MESİH inancında "şartsız/koşulsuz bağışlama" var mıdır ?
- Bu konu 4 izleyen ve 9 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
4. Mayıs 2012: 13:42 #27353AnonimPasif
I. Yuhanna:
8 – Günahımız yok dersek, kendimizi aldatırız, içimizde gerçek olmaz.
9 – Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.
10 – Günah işlemedik dersek, O’nu yalancı durumuna düşürmüş oluruz; O’nun sözü içimizde olmaz.Bu ayetler şartsız/koşulsuz bağışlama olamayacağının ıspâtıdır. Hristiyanlıkla alâkalı yayın yapan bâzı tv ve radyolarda, bol keseden “bağışlayın” telkinleri yapılıyor. Bu bağışlama da, hiç bir koşul ve şart’a bağlanmıyor. Gerekçe olarak da “Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar.” Matta: 6/14 âyetini gösteriyorlar. Halbuki İncilde yer alan “Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır.” Matta: 5/22 âyeti ve devamı, günâh işleyenlerin, işlediği günâhı idrâk edip pişmanlık göstermedikçe affedilmeyeceğini anlatır.
Yâni birileri Rab’den uzak yaşıyor, devamlı insanlara ve diğer canlılara zarar veriyor ve yaptıklarından da en ufak bir pişmanlık duymuyorsa, bu tip insanların bağışlanmasını dilemek, benim için pek anlaşılabilir görünmüyor. Bütün insanların günâhlı olduğunu bilmek ve kabul etmek başka, bu günâhlı yaşam içerisinde iyi niyet ve doğruluk yönünde saf tutmak veya İblis tarafında yer almak başkadır.
Elbetteki bana haksızlık eden birisinin önümde diz çökmesini, kendisini aşağılamasını istemem ve beklemem. Ancak; o şahsı bağışlamam için yaptığının kötü olduğunu fark etmesini ve pişmanlık duymasını beklemek hakkımdır. Mevzû, benden özür dilemesi değil; yaptıklarının yanlış olduğunu anlaması. Çünki; bana bir zarar vermişse, muhtemelen başkalarınada benzer zararalar vermiştir.
MESİH inancında hiç bir kayıt ve şart olmadan affetrmenin olduğuna inanmıyorum. İncil iyi incelenecek olursa, Tanrı kendi affını dahi belli şartlara bağlamış. Her günah bu kadar basit ve koşulsuz biçimde affedilecekse, MESİH’in Çarmıh’ta çektiği eziyeti anlamlı bulmak da mümkün olmayacaktır.
“Düşmanlarınıı sevin” emri, yapılan her kötülüğe boyun eğmek, sürekli bağışlamak şeklinde anlaşılmamalı. Kötülük edenlerle aynı mizâcı paylaşırsak, bizim onlardan bir farkımızın kalmayacağını anlıyorum ben bu âyetten.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim. Bu gün çevresine sürekli kötülük eden birisinin ileride ne durumda olacağını biz bilemeyiz. Bu sebeple ben bu tip insanların kötülükleriyle karşılaştığımda ben şöyle dua ediyorum.
Ya Rab! Bana bu kötülüğü yapan(lar) ileride pişman olup tövbe edecekler ve beni görüp de helâlleşme imkânı bulamayacaklarsa, sen şâhid ol ki, yine senden bir lütuf ile ben bu kimseleri bağışlıyorum. Yok eğer bu halleriyle veya daha kötü bir durumda ömürlerini tüketip tövbe etmeden öleceklerse, senin bağışlamadıklarını bağışlmak benim harcım değil.
Çünkü, ‹‹Öç benimdir, karşılığını ben vereceğim›› ve yine, ‹‹Rab halkını yargılayacak›› diyeni tanıyoruz. İbraniler: 10/30
4. Mayıs 2012: 15:17 #37043AnonimPasifAraf kardeşim bu çok çetin bir konu ama benim görüşüm bu : iman edip Kutsal Ruhu edinen insan yeniden doğmuş sayılır ve Kutsal Ruhla vaftiz edilmiş biridir Aziz Pavlusun dediği gibi bedenin değil Ruhun denetimindedir ve insan doğası için zor hatta mümkün olmayan düşmanlarını bağışlamayı Kutsal Ruhun yardımı ile yapabilir .
