Türkiyenin tesettürlü ilk televizyon spikeri Başını Açtı –
- Bu konu 11 izleyen ve 15 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
24. Haziran 2008: 15:08 #25209ArmaganAnahtar yönetici
Türk televizyonlarının ilk tesettürlü spikeri Başını Açtı –
Kaynak:Haber Merkezi netapno.com – – Thursday, June 05, 2008 – 00:00:00 Bundan 13 yıl önce Kanal 7,Türkiye’nin ilk tesettürlü spikerini ekrana çıkardığında yer yerinden oynadı.Tesettürlü spikerin ekranlarda boy göstermesi polemiklere yol açtı.Aradan geçen yıllar tesettürlü spikeri de değiştirdi. Türkiye gündemindeki ‘Türban’ tartışması her geçen gün alevlenirken, Türk televizyonlarının ilk tesettürlü spikeri Serpil Öcalan, başını açtı.
Kanal 7 Grubu’nun içinde yer alan Ülke TV’de ‘Ülke’de Bu Sabah’ programını modern görüntüsüyle sunan Serpil Öcalan’ın, başını açmasında kişisel tercihinin rol oynadığı öğrenildi.
İLK TESSETTÜRLÜ SPİKER
Kanal 7’de 1995 yılında ara haber bültenlerini tesettürüyle sunmaya başlayan Serpil Öcalan Türkiye’nin ilk kapalı spikeri unvanını almıştı. Öcalan’ın tesettürü köşe yazarları arasında polemiklere neden olmuştu. Dünya basınına da konu olan Serpil Öcalan gazetelere verdiği röportajda kapalı hemcinslerine öncülük yaptığı için mutlu olduğunu söylerken dönemin Kanal 7 Haber Müdürü Ahmet Hakan Coşkun(Şimdi Hürriyet’te yazıyor) tesettürlü spiker için ‘geçikmiş bir uygulama’ demişti.
Başka kanallarda çalışmayı asla kabul etmeyeceğini belirten Serpil Öcalan o dönem ‘Birlikte çalışacağım insanlarla dünya görüşümün ortak olması çok önemli” şeklinde konuşmuştu.
NEDEN AÇILDI
Peki Türkiye’nin ilk tesettürlü spikerine ne oldu da açılıverdi. Serpil Öcalan bir süre önce eşinden boşandı. Tekrar kızlık soyadı Ulfaz’ı kullanmaya başlayan kadın spiker başını açarak ekranlara modern görüntüsüyle çıktı. Ülke TV’de ‘Ülke’de Bu Sabah’ programını başarıyla sunan Serpil Öcalan modern görüntüsüyle de yıllar sonra ekranların yeni yüzü oldu. Tesettür taktığı dönemlerde diğer spikerler gibi farklı saç stilleriyle değil de değişik renkte başörtüleriyle ekrana çıkan kadın spiker şimdi, değişik saç modelleriyle de dikkatleri üzerinde topluyor.
‘TÜRKİYE İRAN MI OLUYOR?’
Kanal 7 ilk kurulduğunda Erbakan’ın ve Refah Partisi’nin kanalı olarak adlandırıldı. Milli gazetenin manşetlerine bile karışan Erbakan, o dönemde Kanal 7’ye de müdahale etmiş ve “Bize türbanlı kadın spiker lazım” diyerek Serpil Öcalan’ı ekranlara çıkartmıştı. O dönem Refah-Yol koalisyonu vardı ve türbanlı spiker olay yaratmıştı. Türkiye İran oluyor yorumları yapılmış, Serpil Öcalan’ın yabancı tv ve gazetelerde fotoğrafları yayınlanmıştı.
24. Haziran 2008: 15:36 #29548ArmaganAnahtar yöneticiSerpil hanımı bu cesaretinden ve kararlılığından dolayı kutluyorum. Demokrat ve cumhurriyetçi bir hristiyan türk olarak ülkemizin dine dayalı bir yönetim altına girmeden, çağdaş, aydın, demokrat ve laik değerlerini korumasını ve bu değerler etrafında toplanan vatandaşlarının sayısının giderek artmasını temenni ediyorum.
İslami kesimden Serpil hanıma yapılan kınamaları, eleştiri ve lanetleri ilgili web sitesinde üzülerek okudum. Hani saygılıydınız herkesin inancına ve hayat tarzına?? Nerede hoşgörünüz?
Başka bir saptama olarak da şunu yapabilirim. Kapanan kadınlarımızın büyük bir bölümü genellikle kocalarının öne sürdüğü şart nedeniyle kapanmaktadırlar. Daha sonra şartların değişmesi, boşanma veya ayrılıklardan sonra bu kadınların büyük bir oranı başlarını tekrar açmaktadır.
İslamcı kesimin bu olay konusundaki ilginç bir yorumu da, Serpil hanımın ‘mahalle baskısıyla’ başını açmış olduğu yönündedir.. Mahalle baskısının muhafazakar ve milliyetçi kesimlerden geldiği apaçık bilinirken, böyle bir yorumda bulunmaları bana hiç inandırıcı gelmiyor..
Yaşam tarzı olarak kapanmayı tercih eden müslüman bayanların bu tercihine elbette saygımız vardır. İnsanın kendisini Tanrı yoluna adaması ve O’nun emirlerini yerine getirmeye gayret göstermesi çok güzel bir şeydir. İncil de inananları Tanrı yolunda yürümeye teşfik eder. Biz hristiyanlar da günahta ve Tanrı’dan uzak yaşayan insanların Tanrı’ya dönmelerini ve O’nun isteğina göre yaşamalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü seven Tanrı bizi olduğumuz gibi sevmiştir. Hangi boydan, soydan, ırktan, dinden gelirsek gelelim, O bizi seviyor ve bizi günahlarımızdan arıtmak ve kendi kutsal yollarında yürütmek istiyor.
