TANRI.Yarattı,Konuştu,Eyleme Geçti.
- Bu konu 3 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
10. Ekim 2010: 8:21 #27106AnonimPasif
Tanrı yarattı.Tanrı konuştu.Tanrı eyleme geçti.
Tanrı başlangıçta tüm evreni yaratarak ilk girişimde bulundu.Daha sonra kendini peyganberler vasıtası ile açıklayarak,ikinci eylemini gerçekleştirdi.Kendi özünden olan,SÖZ’u İSA MESİH aracılığı ile de bu gün bizlere konuşmaktadır.
Hiç dikkatinizi çektimi.?
Kutsal Kıtabı, incelediğimizde başlangıçtan bu güne dek, Tanrı’nın üç yönde bulunduğu girişimler, göze çarpar.Bunlar birbiri ardınca, düzenli olarak anlaşılır ve mükemmel ifade edilmiştir.Eyer Tanrı konuştuysa,dünyaya son ve en önemli sözü İSA Mesih’in kendisidir.Eyer Tanrı eyleme geçtiyse,bunun nedeni İSA MESİH ile insanlığı suçlarından kurtarma plan’ıdır.
Tanrı SÖZ’ü olan İSA MESiH’le hem konuşmuş,hem girişimde bulunmuştur.Mesih inancı dindar laflar dizini değildir.Dinsel düşüncelerin derlenmesi yada kurallar toplam’ıda değildir.
Mesih inancı, Tanrı’sal haberdir.Söz’ü olan,Ruhsal Oğul’u İSA MESİH’le biz insanlığa Müjdesi(iyi Haber)dir.Mesih inancı, her şeyden önce, TANRI’nın biz insanoğlu için neler yaptığının duyurusudur.
Çevrenizi bir inceleyin.
İlk göze çarpan ,doymak bilmeyen insanlardaki meraklı yaratılışı göreceksiniz.Akil sürekli olarak bilinmeyeni araştırmakla meşkuldur.
Sosyal yaşamda,Özel yaşamlarımızda,bulunduğumuz her ortamda,
kafalarda soru işaretlerinin varlığı hiç bitmez.Hep bilinmeyeni araştırmakla meşkuluz.Hep bilimeyenin peşinden koştururuz.Sanki hayat, bizlerin keşif yolcuğuna çıktığımız, bir seyahat gibi.
Bazen karşımıza çıkan bilğilere şaşırız kalırız.bilğisizliğimiz,yüzümüzü acıtan tokat etkisi yaratır.belki utanır,belkide kendi,çahilliğimize kızarız.Tanrı’sal gerçek.
Bununla karşılaştığımızda.Şaşkınlık,bilinmezlik,korku bizleri sarıyormu? Çerçeği kavrayamaz,karanlığa atlar gibi,derin sularda çaresizce çırpınır dururmuyuz.?
TANRI .?
Tanrı’da sınır varmıdır.?
Ya bizlerde,yaratığı aklımızda sınır varmıdır.?
Tanrı sınırsız bir varliktir,bizlerse,sınırlı yaratıklarız.Acaba O’nu kavrama yeteneğimiz, bizi aşarmı?
Her ne kadar yaratıcı beyinlere sahip olsak ta, ne kadar deneye dayalı bilimsel konuları beyinlerimiz alğılıyorsada,bir çok konuda eksiğiz.
Tanrısal Güç ve onun gölkemi konusunda, sınırlı aklımız,TANRI’nın sınırsız aklına, hiç bir zaman erişemez.TANRI eyer bu durumu düzeltmek için,girişimde bulunmasaydı,bizler çaresiz kalırdık.ve hiç bir zaman bizi yaratanı tanıyamazdık.
İSA MESİH’i yargılayan Pontius Pilatus gibi “Gerçek nedir” diye soran,
ama yanıt beklemeyen,yanıtı alacağını ummayan varlıklar olacaktık.