Benliğe dayanan düşünce ölüm, Ruh`a dayanan düşünceyse yaşam ve esenliktir.
Romalılar 8:6182 Ne var ki, Tanrı`nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh`un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih`in Ruhu olmayan kişi Mesih`in değildir.
Romalılar 8:9Tabii ki düşmanlarımız için de dua edeceğiz artı kendimiz için dua edeceğiz Tanrı bize bağışlıyabilen bir kalp versin diye .
6. Mayıs 2012: 4:23 #37044AnonimPasifBağışlama ne demektir.?
Düşüncelerimiz,konuşmalarımız yada ellerimizle onun boynuna bir tasma takacağımıza onu serbest bırakıyoruz demektir.
Burada A’raf kardeşin söylediği şey bence çok önemli,diyor ki:“O şahsı bağışlamam için yaptığının kötü olduğunu fark etmesini ve pişmanlık duymasını beklemek hakkımdır. Mevzû, benden özür dilemesi değil; yaptıklarının yanlış olduğunu anlaması.” bu konuda A’raf Kardeş doğru söylüyor.
Kutsal KItap’ımızda :
” Kardeşiniz günah işlerse, onu azarlayın; tövbe ederse, bağışlayın. Günde yedi kez size karşı günah işler ve yedi kez size geri gelip, `Tövbe ediyorum’ derse, onu bağışlayın.” Luka 17:3Tövbe ederse ve size gelirse diyor.Bunun dışında tövbe etmeden ve gelmeden,kötülük yapmaya devam eden biri için dua edilir ne için O kötülüğü yapan insana kin öfke nefret duyulmaması için.
“Tanrı`nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh`un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih`in Ruhu olmayan kişi Mesih`in değildir.”Romalılar 8:9
Mesih’in ruh’unu taşımayan biri ile paylaşlık olmayacağına göre,Onu dua’larla Rab’be teslim edebiliriz.biraraya gelmek zorunda değiliz.Karanlıkta yaşıyanları kendi karanlıkları ile başbaşa bırakabiliriz.
ve dikkatimizi bize haksızlık etmiş,kötülük yapmış birinden çekip Tanrı’ya vermektir.Çünkü Kutsal KItap bize Rab’bin yürekleri kendisiyle dolu olanların namına etkin olduğu konusunda tekrar tekrar güvence verir.
Hayatımızda en hoşa gitmeyen şeyleri bile alıp onları bizi biçimlendirmek,bizi Mesih’e daha çok benzer kılmak ve başkalarına karşı daha halden anlar yada anlayışlı insanlar yapmak için kullanabilir.Esenlikle.
8. Mayıs 2012: 16:42 #37046AnonimPasifAffetmek kendi sağlığımız içinde önemlidir.Mesihden olmıyan ödüllerini almışdır denildiği gibi karanlık,huzursuzluk yoldaşlarıdır.Affetmezsek bu huzursuzluğa bulaşmış oluruz.Rab yargı gününde vereceği yargı ona aittir bizden de affetmemizi istemektedir
9. Mayıs 2012: 14:43 #37048AnonimPasifKötülük ne demektir.
Genelde rölatifdir.
Haksız yere kötülüğe uğradıysak öcünü Baba alacakdır.Bize affedin demektedir böylece biz Rab için affetmekteyiz ve akkoyun karakoyun belli olacakdır.
Yada bir yanlışımız bize kötülüğü üzerimize çekmişdir.Özeleştirilerle kendimizi değiştirerek ve yenileyerek bir daha böylesi kötülüklerin başımıza gelmemesini sağlarız.10. Mayıs 2012: 13:33 #37049AnonimPasif@datatip 23253 wrote:
Affetmek kendi sağlığımız içinde önemlidir.Mesihden olmıyan ödüllerini almışdır denildiği gibi karanlık,huzursuzluk yoldaşlarıdır.Affetmezsek bu huzursuzluğa bulaşmış oluruz.Rab yargı gününde vereceği yargı ona aittir bizden de affetmemizi istemektedir
“Affetmek” kavramından ne anlıyorsunuz ?
