Hristiyan Kadın nasıl giyinmelidir?

  • Bu konu 25 izleyen ve 48 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 31 ile 45 arası (toplam 49)
  • Yazar
    Yazılar
  • #33787
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Tuba ve Saba’ya katiliyorum.Isa Mesih’e iman edenler iman ettiklerini her yönleriyle gösterirler.Iclerindeki iman giyim kusama da yansimistir.Kutsallikla doludurlar.Gardrobumuzdaki elbiseleri Rab’bin bizlerden istedigi gibi gözden gecirmemizde yarar vardir.Modacilar özellikle kadinlari adeta bir kobay ve (bunu söylemek istemiyorum ama daha iyi ifade de bulamiyorum) adeta sagilacak inek gibi görüyorlar.Herzaman bedenlerini daha dikkat cekecek bir sekilde teshir edip bu yolla para kazanmak icin modayi her sene yeniden düzenliyorlar.Bir imanli kadinin bu moda düzeninde yeri yoktur.O dünyadan degildir.Rab’bi icin ölmüstür ve yasadigi hayatida Rab’bi icin yasiyordur.

    #33788
    Anonim
    Pasif
    Kemal Başaran;15852 wrote:
    Evet. Rab’bin buyruklarını, sorusuz-sualsiz yerine getirmeli ve sonra da, yüreğimizin değişmesini ve Rab’bin isteklerine uyum sağlaması olayını da Rab’be bırakmalıyız.

    Rab “Zina yapmayacaksın” dediğinde, “Zina yapmayacaksın” demektir. Bunu hemen durdurmalı, Rab’be itaat etmeliyim. Ama itaat etmek, bir Mesih imanlısına yetmiyor. Kutsal olması, yani doğasının kutsal olması gerekiyor. Bunu da Mesih’in kendisi sağlıyor. Sadece buyrukları yerine getirmekle (yani Mesih’siz) kimse ‘Kutsal’ olamıyor. Dıştan yapmasa da, içten ayni kalıyor. Kapanmış fahişeler gibi oluyorlar ki, Rab’bin istediği, veya Rab’bi memnun eden bu değildir.

    Romalılar 6:19’un anlamı da budur: “Bedeninizin üyelerini ahlaksızlığa ve kötülük yapmak üzere, kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de bu üyelerinizi ‘Kutsal’ olmak üzere, doğruluğa köle olarak sunun.” Yani, “Rab yüreğimi değiştirdiği zaman artık zina yapmayacağım” değil; ama “Zina yapmayacağım ve yüreğimin değişmesi için de Rab’bime iman edeceğim”dir. Ve Rab da bunu yapacağına söz veriyor.

    Kadınları, yürüyen çadırlar haline sokmak, ne kadını ve ne de erkeği kutsal kılar ve Rab’bin önünde hiçbir değeri yoktur. Eski Ahitte de gördüğümüz gibi, fahişeler, kimliklerini saklamak için bu şekilde kapalı giyiniyorlardı. Kapalıların fahişe oldukları otomatikman biliniyordu. ‘Göz görür, can çeker’ hesabı yapılıyorsa; o zaman bütün altın dükkanlarını, bankaları ve hatta yiyecek salonlarını da ortadan kaldırmamız lazımdır. Bir zavallıyı hırsızlığa teşvik etmesin diye. Kutsallık ise, teşvik edici şeylerden uzaklaşmak veya onları uzaklaştırmak değil; bu şeylerin tam ortasında tertemiz olabilmektir.

    Sevgiler Hepinize.

    Degerli Kemal Abicigim

    Nihayet seni tekrar gördük sükürler olsun Rab’be:)) Yazdiklarinin tümüne katilmamak imkansiz.

    Rab bereketlesin.

    Sevgiler&Saygilar

    #33789
    Anonim
    Pasif
    The Beatitudes;15800 wrote:
    Dürüst olmak gerekirse bu konuyu biraz saçma buldum. Saçma olan konu değil bunuda belirteyim. Saçma olan konunun içeriği.

