Kafama Takılanlar….
- Bu konu 8 izleyen ve 41 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
24. Ocak 2009: 13:58 #32000AnonimPasif
Tekrardan selamlar;
Hristiyan arkadaşların yorumlarının devamını şimdi okudum.
İlk önce,bahsettiğim gibi,Hristiyanlık ve daha genel manada semavi dinlerin,meydana geliş serüvenleri ve yaşadığı toplumlarda etkileri araştırılmış ve hala da araştırılan bir olgudur.
Bu araştırılan bölümlerden biride;Semavi dinlerin veya ilk orjın olarak İbrahim dininin, eski medeniyetlerden etkilenmesi konusudur.
Araştırma Neticelerinide sizlerle paylaşmak istedim.
Bir olguyu tam anlayabilmek için,o olgunun çıkış serüvenini,o zamanın koşullarını,dünyevi ve ahlaki tüm degerlerini degerlendirip o çagda yaşamış gibi algılamak ve degerlendirmek gerektiği kanatindeyim.
Bugün yaşadığımız zaman dilimindeki,degerler ve anlayışlar sadece bugünümüzü anlamaya ve degerlendirmemize anlam kazandırır.
Ama Kutsal kitapların çıkış zamanlarındaki Tarihsel degerler iyice irdelenmeden sadece tercümelerle kutsal kitapları anlamak ve anlam vermek çok zordur.
Bundan dolayı İsanın ortaya çıkış dönemindeki tarihsel gerçekler çok iyi bilinmelidir.
Yazımın ilk başında dediğim Pagan kültü konusu gerçekten çok önemlidir.
Hatta daha da eskiye gidip ,Mısır medeniyetinin Yunan-Roma medeniyetine etkilerini araştırmakla başlamak lazım.
Bakalım,orjinal olduğunu iddaa eden kutsal metinlerdeki kavramların daha eski bir kökeni var mı?
Müsadenizle yolculuga başlıyalım ve sıkılmadan okuma gayreti gösterelim.
İlk önce;Perihan Sadıkoğlu gibi sanatçı ve yazarın çıkarmış olduğu “antik Mısır sanatı” adlı Kitabından başlamak istiyorum,herkese tavsiye ederim.Antik Mısır, bulunduğu zaman dilimi içerisinde Antikçağ uygarlıklarıyla iletişime girmiş ve onları etkisi altına almıştır. Bunun sonucunda Antik Mısır`dan günümüze kadar gelen birçok kültür zincir oluşturmuş, sanatçılar da bu zincirin son halkası olmuştur. Mısır uygarlığının farklı yönleri yüzyıllar boyunca sanatçılar tarafından irdelenmiş ve çalışmalarına çeşitli biçimlerde yansıtılmıştır.
Bunu yaparken Mısır tarihinden yola çıkarak, diğer uygarlıklarla olan bağlantılar irdelenmiştir. Antik Mısır sanatı, hiyeroglifi, Antikçağ uygarlıklarının sembolik resim ve yazıları, çizgileri, heykelleri, mimari yapıları ve rölyefleri bu çalışmanın temelini oluşturmuştur. Bu etkiler bazı sanatçıların çalışmalarında direkt olarak yansıtılırken, bazılarında belirsiz bir şekilde yer almıştır.
Sonuç olarak böyle geniş kapsamlı tezimi kitaplaştırarak hem Türkçede telif eser olarak önemli olan çalışmam, hem de bundan sonraki araştırmacılar için değerli bir kaynak olmasını istedim. Yüzlerce kaynak tarayarak, bizzat giderek, inceleyerek gerçekleştirdiğim Antik Mısır`ın keşfi, giderek o keşfin; mimarlıktan, düşünceye, toplum yaşantısından, sanatın bütün alanlarına kadar uzanmaktadır. Kitabım, salt bir Mısır araştırması değil, gerçek bir `tez`, yani iddia kimliği de vardır. `Antik Mısır`ın Günümüz Sanatına Etkileri` başlığı ve araştırması günümüz dünya sanatının ileri gelenlerinin ne denli Antik Mısır`dan etkilendiğini, hatta kendi sanatlarının bu gizemli uygarlık tarafından biçimlendirildiğini görülüyor araştırmamda.
Bunlar Perihan hanımın Kitabını teşkil eden konulardır.
tabi bu konularda İlginç detaylarda bulunur bunlarıda yazarın kitabından aktaralım.
Yunanlıların, ilk Mısır kolonileri Attik ve Peloponez yarımadalarında oturan barbarlarla ilişkiye girmesiyle birlikte sanatta gelişme başlar, hâlâ bir dereceye kadar Mısır kuralları uygulanmaktadır, ancak eski kurallar artık kutsal değildir. Yunanlı ressamlar işe Mısırlıların bıraktığı yerden başlarlar, ancak belirli bir formülü uygulamak yerine gözleri kullanırlar. MÖ 600`lü yıllardan günümüze kadar kalan resimlerde (genellikle çömlek üzerinde) Mısır tarzının aslına sadık bir şekilde aynen uygulandığı görülür, ancak MÖ V. yüzyılla birlikte tarzlar önemli ölçüde değişir: ilk kez bir ayak önden görünümüne göre çizilmiştir. Sanat tarihinde buna benzer bir gelişme önceki kırk bin yıl boyunca hiç yaşanmamıştır; bu tam bir devrimdir.
Yunanlılar aracılığıyla bazı Mısır kavramları Batı uygarlığına ulaşmıştır. Firavun I. Psamtik`in (Psammetikos) (MÖ 664-610) ülkenin kapılarını dışarıya açmasıyla birlikte ilk Yunanlı tüccar ve ziyaretçiler Mısır`a akın etmişler; Mısır`ın anıtsal taş yapılarından çok etkilenmişlerdir. VII. yüzyılda Delos`ta yer alan Ephesos`taki çift sıra sütunlu Artemis Tapınağı, Mısır sütunlu salonlarının yansımasıdır. Dor düzenindeki süslerin birçoğu, doğrudan doğruya Erken Yunan dönemi ahşap modellerinden etkilenerek yapılmıştır. Örneğin triglifler, çatı kiriş uçlarının taştan üretilmiş kopyalarıdır. Fakat Deyrü`l-Bahri`deki Anubis mabedinde bulunan Hatçepsut Tapınağı`nın sütunları ile Olympia`daki Hera Tapınağı(MÖ 590) ve Korinthos`taki Apollon Tapınağı`nın (MÖ 540) sütunlarında görülen dor tapınaklarına özgü süsleme amaçlı bazı döküm kalıplarda, yarım daire kesitli içi boş cavettoların kökeninde Mısır sanatının etkisi görülmektedir.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığım Yunan ve Roma medenitlerinin sanat olarakta olsa Mısır medeniyetinden etkilendiğidir.
Sorarım size acaba sanatta görülen etki,Sosyo-Kültürel alanda görülmemiş mi?
