Tek Yaratıcı – Tek Allah

  • Bu konu 17 izleyen ve 49 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 16 ile 30 arası (toplam 50)
  • Yazar
    Yazılar
  • #30184
    Anonim
    Pasif

    Fırat Abi, Papa örneğini ben vermştim, ondan açıklama gereği hissettim…

    Papa kesinlikle Kutsal Kitap değildir. Papa’nın sözleri sadece kendini bağlar. Bununla birlikte, özellikle son iki Papa’nın Kutsal Kitabı doğru olarak yorumladığına inanıyorum. Özellikle sevgi ve barış konusunda.

    Dinler arası diyalok çatısı altında, sevgi ve barış konusunda oldukça başarılı da oldular. Zaman zaman bu yıpratılmak istenildi. Söyledikleri sözler oldukça yanlış aksettirildi. Sanırım geçen yıldı, Papa’nın konuşmasındaki, müslümanlar için sarfettiği sözler buna çok iyi örnekti. Tamamiyle dostluk ve sevgi üzerine olan konuşmasının basının nerelere çektiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

    Papalar günahlı insanlardır. Hataları oldukça boldur. Dolayısıyla Kutsal Kitapta değildir. Ama dediğim gibi, eğer söz konusu dünyadaki sevgi, kardeşlik, barış ise özellikle son iki Papa’nın tutumu beni oldukça tatmin etmişti ve onları bu konuda oldukça başarılıda bulmuştum.

    #30187
    Anonim
    Pasif

    Sayın abdulkadir; birinci tümceniz için teşekkür ederim. İbadet gizlidir ki; bir şey söylemeden geçemeyeceğim. Dualarımda kendime değil; inanlı olsun ve de olmasın kişiler için Tanrı’ya yakarırım. Kendi sıkıntılarım için O’na teşekkür ederim.Sadece beni şeytanla denenmelere bırakmaması için İsa Mesih adıyla dua ederim. Tabi ki, bir inanlı olarak Rab’bin sizinde yüreğiniz de olması için dua edeceğim.

    İkincisi; benim almak istediğim yanıtları alamadım. Görüyorum ki, soru ve yanıtlarımızda bir anlaşılamama sorunu var. Ben bir teolog değilim. Sadece gariban bir Tanrı işcisi olmaya çalışan kişiyim. Zira; bazı sözcükler, bizi istemediğimiz bir tartışmaya sokacak gibi ! Sizin yazılarınızla ilgili forumda bir çok yazı ya da iletilerim var. Ama sormak istediğiniz bir şey olursa; polemik yaratmayacak bir şekilde yanıtlarım. Zira yanıtlarım, yine Kutsal Kitap’a göre olacaktır. Yıllar önce olsaydı; farklı bir şekilde yazılımlarım olurdu ki, bunu da parantez içinde ileteyim. Forumla ilgili diğer yanıtlarınız içinde teşekkür ederim.( Başkalarına sormadan doğrudan size sordum; yazınsal içtenliğnize güvendiğim için )

    Rab, yüreğinizde olsun.

    Dünyayı kazansan ne yararı olur ? :papatya: :papatya: :papatya:

    #30188
    Anonim
    Pasif

    Sevgili burç kardeşim, gönlünüz rahat olsun. Yazılımımın sizinle bir ilgisi yoktu. Evet yazılarınızı anımsıyorum. Oradaki yazılım, yazının akış biçimiyle ilgiliydi. Rica etsem, bir kez daha okursanız sevinirim. Rab’de daha huzurlu olursunuz, diye. Size Rab’de güveniyorum ki, siz beni daha öncelerinden de tanıyorsunuz. :kucak: :kucak: :kucak:

    Not: Bir rab’de kardeşimin bir kaç saat önce bir ifadesi vardı, sizin de hoşunuza gidecektir: ” Mesih karışısındaki davranışınız çok güzel.” Sizin de öyle !

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle !

    Dünyayı kazansan ne yararı var ? isasiyahbeyaz :elsalla: :elsalla: :elsalla:

    #30196
    Anonim
    Pasif

    Sayın Fırat,

    ”İkincisi; benim almak istediğim yanıtları alamadım. Görüyorum ki, soru ve yanıtlarımızda bir anlaşılamama sorunu var.” sözünüzde belirttiğiniz gibi bir anlaşılamama sorunu var. Ben bu sorunun kaynağını herhangibir kavramın kendi alanı içinde kullanılmamasında görüyorum. Buna örnek olarak ta sizdeki günah kavramını işledik. Türkçedeki günah işlemek kavramıyla hristiyan teolojisindeki günah kavramının aynı şeyler olmadığını ifade ettim. Ben o kanaatteyim ki, birçok hristiyan inanlı bile bu farkı bilmiyor. Bu fark bilinse, bir müslüman, hz.İsa’nın O’na inananların günahını nasıl yüklendiğini sorduğu zaman ona anlaşılır cevaplar verilirdi. (İkna edici demiyorum zira ikna olmak farklıdır, anlamak farklıdır.) Ama anlaşılır cevaplar verilemiyor, çünkü, kendisine böyle bir soru yöneltilen hristiyan, günah kelimesini karşısındakinin de aynı manada anladığını düşünüp izah etmeye çalışıyor. Halbuki müslümanın günah anlayışıyla hristiyanın günah anlayışı temelde farklıdır. Bir müslümana ”her insan günahlı doğar” dediğiniz zaman bunun sebebini açıklayamazsınız. Bunun yerine söze, günahın sizdeki anlamını açıklayarak başlarsınız. Sonuçta söyledkleriniz kabul edilmese bile ne dediğiniz anlışılmış olur. İsa’nın tanrılığı konusu da böyledir…

    Almak istediğiniz yanıtlara gelince… Doğrusu açıkça sorulmuş bir soru göremedim yazınızda. ”Kitaplar konusunda bir sorum var. Açılım yapabilecek biri var mı ? benzeri.Orada bir açılım yapabileceğinizi umuyorum.” diye bir soru cümlesi var gibi ama ne sorduğunuzu tam olarak analayamadığım için cevapsız bıraktım, kusuruma bakmayın.
    Bilakis benim sorduğum sorular vardı, siz bunlara cevap verebilirdiniz.
    Gerçek ve diri Tanrı diyorsunuz… Biz farklı bir Tanrı’ya mı inanıyoruz? Allah Hay (Diri, hayat sahibi) ve Hak (Gerçek, hem de mutlak gerçek) ‘tır. Bütün güzel isimler O’nundur. ”Tanrı sevgidir” diyorsunuz, aynen biz de diyoruz. O Vedud (Seven ve sevilen) ‘dur. Araştırın, müslüman ve hristiyanlar arasında, hz. İsa’nın tanrılığı, Kur’an ve hz. Muhammed’in peygamberliği dışında fazla da bir fark yoktur. Bu farklar önemli farklardır tabi ama birbirlerini görmezden gelmeye sevkedecek farklar değildir.”

    Tartışmak iyidir, amaç güzel bir sonuca varmaksa veya ortak noktaları bulmaksa. Kuru bir laf gevezeliği ve inat ise yapılan tartışma, bundan Rabbimize sığınalım.

    Genel olarak soracağım soru yok. Çünkü önceden de belirttiğim gibi inancınızı müslümaların taraflı kaynaklarından değil kutsal kitaptan ve bizzat hristiyan olarak yaşayanlardan öğrendim(öğreniyorum). Ama konuya göre çıkacak soru olursa elbette sorarım.
    Benim asıl amacım, gerek aynı inançta olan insanlar olsun, gerekse farklı inançta olanlar olsun, herkesin birbirini tanımaya çalışması ve bu tanışmaya paralel olarak ta ortadaki önyargıların yıkılması. Bu amaçla bir papazın kitabından alıntı yaparak ilk mesajımı yazdım. Önyargıların yıkılması ancak birbirimizi dinlersek ve bribirimize tahammül edersek mümkün olacaktır.
    Önyargılarımız yok veya önyargıları yıkıp ta ne olacak demeyin lütfen. Bu önyargılarımız sebebiyle hristiyan ve müslümanlar birbirleri hakkında hiçbirşey bilmiyorlar ve karşılıklı yaptıkları itirazlarda çok komik duruma düşüyorlar.
    Mesela orucun benim söylediğimden farklı olduğunu belirtmişşsiniz. İslamdaki orucu bilseydiniz orucun sadece yeme ve içmeyi terketmek olmadığını da bilirdiniz. Bense islamdaki orucun kutsal kitaptaki oruçla aynı olduğunu iddia etmiyorum. Öz itibariyle oruç olsun diğer ibadetler olsun üç dinde de aynıdır, farklı olan niceliğidir. Orucun özü, belirli bir amaç için kendini mahrum bırakmaktır dersek her üç dindeki oruc kavramı buna dahil olmuş olur. Bu bakış açısını her konuda uygulayamayız belki ama temel ibadetlerde uygulayabiliriz ve çok güzel sonuçlara varabiliriz.(misal namaz/dua, hac, sadaka, cihad, kurban)

    Rabbim bizleri güzel sonuçlarda buluştursun.

    #30200
    Anonim
    Pasif

    Sayın abdukadir, şu anda yola çıkıyorum.Yazılarınıza şöyle bir baktım. Gece ( 02.55 ) ,kendinize göre bir felsefi yorum getirmişsiniz. Rab, yüreğinizde olsun. Dönüşümde ( Rab, izin verirse ) gereken yanıtı vermeye çalışırım.Yalnız yanıttan kaçtığımı sanmayın. Forumda sorularınızla ilgili yazdığım yazılar size bir yanıttır.Forumdaki yazılar, aynı zamanda benim düşüncelerimi içerir. Teşekkür ederim.

    Dünyayı kazansan neye yarar ?

    Rab’bin sevgisinde kalınız.isasiyahbeyaz rabbe hamdolsun

    #30202
    Anonim
    Pasif

    @abdulKadir 8612 wrote:

    Sayın Fırat,

    ”İkincisi; benim almak istediğim yanıtları alamadım. Görüyorum ki, soru ve yanıtlarımızda bir anlaşılamama sorunu var.” sözünüzde belirttiğiniz gibi bir anlaşılamama sorunu var. Ben bu sorunun kaynağını herhangibir kavramın kendi alanı içinde kullanılmamasında görüyorum. Buna örnek olarak ta sizdeki günah kavramını işledik. Türkçedeki günah işlemek kavramıyla hristiyan teolojisindeki günah kavramının aynı şeyler olmadığını ifade ettim. Ben o kanaatteyim ki, birçok hristiyan inanlı bile bu farkı bilmiyor. Bu fark bilinse, bir müslüman, hz.İsa’nın O’na inananların günahını nasıl yüklendiğini sorduğu zaman ona anlaşılır cevaplar verilirdi. (İkna edici demiyorum zira ikna olmak farklıdır, anlamak farklıdır.) Ama anlaşılır cevaplar verilemiyor, çünkü, kendisine böyle bir soru yöneltilen hristiyan, günah kelimesini karşısındakinin de aynı manada anladığını düşünüp izah etmeye çalışıyor. Halbuki müslümanın günah anlayışıyla hristiyanın günah anlayışı temelde farklıdır. Bir müslümana ”her insan günahlı doğar” dediğiniz zaman bunun sebebini açıklayamazsınız. Bunun yerine söze, günahın sizdeki anlamını açıklayarak başlarsınız. Sonuçta söyledkleriniz kabul edilmese bile ne dediğiniz anlışılmış olur. İsa’nın tanrılığı konusu da böyledir…

    Almak istediğiniz yanıtlara gelince… Doğrusu açıkça sorulmuş bir soru göremedim yazınızda. ”Kitaplar konusunda bir sorum var. Açılım yapabilecek biri var mı ? benzeri.Orada bir açılım yapabileceğinizi umuyorum.” diye bir soru cümlesi var gibi ama ne sorduğunuzu tam olarak analayamadığım için cevapsız bıraktım, kusuruma bakmayın.
    Bilakis benim sorduğum sorular vardı, siz bunlara cevap verebilirdiniz.
    Gerçek ve diri Tanrı diyorsunuz… Biz farklı bir Tanrı’ya mı inanıyoruz? Allah Hay (Diri, hayat sahibi) ve Hak (Gerçek, hem de mutlak gerçek) ‘tır. Bütün güzel isimler O’nundur. ”Tanrı sevgidir” diyorsunuz, aynen biz de diyoruz. O Vedud (Seven ve sevilen) ‘dur. Araştırın, müslüman ve hristiyanlar arasında, hz. İsa’nın tanrılığı, Kur’an ve hz. Muhammed’in peygamberliği dışında fazla da bir fark yoktur. Bu farklar önemli farklardır tabi ama birbirlerini görmezden gelmeye sevkedecek farklar değildir.”

