Kader ve Şans diye bir şey yoktur – John Calvin
- Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
3. Ağustos 2011: 12:49 #27470AnonimPasif
Kutsal Yazı’da öğretildiği üzere, Tanrı’nın sağlayışının kadere ve rastlantı sonucu meydana gelen olaylara zıt olduğunu bilmeliyiz ki, bu fark daha iyi görülebilsin. Her şeyi şansın meydana getirdiği her çağda genel olarak kabul edilmiştir ve bugün de neredeyse bütün ölümlüler aynı görüştedir. Sağlayışla ilgili olarak inanmamız gereken, bu bozulmuş görüşün kuşkusuz sadece bulutların ardına gizlenmesi değil, neredeyse görülmesinin gerektiğidir. Bir adamın hırsızların ya da vahşî hayvanların arasına düştüğünü, aniden çıkan bir fırtınada gemisinin kazaya uğradığını, evinin ya da ağacın yıkılmasıyla öldüğünü düşünün. Başka bir adamın çölde giderken sıkıntısında yardım gördüğünü, dalgalarda çalkalanırken limana ulaştığını, son anda mucize gibi ölümden kurtulduğunu düşünün. Dünyasal neden ister gönençli ister tersi olsun böyle olayları rastlantıya bağlamaktadır. Ne var ki, başındaki saçların sayılı olduğunu [Mat. 10:30] Mesih’in ağzından öğrenen biri, nedeni bulmak için daha uzaklara bakacak ve bütün olayların Tanrı’nın gizli planına göre yönetildiğini düşünecektir. Cansız cisimlerle ilişkili olarak, her birine yapısı gereği özellikler bahşedilmiş olsa bile, Tanrı’nın her zaman var olan eliyle yönetilinceye kadar kendi güçlerini uygulayamazlar. Bu durumda bunlar, Tanrı’nın, isteminin çok etkin olduğunu sürekli belirttiği araçlarından başka bir şey değildir ve bunları kendi amacı doğrultusunda şu ya da bu hareketi yapması için eğip büker.
Yarattığı hiçbir şey güneşten daha mucizevî ya da görkemli değildir. Işığıyla bütün dünyayı aydınlatmasının dışında sıcaklığıyla bütün canlıları beslemesi ve canlandırması ne kadar büyük bir şeydir! Işınlarıyla yeryüzüne bereket solur! Toprağın sinesindeki tohumları ısıtır ve tomurcuklanan yeşillikler sağlar, onları geliştirip güçlendirir, saplarında uzayıncaya kadar yeniden besler! Bitki çiçek verinceye, çiçek de meyve verinceye kadar sürekli ısısıyla onu besler! Sonra kızgın ısısıyla meyveyi olgunlaştırır! Güneşin ısıttığı ağaçlar ve asmalar da aynı şekilde önce gonca ve yaprak verir, sonra da çiçeklenir, çiçekten de meyveler oluşur! Ama Rab, bütün bunlar için saygınlık iddiasında bulunmak üzere, güneşi yaratmadan önce ışığın olmasını ve yeryüzünün her türlü ot ve meyveyle dolup taşmasını istemiştir [Yar. 1:3, 11, 14]. Bu nedenle bir Tanrı adamı güneşi bütün bunların başlıca ya da gerekli nedeni haline getirmeyecektir. Bunlar güneşin yaratılmasından önce de vardı. Güneş, Tanrı’nın istediği için kullandığı bir araçtı. Güneşi, güçlük çekmeden kaldırıp atabilir ve Kendi başına hareket edebilirdi. Yeşu’nun dualarıyla güneşin iki gün boyunca kımıldamadan durduğunu [Yşu. 10:13] ve gölgesinin, Kral Hizkiya’nın uğruna on basamak kısaldığını [2Kr. 20:11 ya da Yşa. 38:8] okuduğumuzda Tanrı bu birkaç mucizeyle güneşin, her gün doğanın kör bir içgüdüsüyle doğup batmadığına, bize beslediği baba sevgisini hatırlamamızı tazelemek için, güneşin rotasını Kendisinin yönettiğine tanıklık etmektedir. Kışın ardından ilkbaharın, ilkbaharın ardından yazın, yazın ardından sonbaharın gelmesinden – her biri sırayla- daha doğal hiçbir şey yoktur. Yine de bu zincirlemede insan öylesine büyük ve öylesine farklı bir çeşitlilik görür. Her yılın, ayın ve günün Tanrı’nın yeni ve özel sağlayışıyla yönetildiği hemen görülür. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.