Antik Mısır, yeryüzüne ileri bir teknoloji, geniş kapsamlı bir inanç ve ahlak sistemi, değerleri bugün bile göz dolduran bir sanat ve edebiyatı getirmiştir. Dünya uygarlıklarını karşılaştırmış olan kültür antropoloğu G.E. Smith`e göre, yeryüzünün belli başlı eski kültürleri Mısır uygarlığından çıkmış ya da hiç değilse esinlenmiştir. Mısır kültürü MÖ 2000`den bu yana Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa kültürleri üzerinde derin ve yaygın izler bırakmış; Antikçağ`dan itibaren Batı sanatını etkilemiştir. Fenikeliler, İbraniler, Yunanlılar, Romalılar yüzyıllar boyunca Mısır uygarlığından esinlenmişlerdir. Günümüz uygarlığının temeli Mısır`dır. Yunan ile arasındaki etkileşim daima tek taraflı ve Yunanistan`ın Mısır`dan etkilenmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Yunanlılar Mısır`ı ezoterik bilgeliğin kaynağı olarak görmekle birlikte, Mısır`ı yüzeysel olarak taklit etmişlerdir. Batı dünyası Mısır kültürü sayesinde Helenizm ile yeniden karşılaşmış, Mısır nesnelerine en çok ilgiyi ise Romalılar göstermiştir. Böylelikle XVIII. yüzyıla kadar Antik Mısır nesneleri Roma İmparatorluğu`na taşınmıştır. Buradan da Yunanistan`a, Roma`ya ve oradan da Ortaçağ Batı sanatına ulaşılarak, Ortaçağ Avrupa sanatının meydana gelmesi sağlanmıştır. Mısır nesneleri Ortaçağ boyunca görülebilmiş; Roma ve Mısır sanatı konusunda Batı`nın sahip olduğu tek görsel kaynak haline gelmiştir. Mısır biçimleri ve düşüncelerinin uzak ülkeler üzerindeki etkisi farklı zaman ve mekânlara yayılmıştır. Mısır`ın biçimleri Hıristiyanlığın doğuşuyla beraber, görsel ve dini konularda, Batı dünyasında Kipti Hıristiyanlar aracılığıyla yer almıştır. Roma`dan sonra ikinci önemde kabul edilen İskenderiye Piskoposluğu, Hıristiyan teolojisinde vazgeçilmez bir rol oynamış; Kipti Hıristiyanların mezar stellerindeki motif ve uygulamalar, Antik Mısır`daki örnekleri gibi kullanılmıştır.
Ortaçağ Avrupası`nda İsis, Kara Meryem heykelleri olarak tasvir edilmiştir. Ve tüm Akdeniz dünyasına yayılmış ve Hıristiyanlık döneminde de devam etmiştir. Rönesans`ta, Roma heykellerinden kopya edilen eserlerin ortaya çıkması ve Mısır`ı anlatan klasik metinlerin bulunması, hümanistlerin Mısır`a olan ilgisini arttırmıştır. Champollion`un ilk kaynaklara ulaşmasının ardından, Antik Mısır kültürünün Batı dünyasıyla yeniden tanışması katmanlara ulaşacak biçimde olmuştur. 1922`de Tutankhamon`un mezarının bulunmasıyla birlikte, insanlığın ilkçağlarında tutarlı bir biçimde gerçekleştirmeyi başardığı bu dünya düzeni günümüz insanını da etkileyip ona yaratıcı ilhamlar vermiştir. Böylelikle Mısır sanatı çağdaş sanatçıları değişmez biçimde etkilemiştir.
Bu esnada Mısır Ölüler kitabındanda bahsetmek lazım geliyor.
Siz degerli arkadaşlara tavsiyem,İnternet alemindede kolayca bulabileceğiniz hatta para bile vermeden e-book olarak indirebilirsiniz.
Googleden,Mısır Ölüler kitabı diye taratıp indirebilirsiniz.
Ölüler Kitabı, Öbür dünya konusunda bir didaktik kitap dizisi. Ölen kişiyi nelerin beklediği sistematik biçimde betimlenmek istenmiştir. Böylece yaşam çevrimine katılmasına yani ölümsüzlüğe ulaşmakta yardımcı olunacaktır. Yaşam çevrimi güneşin hareketiyle ifade edilir. Başlangıçta ölüler kitapları krallarla sınırlıydı. Bu kitaplar Yeni Hanedanlıkta kral mezarlarının duvar dekorasyonunda çok önemli bir yer tutmaktadır. Daha sonraları kitaplar sıradan yurttaşların tabutlarına ve papirüse de yazılmaya başlandı. Çoğunlukla papirüs üzerine yazılan ve mumya ile birlikte gömülen bir dizi büyü formülü. Mısır`ın ölüm hakkındaki inanışlarını ele alan metin ve resimler koleksiyonu. Öteki dünyada yaşamın sürmesini sağlamayı hedefliyordu. Yeni Hanedanlıktan itibaren farklı Ölü Kitapları ölüyle birlikte gömülmeye başlandı, Ölüler dünyası rehberlerinden farklı olarak ölü kitapları en başından başlayarak kraliyet ailesinden olmayanlara da açıktır.Ölüler Kitabı, Antik Yunan`daki Platonculuk felsefesine kaynaklık yapmıştır. Meryem`le kucağındaki tanrısal bebek İsa ikonunun, Mısır tanrıçası İsis`le oğlu Horus ilintilidir.
Ayrıca Hristiyanlık`taki Baba, oğul, kutsal ruh yani Teslis kavramı ilk kez Mısır`da vardır. Amon, Amon-Ra gibi.
Semavi dinlerde yer alan öteki dünya ahiret kavramı ilk kez Mısır medeniyetinde görülmektedir. İslamiyet`te öldükten sonra bir terazide kalbinin tartılacağı ve eğer günahların ağır gelirse cehenneme, eğer sevapların ağır gelirse cennete gideceğin düşüncesini aynen Mısır duvar resimlerinde görebiliriz.
Mısır duvar resimlerinde sünnet törenleri görülmektedir. 3 Semavi dinde de sünnet vardır. Arınma vardır. Hristiyanlıktaki haç, Mısır`da ankh`tı. Ve aynı kutsallıkta ve sonsuz yaşamın sembolüydü. Ve ankh haça dönüşmüştür. Kısaca Hz. İbrahim peygamberle gelen tek tanrı inancının izlerinide Mısır`da görebiliyoruz.
Dikkatinizi çektiyse,Hristiyanlığın kökeninden evvel Semavi Dinlerin kökeninden başlamakta çok büyük fayda gördüğümden.
Özellikle,Semavi dinlerdende önce beliren Mısır medeniyetine egilmeyi gerekli gördüm.Semavi dinlerde,anlatılan bir çok olayın aslında Daha önceleride söylenen ve uygulanan bir ögreti olduğuna dikkati çekmek istedim.
Şimdi konuyu biraz daha ayrıntılayabiliriz.
Hiç merak ettiniz mi?İsanın doğum tarihi net olarak bilinmediği iddaa edildiği(bunu ben söylemiyorum,bir çok Hristiyan teoloğun tespitidir.) halde niçin 25 aralıkta doğduğu kabul edilir.
Acaba bu Tarihin önemi nedir.
İsanın dogduğu Kültürde 25 aralık,toplumda nasıl degerlendiriliyordu.
İsterseniz bu tarihi biraz irdeleyelim,inanın çok şaşıracaksınız.
Zodiac çaprazı diye bir şey var onu duyan var mı?
Tarihteki en eski kavramsal işaretlerden biridir.