Ya da biz ne anlamalıyız ?
“Rab yargı gününde ceza verecek” diye her kötülüğü görmezden mi gelelim ?15 – Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse, ona git, suçunu kendisine göster. Her şey yalnız ikinizin arasında kalsın. Kardeşin seni dinlerse, onu kazanmış olursun.
16 – Ama dinlemezse, yanına bir ya da iki kişi daha al ki, söylenen her şey iki ya da üç tanığın sözüyle doğrulansın.
17 – Onları da dinlemezse, durumu inanlılar topluluğuna bildir. Topluluğu da dinlemezse, onu putperest ya da vergi görevlisi say.Ben burada şartsız/koşulsuz af göremiyorum.
Kötülük edenler için dua etmek, onların da kurtulmalarını istemek başka bir şey.
Bunu bağışlama ile karıştırmamak gerek
Ayrıca; “nasılsa yargı günü Rab ceza verecek” dersek bağışlamış olmayız.
Ceza ertelenmiş olur.Tüm güzellik ve iyiliklerin, merhametin kaynağı olan RAB Tanrı bile af için bir ön şart koymuş.
“Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.” I. Yuhanna; 9
Günahı itiraf etmek demek, kişinin yaptığı kötülüğün farkında olması ve bilinçli olarak artık bu yanlış davranışları tekrarlamama noktasında kararlı bir duruş sergilemesi demektir. Bu dünyada yaşıyorken; düşünce ve eylemlerimizle ya Rab Tanrı’nın, ya da İblis’in tarafında yer alırız. Üçüncü bir yol yoktur. İblisin tarafında saf tutup, hiç bir pişmanlık eseri göstermeden, Rab Tanrı’nın bizleri veya başkalarını bağışlayacağını düşünmek zannımca “abesle iştigâl”dir.
Üstelik; yapılan kötülüklere karşı çıkmak, hattâ bu kötülükten ve kötülük yapmakta ısrar edenlerden nefret etmek insani ve olması gereken bir tepkidir. Her kötlüğü samimi şekilde bağışlayabilmek için, yapılan kötülüklerin üzerimizdeki olumsuz etkilerini görmezden gelmek gerekir. Bunu kim başarabilir ki ?
Ha, o kötülüklerin sâhipleri yanlışlarını görüp de gerçekten pişmanlık duymuşlarsa, işte burada MESİH imanlısına bağışlamaktan başka çıkar yol yoktur.
Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Matta: 6/14
Kimse kusura bakmasın.
Benim şahıslarla ve kişilerin inanç algılarıyla bir problemim yok.
Herkes istediği gibi algılama ve iman etmekte serbest.
“Beyaz taht”ın önüne çıktığımızda; kim doğru yapmış, kim “ham hayal” peşinde koşmuş belli olacak.
Ama orada anlamak bize bir fayda sağlamıyacaktır.Şartız/koşulsuz bağışlama, batı emperyazlimine eklenmiş kültür hristiyanlığının insanlara dayattığı bir düşüncedir.
Çünki empeyalizm, ancak bunu sağladığında rahatça sömürü sistemini kurup, çalıştırabilir.
İnsanları uyuşturarak.11. Mayıs 2012: 19:36 #37052AnonimPasif@Â’raf 23257 wrote:
“Affetmek” kavramından ne anlıyorsunuz ?
Ya da biz ne anlamalıyız ?canımız acımadıysa affetmek,benim için oralı olmayıp,gülümseyerek anlayış göstermektir.Canım acıdıysa,ondan öc almak canımı mutlak rahatlatmaz,kendi gücümden bir şüphem olmayınca,uzun vadede benim kazanacağıma inanrım ve elde ettiklerimi incelerim.Mesela bilişimim,bilincim genişler,artar.
“Rab yargı gününde ceza verecek” diye her kötülüğü görmezden mi gelelim ?