Bilinmezliğin karanlığı her yanımızı, saracaktı.Ama TANRI konuştu.Kendini açıklamak için girişimlerde,bulundu. Erişilmeyen sırları kendi ,SÖZ’ü olan İSA MESİH’le bizlere bildirdi,İnsan bedeninde,onu anlamayan sınırlı aklımız için,SÖZ’ü ,etten can oldu.
Kendini doğada açıkladı,tüm gölkemini göstererek.bizlere şunu dedi.“Gökler TANRI’nın yücelliğini duyurur;
Gök kubbesi ellerinin işini açıklar.”
Mezmur 19:1Kutsal Kıtabı ile bize konuştu ve dediki;
“Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa,gözlerin önündedir.Tanrı hepsini gözler önüne sermiştir.Tanrı’nın görülmeyen nitelikleri sonsuz güçü ve Tanrılığı dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta ,açıkça görülmektedir.”
Rom 1:19Bu duyurusu genel ve doğal açıklamasıydı.Oysa insanın TANRI’yı kişisel olarak tanıyabilmesi için,Suçlarından bağışlanıp;kendisi ile birebir ilişki kurabilmesi için,daha etkin bir bir açıklamaya ihtiyacı vardı.
Tanrı’nın Kutsallığı,sevgisi,güç’ü,..İste İnsanın tüm bu özelliklerini bilmesi gerekliydi.önce peyganberleri ile bizi haberdar etti.Esinlemeler yolunu kullanarak.
İnsanlar anlamadılar.Tanrı düşünce ve isteklerini bu kez,bizim anlayabilmemiz için kendi SÖZ’nü aramıza göndedi.“TANRI Sözü insan oldu ve aramızda yaşadı.”
Yuh 1:14Kutsal kıtab’ta Pavlus derki;
“Tanrı’nın bilgeliğine göre,dünya kendi bilğeliğiyle O’nu tanımadı.Bu yüzden Tanrı,bildirilen sözün akılsızlığıyla iman edenleri kurtarmayı uygun gördü.”
1 Kor 1:21Kendi bilğeliğimiz bize, TANRI SÖZ’ünü anlatabilirmi.?
Hayır.
TANRI’nın SÖZ’ü aracılığı ile O’nu tanıyabiliriz.Çünkü bizlerdeki Bilğelik sınırlıdır.Sınırlı bir beyinle Tanrı’yı tanıyamayız.Bizler ancakTANRI’sal açıklanışla gerçeğe ve onun bilğisine erişir onu anlayabiliriz.
TANRI’sal açıklanış.. TANRI’nın kendini ,bizlere İSA MESİH(Kendi SÖZ’u) ile olan açıklamasıdır.Bizler MESİH inanlıları olarak ,boş inanca saplanmış olanlara, bu gerçeği her durumda açıklamalıyız.
Pavlus’un, Atinalılara duyurduğu gibi(bu duyuru her çağa hitap eder);“Tanımadığınız TANRI’yı ben size açıklıyorum.”
Elçi İşl 17:23Bizler tanrı’yı göremeyiz,Ona dokunamayız,fakat İSA MESİH’le görülen TANRI kendisine dokundurdu,onu herkez gördu,onunla herkez konuştu.Çünkü.. O Ete burunmuş görünmez TANRI’nın SÖZ’üydü.
“Başlangıçta var olanı,işitiğimizi,gözlerimizle gördüğümüzü,ellerimizle dokunduğumuzu..size bildiriyorum.”
