Türkiyede Hristiyan Olmak Nasil Bir Seydir?
- Bu konu 21 izleyen ve 39 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
7. Ekim 2010: 17:31 #35647AnonimPasif
Türkiyede Hristiyan olmak zordur. Ben namazı bıraktım diye annem bana çok kızdı. Dini okulda okuyorum (müslüman) Ordan çıkmak istiyorum çünkü annemin zoruyla girdim. Ordan çıkarsam beni okutmazmış. Hristiyan olmaya kalkışsam öldürürler beni. Bazı kişiler için zor, çok zordur.
7. Ekim 2010: 22:15 #35648AnonimPasifIlk soru sudur: Tanri var mi , yok mu? Eger varsa Ikinci soru O nun dogru yolu nedir? O’nunla nasil bulusabiliriz? Bu soru da tamamsa geri kalanlar o iki büyük gercekligin yaninda cerden cöpten seyler oluyor. Yani bu iki temel gercekligin karsisinda, terazinin diger kefesine konulabilecek birsey yoktur. Size mideni ver, sana en güzel yiyecekleri vereyim diyene ne dersiniz. Ya da batan bir gemide, gemiyi kurtarmaya calisma yoksa seni denize atarim diyene ne dersiniz.
8. Ekim 2010: 7:38 #35651AnonimPasifLasLLeganT;19626 wrote:ben 1 yıldır herkesden gizli iman ediyorum, etmyede devam edeceğim. incil’i bile bulabilmek için kırk oyun ettim ama artık mutluyum. Bagnaz anlayıştan yoksun islamiyetten uzaklaşmaktan huzurluyum. Ne kadar sıkıntı veya zorluk çekersem cekeyim yaşadığım manevi huzur her şeye değer.Sevgili LasLLeganT,
Sana Tanrı’nın bu sırrını, bu gerçekleri açan, gösteren Kutsal Ruh’tur. Seni, sonsuz sevgisi ve merhametinden dolayı kendisine çeken İsa Mesih’e övgüler olsun. Bu Tanrı’nın kayrasıdır, lütfudur. Mesih’e iman etmekle ölümden yaşama, karanlıktan ışığa geçtin. Rab’bin ellerindesin artık. Tüm sıkıntılarda, zorluklarda Rab seninledir, senin yanında olacaktır her zaman. Hiç bir güç senden o esenliği, o huzuru alamaz.‘Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığııyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür’ (Romalılar 5:1-5).
Sevgili LasLLeganT kardeşim, Rab bu iman yolculuğunda seni güçlendirsin, korusun ve bol bol bereketlesin. O’nun sevgisinde ve esenliğinde kal! Düşüncelerini bizlerle paylaşmaya devam et!
Sevgilerimle
8. Ekim 2010: 9:35 #35653AnonimPasif@LasLLeganT 19626 wrote:
ben 1 yıldır herkesden gizli iman ediyorum, etmyede devam edeceğim. incli bile bulabilmek için kırk oyun ettim ama artık mutluyum. bagnaz anlayıştan yoksun islamiyetten uzaklaşmaktan huzurluyum. ne kadar sıkıntı veya zorluk çekersem cekeyim yaşadığım manevi huzur her şeye değer.
Hoş geldin Kardeş,
Çok sevindik. Her gün Rab insanları çağırır ama gelenler azdır. Sen geldiğin için, gökteki kutsal meleklerle birlikte seviniyoruz. Herhangi bir konuda da sormak istediğin birşey varsa, yardımcı olmaya çalışacağız. Rab seni güçlendirsin. Sevgiler.8. Ekim 2010: 12:09 #35656AnonimPasif‘Size mideni ver, sana en güzel yiyecekleri vereyim diyene ne dersiniz. Ya da batan bir gemide, gemiyi kurtarmaya calisma yoksa seni denize atarim diyene ne dersiniz.’
:-)))))))
15. Ekim 2010: 15:52 #35676AnonimPasifIIIposeidonIII;17299 wrote:Kemal bey biraz geç oldu ama cevabınıza çok teşekür ederim. Yazınızı defalarca arka arkaya okudum ve çok beğendim.çok doğru söylüyorsunuz….zaten ben de bu düşüncelerde olduğum için aydınlanmaya çalışıyorum…selamlar…Türkiye’de insan olmak hatta canlı olmak zor zanaattır.(yine de her şeye rağmen bu ülkeyi seviyorum:)) Sizin duygularınızı anlayabiliyorum,ben de az çok bunları yaşıyorum ama elbette sizinki benimkinden çok daha zor,bence ne olursa olsun inandığınız yolda gidin,bir başkası için değil kendiniz için bu hayatı yaşayın,bugün yapamadığımız,sürekli ertelediğimiz işler için yarın çok geç olabilir.Zaten her şey ilk adımı atmakla başlıyor,ama o adımı atana kadar anamız ağlıyor,lakin o adım geldikten sonra koşar,hatta uçabiliriz,yeter ki o ilk hamleyi erken atalım,atalım da uçmanın tadına daha çok ve daha çabuk varalım,umarım hepimiz kalbimizden geçen hayatı yaşayabiliriz özgürce.
