Protestanların İnanç Farklılığı

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27581
    Anonim
    Pasif

    Protestanlar ile Katolik ve Ortodokslar Arasıdaki Farklılıklar Nelerdir?

    Öğreti ve uygulamalarıyla farklılığı hemen göze batan kilise, Protestanlardır. ‘Protestan’ kelimesi ‘protesto eden’ anlamına gelip, kurulu kiliselerin İncil’den uzaklaşmış, İncil’e ters düşen öğreti ve uygulamalarını protesto ettiklerinden bu isim kendilerine verilmiştir.

    Aralarında bulunan farklılıklara geçmeden önce Mesih İnanlılarının Katolik ve Ortodokslarla birlik içinde olduğu şu bir kaç noktayı vurgulamamız şüphesiz yararlı olacaktır.
    —Tanrının varlığı, ebediliği, yüceliği ve üçlü-birliği.
    — İsa Mesih’in yaratılamayıp ebediyen var olduğu, O’nun tam Tanrı ve tam insan olduğu.
    –İsa Mesih’in Kutsal Ruh aracılığıyla Meryem anadan mucizevî bir şekilde doğduğu.
    –Tamamen günahsız ve kusursuz olup, günahlarımız için haça gerilip öldüğü, üçüncü gün ölüler arasından bedenen dirilerek öğrencilerine göründüğü ve kırk gün sonra da diriliş bedeniyle göğe çıkması. İsa Mesih’in ikinci kez görkemle yargı için geleceği, diriliş olacağı ve inananları cennete, inanmayanları da cehenneme atacağı.
    — Kutsal Ruh’un bir etki olmayıp üçlü-birliğin üçüncü şahsiyeti olduğu. —Meleklerin ve aynı zamanda Şeytan ve cinlerinin ruhi şahsiyetler olarak var olduğu.
    –Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın esini olduğu .

    Protestanları, Katolik ve Ortodoksluktan ayıran temel öğreti ve özellikleri:

    –Yetki Konusundaki Farklılık
    Katolik ve Ortodoks kiliseleri inanç ve uygulamalarının tespit edilmesi hususunda iki temel yetkiye dayanır.
    Bunlar Kutsal Kitap ve Kilise gelenekleridir. Kilise gelenekleri derken;


    Kilise babalarının öğretileri,-
    —- Papa’nın öğretileri,
    —Kilise konsüllerinde alınan kararlar ve kilise tarihi boyunca kiliseye sokulan öğreti, örf ve adetler anlaşılmaktadır.

    Katolikler, Kutsal Kitap ve bu kilise geleneklerini eşit bir şekilde Tanrı sözü olarak benimsemektedirler.
    Hatta Kilise ve kilise gelenekleri çoğu zaman Kutsal Kitap’tan daha üstün ve önde tutulmaktadır. Örneğin Kilise gelenekleriyle Kutsal Kitap arasında bir tezat belirdiğinde Katolik ve Ortodokslar kiliseyi ve kilise geleneğini izlemeyi tercih ederler. İncil kitaplarının kilise tarafından tespit edilip yetkilendirildiğini ileri sürerek, Kutsal Kitap’ın yalnızca kilise tarafından yorumlanıp anlaşılacağını iddia ederler.

    Kilisenin dışında Kutsal Kitap’ı doğru bir şekilde anlamak ve yorumlamak onlara göre olanaksızdır.

    Fakat bunun karşıtında Protestanlar iki değil, yalnızca tek bir yetkiyi, yani Kutsal Kitap yetkisini kabul ederler.
    Konsüllerin, geleneğin, kilise babaları veya öğretmenlerinin değerini her ne kadar kısmen takdir etseler de bunların asla Kutsal Kitap’a eşdeğer bir yetki veya Tanrısal söz olarak kabul edilemeyeceğini vurgularlar.

    Protestanları, Katolik ve Ortodokslardan ayıran temel ve ana özellik budur.
    Sorulacak soru şudur..
    Sadece Kutsal Kitap’ın yetkisinin kabul edilmesi mi yoksa Kutsal Kitap’a başka kaynak, gelenek ve yetkilerin de eklenip bunların eşit derecede izlenmesi mi?