Güneşin 1 yıllık zaman içerisinde,12 büyük takımyıldızından geçişini tasvir eder.
Antroforomize edilip;günümüz Burçlarının temelidir.
12 takım yıldızının veya Burcun,güneşin ziyaret ettiği yerleri temsil eder.
ayrıcada 4 mevsim,ekinoks gibi olaylarıda gösterir.
ortada güneş olup,Daire şeklinde 4 eişt parçaya bölünen bir zaman çizelgesi diye tarif edilebilir.
Bu Zodiac olayını eski insanlar çok iyi biiyorlardı.Hatta Mısırlılar,nil nehrinin taşmasından tut,Güneşin hangi noktaya tam ışık vereceğini,zodiac sayesinde biliyorlardı.
Sizden tavsiyen Zodiac çarpanınıda bir zahmet araştırmanız olacak.
Kutsal kitapta beliren,İsanın doğumunda sözü edilen yıldız Sirius yıldızıdır.
Bu Yıldız,24 aralıkta Gökyüzündeki,en parlak yıldızdır.
Ve Orion kuşağındaki en parlak 3 Yıldızla aynı doğrultudadır.
Bu 3 yıldız ta antik zamanda olduğu gide aynı isimle yani 3 Kral olarak anılır.
Peki sevgili arkadaşlar bu yıldızların bu konumunun bir özelliği var mı?
Tabi bunlar ,25 Aralıkta Güneşin dogacağı yönü belirtir.
Bundan dolayıdır ki,3 Kral dogudaki yıldızı takip eder.
Dahasıda Başak burcunda görülür.
Bakire(Virgin),Başak(Virgo) olarak bilinir.”Virgo the Virgin” olarak adlandırılır.
Virgo başak Latincede Bakire demektir.
Başak bundan dolayı;elinde bugday tutan,Bakire bir kız olarak tasvir edilir.
Ekmek evi ve sembolde Bugdaydır.
İsanın dogduğu kentin adı da ekmek evi anlamına gelir.(Beytüllahim)
25 aralık,Kış gündönümüne girdiği için günler kısalır,Kuzey yarım kürede güneş güneye dogru hareket eder,küçülür ve silikleşir.
Antik çagda bu olay tartışmasız,ölümü temsil eder.
22 aralıktada güneşin silikleştiği en belirgin gündür.
6 ay boyunca Güneye hareket eden güneş,22 aralıkta birden durur ve bu durmasıda tam 3 gün dür.
Yani 25 aralığa kadardır.
Bu esnada bir gariplik olur ve Güney takımyıldızının üzerinde haç şekli üzerinde,yeniden yükselmeye başlar.
Buraya kadar,astronomik bir gerçek.
Sadece bu olayı bile bilmeniz.İncili okurken bazı ifadelerin daha saglam yerine oturmasını size saglar.
Bundan dolayıdır ki;Güneş haç üzerinde öldü.3 gün ölü kaldı sonra dirildi diye anlatılır.
Eski İsa betimlerini merak edip araştıran arkadaşlar varsa mutlaka görmeleri lazım.
İsanın kafası genelde,Hacın içinde gösterilir.
Bunun anlamı; İsanın güneşi temsil ettiğinin açık kanıtıdır.
Kutsal metinlere bakın,Tanrının ışığı,göge çekilme temaları sık sık geçer.
Birde;Çag kavramı vardır.
Eski medeniyetler bu olayı çok iyi biliyorlardı.
Mısır sfenkslerindede rahatlıkla görülecegi gibi,Zodiac çarpanının gösterdiği ilginç sonuçlardan biride.2150 yılda bir şafak vaktinin bir burç geriye kayma olayı.
Bu olayında bugün ki Bilimsel izahı;Dünyanın kendi ekseni etrafında açısal bir hızla dönerken yalpalamasından kaynaklanan fiziksel bir olay olmasıdır.
Bu, bir buçta görülen geriye kaymanın,12 burçtaki geriye kayma yılı 25765 yıla tekamül eder.bu yılıda eski insanlar Büyük yıl olarak degerlendirip.
Her 2150 yılada bir çag adını vermişlerdir.
M.Ö 4300-M.Ö 2150 çagı taurus yani boğa çagıdır.
M.Ö 2150-M.S 1 çagı Aries yani Koç çagı.
M.S 1-M.S 2150 Balık çagıdır.
peşine gelecek olan çagda Kova çagıdır.
şimdi biraz düşünelim.
Musa dagdan indiğinde,toplulugun Buzağıya taptığını görür ve çok kızar birbirlerini öldürmelerini emreder ve altın Buzağıyı yerle bir edip 10 emirin yazılı olduğu taş levhayı kırar.
Acaba toplulugu bir buzagıya taptıran etken neydi.
Sakın ilk Hristiyan tarihçi gibi Şeytanın işidir demeyin.
Musanın iyi bildigi bir şey vardı. o da Boğa çağının artık bittiğini bilmesiydi.
Ayni Pers ve Roma Tanrısı Mithra gibi oda sonunda Boğayı öldürür.
aynı şekilde Gılgamış destanındaki,Gökten inen boganın öldürülmesi gibi.
Boğa öldürülüp yerine koç çağı başladı.
Aslında,Musanın 10 emirinin orjınalını Mısır ölüler kitabındada bulabilirsiniz.
Peki İsanın çağı ne çağıydı….
Balık arkadaşlar,
Size ilginç bir ayrıntı daha verim.
Bakın luka 22:10 burada fısıh yemeginin nerede yenecegi ve kimin evinde yeneceği aktarılıyor.
Adam tasfirine dikkat edin.
Elinde testisiyle su taşıyan adam acaba kim?
Bugünün insanı bunu anlamakta zorlanır ama az buçuk tarih meraklısı insan bunu anlar.
Bu adam Zodiac çarpanına göre …Aquariustur.
Su taşıyıcıdır ve her zaman testiden su döken adam olarak tasvir edilir.
İsanın sonradan Matta 28:20 de söylediği bugün ki incillerde Dünya olarak geçen,Ama kullanılan kelime olarak aeon yani çag anlamına gelen bu sözcük tabiki bir çok çeviri hatasından sonra Dünya olarak karşımıza çıkar.
Aynı ayeti çag olarak alıp yorumlarsanız,kova çagına kadar beraberlik ortaya çıkar.
Bakın bir 25 aralık megerse ne kerametlere gebeymiş.
Peki bu 25 aralıkta başka ilahlarda doğmuş olabilirmi?
merak edenlere açıklayalım.
Hemde daha bu kutsal kitaplar ortaya çıkmadan önce vardı.
Önce Mısır tanrısı Horustan başlayalım;
25 aralıkta doğar,Bakire Isis-meri tarafında Dünyaya teşvik eder.
Dogumu aynı İsa gibi Dogudan dogan Yıldızla şereflenir.
30 yaşında Anup tarafından vaftiz edilir(Kutsal kaz gölü suyuyla)
Hastaları iyileştirir,Havarileri vardır,suyun üzerinde yürümek gibi keramet gösterir.
Horusun diger adlarıda;Gerçek ışık,Tanrının oğlu,Güzel çoban,Tanrının kuzusu vb… uzatılabilir.