    Tartışmak iyidir, amaç güzel bir sonuca varmaksa veya ortak noktaları bulmaksa. Kuru bir laf gevezeliği ve inat ise yapılan tartışma, bundan Rabbimize sığınalım.

    Genel olarak soracağım soru yok. Çünkü önceden de belirttiğim gibi inancınızı müslümaların taraflı kaynaklarından değil kutsal kitaptan ve bizzat hristiyan olarak yaşayanlardan öğrendim(öğreniyorum). Ama konuya göre çıkacak soru olursa elbette sorarım.
    Benim asıl amacım, gerek aynı inançta olan insanlar olsun, gerekse farklı inançta olanlar olsun, herkesin birbirini tanımaya çalışması ve bu tanışmaya paralel olarak ta ortadaki önyargıların yıkılması. Bu amaçla bir papazın kitabından alıntı yaparak ilk mesajımı yazdım. Önyargıların yıkılması ancak birbirimizi dinlersek ve bribirimize tahammül edersek mümkün olacaktır.
    Önyargılarımız yok veya önyargıları yıkıp ta ne olacak demeyin lütfen. Bu önyargılarımız sebebiyle hristiyan ve müslümanlar birbirleri hakkında hiçbirşey bilmiyorlar ve karşılıklı yaptıkları itirazlarda çok komik duruma düşüyorlar.
    Mesela orucun benim söylediğimden farklı olduğunu belirtmişşsiniz. İslamdaki orucu bilseydiniz orucun sadece yeme ve içmeyi terketmek olmadığını da bilirdiniz. Bense islamdaki orucun kutsal kitaptaki oruçla aynı olduğunu iddia etmiyorum. Öz itibariyle oruç olsun diğer ibadetler olsun üç dinde de aynıdır, farklı olan niceliğidir. Orucun özü, belirli bir amaç için kendini mahrum bırakmaktır dersek her üç dindeki oruc kavramı buna dahil olmuş olur. Bu bakış açısını her konuda uygulayamayız belki ama temel ibadetlerde uygulayabiliriz ve çok güzel sonuçlara varabiliriz.(misal namaz/dua, hac, sadaka, cihad, kurban)

    Rabbim bizleri güzel sonuçlarda buluştursun.

    Size esenlik olsun;
    Sayın AbdülKadir bey, eminimki fırat biraderim size detaylı bir yazı yazacaktır fakat sizin yazınızı okuduğumda cevap verme gereği duydum.

    Birincisi herhangi birşekilde bir kıyaslamanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Çünkü RAB’bimiz MESİH İSA “Tek yol,tek gerçek, tek yaşam benim diyor”
    dikkat ederseniz var olan inanışlar içerisinde bende bir alternatifim demiyor, burada bir kesinlik var ve biz bu kesinliği sunan tek RAB’be iman ediyoruz.
    Farklı bir inanışa sahip olabilirsiniz veya yaşamı farklı algılıyor olabilirsiniz fakat bize düşen sizin sahip olduklarınızı eleştirmek veya kınamak değil sadece ve sadece Yaşam veren Kutsal Kurtarıcı Mesih İSA’yı ve onun sözlerini tanıtmaktır.

    yaşamda birçok şey birbiriyle benzerlik gösterebilir fakat özde aynı değildir. Ana temalar her zaman belirleyicidir. Ve bizim yaşamımızın ana teması RAB Mesih’dir.

    Oruç konusunda size şunu söyleyebilirim. Bizler orucu sevap olarak veya bağışlanmak için tutmayız. işlenen suçlara karşı ödenen bir tazminat değildir oruç. sevgili john Calvin “yararlı bir disiplindir” der oruç için. ve KUTSAL YAZILAR’da “oruç kişisel amaçlı olarak bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürmek için etkindir” der.(Rom:8:13) Oruç: kişinin kendini alçaltarak Ruhsal olanı aramak için yiyiecek ve içicek şeylerden belirli bir süre uzak durması olarak tanımlanabilir.

    Ve yazınızın sonunda değindiğiniz öreneklere gelelim…..

    KURBAN….. Peygamber İbrahim oğlu İshak’ı sunağa yatırdığında Tanrı ona bir koç verdi ve onu kurban etmesini söyledi. aradan yıllar geçti ve YHVH biricik oğlunu kurban kuzusu olarak sundu. TAMAMLANDI. Artık kurban sunulmaz çünkü insanların günahlarını ortadan kaldıran Tanrı kuzusu kurban edildi ve kanıyla aklandık. Ve O ölümü yenerek sonsuz yaşamı bizlere bağışladı.
    Bu konu benzerlikler içindeki özün farklılığına sanırım güzel bir örnektir. Ana tema Tanrı kuzusu MESİH İSA’dır.

    CİHAD…. Yüce Rab Mesih İsa dedi ki: “düşmalarınızı sevin…sizden nefret edenlere sevgiyle yaklaşın….bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı çevirin…”

    SADAKA…… Yüce Rab Mesih İsa dedi ki:”bir zenginin cennete girmesi bir devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur……..zenginler mallarını satsınlar ve fakirlere pay etsinler……iki gömleğin varsa birini olmayana ver…” yani çok malı olanın bundan minicik bir payı olmayana sunması değil ortak yaşam ve paydaşlık önemlidir.

    HAC….. Biliyorum ki gittiğim her yerde RAB benimle. Dünyanın neresinde olursam olayım, hangi toprak parçası üzerinde durursam durayım O benimle aynı şekilde ilgilenecek ve sevecek.

    DUA…. Yalnızca göklerdeki BABA’mıza dua ederiz ve tek aracı RAB İSA MESİH’tir. İçimizden geldiğince, bildiğimiz ve anladığımız dilde ve KUTSAL RUH’un yönetiminde YHVH’ye sığınır, YHVH’ye övgü sunar,YHVH’den dileriz.

    NAMAZ….. RAB ile olan birliktelik hava gibidir. İnsan nefes almadan ne kadar yaşayabilir ki… aynı şekilde günün her anı ve yaşamın her soluğunda O’na secde ederiz.

    Hangi inanışdan olursanız olun çağrı açıktır…..
    TÖVBE EDİN, İMAN EDİN,VAFTİZ OLUN, İSA’nın EŞSİZ KURTARIŞINI GÖRÜN VE İMAN EDİNKİ KURTULUŞA KAVUŞASINIZ VE TANRI’nın EŞSİZ SEVGİSİNİ TADASINIZ.

    TANRI DÜNYAYI ÖYLE ÇOK SEVDİ Kİ BİRİCİK OĞLUNU VERDİ. ÖYLE Kİ O’NA İMAN EDENLERİN HİÇBİRİ MAHVOLMASIN HEPSİ SONSUZ YAŞAMA KAVUŞSUN.” YUH.3:16

    Tomurcuklanmasa incir ağaçları,
    Asmalar üzüm vermese,
    Boşa gitse de zeytine verilen emek,
    Tarlalar ürün vermese de ,
    Boşalsa da davar ağılları,
    Sığır kalmasa da ahırlarda,
    Ben yine RAB sayesinde sevineceğim,
    Kurtuluşumun Tanrısı sayesinde
    Sevinçle coşacağım.
    Egemen RAB gücümdür benim.
    Ayaklarıma geyik ayağının
    Çevikliğini verir.
    Aşırtır beni yükseklerden.
    Habakuk 3:17-19

    #30205
    Anonim
    Pasif

    Sayın advertiser, size de selam olsun.

    <> şeklindeki cümleniz üzerine hiçbirşey yazmamak gerekiyor aslında. Çünkü hz. İsa’ya kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ortak mesajı ancak bu kadar sığ / yüzeysel görülebilir.
    Sorarım size, İsa Mesih’in tek yol olma, tek gerçeğe götürme ve tek yaşam kaynağı olma özelliğine diğer peygamberler sahip değil miydi? Hz. İbrahim dönemindeki inasanlar için İbrahim, tek kurtuluş yolu değil miydi? O’na inanmayan insanlar Allah’a, dolayısıyla gerçeğe, dolayısıyla öldükten sonra yaşama hakkına sahip olabilirler miydi? Aynı soruları Nuh, Yakup, Musa ve diğer bütün peygamberler için de sorabiliriz.
    İsa Mesih, Yahya’yı ”kadınlardan doğanların içinde Yahya’dan üstün olan yoktur” diyerek övdü, onun elinde vaftiz oldu. Hz. Yahya Hz. İsa göreve başladıktan aylarca sonra O’nun beklenen mesih olduğunu bizzat öğrencilerini göndererek öğrendi, O’nu doğruladı. Ama hz. İsa’nın peşinden gitmedi, O’nu sizin kabul ettiğiniz gibi RAB olarak görmedi. İsa’da kendisine gelen Yahya’nın öğrencilerini ”tek yol benim” diyerek alıkoymadı. Yahya’nın vaftiz etmesine, ”artık senin müjdelediğin Tanrı sözü geldi, vaftiz etmene gerek kalmadı” diyerek engel olmadı veya yürürlükten kaldırmadı. Yahya, ölene kadar vaftize devam etti.
    Sanırım bu söylediklerimden nereye varmak istediğimi anladınız. YOL, Allah’a giden yoldur ve tektir. Bu yolun rehberleri de Rabbimizin seçtiği peygamberlerdi. Hz. İsa döneminde YOL’ a Yahya ve İsa rehberlik ettiler. Yahya ölünce tek rehber Mesih İsa kaldı. (O’nun bu tek rehber olma özelliği bize göre taa hz. Muhammed’e kadar devam etti.)
    Dolayısıyla her peygamber kendi zaman diliminde mecazi olarak ”tek yol” olmak durumundadır. Birden fazla peygamber varsa, birinin diğerine tabi olması dolayısıyla her biri ”tek yol”un aynı rehberi konumundadırlar. Onun için Lut İbrahim’e, Harun Musa’ya, Yahya İsa’ya tabi olmuşlardır.

    <>
    Bu cümleniz, ”yaşamda (daha doğrusu tek Tanrı’lı dinlerde) birçok şey farklılık gösterebilir fakat özde AYNIdırlar. Belirleyici olan bu AYNIlıklardır ve ana teması Allah / YHWH dir” şeklinde olsaydı ….. daha iyi olmaz mıydı?

    Benim amacım, hristiyanlığın temeli olan İsa mesihin tek yol olmasını veya tanrılığını eleştirip bu konuda sizlere kendi doğrularımı aktarmak falan değil. Ortada bir kavram kargaşası var ve bunun farkında değiliz. Ben bunun farkına varalım istiyorum. Çünkü bu farkedilirse iletişimimizin daha kolay ve daha doğruya götürücü olacağını düşünüyorum.
    Benim bu ifadelerimin üstüne siz yine can alıcı kavramları alıp bunları sadece hristiyan terminolojisine göre tarif etmiş ve sonuca ulaşmışsınız. Bunlardan sadece kurban kavramının sizde özel biryeri olduğu için farklılık arzediyor. Onun dışındakiler öz itibariyle aynıdırlar.

