Ölümden Sonra Bize Neler Oluyor?

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #24702
    Anonim
    Pasif

    Ölümden Sonra Bize Neler OLuyor?
    (Sarkis Paşaoğlu9

    Ölüm dünyaya günah ve itaatsizlik nedeniyle, Adem ve Havva yoluyla kalıtsal bir şekilde biz insanlara geçmiştir.

    ‘Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi” (Romalılar 5:12).

    İnsanoğlu bütün gelişimlere rağmen ölümü altedememiş, son sözü söyleyen daima ölüm olmuştur. Ölüm ve ölümün getirdiği korku, güncel yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. Her tarafta ölüm haberleri işitmekteyiz. Ambulans sesleri, sokaktan gelen ani fren sesi, mezarlıklar vs… sürekli bizlere ölüm gerçeğini anımsatmaktadır. Ölümün pençesinden yakasını kurtaran hiç kimse yok. Ölüm her an her yerde kol gezmektedir. Davut peygamberin de söylediği gibi:

    !Var mı yaşayıp da ölümü görmeyen, Ölüler diyarının pençesinden canını kurtaran?’ (Mezmurlar 89:48).

    “`Yonatan ne yapacağımı bilmemeli, yoksa üzülür diye düşünmüştür. RAB`bin ve senin yaşamın hakkı için derim ki, ölüm ile aramda yalnız bir adım var’ (1.Samuel 20:3).

    Sevdiklerimiz hastalık, kaza vb…gibi birçok nedenle yaşama gözlerini kapayıp, son nefeslerini verdiklerinde, yürek ve düşüncelerimizi kurt gibi kemiren bazı sorular beliriyor aklımızda: ‘Ölümden sonra acaba bizleri neler beklemektedir? Her şey bitti mi, yoksa ölülamden sonra başka yaşam var mıdır?

    Bu sorular insan tarihi kadar eski olup, insanlar bu sorulara her zaman bir yanıt bulmaya çalışmışlardır. İnsanın ölüm ötesi durumuyla ilgili zamanımızda yaygın olan özellikle üç görüş vardır.

    Ölümden sonra yok oluş:

    Bu görüşü benimseyenler insanın hayvan ve diğer canlılar benzerliğinde, yok olduğunu, ölümden sonra da herhangi bir yaşam veya bir yargının bulunmadığını bildirirler. Belki sen de, çoğu zaman şöyle konuşanlara tanık olmuşsundur: ‘Boş ver canım, bu boş şeyleri. İnsan ölürse yok olur gider. Kim gitmiş de gelmiş sanki öbür tarafa?’

    Reenkarnasyon:
    Ölümden sonra insan ruhunun mükemmelliğe (Nirvanaya) erinceye kadar, sürekli biçimde başka bir varlığa veya hayvana göç etmesi. Eğer temiz, iyi bir yaşam sürdürüldüyse insan ruhu en doruk düzeye varıncaya dek iyi bir varlığa göç edecek, kötü bir yaşam sürdürüldüyse arındırılmak amacıyla daha aşağı bir hayvan türüne girecektir.

    Ölümden Sonra Yaşamın Devam Etmesi:
    Bu görüş evrensel çapta yaygın olup, bu yaşamın nasıl, ne şekilde, nerede devam ettiği konusunda birbirinden farklı bir sürü anlayış ve açıklayış vardır. Bu görüşler de çoğu zaman aşırıya kaçılmakta ve insanlara gerçekle alakası olmayan ve Yunan mitolojisini anımsatan bir sürü hayal ürünü tanımlamalar sunulur.Her ne kadar gerci bir düşünce gibi gelse de bu üç görüşten yalnızca sonuncusunun Kutsal Kitap’a uygun düştüğü görüşündeyiz, şüphsesiz bunun doğru bir şekilde ve aşırılığa kaçılmaksızın yorumlanması koşuluyla. Hayır, Kutsal Kitap’a göre insan fiziksel ölümüyle ne yokluğa karışır ne de ruhu başka varlıklara göç eder. Her ne kadar insanın fiziksel yapısı Kutsal Kitap’ın da bildirdiği gibi ‘toprağa dönen’ ruh, yani insanın öz benliği, veya Tanrı’dan aldığı ruhu ölümden sonra bilinçli bir şekilde varlığını sürdürür.