Tanrı’yla barışmak ve O’nun razı olduğu ruhsal ilişki içinde olmak bizim kendi gücümüzle, çabamızla, iyi niyetimizle, gayret ve iyiliklerimizle kazanılabilecek şeyler değildir. Başını örtebilir, kapanabilirsin, kendini namaza ve iyi işlere adayabilirsin, kötülükten uzak durmaya ve Allahın rızasını kazanmaya gayret gösterebilirsin. Bunlar güzel şeyler, ama İncil diyor ki, ‘İman yoluyla ve lütufla kurtuldunuz. Bu bizden değil, ama Tanrı’nın armağanıdır. Hiçkimse övünmesin diye bizim doğrulukta yaptığımız sevap işleriyle değildir!’ (Efes 2:9,10).
Dindarlık, iyilik, felsefe değil, ama Tanrı’nın Rab İsa Mesih’te hazırlayıp sunduğu kurtuluş yolu bizi kurtarır ancak. Bu kurtuluş yolunu bulmak senin de isteğinse, bu linklere gidip yazılanları özenle okumanı tavsiye ederim:
http://kolnkilisesi.com//dosyalar/DortRuhsalKural.exe
http://hristiyanturk.com/showthread.php?t=328124. Haziran 2008: 19:15 #29549AnonimPasifSayın Serpil Öcalan’ın kendi tercihidir; bu sebeple saygı duymamız gerekir. Ben de bir Hristiyan olarak nasıl kendi tercihlerime saygı istiyorsam bunu başını kapatma ya da açma tercihini kullanan insanlara da gösteriyorum….
Ancak Öcalan’ı başı kapalıyken kabullenemeyenlerin başını açtığında göklere çıkarmasını da samimi bulmuyorum….
Aynı şey çağdaşlık için de geçerlidir. Tepeden inme yasaklamalar ile bir toplum çağdaşlaşmaz. Avrupa’da hiç bir toplum, devlet otoritesinin yasaklamaları ile çağdaşlaşmamıştır arkadaşlar…
En büyük medeniyet ve çağdaşlık, özgürlüktür! Bu özgürlük de, her farklı dine, inanca, kimliğe sahip insanların bir arada yaşamasını sağlayacak temel değerleri oluşturur!
24. Haziran 2008: 22:00 #29552AnonimPasifŞimdi şöyle sevgili arkadaşım kamusal alan kavramı aslında kamu düzeni kavramıyla meşruiyet kaynağını mevcutlayabilen bir kavramdır..
Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi; ülkenin sosyal, ekonomik, ekinsel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmektedir. Sözü edilen gerçekler, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ortaya koyuyorsa, kuralın kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmektedir.
Kamu düzeni; kamu yararı düşüncesiyle konulmuş özel hukuk düzenidir. Bir kuralın, kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır biçimde zedelemesi zorunludur.
Kamu düzeni kavramı; benzer yönler olmakla birlikte her ülke için o ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşullarının oluşturduğu özel bir anlam taşır.Ancak;
Kamu düzeni kavramının kesin olarak tanımlanmasına ve sınırlandırılmasına olanak yoktur; zorunlu olarak yoruma açık bir kavramdır.
Yasaların kamu yararını korumak amacıyla, yapılmasını buyurduğu işlemlerin hiç yapılmaması ya da aynı amaçla konulmuş hükümlerin ağır biçimde çiğnenmesi durumlarında, yapılan işlemler kamu düzenine aykırı sayılırlar.
Kamu düzeni kavramı ile anlatılmak istenilen; tanımlanabilir olmaktan çok, duyumsanabilir, sezinlenebilir şeylerdir. Ailedeki düzen, apartman ve sitelerdeki düzen, iş yerlerindeki düzen… Sazdaki düzen, orkestradaki düzen… Kamusal düzen.
Kamu düzeni; ülkedeki toplumsal düzeni oluşturan tüm kuralların -doğumunda ve sonrasında- hem içindedir ve hem de hedefidir. Bu kavram içinde bireysel, toplumsal huzur vardır, genel sağlık vardır, ulusal güvenlik .. vardır.
Kamu düzeni yurttaşlar için, yurttaşlık bilincine erişebilmiş insanlar ve toplumlar içindir.
Kamu düzeni düşüncesi, bunu sağlamaya yönelen önlemlerin ‘sürekli’ ve `kararlı’ olmasını zorunlu kılar. Kamu düzenini korumak demek ; hukuksal ve sosyal “dirlik ve düzeni” korumaktır.
Toplumsal dirlik ve düzenin (kamu düzeninin); soyut olarak değil, ancak “somut bir eylem”, “açık ve yakın bir tehlike ‘karşısında korunması gerekir.
Özgürlüklerin sınırının saptanmasında da başvurulan bir kavram ve ölçüt olan “Kamu Düzeni”, işte böyle bir kavramdır.Kamu düzeni ve kamusal alan kavramlarına az da olsa getirmeye çalıştığım bu açıklamadan sonra türbanin nerde ve ne şekilde kullanılmasının en azından hukuki açıdan değerlendirilebilmesine bi parça vesile olabilmişimdir inşallah ve dahi laiklik ilkesi de kamudüzeni kavramının yadsınamaz bir parçasıdır:)
sevgiyle kalın…22. Ağustos 2008: 14:06 #30304AnonimPasif@Evangelist 6989 wrote:
Serpil hanımı bu cesaretinden ve kararlılığından dolayı kutluyorum. Demokrat ve cumhurriyetçi bir hristiyan türk olarak ülkemizin dine dayalı bir yönetim altına girmeden, çağdaş, aydın, demokrat ve laik değerlerini korumasını ve bu değerler etrafında toplanan vatandaşlarının sayısının giderek artmasını temenni ediyorum.
Bir bayanın başörtü takmasıyla bu söylediklerinin ne alakası var?
Laik değerler derken neyi kastediyorsun?
Çağdaş, aydın, demokrat ve laik değerlerini korumasını bilen vatandaşı tarif edermisin?@Evangelist 6989 wrote:
İslami kesimden Serpil hanıma yapılan kınamaları, eleştiri ve lanetleri ilgili web sitesinde üzülerek okudum. Hani saygılıydınız herkesin inancına ve hayat tarzına?? Nerede hoşgörünüz?
