‘Hristiyanlarla Birlikte yaşam’ göründüğü kadar zor değil

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25096
    Anonim
    Pasif

    ‘Hristiyanlarla Birlikte yaşam’ göründüğü kadar zor değil

    Hıristiyanlığa ilişkin pozitif algının varlığı, hem Türkiye’de farklılıklarımızla birlikte barış içinde bir arada yaşama hedefi bakımından, hem de dünya barışı bakımından anlamlı ve umut vericidir.

    ‘Birlikte yaşam’ göründüğü kadar zor değil

    Araştırmamızda dikkat çeken en önemli bulgu, katılımcıların Hıristiyanlığa karşı yer yer kutsallığa varan saygılı bir dil kullanıyor olmalarıdır. Bazı katılımcılar, Batı’yı, emperyalist boyutu nedeni ile Hıristiyan bir medeniyet olarak görmemektedirler. Hıristiyanlığa ilişkin pozitif algının varlığı, hem Türkiye’de farklılıklarımızla birlikte barış içinde bir arada yaşama hedefi bakımından, hem de dünya barışı bakımından anlamlı ve umut vericidir.

    Genel Hıristiyanlık algısını daha somut düzeyde test etmek için sorulan bir başka soru, bir Hıristiyan’ın iyi bir insan olup olamayacağı ve cennete gidip gidemeyeceği idi. İlk bakışta çok anlamlı görünmese de, bir Hıristiyan’ın bireysel olarak iyi bir insan olup olamayacağına verilen yanıtlar, katılımcıların Hıristiyan bir insana ilişkin önyargı taşıyıp taşımadıklarını analiz etmek açısından oldukça önemlidir. Hıristiyan bir insanın iyi bir insan olamayacağına dair elde edilecek bir bulgu, taşınan önyargıların niteliğini göstermesi açısından önemli olacaktı. Bizim çalışmamız açısından ise 90’dan fazla katılımcı içerisinden (bazı mülakatların fokus grup niteliğinde çoğul katılımcılarla gerçekleştirilmiş olması nedeniyle) hiçbiri “Bir Hıristiyan iyi bir insan olabilir mi?” sorumuza “hayır” yanıtını vermemiştir. Katılımcıların tamamı, değişik gerekçelerle ya da gerekçesiz olarak bir Hıristiyan’ın iyi bir insan olabileceği üzerinde hemfikirdir. Okuma yazma bilmeyeninden öğretim üyesine, 17 yaşındaki gençlerden yaşı oldukça ilerlemiş olanlara, işsizinden gelir durumu oldukça iyi olanlara ve Türkiye’nin çok farklı bölgelerinden bütün katılımcıların istisnasız, bir Hıristiyan’ın iyi bir insan olabileceği üzerinde hemfikir olması kuşkusuz oldukça önemli bir veridir. Bu durum Türkiye’de toplumun, çok farklı kesimleriyle, bireysel olarak bir Hıristiyan’a ilişkin olumsuz bir ön kabul taşımadığını, “iyi insanları” sadece kendi ırkından ya da dininden olanlarla sınırlandırmadığını ortaya koymaktadır. Bu veri Türkiye toplumunun taşıdığı özgüvenin de bir göstergesidir. Sorumuzun ikinci kısmı olan iyi bir Hıristiyan’ın cennete gidip gidemeyeceğine ilişkin ise, cennete gidebileceği, dinî gerekçelerle gidemeyeceği, bu konuda bilgisi olmadığı için ehline sorulması gerektiği biçiminde üç farklı yanıt verilmektedir.

    Batı, Hıristiyan bir medeniyet midir?

