Seçilmiş halk olarak Yahudiler

  • Bu konu 5 izleyen ve 13 yanıt içeriyor.
14 yazı görüntüleniyor - 1 ile 14 arası (toplam 14)
  • Yazar
    Yazılar
  • #23739
    Evangelist
    Anahtar yönetici

    Yahudiler, İbrahim’in dürüstlüğünden olayı İbrahim’in kavminin Tanrı tarafından seçildiğine, onlarla ahid yapıldığına ve kendilerinin de bu kavmin devamı olduklarına inanırlar.

    Musevilikteki seçilmişlik kavramı Musevi Irkını değil Musevi Halkı’nı kapsar (İbranice : Am Yisrael עם ישׂראל) yani burada bahsedilen bir ırk değil Tanrı’nın emirlerini benimsemiş olan halktır. Bir başka deyişle sonradan Museviliği kabul etmiş bir kişi de hangi ırktan ve dinden olursa olsun artık İsrail Halkı’ndan sayılmaktadır.

    Bu seçilmişlik Musevilere bir üstünlük değil tersine ek bir sorumluluk getirmektedir, çünkü Museviliğe göre cennete ulaşmak için Musevi olmak şart değildir. Tek Tanrı’ya inanan ve temel insani ahlak kurallarını çiğnememiş her kişi dini ne olursa olsun cennete gidebilecektir. Tevrat’ta bu temel 7 ilke, Nuh’un Evrensel Yasaları isminde anlatılmaktadır buna göre: Nuh’un Evrensel Yasaları şunlardır:

    Puta tapmamak
    Tanrı’nın ismini mübarek kılmak bu isimle lanet etmemek
    Cinayet işlememek
    Cinsel ahlaksızlık yapmamak
    Hırsızlık etmemek
    Adil bir yargı sistemi oluşturmak ve uyulmasını sağlamak.
    Canlı bir hayvanın etini kopartıp yememek.
    Talmud, Yahudi olmasalar bile tüm insanların Nuh’un Evrensel Yasaları’na uyması gerektiğini belirtir. Bu kurallara uyanları ise dürüst (İbranice: hasid) olarak adlandırır. Talmud’a göre bu Yedi Evrensel Yasa’ya uyanlar, Dünya'nın Dürüst İnsanları (İbranice: Hasid Umot Ha’olam) olarak görülürler. Bu kişiler Yahudi şeriatının uygulandığı her yerde, Yahudiler’in sahip olduğu tüm haklardan yararlanabilirler. Bu kişilere İbranice’de “ger toşav” adı da verilir. Nuh’un Evrensel Yasaları’nı yürekten benimsemiş ve uygulayan insanlar her iki dünyada da kurtuluşa ulaşacaklardır. Musevi inancında kurtuluş sadece Yahudiler, yada sonradan Yahudilik dinine geçenler için değildir.

    Eliyau Raba'da şöyle denilmektedir: Yer ve gök şahit olsun ki; ister Yahudi, ister gayr-ı Musevi (goy), kadın yada erkek, köle yada cariye her kişi kendi ameline göre (yaptığı işlere) değerlendirilecektir.

    Musevilere göre, Musevi olmayan ama dürüst olanların kurtuluşuyla ilgili bu anlayış, Yahudiliğin sadece Yahudi ırkına ait olmasından kaynaklanmaz. Zira ırk olarak Yahudi olmayıp sonradan Yahudiliğe geçenler ile ırk olarak Yahudi olanlar arasında hiçbir fark yoktur.

    Haham Yeremya “Tevrat hükümlerini uygulayan bir yabancının bir hahambaşına eşit düzeyde olduğunu bize bildiren nedir? Tevrat 'Bu, Kohenler’in, Levililer’in ve İsrail’in Tevratıdır' demez, 'Bu, tüm insanın Tevrat’ıdır' der. Ayrıca Tevrat 'Kapıları, sadece Levililer’e, Kohenler’e ve İsrailliler’e aç' değil 'İnançlı milletlerin girebilmesi için kapıları aç' buyurur demiştir.

    Bu yüzden Yahudilikte Nuh’un Yedi Evrensel Yasası’nı benimsemek kurtuluşun en kolay yolu kabul edilir. Çünkü Yahudi olmayanlar, Nuh'un Yedi Evrensel Yasası’nı yerine getirerek, kolaylıkla kurtuluşa erebilir ve cennet nimetlerinden faydalanabilirler. Oysa Museviler için cennete gitmek sadece bu 7 maddeye uymakla gerçekleşecek kadar kolay değildir. Tanrı Tevrat’ta Musevi’nin yapması ve yapmaması gereken toplam 613 Mitsvot (emir) sıralar ve Yahudilerin bunlara uymasını zorunlu kılar.