    ORUÇ bizde de sadece sevap kazanmak veya affedilmek için tutulmaz. Bu özelliklerde olan Ramazan orucudur. Oruç sadece yeme-içme orucu değil, cinsellik ve her türlü kötü davranıştan uzak durma orucudur aynı zamanda. Bu şekliyle her üç dinde öz itibariyle oruç vardır. Yahudilikte buna ilaveten susma orucu dahi vardır.

    CİHADın sadece savaş olmadığını açıklamama rağmen siz bildiğinizi okumuşsu
    nuz yine. Cihad, hristiyanlık ta dahil dinlerin en önemli faal emridir. Misyonerlik cihadın bir dalıdır mesela. İslamın izin verdiği hatta kaçınılmaz olduğunda emrettiği SAVAŞ ı reddederseniz bu anlaşılabilir.

    SADAKAnın belirli bir miktarı yoktur. Aynen sizin bahsettiğiniz gibi verilmesi esastır.Ve bu özelliğiyle dinlerde ortaktır. Belirli miktarlarda verilmesi gereken zekat veya ondalıklar ise şimdiki vergilere benzetilebilinir.

    HAC kutsal yerlerin ziyaret edilmesidir ki, insanlar için büyük faydaları vardır.

    DUA aynen sizin bahsettiğiniz şekildedir. Bizde ve yahudilerde tek farkla ki, hz. İsa’nın veya başka bir yüce insanın aracılığıyla değil doğrudan göklerdeki Babanıza / YHWH ‘ya / Allaha yakarır, O’nu çağırırız.

    NAMAZ, duanın belirli vakitlerde, belirli fiziksel hareketler eşliğinde yapılması ve Kutsal Metinlerden parçalar okunmasıdır ki, isimler farklı olsa da her üç dinde vardır.

    Benim hristiyan arkadaşlara çağrım ise sizinkinden farklıdır:
    İncilin ve Mesih İsa’nın mesajı gereğince iman edin, buna göre yaşayın ve İsa’yı gönderen Kadir-i Mutlak’ın sözlerine kulak tıkamayın. Tevratı ve İncili doğrulayan Kur’an’ın mesajını yok saymayın. İsa’ya ve diğer bütün peygamberlere kutsal kitabın açıkladığı şekliyle iman eden müslümanları tanıyın, kendinizi de onlara tanıtın. Ki yüzyıllarca süren bu kör dövüşü son bulsun.

    #30210
    Anonim
    Pasif

    Sayın abdülkadir bey;

    Ben sizin gibi düşünmüyorum.En azından tüm hristiyanların “İslam” konusunda bilgisiz olmadığını söylemek istiyorum.Bunu müslüman kökenden gelen birisi olarak söyleyebiliyorum.Hemde sadece ad olarak değil,yaşayan birisi olarakta bunu söylemek istiyorum.Hristiyanların bir kısmının islam’ı bilmediği doğrudur.Ama zaten bilmek zorunda değildir.İslam hakkındaki eleştiriler genellikle ateist sitelerden gelmektedir.Biz islam’ı eleştirmiyoruz,çünkü islamla veya başka bir inançla ilgilenmiyoruz..İlgimiz sadece araştırma amaçlı olabilir.Ama müslüman kardeşler bu şekilde yapmıyorlar malesef.Hristiyan teolojisi hakkında hiçbirşey bilmeden araştırıyorlar,saldırıyorlar,hatta bazen küfüre kadar gidebiliyorlar..Biz onlardan nefret etmiyoruz.Rabbimizin öğrettiği gibi onlar için dua ediyoruz..Bu konunun uzamaması açısından bu konu hakkında bir daha yorum yapmıycam.Esenlikle kalın

    #30211
    Anonim
    Pasif

    @abdulKadir 8635 wrote:

    Sayın advertiser, size de selam olsun.

    <> şeklindeki cümleniz üzerine hiçbirşey yazmamak gerekiyor aslında. Çünkü hz. İsa’ya kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ortak mesajı ancak bu kadar sığ / yüzeysel görülebilir.
    Sorarım size, İsa Mesih’in tek yol olma, tek gerçeğe götürme ve tek yaşam kaynağı olma özelliğine diğer peygamberler sahip değil miydi? Hz. İbrahim dönemindeki inasanlar için İbrahim, tek kurtuluş yolu değil miydi? O’na inanmayan insanlar Allah’a, dolayısıyla gerçeğe, dolayısıyla öldükten sonra yaşama hakkına sahip olabilirler miydi? Aynı soruları Nuh, Yakup, Musa ve diğer bütün peygamberler için de sorabiliriz.
    İsa Mesih, Yahya’yı ”kadınlardan doğanların içinde Yahya’dan üstün olan yoktur” diyerek övdü, onun elinde vaftiz oldu. Hz. Yahya Hz. İsa göreve başladıktan aylarca sonra O’nun beklenen mesih olduğunu bizzat öğrencilerini göndererek öğrendi, O’nu doğruladı. Ama hz. İsa’nın peşinden gitmedi, O’nu sizin kabul ettiğiniz gibi RAB olarak görmedi. İsa’da kendisine gelen Yahya’nın öğrencilerini ”tek yol benim” diyerek alıkoymadı. Yahya’nın vaftiz etmesine, ”artık senin müjdelediğin Tanrı sözü geldi, vaftiz etmene gerek kalmadı” diyerek engel olmadı veya yürürlükten kaldırmadı. Yahya, ölene kadar vaftize devam etti.
    Sanırım bu söylediklerimden nereye varmak istediğimi anladınız. YOL, Allah’a giden yoldur ve tektir. Bu yolun rehberleri de Rabbimizin seçtiği peygamberlerdi. Hz. İsa döneminde YOL’ a Yahya ve İsa rehberlik ettiler. Yahya ölünce tek rehber Mesih İsa kaldı. (O’nun bu tek rehber olma özelliği bize göre taa hz. Muhammed’e kadar devam etti.)
    Dolayısıyla her peygamber kendi zaman diliminde mecazi olarak ”tek yol” olmak durumundadır. Birden fazla peygamber varsa, birinin diğerine tabi olması dolayısıyla her biri ”tek yol”un aynı rehberi konumundadırlar. Onun için Lut İbrahim’e, Harun Musa’ya, Yahya İsa’ya tabi olmuşlardır.

    <>
    Bu cümleniz, ”yaşamda (daha doğrusu tek Tanrı’lı dinlerde) birçok şey farklılık gösterebilir fakat özde AYNIdırlar. Belirleyici olan bu AYNIlıklardır ve ana teması Allah / YHWH dir” şeklinde olsaydı ….. daha iyi olmaz mıydı?

    Benim amacım, hristiyanlığın temeli olan İsa mesihin tek yol olmasını veya tanrılığını eleştirip bu konuda sizlere kendi doğrularımı aktarmak falan değil. Ortada bir kavram kargaşası var ve bunun farkında değiliz. Ben bunun farkına varalım istiyorum. Çünkü bu farkedilirse iletişimimizin daha kolay ve daha doğruya götürücü olacağını düşünüyorum.
    Benim bu ifadelerimin üstüne siz yine can alıcı kavramları alıp bunları sadece hristiyan terminolojisine göre tarif etmiş ve sonuca ulaşmışsınız. Bunlardan sadece kurban kavramının sizde özel biryeri olduğu için farklılık arzediyor. Onun dışındakiler öz itibariyle aynıdırlar.

    ORUÇ bizde de sadece sevap kazanmak veya affedilmek için tutulmaz. Bu özelliklerde olan Ramazan orucudur. Oruç sadece yeme-içme orucu değil, cinsellik ve her türlü kötü davranıştan uzak durma orucudur aynı zamanda. Bu şekliyle her üç dinde öz itibariyle oruç vardır. Yahudilikte buna ilaveten susma orucu dahi vardır.

    CİHADın sadece savaş olmadığını açıklamama rağmen siz bildiğinizi okumuşsu
    nuz yine. Cihad, hristiyanlık ta dahil dinlerin en önemli faal emridir. Misyonerlik cihadın bir dalıdır mesela. İslamın izin verdiği hatta kaçınılmaz olduğunda emrettiği SAVAŞ ı reddederseniz bu anlaşılabilir.

    SADAKAnın belirli bir miktarı yoktur. Aynen sizin bahsettiğiniz gibi verilmesi esastır.Ve bu özelliğiyle dinlerde ortaktır. Belirli miktarlarda verilmesi gereken zekat veya ondalıklar ise şimdiki vergilere benzetilebilinir.

    HAC kutsal yerlerin ziyaret edilmesidir ki, insanlar için büyük faydaları vardır.

    DUA aynen sizin bahsettiğiniz şekildedir. Bizde ve yahudilerde tek farkla ki, hz. İsa’nın veya başka bir yüce insanın aracılığıyla değil doğrudan göklerdeki Babanıza / YHWH ‘ya / Allaha yakarır, O’nu çağırırız.

    NAMAZ, duanın belirli vakitlerde, belirli fiziksel hareketler eşliğinde yapılması ve Kutsal Metinlerden parçalar okunmasıdır ki, isimler farklı olsa da her üç dinde vardır.

    Benim hristiyan arkadaşlara çağrım ise sizinkinden farklıdır:
    İncilin ve Mesih İsa’nın mesajı gereğince iman edin, buna göre yaşayın ve İsa’yı gönderen Kadir-i Mutlak’ın sözlerine kulak tıkamayın. Tevratı ve İncili doğrulayan Kur’an’ın mesajını yok saymayın. İsa’ya ve diğer bütün peygamberlere kutsal kitabın açıkladığı şekliyle iman eden müslümanları tanıyın, kendinizi de onlara tanıtın. Ki yüzyıllarca süren bu kör dövüşü son bulsun.

    İsa’nın Ben-im İfadeleri Tanrı Olduğunu Kanıtlar

    Yazan: Adel Muhammed El Naggar

    Yanılmaz ve şaşmaz Kutsal Yazıların tanıklığı üzerinde, İsa’nın kimliğine ilişkin döndüğümüzde, O’nun Tanrılığını öne süren, onaylayan ve kanıtlayan pek çok unsur ve çeşitli bölümler görebiliriz. Örneğin, İsa’dan Tanrı Oğlu olarak sözeden Mez. 2:7,12, O’nun Rab olduğunu bildiren Mez. 110:1, O’ndan Tanrı olarak sözeden Mez. 45:6 ve İşaya 9:6 gibi Mesih’le ilgili önbildiriler bulunur.

