İslâmiyet’te “Nesih” Meselesi
- Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
10. Ekim 2006: 7:40 #23714EvangelistAnahtar yönetici
Yahudi, Hristiyan ve İslam alimlerine göre
Kutsal Kitap’ın Değişmezliği
Yazar: Daniel Wickwire
http://www.batikentprotestankilisesi.org
batikentprotestankilisesi@hristiyan.net
İslâmiyet’te “Nesih” Meselesi
“Biz daha iyisini veyâ benzerini getirmedikçe bir ayeti(n
hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veya onu unutturmayız.
Allâh’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi? ”
(Bakara 2:106)
Bazı Müslümanların iddialarına göre “Sonra gelen, öncekini iptal eder.” İddia şudur ki, “Her kitap kendisinden önce gelen kitapları geçersiz kılmıştır.” Buna göre Kur’ân daha sonra geldiği için Tevrât ve İncîl geçersiz kılınmış. Yani Nesih olunmuştur demektedir.
“Nesih, (yensahu) lûgatte: Men’ ve izale kılmak, tağyir ve iptal etmek, bozmak, bir şeyi yerine getirip koymak mânalarına gelir. Yazının, yazılı olduğu yerden başka sahifeye nakli de nesihtir, buna istinsah deriz.”1 İslâmi kaynaklara göre, Nesh kelimesi lugâtte, izâle etmek, gidermek, yok etmek, değiştirmek, tebdil, tahvil ve nakletmek manalarına gelir. Istılahta ise, bir nassın hükmünü daha sonra gelen bir nas ile kaldırmaktır, başka bir deyimle, şer’i bir hükmün başka bir şer’i delil ile kaldırılması veya mukaddem tarihli bir nassın hükmünü muahhar tarihli bir nas ile değiştirmek veyahutda, mukaddes bir metinin ilgası manasında kullanılır.2
Tefsir usûlü ilminde karışık olan meselelerden birisi de şüphesiz ki nesh meslesidir.3 Kur’ân, bir yandan “Allâh, sözünden asla caymayacaktır” (Hac 22:47) derken, diğer yandan “nesh” ile ilgili dört ayete rastlıyoruz.
“Biz daha iyisini veyâ benzerini getirmedikçe bir ayeti(n
hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veya onu unutturmayız.
(Bakara 2:106)
____________________
1. Keskioğlu, Nûzulünden İtibaren Kur’ân-ı Kerîm, s. 206.
2. Şerif, “Ta’rifat”, s. 163.
3. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 122.
“Allâh, dilediğini siler, (dilediğini) bırakır. (Bütün)
kitâb(ların) anası, O’nun yanındadır.” (Ra’d 13:39)
“Biz bir âyetin yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –
Allâh ne indirdiğini bilirken – “Sen (Allâh’a) iftirâ
ediyorsun (bu sözleri kendin uydurup Allâh’a atıyorsun)”
derler. Hayır (ama) çokları bilmiyorlar.” (Nahl 16:101)
“Andolsun, biz dilesek, sana vahyettiğimiz (âyetler)i
tamâmen gideririz; sonra onun (geri alınması) için bize
karşı (sana yardım eden) bir vekil bulamazsın.”
(İsrâ 17:86)
Dikkat ederseniz, bu ayetlerde, Kur’ân’ın diğer kitapları neshettiğine (geçerşiz kıldığına) ilişkin her hangi bir işaret yoktur. Bu âyetler, Kur’ân’ın kendi kendisi ile ilgilidir. Geçersiz kılınan yalnızca Kur’ân’ın bir kısmıdır. Tevrât, Zebûr ve İncîl’de ayetler birbirini nesh etmez. Ne Zebûr, Tevrât’ı nesh eder ne de İncîl Tevrât’ı nesh eder; bu Kitab-ı Mukaddes için geçerli bir kavram değildir. Bu sadece Kur’ân-ı Kerîmin kendi ayetlerin nesh etmesi ile ilgilidir. “Kur’ân ancak Kur’ân’la nesih olunur.”4
Kur’ân-ı Kerîm asla Tevrât ya da İncîl’in hükümlerini iptal etmek maksadıyla inmiş olduğunu iddia etmiyor. Aksine Tevrât ve İncîl’in Tanrı’nın Sözü olduğunu açıkça beyan eder. Zebûr’un Tevrât’ı, İncîl’in de Zebûr’u neshettiği, hükümsüz kıldığı iddiası gerek Kur’ân’da, gerekse Hadis’te her türlü dayanaktan yoksundur ve yalnızca sıradan halk arasında revaç bulmuştur. Kur’ân’ın bunun tam tersini beyan ettiğine şahit oluyoruz.