15. Ekim 2010: 21:06 #35678AnonimPasifZaten… Müzeyyen Senar’ın bir şarkısını dinlerken gözlerin yaşarıyorsa… başka dillerde pek de olmayan ‘abi’, ‘abla’ gibi hitap edişlerle yoğrulmuşsan, bu hitap edişleri duyduğun zaman gönlün mest oluyorsa, gece İstanbul’da, Galata köprüsünden yaya geçip, Sirkeci’de balık ekmek yiyip Boğazı seyrederken mistik bir huşuya dalıp gidiyorsan gel de Türk olmadığını iddia et… ister Rum, ister Ermeni, ister bilmem ne kökenli ol…
Türk’lük kültürel bir kimlik, ırsi bir kimlik değil… Bugünkü Türkiye koca iki çok uluslu imparatorluğun doğrudan mirasçısı bir ülke… Türklüğün biyolojik anlamda ırsi bir kimlik olduğunu iddia etmek ancak gülünçlüğe yol açar… Türk milliyetçiliğinin en belli başlı teoricilerinden Ziya Gökalp bile Türklüğü kültürel bir aidiyet olarak görür, hatırladığım kadarıyla…
Evet… Türkiye’yi, kendisini doğrudan veya yan yollarla terketmek zorunda kalmış Mesihiler de çok sever… gözlerinde tüter… ama işte… yüce Tanrı’nın hikmetinin yaradılışta zuhur etmiş, bunca ele avuca sığmaz, mucizevi muhtelifliğini sefil zihni soyutlamalara sığdırma uğraşı… işte bu uğraş… zulum uğraşı… herşeyi bozmuş… Sadece Türkiye’de değil, elbet, başka yerlerde de bozmuş ama… koca çok uluslu imparatorlukların mirasçısı Türkiye’de bu bozuluş büsbütün kendisini hissettirmiş…
Ama… günün birinde, herşey güzel olacak… herşey Rab’den olan yerini bulacak… Tersinin olması imkansız da ondan… Bu dünya Rab’bın eseri… neticede O’nun lütfunun ifadesi olan gerçek kimliğine kavuşacak… hangi isyankar irade her ne kadar engel olmaya çalışırsa çalışsın…
Thomas Kosmades… bu adamı bilmezdim… varlığını bu forumdaki kendiyle ilgili, vefatından sonra yazılmış yazılardan öğrendim… Adam Rum’muş… Ama Yeni Ahit’i Türkçe’ye çevirmeyi hayat amaçlarından biri edinmişmiş… İşte pratikteki halis kozmopolitlik… Türkiye’nin bunca kez batırılmaya çalışılmış ama bir türlü batmamış zenginliği…
Burdaki kardeşlerden biri ‘Pirimiz İsa Mesih’ türünden sözler etmiş… ne güzel, kulağa ne kadar hoş… Türkçe ne kadar da güzel ifade ediveriyor Mesih’teki yaşantıyı… kendi biricikliğiyle, kendi terimleriyle, kendi yoluyla… şükürler olsun yüce Rab’be…
Türkiye’nin vicdan özgürlüğü sığınağı bir ülke olması bu ülkeyi her sevenin hayali… Vicdan özgürlüğü oldu mu… Ruh’ul Kudüs oralarda esiyor demektir, nitekim…
Esenlikler, herkese…
19. Ekim 2010: 17:57 #35697AnonimPasifViran dede;19704 wrote:Zaten… Müzeyyen Senar’ın bir şarkısını dinlerken gözlerin yaşarıyorsa… başka dillerde pek de olmayan ‘abi’, ‘abla’ gibi hitap edişlerle yoğrulmuşsan, bu hitap edişleri duyduğun zaman gönlün mest oluyorsa, gece İstanbul’da, Galata köprüsünden yaya geçip, Sirkeci’de balık ekmek yiyip Boğazı seyrederken mistik bir huşuya dalıp gidiyorsan gel de Türk olmadığını iddia et… ister Rum, ister Ermeni, ister bilmem ne kökenli ol…Türk’lük kültürel bir kimlik, ırsi bir kimlik değil… Bugünkü Türkiye koca iki çok uluslu imparatorluğun doğrudan mirasçısı bir ülke… Türklüğün biyolojik anlamda ırsi bir kimlik olduğunu iddia etmek ancak gülünçlüğe yol açar… Türk milliyetçiliğinin en belli başlı teoricilerinden Ziya Gökalp bile Türklüğü kültürel bir aidiyet olarak görür, hatırladığım kadarıyla…
Evet… Türkiye’yi, kendisini doğrudan veya yan yollarla terketmek zorunda kalmış Mesihiler de çok sever… gözlerinde tüter… ama işte… yüce Tanrı’nın hikmetinin yaradılışta zuhur etmiş, bunca ele avuca sığmaz, mucizevi muhtelifliğini sefil zihni soyutlamalara sığdırma uğraşı… işte bu uğraş… zulum uğraşı… herşeyi bozmuş… Sadece Türkiye’de değil, elbet, başka yerlerde de bozmuş ama… koca çok uluslu imparatorlukların mirasçısı Türkiye’de bu bozuluş büsbütün kendisini hissettirmiş…