    Bu sebeple Musevilik’te seçilmişlik bir üstünlükten değil, daha çok bir yükümlülük ve sorumluluk anlamına gelmektedir.


    Rab İsa, sana iman ediyorum. Beni korkutan herhangi bir şeyin beni ezmeyip,
    sana itaat etmeme engel olmaması için, imanımda beni destekle! Kilisene eşlik et,
    kilisenle beraber kal, çobanların ve müminlerin imanını güçlendir.
    Senin yardımınla kutsal Adını, duymak istemeyenlere bile duyuracağız!

    #30694
    Anonim
    Pasif

    Museviler,
    musevi olunmaz dogulur diyorlar. Bu dogrumudur yoksa. Boyle birsey varsa, sonradan musevi nasil olunur?

    #30697
    Anonim
    Pasif

    Evet yahudilik kanla geçer. Eğer yahudi doğmamışsanız ve sonradan yahudi olmak istiyorsanız olamazsınız.

    Bir konferansta izlemiştim, ne kadar doğru bilmiyorum; ama oradaki kişi yeni doğan bir bebeğin yahudi kanı taşıması için annenin yahudi olması gerektiğini söylüyordu.

    Misal, anneniz yahudi, babanız yahudi siz de yahudi olabilirsiniz.
    Babanız başka bir dine mensup, anneniz yahudi siz de yahudi olabilirsiniz.
    Babanız yahudi, anneniz başka bir dine mensup siz yahudi olamazsınız.

    Siz musevilik diye sormuşsunuz, ben yahudilik diye cevapladım. Belki bilirsiniz ama ben yine de belirteyim. Musevilik ve yahudilik aynı şeydir. Kelimenin aslı yahudiliktir. Musevi kelimesi Türklerin sonradan uydurduğu ve başka hiç bir dilde mevcut olmayan bir kelimedir.
    Bunun hikayesi de ilginçtir zaten… 1942-1945 yılları arasında Adolf Hitler Yahudileri öldürmüştür. Tabi bunun çok daha öncesi vardı. Adolf Hitler ülke başkanı olup yahudileri toplama kampına götürmeden önce, başa geçtiği gün yahudileri toplama kamplarına götüreceğini söylemiştir ve bunun bütün gereçklerini de açıklamıştır. İşte bu gereçeler yahudilere direk hakaret niteliğindeydi ve dünya bazında yahudiler gerçekten çok rencide olmuşlardı. Öyle ki artık her hangi bir insana “sen yahudisin” denildiği zaman bu bir hakaret olarak algılanıyordu.

    İşte tam o günlerde, Türk milleti musevi kelimesini türetti. Daha ılımlı bir kelimeydi. Yani yahudiye yahudi dediğiniz zaman bu hakaret oluyordu; ama yahudiye musevi dediğiniz zaman bu hakaret olmuyordu:) Komik gelebilir ama gerçekten Türkler musevi kelimesini bu mantıkla türetmiştir, ve başka hiç bir dünya dilinde mevcut değildir.

    #30698
    Anonim
    Pasif

    @BURÇ 9440 wrote:

    Evet yahudilik kanla geçer. Eğer yahudi doğmamışsanız ve sonradan yahudi olmak istiyorsanız olamazsınız.

    Bir konferansta izlemiştim, ne kadar doğru bilmiyorum; ama oradaki kişi yeni doğan bir bebeğin yahudi kanı taşıması için annenin yahudi olması gerektiğini söylüyordu.

    Misal, anneniz yahudi, babanız yahudi siz de yahudi olabilirsiniz.
    Babanız başka bir dine mensup, anneniz yahudi siz de yahudi olabilirsiniz.
    Babanız yahudi, anneniz başka bir dine mensup siz yahudi olamazsınız.