    ‘Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin’ (Yaratılış 3:19).

    ‘Toprak geldiği yere dönmeden, Ruh onu veren Tanrı`ya dönmeden, Seni yaratanı anımsa’ (Vaiz 12:7).


    ÖLÜMDEN SONRA YAŞAMIN DEVAM ETTİĞİNİ NASIL BİLİYORUZ?

    Buna inanışımızın nedeni, çoğu insanların buna inanmasından değil, Tanrı’nın Sözü Kutsal Kitap’ın bunu böyle öğretmesindendir. Kutsal Kitap’ın birçok kesiminde açık bir şekilde bu görüşün öğretildiğini görmekteyiz. İşte buna birkaç kanıt:

    Evrensel İçgüdü:
    Kutsal Kitap’ın öğretilerine gelmeden önce hemen belirtelim ki, ta başlangıçtan bu yana çeşitli millet, kabile veya toplumların evrensel çapta içgüdüsel olarak ( her ne kadar çarpık da olsa) ölümden sonra yaşamın devam ettiğine ilişkin olan inanışları, bu inancın doğruluğunu kısmi olarak onaylar. Nasıl her toplumda evrensel çapta bir Tanrı düşüncesi hakim olup, bu tanrı varlığını ve gerçekliğini onaylamaktadir, bunun gibi bu konuda da var olan evrensel içgüdü buna ek bir kanıt oluşturur. Vaiz kitabında denildiği gibi: ‘Onların yüreğine de sonsuzluğu koydu’.

    İsa Mesih ve Öğrencilerinin Öğretileri:
    Tanrı’nın malı olarak seçilen İsrailliler de uzun zamandan beri insanın, ölümüyle yokluğa karışmadığını ama iyilerin de kötülerin de ölümlerinde, ruh veya can olarak Tanrı’nın tayin ettiği ‘ölüler diyarına’ veya Yunanca ‘Hades’ olarak adlanan yere gittiğine inanırlardı. Yahudiler söz konusu Hades’in iki bölümden oluştuğunu, iyilerin bir bölüme, kötülerin de diğer bölüme gittiğini düşünürlerdi. Ağzında aldatı bulunmayan, tüm yaratılışın Efendisi olan İsa Mesih’te hizmetine başladığında var olan bu görüşü çeşitli açıklayışlarıyla onayladı. Bu konuda İsa Mesih’in anlattığı, ‘zengin adam ve Lazar’ olayını özellikle vurgulamamız gerekir. İsa Mesih burada Tanrı’dan uzakta, sırf benliği doğrultusunda yaşayan zengin adamın da, fakir Lazar’ın da bir gün ‘öldüğünü’ söyler ve devam edip her şeyin ölümle bitmediğini göstererek Lazar’ın ‘ölüp melekler tarafından İbrahim’in kucağına götürüldüğünü’ aynı zamanda zengin adamın da, ‘ölüp gömüldüğünü ve ölüler diyarında azap içinde gözlerini açtığını’ bildirir (Luka 16:19-31).

    Aynı zamanda İsa Mesih bu örnekte ‘Hades’in’, ölüler diyarının bir mezar olmayıp, ölen insanların ruhlarının bilinçli bir şekilde varlıklarını sürdürdüklerini bir konut olduğunu onaylamıştır. Bugün her ne kadar İsa Mesih’in bu sözleri ‘örnektir, semboldür’ diyerek hafifiletmeye ve geçiştirilmeye çalışılıyorsa da, açık olan bir gerçek varsa oda İsa Mesih’in örnekle veya sembolle olsun, bu gerçeği yadsımaksızın anlattığı ve bununla bu görüşü açık bir şekilde onaylamasıdır. Eğer bu yanlış ve şeytani bir inanç olsaydı, İsa Mesih asla böyle bir anlatım tarzı kullanmayacaktı!