Ama… günün birinde, herşey güzel olacak… herşey Rab’den olan yerini bulacak… Tersinin olması imkansız da ondan… Bu dünya Rab’bın eseri… neticede O’nun lütfunun ifadesi olan gerçek kimliğine kavuşacak… hangi isyankar irade her ne kadar engel olmaya çalışırsa çalışsın…
Thomas Kosmades… bu adamı bilmezdim… varlığını bu forumdaki kendiyle ilgili, vefatından sonra yazılmış yazılardan öğrendim… Adam Rum’muş… Ama Yeni Ahit’i Türkçe’ye çevirmeyi hayat amaçlarından biri edinmişmiş… İşte pratikteki halis kozmopolitlik… Türkiye’nin bunca kez batırılmaya çalışılmış ama bir türlü batmamış zenginliği…
Burdaki kardeşlerden biri ‘Pirimiz İsa Mesih’ türünden sözler etmiş… ne güzel, kulağa ne kadar hoş… Türkçe ne kadar da güzel ifade ediveriyor Mesih’teki yaşantıyı… kendi biricikliğiyle, kendi terimleriyle, kendi yoluyla… şükürler olsun yüce Rab’be…
Türkiye’nin vicdan özgürlüğü sığınağı bir ülke olması bu ülkeyi her sevenin hayali… Vicdan özgürlüğü oldu mu… Ruh’ul Kudüs oralarda esiyor demektir, nitekim…
Esenlikler, herkese…
Bu bölümü okuyunca ve Viran dede’nin yazısını da son olarak okuduğumda, biraz durup düşündüm. Hıristiyanlık ve Türklük hakkında. İlk aklıma gelen de, William Shakespeare’in meşhur “To be, or not tobe” sözü oldu. Zira bu söz her ne kadar, “olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu” diye türkçemize çevrilmiş olsa da. Bendenizin nazariyetinde, ünlü yazarlarımızdan Aziz Nesin’in “Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz” adlı meşhur eseri geldi. Zira bu söz, William üstadın sözünü daha iyi tanımlamakta diye düşünmekteyim. Çünkü, bir nebze olsun düşündüğümüzde bu iki kavramı yanı “Hıristiyan” ve “Türk” kavramlarını, biz İseviler için söylenebilecek en uygun sözlerden biri olsa gerek “Yaşar, ne yaşar ne yaşamaz” sözcüğü. İnancımız açısından baktığımızda yönetimlere bağlı kalmayı ve yaşadığın yeri sevmeyi öğreten, “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Allah’ın hakkı Allah’a” diyerek laikliği savunan başka kaç inanç vardır acaba? Ama öte yandan baktığımızda, sözümona kendilerine “laik” diyen bir kesimin bile laiklik kavramına layıki ile ne kadar bağlı olduğu ise, ayrıca tartışılır bir konu.
Viran dede’nin yazısını okuduğumda, Müzeyyen Senar ile içlenip iki double rakıyı içmek, Onuncu Yıl marşını bağıra bağıra söyleyebilmek ve öte yandan, Rab’bin Duası’nı tüm içtenliğin ile yürekten bir şekilde söyleyebilmek ne denli güzeldir. Velhasılı kelam, bu ülkede yaşayan biz İseviler için üzücü olan da, bizler için atfedilen çeşitli yaftalar vardır ve bu nedenle bu yaftalamalara maruz kalmak, bir İsevi için son derece hazindir. Atatürk Türkiyesinde yaşayıp da, özde olmayıp sözde laik kesimin, biraz olsun Atatürk ve Diri Kurban Mesih İsa’nın kelmlarını irdelemelerini salık veririm her daim. Bakınız; Büyük Önder ATATÜRK, bütün yorgunluk içinde, kan ve ter içinde İzmir’e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını görünce – “BAYRAK BİR MİLLETİN BAĞIMSIZLIK ALÂMETİDİR; DÜŞMANIN DA OLSA SAYGI GÖSTERMEK GEREKİR !” dedi ve onu çiğnemedi !YARATAN KUTSAL RUH’un önünde asil bir insan olarak düşman olana da saygı gösterdi !!!
Ebedî Söz İncil’de Mesih – “Ne mutlu barış için çalışanlara; çünkü olara Allahın evlâtları denecek.”.. “Ben size derim: Düşmanlarınızı sevin, ve size eza edenler için dua edin ki, siz göklerde olan Babanızın oğulları olasınız; zira O, güneşini kötülerin ve iyilerin üzerine doğdurur; ve salih (âdil)olanlarla olmıyanların üzerine yağmur yağdırır. Çünkü eğer sizi sevenleri severseniz, ne karşılığınız olur? (Rüşvetçi) vergi memurları da öyle yapmıyorlar mı? Ve yalnız kardeşlerinizi selamlarsanız, fazla ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyorlar mı? Bundan dolayı, göklerdeki Babanız (Rab Allah) mükemmel olduğu gibi, siz de mükemmel olun.” diye açık söylüyor.