En sondada havarisi Typhen tarafından ihanete ugrar,çarmığa gerilir ve 3 gün boyunca gömülü kalır sonra dirilir.
Burada anlatılan Horus,sizce İsaya benziyor mu acaba?
Frigyanın Attis’i de ne tesadüfse yine 25 aralık dogumlu,yine bakire nana yine carmıh yine 3 gün yine diriliş.
Hindistanın Krişrası yine aynı 25 aralık,Bakire Devakiden,doğudan müjdelenen bir yıldızla doğar,ölür ve dirilir.
Yunanın Dionysus’u yine 25 aralık,bakireden dogar yeniden dirilir vb.
Birde bunda Suyu çaraba dönüştürme gibi mucizelerde vardır.
Acaba İsada suyu şaraba dönüştürdü mü?
Perlerin Mithry sıda aynı 25 aralık,havariler,mucizeler yeniden diriliş vb.
Görüldüğü gibi bu olaylar antik çaglarda zaten bilinen ve yaşandığı kabul edilen dini literatürde olan olaylardır.
Bugün bir Hristiyanın tutupta,bu olayları sadece İsa orjınli düşünmesi çok yanlıştır.
Bunlar zaten antik çagda bilinen tanrıların özellikleriydi.
Bilinmeyense bu çagda yaşayan biz insan topluluklarının,bunları idrak edip araştırmadan,kalıplara girişimizdir.
daha çok konu var ama inanın parmaklarım yoruldu.
İnşallah bu makaleyi yönetici yayımlar.
esen kalın.24. Ocak 2009: 14:45 #32003ArmaganAnahtar yöneticiSevgili Erhan, o kadar zahmet edip bu yazıyı buraya pastalamışsınız. Yine de teşekkür ederiz, bizi bilgilendirmek istemişsiniz. Getirdiğiniz yazıyı yayınlayacağız, merak etmeyin.
Tüm bu yazıya ve bize söylemek istediğinize İncil ayetleriyle cevap vereceğim.
‘İman umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır’ ibraniler 1:1
‘O’nun günahkar olup olmadığını bilmiyorum. bildiğim bir şey var, kördüm, şimdi görüyorum’ Yuhanna 8:25
‘İncilden utanmıyorum. İncil iman eden herkesin, ilkin Yahudilerin, sonra Yahudi olmayanların kurtuluşu için Tanrı’nın gücüdür.’ Romalılar 1:16
‘Tanrı iman edenleri saçma sayılan bildiriyle kurtarmaya razı olmustur’ 1. Korint 1:21
‘Çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, ama kurtulmakta olan bizler için Tanrı’nın gücüdür.’ 1. Korint 1:18
‘Beni görmeden iman edenlere ne mutlu!’ Yuhanna 20:29b24. Ocak 2009: 15:32 #32004AnonimPasifSevgili Evangelist;yazdığım makaleyi yayımladığın için Teşekkür ederim.
İnanın bende sizin gibi Cennete girmeyi arzu eden biriyim.
Tabi gerceğin peşinde koşup,dogruyu bulana kadar, sorgulayarak Bilgiyiye erişmeye gayret ediyorum.
Bilemiyorum bu Bilgi beni nereye götürür ama en azından çaba gösterip araştırıyor kafa yoruyorum.
Hazıra konmak galiba benim işim degil.
Keşke sorgulamadan,sizin gibi inanabilsem.
Ayetlerden,örnek verip böyledir diye cevaplandırsam.
Ama olmuyor işte.
Aslında işin özü,mutlu olmak….
Kendinizi nasıl mutlu ve huzurlu hissediyorsanız yalanda olsa ona inanmanızda benim açımdan bir sorun yok.
Yeterki kimse kimseye,dayatma yapmasın.
esen kalın.24. Ocak 2009: 23:02 #32010AnonimPasifSevgili HayQ,
“Kısaca Mesihin bedeni yok gibi bir sonuca çıkar.”
demişsin ya; bu öğreti hangi inancın öğretisi?
Senin inancının ne olduğunu nasıl öğrenmek istiyorum bir bilsen!24. Ocak 2009: 23:52 #32012AnonimPasifSevgili Erhan,
Öncelikle inanç gibi ciddi bir konuda araştırma yapmanı taktirle karşıladığımı belirtmek isterim. Yazdıklarını dikkatle okudum. Verdiğin bilgiler için de teşekkürler…
Bu konuda sana samimi birkaç soru sormak istiyorum:
Diyelim ki Hristiyanlıkla ilgili bir çok konuda örtüşen (Daha da ileri gideyim: aynı olan) öncel uygulama ve öğretilerin olduğunu kabul edelim; bu durumda Hristyanlığın gerçek dışı olduğunu kabul etmek akılcılık mıdır?
Tüm bunlar Hristiynalık inancını terk etme nedeni olarak görülmeli mi?
Kişi inancını araştırmalı; sonuna kadar! Ama bu araştırmayı hangi kriterlerle yapacağız? Neye göre sınayacağız? Hangi araştırma ve belgeyi doğru kabul edip sınayacağız? Örneğin bir tarihçinin kayıtlarını mı doğru kabul edeceğiz? Ya da hangi araştırmacıya güvenmeliyiz?Bir Hristiyan olarak elimdeki Kutsal Kitapta yazan her şeyi, her yönüyle irdelerken bu konuda kıstas olarak bir araştırmacının kitabını mı almamı öneriyorsunuz?
Haklısın, örtüşen bazı şeyler var, hatta senin aktardıklarından dışında bazı eklemelerde bulunabilirim. Bu benzerlik benim inancımı geçersiz kılar mı?
Araştırma yaptığınıza göre sıra ne zaman Kutsal Kitaba gelecek?
Sevgiyle kalın!
25. Ocak 2009: 11:15 #31961AnonimPasifSevgili Ankaralı arkadaş;
İlk yazımda belirtiğim,saptamalardan başlayarak bazı sorular teşekkül etmeye gayret gösterdim.
İlk belirlediğim saptama,Hristiyanlığın, dönemin kültüründen etkilendiği yönündeydi.
Forumdaki bazı arkadaşlar hiç öyle bir şey olur mu etkilenmesi söz konusu değil türünde fikir beyan ettiler.
Sonraki yazımdada gördüğünüz gibi,sadece bu doğrultuda eski medeniyet izlerinin çok açık görüldüğünü size aktardım.
Dikkatinizi çektiyse,diger konularda yorum yapanlar olduğu halde cevap yazmadım.
Çünki sırasıyla,konuların dagılmadan açıklanması gerektiği kanatindeyim.
Hristiyanlığı anlamak için kökenlerinin çok iyi etüt edilmesi gerektiğinide belirttim.
Bu konu aydınlanırsa,inanın diger konulara bakış açısındaki zaafiyet ortadan kalkar.
kutsal kitapların indiği dönemlerdeki toplumsal bakış açısı,sizin dininizi anlamamanızda çok büyük kolaylık saglar.
Tabii bu anlayış sizi nereye sürükler,nasıl bir etki meydana getirir onu bilemiyorum.
Birine para verirken insan düşünür değil mi?
Acaba verdiğim parayı geri verebilir mi diye terettüt eder güvenirse verir.