    Ayrıca, öğretici bölümlere baktığımızda; Yuh. 1:14, İsa’dan Söz olan Mesih ve aynı zamanda insan bedeni alan Tanrı’nın Söz olduğunu bildirmektedir. Fil.2:5-11’de, İsa’nın “Tanrı’nın özü”, İbr.1:2-3, Kol. 1:15’de “Tanrı yüceliğinin parıltısı, varlığının öz görünümü, görünmeyen Tanrı’nın görüntüsü” olduğunu okuruz. İbr. 1:8, O’nun Tanrı olduğunu yüreklilikle bildirir ve Tim. 3:16 O’nun “bedende görünen” Tanrı olduğunu öne sürer. Markos 2:27-28, Luka 5:20, Yuh. 11:43-44 gibi öykülerin yer aldığı bölümler, İsa’nın, Tanrı’ya ait yetkileri iddia ettiğine tanıklık ederler; Sept gününe sınır getirmesi, günahları bağışlaması ve ölüleri diriltmesi gibi! Ancak, yine de kendi bedensel dirilişini bir kenara bırakacak olsak bile, içtenlikle inanıyorum ki, İsa’nın “Ben’im” ifadeleri, bize Tanrılığı ile ilgili en net iddia, onay ve kanıtları sunmak için yeterlidir. Çünkü, bu ifadelerinde O’nun “gerçek kimliği”ne ilişkin kendi sözleri yer almaktadır. Bu sözleriyle beden alan Tanrı’yı açıklamış olmaktadır. İsa’nın tanığı olarak, sözlerini O’nun ağzından kaydetmiş olan Elçi Yuhanna’nın ve diğer seçkin teologların yardımıyla bu gerçeğiMüjde’yi yazdığı 20. bölüm 30-31. ayetlerde bulunan kesin ifadelerini bildirmekle başlıyorum. “İsa, öğrencilerinin yanında başka pek çok mucize yaptı. Onlar bu kitapta yazılı değildir. Ama İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O’nun adıyla yaşama sahip olasınız diye bunlar yazılmıştır.”

    Böylece Yuhanna’nın hedefinin çift yönlü olduğunu görüyoruz. İlk hedefi, “İsa’nın Tanrı Oğlu Mesih olduğunu” açıklamak ve sunmak. İkinci hedefi ise, insanların İsa’nın gerçek kimliğini bilmeleri; “O’nun adında yaşama sahip olacaklarını” duyuruyor. Şimdi bu örnekle amacım, Yuhanna’nın önceki hedefini vurgulama isteğimdir. Gördüğümüz gibi, Yuhanna’nın kanıtlamak istediği, “İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu, dünyanın Kurtarıcısı Mesih” olduğudur. (4:42) Ve, bunu yaparken, sıraladığı pek çok şeyden yararlanıyor. Örneğin, tanıkların ifadelerine başvuruyor: Vaftizci Yahya (1:29, 32-36), Samiriyeli kadın ve köylüler (4:39-42), İsa (8:13-14), ve Tanrı’nın kendisi (8:17, 12:28-30), ayrıca İsa’nın sözlerini, ölümünü ve dirilişini içeren yaşamı, hizmeti ve işlerini yazıyor. Aynı zamanda Matta, Markos ve Luka’nın Müjdeleri’nde de kayıtlı olan İsa’nın yaptığı çeşitli mucizelerden de sözediyor. Ancak yine de Yuhanna, diğer Müjde yazarları arasında, İsa’nın, mucizelerinin ardındaki çağrısının anlamına ışık tutan vaazlerini kaydeden tek Müjde yazarıdır. Bundan dolayı Yuhanna, Grekçe’deki “dunamis” (mucize) sözcüğü yerine, “semeion” (belirti) sözcüğünü kullanmıştır. İsa’nın bu vaazlerinde şu ifadeleri görüyoruz: “Ben, yaşam ekmeğiyim” (6:35) ve “Diriliş ve yaşam BEN’İM.” Bu sözleri, insanlar (8:12), Ferisiler (10:7,9,11) ve öğrencileriyle (14:6,15:1) olan ilişkilerinde söyledi.

    Okuyucuların dikkatini çıkmek istediğim bir başka nokta, BEN..İM olarak çevrilen, Grekçe “ego eimi” sözcükleri…Leon Morris bu konuda şöyle der: “İsa, kimliğine ilişkin öğretişin önemini vurgulamak için dikkat çekici bir “BEN İM” ifasesi kullanır. Grekçe’de fiilin kişi öznesi genellikle ifade edilmez: öznenin ne olduğunu fiilin biçimi belirler. Ancak, özne vurgulanmak istendiğinde uygun zamir kullanılabilir. Yuhanna’da bunu önemli hale getiren, Eski Antlaşma’nın Grekçe çevirisinde benzer bir kullanımın bulunmasıdır. Burada çevirmenlerin, Tanrı’nın sözlerini aktardıklarında, dikkat çekici bir konuşma biçimi kullandıklarını görürüz. İsa, “BEN İM” ifadesini kullandığında Tanrı olduğunubelirtir. Tüm Yuhanna araştırmacılarının ortak görüşü, kullanılan bu ifadenin, Yuhanna’nın, İsa’nın kimliğine ilişkin sözlerine önemli bir işaret olduğu yönündedir. (1) Başka bir deyişle, İsa “BEN İM” sözlerini söylediğinde Tanrı olduğunu belirtiyordu, O’nun ifadelerini kaydeden Yuhanna da aynı şeyi yapmıştı.

    Morris, aynı zamanda haklı olarak “BEN İM” ifadelerinin içinde iki grubun yer aldığını gözlemlemişti; doğrulayıcı olarak ve doğrulayıcı olmayarak. Bu iki grubu şöyle yorumluyordu: “Her iki yapı da bir dereceye kadar alışılmamış ve ayırdedileri bir Yuhanna tarzına sahipler.” J.H. Bernard’dan bir alıntıyla şöyle devam eder: “Bu, kesinlikle Tanrı’yı tanımlama biçimi…..Eski Antlaşma’nın 70. baskısını bilen biri, bu ifadenin gücünü hemen takdir edecektir.” (2) “BEN İM” ifadelerinde yer alan iki grubu incelerken, Morris’in örneğini izlemek istiyorum ve önceki grubu ilk olarak, sonraki grubu ise ikinci olarak sunacağım.

    “Yaşam Ekmeği Ben’im”
    Yuhanna ktabındaki dikkati çeken ilk “Ben im” ifadesi, “Yaşam Ekmeği Ben’im” dir. (6:35) Bu, beşbin kişinin doyurulmasını izleyen vaaz anında söylenmişti: “Gelip geçici yiyecek çin değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu size İnsanoğlu verecektir.” (6:27) Kendisine iman edilmesini sağlamak isterken, “kanıtlarını göstermesi” yönünde bir meydan okumayla karşılaştı. (3) “Ne belirti göstereceksin ki, görüp sana iman edelim?” Atalarımız çölde manna yediler. Yazılı olduğu gibi, yemeleri için onlara gökten ekmek verdi.’ (31. ayet) Mannayı verenin Musa olduğunu ima ettikleri için, İsa yanlış anlayışlarını düzeltti: “Size önemle belirtirim ki, gökten ekmeği Musa vermedi, size göksel ekmeği veren Babam’dir. (32. ayet) “Çünkü Tanrı’nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.” (33. ayet) İsa, bunları söylerken, yalnızca, Tanrı’nın “gökten ekmeği” geçmişte ve bugün verdiğini ima etmiyordu; gökten inen Tanrı ekmeğinin Kendisi olduğunu söylüyordu. (33. ayet) Buradaki ifadelerinde, gökten inen ekmeğe karşı ruhsal bir istekleri olduğu sezilse bile, konuşma ilerledikçe anlayıilarının ne kadar yersel olduğu ortaya çıkıyor. İsa, şimdi istedikleri için şu şaşırtıcı iddiada bulunuyor: “Yaşam Ekmeği benim. Bana gelen acıkmayacaktır. Bana man eden hiçbir zaman susamayacaktır.” (35. ayet) Bu ifade, İsa’nın çağrısının özünü oluşturmaktadır. İnsan yüreğinin gereksinimlerinin yanıtı Şsa’dır. “Yaşam ekmeği, İsa’nın insan ruhunun özlemini doyuracak olan temel iddiasını ima ediyor.” Çünkü, İsa’nın ekmeği, temel beslenme kaynağı olan “yaşam harcı”dır. Ama ekmek evrensel bir temel besin olduğu için herkesi doyuracağı iddiası kesindir.” İsa, dünyanın kurtarıcısıdır (5), ve dünyaya yaşam verir” (33. ayet) Morris’in, yalnızca İsa’nın yaşam ekmeği olduğunu belirttiği gerçeğinin, ekmek sözcüğünden önce belirtmesi ilginçtir. (6) Milne, “yaşam ekmeği, aynı zamanda İsa’nın doyurucu doğasına işaret eder” der. (7) Bu, doğal sonuçta açıkça görülür, “asla acıkmayacak ve asla susamayacak.” Çöldeki manna gibi diğer tüm ekmekler doyurmazlar. İçimizdeki ağrıyı dindirmezler; yeniden acıkırız. Bunun aksine İsa, bir kez tadıldığında tekrar acıkmayı önler. Sonuç olarak, İsa, “Ben yaşam ekmeğiyim” derken, Tanrı olduğunu ve kendisini dinleyenlerin ruhsal ihtiyaçlarını karşıladığı gerçeğini dile getirmektedir.

    “Dünyanın Işığı Ben’im”
    Bir doğrulayıcının izlediği, ikinci “BEN İM” ifadesi budur. Yuhanna, giriş bölümünde, Beden Almış Söz’ün “yaşam” olduğunu ve “yaşamın insanların ışığı olduğunu, ışığın karanlıkta parladığını, ama karanlığın onu anlamadığını” yazmıştı. (4-5. ayetler) Burada yine ışık benzetmesine yer veriyor ve önceden söylediklerini özenle işliyor. Yuhanna, çeşitli fırsatları kullanarak İsa’nın “dünyanın işiği” olduğu ifadesini ve buna benzer diğer ifadeleri belirtiyor. Örneğin, 8:12, 9:5, 12:35-36,46 ayetlerine bakabilirsiniz. İsa’nın 8:12’deki iddiasının ne zaman yapıldığını tanımlamasa da, nerede yapıldığını söylüyor. Bu önemli dramanın sahnesi olarak verdiği zaman Çadır Kurma Bayramı ve yer olarak da büyük olasılıkla tapınak avlularını göstermekte.

    Çadır Kurma Bayramı Kutlaması anında, iki önemli sembolik, dinsel tören yapılırdı. İlk törende, koro Büyük Övgü’yü söylerken Levili kahinler sunağın batı tarafına suyu dökerlerdi. (Mezm. 113:18). (8) İkinci törende ise tapınağın çevresinde çeşitli büyük mumlar yakılırdı. Yuhanna, İsa’nın bu iki olayı öğretişlerine örnek olarak kullanmak için aldığını belirtir. (7:37-38, 8:12) Işık benzetmesi, Eski Antlaşma imalarında çok derin bir öneme sahiptir. Buluttaki Tanrı varlığının yüceliği, halkı vaadedilmiş topraklara yönlendirerek onları düşmanlarından korurdu. (Çıkış 14:19-25) İsrailliler, “Rab ışığım ve kurtuluşumdur” şarkısını söylemek için eğitilirlerdi. (Mez. 27:1) Tanrı’nın yasası, Tanrı’nın Söz’ü, Tanrı’nın isteğini bağırlarına basmış olanlara gidecekleri yolu gösteren bir ışıktır. (Mez. 119:105, Mes. 6:23) Tanrı’nın ışığı yollarını açıklar (Hez. 1:4, 13, 26-28) ve kurtarır (Hab. 3:3-4) “Işık, kurtaran Yehova’dır” (Mez. 44:3). Rabbin Hizmetkarı, yerin ucuna kadar Tanrı’nın kurtarışı olsun diye, milletlere ışık olarak verilmişti. (İş. 49:6) Gelecekteki, ölümden sonra yaşam çağı, Rabbin kendisinin halkının ışığı olacağı zamandır. (İş. 60:19-22, Esin. 21:23-24) Belki de Zekeriya 1(Mez. 44:3). Rabbin Hizmetkarı, yerin ucuna kadar Tanrı’nın kurtarışı olsun diye, milletlere ışık olarak verilmişti. (İş. 49:6) Gelecekteki, ölümden sonra yaşam çağı, Rabbin kendisinin halkının ışığı olacağı zamandır. (İş. 60:19-22, Esin. 21:23-24) Belki de Zekeriya 14:56-7 özellikle önem taşımakta. Burada iki vaat bulunur. Son günde varolacak olan sürekli ışık ve bunu izleyen, Kudüs’ten çıkacak olan diri suların vaadi.