Yüce ve Diri Allah’ın Kelamı. Özünde “Gerçek ve Somut Sevgi” olan bir inanç, ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu M.K. Atatürk’ün sözleri ile ne denli örtüşmekte. Yine Atatürk’ün dediği gibi; “İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insanlıktan uzak ve son derece üzünülecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu , ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasiyle mümkün olacaktır.”
Düşünebilen bir insan, bu sözlere baktığında, biz İseviler ile Atatürk’ün sözlerinin birbirine ne denli benzediğini görmesi içten bile değildir. Fakat “bu ülkede düşünce ve inanç özgürlüğü var” diyen fakat konu Mesihi yaşam ve Mesih’te yaşayanlar olduğunda yüzseksen derece bir dönüş sağlamaktadırlar. İşte bu yüzden, ben William Shakespeare’nin veciz lafzından ziyade, Aziz Nesin’in ünlü oyununun adı olan “Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz” lafzını daha uygun bulurum.Çünkü maalesef ki, hoşgörüsü ile övünen necip Türk milleti, konu bu olunca, hoşgörü bir anda hoşt-görü oluvermektedir. Bu yüzden ne ilginçtir ki, İsevi olmadığı ateist olduğu halde Aziz Nesin’in başına gelen elim hadise, hepimizin malumudur. Yaklaşık yirmi yıldır oluşan bu “hoşt-görü” tablosu, maalesef kaygı vericidir. Fakat biz Kelam ve Hikmet Sahibi Ulu Hakan’ımız Mesih İsa‘nın bizlere öğretmiş olduğu hikmet şeriatinden feyz alarak devam etmemiz lazım gelir. Kendi gibi düşünmeyeni dışlama, malesef alışkı haline gelmiştir. Oysa ki, Viran dede’nin de buyurmuş olduğu gibi, eskiden Rum olsun, Ermeni olsun ya da Türk olsun hepsi birarada yaşar, yeri gelince tıpkı Rabbin Sofrası’da olduğu gibi aynı sahana ekmek batırılıyordu. Daha sonra ne oldu da, içlerinden bir Yahuda İskaryot çıktı ve o birlikteliği bozdu? Ama maalesef ki, ülkemizde her daim Yahuda İskaryotlar çıkmıştır. Ama Kutsal olan Pirimiz ve efendimiz Ulu Hakan’ımız Mesih İsa‘nın egemenliği geldiğinde yine aynı sofrada, aynı sahana ekmek batıracağımız kesindir. O güne değin biz inanlıların Yaradan’ın Kelamına sıkı sıkıya bağlı kalıp, o kelamda bize öğütlediği ve buyurduğu gibi, “vatanseverler” olarak yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü Umudumuz Kadir-i Mutlak olan Allah’ımız Mesih İsada’dır. Demokrasi denilen oldu, madem eşitlik ise, yine en güzel demokrasi, Yaradan Kelam’ında mevcuttur. Orada diyor ki: “Hepiniz îman vasıtası ile Mesih İsada Allahın çocuklarısınız..Ne Yahudi ne de Yunanlı vardır, ne kul ne de azatlı vardır, ne de erkek ve dişi vardır; çünkü Mesih İsada siz hepiniz birsiniz.” İş bu halde, demokrasi’nin “EŞİTLİK” ilkesini en iyi şekilde haykıran Rabden başkası olamaz. Zira o en adaletli olandır.
Son olarak,tarihte Osmanlı Devri’ndeki haksızlıkları görüp yazdığı için zindanlara atılan Namık Kemal diyor: “Adam, aldırma, geç git, diyemem ! Alırım, aldırırım; hakkı tutar kaldırırım!” diyen şairin sözü ve Ulu Hakan İsa Mesih’in
“Neden söylediğimi anlamıyorsunuz ? Çünkü benim sözümü dinlemiyorsunuz. Siz babanız İblistensiniz; ve babanızın heveslerini yapmak istiyorsunuz. O başlangıçtan katil idi, ve hakikatte durmadı; çünkü kendisinde hakikat yoktur. Yalan söylediği zaman, kendisininkinden söyler, çünkü o yalancıdır, ve yalanın babasıdır. Fakat ben hakikati söylediğim için bana iman etmiyorsunuz. Bende günah olduğunu sizden kim ispat eder ? Ben hakikati söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz ? Allahtan olan Allahın sözlerini dinler; onun için siz dinlemiyorsunuz, çünkü Allahtan değilsiniz.” diyen sözleri sanırım biz İseviler’in neden dışlandığımızı layıki ile açıklamaktadır. Hepinizde Rab ve Hay olan Allah’ımız Pirimiz ve Sultanımız’ın hikmeti ve mmukaddes Nur’u olsun. Yüce Allah her birinizi tek tek kutsasın ve takdis eylesin. AMİN20. Ekim 2010: 14:25 #35700AnonimPasifTürkiye de hristiyanların arkasından çok konuşuluyor.