    Siz musevilik diye sormuşsunuz, ben yahudilik diye cevapladım. Belki bilirsiniz ama ben yine de belirteyim. Musevilik ve yahudilik aynı şeydir. Kelimenin aslı yahudiliktir. Musevi kelimesi Türklerin sonradan uydurduğu ve başka hiç bir dilde mevcut olmayan bir kelimedir.
    Bunun hikayesi de ilginçtir zaten… 1942-1945 yılları arasında Adolf Hitler Yahudileri öldürmüştür. Tabi bunun çok daha öncesi vardı. Adolf Hitler ülke başkanı olup yahudileri toplama kampına götürmeden önce, başa geçtiği gün yahudileri toplama kamplarına götüreceğini söylemiştir ve bunun bütün gereçklerini de açıklamıştır. İşte bu gereçeler yahudilere direk hakaret niteliğindeydi ve dünya bazında yahudiler gerçekten çok rencide olmuşlardı. Öyle ki artık her hangi bir insana “sen yahudisin” denildiği zaman bu bir hakaret olarak algılanıyordu.

    İşte tam o günlerde, Türk milleti musevi kelimesini türetti. Daha ılımlı bir kelimeydi. Yani yahudiye yahudi dediğiniz zaman bu hakaret oluyordu; ama yahudiye musevi dediğiniz zaman bu hakaret olmuyordu:) Komik gelebilir ama gerçekten Türkler musevi kelimesini bu mantıkla türetmiştir, ve başka hiç bir dünya dilinde mevcut değildir.

    Israil halkindan olmayan Yahudi olamiyor demek degil mi yukarda bahsettikleriniz. Yoksa ben mi yanlis anladim:aklikarisik:
    Bende bolye biliyordum ama soyle bir cumle kullanmissiniz: “Bir başka deyişle sonradan Museviliği kabul etmiş bir kişi de hangi ırktan ve dinden olursa olsun artık İsrail Halkı’ndan sayılmaktadır.”

    #30695
    Anonim
    Pasif

    Israil halkindan olmayan Yahudi olamiyor demek degil mi yukarda bahsettikleriniz. Yoksa ben mi yanlis anladim:aklikarisik:
    Bende bolye biliyordum ama soyle bir cumle kullanmissiniz: “Bir başka deyişle sonradan Museviliği kabul etmiş bir kişi de hangi ırktan ve dinden olursa olsun artık İsrail Halkı’ndan sayılmaktadır.”

    #30700
    Anonim
    Pasif

    Hayır. Örneğin babanız Japondur, anneniz ise yahudidir. Dolayısıyla babanız Japon, anneniz Yahudi olduğu için siz melez doğmuşsunuzdur; ama Yahudisinizdir; çünkü anneniz Yahudidir.

    Ama eğer bunun tam tersi olsaydı… Babanız Yahudi, anneniz Japon olsaydı siz Yahudi olamıyacaktınız.

    Yani buradaki anahtar nokta annenizin Yahudi olması. Kökeniniz hangi ırka dayanırsa dayansın; eğer anneniz Yahudi ise siz de Yahudi olabilirsiniz.

    Ama ilk mesajımda da belirttiğim gibi, Yahudiliğin anneden geçiyor olması benim araştırdığım ve doğruluğuna yüzde yüz inandığım bir şey değil. Bir konferans esnasında konuşmacıdan öğrendiğim bir bilgi.

    Bir başka deyişle sonradan Museviliği kabul etmiş bir kişi de hangi ırktan ve dinden olursa olsun artık İsrail Halkı’ndan sayılmaktadır.

    Bu cümleyi ben mi yazmışım? Şaşırdım inanın ki… Normalde bu şekilde bir insanı bir millete bağlamayı hiç mantıklı bulmam; ama neden yazmışım ki böyle bir şey :) Mutlaka başka bir anlamda kullanmış olmalıyım ben o cümleyi.

    Gerçi şuda var. Aslına bakarsanız tüm dünya insanı İsrailoğullarından gelmektedir. Sonuçta hepimizin ilk anne ve babası Adem ve Havva’dır. Belki bu mantık doğrultusunda kurmuş olduğum bir cümledir.

    #30722
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kardeşler,

    Ben de sohbetinize katılmak isterim. Sohbetiniz sırasında geçen ve alıntı yaptığım şu cümleye takıldım. “Gerçi şuda var. Aslına bakarsanız tüm dünya insanı İsrailoğullarından gelmektedir.”