1 Yuh 1:1.3Esenlikle ve Sevgiyle .
Yüceler Yücesi Tüm kardeşlerimi korusun.AMİN.14. Ekim 2010: 12:36 #35673AnonimPasifYaradan, sürekli eylemde bulunuyor. Lakin insanoğlu çoğu zaman onun eylemlerine karşın eylemsiz kalıyor.Yaradan’ın biz insanlardan istediği pek fazla bir şey yok aslında. Ama bizler maalesef ki, çoğu zaman Yaradan’ın bize bahşettikleri karşısında kayıtsız kalabiliyoruz. Bizler bir adım attığımızda bize koşan bir Allah’ımız olduğunun ya tam olarak idrakine vakıf olamıyoruz, ya da halen daha şeytana tutsak olan bir yerimiz şeytanı yenmekten aciz kalıyor. Dünyasal olguların devinimi içerisinde insan -ki buna imanlılarda dahil- hepimiz Yaradan’ı olması gereken “Gönül Makamı” yerine, “ilk yardım dolabı” gibi görüyoruz. Aslında, o gönül makamımızdaki Sultanımız’ı, ilk yardım dolabı gibi görmek yerine “İLK YARDIM-CI” olarak görmeyi akıl edemiyoruz.Nasıl ki, başımız ağrıdığında ya da bir yerimiz yaralandığında ancak ilk yardım dolabına gidiyorsak, Yaradan’a da sadece imdat feryadlarımız olduğunda yani ihtiyacımız olduğunda O Nur’lu Sultanımız’ın izet-i makamı’nın huzuruna geliyoruz. Yüce ve Kamil olan Efendimiz’in, bizlere olan o sevgisinin ve bizlerin O Kutlu Hekim’in yüreklerimize sadece yaralı ve kanıyor iken pansuman yapması için makamına varıyoruz. Yaradan’ın bizlere olan o sonsuz sevgisi, aslında karşılıksız bir aşk misali. Bizler her ne kadar, Yüce Efendimiz’i “seviyoruz” desek de, O’nun bize sunmuş olduğu “ihsan pınarı’ından” dolu dolu doldurmuş olduğu kadehinden içip ne derece haz alabiliyoruz. İnsan-ı Kamil olma yolundaki biz lsra-el’ler (sırat el-Mustak’im) Allah’ın Mesih İsa da bizlere göstermiş olduğu “somut sevgisi” karşısında ne derece yanıt verebiliyoruz?
Yaradan’ın, Ruh-ül Kuddüs vasıtası ile cismanileşen ve bu nedenle “Vücud-u Mutlak” vasfını alan Allah’ın Ruhullah’ı, bizlere yüce bir sevgi eylemi olarak sunulmuştur. Bizler, Musa’nın çöldeki halkı gibiyiz. Çoğu defa, Yaradan’ın bize sağlamış olduklarına burun kıvırıyor ya da şu sınırlı aklımız ile kendi isteğimize göre yönlendirmeye çalışıyoruz ve olmayıncada hesap sorma cüretinde bulunuyoruz. Mevlana’nın da dediği gibi: “O Yüceler yücesi Padişah, kapı da adamakıllı kapanmış, kilitlenmişken‘insan hırkasını giydi de bugün kapıya geldi, giriverdi içeri” demiştir. Resul Yuhanna da daha İncilin’in ilk satırların da “Kelam başlangıçta var idi, ve kelam Allah nezdinde idi, ve Kelam Allah idi’ (İncil-i Şerif Bap1:1-2. Ayet-i Şerifler)” diye buyurmamış mıdır? Yaradan’ın nefesi (söz) ile başlayan ve Pirimiz Mesih İsa da eylemleştirdiği ve müşfik bir şekilde bize sunduğu eylemine karşılık olarak bizlerin çoğu zaman eylemsiz kalması ne denli üzücüdür.
Oysa ki Yaradan, Musadan çok önce bile insanoğlu ile birlikte idi. Bu birliktelik, Adem ve Havva döneminde bile var ola gelmiştir. Kadim ve Kamil Allah o zaman bile, “Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan RAB Allah’ın sesini işittiler; ve adamla karısı RAB Allah’ın yüzünden bahçenin ağaçları arasına gizlendiler.’ (Eski Ahit Tekvin Bap3:8. Ayet-i Şerif)” de buyurmuş olduğu gibi, Allah her daim eylem içerisinde, yarattığı insan ile birebir alakadar olmaktadır. Allah hiçbir surette yarattığı insanı başıboş bırakmadı ve daima göz-kulak oldu. Lakin, beşer olan biz insanoğlu, Yaradan’ın “sevgi eylemi” karşısında hep bir eylemsizlik ve/veya benliksel algılayışımızın kurbanı olduk. Böylece çöldeki Musa’nın halkının bir kısmı gibi düştük ve Mısıra geri dönemek istedik. Kendimizde o çölü tamamlayıp gerçek vatana yürüyecek gücü bulamayarak, ağaçların arkasına saklandık ve Yaradan seslendiğinde sesimizi çıkarmadık ve O’na yanıt vermedik. Oysa ki, Yaradan daima bizlere gelmek istemiş fakat bizler buna izin vermemişizdir.
