaratılış kitabında anlatılan babil kulesinden alıntıdır. Mısırlılar kule mi yapardı. Saçma. Ayrıca Mısır inancında farklı bir tanrı olup olmadığını yıldızlardan anlarlardı. Kahinlerini çağırır ve yıldızlara bakmasını emrederdi. Piramitlerin amacı ise Fravunların yıldızlara ulaşmasını sağlayan bir nevi merdivendir. Yerleri de yıldızların konumuna göre belirlenmiştir. Ve yine yıldızlara öldükten sonra çıkalabileceği inancı vardı. Ama kuranda geçen inanış yaratılış ta geçen hikayeye ve o zamanda yaşayan insanların anlayışına benzer. Bence burdan alıntı olarak kuranda yer almıştır.

    Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.

    2- Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.

    3- Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.

    4 – Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”

    #33277
    Anonim
    Pasif

    Selam,

    Sn.Tuba,tufan hikayesinden etkilenmeyebilirsiniz.Siz etkilenin diye yazmadım onu zaten.Bu da bir tez ve senaryodur ve de bilimsellik boyutu yüksektir.

    İkincisi Sn.Kemal Bey Musa,Harun ve Meryem için İmra’nın çocukları olduğunu iddia ediyor,

    Sn.Kemal Başaran’dan alıntıdır;
    ” Burdaki ‘İmra’ da, İsa’dan ve annesi Meryem’den 1500 yıl evvel yaşamış ve Musa ile Harun’un kızkardeşi Meryem’in babasıdır.”

    Ben de Tevrat’tan ayetlerle soruyorum nerede yazıyor diye ve de Tevrat ayetlerini yazmışım örnek olarak?Yani nerede yazıyor ” İMRA “diye soran benim.Bilmiyorum anlatabildim mi?

    Bunun üzerine de şu belirtmede bulunuyor Sn.Kemal Bey ;

    Sn.Kemal Başaran’dan alıntıdır:
    ” 1) Meryem, Harun’un soyundan gelmedi. Yahuda soyundan geldi. Kavimleri farklı. Harun, meryem’in atalarından değildir. Bu yüzden 1. Yorum çaresizlikten üretilmiştir diyorum.”

    Peki inanayım inanayım da İncil bana öyle demiyor,daha Yusuf’un babasını dahi tutturamıyor.Aşağıya bakınız;

    MATTA
    1:15 ; Elihud, Elazar’ın babası;
    Elazar, Matan’ın babası; Elazar, Matan’ın babası;
    Matan da Yakup’un babasıydı. Matan da Yakup’un babasıydı.

    1:16 ;Yakup, Meryem’in kocası Yusuf’un babasıydı.
    Meryem’den de Mesih denilen İsa doğdu. Meryem’den DE Mesih denilen İsa doğdu.

    LUKA
    3:23 ; İsa görevine başladığı Zaman Otuz yaşlarındaydı. Yusuf’un oğlu olarak biliniyordu.
    Yusuf da Eli oğlu, Yusuf da Eli oğlu

    3:24 ; Matat oğlu, Levi oğlu, Malki oğlu, Yanay oğlu, Yusuf oğlu,

    Şu sıralamaya göre mi inanayım Meryem Harun’un soyundan değildir sözüne?Ki soyağacının tamamını Tevrat ve İncil karşılıklarıyla yazmayalım buraya,çünkü işin içinden zaten çıkılamıyor.Belli bir noktadan sonra soy zaten karışıyor.Şunu da belirteyim,biri Hz.İsa’nın anne tarafından,diğeri baba tarafından soyağacıdır demeyin lütfen çok hafif kalır bu söz.

    O yüzden siz Hz. İsa’nın soyunu isbat edebiliyor musunuz da Kur’an da yazan ” Harun ” kelimesine takılıyorsunuz?Buyrun Mukaddes Kitap elinizin altında Tevrat’tan başlayıp İncil’e kadar ki hiyerarşik sıralamayı tam yapınız bana.

