Kazananlardan mıyız?, Kaybedenlerden miyiz?
- Bu konu 3 izleyen ve 2 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
15. Temmuz 2009: 22:50 #26316AnonimPasif
Kazanmak ve kaybetmek arasında sadece ince bir çizgi var. Aynı siyah ve beyazı, geceyle gündüzü, ölüm ve yaşamı ayıran ince çizgiler gibi. Aslında neye veya kime göre kazanıyoruz veya kaybediyoruz? bunu sormak lazım ilk başta. Biz insanlar için elle tutulur veya gözle görülür bir başarı varsa bu kazanmaktır. Her zaman kazanma bir başırıya veya bir galibiyete göre yorumlanır. Ama gerçek böyle değildir.
Kazanma ruhu diye bir şey vardır. Mesela 2005’teki AC Milan ve Liverpool FC arasında oynanan Şampiyonlar Ligi finalindeki gibi. Maçın ilk 45 dakikası 3 v 0 AC Milan’ın üstünlüğüyle kapandı.
Bir çok kişi için bütün umutlar tükenmişti. Bazı insanlar stadı terkettiler, televizyon başından izleyelerdense bazıları mağlubiyetin kesinleştiği ve kupayı kaybettikleri görüşündelerdi.Ama hala bunun aksini düşünen insanların sayısı daha fazlaydı. Ve onlar You’ll Never Walk Alone
şarkısını hep bir ağızdan sesleri kısılırcasına, ciğerleri patlarcasına söylüyorlardı.
O 3 v 0’lık mağlubiyet onların umudunu hiç bir şekilde azaltmadı, tam tersi daha da inanmaya itti.
Aynı şekilde sahaya çıkan futbolcular’da bunu yüreklerinde hissediyorlardı. Ve Bunu oyunlarınada yansıttılar ve 10 dakikada maçı 3 v 3’e getirdiler. Daha sonra maç önce uzatmalara, sonrada penaltılara gitti. Penaltılar AC Milan taraftarlarının olduğunu tribüne karşı atıldı. Penaltılar tamamlandı ve kazanan taraf Liverpool FC oldu.Peki Liverpool FC’nin bu galibiyetini nasıl yorumlayabiliriz? Veya AC Milan’ın bu mağlubiyetini?
Aslında kazanan ve kaybeden her ne kadar oynanan futbolla belirlenmiş gibi gözüksede işin aslı hiçte öyle değildi. O maç tamamen yüreklerde, tamamen inanç gücüyle oynandı.Bu yorumu Liverpool FC o maçı ve kupayı kazandığı için yapmıyorum. O son dakikadaki Shevchenko’nun gol pozisyonu Dudek’in mucizevi bir şekilde o iki kere kaleye gelen şutu çıkarmasıyla değilde golle sonuçlansaydı ve AC Milan o maçı 4 v 3 kazansaydı, yine galip Liverpool FC olurdu. Çünkü Liverpool FC’nin kazanması skora endeksli bir şey değildi.
Zaten anlatmak istediğim noktada burası. O maçı Liverpool FC kaybetseydi, AC Milan’dan çok Liverpool FC konuşulurdu.Bunu farklı bir şekilde de yorumlaya biliriz 10 v 0 mağlup olan bir takımın futbolcularını ve taraftarlarını düşünün, maç 10 v 0 ve rakip takım sürekli atak yapıyor. O an o maç mağlup takım için bitmiş olur ve mağlubiyeti kabullenirler. Ama olması gereken ne olursa olsun o yüreklerindeki umutları kaybetmemeleri gerekir. Ve rakiplerine sanki kendileri galipmiş gibi bakmaları gerekir. Skor her ne olursa olsun, umut, inanç ve kazanma ruhu her zaman olmalıdır.
Bunlar sadece örneklemelerdi peki ya biz? Biz hayatlarımızda ne yapıyoruz? Sıkıntılarla boğuştuğumuzda kendimizi kazananlardan mı? Yoksa kaybedenlerden mi sayıyoruz? Herşey kötü gitmeye başladığında kendimizi bırakıp, umudumuzu yitiriyor muyuz? Mağlubiyeti hemen kabul etmeyimi seçiyoruz? Yoksa mağlupken kendimizi kazanmış mı sayıyoruz? Bence her şey bizim elimizde, biz nasıl hissedersek ve düşünürsek bu yansır. Hayatımızdaki her şeyi kaybederken, sıkıntılar üzerimize gelirken biz kendimizi kazananlardan sayıyorsak, zaten hiç kaybetmediğimiz açıktır.
