Oğul’un yargısı…
- Bu konu 3 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
20. Nisan 2010: 13:16 #26851AnonimPasif
Geçenlerde mail aracılığıyla söyleştiğimiz bir kardeşimiz Yuhanna 5:22’de yazılı, Baba’nın tüm yargıyı Oğul’a bırakmış olduğu konusu hakkında sormuştu. Aşağıdaki cevabı yazmıştım kendisine. Foruma da iliştiriyorum (biraz genişleterek), paylaşım olsun diye…
Tanrı kimseyi yargılamaz, kimseyi cezalandırmaz. Cezalandırmalarla, eziyet çektirmelerle uğraşmak büyüklüğüne yakışan bir şey değildir. Tanrı sadece insanın nihai ve ebedi huzura ermesi için elinden gelen herşeyi yapar. ‘Elinden gelen’ diyorum çünkü insanın hür iradesine karışamaz. Karışamamasının sebebi de insanın serbestisine olan sonsuz saygısı ve insana olan sonsuz sevgisindendir. Eğer karışıyor olsaydı seven bir Baba değil bir diktatör olurdu neticede. Üstelik karşısında hür iradesi ile durmayacak bir yaratık yaratmış olsaydı, yarattığı İllahi hikmetine yaraşmayacak kadar yavan olmuş olurdu. Ve, tabi ki, Cennete girmek zorla olduğunda Cennet bile Cehennem’e dönüşür.
Yargının Oğul’da oluşuna gelince… Oğul da yargılamaz aslında ama… insanlar tam da O’nun yargısızlığından yargılanırlar… Hz. İsa Mesih insanlık niteliğinin mutlak kıstasıdır. İnsanlık Onun ile ölçülür. Hz. İsa’ya benzediğimiz ölçüde insanız. İşte Kendisi bu mutlak ölçüyü teşkil ettiğinden Kendisinden yargılandığımız söylenir, yoksa kendisinin bizi yargılamaya, dahası cezalandırmaya falan hiç ama hiç bir niyeti yoktur. Kendisinin de demiş olduğu gibi O nihai kemalin yegane kapısıdır. O’nun varlığının eleğinden geçemeyen nihai kemalin berisinde, bencil nefsin kargaşa ve ızdırap dünyasında kalakalır. ‘Kapı’dan değil de pencerelerden falan girmeye çalışanlar ise hırsızlardır. Dost olan kapıdan girer. Tanrı’ya varış sadece Oğul’un ifade ettiği ezeli ve ebedi gerçeğin imtihanından geçmekle mümkündür. Oğul’un kim olduğunun farkına varmayıp, kendisini kabul etmeyenin Tanrı’ya varması imkansızdır. Ondandır ki zaten tüm has Tanrı dostları Yeni Ahit anlatılarındaki Hz. İsa Mesih’in yegane mürşidleri olduğunu hemen sezerler. O’nun sürüsüne ait koyunlar çobanlarının kim olduğunu hemen anlarlar, sesini hemen tanırlar.
Hristiyanlık’ta varlıksal, nihai kurtuluş sadece kalpten bir itirafa bağlıdır… amel işi değildir. Bedava olduğunun söylenmesi de bundandır… Ama bu kalptenlik çok ama çok samimi olmayı gerektiren bir şeydir. Gerçek samimiyet ise çok derin bir gönül azmi gerektiren bir durumdur. Çok az kişi bu kadar samimiyet göstermeye cesaretlidir. Acz ifade etmek ve mesuliyet kabul etmek nefsin kibrine dayanılmaz gelir de ondan.
Mesih’in meclisinde amellere dayalı kurtuluş yoktur ama, bu sözü geçen samimiyet ortamında kötülüğün kök salmasına, filizlenmesine de imkan yoktur. Sadece ihsanların kök salmasına, yeşermesine, gelişmesine imkan vardır. Nitekim, günah daima ‘karanlıkta’ işlenir… yalana dayalı yaşar. Hırsızın çalabilmesi için kimliğini saklaması lazımdır. Hem samimi hem de hırsız olunamaz elbet.