    Imanlı bir kadının, ayrıcada erkeğin yaşayış şekilleri, görünümleri vs vs bunlar önemlidir. Şüphesiz ne benim, ne de bir başkasının bu konuda bir itirazı olamaz. Kadın ve erkek yaşayışlarına ve görünümlerine dikkat etmelidir buna tamamen katılıyorum. Ama katılmadığım ve saçma bulduğum nokta bunun ayetlerle anlatılması. Eğer bu konu ayetlerle değilde, uzun bir yazı ve yorum şeklinde olsaydı cevabım daha farklı olurdu. Ayrıca ayetlerde yazanlarada bir itirazım yok. Evet ayetlerde öyle yazıyor. Ama hepimizinde bildiği gibi bizim kitabımız dayatmaya yönelik bir kitap değildir. Eğer bizler kalkıpta birine “Bak kitap böyle yazıyor, böyle yaşamalısın.” diye uyarırsak bu dayatmaya girer. Bizim inancımızda bunun yeri yok. Evet kitaba göre bir hayatımız olacak. Ama bu dayatma şeklinde değil. Böyle bir durumda kutsal ruh’un işleyişi kalmıyor. En azından gözüken tablo bu. Yani tamamen anlatmak istediğim şey hayatlarımızı yalnız kutsal ruh aracalığıyla Rab’bin değiştireciğidir. Bizler değişmek isteriz ve Rab bizi değiştirir. Veya Rab zamanla bizim yaşayış şekillerimizi değiştirir. Ben başkalarının hayatlarını katmadan kendi hayatımdan örnekler vermek istiyorum.

    Ben punk ve rock müzik dinleyen ve o şekilde bir hayat şekli olan bir insandım. Küpelerim, piercinglerim vardı. Saçlarım mohikan şeklindeydi.
    Ve böyle bir dönemde iman ettim. Ama zamanla yavaş yavaş Rab beni değiştirmeye başladı. Önce görünümüm değişti. Artık saçlarımı normal şekilde kestirmeye ve şekil vermeye başladım. Daha sonra piercinglerim ve küpelerimi çıkardım. En sonunda da dinlediğim müzik tarzı değişti. Hala rock dinliyorum ama Stellar Kart, Chris Tomlin, Hillsong United, Jesus Culture gibi imanlı rock yapan isimleri dinlemeye başladım. Bunu neden anlatıyorum? Anlatma sebebim şu; Eğer biri bana gelip ayetlerle veya kendi düşünceleriyle beni uyarsaydı veya beni eleştirseydi, kesinlikle hayatım değişmezdi. Ya o şekilde kiliseme katılmaya devam ederdim. Ya da “Sizde aynısınız.” deyip çekip giderdim. Ama hamdolsunki böyle bir şey olmadı ve Rab değiştirdi beni.

    Ayetler sadece bize doğruyu ve gerçeği gösterir. Yaşamlarımıza ışık olduğu şüphesiz kesindir. Ama hiç bir zaman uyarı amaçlı kullanılamaz. Sevgi, Dedikodu ve Merhamet konuları hariç ki zaten deyinmek istediğim diğer kısımda bunlar. Eğer kitaptaki yazılanlar bizim hayatlarımızda şekillenecekse. Bence başlanması gereken en önemli kısımlar yukarıda yazdığım Sevgi, Dedikodu ve Merhametle ilgili yazılı olan ayetlerdir diye düşünüyorum. Tabi bunun içinde kimse kimseyi yargılayamaz. Rab zamanla hepimizi değiştirecek, değiştiriyor da.

    The Beatitudes;15800 wrote:
    Ama hepimizinde bildiği gibi bizim kitabımız dayatmaya yönelik bir kitap değildir. Eğer bizler kalkıpta birine “Bak kitap böyle yazıyor, böyle yaşamalısın.” diye uyarırsak bu dayatmaya girer. Bizim inancımızda bunun yeri yok. Evet kitaba göre bir hayatımız olacak. Ama bu dayatma şeklinde değil. Böyle bir durumda kutsal ruh’un işleyişi kalmıyor. En azından gözüken tablo bu. Yani tamamen anlatmak istediğim şey hayatlarımızı yalnız kutsal ruh aracalığıyla Rab’bin değiştireciğidir.