Ben Pavlus’un hapse atıldığı zamanda yüzünü görmek çok isterdim. Orası karanlıktı ve Pavlus’un yüzü görülmüyordu, bu yüzdende gözlerini göremiyorduk.
Ama şunu söyleyeyim ben Pavlus’un gözlerini gördüm, o hiç kaybetmiş gibi bakmıyordu. Tam tersi kazanmış gözlerle bakıyor ve gülümsüyordu. Ayrıca Pavlus hiç isyan etmedi bu da başka bir nokta. Acaba biz böyle olabilir miydik? Yoksa Tanrım neden buna izin verdin, neden yanımda olmadın, ben sadece senin sözünü duyuruyordum ama bak başıma neler geldi, neden izin verdin mi derdik?Bence o sorular mutlaka hepimizin içinden geçerdi, her ne kadar bunu inkar etsekte, ben asla o soruları sormazdım, Pavlus gibi kazanmış gözlerle bakardım diyecek olsakta gerçek bu. Hayatımız boyunca zorluklar ve acılar çekeceğimizi, sürekli saldırılar altında olacağımızı da biliyoruz. Ama saldırı aldığımızda ne yapıyoruz? İşte o durumda bu şekilde, şuan hepimiz Pavlus gibi olurum deriz ama bunu yaşadığımızda tersi bir tablo çıkar. Bu imandan düşmektede böyle. Kimse imandan düşebileceğini kabul etmez, ben güçlüyüm der ama en ufak bir saldırı aldığın düşebiliyoruz. Bu geçmişten bu yana hep bu şekildeydi. Petrus bizim için en büyük örneklerden biridir.
“Petrus O’na, “Herkes senden ötürü sendeleyip düşse de ben asla düşmem” dedi.
‘Sana doğrusunu söyleyeyim” dedi İsa, “Bu gece horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin.”
Petrus, “Seninle birlikte ölmem gerekse bile seni asla inkâr etmem” dedi. Öğrencilerin hepsi de aynı şeyi söyledi’ (Matta 26: 33 -35).“Petrus ise dışarıda, avluda oturuyordu. Bir hizmetçi kız yanına gelip, “Sen de Celileli İsa’yla birlikteydin” dedi.
Ama Petrus bunu herkesin önünde inkâr ederek, “Neden söz ettiğini anlamıyorum” dedi.
Sonra avlu kapısının önüne çıktı. Onu gören başka bir hizmetçi kız orada bulunanlara, “Bu adam Nasıralı İsa’yla birlikteydi” dedi.
Petrus ant içerek, “Ben o adamı tanımıyorum” diye yine inkâr etti.
Orada duranlar az sonra Petrus’a yaklaşıp, “Gerçekten sen de onlardansın. Konuşman seni ele veriyor” dediler.
Petrus kendine lanet okuyup ant içerek, “O adamı tanımıyorum!” dedi. Tam o anda horoz öttü.
Petrus, İsa’nın, “Horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin” dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı’ (Matta 26: 69-75).Yukarıdaki ayetlerde okuduğumuz gibi Petrus aynı bizim gibi düşünüyordu ama düşündüğü gibi olmadı. Güçlü olmak ben hiç bir zaman kaybetmeyeceğim veya düşmeyeceğim demek değil.
Konumuzun girişindeki AC Milan v Liverpool FC maçını bu yüzden örnek olarak verdim. AC Milan takımı ilk yarı bittikten sonra tekrar sahaya çıktıklarında galibiyetten eminlerdi ve “bu maçı asla kaybetmeyiz, bu maç bizim” diye düşünerek sahaya çıktılar ama karşılarında bütün zorluklara rağmen umutlu ve inanmış bir takım buldular. Bizim hayatlarımız içinde böyle. Önemli olan ben her türlü zorluğa direnirim, bütün sınanmalardan galip çıkarım demek değil. Bunun yerine o sıkıntı, zorluk ve sınanma zamanlarında ben kaybetmeyeceğim demek önemlidir.