Azizlerin hayatlarında görülen sayısız ihsanlar hep bu söz konusu samimiyetin doğal ürünleridir. Ne cezalandırılma korkusundan işlendikleri olur, ne Cennet’i elde etme çıkarcılığından, ne de insanlar tarafından yüceltilme tutkusundan. Bu derinliği ölçülemez samimiyet ortamında zuhur eden Tanrı’nın lütfundan olur her güzel şey. İnsanlardan unutulmuş bakir bir toprak parçasında bitkilerin yağmur sonrası bunca gür ve coşkulu bir şekilde bittikleri gibi… İhsanlar ‘işlenirler’ demek bile yanlıştır bir bakıma… ‘zuhur ederler’ demek çok daha isabetlidir. İnsanın temiz kalbi bakir toprak, yağmur Tanrı’nın lütfu, ihsanlar ise toprağın ürünleridir… Toprak ise ürün vermek için hiç bir çaba sarfetmez… yaptığı tek şey bir teslimiyetten ibarettir. Doğasını yağmura teslim eder ve, böylece… herşey kendiliğinden olur… nefsin değil Tanrı’nın gücüyle.
Esenlikler…
20. Nisan 2010: 17:55 #34899AnonimPasifSevgili Viran Dede,
Her zamanki gibi bu yazından da ben ve tahmin ediyorum sitedeki kardeşler de çokca bereketlenmişlerdir.
Yazdıkların ve Tanrıyı tarifin çok hoş.Daha önce de yazmıştım foruma bu konuda sanırım,benim Tanrım da bizi çok severdi elbet,çok bağışlayıcıydı,merhametliydi.Ama aynı ölçüde de cezalandırıcı!!! öfkeli,kızgın!!!
O’na ibadet etmek de çok zor.İbadeti ayrı bir seramoni,ibadete hazırlığı ayrı…
Ama en ufak bir hata yap namazda,o rekatın tekrarı gerekir,yani insanlık hali üşütürsün bağırsakların hareketlidir,olmaaaz…..hemen yeniden abdest almalısın…Herşeyi şekline şemaline uydurmaya çalışmışız.İçimizden geldiği gibi duamızı edememişiz,hep bi şeyleri eksik yapma kaygısı taşımışız da yine de Allah’ın gözüne girip giremediğimiz belli değil.Bizim Allahımız sanırım bizim elimizn,yüzümüzün ayağımızın temizliğine daha çok önem veriyor,sizin anlattığınızsa iç temizliğine.
İşte,yol ayrımı burdaysa ben yönümü dönüyorum,kalbime ,ruhuma bakana….
Esenlikler tüm kardeşlere…21. Nisan 2010: 7:45 #34902AnonimPasifLuka 12:57-59
57. Doğru olana neden kendiniz karar vermiyorsunuz?
58. Sizden davacı olanla birlikte yargıca giderken, yolda onunla anlaşmak için elinizden geleni yapın. Yoksa o sizi yargıcın önüne sürükler, yargıç gardiyanın eline verir, gardiyan da sizi hapse atar.
59. Size şunu söyleyeyim, borcunuzun son kuruşunu ödemedikçe oradan asla çıkamazsınız.”Sevgili Viran Dede, yazınızda yargının olmadığını söylemişsiniz. Tanrı yargısı yok mu, Yargı günü diye tanımlanan bir gün neden incilde geçiyor. Mesih sürekli Yargı gününden bahsetmiştir. Cezalandırma kaçınılmazdır. Bunu yumuşatmaya gerek yok. Bu yazıyı okuyan araştırma safhasında ya da yeni iman etmiş biri okuduğunda yanlış bir kanıya kapılabilir. Bu nedenle sözlerimizin Tanrı kelamıyla uyumlu olması çok ama çok önemlidir. Yargı günü, cehennem, ceza vardır. Bunun sebebi ve sonucu tabii ki Tanrı’dan uzak olmalırıdır. Bu uzaklık, ebedi azap (ki bu mutsuzluktur,Tanrı’nın esenliğinden, huzurdan yoksun olma durumudur) somut, fiziki olmasa bile sonuçta o kişi için verilen yargının gerektirdiği cezadır. Tanrı dünyada hem kötülerin, hem iyilerin üzerine güneşi doğurmuştur. Cezalandırmamıştır, lanetlememiştir ama Tanrı’nın da belirttiği gibi sabrından ve sevgisindendir. Ve Yargı gününün olacağını ve herkesin yargılanacağını da bildirmiştir.