    Protestanlarda yanıt kesin ve açıktır; Yani yalnızca Kutsal Yazılar’ın yetkisi. Yalnızca Kutsal Kitap Tanrı’nın ilham edilmiş sözü olduğundan inanç ve uygulamalarımızın tespit edilmesi hususunda yalnızca o tek ölçü olmalıdır.

    Kutsal Kitap’ın yanında veya dışında başka ek bir yetkiye bel bağlamak ancak karışıklığa ve sapıklığa götürür.

    İsa Mesih’in, onun elçilerinin ve ilk yüzyıl imanlılarının öğretisi daima bu doğrultuda olmuştur. Onlar inanç ve uygulamalarını kesinlikle adetler üzerine değil ama yalnızca Tanrı’nın sözü üzerine kuruyorlardı.

    Örneğin İsa Mesih yeryüzündeyken dinsel adetlerin esiri haline gelmiş Ferisileri ve din bilginlerini geleneklerinden dolayı açıkça mahkûm etmiş, öğrencilerini de bu insan icadı geleneklerin tehlike ve yıkımlarına karşı uyarmıştır:

    Kudüs’ten bazı Ferisiler ve din bilgileri İsa’ya gelip şunu sordular:

    ‘‘Senin öğrencilerin neden atalarımızın geleneğine karşı geliyorlar? Yemekten önce ellerini yıkamıyorlar.” İsa onlara şu karşılığı verdi: ‘‘

    “Ya siz, neden geleneğiniz uğruna Tanrı buyruğuna karşı
    geliyorsunuz.?
    Geleneğiniz uğruna Tanrı’nın sözünü geçersiz kılmış oluyorsunuz. Ey ikiyüzlüler! Yeşaya’nın sizinle ilgili şu peygamberlik sözü ne doğrudur: ‘‘Bu halk dudaklarıyla beni sayar, ama yürekleri benden uzaktır. Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan kurallarıdır” (Mat.15:1-9).

    Bu sözlerle açıkça İsa Mesih Kutsal Yazılar’ın geleneklerden kesin üstünlüğünü vurguluyordu. Yine başka bir fırsatta İsa Mesih kendisini deneyen Şeytan’a üç kez ‘‘Yazılmıştır” ifadesiyle karşı koymuştur, gelenekler veya kurallar böyle öngörüyor veya diyor diyerek değil! (Mat.4:1-11)

    Elçi Pavlus da gelenekler hususunda inanlıları şöyle uyardı:

    ‘‘Dikkatli olun! Mesih’e değil de, insanların geleneğine ve dünyanın temel ilkelerine dayanan felsefeyle, boş ve aldatıcı sözlerle kimse sizi tutsak etmesin.” (Kol. 2:8 )

    Başka bir bölümde de elçi Pavlus Kutsal Yazılar’ın rolü ve yetkisi hakkında genç Timoteos’a şunları yazdı:

    ‘‘Mesih İsa’ya olan iman aracılığıyla seni bilge kılıp kurtuluşa kavuşturacak güçte olan Kutsal Yazıları da (gelenekleri değil!) çocukluğundan beri biliyorsun. Kutsal Yazıların tümü (kilise gelenekleri değil!) Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde (gelenekler değil) Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.”
    (2.Tim.3:15-17)

    Pavlus ve Silas’ın ilan ettiği bildirinin doğruluğunu Veriya’lılar geleneklerine bakarak değil ama ellerinde bulunan Kutsal Yazılar’a bakarak kontrol ediyorlardı:

    ‘‘Veriya’daki Yahudiler, Selanik’tekilerden daha açık fikirliydiler. Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün Kutsal Yazıları inceliyor, öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırıyorlardı.” (Elçi.17:11)

    Bundan başka Kutsal Kitap açık bir şekilde biz insanların kilise ve insan adetlerine göre değil ama Tanrı’nın ve İsa Mesih’in sözüne göre yargılanacağını vurgular.