    Bu ayetler ve böylesine güçlü törenler çerçevesinde düşünüldüğünde, İsa’nın bildirdikleri şaşırtıcı bir güçle gelmiş olmalılar. (9) İddiasındaki evransellik de şaşırtıcı olmalı. O, yalnızca Yahudilerin değil, “Dünyanın Işığı’ydı.” Burada sözü edilen ışık fiziksel ya da ahlaksal bir ışık değil. Morris, İsa’nın şu sözlerine dikkat çeker: “Gece gezen sendeler, çünkü kendisinde ışık yoktur.” (11:10) Kendisinde ışık olan ruhsal gerçeğe ulaşmıştır. Sonra şu yorumu yapar: “İsa’nın dinleyicilerine söylediği, kendisini reddedip yaşamlarına almayanların ölüm tehlikesi içinde bulunduklarıdır.” (10) Özetleyecek olursak, “Ben dünyanın ışığıyım” sözlerindeki ana düşünce şudur: “İsa tek ışıktır ve insanlar bu ışığı kabul edip, O’na inanarak karşılık vermeliler. Bunu yapmazlarsa sonsuza kadar kaybolurlar. İsa’nın tüm dünyanın ışığı olduğu ve insanların sonunun O’na verecekleri karşılığa bağlı olduğu gerçeği bize İsa hakkında çok önemli şeyler açıklamaktadır.” (10)

    “KAPI Ben’im”
    İsa’nın bir başka “Ben’im” ifadesine Ferisilere verdiği, tartışmalı geçen vaazinde rastlarız. 9. bölümde, İsa’nın iyileştirdiği, sonradan, İsa’yı savunduğu için bulunduğu toplumdan atılan ve O’na iman eden kör adamı görürüz. (34-38) Bu mucizevei belirtiden ve Ferisilerin gözleri açılan kör adama kötü davranışlarından sonra, İsa, “hırsızlar ve soyguncular” olarak hitap ettiği o zamanın dini liderleriyle çatışıyor. Bu çatışma, bazı çok şaşırtıcı benzetmeleri içeren bir “mecaz” biçiminde gelişiyor. Örgeğin, “koyun ağılı” (10:1), “çoban” (2), “kapıcı” (3) ve “kapı” (3). Benzetmelerin canlılığına rağmen Ferisiler, İsa’nın anlatmak istediğini kavrayamadılar. (6) Bu nedenle İsa, çağrısını açıklamak ve anlamını geliştirmek için yalnızca aydınlatmakla kalmıyor, ama benzetmeleri aynı zamanda ayrıntılı ve karşılıklı ilişki içinde açıklıyor da. Örneğin, “kapı ben’im” dediğinde, (koyun ağılındaki koyunların girdiği kapı) (7). Daha önce, kendisinden “çoban” olarak sözetmişti (2). Daha sonra bu sözcüğü biraz daha değişik olarak tekrar kullanacak. (10) İsa, “Kapı ben’im” dediğinde ne demek istiyor? Bunu yanıtlamak için, bir koyun ağılında genelde bir giriş bulunduğunu anımsamak yarar sağlayabilir. Yakın Doğu’daki çobanlar, genellikle kapı aralığında uyurlar ve kendileri bir kapı görevi görürlerdi. Koyunların ağıldan içeri girebilmeleri için, kapı aralığından geçmeleri gerekiyordu ve mecazi anlamda bu, çobanın kendisi oluyordu. Böylece sorumuzun yanıtını almış oluyoruz. İsa, kendisinden başka hiç kimsenin vaadedilen yaşam bolluğuna götüren aracı olamayacağını söylüyor. (9-10) Çünkü, Morris’in de dikkat çektği nokta, İsa’nın “bir kapı” olduğunu değil, “kapı” olduğunu söylemesi. Bu “kapı” sözcüğü, kendine özgü bir anlam içermekte. İsa, yaşama götüren yolun yalnızca kendisinden geçtiğini ifade ediyor. Kapı O’dur.” (11) Bu, İsa’nın şu sözleriyle daha da vurgulanıyor: “Hırsız, yalnızca çalmak, öldürmek ve yoketmek için gelir. Ben, onlarda yaşam, bol yaşam olsun diye geldim”. Bu ifade, sonsuz yaşam almanın, Tanrı bilgisinin tek kaynağının, ruhsal besinin pınarının ve ruhsal güvenliğin tek temelinin yalnızca İsa olduğunu bir atasözü biçiminde ısrarla belirtmekte. (12)

    “Benim aracılığımla giren kurtulur. Girer, çıkar ve otlak bulur.”(9) “Kurtulur” sözcüğü ile tam olarak ne demek istediğini açıklamasa da, “sonsuz yaşamı” kastettiğini düşünebiliriz. Çünkü, “kurtulmak” ve “sonsuz yaşama sahip olmak” kavramlarının Yuhanna 3:16,17 de birleştirildiğini görmekteyiz. Bu nedenle, ifadesel süreklilik, benzer bir bağlantı kurmamızı gerektirmekte.

    Bundan çıkan sonuç, Morris’in de zekice gözlemlemiş olduğu gibi, “Kurtuluşun, yalnızca kapı olan İsa Mesih aracılığıyla elde edilebileceği düşüncesiyle bir kez daha karşılaşıyor olduğumuzdur. Eğer tüm insanlar için bir tek kapı varsa, o zaman İsa Mesih hakkındaki çok önemli gerçek, bize bir kez daha hatırlatılmış olmakta. Diğer “ben im” ifadeleri gibi, bu ifade de bizi, O’nun Tanrı olduğunu düşünmeye yönlendirmekte. (13)

    “Ben İyi Çoban’ım”
    “Kapı Ben’im” ifadesinde gördüğümüz mecazın aynısı, buradaki ifadede de kullanılmıştır ve iki ifade arasında yakın ilişki görülür. 10. bölümün ilk ayetinde İsa “çoban”dan söz ediyor. Burada çoban sözcüğüne bir sıfat ekliyor ve “Ben iyi Çoban’ım” diyor. (10) İsa’nın burada yine, konuştuğu, iyi çoban olmayan ya da “parayla tutulan” çobanlara benzetilen dini önderlerle kendisi arasındaki zıtlığı vurguladığını görüyoruz. (12-13. ayetler) “Parayla tutulan” ifadesiyle, Ferisileri kastettiği 13. ayetle kanıtlanıyor. Çünkü burada, parayla tutulan çobanın “koyunlar için kaygı duymadığını” söylüyor. Bununla, önceden sözedilen kör adama bulunulan zalim davranışa değindiği kesin.

    İsa, iyi çoban ifadesini kullandığında, hem yaradılışındaki iyilikten hem de ahlak dürüstlüğü ve güzelliğinden söz ediyor. Çoban ifadesiyle kendi konumunu açıklıyor. Koyunların çobanı, onları koruyan, yönlendiren, rehberlik eden ve besleyen kendisi. Aynı zamanda görevine de işaret ediyor. Çünkü, üç kez koyunlar için “yaşamını vereceğini” söylüyor. (15,17,18. ayetler) Koyunları koruyan çoban, onları canı pahasına koruyor. Çoban şimdi aynı zamanda, kurban edilen “Tanrı kuzusu” olduğunu da açıklıyor. (1:29,35) Koyunlar için canını kendi isteğiyle veriyor. İsa’nın ölümü üzücü bir kaza değildi. Kendisine güvenenlere kurtuluşun sağlandığı, Tanrı tarafından tasarlanmış bir plandı. (14) Yaşamını yalnızca “İsrail evinin kaybolan koyunları” için vermemişti. “Başka bir ağılın koyunları”na benzetilen, İsrail’in dışındaki uluslar için de canını vermişti. Böylece tek sürü ve tek çoban olacaktı. (16. ayet) Tek kişinin, birçok kişinin kurtuluşuna yarayan ölümü, bu tek kişi Tanrı olduğu için yeterli olmuştu. “Ben’im” ifadelerinin, İsa Mesih’in Tanrılığını adeta haykırdıklarını görebiliyoruz.

    “Diriliş ve Yaşam Ben’im”
    Bu ifade, kısa bir süre önce ölen Lazarus’un kardeşi olan Martha’ya söylenmişti. İsa, ona “Lazarus tekrar dirilecek” dediğinde, Martha, Lazarus’un son günde dirileceğini sanmıştı. (11:23-24) İsa, o zaman şu kesin ve şaşırtıcı sözleri kullandı: “Diriliş ve yaşam ben’im. Bana iman eden ölse de yaşayacak. Yaşamakta olan herhangi bir kimse, bana iman ederse sonsuzluk boyunca hiç ölmeyecektir.” (11:25-26) Bu iddiasıyla, İsa yalnızca diriliş ve yaşam sağladığını belirtmiyor, diriliş ve yaşamın kendisi olduğunu açıklıyor. Yuhanna, Müjdesi’ne başlarken İsa’nın (Söz) yaşam olduğunu söylemişti (1:4) Morris bu konuda şunları söylüyor: “İsa’nın diriliş olmasının anlamı, ölümün artık bizim için bir engel teşkil etmediğidir. Yaşam oluşu ise, bize, şimdi ve burada verilmiş olan yaşamın asla birmeyeceği anlamına gelir. (15) İsa’nın bu iddiası, Lazarus’un ölümden diriltilmesiyle desteklenir. (44. ayet)

    Morris, Yuhanna’nın bu olayı kaydedişini yorumlarken şunlara değinir: “En güçlü olan ve ölüm üzerinde soluk kesen bir üstünlük taşıyan hakkında yazıyor. İnsan soyu eninde sonunda ölümle yüzleşecektir, bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bir süre için ölümü geçiktirebiliriz, ama sonunda kaçınılmazdır. Yuhanna, ölümün etkileyemeyeceği bir Rab hakkında yazıyor. O, öyle büyük bir kişidir ki, O’ndan ölüm bile uzaklaşır.” (15) Böyle bir iddia, hiç kuşkusuz, yalnızca Tanrı olan Biri’nin ağzından çıkabilir.

    “Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im”
    Kendilerini İsa’ya adamiş olan kişilere hitap edilerek söylenmiş bir “ben’im” ifadesidir. Rab, çarmıha gerileceği günün akşamında bir Kral olarak veda konuşmasını yapar. Rab’bin son akşam yemeği hazırlanmıştır (Yuhanna bunu yazmamış olsa da) ve öğrencilerine yakında kendilerinden ayrılacağını bildirir. (13:33,36; 14:2-3) Ayrılışına ilişkin bildirisine ek olarak, şunları ekler: “Gideceğim yerin yolunu biliyorsunuz”. (14:4) Kuşkucu öğrencisi Tomas’ın buna verdiği karşılık şu olur: “Rab, nereye gittiğini bilmiyoruz ki, yolu nasıl bileceğiz?” “Durumu net olarak anlamak istemektedir ve anlamadığı halde anlamış gibi davranmaktansa Rab’dan açıklamasını bekler. İnsanın temel içtenliği açıklama için direnir.” (16) Bu, İsa’ya söylediklerini genişletme ve aydınlatma fırsatı sağlar. “Yol, gerçek ve yaşam ben’im” karşılığını verir. “Ben aracı olmadıkça kimse Baba’ya gelemez.” (14:6) Bu sözleri kuşatan tartışma ve yapılan pek çok yorum ve çeviri biçimlerine karşın, bu sözlerdeki sözdizini aracılığıyla açıkça anlıyoruz ki. İsa, kendisi hakkında üç farklı şey söylemektedir. (Ayetteki vurgu, konu itibarıyla “yol” sözcüğünde (5). Ancak yine de “yol”, “gerçek” ve “yaşam” ifadeleri sözdizini açısından birbirlerine göre ayarlanmışlar. Bundan dolayı İsa, kendisine ilişkin üç farklı şeyi belirtiyor.)

