Reform İlahiyatı Nedir?
- Bu konu 1 izleyen ve 1 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
18. Şubat 2008: 16:16 #24506AnonimPasif
Reform İlahiyatı nedir?
Dr.Micheal S.Horton
(Rev.Turgay Üçal tarafından özetlenmiştir)
Bir kişi İskoçyalı Presbiteryen Horatius Bonar’a “Tanrı’ya nasıl giderim?” diye bir soru sordu. Üstadın cevabı “Tanrı’ya yalnızca günahlarımızla gideriz, zaten aslında bunun dışında da bize ait hiç bir şeyimiz yoktur” şeklinde oldu.
Luteryenlik gibi, Reform geleneği de Protestan Reformasyonu döneminde oluşmuş Hristiyan geleneğidir. John Calvin (1507-64)bir Fransız olmasına karşın Kutsal Yazılar üzerindeki çalışmalarında ve okumalarında hem Luther’in hem de Luther öncesi Reformcuların Kutsal Kitap üzerindeki çalışmalarını da çok iyi bir biçimde okuyarak “müjdeci-kelama bağlı” bir Hristiyan inancına dönüş yaptı.
Luther gibi, Calvin’de ruhunun durumunu merak ediyordu. Öylesine pak ve kutsal bir Tanrı nasıl olur da bir günahlıyı kabul edebilirdi? Bu kabul sadece O’nu sevmekleme mi mümkün olacaktı? Oysa günaha kesinlikle hoşgörüsü olmayan ve hatta günahlılar için yargı yeri hazırlayan bir Tanrı’nın huzuruna nasıl çıkılabilirdi? Yalnız sevgi ile mi? Sürekli parmağanı bize doğrultmuş olan bir Tanrı nasıl sevilebilirdi?
İşte tam bu soruları sormaya devam ederken bu Fransız kelam araştırmacısı Kutsal Yazılarda esas cevapları keşfedivermişti. Aslında bu keşif Luther’in keşfi ile benzerlik gösteriyordu. Diğer Reform öncüleri de sürekli okuyup, inceledikleri Kutsal Yazılarda aynı noktayı bulmuşlar ve bunu yazılarında hep dile getirmişlerdi. Kutsal Yazılar Hristiyanlar Mesih İsa’ya samimi imanları aracılığı ile ancak Tanrı önünde aklanabiliyorlardı. Bunun dışında hiç bir şey bir günahlıyı Tanrı önünde aklayabilecek nitelikte değildi. Bu devrimci keşif içine kapanık, utangaç bir Fransızı değiştirmeye yetmiş ve Kutsal Yazılar elinde, ruhunda, yaşamında bir iman devrimcisi haline getirmişti.
Burada şu soruları yürekten irdelememiz gerekmektedir; Acaba Calvin’in yaşadığı dönem için bu denli devrimci olan ve Kelamda bulduğu o hristiyan öğretişi neydi? Ya da Edwards, Whitefield gibi diğer Reform Hristiyan öncülerinin öğretişlerinde olan bu inancın devrim getiren öğretişleri nelerdi? Charles Spurgeon gibi vaizlerin bayrak bayrak dalgalandırdıkları imanın bu insanlara can veren öğretiş noktaları nelerdi? William Carey, Hudson Taylor, David Livingstone, John Patton gibi Reform Hristiyan düşünür, vaiz, yazar ve önderleri neden bu kadar ruhta ve gerçekte capcanlı bir imana sahip olarak bir çok yerlerde Tanrı’nın uyanışının etkin bir biçimde yayılmasında Tanrı tarafından kullanılabilmişlerdi? Avrupa’da ve İngiltere de özellikle bir dönem Müjdeci bir uyanışın çok üst düzeyde etkin olmasının ve bir çok samimi imanlı Hristiyanların Kutsal Kitap ahlakını, yaşamını oldukça doruklarda yaşayabilmesinin nedeni neydi? Ve neden böylesi bir Hristiyan anlayışının bugünde yaşanılması kaydı ile ruhsal anlamda yaşamımıza ve toplumsal yaşamlarımıza inanılmaz değişiklikler geleceğine hala yürekten inanıyoruz? İşte bütün bunları anlayabilmek için aşağıdaki Hristiyan inancının Reform geleneğinin inanç temellerine birlikte bakmamız gerekmektedir.