Size Cenneti vaat eden Tanrıyada güvenmek istemez misiniz?
Tamam,güvendik diyemi Tanrıya itiat gösteriyorsunuz.
Önce terettüt eder,bakalım dogrumu söylüyor diye sorgulamaz mısınız?
Eğer böyle değilse, para verdiğiniz adama niye terettüt gösterirsiniz?
Biri cüzdanınızdan ,digeride yaşantınızdan pay istiyor.
Cüzdana terettüt edip,yaşantıya terettüt edilmemesi bana ilginç geldiğinden dolayı.
Sorgulamak ve araştırmak istiyorum.
Çünki paranın telafisi olabiliyor ama yaşantının telafisi yok.
Beni belki bu yazılarımdan dolayı Ateist görebilirsiniz ama hiç bir döneminde Ateist olmadım.
Hep bir yüce güce inanma istegi duydum.
Tanrının büyüklüğüne Kozmozu örnek gösterdiler.
Üniversitede Fizik eğitimini aldım.
Sırf kainattaki dengeyi akıl yoluyla anlayabilmek için.
Boş zamanlarımda,araştırmaktan hiç sıkılmadım.
Yani anlatmaya çalıştığım,iyi veya kötü , gerçek dogru uğruna bir çaba gösteriyorum.
Yine tekrar ediyorum,siz eger bu şekilde kendinizi mutlu hissedip Tanrıya güveniyorsanız inanın benim için hiç sorun degil.
Yanlız şöyle bir nüans var,sizin bu zamana kadar dogru bildiğiniz veya bilmediğiniz konular karşınıza gelirse.
Farklı bir dogruyla karşılaşırsanız.
Bir ikilemde kalabilirsiniz.
1600 yıllara kadar olan çaga neden karanlık çag dendiğini kepler gibi bilim adamlarının ne isnatla öldürüldüğünü gerçekten anlamak size rahatsızlık verebilir.
Bunun içindir ki,ben ikilemde kalmak istemiyorum.
Kaynak sorusunu sormuşsun…
İnan kaynak sorunu araştırmak isteyen birisi için pek sorun değil.
Bu ve benzeri konularla ilgili Binlerce her gün makale yayımlanıyor,eger birazda ingilizcen varsa çok rahatlıkla okuyabilirsin.
İnternet ortamının bilgiye ulaşma kolaylığı ,zaten bulunmaz nimet.
Bazı bilgiler kasıtlı olarak yıllarca saklansa bile inan yine dönüp donaşıp açığa çıkıyor.
neyse daha fazla uzatmayayım ilgin için Teşekkürler.
Saglıcakla…..25. Ocak 2009: 15:41 #32019AnonimPasifŞimdide Ankaralı arkadaşın diger sorusuna gelmek istiyorum….
Bana samiyetle cevap verir misin diye sorduğu soruya.
Tabi ki cevap veririm.
Hristiyan dininin,pagan etkisinde kalıp benzerlik göstermesinin bu Din de, ne gibi bir sakınca oluşturduğuna aklımın erdiğince cevap vermeye çalışayım.
Bilmiyorum,ben müzik dinlemesini severim….
Özellikle Sezen Aksu,Ahmet Kaya gibi sanatçıların müzikleri ve müzik yorumlarını begenirim.
Bu sanatçıların güzümde müzik açısında belli bir degeri vardır.
Misal olarak;sezen’in parçalarının şarkı sözleri kendisine aittir.
Birileri çıkıpta yok sezen benim sözlerimi yazdığım parçaları çaldı derse ve bunuda kanıtlarsa…
Artık; Sezen’in benim gözümde ki degerini sorgularım.
Çünki o iyi bir söz yazarıdır diye kafamda belli bir deger biçilmiş olduğundan.
Sezene güvenim sarsılır ve eski tadı artık vermez bana.Bu misali niye anlattım?
Hepimizin bildiği,Kutsal kitap kabul edilen yazıların Tanrı isteğiyle yazıldığı ve bundan dolayı kutsallık teşkil ettiğidir.
Tanrı bu kitapları bize gönderirken bazı talepleri ve ögretileri vardır.
Bu ögreti ve talepler tamamen kendi istekleridir ve bunları tebliğ edeceği bazı görevli insanlar tercihler ki,kendisi topluluklarla bizzat yüz göz olmasın görevli kişi tarafından kendi istekleri toplumlara bildirilsin.
Buraya kadar itirazı olan yoktur galiba.
Şimdi asıl mevzuya biraz daha girelim.
İbrahimden beri,görevli insanlar aracılıgıyla topluluklarla irtibat kuran Tanrı,acaba başka zamanda başka insanlarlada irtibat kurmuş olabilir mi?
Maddeler halinde bu olayı inceleyelim ve çıkan sonuçları düşünelim.
1.)Tanrı İbrahimden önce ögretilerini başka insanlarada bildirdi.
Bu şıkkı kabul edersek ne olur?
Bu durumda,pagan kültüründeki inanç sisteminide Tanrının indirdiğini kabul etmiş oluruz.
Çün ki;Sünnet,vaftiz,ölüm sonrası vb…
gibi bizzat Tanrının kendi orjınal ögretilerine göre,Tanrının isteklerini yerine getirmeye çalışan bir toplum kabul etmiş oluruz.
2.)Yok hayır,bunlarla Tanrı irtibat kurmadı dersek;
O zaman bu insanlar,Tanrının üstün zekasına eşdeger bir çıkarımda bulunup.
Bizzat Tanrının isteklerini,Tanrı bildirmeden kendileri kural olarak kabul etmiş olur.
O zaman da Tanrının gerekliliği tartışılır.
3.)Son şıkkımızda;
Semavi Dinlerin,Tanrı ögretisi olarak sunduğu iletilerin,onlardan önce başka medeniyetler tarafından zaten bilindiğidir.
Burdada Tanrının kendinde saklı olan ilahi,bildirelere nasıl ulaştıkları gibi bir sonuç çıkar.Bunun açıklamasınıda ben vermeyeyim kendiniz düşünün.
yani görüldüğü gibi ortaya mutlak bir problem çıkmış olur.
İnşallah anlatabilmişimdir.
Saglıcakla….25. Ocak 2009: 17:42 #32017AnonimPasifDindar bir insan bir gün bir akarsu kenarında oturur ve hayran hayran nehir’e bakar ve daha sonra birden bağırmaya başlar:
“Tanrım sana hamdolsun, sen ne kadar güçlü ve büyük bir Tanrı’sın, sen ne kadar harikalar yapan bir Tanrı’sın”
O sırada oradan geçen bir Ateist arkadaşı ise şaşırır ve adamın yanına gider ve ne olduğunu sorar.
Hayranlıkla bağıran adam şöyle cevap verir, “Çok mutluyum çünkü Tanrı’nın kendı halkını Kızıldeniz’i ikiye ayırarak, halkının ayakları suya değmeden (ıslanmadan) karşıya geçirdiği aklıma geldi işte böyle güçlü bir Tanrı’yı övüyorum der.