    Degerli Beatitudes

    Tanri’miz Kutsal Kitap’ta bizlere seslenmistir.Orda Tanri’nin buyruklarini,kurallarini,prensiplerini kisacasi insanin uymasi zorunlu tüm isteklerini okuyoruz.Ya onlari tamamiyle kabul edip kayitsiz sartsiz boyun egecegiz ya da simdiki zaman da bolca yapildigi gibi insani fikirlerimizi ortaya koyup bazilarini görmezden gelmeye veya yumusatmaya calisacagiz.Kutsal Ruh tabi ki bizlere yol gösterecek ve güc verecektir.Ama bunun ön kosulu kendimizi O’nun kontrolüne teslim etmemizdir.Boyun egmektir.Alcakgönüllü olmaktir.(Efesliler 4,17-24,Galatyalilar 5,22-25)

    Tabi ki senin de söyledigin gibi insanlari ferisilerin yaptigi gibi degil kardeslik sevgisiyle ve sabirla ve yumusakhuylulukla uygun bir sekilde uyarmak ve tesvik etmek gereklidir.Bu da bilgelik gerektirir.Ama ayetlerle konusmak,Rab’bin sözlerinden örnekler vermek cok güzeldir.Umarim beni yanlis anlamazsin kardesim.

    Güzel tanikligini okumak bizleri sevindirdi.Rab seni bolca bereketlesin.

    #33790
    Anonim
    Pasif

    Ayetleri yazarak yorum,yöntemimizi dogru, bulmadıgını belirtmişsin,saygı duyuyorum,fakat sana malesef katılmıyorum.Senin hoşlanmadıgın bu tarzımı,tekrar kullanarak sana cevap veriyorum.Kutsal kitap’ta bir kardeş hata yapar ise uyar eğer düzelmez ise yanına bir kardeş al ve tekrar uyar diyor.konumuza senin pencerenden bakacak olursak uyarılan kardeş şöyle demeliböyle bir saçmalık olurmu elçi pavlusun kardeşleri uyarırkenki tarzını kutsal kitapta görüyoruz .gerektiginde diyecek kadarda sertce uyarıyor.biz mesih imanlıları tabiki dünyadaki yaşamımız süresince kutsal kitap ve içindeki ayetleri yaşamımızın reçetesi olarak kabul edeceğiz.Rab seni bereketlesin ve kutsasın.

    #33802
    Anonim
    Pasif

    İlk mesajımda hem fazla detaya girmek istemediğim, hemde hiç bir kardeşimi eleştirmek istemediğim için mesajımı elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Ama yazılan cevaplardan sonra açıklayıcı olması için hem uzun bir mesaj yazmam gerektiğini, hemde neden İsa’nın öğrencileri dahil insanlara benzetmelerle konuştuğunu daha iyi anladım.

    İlk olarak şu soruyla başlamak istiyorum. Neden sadece kadınlar? İmanlı olan erkeklerin davranışları veya giyim şekilleri imana uygun mu? Bence zaten konunun ilk yanlışı burası. Sadece kadınlara hitaben bir yazı olması. Eğer örnek olunacaksa bu herkes için geçerlidir. Bir diğer noktaysa sadece kıyafet mi? Bütün davranışlarımız tamam, her davranışımız Tanrı’yı yansıtıyor, tek sorunumuz giyim, kuşam mı?