Bütün insanlar bir değildir.Saygı duyanı da vardır,duymayanıda!
@Evangelist 6989 wrote:
Başka bir saptama olarak da şunu yapabilirim. Kapanan kadınlarımızın büyük bir bölümü genellikle kocalarının öne sürdüğü şart nedeniyle kapanmaktadırlar. Daha sonra şartların değişmesi, boşanma veya ayrılıklardan sonra bu kadınların büyük bir oranı başlarını tekrar açmaktadır.
Yanılıyorsunuz!Büyük çoğunluğu kendi isteği ile örtünmekte!Kocaların istediği ile örtünenlerin sayısı ise azdır!Bu konuda yapılan bir çok araştırmada da bu durum ortaya çıkmıştır!
@Evangelist 6989 wrote:
İslamcı kesimin bu olay konusundaki ilginç bir yorumu da, Serpil hanımın ‘mahalle baskısıyla’ başını açmış olduğu yönündedir.. Mahalle baskısının muhafazakar ve milliyetçi kesimlerden geldiği apaçık bilinirken, böyle bir yorumda bulunmaları bana hiç inandırıcı gelmiyor..
Burada da yanılıyorsunuz!İdeolojik davranıyorsunuz!Asıl baskı solcu kesimden gelmektedir!
Sizin bu yorumunuz hiç inandırıcı değil!27. Eylül 2008: 8:36 #31048AnonimPasifBu bahsettiğiniz kişilere bakıp Allah’ın tevhid dini olan islama ve müslümanlara eleştiri göndermenize gerek yok. Çünkü bir müslüman asla başını açmaz ve açanada rıza göstermez.İçinde yaşadığımız toplum laik ve seküler bir toplumdur dolayısı ile bu seküler anlayışa iman etmeyen fert çok az sayıdadır. İster kendini hiristiyanlığa nisbet eden kişiler olsun isterse islama nisbet eden kişiler olsun inandığı değerlere asla bağlı değil ve samimide değildirler. Bu tarz kişiler kendi dinlerinin mürtedleri veya hiç inanmayan ataist kimselerdir. Bu konunun tartışılmasına sebeb olan kişinin islamla uzaktan yakından alakası yoktur ve tamamen seküler=laik tutarsız bir yaşam biçimine sahip bir kişiliktir.
Burada sorgulanması gereken şey bu kişi ne yapmıştır? Bu kişi hangi dinin müntesibidir? Ona sorun hangi dine inanıyorsunuz belkide müslümanım diyecek?belki hiristiyanımda diyebilir? Yahudiyimde. Ama biliyoruzki kişi kendini neye nisbet ederse etsin onun nisbet etmesi ile inanmış olmaz ve bu şekli ile benimsediği din ancak kendi aklının ortaya çıkardığı bir din olur. Günümüzde aslında her laik kişinin kendine göre bir dini vardır. Bu türklerin şamanizmden vazgeçmediklerinin en açık kanıtıdır. Bu tarz kişilere dikkat edin ne bulursalar yerler ve ne bulursalar giyerler onlara göre sonsuz bir özgürlük anlayaşı vardır.
Peki acaba buna islam izin veriyormu? veya hiristiyanlıkta buna ruhsat varmıdır? Bu kıza bakınca şunu çok iyi biliyorumki bu kız hiç bir zaman müslüman olmamıştır ve daha önce başını kapatmasıda hiç birşey ifade etmez.Birilerinin kızın açılmasına fazla sevinmesine gerek yok çünkü o kızda onların küfrüne ortak olan kafir din kardeşlerinden sadece birisidir ve aradaki fark sadece o kapalı çıplaktı diğerleri açık çıplak sonuç aynıdır.
3. Nisan 2009: 11:59 #32526AnonimPasifbaşka bi diğer konudada söyledim ben 18 yaşıma kadar 5 vakit namaz kılan biri idim şimdi 26 yaşındayım ve hiçbir dinede bağlı deyilim ama yaradanı biliyor ve elimden geldi kadarda ona layik bi kul olmyaçalışıyorum yalandan haramdan sakınıyor ve kaçıyorum.
konuya gelirsekde baş örtüsü takın diye ısrar eden bi dine sahipsiniz
(Burada da yanılıyorsunuz!İdeolojik davranıyorsunuz!Asıl baskı solcu kesimden gelmektedir!