Bu Babamın dünyası
Calvin çok kez Tanrı’nın yarattığı dünyayı güzelliklerle donatmış olduğunu kaleme almış hatta dünyayı Tanrı’nın sıfatlarının sahnelendiği ve özellikle vurgulandığı bir tiyatro olarak değerlendirmiştir. Ünlü Calvinist şair John Milton “benim senaryo yazarımın gözünde” şeklinde kullandığı bir ifadeyle bir Hristiyanın bu dünyanın kime ait olduğunu hissetmesinin gereklililiğini dile getirmiştir. Elbette hepimiz sonsuzluk yolcularıyız ama bu dünya yaşamının da bir değeri var.
İşte bu nedenden ötürü Reform geleneğinde daima “yaratılış doktrinine” büyük bir önem verilmektedir. Ucuz bir fincanın dolabı açtığınızda düşüp kırılmasına pek üzülmezsiniz. Ama paha biçilmez bir antika eserin kırılması durumunda hele hele bir müzede bulunan böylesi bir eserin kırılması durumunda ne olacağını bir düşünün? Ne hissedeceğinizi bir düşünün? Elbette bu adeta büyük bir trajedi olacaktır. Aslında buradaki fark maddenin kalitesinde değildir. Aslında her iki kapta aynı topraktan imal edilmiştir. Ama aradaki fark üzerindeki emeğin, sanatın büyüklüğü, işlemelerin eşsizliğidir. Bu noktaya bakarak şunu söylemeliyiz. İnsan ruhu bir bedende hapsedilmiş sıradan ruhlardan oluşmamaktadır. İnanılmaz, paha biçilmez bir sanatın,işlemelerin, hassasiyetlerin bir bütünüdür. İnsan böylesi bir şaheserdir.
Reform ilahiyatı her şeyin bir nedeni olduğunu söylemektedir. Bizlerin de bir nedeni vardır. Hiçbir şey şansa bırakılmış değildir. Her şey O muhteşem yaratıcı tarafından organize edilmiştir. Ve bizler hepimiz Tanrı’nın sahnelediği o muhteşem oyunun oyuncularıyız. Shakespeare Tiyatro için çok önemli bir şahsiyettir. Tanrı ise evren için tek önemli şahsiyettir.
Bütün bu durum bizim kararlarımızı, davranışlarımızı anlamsızlıklardan kurtarmaktadır. Bütün herşeyi anlamlı kılmaktadır. En ünlü oyuncular belli bir metin olmaksızın o muhteşem saydığımız oyunculuklarını nereye kadar götürebilirler? Metin olmaksızın oyunun ne anlamı olabilir?
Bu aslında şu demektir Tanrı’nın bir takım Hristiyanların sık sık yaptıkları gibi “kutsal””kutsal olmayan-seküler” şeklinde bir ayrım yapmamıştır. Hristiyanlar yaşamın her alanında Hristiyan olmayanların yanında yerlerini alabilirler. Reform ilahiyatında “Hristiyan gezileri” “Hristiyan basım” “Hristiyan kitapları” ve “Hristiyan müzik” gibi ayrımcı yaftalara aslında yer bulunmamaktadır. “Full Time Hristiyan hizmetinde çalışmak” “dünyada sıradan işlerde çalışmak” gibi bir ayrımda yoktur. Çünkü Tanrı’nın iman çağrısı ve hizmet çağrısı her meslekten, her düzeyden, her tür Tanrı’nın yarattığı insan için söz konusudur. Yaratılıştaki her insan için bu söz konusudur. Bütün yaratılışa baktığımızda Tanrı’nın ortak olarak yaratarak evrene, yarattıklarına sunduğu “ortak lütuf” söz konusudur. Mesih İsa’nın ifade ettiği gibi Tanrı yağmurunu hem inanana hem inanmayana sunmaktadır.
Düşüş düşündüğünüzden daha kötüdür.
Bazen bizler günahı hep bir şeyi yapmak ya da yapmamak şeklinde algılarız. Fakat aslında günah Kutsal Yazılara göre belli bir hareketi oluşturan bir durumdur. “Günah işleriz çünkü günahkarız” şeklinde bir söyleyiş vardır. Reform ilahiyatı günahı oldukça ciddiye almaktadır ve Aziz Pavlus bu konudan bahsederken “isyan ve günahlarımızda ölü olduğumuzu” söylemektedir. “İmansızın Tanrı Ruhu’na ait şeylerden anlayamayacağından ve hatta bilemeyeceğinden” bahsetmektedir.
