Misyonerlerin Hakkını Müslümanlar Savunmalı

  • Bu konu 3 izleyen ve 2 yanıt içeriyor.
3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26209
    Anonim
    Pasif

    Misyonerlerin Hakkını Müslümanlar Savunmalı

    Mustafa Akyol 11, 2008
    hiristian0_misyonerlik.jpg
    Türkiye son yıllarda rahip ve misyoner cinayetleriyle anılan bir ülke haline geldi. Trabzon’da, Malatya’da, Mardin’de ve en son da İzmir’de cinayetler, kaçırmalar, katliamlar yaşadık. Bunlar insani yönden büyük birer trajedi olduğu gibi, Türkiye’nin “toplumsal psikolojisi”ne dair de son derece olumsuz birer “işaret fişeği”.
    “Bu işin toplumla ne ilgisi var, saldırganlar bir avuç fanatik” demeyin. Saldırganların bir avuç fanatik olduğu doğru, ama bu 18-19 yaşındaki gençleri bu denli kör bir nefretle yetiştiren daha geniş bir kitle ve onları da aşan oldukça yaygın bir “zihniyet” var. Baksanıza, İzmir’deki son olayın “kahramanı”, polise verdiği ifadesinde, rahip Tranchini’yi “şöhret kazanmak için” bıçakladığını söylemiş. Demek ki “rahip bıçaklama”nın çok prim yaptığı çevreler var ülkemizde.

    Bu çevrelerin yabancı düşmanlığı ve şiddet tutkusuna dayalı ideolojisine kabaca “faşizm” demek hiç abartılı olmaz. Murat Belge gibi yazarlar bunu epeydir söylüyor ve kanımca haklılar. Ben ise, en çok, bu “faşizm” ile “İslami duyarlılıklar”ın bazen birbirine yakın gibi durmasından rahatsızım. Bu ikisini ayrıştırırsak epey mesafe alırız.

    Öncelikle “misyoner nefreti”nin son derece “laik” bir dürtü olabileceğinin altını çizelim. Son yıllarda bu konuda mangalda kül bırakmayanların kim olduklarına bakarsanız, sadece bazı İslamcı figürleri değil, “laiklik elden gidiyor” diye yeri-göğü inletmeye alışık yerli Jakobenleri de görürsünüz. Bu, Jakobenizm’in otoriter “ulus” modelinin tekilliğinden kaynaklanır. Bu anlayışa göre devletin belirlediği ideal bir Türk kimliği vardır ve her vatandaş buna kalıp gibi oturmak zorundadır. Bu ideal Türk, hem “laik” olmalı, yani hayatında dine pek bir yer vermemeli, hem de kültürel düzeyde “Müslüman” kalmalıdır. Ateist veya “dinsiz” olmasında sorun yoktur; ama eğer din değiştirir de Hıristiyan olursa, o zaman, maazallah, “milli kimliği” bozulmaya uğrayabilir.

    Kısacası, “bazı Türk gençler Hıristiyanlaştırılıyor” diye ortalığı ayaklandıranların önemli bir kısmı, bunu İslamiyet’in “kara kaşı, kara gözü” için değil, “homojen ulus” tutkusu için yapmaktadır. Bu tutkunun “laikçi” boyutundan fazlasıyla mağdur olmuş bir kesim olan dindar Müslümanların, Hıristiyanlık karşısında gidip de aynı zihniyetin yanında saf tutması hiç doğru olmaz.

    Aslında Hıristiyan misyonerlerin hakkını Müslümanların savunması gerekir, çünkü bu bir “din özgürlüğü” meselesidir. Eğer Türkiye’de Hıristiyanlığın anlatılmasına karşıysanız, o zaman ne burada ne de Batı’da İslam’ın “tebliğ edilmesini” savunamazsınız. Bu konuda en doğru açıklamayı Malatya katliamı sonrasında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu yapmıştı. “Misyonerlik endişesi”nin abartıldığını belirten Sayın Bardakoğlu, “elbette bir dinin mensubu kendi dininin kitabını alacak, satacak, dağıtacak” demiş ve eklemişti: “En tabii haklarıdır.”

    Elbette hiç bir Müslüman bir dindaşının Hıristiyanlığa veya bir başka dine geçmesini arzu etmez. Ama bu “tehlike” karşısında yapılması gereken, “vurun Hıristiyanlara” demek değil, İslam’ı daha iyi anlatmak ve temsil etmektir. Hem böylesi bir “dinler arası serbest rekabet”, Müslümanlara entellektüel bir dinamizm de katabilir.

    Kaldı ki bugünün dünyasında İslam’a zarar veren (ve bazı insanları “İslam’dan çıkmaya” yönelten) etkili bir şey varsa, o da İslam adına uygulanan bağnazlık ve şiddettir. “İslamofobi nereden çıkıyor” diye sorarken, cevabı sadece Avrupalıların önyargılarında değil, aynı zamanda “bizim taraf”taki vahim yanlışlarda aramak lazım.

    #32950
    Anonim
    Pasif

    Yazdıklarının tümüne katılıyorum Andreas kardeş. Ben de bir zamanlar, Kıbrıs’ta bulunan bir gazetede bunun tam tersi bir başlık atmıştım “Dinli’nin Hakkından İmanlı Gelir” diye. Yani biliyorsunuz, biz İmanlılar, bilhassa müjdeciler, hem aşırı milliyetçilerden ve hem de İslâmcılardan cefa çekmekte ve saldırılara uğramaktayız. Bu iki grup ise Türkiye’de, en azından siyasî nedenlerle, birbirlerine düşman. Biri: “İslâm’a hakaret” diye fetva naraları atarken; bir diğeri ise:”Laiklik elden gidiyor” diye haykırıp ne yapacağını bilmiyor, şiddet kullanarak çözüm sağlamaya çalışıyor. Halbuki bu durumda, her gün açılan ‘Kuran Kurslarına’ karşılık, Müjdeci faaliyetlerini serbest kılmak lâzım. Bizimki bir din değil; İman ve silahımız şiddet değil, sevgidir. Herşeyi yener. Bu yüzden “Dinli’nin Hakkından İmanlı Gelir” demiştim. “Türkiye’nin resmî dini yoktur” deyip de bunu anayasaya da koyan Atatürk de, bu şekilde diğer inançlara da kapı açmış oldu. Bu yüzden, aşırı sağcıların da bizlere ihtiyacı var ve bizleri, kendi çıkarları için bile savunmaları lazım.
    Sevgiler. Rab seninle olsun.

    #32959
    Anonim
    Pasif

    Kimse kimseyi çıkarı için savunmasın bence. İnanç insanın içinden gelen birşeydir onu zorla zapt edemesin ona gem vuramasın saldırılarla korkutmakla tehditlede onu engelleyemsin. Bir insan hristiyanda olabilir başka dine mensupta olabilir. Sırf kendi gibi inanmıyor diye insanları ayırmak çok ilkel birşey ve çok gerilerde kalması gerekn birşeydir.

3 yazı görüntüleniyor - 1 ile 3 arası (toplam 3)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.