Kötülüğe kötülük ile karşılık vermemek,toplumu geliştirir,karanlığı er yada geç açar.Aksi daha da kaos,karanlık getirir15 – Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse, ona git, suçunu kendisine göster. Her şey yalnız ikinizin arasında kalsın. Kardeşin seni dinlerse, onu kazanmış olursun.
16 – Ama dinlemezse, yanına bir ya da iki kişi daha al ki, söylenen her şey iki ya da üç tanığın sözüyle doğrulansın.
17 – Onları da dinlemezse, durumu inanlılar topluluğuna bildir. Topluluğu da dinlemezse, onu putperest ya da vergi görevlisi say.
İyi niyet ortamında,imanlılar arasında ortak değer olan bu durumda bu kural uygulanması yararlıdır.Ama imansızsa,kötüniyetli ise günahını karşımızdakine göstermek genellikle ters teper,yargılama anlaşılır ve o günahla yargılanırız,kötü olan biz oluruzBen burada şartsız/koşulsuz af göremiyorum.
Kötülük edenler için dua etmek, onların da kurtulmalarını istemek başka bir şey.
Bunu bağışlama ile karıştırmamak gerek
Ayrıca; “nasılsa yargı günü Rab ceza verecek” dersek bağışlamış olmayız.
Ceza ertelenmiş olur.
evet burda haklısınız,ceza verilmesini istemek bunuda Rabbe atmak,Rabden beklemek,bir affetme değildir,burayı aşmam gerek.Bu durum,böylesi bir beklenti nazar atmak,iç huzursuzluğu devam ettirmektirTüm güzellik ve iyiliklerin, merhametin kaynağı olan RAB Tanrı bile af için bir ön şart koymuş.
“Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.” I. Yuhanna; 9
Rabbi bilemiyorum ama günahımızı itiraf etmek,kendi günahımızı sahiplenmek demektir ve bu günahı bir masumun üstüne atmamak demektir,buda toplumu geliştirir.Aydın olamyan ortam ve çevrelerde günahını kabullenmeyip başkasında kusur aramak vardır.Günahı itiraf etmek demek, kişinin yaptığı kötülüğün farkında olması ve bilinçli olarak artık bu yanlış davranışları tekrarlamama noktasında kararlı bir duruş sergilemesi demektir. Bu dünyada yaşıyorken; düşünce ve eylemlerimizle ya Rab Tanrı’nın, ya da İblis’in tarafında yer alırız. Üçüncü bir yol yoktur. İblisin tarafında saf tutup, hiç bir pişmanlık eseri göstermeden, Rab Tanrı’nın bizleri veya başkalarını bağışlayacağını düşünmek zannımca “abesle iştigâl”dir.
Bende size katılıyorum.Şeytanın tarafında olmakla,ödülümüzü alırız bu ödülü şeytan verir buda esenlikten uzaklaştıran kin,nefret gbi duygularla ateşten parçalardır.Üstelik; yapılan kötülüklere karşı çıkmak, hattâ bu kötülükten ve kötülük yapmakta ısrar edenlerden nefret etmek insani ve olması gereken bir tepkidir. Her kötlüğü samimi şekilde bağışlayabilmek için, yapılan kötülüklerin üzerimizdeki olumsuz etkilerini görmezden gelmek gerekir. Bunu kim başarabilir ki ?
Hiçbirşeyden nefret etmemeli bence,kötü insandanda kötülüktende ama uzak durabiliriz.Zaten kötülüğe karşı oralı olmıyarak,topluma ve hatta kendimize çok katkıda bulunmuş,kötülüğün artmamasını sağlamış oluruz.Bunu başarmak zorsa ve kötü kişi gözünde kötü olmıyacaksak,böyle bir ortamda isek,günahını gösteririz ama özeleştiriyede açık olmak gerek.Örneğin ilgili adımı ben niye kötü gördüm,onun gözünde bu durum nasıldır.İşte bu durum iki kişi arasında iletişimide zenginleştirir.Ha, o kötülüklerin sâhipleri yanlışlarını görüp de gerçekten pişmanlık duymuşlarsa, işte burada MESİH imanlısına bağışlamaktan başka çıkar yol yoktur.
Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar. Matta: 6/14
Kimse kusura bakmasın.