    Hıristiyanlık bağlamında katılımcılara sorulan bir başka soru, katılımcıların Batı’yı Hıristiyan bir medeniyet olarak görüp görmedikleridir. Bu soru ile amaçlanan katılımcıların Batı’ya ve Hıristiyanlığa bakışlarında bir farklılaşmanın olup olmadığını gözlemlemektir. Beklenebileceği gibi katılımcılar bu soruda da birbirinden farklı yaklaşımlar içerisindedirler. İlk görüşteki katılımcılara göre “evet, Batı Hıristiyan bir medeniyettir”. Batı büyük oranda Hıristiyan bir nüfusa sahiptir. İzmirli Selma Hanım’ın sözleriyle ifade etmek gerekirse “Bence Batı, Hıristiyan bir toplumdur. Zaman içinde iki kavram birbiriyle iyice kaynaşmış durumda. Bana ikisi birbirini çağrıştırıyor. Yani Batı eşittir Hıristiyan bir medeniyettir diyorum ben”. Batı’nın Hıristiyan bir medeniyet olduğunu düşünen katılımcılar, bununla birlikte, Batılıların tamamıyla Hıristiyanlığa uygun olarak yaşadığı düşüncesinde de değildirler. Bu konuda sıklıkla verilen örnek orada da dinî yaşamın Türkiye’deki gibi olduğu, çok koyu bir dinî yaşam olmadığıdır.

    İkinci görüşteki katılımcılara göre “hayır, Batı Hıristiyan bir medeniyet değildir”. Çünkü Batı’da sadece Hıristiyanlar yaşamamaktadır. Batı’da Hıristiyanlar ile birlikte, Müslümanlar, Yahudiler ve ateistler gibi farklı inanç ve medeniyetler de bulunmaktadır. Bu nedenle Batı’nın sadece Hıristiyan bir medeniyet olduğu söylenemez. Diyarbakır’dan işsiz Ahmet Bey, esnaf Hamdi Bey, İzmir’den eczacı Didem Hanım, lokantacı Galip Bey, işçi Akif Bey bu şekilde düşünen katılımcılardan bazılarıdır. Diğer bazı katılımcılar, ikinci bir nedenle Batı’nın Hıristiyan bir medeniyet olmadığını düşünmektedirler. Bu katılımcılara göre Batı medeniyeti Hıristiyanlıkla değil, Hıristiyanlığa rağmen gelişmiş bir medeniyettir. Konya’dan ilkokul öğretmeni Melahat Hanım’ın sözleri bu düşüncedekilerin yaklaşımlarını ortaya koymaktadır: “…Batı medeniyetinin oluşması, yani tarihî bilgilerimi hatırladığımda, özellikle o Aydınlanma çağında olan bir şey. Yani kilisenin etkisi söndükten sonra Batı bu hale geldi”. Hıristiyanlık ve medeniyet bağlamında dile getirilen son görüş, “Batı’nın Hıristiyan bir medeniyet olamayacağı” biçimindeki yaklaşımdır. Bu görüşteki katılımcılar genellikle bir din olarak Hıristiyanlığa daha pozitif bir anlam yüklemektedirler. Onlara göre Batı’nın sömürgeciliği, emperyalizmi ve yayılmacılığı Hıristiyanlıkla açıklanamaz. Batı Hıristiyan bir medeniyet olsaydı, bu niteliklerinden uzak durması gerekirdi. Bu yaklaşımın en çarpıcı ifadesini Malatyalı işçi emeklisi Ramazan Bey’in şu sözlerinde buluyoruz: “Biri kalptir, diğeri cüzdan”. İzmir’den avukat Ahmet Bey’e göre Batılılık siyasi bir olgudur. Hıristiyanlık ise bir inanış biçimidir. Batılı ülkeler bir sömürü düzeninin parçasıdırlar. Dinlerde ise sömürü yoktur. Ahmet Bey’e göre Batı, Hıristiyanlığa uygun olarak da yaşamamaktadır. “Çünkü eğer uygun yaşasaydı, bugünkü yıkıcı ve zarar verici politikalarının birçoğunu uygulamazdı”.