Sizin bu yorumunuz hiç inandırıcı değil)ve böyle bi yazıyı yazabilecek kadarda bilgisizsiniz savundunuz şeyin hakkında önce yeterli bilgiye sahip olun sonra eleştiri yapın
ve benim görüşüme gelincede kendi nefsine sahip çıkmyan bir inacın ürünüdür baş örtüsü (zorunluluğu) billetin sacından başından azını yüzünü görüpte nefsinize hakim olamıyosanız birilerini başını bacanı örtmek için kurallar yasaklar koymaktansa nefsinize hakim olmayı örenin kendi nefsiniz yüzüzünde başkalarının yasaklar getirmek kadar saçma bişey varmı bilmiyorum ama inacınızada saygı duyyorum görüşlerinize katılmıyorum sayıgılarımla
15. Eylül 2010: 17:28 #35568AnonimPasifÖncelikle merhaba sitenize yeni üye oldum,amacım kavga etmek,savunduğunu empoze etmeye çalışmak kesinlikle değil ki zaten istesem de yapamam,ben sadece seviyeli bir forumda bulunma amacıyla burdayım,şimdiden gelecekte “bilmeden” yapabileceğim bütün kusurlu hareketler için özür dilerim.Konu ile ilgili düşüncelerime gelecek olursak öncelikle şurdan başlamak istiyorum:
Ben şu sıralar bunu çok daha iyi anladım:Zaman gerçekten yaraların iyileşmesi ,ham insanın olgunlaşması pişmesi,kendisiyle yüzleşebilmesi için en büyük ilaçmış.Hakikaten yaş geçtikçe insanın düşünceleri de daha iyi büyüyüp gelişiyor,elbette istisnalar kaideyi bozmaz.Ben de yetiştiğim çevrenin etkisiyle doğuştan gelen meziyetlerimi birleştirerek kendi karakterimi oluşturup şekillendiren insanlardanım.İnsan istese de istemese de,direnmeye çalışsa da,kabul etse de etmese de çevresinden etkileniyor.Bu 2+2=4 kadar bilinen bir gerçek.Alevi çoğunluğun olduğu(kıl payı da olsa aleviler sünnilerden fazla gibi şu sıra),alevi yerleşkesi olarak bilinen bir yerde yetiştim.Küçükken alevi ne sünni ne bilmezdim,anneme babama sorardım net bir cevap alamazdım,cevapların hiçbiri beni tatmin etmiyordu,yaşım arttıkça sorularım da arttı,meraklarım da,lakin sonuç değişmedi hala alevilik ne müslüman kim sünni de ne oluyo ya diye devam eden sorular sorular …Çocuk aklıyla genelleme yapmaya başladım tabi,annemleri meraklı gözlerle dinlerken edindiğim izlenimlerden başörtülü ve pardesülü teyzeleri sünni, başı açıkları alevi olarak tanımladım(zaten başka bi kavram da bilmiyordum),çünkü annemlerin namı diğer yabancı dedikleri sünnilerin hepsinin başı kapalıydı.Ama bir gün acımasız bir gerçekle karşılaştım:) haddinden fazla serbest,bazılarının yollu dedikleri belki de iftira attıkları kızlardan biri hakkında herkes gibi maalesef biz de dedikodu yapıyorduk:(,acaba bu kız gerçekten öylelerden mi idi?Laf lafı açarken arkadaşım demesin mi o kız sünni,ben ŞOK ŞOK ŞOK,nası yani ya,iyi de bu kız bizden serbest,bizden daha açık seçik elbiseler giyiyor,erkeklerle çok samimi, bu kız nasıl sünni olur???Tabi o an genellememin bittiği andı.Ben sorularımı sıklaştırdım haliyle anneme babama,dedeme vs. lakin hiçbirinden çıt yok,adeta içi bomboş olan bir kutu sunuyorlar bana,Allah’ı sev,günahtan sakın,iyi insan ol falan filan,tamam bunları anladım da Allah kim,muhammed kim,isa kim,adem nerden geldi,alevi kim,melek ne,bi de hanefi,şii çıktı başıma,off ne kadar çok cevapsız soru…Yok anam yok, anamdan babamdan bu konuda bana bilgi gelmez,çünkü onlar benden daha bilgisiz ve ilgisiz din konusunda,iyi insan olmaya çalışıyorlar ama kim için ne için iyi olduklarını bilmiyorlar,kendilerini alevi diye tanımlıyorlar,ama alevi kime denir,ali kimdir bilmiyorlar,uzun uğraşlar sonunda kendi çabalarımla nacizane bilgiler öğrendim dinler,inançlar hususunda.
Türbanı da öğrendim tabii. 1.görüş=>”Ne gereksiz bir bez parçası Allahım,insanları zorla kapatıyorlar,kadınlara seçme hakkı bile tanımıyorlar,erkeklerin abazalığının bedelini niye kadınlar ödüyor yarabbi,bu nasıl bir diyet böyle?
2. görüş=> “Türban bence gereksiz,bunun Allah’ın emri olduğuna inanmıyorum amma velakin onu takana niye taktın demem saygı duyarım,lakin onu siyasi simge yapmasınlar artık bu bana yeter.”
3.görüş=>”Hey Allah’ım resmen türbanı takan erkekler,kullanan erkekler,siyasi simge yaptılar ya,ismi lazım değil bi partiyle niye özdeş yapmaya çalışıyolar türbanı?Ama hala saygı duyuyorum türbana(takılmasını gerekli bulmasam da) ama bu kara çarşaf haddini aştı,ç.ş denir buna,orta çağda mıyız ya,kara çarşaf ne,cüppe ne alaka kardeşim,neyi ispat etmeye çalışıyorsun sen?”
4.görüş=>”Yolda türban tak eyvallah,evde pazarda tak eyvallah,bakkala giderken,gezmeye çıkarken tak eyvallah,özel şirketlerde,hastanelerde,okullarda (devlet kaldı mı ki?) tak ona da eyvallah ama kardeşim kamuda yapma şu işi,çünkü siyasi simge oldu artık,kamu üniversitesinde,sınıfta çıkar ya,devlet hastanesinde çıkar nolur,ayrıca senin TBMM’de ne işin var türbanla bu ne küstahlık,amacın ne senin provakasyon mu,din sömürüsü mü?”