    Ben ilk yazımda gayet net ve açık bir şekilde üstünü çizerek belirttim. Benim itirazım ne bu konu, ne de kutsal kitap’ta yazılanlar. Ben sadece değişme isteği ve kutsal ruh’un çalışmasınında eklenmesi gerektiğini savundum. Ve kutsal ruh’un nasıl bizleri değiştirdiğini kendi hayatımdan örnek vererek net bir şekilde anlattım. Şimdi bunların hepsini bir kenara bırakıp aynı sizin gibi kutsal kitap’tan örneklerle sizlere cevap vereceğim. Ama bundan önce ayet örnekleri veren kardeşlerimin ayetlerine cevap vereceğim. Öncelikle Saba kardeşim Matta 18’den örnek vermişsin. Teşekkür ederim güzel ayetler ama bence o ayetleri tekrar okumanı tavsiye ederim. Çünkü İsa orada bambaşka bir konuya deyiniyor.

    ‘Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse, ona git, suçunu kendisine göster. Her şey yalnız ikinizin arasında kalsın. Kardeşin seni dinlerse, onu kazanmış olursun’ (Matta 18: 15).

    Altını çizmem gerekli mi? Bilemiyorum ama tekrarlayayım. “EĞER KARDEŞİN SANA KARŞI GÜNAH İŞLERSE!” diye yazıyor. Devamında yazan ayetleri yazmama gerek yok sanırım. Ama eğer istersen devamında yazanlarada göz atabilirsin. Anlatmak istediğimde bu ayetlerdeki günah konusu başka. Bizim tartıştığımız konusuyla paralel değil. Çünkü kıyafet diye adlandırdığınız günah her hangi birimize karşı işlenen bir günah değildir. Kişinin Rab’le arasında olan bir şeydir.

    Diğer örneğine gelince; Elçi Pavlus’un uyarma şeklini örnek vermişsin. Ve kardeşlerimizi yargılama hakkına sahip olduğumuzu belirtmişsin. İlk sorum biz kimi örnek alıyoruz? Rab’bimiz İsa Mesih’i mi? Elçileri mi? Ayrıca uyarma ve yargılama arasında çok büyük anlam farkı vardır. Herşey bir yana 2 kelimenin anlamlarını araştırmak bile yeterlidir. Bu soruyu neden sorduğumu şu örnekle açıklayayım.

    Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler.
    “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?”
    Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu.
    Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.
    Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı.
    Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.
    İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu.
    Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!” (Yuhanna 8: 3-11)

    İsa burada kadına ne kötü, ne yargılayıcı, ne de hor davranmıştır. Gerekli uyarıyı düzgün ve sevgi dolu bir dille yargılamadan yapmıştır. O kadının bu olaydan sonra hayatının nasıl değiştiğini kutsal kitap’ta görüyoruz. Eğer durum böyle değilde tersi olsaydı o kadın ölmüş olacaktı. Günümüzde de böyle. Ölüm yalnız bedensel değildir. Ne anlatmak istediğim umarım anlaşılmıştır.

    Neden kıyafet konusunda yargılamaya karşıyım bunuda şu örnekle açıklayayım.

    “İsa’yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi. Bunun üzerine İsa Ferisi’ye, “Simun” dedi, “Sana bir söyleyeceğim var.” O da, “Buyur, öğretmenim” dedi.
    “Tefeciye borçlu iki kişi vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu.
    Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna göre, hangisi onu çok sever?”
    Simun, “Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan” diye yanıtladı. İsa ona, “Doğru söyledin” dedi.
    Sonra kadına bakarak Simun’a şunları söyledi: “Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi.
    Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor.
    Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma güzel kokulu yağ sürdü.
    Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever.”
    Sonra kadına, “Günahların bağışlandı” dedi” (Luka 7: 39-48)

    Ruhsal Paydaşlık bölümünde Tanrı Işıktır adlı yazımda herkesin kendini iyi olarak görmesinden bahsetmiştim. Bu konu içinde aynı. Kardeşimizi kıyafet konusunda yargılarken acaba hiç dönüp kendimize bakıyor muyuz? Ben Rab’bi nasıl yansıtıyorum diye soruyor muyuz? Veya ileride ne olacağını, ne yanlış yapacağımızı ve ne gibi tepkiler alacağımızı biliyor muyuz? Bir kardeşi düzgün ve sevecen bir dille uyarmak tamam. Ama yargılamak ağırdır. Çünkü yarın kendimizin ne yapacağını bilmiyoruz. Ayrıca ayetlerdeki örnek bize bir şeyi daha gösteriyor. Dış görünüşüyle ve davranışlarıyla yargıladığınız insanların iç dünyasını ve Tanrı’ya duyduğu sevgiyi hiç birimiz bilemeyiz.
    Yine sizin örnek verdiğiniz kutsal kitap’tan başka bir örnek.