    Ayrıca Sn.Kemal Bey,ben din değiştirecek biri değilim.Gerçek isbata dayanmayan yorum mahiyetindeki yazılarla da din değiştirilmez.

    Öncelikle şunu belirtmeliyim,Kur’an’ın Allah sözü mü,değil mi? gibi bir derdim yok Sn.Kemal Bey ve Sn.Tuba.Sadece bilgim dahilinde kafalarda beliren sorulara cevap vermeye çalışıyorum.Oysa Allah/Yehova/Tanrı sözü değildir deyip isbat etme gayretine giren sizsiniz,yoksa yanlış mı düşünüyorum?

    Bir din kitabının ilahiliği doğruluğu ile isbatlanır,bunu sizler de gayet iyi biliyorsunuz.

    Ve ayrıca belki de bir çok kişinin yaptığını yapmıyorum.O nedir,Kitab-ı Mukaddes ile ilgili ithamları buraya taşımıyorum,buna da gerek duymuyorum.Buna başlamış olsam daha başından neresini tutsanız elinizde kalıyor.Ama yine de bu durum Kitab-ı Mukaddesin ilahi olmadığını göstermez.Sonuçta benim inandığım kitap olan Kur’an da bir çok ayetinde bunu yani ilahi vasfını ” tasdik ” ediyor.

    İthamlar,genellikle bilimselliği olmayan,kayıtları bulunmayan,biryerlerde kesinlik ifadeleri bulunmayan konulara yapılır.Kur’an bir çok konuda rakam,tarih,sayı vermez,veya bunu Bilim adamlarının anlayabileceği şekilde verir.Direkt vermez.

    Yuhanna’nın vahyinde de dendiği gibi Allah a göre 1 gün insanlara göre 1000 yıldır sözü üzerine Dünya ve evren Hz.Adem’e kadar 6000 yılda mı yaratıldı?Bakın bu hatalı değil.Ama benim bakış açıma göre hatalı değil.Ve de Kur’an’ın bakış açısına göre de hatalı değil.Ancak bunu okuyan cahile göre hatalı???Bilmem anlatabildim mi?

    Sözün kısası önce herkes kendi kitabının ithamlarına doğru yanıtlar verebilmeli eğer bunu başarabilirse sonra başka din kitaplarını eleştirmeli.Yoksa kimse ” yoğurdum ekşi demez “,heralde anlatabilmişimdir.

    Tevrat’taki ” NEFİLİM ” denen devler ” GILGAMIŞ ” destanında da yazıyor.Şimdi ben de tavuk mu yumurtadan,yumurta mı tavuktan sorusunu mu yönelteyim.Her efsane de yazan yanlış mıdır?O devirlerde yaşayanların efsanelerinde belirtilenler o devre aittir ve din kitaplarında da buna yakın bazı ifadeler varsa ki olabilir ( Hz.İsa’nın göğe yükselmesi Budizimdeki ” NİRVANA ” ile eşleştiriliyor,oradan alıntı deniyor ) bu o din kitabının ilahi olmadığının mı göstergesidir.Bu nasıl bir anlayıştır ki?

    Son olarak Sn.Kemal Bey,benim yazdıklarım ile sizin yazdıklarınız….ikisine de bakın.Herhangi bir ülkenin ” nüfus kütüğünde ” bulunan kanıtlar mıdır.Hayır inandığımız kitaplarımızda yazanlardır.Yani bu inançla ilgili kabullerdir,bunu bana siz de ispatlayamazsınız.Jüri bana inanmıyorsa ben de ” reddi hakim ” hakkımı kullanabilirim.Yani mahkeme heyetine itirazım olur.Samimiyet karşılıklıdır.Şimdi siz bana samimi iseniz İncil’de yazan soy ağacını Tevrat ile birlikte isbatlayın ben de özür dileyeyim,ve doğru ” siz haklıymışsınız ” diyebileyim.Buyrun…

    Sağlıcakla kalınız.

15 yazı görüntüleniyor - 31 ile 45 arası (toplam 76)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.