Bunu biraz düşünelim. Ruhsal ölü olmak ne demektir? Ölü bir bedenle sohbet etmek mümkün müdür? Bu mümkün değildir. Hiç yolu bile yoktur. Aynen bunun gibi ruhsal anlamda da ölü bir kişi ile ruhsal konuları konuşmanın, anlaşılmayı beklemenin hiç bir anlamı yoktur. Bu ruhsal anlamda hayat bulmak, Tanrısal şeyleri anlamaya başlamak ancak Tanrı’nın lütfu ile mümkündür. Bu nedenle Aziz Pavlus’un “anlayan bir kişi bile yok, doğru olan bir kişi bile yok, Tanrı önünde doğru olan bir kişi bile yok” diye yakınıp durmaktadır. Bu elbette bir kenarda oturup hiç bu konuları paylaşmamamız anlamına gelmemektedir. Yani kişiler önce Kutsal Ruh’ta yeni doğuşu alsınlar diye beklemek gibi bir durumumuz yoktur. Çünkü Tanrı Kutsal Ruh’u ile kelamını kullanarak insanların yeniden doğuşa ulaşmasını sağlamaktadır. Bu nedenle biz her zaman Tanrı kelamını imanla ve samimiyetle dilimizden düşürmememiz gerekmektedir.
Reform Hristiyanlar bütün diğer Protestanlar gibi Aden bahçesindeki düşüşü oldukça ciddi bir durum olarak ele alırlar. Çünkü insanlık ahlaki anlamda çöküşü, bozulmuşluğu Adem’in suçunu Adem’den miras olarak almışlardır. Bu nedenle insanlar insanlığa Tanrı’nın düşmanları olarak gelirler. Çünkü daha başında ilk insanda insan itaatsizliği ile bu düşmanlığın temelini oluşturmuştur. Mezmurcunun dediği gibi “günah” daha anne karnına düşen insanın miras aldığı bir gerçektir. Bu nedenle biz insanlar kendi başımıza böylesi bir mirastan kurtulamayız. Özgür irade, yani herkesin kendi iradesine göre Mesih İsa’yı kurtarıcı ve Rab kabul edebileceği görüşü Kutsal Yazılara ve Tanrı Kelamının doğru yorumuna tamamen aykırıdır.
Seçim
O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti.Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.Öyle ki, sevgili Oğlu’nda*fx* bize bağışladığı yüce lütfu övülsün.Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde Mesih’in kanı aracılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk.Tanrı sır olan isteğini, Mesih’te edindiği iyi amaç uyarınca bize açıkladı.Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre, yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih’te birleştirecek.Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı’nın amacı uyarınca önceden belirlenip Mesih’te seçildik
Efesliler 1:4-11
Bu ayetlerde ve Kutsal Yazıların bir çok ayetlerinde de ifade edildiği gibi Tanrı’nın gözleri bizim gözlerimizin O’na çevrilmesinden çok daha önceleri bizim üzerimizdeydi. Biz Tanrı’yı sevdiğimiz için değil Tanrı bizi sevdiği için bizi kendisine ayırmıştır. Ve bu konuda Aziz Pavlus’un da net bir biçimde ifade ettiği gibi bizim kararımızdan değil tamamen Tanrı’nın lütfundan ötürü bizler Tanrı’ya çağrılmış kişileriz. (Rom.9:16). Seçilmişlik sadece bir Kutsal Kitap doktrini değil aynı zamanda kurtuluşları konusunda emin olmaksızın bir çok dini uygulamalar yaparak kurutuluşlarını garantilemeye çalışan kişiler için Tanrı’nın lütufla sunduğu bir kurtuluş garantisidir. Aslında seçim, seçilmişlik Mesih İsa’nın kendi sözlerinde bize öğretilmektedir.Yu.15: 16 Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. Gidip meyve veresiniz, meyveniz de kalıcı olsun diye sizi ben atadım. Öyle ki, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz size versin.(Yuh.15:16).