Bizim okulda bir hoca var her sabah günahdın,Allah günahlarınızı affetsin felan diyor, sonrada Allah sizi iyi bir gavur düşmanı yapsın diyor.
Ders arasında bir kere “bu hristiyanlar felan ne akılsız” demişti.. Bende sinirlenmiştim. Sevgi aradığım sözlerinde sevgi yoktu Adamın.20. Ekim 2010: 17:01 #35701AnonimPasifTürkiye’de (ve özellikle de nüfusunun çoğunluğunun Müslüman gelenekli olduğu ülkelerde) Hristiyanlık denince akla pek de güzel olmayan şeylerin gelmesinin nedenlerinin başlıcalarından biri bugünkü Batı dünyasının dejenerasyonu… Gerçek olan bir dejenerasyon… bir nihilizm (hiç bir şeye inanmama)… Bugünkü Batı’nın medeni manzarasının hiç de içler açıcı olmadığını kabullenmemek saçmalık olur, hakikatten…
Ama, biraz daha derinlemesine bakıldığında bunun Hristiyanlık’tan dolayı değil… Hristiyanlık’tan uzaklaşıldığından dolayı olduğu anlaşılır… Bir de… en önemlisi: Hristiyanlığın kaynaklarındaki vicdan serbestisini istismar etmekten olduğunun farkına varılır…
Hz. İsa Mesih’e say, söv, tükür, ne dersen de… aynı şekilde, şiddetle karşılık vereceği yoktur… Sadece kendisine sayanı, söveni Baba’nın takdirine terkedeceği vardır… Bu gerçek Hristiyanlığın en ana kaynaklarında apaçıktır… Ve suistimal edilen de budur işte…
Tabi, nankör olmaya gelmez… herşeye rağmen Batı ülkelerindeki medeni ortam, vicdan serbestisi olmayan ülkelerdeki ortama kıyasla cennettir… : – ) Aslında Batı’lı insan bu tarihte eşi görülmemiş serbestisinin kökünde Hz. İsa Mesih’in öğretisinin olduğunun farkına varsa… kendine gelir, büyük bir minnet vecdi ile yerlere kapanır, secde eder Rab’be… ama daha epey başına bela açacağı var, görünüşe bakılırsa… o secde anına varana kadar… Nankörlüğü haddini aşmış çünkü çoktan…
İşte… Türkiye’de Hristiyanlığa karşı olan olumsuz tavır hakkında düşünüyorken insan bu sözünü ettiğimiz gerçeği de göz önünde bulundurmalı… Türkiye’de Hristiyanlığın, esasında ne olduğu bilinmiyor henüz, iyiden iyiye… bu konudaki malümat eksikliği devasa boyutlarda hala… bilinse herşey çok değişik olur, şüphesiz…
Türkiye’de Hristiyanlık dendiğinde, o dünyevileşmiş, resim, heykel müzesine benzeyen Roma Katolikliği kiliseleri, traş olmuş, şatafatlı cüppeler giyen ayindarlar falan gelir akla… Ama bunların Orta Doğu’lu, insani soyu açısından Sami kültürü mensubu, bir meclisi ziyarete gittiğinde selam niyetine Aramice’de ‘selam-ın aleyküm’ diyen Hz. İsa Mesih ile artık sadece zar zor seçilebilen bir iz mahiyetinde kalmış bir alakaları var, sadece… Yani, demek istediğim, bugünkü Türkiye insanı Hz. İsa Mesih’in kendi tarihi yaşamından bir fragman görse… şok olur, şaşkınlıktan… bugünkü dejenerasyon durumu ile ordaki asıl durumun farkına tanık olsa…
Ama… yine de… Rab’be sonsuz şükürler olsun, hiç olmazsa Yeni Ahit metinlerinde herşey açık seçik belli… iyi niyeti olan araştırır bulur…
Herkese sevgiler…Not: Katolik kardeşler alınmasın lütfen… bu yazılanlar sadece bir örnek olarak verilmiş… Düşkünlük, asıl öğretiden uzaklaşma, sadece Katoliklik’te olan bir şey değil… ama orda daha bir göze çarpıyor, tüm bu dış şekillerde bile bunca kolay tespit edilebilen uzaklaşma sayesinde…
21. Ekim 2010: 6:30 #35703AnonimPasifBence Viran Dede çok güzel izah etmiş Batı’nın durumunu. Bir kez daha okumada yarar var. Batı’yı batı yapan, İslâm ülkelerinden farklı kılan ne ise; işte onun özetini vermiş Viran dede. Ama dediği gibi, bu “Hristiyanlık” değil, Hristiyanlıktan uzaklaşmadır.