5. görüş=>”Aman ya çankaya’ya bile çıktın,tahriğinde başarılı oldun tebrik ederim seni,senin sayende bak kimler prim yaptı türban,yakında kara çarşaflı,peçeli hanımlar da çıkar çankaya’ya,imajımızı bitirdin anlamsız bir inat uğruna,bravo sana.Artık ne haliniz varsa görün,mahalle baskısı yapmayın,benim gibi kendi halinde olanları kapatmaya çalışmayın,saygılı olun,çünkü İslam zorlama dini değildir,kendi dininizin adına İslam demeyin,peygamberin adını kullanarak iğrenç duygularınızı tatmine girişmeyin,başka bir şey istemez sizden,cahille muhatap olmak istemiyorum artık,yoruldum,hem de çok:(
6.görüş=>Kamu,özel,sokak,cadde,ev,şirket,türban,başörtü,dini sömürü,cüppe,çarşaf bla bla bla… Kafam çorba gibi,Allah’ım ne kadar boş şeylere takılıp zamanımızı en değerli hazinemizi öldürüyoruz,ne kadar da boş bir sebeple birbirimizi karşılıklı olarak kırıyoruz,incitiyoruz,biz kimiz,siz kimsiniz,peki ya onlar?Bu ayrım ne ya,sebep ne,sonuç ne,kaç ölü kaç yaralı,kaç kırık kalp,kaç ot gibi geçen haybeye giden ömür bu,aaa vakit mi geldi ne,nası da geçti vakit,hani daha karpuz kesecektik,ölmek istemiyorum ben,bu kadar erken olmamalı,bir fırsat daha lütfen bir fırsat daha,ne yaptım bunca zaman ben,senin için Allah’ım gerçekten ne yaptım?”Ve koca bir SIFIR cevabı vermeden önce aklımı başıma devşirmek istedim,anahtar sözcüğü buldum galiba EMPATİ,evet evet buydu aradığım.Araştırdım,Rabbime sordum,kalbimi o insanların mesela bir kara çarşaflının kalbine değdirmeye çalıştım,onun gibi hissetmeye,onun gibi düşünmeye çalıştım,neden çarşaf,neden bu kadar muhafazakarlık,ne için,kim için,kocam için değer mi,kendi isteğimle mi kapandım ben,sert babam mı yaptı beni böyle,o olmasa belki de açılırdım,yoksa kıskanç kocam köle gibi kullanmak için mi beni kapanmak zorunda bıraktı,yada sadece Allah aşkıyla yandığı için mi gönlüm ötesini düşünmedi,kendimi Allah’a adamak için,kötü insanların kalplerinin daha da kararmasını önlemek,benim niyetim kötü olmasa da dolaylı yoldan günaha neden olmamak için mi bu tercihi yaptım?Bana sonuncu doğru gibi geldi,kendi isteğiyle kapanan insanların düşündüğü böyle bir şey olmalıydı,evet evet sanırım yaklaşmıştım:) şimdilerde kapalıymış,çarşaflıymış,yarı çıplak,hatta tam çıplakmış umrumda mı nayır nayır nayır,bana ne ben içine bakarım içine,çünkü önyargı beni birçok kere yanılttı,ne insanlar gördüm dışardan burnu kaf dağında gibi görünen,lakin kalbi tertemiz,olabildiğince mütevazı,ne insanlar gördüm dışarda alim,entel olup,herkesi yeren,kendini aydın sanan lakin içi bomboş bir kütükten farksız olan.
Evet zaman benim düşüncelerimi böyle değiştirdi, geliştirdi,saygı,hoşgörü,empati kelimelerini artık daha sık kullanır oldum gerçek anlamlarıyla.
Bu süreç ne zamandan beri devam ediyor diye merak eden arkadaşlar varsa söyleyeyim;yaklaşık olarak 4-5 sene artan şiddetle son bir sene,aslında doğduğum andan beri yani tam 22 sene.Lakin hiçbir şey bitmedi bitmez de ben hiçbir zaman oldum diyemem,olmaya, aşk ateşinde yanmaya çalışmaya devam ediyorum sadece,günah göletinden sevap okyanusuna hep birlikte ulaşmamız dileğiyle,umarım yanlış anlaşılmam siteye girir girmez ayağımın tozuyla attığım ilk mesajım yüzünden,abarttıysam,aşırıya kaçtıysam affola,saygılar:)
15. Eylül 2010: 19:25 #35569AnonimPasifTürkiye_1919 kardeşim foruma hoş gelmişsin… yazdıklarına çok güldüm… Tanrı iyiliğini versin… Çok hoş bir mizah ve hiciv istidadın var… üstelik incitici olmadan yazabiliyorsun… tam bir meziyet… Edebi açıdan bulunabileceğim tek eleştiri paragrafların çok büyük olmasından dolayı anlamların karmaşma tehlikesine karşı bağışıklılarının zayıf olması yönünde. Yazı dizinin biraz daha itinalı olsa çok isabetli, duyguları ifadesi çok güçlü nesir yazarı olursun… :-)
Şimdi… bu spiker kızcağızın tesettürü bırakıp örtüsüz çıkması konusuna gelince: Tanrı aşkına… bu kızcağızın tesettürsüz hali kimi tahrik ediyor ki? Tahrik olan varsa bir ruh doktoruna görünse iyi olur herhalde… Cici mi cici saçcağızı, yüzcağızı, ortada bir kız. İnsan işte… Kadın… bundan korkulacak ne var ki…
… … …
Deveye sormuşlar… ‘yokuşlarda çıkışları mı seversin, inişleri mi’ diye… Deve cevap vermiş: ‘kardeşim şu dünyada düzlük mü kalmadı?’… :-)))
İşte bu tesettür işi de öyle bir iş… Ne tesettür ne de baldırı, bacağı seyranlık… Orta yol, aşırılıklardan mesafelilik, takdir yolu… insana yakışan yol… Hz. İsa Mesih müridliği edebi, sözün özeti…
Sevgiler…
16. Eylül 2010: 9:44 #35572AnonimPasifAslıhan,
Yakınında bir yerlerde olsak,üzerimize saldıracak gibi,bir uslupla yazmışsın adeta.Lütfen sakin ol.Evangeliste katılıyorum;mahalle baskısı şua an,muhafazakar kesim tarafından yapılıyor.Ama,bir 10-15 yıl öncesini konuşursak durum farklı.O tarihlerde,ben öğrenciyken,başörtülü arkadaşlarım vardı.Yasak olduğu için staja çıkamamışlardı,okulu bitirememe tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.Ama,sonuçta halledildi,saçlarını açmadan okullarını bitirdiler.O zaman,onlara yapılan baskıyı hiç bir zaman tasvip etmedim,ama yapılanların bir nedeni vardı,açıklaması vardı.Ne yazıkki,tüm önlemlere rağmen,şu an Türkiye bu durumda.Şimdi de mahalle baskısı var,ama bu defa,taraflar farklı.Muhafazakar kesim,şimdi modern bayanlara yapıyor aynını.Hatta,bazı illerde,başın açıksa,olmadık damgalar yiyorsun,etiketleniyorsun.