“De ki: ‘Ey Kitab ehli, siz Tevrât’ı, İncîl’i ve
Rabb’inizden size indirileni uygulamadıkça bir esas
üzerinde değilsiniz.’” (Mâide 5:68)
Sayın Prof. Keskioğlu’na göre, “Usulcüler arasında birçok gürültülere yol açan ihtilaflı meselelerden biri de nesih meselesidir. Bu konu, İslâm’ın ilk devrinden beri münakaşa edilegelmiştir. Bidayette Yahudiler, “Muhammed, sahabilerine önce verdiği sözün hilâfına olarak, sonradan başka emirler verdiğini görmüyor musunuz” şeklinde itiraz etmek istemişlerdir. Evvelâ meselenin özü şudur: Yahudiler alelıtlâk (istisnasız) neshi inkâr ederler. Yâni İslâmiyetin Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin ahkâmını
____________________
4. Keskioğlu, Nûzulünden İtibaren Kur’ân-ı Kerîm, s. 207.
değiştireceğini kabul etmezler.”5
Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar İslâmiyetin “nesih” prensibini kabul etmezler. Kitab-ı Mukaddes’e göre Tanrı bu kadar keyfi ve gevşek değildir. Tanrı’nın Sözü sonsuza dek kalıcıdır. “Ot kurur, çiçeği düşer. Ama Rab’bin sözü sonsuza dek kalıcıdır.” (1 Petrus 1:25) Tanrı’nın sadakati ve karakterinin değişmezliği bunu gerektiriyor. Tanrı her şeye kadir olduğu için (el- Kadir), Tanrı her şeyi bildiği için (el-Alîm), daha sonra bir hatayı düzeltmek veya bir değişiklik yapmaya hiç ihtiyaçı yoktur.6
Bir Kur’ân âyetinin ancak diğer bir Kur’ân âyeti neshedebileceğini, mütevâtir (kulaktan kulağa aktarma) sünnetin bile Kur’ân’ı neshedemiyeceğini söyleyenler var; mesalâ İmam eş- Şâfiî (ö. 820). İslâmiyet’in bir kısmı ise, neshi aklen câiz eski semâvi kitaplarda mevcudiyetini kabul eder, bizzat Kur’ân’ın kendi bünyesi içinde neshin olmadığını iddia etmişlerdir. Bunların en meşhuru Ebû Müslim Muhammed’ b. Bahr el-İsfahâni (Ö. 934) dir. Onun Câmiu’t-Te’vil li Muhkemi’t-Tenzil adlı eseri bu konuyu işlemektedir.7
Seyyid Ahmad Husayn Şevket Mirthi şöyle yazıyor: “Sıradan Müslümanlar İncîl’in Allah’ın Sözü olduğunu onaylıyorlar. Ayrıca söylentilere (taklîd-i ‘akide) dayanarak İncîl’in tahrif edildiğine de inanıyorlar, ama hangi kısmın, ne zaman, ve kimin tarafından tahrif edildiğini, bilmiyorlar. Bu dünyada hangi dine, cemiyete, Tanrı tarafından bir Kitap verildikten sonra, kendi elleri ile o kitabı parçalayabilirler? Ve ondan sonra hiç rahatsızlık duymadan çuval bezi ile yama yaparak halkların gözlerini boyayabilirler mi? Tanrı, Tevrât ve İncîl’i cennete alıp onları neshetti diyenler, Tanrı’ya hakaret edip O’nun namusuna leke sürüp bühtan ediyorlar. Sadece Kur’ân-ı Kerîm değil, tüm Kitaplarla alay ediyorlar. “Nesih” her zaman yanlışlıklardan dolayı kaynaklanıyor. Dünyasal krallar kanunlarından bir şey “nesih” ediyorlar, çünkü tecrübe bunun zararlı olduğunu gösteriyor. Ama Tanrı hiç bir hata yapmaz, ve O’nun tecrübesinde hiç bir eksiklik yoktur.” 8
____________________
5. İbid, s. 206.