Ateist olan arkadaşı ona cevap verir, “Sen gerçekten delisin, nasıl olur da buna inanabilirsin, senin iddia ettiğin olay aslında olmadı. İsrail halkı Kızıldeniz’in en sığ bölümünden geçti, yani orada bir insanın boğulması imkansızdı, belkide o sırada Med – Cezir olayı oldu ondan sular çekilmiştir, böyle aptalca işlerle uğraşma öyle bir mucize olamaz”‘der
Bizim imanlı adam çok üzülür teşviği kırılır ve acı acı nehire bakmaya devam eder, imansız arkadaşı yanından yürüyerek uzaklaşırken..
Ateist adam daha 40-50 metre ilerlemeden bizim imanlı adamın yine ayni nidalarla bağırdığını işitir.
“Tanrım sana hamdolsun, sen ne kadar güçlü ve büyük bir Tanrı’sın, sen ne kadar harikalar yapan bir Tanrı’sın”
Ateist adam hemen bu akılsız imanlı yine ne için bağırıyor diyerek birazda sinirle adamın yanına gelir ve “Yine neden bağırıp duruyorsun? boşyere az önce sana anlatmadım mı? orası sığ bir yerdi orada bir insanın boğulması zaten imkansızdı diye.
Bu sefer imanlı adam o ateiste döner ve der ki, evet ben de bunun için Tanrı’yı övüp yüceltiyorum, “Senin o sığ bir yerde insanın boğulması imkansız dediğin yerde, tüm MISIRIN ORDULARINI ÖLDÜRDÜ Tanrı” der.
Bu benzetmeyi okuyanlar şunu unutmasın,
Kutsal Kitap bize son günlerde aklımızı karıştırmak isteyen insanların ortaya çıkacağını söyler, hatta bügünlerde bazı Avrupa ülkelerinde bir slogan var “BELKİ DE TANRI YOKTUR” diyerek, işte bu son günlerin belirtileridir, Tanrı’nın söyledikleri tek tek gerçek oluyor ve Mesih heran gelmek üzere, Bizler yukarıdaki benzetmelerde olduğu gibi Tanrı’yı her durumda övebiliriz.Şeytan’da Havva’ya çok güzel birşekilde yaklaştı “Bunu yersen gözğn açılacak v.s. v.s.” Ayık ve uyanık olalım
Saygılar
26. Ocak 2009: 9:31 #32021AnonimPasifRab’bin esenliği ve bereketi üzerinizde olsun!
Tanrı’nın insana lütfettiği zeka ve kavrama yeteneği sayesinde insanoğlu bir çok çıkarımlarda bulunabilir. Tarihe baktığımızda iyi bir yaşam sürme anlamında da olsa bir çok kuralın, kanunun yapılandırıldığını görmekteyiz. Fakat unutmamalıyız ki günahkar insanın her işi eksik ve hatalarla doludur. Kanunlar yenilenir, eksik ve hatalı yerleri yeniden değerlendirilir ve değiştirilir, çağa uygun olarak yeniden yapılandırılır.
Fakat Tanrı kanunları yenilenmesine gereksinim duyulmayacak kadar tamdır,gerçektir, hatasızdır. Her çağa ve külture uygundur. Uygulanabilirlik anlamında kusursuzdur.
Tanrı kendi amaçlarını, istemlerini ve kanunlarını sadece seçtiği özel kulları aracılığı ile insanlara ilan eder! Bu bildiri genel anlamıyla evrensel olmasına karşın Tanrı sadece kendi seçtiklerine ve kendi halkına hitaben konuşur. Adem’le, İbrahim’le, Nuh’la antlaşma yaptığında onlarla birebir konuştu. İstemlerini peygamberler aracılığıyla bildirirken de onlarla konuştu. Amaçlarını, istemlerini ve buyuruklarını halkına iletti.
Tüm bunlara karşın Tanrı, sadece kendi seçtiklerine değil tüm insanlık ırkının yüreğine yaratıcısını arama içgüdüsü koymuştur. Üstelik tüm yaratılış gözlerinin önünde muhteşem bir şelilde durmamktadır. Bu yaratılışı çözümleme yoluna giden bir insane mutlaka Tanrı’nın varlığı konusunda ip uçları edinecektir. Ne varki, Tanrı’nın Ruh’unun yönlendirilişi ve Tanrı’nın yazılı sözü olmaksızın doğruyu bulmak olanaksızdır.
Bu yazdıklarımı konumuzla ilişkilendirirsek; Pagan inanışlarındaki Hristiyanlıktaki anlayışın, uygulamaların ya da öğretilerinin benzerlerinin bulunmasının nedeni altında işte bu gerçekler yatmaktadır. Tanrı halkının çevresindeki uluslar, onların yaşam tarzlarını, inanışlarını ve ibadet uygulamalarını öğrenmeleri şaşırtıcı olmasa gerek…
Pagan inanışlarıyla örtüşen bazı şeylerin Kutsal Kitapta da yeralması şahsen beni rahatsız etmiyor. Hristiyan Tarihine baktığımızda, müjdenin yayılmaya başladığı yerlerdeki putperest inanç ve uygulamalardan etkilendiğini görmekteyiz. Tanrı inancının kabul edilmesi ve yaygınlaşması sırasında çevredeki inançlardan etkilenmesi oradaki bazı uygulamaların ve öğretilerin kilise içine girmesi de söz konusu olmuştur. Kilise içine bunların girmesi Tanrı inancının içine girmesi anlamında değildir. Fakat Reform dönemine bakıldığında Kutsal Kitaba yeniden dönüşün gerçekleştiğini görüyoruz. İlk yüzyıllardaki gerçek öğreti ve uygulamaların (ki bunlar Elçilerin dönemindeki öğretiler ve uygulamalardır) kiliseye tekrar oturduğunu görüyoruz. Pagan kültüründen ve inannışından gelen bazı uygulamalardan (Putperest bayramları gibi…) arındırılmıştır.
Buradan yola çıkarak benzer örneklerin olması Hristiyanların bunları Pagan öğretilerinden aldığını söylemek yanlış olur. Kutsal Kitap, geçmişteki uygulamaların, düşüncelerin bir derlemesi ya da kopyası değildir. Orjinal olan Tanrı Sözü’dür.
Sevgi ile kalın!
26. Ocak 2009: 9:36 #32026AnonimPasifTanrı’nın insana lütfettiği zeka ve kavrama yeteneği sayesinde insanoğlu bir çok çıkarımlarda bulunabilir. Tarihe baktığımızda iyi bir yaşam sürme anlamında da olsa bir çok kuralın, kanunun yapılandırıldığını görmekteyiz. Fakat unutmamalıyız ki günahkar insanın her işi eksik ve hatalarla doludur. Kanunlar yenilenir, eksik ve hatalı yerleri yeniden değerlendirilir ve değiştirilir, çağa uygun olarak yeniden yapılandırılır.
Fakat Tanrı kanunları yenilenmesine gereksinim duyulmayacak kadar tamdır,gerçektir, hatasızdır. Her çağa ve culture uygundur. Uygulanabilirlik anlamında kusursuzdur.
Tanrı kendi amaçlarını, istemlerini ve kanunlarını sadece seçtiği özel kulları aracılığı ile insanlara ilan eder! Bu bildiri genel anlamıyla evrensel olmasına karşın Tanrı sadece kendi seçtiklerine ve kendi halkına hitaben konuşur. Adem’le, İbrahim’le, Nuh’la antlaşma yaptığında onlarla birebir konuştu. İstemlerini peygamberler aracılığıyla bildirirken de onlarla konuştu. Amaçlarını, istemlerini ve buyuruklarını halkına iletti.