    Kutsal Kitap Tanrı halkının hangi soydan geldiğini, hangi isimle anılacağını, kimlerin gerçek İsrail’li olduğunu açık ve net bir dille yazmıştır. Birkaç ayet paylaşmak isterim.
    Bizlere verilen ilk peygamberlik sözlerinde özel bir soydan bahseder:
    Yar.3:15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
    Bu bahsedilen soy Kutsal Kitabın ilerleyen sayfalarında açıklanmıştır.
    Yar.32: 28 Adam, «Artık sana Yakup değil, İsrail denecek» dedi.
    Daha önce Tanrı, hiçbir kimseye İsrail diye seslenmedi. Yakub’un yaşadığı dönemde Adem’in soyundan gelen birçok ulus vardı. Fakat Tanrı, sadece Yakup ve Yakub’un soyuna İsrail adını verdi ve bu isimle onları tüm uluslardan ayırmış oldu. İsrail, Tanrı’nın halkına verdiği özel bir isimdir. Kutsal Kitabın tamamında Tanrı halkını belirtmek için bu özel isim kullanılmıştır.
    1.Kr.8: 14-15 Kral ayakta duran bütün İsrail topluluğuna dönerek onları kutsadıktan sonra şöyle dedi: “Babam Davut’a verdiği sözü tutan İsrail’in Tanrısı RAB’be övgüler olsun!

    Elç.13: 16-18 Pavlus ayağa kalktı, eliyle bir işaret yaparak, “Ey İsrailliler ve Tanrı’dan korkan yabancılar, dinleyin” dedi. “Bu halkın, yani İsrail’in Tanrısı, bizim atalarımızı seçti ve Mısır’da gurbette yaşadıkları süre içinde onları büyük bir ulus yaptı. Sonra güçlü eliyle onları oradan çıkardı, çölde yaklaşık kırk yıl onlara katlandı.

    Eski ve Yeni Antlaşma bölümlerindeki ayetlerden de anlaşılacağı gibi YHVH, yanlızca İsrail’in tanrısı dir.

    Şimdi sohbetimizi biraz derinleştirelim:
    1)Kutsal Kitabın bahsettiği İsrail, bugünkü İsrail devleti (Yahudiler) midir?
    2)Bugün YHVH’ye tapınan kişi, kendisini İsrailli olarak görmeli mi?

    Rab İsa’nın lütfu, kutsallarla birlikte olsun!

    #30724
    Anonim
    Pasif

    izninizle ben bu yahudilik olayını bir türlü çözemediğimi belirtmek isterim.birincisi yakupla başlayan israil soyunun atnrı tarafından seçkin ilan edilmesi tanrıyı adaletsiz ve diğer kullarına karşı ayırımcı yapar benim düşünceme göre.o dönemde yaşayan başka milletler başka kavimlerde vardı. örenğin persler medler ve diğerleri.o insanları tanrı yaratmadımı neden onlarada bir peygamber bir elçi yollamadı?neden onlara kin öfke kustu israilliler ben onları önünüzden temizliyeceğim dedi demekle kalmadı şehirlerine girdiğinizde canlı bırakmayın dişye emirler verdi.bu nasıl bir tanrıdır arkadaşlar?bana bu tanrının yapmak istediklerini izah edebilirmisiniz?
    tanrının seçkin kulları bugün mesihi kabul etmiyor bu seçkinlikleri hala devam ediyormu acaba?
    bunlar cevaplanması gereken konulardır

    #30727
    Anonim
    Pasif

    1)Kutsal Kitabın bahsettiği İsrail, bugünkü İsrail devleti (Yahudiler) midir?

    Benim düşünceme göre evet, bugünkü İsrail devletidir. Karasınırları olarak söylemiyorum bunu ki malum buradaki bazı topraklar şuan Filistin’in elindedir. Şöyle söylersem sanırım daha detayalı cevaplamış olurum: “O günün İsraili -yani Kutsal Kitapta geçen İsrail- bu gün kendilerini Yahudi diye tanıtan kişilerin atalarıdır.

    Bu kanıya nereden vardım?

    Matta 15:24 de baktığımız zaman Hz.İsa’nın sadece Yahudi halkının kurtarıcı olduğunu görebiliriz. Bir gün Kenanlı bir kadın Hz.İsa’nın yanına gelir ve ondan hasta çocuğunu iyileştirmesini ister. Hz.İsa ise Kenanlı kadına şöyle cevap verir: “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” (Matta 15:24).

    Bununla birlikte Mesih daha sonraki yıllarında Havarilerinde İncil’i tüm uluslara da yaymasını söyler.

    Dolayısıyla burada iki tane çelişkili ifade vardır. Birincisi Mesih’in sadece İsrail halkı için gönderildiğidir. İkincisi ise tüm dünya için gönderildiğidir.