Müslüman ülkeler, Hristiyanlığı eleştireceklerinde, hiç bu yukarıdaki söylenenleri hesaba katmadan ‘Batı=Hristiyanlık’ anlayışı ile hareket ederler. Bu çok yanlıştır.
Batı’nın günahlarını görürken, ki bu genelde “seks, içki, esrar” gibi sıralanır; kendi ülkelerinin günahlarını da görseler “İslâm Ahlâkı” gibi kavramlardan kaçınırlardı. Ülke insanların davranışlarının, dine mal etmenin ne kadar hatalı olduğunu anlarlardı.
İslâm Ülkelerinin günahları ne mi? Statistiklere göre, çocuk pornografisine en fazla katkıda bulunan ülke Türkiye. İnternette en fazla “Kırmızı Noktalı” filmlerin izlendiği ülkelerin tümü İslâm ülkeleri. Hayvanlarla cinsel ilişkilerin (eşek, köpek, keçi, tavuk vs. İnanmayan Haydar Dümen’e sorsun) en yaygın olduğu ülkeler yine aynileri. Bizler dışa vurmuyoruz ama içte cinler cirit atıyor.
Bunun yanında, Batı’da pek olmayan ama bizde çok yaygın olan kan, kin, nefret, intikam, kan davası, namus davası, affetmeme, yargılama, öfke, hiddet, şiddet, kıskançlık, dedi-kodo vs. vs. Bunların tümü cehennemdendir. İçlerinde bu gibi duyguları barındıranlar, şeytanı barındırırlar. Aşırı Milliyetçilik bile, bunların tümünü ihtiva eder.
Rab bizlere, ne kadar günahkâr, ne kadar iğrenç ve ne kadar zavvallı olduğumuzu göstersin. Acınacak halimizden gurur duyarız. Rab bize tövbe versin. Hepimizin ‘O Kurbanlık Kuzu’ya ihtiyacımız vardır. Rab, biz günahkârları kurtarmaya geldi.
25. Kasım 2010: 21:53 #35735AnonimPasif
Yasaların ne dediğinin hiç bir hükmü yok..Asıl sorun baskı ve ortam..Benim memleketimde yaşarken gerçeği söylemek gerekirse hiç dine ihtiyaç duymamıştım..Bu da ne demek derseniz; Türk olarak doğduğum için müslümandım ama sadece sorulduğunda..Ve ailem de dahil; çevremdeki herkes benim gibi idi.
Ne zaman ki; üniversite için şehir değiştirmek zorunda kaldım, o zaman çok büyük sıkıntılar çektim..Çünkü yeni ortamım daha dinci ve bağnaz bir ortamdaydı..İşte o zaman bazı şeyleri sorgulamaya başladım..
Düşünün; bırakın hristiyanlığı, sorulduğunda müslümanım yanıtını verdiğim halde, aşırı bir baskıya mağruz kaldım..
En son içki içtiğim için büyük bir kavga çıktı, ‘ve islamiyet bu ise ben müslüman değilim’ dedim.. Onlar da, “Evet böyle” dediler..
Ateist olamam çünkü büyük bir yaratıcaya inanıyorum, islamı biraz araştırınca bu dinin hak dini olmadığını..Kavradım ve hristiyanlığı seçtim içimden.
Ama pratikte dinim için hiçbir şey yapamıyorum..Hiç kiliseye de gidemedim..Kendi kendime gelin güvey oluyorum belki, ne kadar hristiyan sayılırım bilmiyorum..
O kavgadan sonra arkadaşlardan özür dileyip, daha dikkatli bir müslüman gibi davranmaya çalışıyorum ve bu şehirden kurtulmak için günlerimi sayıyorum..
Böyle bir şey iste bu ülke de hristiyan olmak..26. Kasım 2010: 5:44 #35740AnonimPasifTimur dostum,
Asla vaz geçme. Zoraki bir iman belki Şeytan’ı mutlu eder ama Rab’bi asla. En azından bu sitede kal ve yazılanları oku. Kaldığın şehirde belki bir imanlı topluluğu vardır. Bilen arkadaşlar yardımcı olur. Topluluk çok önemlidir ve bunu mutlaka aramalısın. Elinden tutması için de Rab İsa’ya dua et. “Kurtar beni ey İsa!” bile desen, O mutlaka yardımına koşar. Bizden ayrılma. Sorularını sor. Ne yaşadığını, neler hissettiğini bizler de yaşadık ve biliyoruz, anlıyoruz. Rab seni bereketlesin.
Sevgiler.
26. Kasım 2010: 11:12 #35741AnonimPasifÖLÜM CEZASI :
Asya Bibi, iki çocuk annesi ve Hristiyan olan Pakistanlı bir kadın, ‘Muhammed’e Hakaret’ nedeniyle ölüm cezasına çarptırıldı.