    İsa Mesih yine başka bir yerde ‘bedeni öldürüp de, canı öldürmeye gücü olmayanlardan korkmayın’ demiş ve bununla yine fiziksel ölümle canın, asıl benliğin yok olmadığını bildirmiştir. Matta 10:28‘de şöyle okuyoruz:

    ‘Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı`dan korkun’.

    İsa Mesih kendisiyle birlikte çarmıha asılmış, daha sonra da kendisine iman etmiş olan suçluya şu vaatte bulunmuştur:

    “İsa ona, “Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın” dedi” (Luka 23-43).

    Aynı gün hem İsa Mesih hem de suçlu kişi öldürüleceklerdi; ama ölümle yok olmayacak, fakat o günde Mesih’in bildirdiği gibi Hades’te iyiler için ayrılmış olan cennet kısmında birlikte olacaklardı. Başka bir olayda ise, Mesih üç öğrencisi ile dağda bulunurken birden İsa Mesih’in görünümü değişmiş ve kendilerine asırlar önce ölmüş, fakat gerçekte ruh dünyasında yaşamakta olan ‘Musa peygamberle İlya peygamber görünmüş ve bunlar İsa Mesih ile O’nun ölümü hakkında konuşmaktaydılar’ (Luka 9:29-31).

    Bu olağanüstü olay bir kez daha gösterir ki, insan ölümüyle yok olmaz ama bilinçli bir şekilde varlığını sürdürür.

    Esinleme Kitabının yazarı Yuhanna da, Esinleme 6:9′da ve 20:4’te ‘ölen sadık kişilerin ruhlarını görmüş’ ve onları ‘konuşup haykırdığına’ tanık olmuştu. Elçi Pavlus başka bir yerde ‘ayrılmayı’, yani ölmeyi ve hemen sonra ‘Mesih’le birlikte olmayı’ arzuladığını bildirmişti.(Bkz. Fil.1:23 ve yine 2.Korintliler 5:1-8’de; 1.Petrus 1.13-15; İbraniler 12:22-24).

    Eğer insan ölümüyle varlıktan silinmiş olsaydı, bu ifadeler şüphesiz anlamsız olurdu. Diğer yandan İsa Mesih ve öğrencileri zamanlarında mevcut olan birçok çarpık öğreti ve uygulamalara karşı çıkmış ama ölülerin yaşamaya devam ettiğine ilişkin var olan bu görüşe hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. Fakat gördüğümüz gibi bunu tamamen onaylamıştır.

    Bu incelemeemizi kısa olarak şu şekilde özetleyebiliriz: Ölüm, dünyada sürdürdüğümüz fiziksel yaşamın sonudur. Ama bu bizim yok olmamız, varlıktan silinmemiz değildir. Öldüğümüzde vücudumuz tüm işlevini yitirerek yokluğa karışır; fakat benliğimiz, asıl yargıyı beklemek amacıyla ölüler diyarına götürülür. Ölüler diyarı geçici bir yer olup, bir benzetmeyle burayı asıl duruşmadan önce suçluların tutuklu veya göz altında bir nezarethaneye veya bir bekleme yerine benzetebiliriz. Her ne kadar asıl cezalarını giymeseler de, burada kötüler için ayrılmış bölümde bulunanlar psikolojik bir sıkıntı içindedirler. Aynı zamanda yine unutmayalım ki, Tanrı, isyan edip suç işleyen meleklerin bir kısmını da yok etmemiş; ama asıl yargıyı bekleme amacıyla ‘karanlığa’, ‘uçuruma’ kapatarak gözaltına almıştır.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.