    Dolayısıyla, birinci ifadenin doğruluğunu baz alırsak Kutsal Kitapta geçen İsrail, evet bugünkü İsraildir. İkinci ifadenin doğruluğunu baz alırsak ise ve Mesih’in de İstailoğullarının bir kurtarıcısı olma gerçekliğini de unutmazsak, evet Kutsal Kitapta geçen İsrail kelimesi Mesih İsa’ya inanlar anlamında da kullanılmış olabilir.

    Yani cevabı basit olmayan bir konudur. Şahsen benim araştırmalarım hala devam etmektedir…

    2)Bugün YHVH’ye tapınan kişi, kendisini İsrailli olarak görmeli mi?

    Şahsen ben bu tarz söylemlere karşıyım. Millet dediğimiz kavram insanoğlunun sonradan icat etmiş olduğu ve malesef bir çok savaşlara ve insan öldürmelerine neden olmuş bir kavramdır. Hepimiz insanız, hepimiz aynı kökten Adem ve Hava’dan geliyoruz, hepimiz kardeşiz… Ama Adem ve Hava’nın kökeni İsrail olarak görürsek evet hepimiz İsrail halkındanız; ama bunun içinde Mesih’e iman edenler de vardır iman etmeyenlerde vardır.

    başka kavimlerde vardı. örenğin persler medler ve diğerleri.o insanları tanrı yaratmadımı neden onlarada bir peygamber bir elçi yollamadı?neden onlara kin öfke kustu israilliler ben onları önünüzden temizliyeceğim dedi demekle kalmadı şehirlerine girdiğinizde canlı bırakmayın dişye emirler verdi.bu nasıl bir tanrıdır arkadaşlar?bana bu tanrının yapmak istediklerini izah edebilirmisiniz?

    Şahsen ben izah edemem. Eğer izah edecek bir kişi var ise ona da gerçekten büyük bir teşekkür borçlu olurum. Ben de bu konuyu hala kafamda çözebilmiş değilim…

    Şimdi baktığınız zaman, bahsettiğiniz vahşet emirlerini YHVH İsrail’in savaştığı 7 ulus için verdiğini görürüz.

    Bu vahşet emirlerinin aslında bir savaş değil, tam tersine bir adalet olduğunu söyleyenler de mevcuttur. YHVH’nin o uluslara vahşet saçmadan da öldürülebileceğini (örneğin bir salgın hastalıkla) ama adaletini kullanarak İsrail’i seçtiğini (adalet ise şuradan geliyor, inanan ve inanmayan bir olmuyor ve İsrail YHVH ye inanan bir ırktı) ve o 7 ulusla savaştığını dile getiriyorlar.

    Birde böyle bir olayın büyütülmemesi gerektiğini, zaten yaşayan herkesin ruhsal olarak öldüğünü ve bedensel olarakta ölmenin öyle çok bir şey ifade etmiyeceğini söyleyenler de mevcuttur.

    Yani bu konulara yapılan açıklamalar bunlarla sınırlıdır.

    Ama örneğin o 7 ulusu neden YHVH dışlamıştır, onları hiç düşünmemiş midir, düşünmiyecekse neden yaratmıştır… tarzında ki soruların cevaplarını ben de gerçekten merak etmekteyim…

    #30732
    Anonim
    Pasif

    Sayın izmirligizem,

    Sizin bu sorduğunuz soruyu Pavlus, Romalılara sormuştu: “öyleyse ne diyelim? Tanrı’da adaletsizlik mi var?”
    Tanrı’nın Kutsal Kitap aracılığıyla kendi doğası ve niteliklerinin oğullarının ve kızları tarafından öğrenilmesini, övülmesini ve zevk alınmasını istemiştir. Kutsal Kitapta kendini açıklayan Tanrı kendini tanıtırken ‘bilginin kaynağı’ olarak açıklamıştır.

    ‘Her şeyi bilen Tanrı’ dendiğinde Tanrı’nın bütün sonsuzluktan zaman tüneline bakması ve olayları daha olmadan önce bilmesini temel alır. Tanrı’nın tüm olayların akışını bir şekilde önceden belirlemesi, O’nun Hakimiyetinin mecburi bir sonucudur. Tanrı’nın tüm olayların akışını önceden belirlediğini söylemek demek basit bir şekilde, Tanrı’nın yarattıkları üzerinde mutlak bir hakimiyeti olduğunu söylemek demektir. Kısaca Tanrı herşeyi önceden bilir; daha kişi doğmadan once değil daha dünya yaratılmadan once bile kişi hakkında herşeyi bilendir.