6. Dashti, Twenty Three Years: A Study of the Prophetic Career
of Mohammad, s. 155.
7. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, ss. 125.
8. Celil, “The Authenticity of Scripture”, s. 51.
Ankara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Temel İslâm Bilimleri, Kelâm Anabilim Dalı Başkanı saygıdeğer hocam Prof. Dr. Hüseyin Atay, Kur’ân’a Göre Araştırmalar – I adlı kitabında “Kur’ânda Nesih Yoktur” adlı bölümde şöyle diyor: “Kur’ân bütünlük felsefesine ve gayesine derinliğine vakıf olanlar Kur’ân’da böyle bir nesih meselesi yoktur… Bazı ayetler arasında tenakuz ve muhalefet buldukları için ve aralarını da bağdaştırıp uzlaştıramadıkları için birinin manasını iptale ve neshe gitmişlerdir. Böyle bir delile başvurmaları Kur’ân’a aykırı düşer. Çünkü Kur’ân diyor ki, Kur’ân’da aslâ ihtilâflı ve tenakuzlu ayetler bulunmamaktadır. “Kur’ân-ı düşünmüyorlar mı? Eğer (o) Allâh’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şeyler bulurlardı.” (Nisâ 4:82) Bunlar, bu ayeti gözönüne alıp ayetlerin arasında gördükleri tanakuzu gidermeye çalışmaları gerekirken tenakuzlu kabul edip iptale ve ilgaya, neshe gitmişlerdir. İleri sürdükleri delilleri kendi icatları olup, Kur’ân’ın açık ifadesine ters düşmektedir. Yukarıda gösterdiğimiz hükmü ve esası kabul eden âlimlere göre elimizde mevcut olan Kur’ân’da nesih diye bir şey söz konusu olamaz. Yani hükmü iptal edilmiş, kaldırılmış ve artık geçersiz olan bir ayet Kur’ân’da yoktur… Kur’ân’da hükmü kalmamış, geçersiz hiçbir ayet yoktur. Kur’ân’ın bütün ayetleri geçerlidir, hükümleri bakîdir.”9
Dr. Pfander Kitab-ı Mukddes’in âyetlerinin neden “nesh” olunmadığını çok iyi anlatıyor:
“Eski Antlaşma yalnızca Allah ile İsrail oğulları arasındaydı ve süresi Mesih’in gelişi, egemenliğini kuruşuyla birlikte sona ermişti. Yeni Antlaşma’ya gelince, o Allah ile gerek İsrail oğullarından, gerekse diğer uluslardan Mesih’e iman edenler arasındadır. Bu nedenle bu son antlaşma daha kapsamlı ve önemlidir, çünkü birincisi yalnızca İsrail oğullarını ruhsal gerçekleri kavramaya alıştıracak dinsel merasimler üzerine kuruluydu; amaç onları İsa’nın öğrencileri, tüm dünyanın öğretmenleri olmaya hazırlamaktı. O halde Eski Antlaşma bir tohumu, Yeni Antlaşma ise, geniş bir alanı kaplayan köklü gelişkin bir ağacı andırmaktadır. Bu görkemli ağacın ardınca adeta o küçük tohum vardır. Farklı görünseler de, her ikisi aynı öze sahiptir. Bu durumda Eski Antlaşma’nın geçersiz kılınmış (mensuh), Yeni Antlaşma’nın da geçerli (nesih) olduğunu iddia etmek, büyük bir yanlıştır. Hiç ağaç tohumunu geçersiz kılmıştır denilebilir mi?