Tüm bunlara karşın Tanrı, sadece kendi seçtiklerine değil tüm insanlık ırkının yüreğine yaratıcısını arama içgüdüsü koymuştur. Üstelik tüm yaratılış gözlerinin önünde muhteşem bir şelilde durmamktadır. Bu yaratılışı çözümleme yoluna giden bir insane mutlaka Tanrı’nın varlığı konusunda ip uçları edinecektir. Ne varki, Tanrı’nın Ruh’unun yönlendirilişi ve Tanrı’nın yazılı sözü olmaksızın doğruyu bulmak olanaksızdır.
Bu yazdıklarımı konumuzla ilişkilendirirsek; Pagan inanışlarındaki Hristiyanlıktaki anlayışın, uygulamaların ya da öğretilerinin benzerlerinin bulunmasının nedeni altında işte bu gerçekler yatmaktadır. Tanrı halkının çevresindeki uluslar, onların yaşam tarzlarını, inanışlarını ve ibadet uygulamalarını öğrenmeleri şaşırtıcı olmasa gerek…
Pagan inanışlarıyla örtüşen bazı şeylerin Kutsal Kitapta yeralması şahsen beni rahatsız etmiyor. Hristiyan Tarihine baktığımızda, müjdenin yayılmaya başladığı yerlerdeki putperest inanç ve uygulamalardan etkilendiğini görmekteyiz. Tanrı inancının kabul edilmesi ve yaygınlaşması sırasında çevredeki inançlardan etkilenmesi oradaki bazı uygulamaların ve öğretilerin Hristiyanlık inancının içine girmesi de söz konusu olmuştur. Fakat Reform dönemine bakıldığında Kutsal Kitaba yeniden dönüşün gerçekleştiğini görüyoruz. İlk yüzyıllardaki gerçek öğreti ve uygulamaların (ki bunlar Elçilerin dönemindeki öğretiler ve uygulamalardır) kiliseye tekrar oturduğunu görüyoruz. Pagan kültüründen ve inannışından gelen bazı uygulamalardan (Putperest bayramları gibi…) arındırılmıştır.
Buradan yola çıkarak benzer örneklerin olması Hristiyanların bunları Pagan öğretilerinden aldığını söylemek yanlış olur. Kutsal Kitap, geçmişteki uygulamaların, düşüncelerin bir derlemesi ya da kopyası değildir. Orjinal olan Tanrı Sözü’dür.
Sevgiyle kalınız…3. Şubat 2009: 9:14 #32139AnonimPasif@Ankarali 11992 wrote:
Rab’bin esenliği ve bereketi üzerinizde olsun!
Tanrı’nın insana lütfettiği zeka ve kavrama yeteneği sayesinde insanoğlu bir çok çıkarımlarda bulunabilir. Tarihe baktığımızda iyi bir yaşam sürme anlamında da olsa bir çok kuralın, kanunun yapılandırıldığını görmekteyiz. Fakat unutmamalıyız ki günahkar insanın her işi eksik ve hatalarla doludur. Kanunlar yenilenir, eksik ve hatalı yerleri yeniden değerlendirilir ve değiştirilir, çağa uygun olarak yeniden yapılandırılır.
Fakat Tanrı kanunları yenilenmesine gereksinim duyulmayacak kadar tamdır,gerçektir, hatasızdır. Her çağa ve külture uygundur. Uygulanabilirlik anlamında kusursuzdur.
Tanrı kendi amaçlarını, istemlerini ve kanunlarını sadece seçtiği özel kulları aracılığı ile insanlara ilan eder! Bu bildiri genel anlamıyla evrensel olmasına karşın Tanrı sadece kendi seçtiklerine ve kendi halkına hitaben konuşur. Adem’le, İbrahim’le, Nuh’la antlaşma yaptığında onlarla birebir konuştu. İstemlerini peygamberler aracılığıyla bildirirken de onlarla konuştu. Amaçlarını, istemlerini ve buyuruklarını halkına iletti.
Tüm bunlara karşın Tanrı, sadece kendi seçtiklerine değil tüm insanlık ırkının yüreğine yaratıcısını arama içgüdüsü koymuştur. Üstelik tüm yaratılış gözlerinin önünde muhteşem bir şelilde durmamktadır. Bu yaratılışı çözümleme yoluna giden bir insane mutlaka Tanrı’nın varlığı konusunda ip uçları edinecektir. Ne varki, Tanrı’nın Ruh’unun yönlendirilişi ve Tanrı’nın yazılı sözü olmaksızın doğruyu bulmak olanaksızdır.
Bu yazdıklarımı konumuzla ilişkilendirirsek; Pagan inanışlarındaki Hristiyanlıktaki anlayışın, uygulamaların ya da öğretilerinin benzerlerinin bulunmasının nedeni altında işte bu gerçekler yatmaktadır. Tanrı halkının çevresindeki uluslar, onların yaşam tarzlarını, inanışlarını ve ibadet uygulamalarını öğrenmeleri şaşırtıcı olmasa gerek…
Pagan inanışlarıyla örtüşen bazı şeylerin Kutsal Kitapta da yeralması şahsen beni rahatsız etmiyor. Hristiyan Tarihine baktığımızda, müjdenin yayılmaya başladığı yerlerdeki putperest inanç ve uygulamalardan etkilendiğini görmekteyiz. Tanrı inancının kabul edilmesi ve yaygınlaşması sırasında çevredeki inançlardan etkilenmesi oradaki bazı uygulamaların ve öğretilerin kilise içine girmesi de söz konusu olmuştur. Kilise içine bunların girmesi Tanrı inancının içine girmesi anlamında değildir. Fakat Reform dönemine bakıldığında Kutsal Kitaba yeniden dönüşün gerçekleştiğini görüyoruz. İlk yüzyıllardaki gerçek öğreti ve uygulamaların (ki bunlar Elçilerin dönemindeki öğretiler ve uygulamalardır) kiliseye tekrar oturduğunu görüyoruz. Pagan kültüründen ve inannışından gelen bazı uygulamalardan (Putperest bayramları gibi…) arındırılmıştır.
Buradan yola çıkarak benzer örneklerin olması Hristiyanların bunları Pagan öğretilerinden aldığını söylemek yanlış olur. Kutsal Kitap, geçmişteki uygulamaların, düşüncelerin bir derlemesi ya da kopyası değildir. Orjinal olan Tanrı Sözü’dür.
Sevgi ile kalın!
Selamlar,
Ankaralı arkadaş,duygularını güzel açıklamışsın.
Burdada anlaşıldığı gibi.
Din galiba,iman işi.
Tarihin eleginden geçirilip degerlendirilmesi,imanlı arkadaşlar tarafından pek önem arzetmiyor.
Yanlız;Pagan kültüründen etkilenme mevzubahis degildir,türünden ilk açıklamandan sonra.
Şimdi etkilendiğini kabul etmen ve dahası bu etkilenmeden bir şey çıkmaz demen, senin açından bir süpriz olması lazım.