Yani sözün özü Aslıhancım,sol mol yok artık,bitti….Sol taraftan,mahalle baskısı yaşayan,sıkıntı çeken birini örnekle bize…..16. Eylül 2010: 15:41 #35573AnonimPasif@Viran dede 19459 wrote:
Türkiye_1919 kardeşim foruma hoş gelmişsin… yazdıklarına çok güldüm… Tanrı iyiliğini versin… Çok hoş bir mizah ve hiciv istidadın var… üstelik incitici olmadan yazabiliyorsun… tam bir meziyet… Edebi açıdan bulunabileceğim tek eleştiri paragrafların çok büyük olmasından dolayı anlamların karmaşma tehlikesine karşı bağışıklılarının zayıf olması yönünde. Yazı dizinin biraz daha itinalı olsa çok isabetli, duyguları ifadesi çok güçlü nesir yazarı olursun… :-)
Şimdi… bu spiker kızcağızın tesettürü bırakıp örtüsüz çıkması konusuna gelince: Tanrı aşkına… bu kızcağızın tesettürsüz hali kimi tahrik ediyor ki? Tahrik olan varsa bir ruh doktoruna görünse iyi olur herhalde… Cici mi cici saçcağızı, yüzcağızı, ortada bir kız. İnsan işte… Kadın… bundan korkulacak ne var ki…
… … …
Deveye sormuşlar… ‘yokuşlarda çıkışları mı seversin, inişleri mi’ diye… Deve cevap vermiş: ‘kardeşim şu dünyada düzlük mü kalmadı?’… :-)))
İşte bu tesettür işi de öyle bir iş… Ne tesettür ne de baldırı, bacağı seyranlık… Orta yol, aşırılıklardan mesafelilik, takdir yolu… insana yakışan yol… Hz. İsa Mesih müridliği edebi, sözün özeti…
Sevgiler…
Ben komiklik olsun diye yazmamıştım,yine de ilgi gösterip cevap yazma zahmetinde bulunduğunuz için teşekkür ederim.
Bu kızın tesettürsüz hali kimi tahrik eder diyorsunuz,cevabı biliyorsunuz aslında ama yine de soruyorsunuz,en başta tahrik edilmek için fırsat kollayanları tahrik eder,etrafınıza bi bakın,siz sanırım benden daha iyi tanırsınız erkekleri,iki lafından en az 1 tanesi kadın olmayan erkek sayısı kaç?(hele de bu devirde) Eliyle evli olan erkek sayısı az mı?Elbette tesettürlü olanlara erkekler bakmıyor değil ama abazalar bile durup acaba mı diye düşünüyor,kendini tutma ihtimali fazlalaşıyor.Hatta bazıları açıklar için görünmeyen tesettürde bile olsa,gerçekten temiz de olsa laf atma gafletinde bulunup,”açık olmasaydı bakmazdık,sen bizim çarşaflı bir hanıma laf attığımızı gördün mü hiç ” deme kabalığını gösterebiliyor.
Laf atmasalar da bazı tiplerin o iğrenç bakışlarını görmek bile beni çıldırtıyor,ne hakla elalemin kızına,karısına dik dik bakmayı sürdürebiliyorlar,sade olup gerçek manada tesettürlü olursan(sadece türbanı kastetmiyorum) en azından bu oran düşüyor.Ben bile güzel olmamama rağmen bu bakışlara maruz kalabiliyorsam,bu durumlardan tiksinebiliyorsam,afet gibi kız olsam halim nice olurdu,kendimi nasıl korurdum, düşünmek bile istemiyorum:D
Bence insanların düşüncelerine saygı göstermek gerekir,beğenmesen de,onaylamasan da.Bi kere de olsa onların açısından bakın olaya,hepsini niye genelliyorsunuz,hepsine öcü,tu kaka muamelesi yapıyorsunuz?
Elbette ben de ortadan yanayım,hayatım boyunca da öyle oldum,ne kara çarşafı ne de baldırı çıplak dolaşmayı severdim ama ikisine de saygı duyardım anlamasam da her iki aşırı tarafı.Lakin şimdi her iki tarafı da anlıyor gibiyim,en azından anlamaya çalışıyor,kendimi onların yerine koymak için uğraş veriyorum.Ben de tam olarak emin değilim hala türbanın dini emir olması konusunda ama eğer gerçekten emirse büyük bir günah işlemiş olacağım,bu nedenle kapanmaya karşı değilim,şu an açığım,orta derecede giyiniyorum ama ilerde nolur bilemem,geleceği görme şansım yok maalesef,en doğrusu neyse o olsun diyebiliyorum sadece.17. Eylül 2010: 6:40 #35580AnonimPasif‘Eliyle evli olan erkek sayısı az mı?’
:-))))))))))
Canım kızkardeşim… ben komiklik olsun diye yazdığınızı iddia etmedim. Yanlış anlaşılma olmuş. Sadece yazış tarzınızda isabetli ve hoş, okuyanda tebessüm doğuran bir nüktedanlık olduğundan bahsettim. Bu çok güzel bir şey. Anlatılmak isteneni çok daha iyi anlatabiliyor. Nüktedanlık zaten başlı başına Tanrı vergisi bir istidat…
Tesettüre gelince… Kimsenin ille de olmasın, aşağılansın, yasak edilsin falan dediği yok. Ancak nasıl ki tesettürün yasaklanması veya baskıda tutulması sorunluysa, tersi de sorunludur. Ve siz de farkındasınızdır muhakkak: laik düzenli ülkelerde her ne kadar tesettür hoş karşılanmıyor veya garip bir adet olarak görülüyor olsa bile, gayetle büyük bir hoşgörüyle kabul ediliyor. Halbuki düzenleri Laik olmayan ülkelerde uygulanması zorunlu ve uygulanmadığında kadını çok zor şartlarla karşı karşıya bırakacak bir mecburiyet.