Benim şahıslarla ve kişilerin inanç algılarıyla bir problemim yok.
Herkes istediği gibi algılama ve iman etmekte serbest.
“Beyaz taht”ın önüne çıktığımızda; kim doğru yapmış, kim “ham hayal” peşinde koşmuş belli olacak.
Ama orada anlamak bize bir fayda sağlamıyacaktır.
Bu konuyla ilk kez karşılaştım,düşünmek için zamanım olacakŞartız/koşulsuz bağışlama, batı emperyazlimine eklenmiş kültür hristiyanlığının insanlara dayattığı bir düşüncedir.
Çünki empeyalizm, ancak bunu sağladığında rahatça sömürü sistemini kurup, çalıştırabilir.
İnsanları uyuşturarak.Burda,imanlıların,iman etmemişlerin bilerek yada bilmeyerek kuklaları olması lazımki sömürülerini yapsınlar.Yinede bu konuyuda düşünmem gerekiyor,bir ses verebilmem için
Başıma çok haksızlık geldi,işi o zamanlar felsefeye vermiştim,sonuçta sağlığımı bile kaybetmiştim ama şimdi bulunduğum yerden çok memnunum.
Enson olarakda müthiş bir iftiraya maruz kalmıştım.Bne oralı olmadım,sessiz kaldım.Sessiz kaldıkça iftira gerçekmiş gibi algılandı veya dostlarım bana iftira atana zarar vermemi istedi hemde çokça zarar verebileceğim olanaklarım olduğu halde.Yinede zarar vermedim.Sonunda onun durumu çok kötü oldu benim durumum iyi oldu.Evet niye ödetmedim diye hala birşey var içimde ama affetmiyerek,öç alarak,kin,sevmemezlik yapmaktaki amaç kendimize zarar vermek değildir amaç esenliği yitirmemek yada esenliği bulmakdır12. Mayıs 2012: 9:03 #37053AnonimPasifsn. datatip;
Hepimizin “doğru” ve “yanlış” davranışları vardır. Çoğumuz, yanlışlarımızı “doğru” olarak algıladığımız ve bu hususda şüphe dahi etmediğimiz için, çevreden gelen uyarı ve eleştirilere kulak tıkarız. Bu hatâlı davranışımız sağlam bilgiden değil, bir çeşit şartlanmadan kaynaklanır. Gerekçesini bir türlü kavrayamadığımız ancak; çevremizin telkinleriyle kendimizi inanmak durmunda bıraktığımız hususlar, bizlerde şartlanma meydana getirir. Bu gün imanlının en büyük sorunu, iman ile şartlanma arasındaki kalın çizgiyi görememektir.
Bir haksızlığa uğradığımızda insani tepkiler vermek, hakkımızı aramak, “kötülüğe kötülükle karşılık vermek” anlamı taşımaz. Bizler çevremizdeki olumsuzluklara karşı tepki koymazsak, uysal koyun gibi her şeye “eyvallah” dersek, yanlışlardan, şeytani gelişmelerden nefret etmezsek, iyi ile kötüyü nasıl ayırd edeceğiz ?
Kötülükle savaşırken, Pavlusun şu uyarısını hatırlamak gerekiyor.
“Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan tanrısal güce sahip silahlardır.” 2. Korintliler: 10/4
“Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.” Efesliler: 6/12
Yâni imanlı kötülükle mücâdele ederken insana değil, insan üzerinde etkli olan karanlığın güçlerine karşı mücâdele etmelidir. Bu mücâdelenin başarılı olabilmesi ancak Tanrısal prensiplerin doğru algılanılması ve ruhsal gerçeklerin farkındalığı ile mümkündür. Herkes dua edebilir. Fakat, yanlışlarla mücadele eden kişi, evvelâ kendisi “doğru çizgi” üzerinde olmalıdır.
Amaç İblis’i yenmek, insanı kurtramaktır. Misâl; hastaya verilen ilaç, vücuttaki mikrobu öldürürken insanı da öldürmüşse, burada “hekim” doğru iş yapmamıştır. Öyle bir ilaç verilecek ki; vücuttaki mikrop etkisiz hâle getirilirken, insan mümkün olan en az zarârı görecektir.