    Önce, “Yol Ben’im” diyor. Burada tekrar gözden kaçması ve yadsınması olanaksız bir eşsizlik görüyoruz. İsa, Babası’nın evine gittiğini (2) ve kendisinin aracılığı olmaksızın hiç kimsenin Baba’ya gelemeyeceğini (6) belirttiği için, bir ahlak ya da öğretiş yolundan değil, kurtuluş yolundan sözettiğini anlayabiliriz. Baba’ya götüren kurtuluş yolu. Güvenle, Tanrı’ya giden pek çok yolu değil, “yol”u ifade ediyor.

    Bu şaşırtıcı iddia, toplumumuzun altlarına imza atarak yapıştıkları çokçuluk ve farklı düşünceleri birleştirme felsefelerini alt üst etmekte. İnsanın Tanrı’ya yaklaşma konusundaki yanlış tasarılarının üstüne bir çırpıda çullanıyor ve “eşsizliğini” öne sürüyor. Yerimize geçerek kefaret eden ölümü, “yol” oluşuyla yakından ilgili. Çünkü, Tanrı ve günahkarların barışması O’nun ölümü aracılığıyla gerçekleşti.

    İkinci olarak, “gerçek” olduğunu iddia ediyor. Bununla anlattığı, kusursuz doğruluğu ve güvenilirliği. Tüm söz, iddia ve eylemlerine hem inanıp hem güvenebiliriz, yalnızca gerçeği söylediği için değil, ama gerçeğin kendisi olduğu için. Çünkü O, beden alan Tanrı Sözü’dür. (1:1,14) Carson’un derin bir anlayışla ifade ettiği gibi: “İsa’nın Kendisi Tanrı’yı anlatır.” (1:18) Baba’nın O’na söylediği ve beğendiği işleri yapar. (5:19; 8:29) O’ndan Tanrı olarak sözedilir (1:1,18; 20:28) O, Tanrı’nın, merhametle kendini göstermesidir, beden alan “Söz” üdür (1:14). (17)

    İsa, üçüncü olarak “yaşam” olsuğunu bildirir. Bu, Morris’in doğru olarak belirttiği gibi, bizi “Diriliş ve Yaşam ben’im” ifadesiyle aynı noktada buluşturur. (18) İsa’nın, yaşamla kendisi arasında bir kez daha yakın ilişki kurduğunu gözlemleriz. “Baba’nın yaşamı gibi, eşsiz ve kendiliğinden var olan tek yaşam O’nunkidir. (5:16) O, insanlar için yaşam ve yaşam kaynağıdır. (3:16)” (19)

    “Tüm bu büyük iddialar İsa’nın özel bir konuma sahip olduğu”na bizleri razı etmekteler. O, Tanrı’ya giden tek yol, tamamıyla güvenilir ve gerçekle başka hiç kimsenin bulunmadığı bir ilişki içinde. Aynı şey, elbette yaşamla olan ilişkisi için de geçerli. (20)

    “Gerçek Asma Ben’im”
    Şimdi, İsa’nın yüklemli BEN İM ifadelerinin sonuncusuna geldik. Üst kattaki odada yapılan karşılıklı konuşma sırasında, İsa, iki kez “asma” olduğunu bildirmişti. “Ben gerçek asmayım, babam da bapcıdır” (15:1) derken, Baba’yla olan baplantısına değinir. “Ben asmayım, sizler de çubuklarsınız” dediğinde ise imanlıyla olan bağlantısını açıklar ve “Kurtarıcı’yla kurtarılanın karşılıklı olarak birbirlerinde konut kurduklarına değinmeyğ sürdürür.” (15:5)

    Pek çok yorumcu, İsa’nın bu bildirisiyle Eski Antlaşma’daki asma imajının kullanılışı arasındaki bağa dikkat çekmişlerdir. Bruce Milne, bu teologlardan biridir. İsa’nın görevinin vurgulanmasına yer veren Yuhanna kitabının yorumun da şöyle der: “Asma” imajı, ‘görev’ konusuna iki önemli biçimde hizmet eder. Öncelikle, İsrail’in sembolüdür. Tapınak sundurmasının önünde büyük altın bir asma azayarak büyürdü ve Roma’ya karşı ayaklanıldığında (İ.S. 68-70) basılmış olan bir bozuk parada da asma sembolü bulunurdu. Eski Antlaşma’da bununla ilgili pek çok imalar yer alır. İsa’nın, “ben gerçek asmayım” iddiasıyla uyumlu olan en önemli ima, herhalde 80. mezmurdaki “Mısır’dan çıkartılan asma” (8. ayet) ve “kendin için yükselttiğin insan oğlu” (17. ayet) ifadelerinde görülür.

    Ancak, asma “ateşle yakılmıştır” (Mez. 80:16) İsrail, Tanrı’nın kendisine uzun dönemde yaptığı çağrıya uymakta başarısız oldu; “diğer uluslara bir ışık olmak” (İş49:6) “yeryüzünün tüm sonlarına Tanrı’nın kurtarışını götürmek v.b.” İsrail, çevresindeki ülkelerin içine bir Tanrı görevlisi olarak nüfuz etmek yerine, onların tanrılarına çekildi. Yüzlerce yıl boyunca Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştire-medikleri gibi bu çöküşleri şimdi Mesih’i reddetmeleri ve Tanrı Krallığı’nı tanımayışlarıyla son haddine vardı. (19:15) Ancak, Tanrı’nın amaçları başarısızlığa uğramadı. İsrail’in ve öğrencilerin ortasında duran kişi tarafından eksiksiz yerine getirildi. Sözdinlemezliği nedeniyle kendini mahveden asmanın aksine İsa, “gerçek asma” dır. Kendini feda edişi ve bunu azleyen görevi aracılığıyla, kurtuluşun uluslara ulaştırılması ve yeryüzündeki tüm ailelerin bereket alması gibi (Tek. 12:2) amaçların gerçekleşmesini sağlayan itaatkar Oğul O’dur.

    “Asma imaji, daha az teolojik olan ikinci bir göreve de işaret etmektedir; asma, özde yararlılık için varolan bir bitkidir; ürün vermek için vardır. W. Temple, asmanın ürün verme işlevini, güzel sözlerle resmeder: Asma, yaşamını – kanını vermek için yaşar. Çiçeği küçük, ürünü boldur ve bu toplandığında asmanın gövdesi kesilir. Bu işlev, İsa’nın ürün vermeye ilişkin vurgusunda yansıtılmıştır. (2,4,5,8,16. ayetler) Bu nedenle, bu bölümün yalnızca Rab’le, olan iç ilişkimize odaklanmış yorumlarından kaçınmalıyız. Gerçek yorum, İsa Mesih ve öğrenci toplumu aracılığıyla İsrail’in görevinin tamamlanmasıdır.

    Daha “öznel” konulardan bütünüyle vazgeçilmemişken, (İsa’nın ‘sevgi’ve ‘buyruklarına itaat’ konularına değinmesi; 10,12,17) öncelikli odak noktası, güçlendirilmiş bir nesnellik ve görevsellikte kalmaktadır. İsa, ölümü ve dirilişindeki yüceltilmesi aracılığıyla elle tutulur biçimde dünyadan uzaklaştırılacaktır. Öürenciler, İsa’nın “yokluğunda” görevi yüklenmeleri için, İsa gibi, dünyaya gönderilirler. Bu, İsa’nın: “Ben asmayım, sizler çubuklarsınız,” deyişindeki ifadeyle anlatılmak istenen ilkedir. (23)

    Milne’nin, yaşamı, ölümü ve bunu izleyen dirilişi aracılığıyla gerçek asma olarak Tanrı’nın göreviyle ilgili nesnellikleri yerine getiren İsa yorumuna katılsam da Ben asmayım, sizler çubuklarsınız konusundaki yorumunu tüm yüreğimle kabul etmiyorum. Morris’in: “İkinci ifade, Mesih’le olan yaşamsal teması vurgular,” ifadesindeki satırlarının daha fazla kabul etmeye eğilimliyim. ‘Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi bol ürün verir, bensiz hiç bir şey yapamazsınız’ (15:5) der İsa ve şöyle devam eder, “benlik enerjisini kullanarak Tanrı’yı hoşnut edecek herhangi bir şey yapabileceğimizi sanmak hatadır. Tanrı’yı hoşnut etmek için yalnızca İsa’nın sağlayabileceği güçle mümkündür. İmanlı hizmetindeki verimlilik, Mesih’le yaşamsal temastır. “Ürün”ün ne olduğu tam olarak açıklanmamştir, ama Yeni Antlaşma’da bu sözcüğün anlamı genellikle imanlı karakterinin Özellikleriyle ilgilidir, (Mat. 3:8, 7:20, Rom 6:22, Gal 5:22) ve burada öncelikle bunun kastedildiğini anlıyoruz. (24)

    “Kurtuluşu Tanrı sağlar” (Yunus 2:9) ifadesini ve İsa Mesih’in Tanrı’nın “kurtarışını yeryüzünün uçlarına götürebilmesi” için “uluslara bir ışık” olarak Tanrı tarafından belirlendiğini (İş. 49:6), imanlının değiştirilmesinin yalnızca Mesih’in imanlıda konut kurmuş olan Ruh’unun (Rom 8:9) işleyişiyle ve İsa’yla olan canlı teması (Yuh. 15:5) sayesinde mümkün olabileceğini gözönünde tuttuğumuzda, bu BEN İM ifadesinin de diğerleri gibi O’nun Tanrılığını belirttiğini anlayabiliriz.

    Yüklemi olmayan “BEN İM”
    Yüklemle kullanılan BEN İM ifadelerini kısaca gözden geçirdikten sonra, şimdi yüklemsiz kullanılan BEN İM ifadelerine değineceğiz. Grekçe “ego eimi” sözcüklerinin (dilimize ben im olarak çevrilen) genelde yalın olarak insana ilişkin kullanıldıkları her ne kadar gerçekse de, (Yuh. 9:9; 12:26) daha önce de belirttiğimiz gibi, Yuhanna’nın bu sözcükleri kullanışı tamamen farklıdır. Bu gerçek, sonraki bölümler kendi kapsamları çerçevesinde değerlendiril-diklerinde, kolayca kanıtlanmaktadır.

    Yuhanna’nın dördüncü bölümünde, İsa’nın Saniriye’li bir kadınla kuyu başındaki konuşmasını görüyoruz. Kadın, tartıştıkları konuların gelecek olan Mesih aracılığıyla çözüm bulacaklarını söylediğinde, İsa şu karşılığı verir: “Seninle konuşan ben, O kişi’yim” (26. ayet) der. Morris, “Ethelbert Stauffer” adlı birinin “bunun dolaylı bir Mesih onaylaması olduğunu inkar ettiğine” ve “Yuhanna’nın İsa’nın yanıtının bedende görünen Tanrı biçiminde anlaşılmasını istediğinde” ısrar ettiğine işaret eder. (25) Stauffer’in, “bunun dolaylı bir Mesih onaylaması” yorumunu kesinlikle kabul etmememe karşın, sözdizimi açısından ele alındığında böyle olduğu görülür. Çünkü İsa, direkt olarak kadının Mesihe ilişkin ifadesine karşılık vermektedir. (15. ayet) Ancak, bunun “bedende görünen Tanrı biçimi” olduğu görüiüne katılıyorum. Çünkü, daha önce de değindiğimiz gibi, Yuhanna’nın bu ifadeyi kullanışı çok farklıdır, altı çizilen vurgu, Tanrılığa ilişkindir. İsa’nın iddiasını dolaylı bir Mesih onaylaması ve Tanrı’lık iddiası olarak kabul etmekte uyumsuzluk görmüyorum. Çünkü, zaten Yuhanna’nın amacının, İsa’nın Mesih’lığını ve Tanrı’lığını sergilemek olduğunu gözlemledik. (20:30-31) Aynı zamanda, “dünyaya gelmesi beklenen peygamber” (6:14) ve Tanrı’lığı (6:33) arasında da bir bağlantı görüyoruz.