    “Başkasını yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız.
    Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.
    Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin?
    Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, ‘İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin?
    Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.” (Matta 7: 1-5)

    İşte başından beri savunduğum ana temel bu. Bu ayetlerden önceki yorumumda da dile getirmiştim. Kendi hayatlarımıza ve davranışlarımıza, hatalarımıza ve günahlarımıza bakmamak. Biri çıkıp sen önce kendine bak dediğinde ne cevap vereceksiniz? Ki bu çok anormal bir soru değil. Biz nasıl haddimizi bilmeden acımasızca eleştirme hakkını görüyorsak kendimizde, birininde çıkıp bu soruyu sorma hakkı vardır.

    Bir diğer cevap’ta kores kardeşimden gelmiş ki kardeşimin yazdıklarından farklı düşünmüyorum. Ben o yazımda zaten yazdığım gibi net bir şekilde dile getirdim. Ben kutsal kitap’ta yazanlara karşı çıkmıyorum. Veya imanlı birinin giyim tarzının her rahatlıkla olması gerektiğini savunmuyorum. Sadece yargılama kısmını ve ayetleri saptırarak kullanılmasına karşı çıkıyorum. Elbette kardeşimize ayetlerden örnek göstereceğiz ama bunun bir şekli vardır. Gidipte kardeşimize “Bak kutsal kitap böyle yazıyor ama senin hayatında bunu göremiyorum.” Demek tamamen yanlıştır. Çünkü kardeşimizin o an ki durumunu bilemeyiz. Belkide değişme sürecinde olan bir kardeşimizdir. Ve bu davranışımız bütün temeli yıkacak. Veya yanlışının farkındadır ama bir türlü değişemiyordur ve Rab’den bu konuda yardım istiyordur.

    Bunları hiç birimiz bilemeyiz. Ve bu durum çok saçma bir durum değil. Hiç bizler hayatlarımızda değiştirmek isteyipte değiştiremediğimiz ve bu yüzden Rab’den yardım istediğimiz anlar olmuyor mu? Hepimizin hayatı doğruluk ve iyilik üzerine mi kurulu? İster kabul edin, ister kabul etmeyin. Kutsal Ruh bizleri değiştiriyor. Bu yüzden kendi tanıklığımı verdim.

    #33804
    Anonim
    Pasif

    Bir diğer kardeşim Tuba’da çok güzel bir örnek vermiş. Öncelikle verdiğin örnek için çok teşekkür ederim kardeşim. Gerçektende biz Rab’bin köleleriyiz. Peki Rab köle ve efendi durumunu nasıl açıklıyor kutsal kitap’ta ona bir bakalım.

    “Şöyle ki, Göklerin Egemenliği, köleleriyle hesaplaşmak isteyen bir krala benzer.
    Kral hesap görmeye başladığında kendisine, borcu on bin talantı bulan bir köle getirildi.
    Kölenin ödeme gücü olmadığından efendisi onun, karısının, çocuklarının ve bütün malının satılıp borcun ödenmesini buyurdu.
    Köle yere kapanıp efendisine, ‘Ne olur, sabret! Bütün borcumu ödeyeceğim’ dedi.
    Efendisi köleye acıdı, borcunu bağışlayıp onu salıverdi.
    “Ama köle çıkıp gitti, kendisine yüz dinar borcu olan başka bir köleye rastladı. Onu yakalayıp, ‘Borcunu öde’ diyerek boğazına sarıldı.
    Bu köle yüzüstü yere kapandı, ‘Ne olur, sabret! Borcumu ödeyeceğim’ diye yalvardı.
    Ama ilk köle bunu reddetti. Gitti, borcunu ödeyinceye dek adamı zindana kapattı.
    Öteki köleler, olanları görünce çok üzüldüler. Efendilerine gidip bütün olup bitenleri anlattılar.
    “Bunun üzerine efendisi köleyi yanına çağırdı. ‘Ey kötü köle!’ dedi. ‘Bana yalvardığın için bütün borcunu bağışladım.
    Benim sana acıdığım gibi, senin de köle arkadaşına acıman gerekmez miydi?’
    Bu öfkeyle efendisi, bütün borcunu ödeyinceye dek onu işkencecilere teslim etti.
    (Matta 18: 23-34)