    11 Eylül sonrasında Batı’da gelişen İslam karşıtlığına ilişkin örneklerin medyada yoğun yer tutması, Danimarka’daki karikatür krizi, Papa’nın Almanya’da yaptığı konuşma acaba Türkiye’de toplumda Haçlı Seferleri’ni de çağrıştırarak bir Hıristiyan karşıtlığını tetiklemiş olabilir miydi? Araştırmamız sırasında, 11 Eylül sonrası gelişmelerin katılımcıların Hıristiyanlığa ve Hıristiyanlara ilişkin görüşleri üzerinde negatif bir etkiye neden olduğuna dair bir bulguya ulaşamadık. Keza karikatür krizi, Papa’nın konuşması gibi son olayların olumsuz etkilerine de fazlaca rastlamadık. Katılımcılar son gelişmelerden haberdar olmakla birlikte bu bağlamdaki eleştirilerini daha çok Batı’nın uluslararası siyasetine yönelik olarak yoğunlaştırmaktadırlar, Hıristiyanlığa yönelik değil.

    Birlikte yaşama adına umutlandıran sonuçlar

    Araştırmamızda Hıristiyanlık bağlamında dikkat çeken en önemli bulgu, katılımcıların Hıristiyanlığa karşı yer yer kutsallığa varan oldukça saygılı bir dil kullanıyor olmalarıdır. Hatta bu saygılı yaklaşım nedeniyle, bazı katılımcılar, Batı’yı, emperyalist boyutu nedeni ile Hıristiyan bir medeniyet olarak görmemektedirler. Yine katılımcıların nerede ise tamamı (bir kişi hariç) Hıristiyanlığı Haçlı Seferleri ile birlikte zikretmemiştir. Hıristiyanlığa karşı genel düzeyde beslenen bu pozitif yaklaşım, Hıristiyan bir komşunun veya yakın çevrede bir kilisenin nasıl algılandığına ya da bir Hıristiyan’ın iyi bir insan olup olamayacağına ilişkin daha somut ve güncel yaşamı ilgilendiren sorulara verilen yanıtlarda da gözlemlenmiştir. 90’ı aşan katılımcı arasında Hıristiyan bir komşuyu tercih etmeyeceğini belirten katılımcı sayısının sadece beş ile sınırlı kalması, katılımcıların tamamının bir Hıristiyan’ın iyi bir insan olabileceği üzerinde hemfikir olması, Türkiye’de Hıristiyanlığa ilişkin bir önyargı ya da karşıtlığın bulunmadığının somut örnekleri olarak görülebilir. Bu sonuçlar Batı’daki son zamanlardaki gelişmelerle birlikte okunduğunda, (bazı araştırmaların ortaya koyduğu gibi, en istenmeyen komşunun eşcinseller ve Müslümanlar olduğu sonucu ile birlikte düşünüldüğünde) çok daha fazla önem kazanıyor.

    Hıristiyanlık bağlamında katılımcıların gösterdikleri en büyük tepki misyonerlik çalışmalarına ilişkin olarak ortaya çıkıyor. Katılımcılar misyonerlerin bir dini yaşama ya da yayma çalışmalarından fazlaca bir rahatsızlık duymamaktadırlar. Bununla birlikte katılımcıların büyük çoğunluğu misyonerlerin “zor durumda ve sıkıntı içerisinde bulunan insanların durumlarından faydalanmaya”, “ekonomik teşvik mekanizmaları ile din değiştirmeye zorlamaya” ve “Türkiye’yi bölmeye, zayıf düşürmeye” yönelik politikalar ve amaçlar taşıdıklarını düşünmektedirler. Ancak bunun ötesinde, Hıristiyanlığa ilişkin pozitif algının varlığı, hem Türkiye’de farklılıklarımızla birlikte barış içinde bir arada yaşama hedefi bakımından, hem de dünya barışı bakımından anlamlı ve umut vericidir. Dileyelim, bu çalışmayı daha somut ve görünür kılacak başka çalışmalar da izlesin de, yaşadığımız dünyada dinler ve medeniyetler çatışmasından değil barıştan söz edenlerin sesleri daha duyulur olsun.

    DOÇ. DR. KUDRET BÜLBÜL

    20 Mayıs 2008

    Zaman Gazetesi

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.