____________________
9. Atay, Kur’ân’a Göre Araştırmalar – I, ss. 63-67.
“Unutulmaması gereken başka nokta, Tevrât buyruklarının iki bölümden oluşmasıdır: (1) İbadet buyrukları, (2) Ahlâki buyruklar. Birinci grup sadece İsrail oğullarına özgüydü ve ancak Musa’ya Sina dağında Tevrât vahyedildiğinde yasallık kazandı. Bundan ötürü İbrahim, örneğin yalnızca sünnetle yükümlüydü. Bu son derece önemli bir konudur, çünkü ibadet buyruklarının sınırlı ve geçici olduğunu gösterir. Öyle ki, Musa’nın zamanına kadar onlar İbrahim, İshak, Yakub ve onların soyları için bağlayıcı değildi. Demek oluyor ki, bu buyrukların – daha önce de değindiğimiz gibi – iki amacı vardı: (1) Her yeri kaplamış olan putperestlik felâketine yakalanmamaları için Yahudileri diğer uluslardan tamamen ayırmak için (bu durum Mesih’in gelişine dek sürmüştür), (2) Dışa ait, şekilci ibadetlerin – Allah tarafından vahyedilmiş olsa bile – Allah’a susamış canlara yardım edemediğini ve yalnızca ruhsal gerçekleri simgelediğini anlamalarını sağlamak. Özetle, bu buyruklar diğer halkları bağlamıyordu ve Mesih’in ölümden dirilişinin ardından İsrail oğulları üzerindeki etkisi dahi azalmıştı.
“Oysa ahlâki buyruklar öncesiz ve sonsuz olup insanlar onlara her zaman ve her yerde uymak zorundadırlar. Gerçi bu buyruklar ilk kez Musa’ya indirilmişti, ama onları yerine getirmek, yaradılışın başından itibaren şarttı. Örneğin, “zina etmeyeceksin!”, “çalmayacaksın!” “öldürmeyeceksin!”, “putlara tapınmayacaksın!” gibi buyruklar bizzat Allah’ın şahsı ve kutsal doğasına ilişkin olup sonsuza dek geçerli kalmaları gerekir. Burada “nesih”ten “mensuh”tan bahsetmek bilgisizliktir. İncîl’in Tevrât’ı geçersiz kıldığını iddia eden kişi büyük bir yanlıştadır ve bu yolla yalnızca bilgisizliğini kanıtlamış olur. İncîl Tevrât’ı doğrulamakta, onun karmaşık yanlarını açıklamakta ve ibadet kurallarını bedensel olandan ruhsal olana dönüştürmektedir. Bu yüzden İncîl’de sayısız Tevrât alıntısı bulunmaktadır. Kur’ân haklı olarak İncîl’in Tevrât’ı doğruladığını belirtmektedir:
“Onların ardından, yanlarındaki Tevrât’ı doğrulayıcı
olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona, içinde yol
gösterme ve nûr bulunan İncîl’i verdik. Önündeki
Tevrât’ı doğrulayıcı ve korunanlar için yol gösterici
ve öğüt olmak üzere.” (Mâide 5:46)
“Tekrarlamak gerekirse, Tevrât’ta geçen – Mesih İnanlılarını bağlamayan – buyruklar, sadece ibadetlere ilişkin olup İncîl onları geçersiz kılmamış, Allah’ı hoşnut kılacak kusursuz bir
düzeye çıkarmıştır.”10
Ahlâki buyruklara gelince, onların tanrısal isteme ve Kutsal Olanın sıfatlarına uygun olduğunu, bu nedenle sonsuza dek değiştirilemeyeceğini gösterdik. Nesh’ten burada da sözetmek imkânsız. Hiçbir şey dinin temel ilkelerini tesir edemez. Ahlâki hükümler her zaman için geçerlidir. Musa şeriatının ahlâki kuralları, Adem’in, İbrahim’in, ve Mesih’in zamanında geçerli olup kıyamet gününe dek değişmeyecektir, zira dinin özü kalıcıdır. İncîl’de, Hz. İsâ, Tevrât’ı ortadan kaldırmak (neshetmek) için değil, tamamlanmak için gönderildiğini söylemiştir:
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz
kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya
değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim,
gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden,
Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile
eksilmeyecek.” (Matta 5:17-18)
Hz. İsa Mesih’e göre, Tevrât’tan “ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek”tir. Saygıdeğer İncîl üstâdı William MacDonald, bu ayetin yorumunu şöyle yapar: “Büyük “E” harfindeki bir çizgi onun “F” harfınden farklılığını gösterir; bunun gibi küçük bir çizgi bile önemlidir. Hz. İsa, önemsiz görünen ayrıntılarda dahil olmak üzere Kutsal Kitab’ın harfi harfine esinlenmiş olduğuna inanıyordu. Kutsal Yazılarda en küçük nokta bile önemsiz değildir.”11
Yahudilerin Kitab’ı (Tevrât)i atalarından tevâtür (kesintisiz, zincirleme rivayet) yoluyla aldıkları bildirilmektedir. Bu vahiy (yani Tanrı tarafından bildirilen gerçek) adım adım gelişir. Şöyle ki ilk yazılarla temel konur. Ondan sonra gelen kitaplarla bu yapı adım adım ilerliyor, önceden açıklanan gerçekler daha derinlik kazanıyor. Yani sonradan gelen bölümler önceki bölümleri geçersiz kılmadığı gibi yerini de almıyor. Tersine yan yana durup bir bütün olarak Tanrı’nın planını açıklıyor. Hatta bunlardan bir tanesi bile eksik olsa planın bütünlüğünü kavramamız mümkün değildir.