Merak etmeyin… kimsenin tesettürsüzdü diye Tanrı tarafından cezalandırılacağı yok… kalbi temiz değildi, merhamet ve sevgi yoksunuydu diye cehennem azabı çekeceği olabilir ancak…
Bir de… o kadınların çevre baskısıyla değil de kendi isteklerinden tesettür uyguladığı iddiası var ya… Ne kadar riyakar bir iddia… Çevre baskısından tesettür uygulamak zorunda kalan hangi kadın gerçeği itiraf etme cesaretini bulabilir ki… O kadar cesareti olsa zaten tesettürü uygulamaz. Bu türden iddialar içerlerinde tam bir çelişki barındıran iddialar. Görmemesi için insanın tümden bir devekuşuluğuna batmış olması gerekir. Ve… ne yazık ki… bu ‘düşkün’ dünyamızda devekuşuluğu salgın hastalık…
Sevgiler…
17. Eylül 2010: 15:50 #35577AnonimPasifÖzür dilerim ben de zaten mesajı gönderdikten sonra o sözüm için pişman olmuştum,sonradan farketmiştim sizin alay etme adına onu yazmadığınızı,ama geç kaldım!
Zorla tesettür konusuna gelirsek evet bazılarında bu durum söz konusu,zaten onlar kendilerini ele vermiyor mu,suratında 1 ton boya,takılar tam takır,daracık elbiseler,kısa etek-kapalı bluz yada kısa kol-uzun etek sorunsalı ve daha sayamayacağım nice komiklik,sokak ortasında öpüşüp nerdeyse sevişen bile var ama onlar gerçek tesettürlü değil ki,onlar zorla,baskıyla kapananlar,aklıyla,kalbi çelişenler.Bi de ötekiler var, Gerçekten isteyerek kapanan,gerçekten özü ve sözü bir olan,davranışlarında,tavırlarında,kıyafetinde tutarlı olup ağırbaşlı olan,böyle insanları yok saymak mümkün değil,çünkü bunlar var ve ben görüyorum çoğunu,dışardan ne kadar da soğuklar,hepsi aynı zihniyette,aynı siyasi görüşte vs. dediğin insanların bi kısmının özü o kadar farklı ki zannettiğinden,benim,senin gördüğünden.Mesela Sözcü okuduğunu herkese göstermeye çalışıp bir şeyler ispat etmeye çalışan kapalı bir bayanı ben yok sayamam,onu diğerleriyle bir tutamam ki zaten her insan farklıdır,%99,9 benzese de yine de farklıdır.Bu yüzden bütün kapalılar şöyle,bütün açıklar böyle demek doğru değil,insanları güzel yapan etiketleri değil yürekleridir bence.
Kapalıları isteyerek ve istemeyerek kapanan diye ikiye ayırıyoruz genelde yada siz mesela tek sınıfa indirgiyorsunuz.En iyisi hiç ayırmayalım boşverelim,sonuçta açık olanlarda da var bu,görünmeyen tesettürde olan iyi açıklar da var,kapanmak isteyip de kapanamayanlar da var yada tam tersi açıldıkça açılanlar,görünmeyen pisliğe sahip kalbi olan,görünüşü kapalı olup, aklı ve kalbindeki kötülüğü çarşafla kapatmaya çalışanlar da var yada tam tersi tutarlı olup kendisiyle çelişmeyen kapalılar da var veyahut karman çorman bir halde olan,ne yaptığını bilmeyen insanlar da var.Bu görünüşler sadece insanlar arasında önem kazanıyor aslında,asıl önemlisi Rabbin bizi nasıl gördüğü, O da bildiğim kadarıyla sadece ruhumuza bakıyor,belki de birçok insanın umursamadığı ve asla umursamayacağı :) Bakalım ve görelim.17. Eylül 2010: 21:10 #35582AnonimPasiftürkiye_1919;19482 wrote:Özür dilerim ben de zaten mesajı gönderdikten sonra o sözüm için pişman olmuştum,sonradan farketmiştim sizin alay etme adına onu yazmadığınızı,ama geç kaldım:D
Zorla tesettür konusuna gelirsek evet bazılarında bu durum söz konusu,zaten onlar kendilerini ele vermiyor mu,suratında 1 ton boya,takılar tam takır,daracık elbiseler,kısa etek-kapalı bluz yada kısa kol-uzun etek sorunsalı ve daha sayamayacağım nice komiklik,sokak ortasında öpüşüp nerdeyse sevişen bile var ama onlar gerçek tesettürlü değil ki,onlar zorla,baskıyla kapananlar,aklıyla,kalbi çelişenler.Bi de ötekiler var,gerçekten isteyerek kapanan,gerçekten özü ve sözü bir olan,davranışlarında,tavırlarında,kıyafetinde tutarlı olup ağırbaşlı olan,böyle insanları yok saymak mümkün değil,çünkü bunlar var ve ben görüyorum çoğunu,dışardan ne kadar da soğuklar,hepsi aynı zihniyette,aynı siyasi görüşte vs. dediğin insanların bi kısmının özü o kadar farklı ki zannettiğinden,benim,senin gördüğünden.Mesela Sözcü okuduğunu herkese göstermeye çalışıp bir şeyler ispat etmeye çalışan kapalı bir bayanı ben yok sayamam,onu diğerleriyle bir tutamam ki zaten her insan farklıdır,%99,9 benzese de yine de farklıdır.Bu yüzden bütün kapalılar şöyle,bütün açıklar böyle demek doğru değil,insanları güzel yapan etiketleri değil yürekleridir bence.Kapalıları isteyerek ve istemeyerek kapanan diye ikiye ayırıyoruz genelde yada siz mesela tek sınıfa indirgiyorsunuz.En iyisi hiç ayırmayalım boşverelim,sonuçta açık olanlarda da var bu,görünmeyen tesettürde olan iyi açıklar da var,kapanmak isteyip de kapanamayanlar da var yada tam tersi açıldıkça açılanlar,görünmeyen pisliğe sahip kalbi olan,görünüşü kapalı olup, aklı ve kalbindeki kötülüğü çarşafla kapatmaya çalışanlar da var yada tam tersi tutarlı olup kendisiyle çelişmeyen kapalılar da var veyahut karman çorman bir halde olan,ne yaptığını bilmeyen insanlar da var.Bu görünüşler sadece insanlar arasında önem kazanıyor aslında,asıl önemlisi Rabbin bizi nasıl gördüğü, O da bildiğim kadarıyla sadece ruhumuza bakıyor,belki de birçok insanın umursamadığı ve asla umursamayacağı :) Bakalım ve görelim.Sevgili Türkiye 1919
Gecikmeli de olsa Hristiyantürk forum sitemize hosgeldiniz der Rab’bin bereketinin ve esenliginin üzerinizde olmasini dileriz.Umarim forumdaki yazilari takip eder ve ilginizi cekenleri bizlerle paylasirsiniz.