    BEN İm ifadelerini bulduğumuz diğer iki bölüm 8 ve 13. bölümlerdir. Önceki bölümde İsa, Yahudilere, “Benim O olduğuma inanmazsanız, günahlarınızın içinde öleceksiniz (24. ayet)” der. Sonraki bölümde ise öürencilerine şunu bildirir: “Bunları size olmadan önce, şimdiden söylüyorum. Öyle ki olunca benim O olduğuma iman edesiniz.” (13:19) Morris’in yardımcı yorumu şöyle: “Her iki bölümde de, kendisine gövenecek olanların, Tanrı doğasını paylaşacakları iddiasıyla çok benzeşen BEN İM’e iman etmelerinin önemli olduğunu söylüyor. (25)

    Büyük olasılıkla en çok bilinen, yüklemin kullanılmadığı BEN İM ifadesi 8. bölümün 58. ayetinde bulunur. İsa, bu ayette, öncesizliğini ve Tanrı’lığını, “Size önemle belirtirim, İbrahim’in doğumundan önce BEN VARIM,” diyerek güvenle öne sürerken, Yahudilerin ayaklarının altındaki teolojik kilimi çekip almaktadır. Bu ayetin kapsamı çerçevesinde Tanrı olduğunu bildirdiği kesindir. Çünkü bunu izleyen ayette “O’na atmak için taş topladıklarını” okuyoruz. Yuhanna, Yahudilerin aynı nedenden ötürü—“Tanrı Babam’dır diyerek kendisini Tanrı’yla bir tutmuştu” (5:18) – İsa’yı öldürmeye çalıştıklarını daha önce de bildirmişti.

    Şimdi, her iki BEN İM ifadeleri grubunu da, tarihsel, yazınsal, sözliksel, sözdizimi, yapısal ve teolojik yaklaşımlarla kısace incelemiş olarak, BEN İM fadelerinin İsa Mesih’in Tanrılığını kanıtladıkları sonucuna varıyoruz. İsa bu ciddi sözleri söylediğinde, Tanrı doğasına ilişkin şaşırtıcı gerçeği açıklamak amacını taşıyordu—bu yaşam veren sözleri yazan Elçi Yuhanna’nın yaptığı gibi.

    #30212
    Anonim
    Pasif

    Degerli AbdulKadir arkadasim, oncelikle forumumuza yeni bir renk getirdiginiz icin size tesekkur ederim, birkactane yazinizi okudum ve en one cikan ve vurgulamak istediginiz Tema`nin sevgi ve anlayis oldugunu hissettim ve bu tarz yaklasiminiz gercekten beni cok mutlu etti ve sizinle ayni gorusteyim, Cunku Kutsal Kitap diyorki

    Sevgi butun kotulukleri orter

    Butun herkese saygi duyun.

    diyor, ancak yazilariniza izin verirseniz bir iki yerde aciklama yapmak zorundayim,

    abdulKadir;8635 wrote:
    <> şeklindeki cümleniz üzerine hiçbirşey yazmamak gerekiyor aslında. Çünkü hz. İsa’ya kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ortak mesajı ancak bu kadar sığ / yüzeysel görülebilir.
    Sorarım size, İsa Mesih’in tek yol olma, tek gerçeğe götürme ve tek yaşam kaynağı olma özelliğine diğer peygamberler sahip değil miydi? Hz. İbrahim dönemindeki inasanlar için İbrahim, tek kurtuluş yolu değil miydi? O’na inanmayan insanlar Allah’a, dolayısıyla gerçeğe, dolayısıyla öldükten sonra yaşama hakkına sahip olabilirler miydi? Aynı soruları Nuh, Yakup, Musa ve diğer bütün peygamberler için de sorabiliriz.

    Peygamberler dogru yol gostericilerdir, Peygamberler insanlari Tanri yoluna cekmek icin gorevlendirilmis insanlardir, Ancak Mesih`in Tanri ozune sahip olmasi onu peygamberlerden ayirir, diger peygamberler insanlari dogru yola (Mesih`e) cekmek icin caba sarf etmistir,

    Orneklerini verdiginiz Musa, Ibrahim, Nuh ve diger Peygamberlerin amaci, dedigim gibi insanlari GELECEK OLAN MESIH`E iman etmeleri icin caba sarf etmislerdir, Bu konuda bircok ornek vardir,

    Musa halki colden cikarirken gunahlarindan dolayi zehirli yilanlar gelip insanlari sokar ve kurtulus icin Tanri BIR DIREK (AHSAP) direk`e bakmalarini ve buna bakanlarin kurtulacagini soyler (Bizlerin kurtulusu Carmiha bakarak, yani carmiha ugrumuza cikan Mesihle gerceklestirilmistir) kurtulmuslardir, Musa Mesih`i isaret ediyordu,

    Musa halka Bir tapinak yaptirir ve o tapinagin ozellikleri vardi,
    TEK KAPI = Tanriya ulasabilmek icin tek yol Mesih..
    TAPINAGA GIREBILMEK ICIN SUNAK VARDI = Sunak bilindigi gibi kurban kesilen yer, (Mesih ugrumuza kurban edildi)
    TAPINAGA GIREBILMEK ICIN KAHINLER ELLERINI O KURBANIN KANIYLA YIKARDI = Mesih`in kani olmadan bizlerde Tanriya ulasamayiz

    basinizi agritmadan ozetle soyluyeyimki ESKI ANTLASMA PEYGAMBERLERI herzaman Mesih`in geleceginden ve ona imanin kurtulacagini insanlara anlatmistir, yani Eski antlasma peygamberleri baska bir kurtulus yolu anlatmamistir.

    Dilerseniz diger peygamberler hakkindada ornekler verebilirim, ancak anladigim kadarari ile okumus ve kulturlu biri oldugunuz belli oldugundan gerek yok diye dusunuyorum ancak yinede bir tanede Nuh tan ornek verelim.

    Insanlar gunahlarindan dolayi Tanri dunyayi TUFAN la vuracakti ancak temiz kalanlarin kurtulmasi icin Bir gemi insa ettirildi, cok asiri buyuk bir gemiydi ve geminin TEK BIR KAPISI vardi, cok enteresan bir olaydi o kadar buyuk geminin TEK BIR KAPISI OLMASI, ve iste dediki mesihte KAPI BENIM BENIM ARACILIGIMLA BU KAPIDAN GIREN KURTULUR DEDI,

    Yani hersey mesihi isaret ediyordu.

    abdulKadir;8635 wrote:
    ORUÇ bizde de
    CİHADın sadece savaş olmadığını
    SADAKAnın belirli bir miktarı yoktur. Aynen sizin bahsettiğiniz gibi verilmesi esastır.
    HAC kutsal yerlerin ziyaret edilmesidir
    DUA aynen sizin bahsettiğiniz şekildedir.
    NAMAZ, duanın belirli vakitlerde, belirli fiziksel hareketler eşliğinde yapılması ve Kutsal Metinlerden parçalar okunmasıdır ki, isimler farklı olsa da her üç dinde vardır.

    Benim hristiyan arkadaşlara çağrım ise sizinkinden farklıdır:
    İncilin ve Mesih İsa’nın mesajı gereğince iman edin, buna göre yaşayın ve İsa’yı gönderen Kadir-i Mutlak’ın sözlerine kulak tıkamayın. Tevratı ve İncili doğrulayan Kur’an’ın mesajını yok saymayın.

    Degerli AbdulKadir kardesim hicbir insan Hristiyan yukarida yazdiginiz Musluman arkadaslarimizin yerine getirdigi dini vecibeler icin kotu diyemez, cunku bu Musluman arkadaslarimizin kendi dini vecibeleridir, ancak son cumlenizdeki KUR`AN`IN MESAJINI YOK SAYMAYIN tumceniz icin sunu soylemek istiyorum.

    1844 yilinda dogan Seyid Ali Muhammed kendisini Tum Musluman aleminin bekledigi KAIM (Mehdi) oldugunu iddia ederek ortaya cikmis ve daha sonra bahailik dinini kurmustur, bugun yeryuzunde yaklasik 5-6 milyon civarinda Bahaii vardir, Bu insanin iddialarindan bazilari sunlardir.

    Kendisi mehdi`dir,
    Kendisinin Kitap`i son kutsal kitaptir.!! (Kitabinda tevrat zebur incil ve kuran`dan alintilar mevcuttur)
    Kuran`in soylediginin aksine BASKA PEYGAMBERLER GELECEKTIR,

    Yani sonuc olarak KENDISI SON PEYGAMBER, KITABI SON KITAPTIR,

    bu iddialar Kuranla ters dusmektedir, simdi cikip bir bahaii size gelip deseki,

    Degerli AbdulKadir bey bizim kitabimizi kabul edin, bizim kitabimizda yazan seyleri dogru kabul edin dese sizin cevabiniz ne olacaktir?

    Sizin degerli cevabiniz, ben inaniyorumki Hristiyan kardeslerimin sizin isteginize verilecek cevapla aynidir (KURANDA YAZILANLARI GOZ ARDI ETMEYIN) tumcenize

    Saygilarimla

    #30214
    Anonim
    Pasif

    @fırat çölgeçen 8546 wrote:

    Sayın titus, yazılımlarınızı burada görmekten çok mutluyum. Rab’bin esenliği ve bereketi sizinle olsun. Her daim anlamlı ve bereketli yazılarınızın devamını dilerim Rab’den.

    Şimdi gelelim konumuza: Hristiyanlıkta da olduğu gibi İslamiyette de kabul gören bir gerçek var. Her ne kadar bazıları, ” hayır ” dese de. Farkında değiller. Bu kabul gören şey, Tanrı’nın 3 ezeli özelliğidir. Buna “hayır” diyorlarsa, bunu ispatlamak zorundadırlar. Öyley di, böyley di… demenin bir anlamı yok. İnanlılar, üç benliği olan tek Tanrı’ya inanmaktadır. Bunun anlaşılmayacak yanı, insansal düşünme ve kültürel etkilerdir. Gelelim Tanrı’nın 3 ezeli özelliğine ( vasfına ) :

    – O’nun her şeyin üstünde ( aşkın, ” müteal ” ) varlığı;
    – Öz bilinci ( Kelam, İlmi ) ve
    – Evrende etkinliği ( içkin, ” mündemiç ” )

    Bunlar, Tanrı’nın öz, söz ve ruh ya da ” BABA “, “OĞUL ” ve ” KUTSAL RUH ” oluşundan başka bir şey değildir.

    Üçlübirlik Kendini Baba, Oğul ve Kutsal ruh isimleriyle açıklayan Tanrı’nın özüdür.

    Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.

    Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle !

    Dünyayı kazansan neye yarar ? jesus… tanri sevgidir

    fırat abi islamiyette allahın zati ve subuti sıfatları vardır. sizin söylediğiniz gibi 3 ezeli özelliği yok.