    Şimdi bu gerçeği akılda tutarak Tanrı’nın adelet kavramına göz atalım. Kutsal Kitap, Tanrı’nın adil olduğunu söyler. Bununla yetinmeyip hiç haksızlık yapmayacağını yazar. Bu özelliği O’nun Kutsal bir Tanrı olduğunun göstergesidir.
    Tanrı’da adaletsizlik olduğu birçok insanın düşüncesidir. Haksızlığa uğradığımızda
    hemen bunu Tanrı’ya yükleriz. Ya da Tanrı’nın bazılarını kurtuluş için seçmiş olduğu, diğerlerini ise seçmemiş olduğuyla bağlantı kurarak adil bir Tanrı’nın olmadığını söyleriz.
    Kutsal Kitapta Esav yerine Yakup’u seçtiğini okuyoruz. Daha ne Esav ne de Yakup doğmadan once Tanrı kime lütuf göstereceğine karar vermiş olmalı çünkü bakın Tanrı Musa’ya ne diyor: “Merhamet ettiğime merhamet edeceğim.”
    Lütfunu kime uygun görürse ona vermek Tanrı’nın hakkıdır. Ne Yakup’a ne de Esav’a herhangi bir lütuf borcu yoktu. Her ikisini de seçmeseydi hiçbir adalet ya da doğruluk ilkesine karşı gelmemiş olurdu.
    Kutsal Kitab’ın tarihi, Tanrı’nın hiç kimseye karşı hiçbir zaman adaletsiz davranmadığı halde, bütün insanlara eşit ya da aynı davranmadığını açıkça gösterir. Örneğin, Tanrı lütfunda İbrahim’i putperest bir ulusun arasından çağırmış ve onunla diğer putperestlerle yapmadığı lütuf dolu bir antlaşma yapmıştır. Tanrı Kendisini Musa’ya Firavun’a bahşetmediği bir şekilde vahyetmiştir. Tanrı, Tarsuslu Saul’a Mesih hakkında, Pilatus’a ya da Kayafa’ya vermediği bir vahiy vermiştir. Yahuda İskariyot’a, Petrus’a verdiği lütfu vermemiştir. Tanrı, Pavlus Hristiyanlar’a şiddetle zulüm eden biriyken ona karşı çok lütufkar davrandığından aynı vahiysel avantajı Pilatus’a da vermeye mecbur muydu?
    Gördüğün gibi hep Tanrı’nın lütfundan bahsediyoruz. Şimdi düşünelim: Tanrı tüm bunları eşsiz lütfuyla yapmayıp herkeze eşit davranıp hakettiklerini verseydi (Kutsal Kitap derki “Herkez günah işlemiştir” ve “Günahın bedeli ölümdür”) hepimiz ölüme mahkum olurduk. Ama lütufkar Tanrı bazı kişileri seçerek onlara lütfunu göstermeyi uygun bulmuştur.
    Eğer Tanrı kurtarıcı merhametini bütün insanlığa dağıtmaktan hoşnut olmuyor ise herkesin, O’nun kutsal ve adaletli kararına boyun eğmesi gerekir. Tanrı’nın günahkarlara karşı asla merhametli olmak gibi bir mecburiyeti yoktur.

    #30736
    Anonim
    Pasif

    Sevgili ankaralı söylediklerinize tamamiyle katılıyorum… Tanrı herşeyi önceden bilir… Buna hiç bir şekilde kimsenin itirazı da yoktur…

    Ama buradaki konu Tanrı’nın neden böyle bir yol izlediğidir… Yani birazcık miteolojik bir konu… Cevap verilmesi de pek mümkün değildir… Sonuçta Tanrı’nın işine kim karşıbilir ki?

    Bütün bu gerçeklerle birlikte insanların akıllarına yine de neden Tanrı diğer toplumları dışladı? Diğer toplumları dışlamakla da kalmayıp diğer toplumları kendisi yaratmış olmasına rağmen İsrailoğullarından, o toplumdaki kadınlara tecavüz edilmesini, bebeklerin ve aksaçlı dedelerin dahi öldürülmesini istedi. İşte böyle bir durumda benim aklım mantığım duruyor. Ben İncil’i sonuna kadar kabullenen ve öğretilerini çok doğru bulan bir insanımdır. Ama Tevrat’ta geçen bu tecavüz ve öldürme emirlerinin İncil’in mantığı ile uzaktan yakından hiç bir alakası yoktur.