21. Nisan 2010: 14:51 #34907AnonimPasifTuba kardeşim… bak, yazılarımı dikkatlice okursan, Tanrı’ya isyanda olanın azap çekmeyeceğini hiç söylemem. Öyle ister kalbi temiz olsun, ister kirli herkes Tanrı yüzü göremez. Ebediyet’in huzurunu tadamaz. Tabi ki bir ayıklanış söz konusudur neticede ama… bu Tanrı’nın bir intikamcılığından değildir asla. Hristiyanlar’ın inandıkları Tanrı, herşeyiyle sevecen, affediciliği sonsuz bir ‘Baba’dır. Ama artık bu kadar seven bir ‘Baba’ya bile sırt çevrilirse azap çekilir elbet. Bu ‘Baba’nın bir cezası falan değildir. İnsanın kendine uyguladığı bir mazoşizmdir ve… bu mazoşizm, elbette ki, kendisini bu kısa biyolojik hayat süresinin ötesinde de, ahirette de kovalayabilir. Zira bu şurdaki biyolojik hayat sürecimiz varoluş dediğimiz akla sığamayacak kadar engin mevhumun sadece ufak bir ‘enstantanesi’dir bir bakıma.
Üstelik, samimiyetle konuşayım, benim bu ‘cezalandırılma korkusu’na dayalı meziyetliliğe hiç ama hiç bir sempatim yoktur. İnsanlar Tanrı’ya gelecekse güzel bir şey bulacaklarından olsun, ceza korkusundan değil. Ve… tabi ki tüm Yeni Ahit öğretisi, dikkat edildiğinde, bu tür bir hayat yaklaşımına dayalıdır. Hz. İsa Mesih’i çarmıha yolattan kuralcılık riyakarlığı ve sefaleti değil midir ki…
Şahsen, tüm hayatında hiç bir ameli olmamış, hatta tam tersine sürüyle saçmalıklarda bulunmuş ama yaşamının son deminde can-ı gönülden ‘Rab ben sefil biriydim, biliyorsun, neyle suçlasan beni haklısın, merhamet dileyecek yüzüm hiç yok, cennet falan beklentisinde olmaya hakkım da yok… istediğin yere yollarsın beni’ şeklinde bir itirafta bulunsa, gözlerinden bir yaş süzülse, Semalar Saltanatı’na kayıtsız şartsız kabul edileceğine inanırım. Ama, tabi, bu gerçeği hayat süresinde Tanrı’ya karşı bir kayıtsızlığa mazeret olarak da görmem.
Efendimiz’in İnciller’de öğrettiği gibi, Semalar Saltanatı’na bir çocuk saflığı ile yaklaşılır, bir muhasebeci itinasıyla değil. Rab’de hayat coşkuludur, sevinçlidir, hoştur… Farisilik de Tanrı’ya inancı, bu inanç uğrundaki itinalılığı bahane eder ama lütufsuzdur, nursuzdur ve… neticede lanetlidir.
Özetle söylenecek olsa: Evet… ukala olan Semalar Saltanatı’na giremez… eziyetler içersinde sürünür kalır ama… bu kendi sorunudur, merhameti sonsuz Semavi ‘Baba’nın değil.
Selamet olsun…
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.