“Ot kurur, çiçek solar; fakat Allahı’mızın sözü
ebediyen durur.” (İşaya 40:8)
____________________
10. Pfander, Tevrât ve İncîl’de Tahrif Yoktur: Gerçeğin Ölçütü
(Mizanu’l- Hakk 1), ss. 33-36.
11. MacDonald, Matta: Kutsal Kitap Yorumu, s. 60.
“Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla
ortadan kalkmayacaktır.” (Luka 21:33)
Okuduğumuz gibi, ne bir harf, ne bir nokta eksilecek, ne de ortadan kalkacak. Yani tahrif edilemeyecek, nesh edilemeyecek, geçerliliğini de asla yitirmeyecektir. Mesih İnanlıları, sonradan gelen kitapların öncekileri geçersiz kıldığına hiç inanmıyorlarlar. Bu ayetlerin ışığında, İncîl’in Tevrât’ı geçersiz kıldığı (neshettiği) masalının gerçek dışı olduğu ortaya çıkıyor. İsa’nın kendisi de, “Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlanmaya geldim” diyor. Lisede kullanılan kitaplar, ortaokulda okunan kitaplarla çelişkiye düşmez, onları geçersiz kılmaz. Tersine, üst sınıfların kitapları, alt sınıflarda kullanılanları daha geniş şekilde tamamlar. Böylelikle de Tanrı’nın sonradan verdiği kitaplar daha öncekileri ortadan kaldırmaz, ancak insanların Tanrısal gerçekleri çok daha mükemmel bir şekilde anlamlarını sağlar. Çünkü Tanrı hiçbir zaman kendi kendisiyle çelişkiye düşmez.12
Kutsal Kitab’a göre Tanrı kusursuzdur, hatasızdır. Tanrı’nın bilgisi kusursuzdur. Tanrı, bütün düşüncelerimiz ve yaptıklarımız dahil geçmişte, şimdi ve gelecekte olan şeylerin hepsini bilir. Bilgeliği kursursuz ve bizim anlayışımızın tamamıyla ötesindedir. Kusursuzluk, Tanrı’nın doğasına özgüdür. Tanrı asla çelişkili bir duruma düşmez, çünkü evrenin sonsuz yöneticisi, şüphesiz her zaman tutarlı davranır. Tanrı’nın Sözü kursursuz ise, nesih doktrini kabul edilemez. Prof. Dr. Süleyman Ateş’in “nesih” ile ilgili değerlendirmesi şöyledir: “Kanâatimize göre İslâma zararı olan yanlışlardan biri de nesih konusundaki abartılardır.”13 Eski Ahit’teki tarih olayları Yeni Antlaşma döneminde yaşayanlar için yazıldı, ve bu yüzden geçerlidir.
“Bu olaylar, onlar gibi kötü şeyler arzu etmememiz için bize
ders oldu.” (1 Korintliler 10:6)
“Bu olaylar, başkalarına ders olsun diye onların başına geldi
ve çağların sonuna ulaşmış bizleri uyarmak için yazıya
geçirildi.” (1 Korintliler 10:11)
____________________
12. Miller, Mesih İnanlıların İnanç ve Uygulamaları, ss. 22-23.
13. Ateş, Yeniden İslâma II, s. 167.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.