Hristiyan incilleri konusuna giriş yapmak istiyordum ama şu an kararsızım.
Beni Ateist propagandacı gibi görmenizi istemem.
İnanışının zemini çürükte olsa,Dini ögretilerin insanları mütevazi yaptığından dolayı,karşıda degilim.
Her zaman derim.Nasıl kendini mutlu hissediyorsan öyle yaşayacan.
Bundan dolayı,İncil eleştirilerine çokta girmek istemiyorum.
Ama talep olursa,fazla örnekli araştırmaları verebilirim.
sevgiyle…..3. Şubat 2009: 21:24 #28636AnonimPasifSayın erhan55,
Yazdıklarımdan böyle bir sonuç çıkartmana gerçekten şaşırdım!Yazdıklarımı tekrar okumanı istediğimden bir kez daha buraya kopyalıyorum:
“Pagan inanışlarıyla örtüşen bazı şeylerin Kutsal Kitapta da yeralması şahsen beni rahatsız etmiyor. Hristiyan Tarihine baktığımızda, müjdenin yayılmaya başladığı yerlerdeki putperest inanç ve uygulamalardan etkilendiğini görmekteyiz. Tanrı inancının kabul edilmesi ve yaygınlaşması sırasında çevredeki inançlardan etkilenmesi oradaki bazı uygulamaların ve öğretilerin kilise içine girmesi de söz konusu olmuştur. Kilise içine bunların girmesi Tanrı inancının içine girmesi anlamında değildir. Fakat Reform dönemine bakıldığında Kutsal Kitaba yeniden dönüşün gerçekleştiğini görüyoruz. İlk yüzyıllardaki gerçek öğreti ve uygulamaların (ki bunlar Elçilerin dönemindeki öğretiler ve uygulamalardır) kiliseye tekrar oturduğunu görüyoruz. Pagan kültüründen ve inannışından gelen bazı uygulamalardan (Putperest bayramları gibi…) arındırılmıştır.”Dilerim tekrar okyunca bu yazdıklarımdan çıkarttığın yanlışlığın farkına varmışsındır!
Saygı ve sevgiyle….
4. Şubat 2009: 7:53 #32152AnonimPasif@Ankarali 12185 wrote:
Sayın erhan55,
Yazdıklarımdan böyle bir sonuç çıkartmana gerçekten şaşırdım!Yazdıklarımı tekrar okumanı istediğimden bir kez daha buraya kopyalıyorum:
“Pagan inanışlarıyla örtüşen bazı şeylerin Kutsal Kitapta da yeralması şahsen beni rahatsız etmiyor. Hristiyan Tarihine baktığımızda, müjdenin yayılmaya başladığı yerlerdeki putperest inanç ve uygulamalardan etkilendiğini görmekteyiz. Tanrı inancının kabul edilmesi ve yaygınlaşması sırasında çevredeki inançlardan etkilenmesi oradaki bazı uygulamaların ve öğretilerin kilise içine girmesi de söz konusu olmuştur. Kilise içine bunların girmesi Tanrı inancının içine girmesi anlamında değildir. Fakat Reform dönemine bakıldığında Kutsal Kitaba yeniden dönüşün gerçekleştiğini görüyoruz. İlk yüzyıllardaki gerçek öğreti ve uygulamaların (ki bunlar Elçilerin dönemindeki öğretiler ve uygulamalardır) kiliseye tekrar oturduğunu görüyoruz. Pagan kültüründen ve inannışından gelen bazı uygulamalardan (Putperest bayramları gibi…) arındırılmıştır.”Dilerim tekrar okyunca bu yazdıklarımdan çıkarttığın yanlışlığın farkına varmışsındır!
Saygı ve sevgiyle….
Sevgili Ankaralı kardeş;
Keşke ilk yazdıgın yazıyıda buraya koyup,niçin yanlış anladığımıda belirtseydin.
İlk mesajınında hiç te pagan kültünden etkilendi demiyorsun.
[HTML]Kutsal Kitabın Yeni Antlaşma (İncil) bölümü iyi incelendiğinde Eski Antlaşmanın devamı olduğu anlaşılacaktır. Yeni Antlaşmada, Eski Antlaşmada yer alan birçok ayetlerle desteklenmiştir. Bu anlamda kökleri ilk insan olan Adem’e kadar yani Eski Antaşmaya dayanan Hristiyanlık Tarihinin Roma döneminden etkilenerek ortaya çıktığı varsayımı doğru değildir.[/HTML]
Birinci mesajın,son mesajını tamamlar nitelikte degil.
Madem sen de benim yazdığım gibi düşünüyordun neden;forumdaki arkadaşların yanlış bilgilenmesini düzeltmedin.Çok iyi biliyorsun hiçte şu an senin gibi düşünmüyorlardı.
Eger bir bilgi varsa elinde,cesaretle acıklamak gerekir.
Bu mesaimi anlamamak ugruna degil ,anlamak ugruna harcıyorum.
sevgiyle…4. Şubat 2009: 22:39 #32128AnonimPasifTanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.
Markos 12:30Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir.
Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir.
Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri -sonsuz gücü ve Tanrılığı- dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur.
Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü.
Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar.
Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.
Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti.
Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır!
Romalılar 1:18-25RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.
Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu,
Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.
Yaratılış 2:15-17RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı,
Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,
Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.
Yaratılış 3:1-5Yazılmış olduğu gibi: “Doğru kimse yok, tek kişi bile yok.
Anlayan kimse yok, Tanrı’yı arayan yok.
Hepsi saptı, Tümü yararsız oldu. İyilik eden yok, tek kişi bile!”
Ağızları açık birer mezardır. Dilleriyle aldatırlar. “Engerek zehiri var dudaklarının altında.”
Ağızları lanet ve acı sözle doludur.
Ayakları kan dökmeye seğirtir.
Yıkım ve dert var yollarında.
Esenlik yolunu da bilmezler.”
Tanrı korkusu yoktur onlarda.
Romalılar 3:10-18Aranızda bilge ve anlayışlı olan kim? Olumlu yaşayışıyla, bilgelikten doğan alçakgönüllülükle iyi eylemlerini göstersin.
Ama yüreğinizde kin, kıskançlık, bencillik varsa övünmeyin, gerçeği yadsımayın.
Böylesi “bilgelik” gökten inen değil, dünyadan, insan doğasından, cinlerden gelen bilgeliktir.
Çünkü nerede kıskançlık, bencillik varsa, orada karışıklık ve her tür kötülük vardır.
Ama gökten inen bilgelik her şeyden önce paktır, sonra barışçıldır, yumuşaktır, uysaldır. Merhamet ve iyi meyvelerle doludur. Kayırıcılığı, ikiyüzlülüğü yoktur.
Barış içinde eken barış yapıcıları doğruluk ürününü biçerler.
Yakup 3:13-18Benliğe uyanlar benlikle ilgili, Ruh’a uyanlarsa Ruh’la ilgili işleri düşünürler.
Romalılar 8:5Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır…
Galatyalılar 5:17Kendi benliğine eken, benlikten ölüm biçecektir. Ruh’a eken, Ruh’tan sonsuz yaşam biçecektir.
Galatyalılar 6:8Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.
1. Korintliler 2:144. Şubat 2009: 22:51 #32149 -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.