    Sizin bahsettiğiniz haksızlığa uğrayıp, insanların Tanrı’ya şikayet etmesi çok farklı bir şeydir. Ki böyle durumlarda her olumsuzluğu Tanrı’nın adaletsizliğine yoran insanlara ben de çok karşıyımdır ve eminim ki bütün dinler buna karşıdır.

    Ama birde realiteler vardır. Tanrı’nın emirleri sonucu sadece ırkından dolayı tecavüze uğrayan kadınlar, o kadınların kocaları, bebekleri ve aile büyükleri öldürülen aile bireyleri; bu kişiler Tanrıya adaletsizdir diye yakarırlarsa çok mu haksızlık etmiş olurlar?

    Aslında olayın içinde olay var… İnsan düşündükçe çıldırma noktasına geliyor… İnanın ki kafam çok allak bullak…

    Daha demin dediğim gibi… İncil’in öğretileri benim için dört dörtlüktür… Özellikle de sevgi, dostluk, kardeşlik adına en ufak bir kusur, hata bulamam ve dolayısıyla hayatımın her evresinde İncil’e inanır, ona göre yaşarım…

    Buraya kadar herşey tamam…

    İncil’in baş mimarı o güzel sözeleri söyleyen kimdir? Mesih İsa’dır.

    Peki İncil’e göre Mesih İsa nedir? Tanrıdır…

    Peki Tevrat kimin sözüdür? Tanrı’nın sözüdür…

    Eee o zaman İncil’de düşmanını dahi sev diyen Mesih İsa, aynı zamanda Tevratta İsrail dışındaki 7 toplum için tecavüz ve ölüm emirlerini de veren kişi de olmuyor mu? Ve bu bir çelişki değil midir? Yoksa Tanrı değişken midir? (Son sorduğum sorunun cevabını dahi düşünmek istemiyorum)

    Madem konu açıldı, ilk defa bu kadar açık ve net yazdım… Kafam çok karışık, bazen bunları düşündükçe çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum…

    #30746
    Anonim
    Pasif

    işte bu tür sorular insanın aklına takılıyor.çünkü tanrı kusursuzdur.bunlar açıklıkla cevaplanması gerekiyor.hem biz hemde merak edeler okuyarak öğrenmiş olurlar

    #30765
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,
    Kutsal Kitabı ilk kez okuyanlar sizin bahsettiğiniz konularda takılıp kalıyorlar. Kutsal Kitap bir tablodur. Bir karesini alıp bakmak bir bütünü ifade etmeyeceğinden anlamsız gibi gelebilir.
    Eski Antlaşmadaki Tanrı ile Yeni Antlaşmadaki Tanrı aynı Tanrıdır. Yani Yeni Antlaşmadaki Tanrı’nın ne doğası ne de karakteri değişmemiştir.Tanrı’nın değişmeyeceği bir Kutsal Kitap gerçeğidir.
    Eski Antlaşmada geçen bu olayların sizlerin de dediği gibi bir açıklaması olmalı.
    Kutsal Kitabı yaklaşık olarak 20 yıldır okuyorum. Üstelik Hristiyan ilahiyat okuluna da devam ediyorum. Şu ana kadar anladığım şu: Tanrı nedeni her ne olursa olsun bir kişiyi, bir halkı, hatta bir şehri bile seçmeyi uygun gördüğüdür. Ben kendimi Tanrı’nın oğlu olarak görüyorum. Seçildiğime iman ediyorum. Ama beni niye seçtiği konusunda hiç bir fikrim yok. Çünkü ben günahkar biriyim. Eğer Tanrı olsaydım inanın “ankarali” yı seçmezdim:)

    Diğer konu bence daha da önemli:
    Değişmeyen Tanrımız günaha düşen insan ırkına zaten adaletini gösteriyor. Ama merhametli, bağışlayan Tanrımız, seçtiği bazı kullarına lütfunu göstermeyi uygun bulmuş. Ve seçtiği halkı bereketlemiş, halkına kendi istemlerini açıklamıştır. Halkının diğer halklardan ayrılmasını istemiş. Kendi halkı aracılığı ile diğer halkları bereketleyeceğini açıklamış.
    Diğer halklar Tanrıdan uzak bir yaşam sürerlerken İsrailliler diğer halklardan uzak durmalarını, onlarla ilişkide bulunmamalarını istemiş. Bu nedenle vaad edilen topraklara gelindiğinde, orada yaşayan halklarla savaşmış. Esir alıp onlarla ilişki kurmalarını istemediğinden öldürmelerini istemiş.
    Cafe kapanıyor kusura bakmayın, ama en kısa zamanda (Pazartesi) konuya açıklık getirmeye çalışacağım…
    Rab’bin esenliği ve barışı artan ölçüde sizlerle olsun!