Güzel yazmissiniz.En cok da su cümlenizi sevdim.
[quote=türkiye_1919;19482
Bu görünüşler sadece insanlar arasında önem kazanıyor aslında,asıl önemlisi Rabbin bizi nasıl gördüğü, O da bildiğim kadarıyla sadece ruhumuza bakıyor,belki de birçok insanın umursamadığı ve asla umursamayacağı :).[/quote]Kutsal Kitab’imizda da aynen bu görüs destekleniyor.Insanlar dış görünüşe Tanrı ise yüreğe bakıyor.
Dünyadaki tüm dinler insanlara degisik kural,emir ve yasaklar getirmislerdir.Hepsi de bu insanlarin bu emir,yasak ve kurallari yerine getirmekle cenneti veya bir ödülü kazanacaklari vaadini getirmislerdir.
Oysa ki Hristiyanlik bambaska bir yasam tarzi,bambaska bir vaad getirmistir insanliga..Hicbir insanin iyi islerle Tanri’ya ulasamayacagini ancak Tanri’nin insana gelisiyle(bu da Rab Isa Mesih’tir) ve insanlarin Rab Isa Mesih’e iman etmeleriyle sonsuz yasama kavusacakları vaadi insanliga müjdelenmistir.Bu müjdeyi Incil’de okuyabilir ve sonsuz yasama nasil gidebilirim? sorusunun cevabini oradan ögrenebilirsiniz.
Insanlik Adem ve Havva’nin isledigi günah sayesinde Tanri ile aralarinda olan iliskinin bozulmasina ve ölüm mirasina sahip olmuslardir.Ama Tanri insanligi terk etmemis ve onlarin kurtulusu icin bir plan hazirlamistir.Bu plan ise Oglu’nun(Bunu lütfen bedensel olarak algilamayin) hac üzerinde bizim günahlarimiz icin can vermesi ve bizim günahlarimizin karsiliginin ödenmesiyle bizlerin tekrar Tanri’nin cocuklari olma yolunun acilmasiydi.Buna iman eden herkes kurtulacaktir. Yoksa bir insanin kapanmasi ya da kapanmamasi iyi isler yapip yapmamasi ölcüt degildir.
Tanri’nin gözünde bir önemi yoktur.Herkes dogustan günahlidir ve bu günahin bedelinin ödenmesi gerekmektedir.Bu bedeli bizim icin Isa Mesih ödemistir.Bizler de bunun icin simdi yasadigimiz hayati Isa Mesih icin sürdürmeliyiz.Günah karsisinda ölmeliyiz ki Mesih bizde yasasin.Bunlar simdi size yabanci ve zor anlasilir kavramlar olabilir.Fakat Incil’in tamamini iyi ve anlayarak okursaniz tüm gercekleri daha iyi anlayacaksiniz.Yazilarinizdan zeki ve herseyi sorgulayan biri oldugunuz anlasiliyor.Umarim ki Tanri’yla barisma ve O’nunla birlikte olma maceranizda bizlerin de size katkilari olur ve bu forum sayesinde kardesce paylasimlarimiz devam eder.Sevgilerimle
17. Eylül 2010: 21:11 #35583AnonimPasifHemfikirim sizle… Her kimse nasıl giyinmeyi isterse giyinsin… Vicdan serbestisine karışmak ağır günahtır. Yeter ki zorla, dayatmalarla, hatta baskıcı siyasi rejimler aracılığıyla olmasın (‘Şeriat’ın esas alındığı rejimlerdeki gibi)…
Şahsen, ille de ‘tesettür olmayacak’ diye tutturmuş bir rejime ille de ‘tessetür uygulanacak’ diye tutturmuş olanına kadar karşıyım. Ama sizin de farkında olduğunuz gibi, sevgili kızkardeşim, şu an tüm arz sathında zoru uygulayanlar tesettür destekçisi rejimler, öbürleri değil. Türkiye’de ise, çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olmasına rağmen, bu tür konuların tartışılabiliyor olması, Orta Asya İslam öncesi göçebe Türk-Şamanist hayat anlayışının kuralcılığı pek sevmeyen doğasının hala varlıklarını sürdüren kültürel genlerinden ve, şüphesiz, o bazılarınca lanetlenen Kemalizm’in laikliğinden…
Tesettürü isteyen uygulasın… ama ne yapacaksa uygulamak isemeyenlere karşı saygıyla yapsın. Ve bu saygılılık niyetinde dürüst olsun… ‘Takkiye’ niyetli olmasın.
Hristiyanlık’ta Meryem Ana herzaman başörtülü resmedilir… Kiliselere girdiğinizde (özellikle Doğu Hristiyanlığının kiliselerine) azizelerin yaklaşık hepsi başörtülüdür ama… bu hiç bir zaman başörtüsüz kadınlara eziyet çektirilmesi gerektiği anlamına gelmemiştir… ne de başörtüsüzlük günah sayılmıştır. Zaten Yeni Ahit’in en temel öğretilerinden biri şiddet yolu ile hiç bir şeyin başarılamayacağıdır.
Sözün özeti… sevgiyle, dürüstlükle, iyi niyetle yapılan herşey helaldir… marazla, garezle, ard niyetle yapılan herşey ise haramdır, her ne kadar dindarlığı bahane ediniyorsa da…
Esenlikler…
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.