Beden almak
Reform ilahiyatı aynı zamanda “Tanrı beden alıp aramızda yaşadı” Söz, insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini gördük. Yu.1: 14 (Yuh.1) şeklindeki Kutsal Yazılardaki ifadeyi de vurgulamaktadır. Bu Yakup’un rüyasında gördüğü merdiven bizim yukarı çıkmak için kullanmamız gereken bir merdiven değil, Tanrı’nın yukarıdan aşağıya bize ineceği bir merdivendir. Buradaki ortak noktayı görüyor muyuz? Bütün işi yapan Tanrı’nın kendisidir. Tanrı burada en yardımsız olduğumuz bir durum içinde sorumluluğumuzu üstlenip bizi kendisine çekip lütfuyla kurtarandır.
Beden alma aynı zamanda bize Tanrı’nın doğamızı alıp kutsal kılması gerçeğini de göstermektedir. Düşmüş insanın düzeyine Tanrı Oğlu olarak kendisini alçaltmış ve bizim gibi bir insan olmaktan da hoşnut olmuştur.
Mesih’in yaşamı
Bir dakika.. Mesih’in yaşamı? O’nun ölümünü hakkında çok işittik, fakat yaşamı ile acaba Mesih İsa bizim için neyi tamamlamış oldu?
Reform İlahiyatında (Luteryenlerde olduğu gibi), Mesih İsa’nın hem aktif hem de pasif anlamda itaatinden bahsediyoruz. Mesih İsa’nın aktif itaati otuz yıl boyunca Baba’sının Yasasına mükemmel bir biçimde olan itaatidir. Mesih İsa’nın sadece günahlarımız için ölmüş olduğunu görmek yeterli değildir. Bardağın yalnızca günahtan arınmış olması ve günahın içinden boşaltılmış olması yeterli değildir. Aynı zamanda bardağın mükemmel bir doğrulukla doldurulması gerekmektedir. Ve biz bunu yine kendi başımıza yapamayız. Mesih İsa bizim yerimize yasayı tam olarak yerine getirmiştir. Ve her birimizin yerine o mükemmeli yani yasayı tam yerine getirmeyi başarmış olarak aktif itaatle Tanrısal tatmini yerine getirmiş ve Tanrısal bereketin bütün doluluğunu almıştır.
İşte “zaferli Hristiyan yaşamı” ile de bizim bütün yetersiz kaldığımız, düştüğümüz, başaramadığımız Tanrısal yaşamı yaşama doluluğunu elde etmemizi sağlayan yine Mesih İsa’nın kendisidir.
Haç
Bahsettiğimiz gibi Mesih İsa’nın bir diğer Pasif itaati ise Haçta bizim için kendi canını feda edişinde söz konusudur. Yalnızca O’nun yaşamı ile değil, aynı zamanda ölümü ile de biz Tanrısal kurtuluşa kavuştuk. Yalnız Baba’ya tam itaatle bizim için yaşamadı aynı zamanda bizim için bütün suç bedellerimizi de kucakladı.
Özellikle eski antlaşmada ağaca asılı olanın bütün laneti alacak olarak müjdelendiği gibi Mesih İsa Romalılar tarafından haça gerildiğinde tam olarak Tanrı’ya itaatle Tanrı’nın kendi Oğlu Mesih İsa’da sağladığı ve bütün samimi imanlılarına bahşettiği kurtuluşu sağlamış oldu. İlahi öfke ve nefret yargı doğuran bütün hareketlerin cezasını haç üzerinde vermiş oldu ve ilahi adalet ve tatmin yerine böylelikle yerini bulmuş oldu. Bu haçlanışta Romalılar Mesih İsa’yı dünyanın en büyük günahlısıymış gibi gördüler. Bu ilahi anlamda o an için dünyanın bütün günahlarını ilahi anlamda üstüne toplamış kurban kuzusu olmasından ötürü Mesih için böyle olmuştu. O bizim için hiç günahsız kurtarıcı olarak Tanrı Oğlu olarak, Tanrı Kelamı olarak günah oldu. O’nun acılarında şifa bulduk, ölümünde günah köleliğinden dirildik.
Diriliş
Bazı yerlerde pırıl pırıl bir havadan önce daima bulutlu, yağmurlu, karanlık bir hava olur. Bir gün sonra ise harika bir hava bütün yaşamı sevince boğar.
İşte Mesih İsa’nın haç üzerindeki ölümü de aynı şekilde gerçekleşen bir durumdu. Yani Kutsal Yazılarda söylendiği gibi olması gerektiği gibi “günahlarımız için Mesih İsa haç üzerinde acı çekerek öldü ve daha sonra aklanmamız için dirildi”. Bütün bunların aynı zamanda tarihsel hadise olduğunu da hatırlamak önemlidir. Bu olay bir mitolojik öykü değildir. Tanıkları, ve tarihsel kanıtları olan gerçekten olmuş bir olaydır.