Bizler de kötülüğe karşı şahsi kin ve öç alma duygusu ile harteket edersek, belirttiğiniz sakıncalar elbette ortaya çıkar. Benim önceki mesajımda vurguladığım husus ‘şahsi kin ve öç alma duygusu’ değildi tabii ki. İmanlı çevresinde gördüğü yanlışlarla mücadele ederken, kendisi de MESİH’e uygun yaşantısıyla örnek olmalı. Ancak bu şekilde söylediklerimiz başkaları üzerinde tesirli olabilir. Çevremizdeki insanlardan beklediklerimizi kendimiz yapmıyorsak, imanda samimiyetimiz sorgulanır durumda demektir.
“Her ağaç meyvesinden tanınır…” Luka: 6/44
Özetle; her kötülük karşısında “uysal koyun” gibi durmak, yapılan kötülüklere ‘prim’ tanımaktır. Tepkimiz; kötülüğe engel olmaya çalışırken, insanı kazanmak üzerine olmalıdır. Ha; biz böyle davranırız da, karşıdaki bunu anlamaz; o bizim gücümüz dahilinde bir iş değil.
“Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez…” Yuhanna: 6/44
Bize kötülük edenler için kötülük düşünmemek, onların da kurtulmaları için dua etmek, bağışlamak anlamına gelmez. Böyle davranmak, imanlının görevidir. Lâkin; bağışlama tamamen karşımızdaki kişinin tercihleri ile alâkalı. Nasıl ki âdem ilk tercihini yanlış yapıp elini İblis’e vererek düştü ise, şimdi âdem’in zürriyetinden gelen bizler de, tercihimizi doğru yaparak Tanrı’nın uzattığı “El”i tutmalıyız.
Bir insan öldürdüğümüzü farzedelim. Ölen kişinin yakınları dâvacı oldu, biz de yakalanıp hapse atıldık. Hapiste, mahkemenin vereceği kararı beklerken duyduğumuz üzüntü ve pişmanlık ne öleni geri getirir, ne de bizi kurtarır. Bizdeki bu üzüntü ve pişmanlığı gören ölenin yakınları, gerçekten hâlimize acıyıp bizi affeder ve dâvâdan vazgeçerse, işte o zaman kurtuluruz.
Dikkat edin; üzüntü ve pişmanlık bizi kurtarmıyor. Ancak affımıza vesile olabiliyor. Son tahlilde, bizi kurtaracak olan yine Tanrıdır.
Burada birbirinden ayırd etmemiz gereken önemli bir husus daha var. Hiç birimiz kusursuz değil. Hepimizin doğru ve yanlışları var. Uzun yaşam sürecinde katlanılması gereken davranışlarla, tepki konması gereken davranışları birbirinden ayırd etmemiz gerekir. Çabuk sinirlenen bir insanın bu olumsuzluğunu ne kısa sürede tedâvi edebilir, ne de onu bu davranışından vaz geçirebiliriz. Ama bu arkadaşımız aynı zamanda çok merhametli ve yardım sever bir insan olabilir. Bu durumda biz, ondaki çabuk sinirlenme huyuna bakıp, iyi taraflarını görmezden gelmez ve sinrli hâline karşı da sabreder; davranışlarımızı, arkadaşımızın bu durumunu dikkate alarak ayarlamaya çalışırız.
Ancak; içinde insan sevgisi bulunmayan, çevresiyle uyumsuz, tercihlerini kendi menfaatleri doğrultusunda ‘bilinçli’ yapan başka birisine sabretmemiz, kötülüklerini görmezden gelmemiz beklenemez. Görmezden gelirsek, yaptığı yanlışlara ortak oluruz. Misâl; adam sürekli şirketin hesâbından zimmetine para aktarıyor ise, burada başkalarının hakkı var demektir. Buna gücümüz yettiğince engel olmak gerekir.
Demem o ki; neyi hoş görüp-görmeyeceğimizi iyi ayırd etmeli ve kimin yanında “saf” tutacağımızı belirlemeliyiz.
Saygıyla.