Bir meyve bahçesinde çalışan, diğer Pakistan’lı işçilerle birlikte meyve toplayan Asya, susadığında, oraya herkesin kullanımı için getirilmiş olan bir kova sudan alıp içmiş ve arkasından gelen susamış olan bir diğer kadına da su vermişti. İkinci kadın ise, “Biz bir Gâvur’un içtiği bardaktan içmeyiz” deyince, orda bir din tartışması olmuş ve Asya ona, “Senin Muhammed’in peygamber bile değil” anlamında birşeyler söylemiş ve bu da kıyametin kopmasına yetmiş.
Kadın orda linç edilmek istenmiş, fakat otoritelerin müdahalesi ile tutuklanıp hapse atılmış ve yargılandığı davada suçlu bulunup, ölüme mahkûm edilmiştir.
CNN televizyonu olayı araştırmak için, Pakistan’daki o köye gitmiş ve olayı görenlerle mülâkat yapmıştı. Haber programını izlerken şok oldum. Bu kadar nefret! Bu kadar hoş-görüsüzlük! Sırf kendi inandığına başkaları inanmıyor diye, nasıl bu kadar kin ve cinayet barındırabiliyor bu insanlar? Erkeği de öyle, kadını da. Ruhlarında cinler cirit atıyor ama yine de kendilerini ‘Tanrı’nın sevgili kulları’ zannediyorlar.
“Bu karar biraz sert olmadı mı?” dedi CNN muhabiri. Hepsi birden, büyük bir öfkeyle “Hayır” dediler. “Ama o sizin köyünüzden, sizden biri” dedi CNN muhabiri. “Ölümü hakketti. Allahü-Ekber” diye haykırdılar. “Ölsün diyen el kaldırsın” dedi CNN muhabiri; hepsi birden hiddetle haykırarak el kaldırdılar.
Köyün imamına konuştu CNN. Ağzından köpük saçarcasına, “İdam kararı alındığında, sevinç gözyaşları döktüm” dedi. Hiçbirinde ne sevgi, ne hoşgörü ve ne de acıma duygusu vardı. Belli ki, “Günahsız olan, ilk taşı o atsın” sözünü hiç duymamışlardı bu insanlar. Yüreklerinde, tüm cehennemin cinlerini barındırıyorlardı ama kendi hallerine kör idiler. İsa, kendisini çarmıha gerenleri, o anda affetmiş, onlar için dua etmişti. Körlük bu kadar olabiliyor ancak. Farkı göremiyorlar. Cehennemlik olduklarını anlayamıyorlar.
“Ben Müslüman değilim” ne demek? “Ben senin ne dinine, ne peygamberine ve ne de kitabına inanıyorum” demektir. Yani ‘Müslüman’ olmayan biri bunu başka nasıl izah etsin. Her ne şekilde söylerse söylesin, ‘İslâm’a veya Muhammed’e Hakaret’ sayılacaktır. “Ben senin kitabı’nın Tanrı’dan olduğuna inanmıyorum kardeşim. Peygamberinin de, peygamber olduğuna”. Bu başka nasıl söylenebilir ki? Çıksın bir Müslüman izah etsin. Kaldı ki, ‘Gâvur, domuz, maymun’ diyebiliyor bir Müslüman ve Kuran diğerleri için ama bu ‘Hakaret’ sayılmıyor ve kimse de küplere binip ‘Fetva’ naraları atmıyor.
Daha önce de yazdığımız gibi, ‘Muhammed Karikatürlerini’ büyük bir hiddet, şiddet, öfke ve tehdit ile protesto edenler, nedense bu gibi olaylarda, dut yemiş bülbüle dönüşüyorlar. Protesto eden bir tek kişi bile yok. Asın, kesin diyen çok.
Neyse ki, son haberlere göre, Batı’dan gelen baskılara dayanamayıp, Asia Bibi kızkardeşimizin, Pakistan hükümeti tarafından serbest bırakılacağı söyleniyor. Ama nice kelleler gitti. “Dinde zorlama yok”muş. Sakalıma anlat. İslâm ‘Sevgi ve Hoşgörü’ diniymiş. Kargalar bile hâla gülmekten yerlerde tepinir. Filistinli Müslümanların neler çektiğini biliyorsun da, bu ayni insanların, Filistinli Hristiyanlara neler çektirdiklerinden haberin var mı? İraklı Müslümanların neler çektiklerini biliyorsun da, bu insanların İraklı Hristiyanlara, hâla bu günlere dek çektirdiklerinden haberin var mı? Asia Bibi davasını hangi televizyon bildirdi? Hangi gazete yazdı? Pakistan’da tecavüz edilen rahibelerin davasını duydunuz mu peki?
Ya da Sudan’da, sırf Şeriat’ı getirmek için milyonlarca Hristiyan’ın Müslümanlar tarafından katledildiğini ve hatta bu yüzden liderleri ‘El Beşir’in tüm dünyada kırmızı bültenle görüldüğü yerde tutuklanmak üzere interpol tarafından aranmakta olduğunu duydunuz mu hiç ülkemizde. Hep tek yanlı, hep tek taraflı propagandaya maruz kalmadınız mı? Bu çok aranan ‘El- Beşir’ Türkiye’de kırmızı halılarla karşılanıp kucaklanmadı mı?