Aslında Yaradan bize hiçbir zaman uzak olmadı. Nasıl ki, yanan çalı da Musa’ya göründüyse ve nasıl ki, çöldeki o hac yolculuğunda bulut olarak onlara rehberlik etti ise, Efendimiz Mesih İsa cismaniyetinde “insan hırkası” giyen, Kudret sahibi, bizler ile birlikte oldu. Kendisini hiçbir günah işlemediği halde, günahkar insan ile bir saydı ve 3 yıl boyunca onların arasında dolaştı. Beşer olan insan’ın sınırlı aklı ile idrak edemeyeceği Allah’ı bize, bir çok yönü ile ifşa etti. Ama maalesef ki, dinsel öğretiler ile ve şekilcilik ile yürekleri yağ bağlamış olan Yahudi din bilginleri, Efendimiz Mesih İsa’nın “Hakikatin Ruhu” olduğunu idrak edince, gurur ve kibir ateşinde kavrularak ona eza etmişlerdir. Yuhanna İncil’in de bahsedilen Tomas ne demişti?
“…Eğer ben ellerinde çivilerin yerini görmezsem, ve çivilerin yerine parmağımı koymazsam, böğrüne de elimi koymazsam, inanmam’ (İncil-i Şerif Yuhanna Bap20:25. Ayet-i Şerif)” dememiş midir? Aslında bir çoğumuzun durumu ne kadar çok Tomas’ın bu durumuna benziyor. Sadık bir itaat ile O’na yaklaş(a)mıyoruz. Ama sonra ne oldu devamında? “Sekiz gün sonra, şakirtleri yine içerde idiler, Tomas da onlarla beraber idi. Kapılar kapalı iken, İsa gelip ortada durdu, ve: Size selamet! dedi. Ondan sonra Tomasa dedi: Parmağını buraya getir, ve ellerime bak; elini de getir, böğrüme koy ; ve imansız olma, ancak imanlı ol. Tomas cevap verip ona: Rabbim, ve Allahım! dedi. İsa ona dedi: Beni gördüğün için iman ettin; görmeden iman edenlere ne mutlu!’ (İncil-i Şerif Yuhanna Bap20:26-30. Ayet-i Şerifler)” de Yüce Efendimiz’in buyurduğu gibi Tomas gibi kuşkucu ve Yunus gibi inatçı değil miyiz? Rabden O’na gelmek ve O’na yaklaşmak için, Mesih’in çarmıhtaki izlerini hissetmek istiyoruz, ya da ancak Yunus gibi, o balığın, asitli mide safralı ve her tür atığın bulunduğu midesinde kalıp ancak o zaman Ruhullah’a “Rabbim ve Allah’ım” diyerek secde kılıyoruz. Yüce Pirimiz ve Efendimiz İsa Mesih (Selameti her birimizin üzerine olsun); “Beni gördüğün için iman ettin; görmeden iman edenlere ne mutlu!” diyor.
Bizler de Pirimiz olan Efendimiz Mesih İsa’nın dergahı’nın talebeleri olarak, süt ile beslenmekten çıkmış, artık katı yiyecek alabilecek kıvama gelmiş talebeleri, her an, sabır ile daha yeni yeni süt ile beslenmeye başlayanlara Rab de edindikleri edinimleri ve Kelam’ı öğretmekle mükelleftir. Pirimiz’in dergahında ham olan bizler, yıllarca sürecek olan bu pişme evresinde yani Mesih’i benzeyiş ve edinim yolunda, sonunda yanacağız yani Efendimiz’in O Kutsal İzzet-i Makmı’nın önünde duracağız. Hali hazırda, halen daha Rabbi edinim sürecin de Mesih’i duyuşu algılayabilmeliyiz.