13. Mayıs 2012: 8:19 #37054AnonimPasifsn. datatip;
Hepimizin “doğru” ve “yanlış” davranışları vardır. Çoğumuz, yanlışlarımızı “doğru” olarak algıladığımız ve bu hususda şüphe dahi etmediğimiz için, çevreden gelen uyarı ve eleştirilere kulak tıkarız. Bu hatâlı davranışımız sağlam bilgiden değil, bir çeşit şartlanmadan kaynaklanır. Gerekçesini bir türlü kavrayamadığımız ancak; çevremizin telkinleriyle kendimizi inanmak durmunda bıraktığımız hususlar, bizlerde şartlanma meydana getirir. Bu gün imanlının en büyük sorunu, iman ile şartlanma arasındaki kalın çizgiyi görememektir.
Bir haksızlığa uğradığımızda insani tepkiler vermek, hakkımızı aramak, “kötülüğe kötülükle karşılık vermek” anlamı taşımaz. Bizler çevremizdeki olumsuzluklara karşı tepki koymazsak, uysal koyun gibi her şeye “eyvallah” dersek, yanlışlardan, şeytani gelişmelerden nefret etmezsek, iyi ile kötüyü nasıl ayırd edeceğiz ?
Kötülükle savaşırken, Pavlusun şu uyarısını hatırlamak gerekiyor.
“Çünkü savaşımızın silahları insansal silahlar değil, kaleleri yıkan tanrısal güce sahip silahlardır.” 2. Korintliler: 10/4
“Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.” Efesliler: 6/12
Yâni imanlı kötülükle mücâdele ederken insana değil, insan üzerinde etkli olan karanlığın güçlerine karşı mücâdele etmelidir. Bu mücâdelenin başarılı olabilmesi ancak Tanrısal prensiplerin doğru algılanılması ve ruhsal gerçeklerin farkındalığı ile mümkündür. Herkes dua edebilir. Fakat, yanlışlarla mücadele eden kişi, evvelâ kendisi “doğru çizgi” üzerinde olmalıdır.
Amaç İblis’i yenmek, insanı kurtramaktır. Misâl; hastaya verilen ilaç, vücuttaki mikrobu öldürürken insanı da öldürmüşse, burada “hekim” doğru iş yapmamıştır. Öyle bir ilaç verilecek ki; vücuttaki mikrop etkisiz hâle getirilirken, insan mümkün olan en az zarârı görecektir.
Bizler de kötülüğe karşı şahsi kin ve öç alma duygusu ile harteket edersek, belirttiğiniz sakıncalar elbette ortaya çıkar. Benim önceki mesajımda vurguladığım husus ‘şahsi kin ve öç alma duygusu’ değildi tabii ki. İmanlı çevresinde gördüğü yanlışlarla mücadele ederken, kendisi de MESİH’e uygun yaşantısıyla örnek olmalı. Ancak bu şekilde söylediklerimiz başkaları üzerinde tesirli olabilir. Çevremizdeki insanlardan beklediklerimizi kendimiz yapmıyorsak, imanda samimiyetimiz sorgulanır durumda demektir.
“Her ağaç meyvesinden tanınır…” Luka: 6/44
Özetle; her kötülük karşısında “uysal koyun” gibi durmak, yapılan kötülüklere ‘prim’ tanımaktır. Tepkimiz; kötülüğe engel olmaya çalışırken, insanı kazanmak üzerine olmalıdır. Ha; biz böyle davranırız da, karşıdaki bunu anlamaz; o bizim gücümüz dahilinde bir iş değil.
“Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez…” Yuhanna: 6/44
Bize kötülük edenler için kötülük düşünmemek, onların da kurtulmaları için dua etmek, bağışlamak anlamına gelmez. Böyle davranmak, imanlının görevidir. Lâkin; bağışlama tamamen karşımızdaki kişinin tercihleri ile alâkalı. Nasıl ki âdem ilk tercihini yanlış yapıp elini İblis’e vererek düştü ise, şimdi âdem’in zürriyetinden gelen bizler de, tercihimizi doğru yaparak Tanrı’nın uzattığı “El”i tutmalıyız.