    #30218
    Anonim
    Pasif

    tartışma sürerken bir kaç cümlede ben yazayım istedim…bence senin inandığın tanrı ile benim inandığım tanrı aynı tanrı değil le başlayan cümleler ne kadarda saçma geliyor bana
    o halde yeryüzünde (haşa)10larca yaradanmı var..yaradan diyorum hepimizi yaradan tek ilah tek allah tek tek yaratıcıdır.müslümanlar etten hrisityanlar demirdenmi yoo hayır..farklımıyız bazımızın 2 kalbimi var allah hepimizi mükemmel ötesi yaratmış…insan anotomisi hala şaşırtıyor bilim adamlarını..bukadar mucize şekilde yaratılmışken hala senin tanrınla benim tanrım bir değil diyosunuz yaa.böle tartışmalara girmeyin artık..bence luzumsuz bir tartışma gece yapayanlız gözümüzden yaşarlar süzülürken ellerimizi açıp dua ederken kime yakarıyoruz kimden istiyoruz…aynı yaradandan seni kim yarattıysa ey hristiyan kardeşim bende ona tapıyorum bende ona inanıyorum işte beni kim yarattıysa sende ona tapıyosun değilmi …o halde yaratıcı tektir ve tek ilah vardır..bizi yaradan…

    #30219
    Anonim
    Pasif

    @OrhanAnt 8643 wrote:

    Degerli AbdulKadir arkadasim, oncelikle forumumuza yeni bir renk getirdiginiz icin size tesekkur ederim, birkactane yazinizi okudum ve en one cikan ve vurgulamak istediginiz Tema`nin sevgi ve anlayis oldugunu hissettim ve bu tarz yaklasiminiz gercekten beni cok mutlu etti ve sizinle ayni gorusteyim, Cunku Kutsal Kitap diyorki

    Sevgi butun kotulukleri orter

    Butun herkese saygi duyun.

    diyor, ancak yazilariniza izin verirseniz bir iki yerde aciklama yapmak zorundayim,

    Peygamberler dogru yol gostericilerdir, Peygamberler insanlari Tanri yoluna cekmek icin gorevlendirilmis insanlardir, Ancak Mesih`in Tanri ozune sahip olmasi onu peygamberlerden ayirir, diger peygamberler insanlari dogru yola (Mesih`e) cekmek icin caba sarf etmistir,

    Orneklerini verdiginiz Musa, Ibrahim, Nuh ve diger Peygamberlerin amaci, dedigim gibi insanlari GELECEK OLAN MESIH`E iman etmeleri icin caba sarf etmislerdir, Bu konuda bircok ornek vardir,

    Musa halki colden cikarirken gunahlarindan dolayi zehirli yilanlar gelip insanlari sokar ve kurtulus icin Tanri BIR DIREK (AHSAP) direk`e bakmalarini ve buna bakanlarin kurtulacagini soyler (Bizlerin kurtulusu Carmiha bakarak, yani carmiha ugrumuza cikan Mesihle gerceklestirilmistir) kurtulmuslardir, Musa Mesih`i isaret ediyordu,

    Musa halka Bir tapinak yaptirir ve o tapinagin ozellikleri vardi,
    TEK KAPI = Tanriya ulasabilmek icin tek yol Mesih..
    TAPINAGA GIREBILMEK ICIN SUNAK VARDI = Sunak bilindigi gibi kurban kesilen yer, (Mesih ugrumuza kurban edildi)
    TAPINAGA GIREBILMEK ICIN KAHINLER ELLERINI O KURBANIN KANIYLA YIKARDI = Mesih`in kani olmadan bizlerde Tanriya ulasamayiz

    basinizi agritmadan ozetle soyluyeyimki ESKI ANTLASMA PEYGAMBERLERI herzaman Mesih`in geleceginden ve ona imanin kurtulacagini insanlara anlatmistir, yani Eski antlasma peygamberleri baska bir kurtulus yolu anlatmamistir.

    Dilerseniz diger peygamberler hakkindada ornekler verebilirim, ancak anladigim kadarari ile okumus ve kulturlu biri oldugunuz belli oldugundan gerek yok diye dusunuyorum ancak yinede bir tanede Nuh tan ornek verelim.

    Insanlar gunahlarindan dolayi Tanri dunyayi TUFAN la vuracakti ancak temiz kalanlarin kurtulmasi icin Bir gemi insa ettirildi, cok asiri buyuk bir gemiydi ve geminin TEK BIR KAPISI vardi, cok enteresan bir olaydi o kadar buyuk geminin TEK BIR KAPISI OLMASI, ve iste dediki mesihte KAPI BENIM BENIM ARACILIGIMLA BU KAPIDAN GIREN KURTULUR DEDI,

    Yani hersey mesihi isaret ediyordu.

    Degerli AbdulKadir kardesim hicbir insan Hristiyan yukarida yazdiginiz Musluman arkadaslarimizin yerine getirdigi dini vecibeler icin kotu diyemez, cunku bu Musluman arkadaslarimizin kendi dini vecibeleridir, ancak son cumlenizdeki KUR`AN`IN MESAJINI YOK SAYMAYIN tumceniz icin sunu soylemek istiyorum.

    1844 yilinda dogan Seyid Ali Muhammed kendisini Tum Musluman aleminin bekledigi KAIM (Mehdi) oldugunu iddia ederek ortaya cikmis ve daha sonra bahailik dinini kurmustur, bugun yeryuzunde yaklasik 5-6 milyon civarinda Bahaii vardir, Bu insanin iddialarindan bazilari sunlardir.

    Kendisi mehdi`dir,
    Kendisinin Kitap`i son kutsal kitaptir.!! (Kitabinda tevrat zebur incil ve kuran`dan alintilar mevcuttur)
    Kuran`in soylediginin aksine BASKA PEYGAMBERLER GELECEKTIR,

    Yani sonuc olarak KENDISI SON PEYGAMBER, KITABI SON KITAPTIR,

    bu iddialar Kuranla ters dusmektedir, simdi cikip bir bahaii size gelip deseki,

    Degerli AbdulKadir bey bizim kitabimizi kabul edin, bizim kitabimizda yazan seyleri dogru kabul edin dese sizin cevabiniz ne olacaktir?

    Sizin degerli cevabiniz, ben inaniyorumki Hristiyan kardeslerimin sizin isteginize verilecek cevapla aynidir (KURANDA YAZILANLARI GOZ ARDI ETMEYIN) tumcenize

    Saygilarimla

    Sevgili ORHAN Kardeşim.
    Degerli ve özverili açıklamalarınız, bizlere bereketler kazandırmaktadır.
    Rab’bin sevgisinde ve kucaklarında kalınız.
    esenlik dileklerimle

    #30220
    Anonim
    Pasif
    Titus;8641 wrote:
    Sayın abdülkadir bey;

    Ben sizin gibi düşünmüyorum.En azından tüm hristiyanların “İslam” konusunda bilgisiz olmadığını söylemek istiyorum.Bunu müslüman kökenden gelen birisi olarak söyleyebiliyorum.Hemde sadece ad olarak değil,yaşayan birisi olarakta bunu söylemek istiyorum.Hristiyanların bir kısmının islam’ı bilmediği doğrudur.Ama zaten bilmek zorunda değildir.İslam hakkındaki eleştiriler genellikle ateist sitelerden gelmektedir.Biz islam’ı eleştirmiyoruz,çünkü islamla veya başka bir inançla ilgilenmiyoruz..İlgimiz sadece araştırma amaçlı olabilir.Ama müslüman kardeşler bu şekilde yapmıyorlar malesef.Hristiyan teolojisi hakkında hiçbirşey bilmeden araştırıyorlar,saldırıyorlar,hatta bazen küfüre kadar gidebiliyorlar..Biz onlardan nefret etmiyoruz.Rabbimizin öğrettiği gibi onlar için dua ediyoruz..Bu konunun uzamaması açısından bu konu hakkında bir daha yorum yapmıycam.Esenlikle kalın

    Sayın Titus,
    sanırım bilgi sahibi olanların oranında tam tersini savunuyoruz. Müslümanların içinde hristiyanlığı bilen çok az olduğu gibi hristiyanların içinde de müslümanlığı bilen çok az. Bu bilenlerin bilgileri de taraflı ve önyargılarla doludur. İşte sizin bahsettiğiniz saldırıp küfredenler, hristiyanlık hakkında hiçbirşey bilmedikleri halde bildiklerini sanan isim müslümanlarıdır. Onların çoğu namaz bile kılmazlar. Aslında onların hristiyanlık hakkında bildikleri sadece üç farklı tanrıya tapıldığı, Allah’ın İsa’nın fiziki babası olduğu ve incilin sahte incil olduğu ile sınırlıdır. Bu forumda bulunan müslüman kardeşlerden farkettiyseniz, hristiyanlık hakkında birazcık gerçek bilgiye sahip insanların saldırı ve hakaretle işi yoktur.
    Ne yazıkki, hristiyanların da islam hakkında bildikleri Allah’ın savaş tanrısı, islam peygamberinin de nefsine düşkün biri olduğuyla sınırlı. Yüzyıllardır içi içe yaşayan insanların birbirlerinin dinleri hakkında böylesine kayıtsız kalmaları sadece çağımıza has bir durum. Dinler arası düşmanlıklar bir taraftan, dinler içindeki hurafeler bir taraftan çağımız insanını dinsizliğin ve ateizmin kucağına atıyor. İşte bunun için birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmeye ve yardımlaşmaya ihtiyacımız var. Yoksa 2000 yıldır süregelen tartışmaları bizim bitireceğimize inanamayız.
    İslamla ilgilenmemeniz bir hata işte bence. Bir müslümanın da aynı şekilde yahudilikle, hristiyanlıkla ilgilenmemesi onları yok sayması bir hatadır. Bu hatanın sonuçlarını hep beraber yaşıyoruz.

    Yaptığınız uzunca alıntı için teşekkür ederim. Yapılan yorumlar söz götürür devamlı. Bunun yerine direk ayetler arasında dolaşmak daha sağlıklı. Mesih İsa’nın tanrılığına delil olarak gösterilen ayetler bir hayli çok. Bu ayetleri bir papaz arkadaşla inceledik burda. Bunlardan sadece birkaçı gerçekten sağlam delil gibi görünüyor ama bunları da aksi yönde yorumlamak mümkün.
    Bir müslüman olarak, hristiyan dünyası içinde hz.İsa hakkında en tutarlı inanca Yehova Şahitlerinin sahip olduğunu düşünüyorum. Onlar da aynı kutsal kitabı okuyorlar (beraberce de okuduk) ama İsa’nın tanrılığına inanmıyorlar. Bildiğiniz gibi, Yehova şahitlerinden önce de, tarih boyunca, İsa’yı sadece üstün bir peygamber olarak kabul eden hristiyanlar devamlı olmuştur.
    Bu konuda sizi ve burdaki arkadaşları iknaya çalışmak gibi bir niyetim yok. Kur’an sizi olduğunuz gibi kabul ettiğine göre bizim de kabul etmemiz ve gereksiz tartışmalardan kaçınmamız en iyisi.
    isamesih-

    #30216
    Anonim
    Pasif

    @abdulKadir 8652 wrote:

    Bu ayetleri bir papaz arkadaşla inceledik burda. Bunlardan sadece birkaçı gerçekten sağlam delil gibi görünüyor ama bunları da aksi yönde yorumlamak mümkün.-

    Merhaba AbdulKadir bey, acaba o degerli Papaz`in ismini ve hangi kilisede hizmet ettigini bize aciklarmisiniz?

    Yani bunun guvenlik acisindan bir sorunu yok (Eger guvenlik acisindan vermek istemeyebilirseniz diye yazdim),
    Esenlikler

15 yazı görüntüleniyor - 16 ile 30 arası (toplam 50)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.