Aklanma ve Mesih’le bir bütün olmak
Reform İlahiyatının temel öğretisi lütuf ile aklanmaktır. Bu gerçek ancak imanla söz konusudur. İnancımıza göre kurtuluşumuz için Mesih İsa’ya tam olarak bağlı olmak Tanrı önünde doğru sayılmamızı sağlamaktadır. Mesih İsa’nın mükemmel itaati günahlarımızın affedilişine ve bizim Tanrı önünde doğru sayılmamıza neden olmuştur.
İman aracılığı ile bizler Mesih İsa ile bir olmuş olduk ve bu sayede Mesih İsa ile birlikte O’nda herşeyi paylaşmış olduk. O Tanrı önünde doğru sayılıyordu. Bu nedenle biz de doğru sayıldık. O kutsaldı. Bu nedenle bizdeki Mesih İsa nedeniyle bizde kutsal sayıldık. Yaşamı, ölümü ve dirilişi ile tamamladığı her şeyde bizlerde O’nun lütfu sayesinde paydaş olduk.
Bir çok dini kurum ve kuruluş hala kurtuluşumuz için bizim gücümüzle birşeyler yapmamız gerektiğini düşünürler. Bizim sınırlı, küçük kararlarımızın bizleri ruhsal anlamda Tanrı egemenliğine kavuşturabileceğini hayal ederler. Özel bir dua, küçük bir davranış, geleneksel bir takım dinsel alışkılar. Oysa bütün bunlar o zaman Mesih İsa’da bize sunulmaya çalışılan lütfu boş kılar.
Yalnız lütuf aracılığı ile değil ama aynı zamanda lütuf aracılığı ile iman sayesinde bizler aklanmış olduk. Yani biz yalnızca Hristiyan yaşamında olgunlaşma süreci, Kutsal Ruh’la ilişki içinde olmaya gayret etme, mükemmel bir iman hayatının başarısı gibi kavramlarla kendi içimizde işletmeye çalıştığımız bir lütufla aklanmış olamayız. Kutsal Yazıların öğrettiği bu lütuf imanla bizi kurtaran bu gerçek tamamen bize yabancı bizim dışımızdan gelen yani Mesih İsa’da Tanrı tarafından bizim yaptığımız hiç bir şeye bağlı olmadan bize ulaşan bir lütuftur ve esas lütuf aracılığı ile bizi imanda kurtaran lütuf budur. Bu lütuf bize dokunduğunda bizdeki orijinal günahı tamamen yok eder aklar, ve bize kurtulmanın getirdiği şükranı verir ve bu şükran bizi samimi bir imanlı, dua eden, Rab’bin mükemmel yaşamını taklit eden bir kişi olma durumunu getirir. Yaşamımız bu sayede Tanrı’ya onur getiren bir yaşam halini alır. Çünkü aklanma karşılıksız olarak ve bizde olan bir yetenekten ötürü değil Tanrı’nın ilahi istemi doğrultusunda verilmiştir.
Bu aynen Adem’le Havva’nın çıplaklığını örten örtü gibidir. Dikkat ederseniz oradaki anlatıda yapraklar bir türlü çıplaklığı örtmediği için Tanrı’nın bir keçi derisi sağlaması yani bir kurban aracılığı ile edinilen bir örtü onları örtmüştür. İşte Tanrı’nın lütfu budur. Ve imanla kabul edilen bu kurtuluş bizim yetersizliğimizi bilip örten ve bundan da bir karşılık beklemeksizin bizi kapatan Tanrı ile bize gelmektedir.
Vaftizci Yahya bu nedenle Mesih İsa’yı gördüğünde “işte dünyanın günahını kaldıran günahsız kurban kuzusu” şeklinde bir ifade kullanmıştır.
Eğer bugün Tanrı’nın görünen kilisesi içindeki inandığını söyleyen halklar gerçekten Tanrı’nın öğretişinde böylesi bir kurtuluş imanına tam olarak iman etseler gerçekten Tanrı halkı dünyaya inanılmaz etkin bir tanık olacaktır
31. Mart 2008: 21:25 #28515AnonimPasifHristiyan Yaşamı
Böylesi bir imanın ışığında yaşanması gereken samimi Hristiyan hayatı da gerçekten farklı olacaktır. En azından bugün Hristiyan yaşamı diye ortaya konan yaşamlardan çok daha farklı bir yaşam sergilenecektir.