Bir insan öldürdüğümüzü farzedelim. Ölen kişinin yakınları dâvacı oldu, biz de yakalanıp hapse atıldık. Hapiste, mahkemenin vereceği kararı beklerken duyduğumuz üzüntü ve pişmanlık ne öleni geri getirir, ne de bizi kurtarır. Bizdeki bu üzüntü ve pişmanlığı gören ölenin yakınları, gerçekten hâlimize acıyıp bizi affeder ve dâvâdan vazgeçerse, işte o zaman kurtuluruz.
Dikkat edin; üzüntü ve pişmanlık bizi kurtarmıyor. Ancak affımıza vesile olabiliyor. Son tahlilde, bizi kurtaracak olan yine Tanrıdır.
Burada birbirinden ayırd etmemiz gereken önemli bir husus daha var. Hiç birimiz kusursuz değil. Hepimizin doğru ve yanlışları var. Uzun yaşam sürecinde katlanılması gereken davranışlarla, tepki konması gereken davranışları birbirinden ayırd etmemiz gerekir. Çabuk sinirlenen bir insanın bu olumsuzluğunu ne kısa sürede tedâvi edebilir, ne de onu bu davranışından vaz geçirebiliriz. Ama bu arkadaşımız aynı zamanda çok merhametli ve yardım sever bir insan olabilir. Bu durumda biz, ondaki çabuk sinirlenme huyuna bakıp, iyi taraflarını görmezden gelmez ve sinrli hâline karşı da sabreder; davranışlarımızı, arkadaşımızın bu durumunu dikkate alarak ayarlamaya çalışırız.
Ancak; içinde insan sevgisi bulunmayan, çevresiyle uyumsuz, tercihlerini kendi menfaatleri doğrultusunda ‘bilinçli’ yapan başka birisine sabretmemiz, kötülüklerini görmezden gelmemiz beklenemez. Görmezden gelirsek, yaptığı yanlışlara ortak oluruz. Misâl; adam sürekli şirketin hesâbından zimmetine para aktarıyor ise, burada başkalarının hakkı var demektir. Buna gücümüz yettiğince engel olmak gerekir.
Demem o ki; neyi hoş görüp-görmeyeceğimizi iyi ayırd etmeli ve kimin yanında “saf” tutacağımızı belirlemeliyiz.
Saygıyla.
________________________
Not: Dün gönderdiğim bu cevâbi mesaj foruma asılmadı.
Muhtemelen yönetim tarafından onay görmedi.
Çünki; ben mesajı gönderdikten sonra; sn. admin, sn. rüzgar, sn. Toğrul ve sn. saba foruma girdiler.
Yazımın görülmemiş olması mümkün değil.Mesajımdaki “aykırılık” nedir; öğrenmek isterim.
14. Mayıs 2012: 14:51 #37063AnonimPasifSayın Zakay,derin ve anlamlı yazıyorsunuz.
Dediğinizi anlıyorum.Haksızlığa,kötülüğe ses vermeyince onaylamak olarak algılanabiliyor.Susmak en azında düşünmektir ama ülkemizde “susmak onaylamakdır” önyargısına sahip çok kişi var.
Öyleyse ses vermemek kötülüğün yayılmasına sebep oluyorsa uygun ses vermek elzemdir tabiki.
Zaten “Doğru yerinden kalkana kadar,yalan dünyayı dolaşırmış” da denir.
Ve “uyan,kurt tuzaktan kurtulmaz” da denir.
Tanrının adaletini maalesef her zaman göremiyoruz.Ancak elimizin ulaşamadığı yerde Tanrının adaletini anımsayabiliriz.Çok ince bir adalet olduğuna inanırım.
Birde çevremizde iyi ve dürüst olarak biliniyorsak, varlığınız bile dürüstsüzlüğe,kötülüğe bir onaylamamadır ve hatta haksız isteği olan biri için bir tehdit bile olabilmektedir.Hiç bir şey yapmasak bile,bu durum nedensiz birçok haksızlığıda açıklamaktadır.
Ama sizin de ima ettiğiniz gibi bir elimizde de özeleştiri olmalıdır
Saygılar -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.