Rüzgar kızkardeşimizin de her zaman dediği gibi: “UYAN EY UYUYAN”. Uyan, öğren, ara. “RAB SANA PARLAYACAKTIR”
29. Kasım 2010: 9:36 #29738AnonimPasifEn önce… şunu diyeyim: Timur kardeşim, ‘Timur’ isimli birinin Hristiyan’ım diyor olması ne kadar hoş… ‘Timur’ tam bir Orta Asya ismi ve… işte, Hz. İsa Mesih’in nezdinde hiç bir önemi yok… Çünkü O’nun tek önemsediği ‘ses’inin biri tarafından duyuluyor olup olmadığı… O’nun anlayışında ‘Richard’ ile ‘Stelyo’, ‘Ivan’ ile ‘Salih’, ‘Avram’ ile ‘Timur’ hep kardeşler ve her biri Kendisi’ne kendi dilinde hitap etmesine rağmen aralarında dünyevi resmiliklere dayalı olmayan, sınırların hükmünün olmadığı, mesafelerin hiç bir sorun yaratmadığı bir ‘ulus’un mensuplarını oluştururlar.
‘Yeni İsrail’dir bu ulus… yani Kilise… Mesih’in cemaati… Bu cemaatin tüm fertleri bir çardağın uzantıları gibilerdir, her biri ayrıdır, birbirlerinden mahal olarak çok uzakta bile olabilirler ama… kökleri ortaktır ve yaşamları İllahi varlığın toprağından kaynaklanır, ordan beslenir, tek olan bir vücuttan dallanır budaklanırlar, üzüm verirler…
Ve bu üzümün ‘ruhu’, şarabı, sarhoş edicidir… Ruh’ul Kudüs’ün İllahi sarhoşluğunu doğurur insanda… Derin mi derin bir ayıklık sarhoşluğudur bu… Dünyeviliğin kahredici, manen mahvedici ayyaşlığından sıyrılmışlığın sarhoşluğu… İnsan bu sarhoşluk sayesinde imkansız olanı yaşamaya başlar, düşmanını anlamaya, sevmeye, kendisine iyilikle karşılık vermeye kadar varır. Bu sarhoşluktan ibarettir Hristiyanlık. Bu sarhoşluk Ebediyet sarhoşluğudur, nitekim, ölümü de yıkar, ötesine geçer.
Kemal abinin dediklerine gelince… çok ama çok önemli bir noktaya parmak değdiriyor… Bu İslam’a hakaret meselesi kendi içinde kocaman bir çelişki apaçık… Müslüman değilim diyen ‘ben bu hayat görüşüne inanmıyorum, sorunlu buluyorum, ondan katılmıyor bir başka hayat yaklaşımını benimsiyorum’ demiş olur elbet. Bu durumda ama, gayet bariz ve sade bir mantık denkleminin sonucu olarak her ‘Müslüman olmamayı seçiyorum’ diyenin ‘Kitab’ba, Peygamber’e’ küfretmiş sayılıyor olması gerekir, İslami görüşçe. Eh, o halde de… İslamiyet’in hoş görülü bir hayat yaklaşımı olarak görülmesinin imkanı kalmaz.
Bizler burada ne Kuran yakma, ne Peygamber’le alay eden karikatürler yayınlamaktan bahsediyoruz… Bu gibi tavırlar gerçekten saçma. Bir hayat görüşüne katılmıyorsan alay etmen gerekiyor anlamına gelmez kesinlikle. Alay şeytandandır, her halükarde… Ama bu başka, bizim şu an dediğimiz bambaşka… Eğer her ‘ben İslamı kabul etmek istemiyorum’ diyen küfür etmiş sayılıyorsa İslamiyet’in anlayışında… o zaman gerçekten, tüm insanlık olarak, insanın en temel hakkı olan, insanı insan yapan vicdan serbestiyle ilgili çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız demektir, İslamiyet’in sadece bu dünyadaki varoluşu ile bile…
Bu konu aslında tüm ciddi, iyi niyetli Müslüman insan kardeşlerimizin akıl yargısının önüne serilmesi gereken bir konu… insan olmanın özelliğiyle doğrudan alakalı bir ölüm kalım sorunlanışı olarak üzerinde durulması icab eden bir mevzu.
Nüfusu Müslüman çoğunluklu ülkelerde Müslüman olmayanların çektikleri inanılmaz şeyler hakikatten… Bu insanların her günleri Kemal abinin bu kadar netlikle değindiği çelişkinin doğurduğu baskı ve tehditle geçer durumda.
Şahsen tanımış olduğum Türkiye’deki Müslüman entellektüllere bu soruyu her yönelttiğimde cevapsız kalmışımdır. Birileri iyi bir niyetle, saldırganlık ve nefis yarıştırma niyeti olmadan bu konuyu irdelemeyi isteseler çok aydınlatıcı bir diyalog olur herhalde… olması tamamen elzem olan bir diyalog hem…
Herkese esenlikler, iyilikler, bereketler…
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.