Algılayabilmeliyiz ki, Efendimiz’in bize emrettiği; “İmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve RuhülKudüs ismile vaftiz eyleyin; size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin; ve işte, ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar, sizinle beraberim.’ (İncil-i Şerif Matta Bap28:19-20. Ayet-i Şerifler)” diyerek, Efendimiz ve Allah’mız olan Mesih’in bu sözlerini yerine getirebilelim. Zira O’nun Kelam’ı bizlerin boyunduruğudur. O boyunduruk ki, takılan her bir gerdanı güzelleştiren, en nadide inciler ile yapılmış bir inci kolye gibidir. Takılan her gerdana ayrı bir güzellik veririr. Bizler de, birer inci avcisi misali Yaradan’ın derin bir okyanus gibi olan Kelam’ına dalıp o incileri o okyanusun dibinden çıkartmamız lazım gelmektedir. Fakat, iş sadece denizin dibinden o incileri çıkartmakla bitmiyor. Zira o inciler, kalın istiridye kabuklarının içinde saklıdırlar. Çıkartılan her bir istiridyenin kabuğunu, itina ve ustalıkla kırdıktan sonra ancak o inci tanesine kavuşabilirler. Yani, her şeye Kadir olan, Kadim ve Kamil Yaradan’ın Kelamının hikmetine vakıf olabilirler ve Yaradan’ın “ihsan ve nuru” ile yürekleri daha fazla aydınlanacak ve bu hac yolundaki isra-el’ler olarak daha sağlam ve sadık şekilde Rabb’in yolunda yürüyeceğiz.
Hay olan Allah’ımız Mesih İsa’nın bereketi ve esenliği daima sizlerle olsun. Rabbin sonsuz nuru her daim yüreklerinizde ve yüzünüzde parlasın. AMİN.14. Ekim 2010: 18:28 #35674AnonimPasifSayın Başlangıçta Söz vardı.
Merhaba diyerek size hoş geldiniz diyorum.RAB,İSA MESİH’in bereketi üstünüzde olsun.Kardeş yazınız çok güzel.Ayetleri yazışınızdan ,kullanmış olduğunuz Kutsal Kıtab’ın, eski çeviri olduğunu fark ettim.Acaba elinizde yeni çeviri Kutsal Kıtab’ınız yokmu.?
Kitabı Mukaddesin’in yayınladığı 1997 basımı, Kutsal Kitab çevirisi,bende de var,fakat dil bana ağır geldiği için Kutsal Kıtab’ımızın yeni çevirilerini tercih ediyorum.Dil olarak daha anlaşılır ve sade.İnsanı yormayan bir tarz’da yazılı.
Yazıniz çok iyi,Yeni iman edenlere daha çok yararlı olacağını düşünerek,size şunu önermek istiyorum.
Bu denli güzel bir paylaşimın daha anlaşılır olması açısından acaba yazacağınız diğer paylaşımları yeni çeviriden yapabilirmisiniz.Sakın yanlış anlamayın,benimki sadece bir istek ve rica.
Esenlikle.
14. Ekim 2010: 20:59 #35675AnonimPasif‘Oysa ki, Yaradan daima bizlere gelmek istemiş fakat bizler buna izin vermemişizdir.’
Keşke hepimiz bu bunca basit ama bir o kadar da derin gerçeğin farkına varabilsek… Evet, Rab’bimiz vicdani hürriyetimize o kadar saygılı ki… biz kullarının iznini bekler durumda… Herşey o kadar kolay aslında… bir izin vermemize bağlı… Biz insanlara düşen sadece bu… hele bir izin versek… herşeyi, her zorluğun üstesinden gelmemizi O üstlenecek… Ama işte… izin vermemiz gerekiyor… izinsiz olmuyor…
Herkese sevgiler…
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.