    #30723
    Anonim
    Pasif

    Değerli Kardeşlerim,

    Tanrı’nın adalet konusundaki görüşü ve seçilmeyle ilgili devam etmek istiyorum:
    Tanrı’nın bazı insanları seçtiği ve bazılarını da seçmediği konusu çoğu insanı rahatsız etse de; buna itirazlar olsa da Tanrı değişmezdir “Her Şeye Egemen RAB ant içerek şöyle dedi: “Düşündüğüm gibi olacak, Tasarladığım gibi gerçekleşecek(YEŞAYA 14:24)”.

    Tanrı amaçlarını bizlerden gizli tutmamış ve Kutsal Kitap aracılığı ile bizlere bildirmiştir “Babamdan bütün işittiklerimi size bildirdim” (Yuh. 15:1).

    Tanrı kendi yüceliğinin ve görkeminin gözükmesi için, istemi doğrultusunda lütfunu, merhametini göstermek ya da bazılarına göstermemek üzere ayırmayı uygun bulmuştur. Yüceliğini ve görkemini kendi halkı üzerinde ve halkı aracılığıyla hem seçtiklerine hemde seçmediklerine gösterir. Bu Tanrı’nın istemidir. Bu tamamiyle adildir. Çünkü kişi işlediği günahlar nedeniyle zaten hüküm altındadır.

    Tanrı kutsal olduğu gibi kendi halkının da kutsal olmasını istemektedir. Bu nedenle temiz ve pak kalmaları gerekir Tanrınız olmak için sizi Mısır’dan çıkaran RAB benim. Kutsal olun, çünkü ben kutsalım” (Lev.11:45) Kutsal Kitabın Eski Antlaşma bölümlerini okuduğumuzda görmekteyiz ki; Tanrı halkı her seferinde komşu uluslardan etkilenmişler, onların adetlerine ve geleneklerinden etkilenmiştir. Örneğin putperestliğe, cinsel ahlaksızlığa varan uygulamaları hep komşu uluslardan çok kolay bir şekilde almışlar ve Tanrı’dan uzaklaşmışlardır. Tanrı istemi bu değildi. Bu nedenle İsrailliler, vaad edilen topraklara geldiklerinde oradaki halklarla iletişim kurduklarında hatalar işleyecekleri (geçmişte olduğu gibi) bir gerçekti. Bu nedenle Tanrı savaşmalarını, esir almamalarını istemiştir.

    İsrailliler konusuna gelince:
    Kutsal Kitapta İsraillilerin Tanrı’dan zaman zaman uzaklaştıklarını, zaman zaman da tövbe ile yaşlaştıklarını okuruz. Tanrı istemleriye yürüdüklerinde nasıl bereketlendiklerini, söz dinlemediklerinde ise nasıl esenliklerini kaybettiklerini görürüz. Bu kişisel olarak bizim Tanrı ile olan ilişkimizde de yaşadığımız şeyler değil mi?
    Bugün İsrail devleti Tanrı’dan uzak davranışlar sergilediği bir gerçek. Ben de sizler gibi bu devletin yaptıklarını onaylamıyorum. Fakat Kutsal Kitabın sözlerini akılda tutarak çağımızdaki olayları değerlendirmeliyiz. Kutsal Kitapta Tanrı’nın henüz gerçekleşmemiş şu peygamberliğini gözardı edemeyiz: “O gün Mısır ve Asur’un yanısıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak. Her Şeye Egemen RAB, “Halkım Mısır, ellerimin işi Asur ve mirasım İsrail kutsansın” diyerek dünyayı kutsayacak.”(YEŞAYA 19:24-25).
    Eğer Kutsal Kitaptaki her ayete amin diyorsak ve gelecekte gerçekleşecek olanı özlemle ve imanla bekliyorsak; bu ayetin gerçekleşeceği gün için de “amin” demeliyiz.

    “Düşmanınızı sevin” diyen Tanrı’nın istemine uyarak enseleri kalınlaşmış, yürekleri taşlaşmış da olsa İsraillileri seviyorum!

    Rab Yeşua Mesih’in barışı, esenliği ve huzuru artan ölçüde sizlerle olsun!

14 yazı görüntüleniyor - 1 ile 14 arası (toplam 14)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.