    ‘‘Beni reddeden ve sözlerimi kabul etmeyen kişiyi yargılayacak biri var. O kişiyi son günde yargılayacak olan, söylediğim sözdür.” (Yuh.12:48 )

    Tanrı da kilise kurallarından veya geleneklerinden değil ama kendi ‘ ‘sözünden titreyen adama baktığını’ ‘ bildirir (Yeş.66:2).

    Kutsal Kitap’ın yanına başka bir yetki koymak özden uzaklaşıp, sapıklıklara kaymanın temel kaynağıdır. Bu aynı zamanda bütün tarikatların da içine düştüğü tehlikeli bir tuzaktır.

    Bu nedenledir ki, Katolik ve Ortodoks kilise geleneklerinde kayıtlı bulunan ve Kutsal Kitap gerçekleriyle alakası bulunmayan bir yığın efsane ve hikayeler mevcuttur.
    Bunlar her ne kadar İncil öğretilerine ters düşse de ne yazıkki bir yığın insan bunlara Tanrı’nın sözüymüş gibi inanır ve izler. Gelenekler kaygan kum gibi; ama Kutsal Kitap sarsılmaz, sabit bir kaya gibidir. Gök, yer, insan ve gelenekleri gelip geçer veya bozulur ama Rabbin sözleri ebediyen durur (Mat.24:35).

    İşte bizim geleceğimiz ve güvenliğimiz de yaşamımızı neyin üzerine kurduğumuza bağlıdır.

    Acaba yaşamımızı geçici ve değişken insan gelenekleri üzerine mi yoksa değişmez ebedi Tanrı sözü üzerine mi kuruyoruz?

    İlk yüzyıldaki kilisenin inanılması gereken kitapları tespit edip yetkilendirme iddiası da yanlış olup, hiç de kilise veya geleneklerin Kutsal Kitap’tan daha değerli ve önemli kılmaz. Kilise, İncil kitabına yetki veya değer sağlamadı, ama zaten İncil’de var olan yetkiyi ve değeri tanıdı, bir kuyumcunun önüne konulan metalın altın, gümüş veya bakır olup olmadığını tanıdığı gibi.

    Kutsal Kitap’ın yalnızca kilise tarafından anlaşılıp yorumlanabileceği düşüncesi de Kutsal Kitap’a göre yanlıştır. Samimi bir şekilde, dua ile ve Kutsal Ruh’un yardımıyla Kutsal Kitap’ı okuyanlar onun kurtuluş mesajını kolaylıkla anlayabilirler ( Yuh.20:31; 2.Tim.3:15-17).

    Katolik ve Ortodoks kiliselerinin Kutsal Kitap konusunda diğer önemli bir yanılgısı da 1546’da Protestanlara bir tepki olarak bazı sapık inançlarına destek buldukları Apokrifler olarak adlanan 14 kitapçığın Kutsal Kitap’a eklenilmesidir.

    Oysa ne İsa Mesih ne öğrencileri ne ilk çağlardaki inanlılar ne de kendilerine Kutsal Kitap sağlanan Yahudiler bu yazıları hiç bir zaman Tanrısal esinli kitaplar olarak görmemiş, inanç veya uygulamalarını desteklemek için onların yetkisine başvurmamışlardır. Kutsal Kitap’la eşdeğerde tutulup, Tanrı’nın sözü olarak kabul edilen geleneklerin ve bu apokriflerin Kutsal Kitap’a ve kiliseye sokulması İsa Mesih’in şu sözlerinin açık bir ihlalidir:

    ‘‘Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Eğer bir kimse bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Eğer bir kimse bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır”
    (Esin.22:18-19).

    Acaba siz.. Kutsal Kitap ve geleneklerden oluşan çifte yetki üzerine mi yoksa yalnızca Kutsal Kitap yetkisi üzerine mi yaşamını kuracaksınız?

    Seçim sizindir.

    Esenlikle.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.