Reform İlahiyatında Tanrı’nın sunduğu kurtuluşla halkının edinmesini istediği imanlı yaşamı şöyle ifade edebiliriz;
1.Motivasyonları şekle sokan Tanrı yasası sınırları içinde yaşanan özgür bir yaşam Tanrısal bir yaşam olacaktır. Bu tarz bir yaşamda ceza korkusu ile umut arasında gidip gelme söz konusu değildir. Tabi bunun için bu Tanrı öğretişini ciddi olarak imanla yüreğe almak esastır. Ruhsal davranışlarımı öne çıkardığımda Tanrı bendeki korku kökenini görüp sunduğu lütfu boşa çıkarmamdan ötürü benden hoşlanacak mı yoksa benden ötürü üzüntü mü duyacak? İyi işler yapmak yerine bencilliğimden ötürü karıştırdığım yaşamımdan ötürü acaba Tanrı beni hemen yargılayacak mı? Gibi ikilemler arasında dengesiz bir imanlı yaşamı sergilemem ancak doğru bir iman öğretisi üzerine oturmuş bir iman ve inanç yaşamı bağlantısı ile söz konusu olabilecektir. Bu da gerçekten Tanrı’nın kutsal yazılarının gerçek ifadesine en yakın yorumlarından biri olan Reform yorumu ile yaşanan bir Hristiyan yaşamı için söz konusudur.
Reform imanlı için lütuf Hristiyan öğretişinin temeli ve hoşnut olmak ise Hristiyan ahlakının temelidir. Acaba yaptıklarım ne kadar beden de ya da değil diye düşünerek yaşanan bir Hristiyan yaşamı karşılıksız lütfun ve hiç bir yetenek görülmeksizin sırf Tanrı’nın ilahi isteminden ötürü bahşedilmiş bir kurtuluşun gölgesinde sadece Tanrı’ya şükran borcundan ve O’na onur getirmek amaçlı ve O’ndan zevk almak amaçlı yaşanan samimi, sürekli ve düzenli bir iman hayatı gerçekten çok yerli yerinde, oturmuş, olgun bir Tanrısal yaşam örneği sunacak ve Mesih İsa’ya inanılmaz önemli bir tanık yaşam olacaktır. İnsanlar iyi olmalıdırlar, sürekli dua ile dolu, içten, samimi bir iman hayatı sürmelidirler, ibadet edip Tanrı’ya onur getirmelidirler, çevrelerine, kendilerine, insanlara saygılı olmalıdırlar. Farklı düşünenlere elden geldiğince iyi davranmalıdırlar. Neden? Çünkü onları karşılıksız seven, kurtaran, yaşamını feda eden Rab’leri öyle istemiştir. O’na olan sevgi, saygı, iman ve itaat düpdüzgün bir iman hayatı ortaya koyar da ondan. O herşeye kadir olan bizi karanlığın egemenliğinden aydınlığa çıkarma gücüne sahiptir de ondan.
Reform imanlı bütün dikkatini artık kendi kurtuluş ve esenliğini aramaktan başkalarının kurtuluş ve esenliğine çevirmiştir. Bunu Kurtaran Rab’bi bu noktaya getirmektedir. Dünya da binlerce, milyonlarca insan acı çekmektedir, zor durumlarda yaşamaktadırlar, Tanrı’yı tanımadan zorluklar içinde, mutsuzluklar içinde kıvranmaktadırlar. Tanrı’nın doğasını insanlar talan etmekte, sanatı, müziği, yaşam kalitesini hep al aşağı etmektedirler. İşte Mesih İsa’da Tanrısal kurtuluşu imanla Tanrı lütfunda almış olan ve sonsuz yaşama kavuşmuş olan ve Tanrı’nın Ruhunun rehberliğinde sevinen Mesih İsa’daki Reform ilahiyatında hristiyan artık bu sevincini, bu özgürlüğünü, bu kurtulmuşluğunu tamamen Tanrı’nın dünyasına hizmete, en kaliteli bir yaşam sergileyerek ve başkalarını düşünerek yaşamakla paylaşmak durumundadır.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.