Tutku filmini hatırlayalım Isa çarmıhtayken hiçte kaybetmiş gibi bakmıyordu. Hele bir sahne varki filmin son sahnelerinden birinde şeytanın mağlup olduğu, o sahneyi asla unutmamız gerekiyor. Biz kazanan bir ruhu taşıyoruz ve o ruh hiç bir zaman kendini kaybedenlerden hissetmedi. Öyleyse bizde öyle olmalıyız. Biz korkaklık ruhu taşımıyoruz. Bizim için korku yoktur, çünkü sevgimiz var, bizim için karanlık yoktur, çünkü ışığımız var ve bizim için kaybetmekte yok, çünkü kazanan bir efendimiz var.
Aslında bu konuyla ilgili Kutsal Kitap’tan daha çok örnek verebiliriz. Çünkü bu konuyla ilgili bir çok ayetler var. Bunlardan biri Daniel. Dainel bölümünde imanlarında ötürü fırına atılan imanlılar var ve hepsi kendini kazanmış sayıyordu. Hakimler zaten bu konunun ana kökeni. Hepimizin en iyi bildiği Şimşon. Şimşon gözleri kör edilmesine rağmen Rab’den güç istedi ve Rab’bin gücüyle neler yaptı.
Herşey bizim yüreklerimizde ve Rab’be olan güvenimizde bitiyor.
24. Temmuz 2009: 11:20 #33282AnonimPasifBen 23 senedir kas hastaligini tasimama ragmen su anda kazananlardan oldugumu dusunuyor ve buna tum kalbimle inaniyorum
Rab Isa Mesih bende yasiyor, bunu bana her dakika hissettiriyor
Eger tek basima olsaydim, kaybolmus biri oldugum kesin di, ama yanliz degilim ve bu yuzden mutluyumseytanin benim için planladigi hayati Mesih Isa’nin adiyla yikiyorum
24. Temmuz 2009: 15:29 #33286AnonimPasifjasmin;14592 wrote:Ben 23 senedir kas hastaligini tasimama ragmen su anda kazananlardan oldugumu dusunuyor ve buna tum kalbimle inaniyorum.Rab Isa Mesih bende yasiyor, bunu bana her dakika hissettiriyor. Eğer tek basima olsaydim, kaybolmus biri oldugum kesin di, ama yanliz degilim ve bu yuzden mutluyum. Şeytan’ ın benim için planladığı hayati Mesih Isa’nin adiyla yikiyorum /quoteSevgili Jasmin,
İsa Mesih’i tanıyıp iman edenlerin hepsi kazananlardandır. Tabii ki kazananlardansınız, kazananlardanız. Sıkıntılarımız, dertlerimiz ne denli büyük olursa olsun yine de kazananlardanız. Çünkü İsa Mesih’i kazandık, O’na iman etmekle Sonsuz Yaşamı kazandık, sonsuz mutluluğa kavuştuk. Ölüme karşı, günaha karşı, Şeytan’a karşı zafer kazandık. Bu dünyadayken sıkıntılarımız oluyor ve olacaktır da. Ama bizim dayanağımız MESİH’tir hamdolsun. Mezmur 71:5‘te şöyle okuyoruz:
‘Çünkü umudum sensin, ey Egemen Rab! Gençliğimden beri dayanağım sensin‘. (Mezmur 71:5).Rabbimiz göğe yükselmeden önce bize bizleri asla bırakmayacağına ve sürekli olarak bizlerle birlikte olacağına dair söz verdi. O sizinledir, yıllardır acısını çektiğiniz bu hastalığı Rab görüyor, çektiğiniz acıları biliyor. Pes etmeyin, sürekli duayla hergün bu hastalığınızı Rab’be götürün. Rabbimiz diridir ve şifa veren bir Rab’dir. Onun kulakları, kendisini yürekten çağıran seçilmişlerinin feryatlarına her zaman açıktır. O’nun amaçlarına ve planlarına güvenirsek Rab bizleri bereketleyecektir. Rab İsa o şifalı elleriyle size dokunsun ve bu şifa O’nun kutsal adına yücelik getirsin.
‚Baba Oğul’da yüceltilsin diye, benim adımla dilediğiniz her şeyi yapacağım‘ (Yuhanna 14:13).
Rab’bin sevgisinde ve esenliğinde kalınız. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.