    Peki sence bunları diyen Rab, senin kardeşini acımasızca eleştirmene ne der?

    Tekrarlamak gibi olacak ama biz her zaman başkalarının yanlışlarını görüyoruz. Ya bizim kendi yanlışlarımız? Biz hiç yanlış yapmıyor muyuz? Hiç günah işlemiyor muyuz?
    Hiç Rab’bi üzmüyor muyuz? Ama eleştirmek ve yargılamak insan için en kolay olanıdır.

    İnsan hiç kendini eleştirmez ve kendi hatalarını görmez. Nedense herkeste ben kutsalım havası var ki bende bunu anlamıyorum. Ben hiç insanların yanlışlarını, günahlarını ve hatalarını görmüyor muyum? Tabikide görüyorum ama önce kendi hayatıma bakıyorum. Ben neler yapıyorum? Diye kendime soruyorum. Kendimi tarttıktan sonra karşımdaki insana hatasını gösteriyorum. Tabi yine daha önce belirttiğim gibi bunun bir şekli vardır. Sevgi’den bahsediyorsak öncelikle sevgi kavramını kavramamız gerekir.

    Acımasızca eleştiri ve yargılama her zaman yıkıma götürür. Hem karşımızdaki kişi için, hem de kendimiz için. Çünkü o yargılama ve eleştirinin akabinde gurur gelir.
    Kendimizi “Ne kadat doğru yaptım, aynı Rab’bin belirttiği gibi.” Diyerek gururun ellerine teslim ederiz.

    Bir diğer konuda kardeşlerimize bakmak. Daha geçen gün bu konu hakkında önderimle beraber konuşuyorduk. İnsanların yaptığı en büyük yanlış bu. Başkalarına bakmak.
    Kutsal Kitap imanda gelişmiş kişilerin yeni imanlılara örnek olmasını yazar. Ama şuda bir gerçektirki biz imanlının diğer insanlardan önce Rab’be bakması gereklidir.
    Biz kiliseye ne için gidiyoruz? İnsanlar için mi? Rab için mi?

    Rab içinse neden insanları bu kadar kafamıza takıyoruz?
    Her zaman karşılaştığımız bir tablo bu. Bir kardeş bir diğer kardeşle duygusal bir yakınlaşma yaşıyor. Daha sonra ilişki bitince “Ben kiliseyi terkedeceğim.” bu nasıl bir mantıktır? Veya bir kardeş, başka bir kardeşle sorun yaşıyor. Sonra “Ben kiliseyi terkedeceğim.” Bu yanlışların en baş sebebi Rab’be bırakmamaktan kaynaklanıyor.
    Biz sorunlarımızı ne kadar güvenerek Rab’bin ellerine bırakıyoruz? Veya kardeşimizin değişmesi için ne kadar Rab’bin önüne dua ederek geliyoruz?

    Kiliselerimizde vaazlarda ve kutsal kitap derslerinde hep yaşanan bir tabloyu gözlerinizin önüne getireceğim.
    Önderimiz bir konuda vaaz verirken veya kutsal kitap dersinde o konu üzerine örnek verirken. Bizlerse “Ahh keşke x kişi burada olsaydıda duysaydı bunları.” diye geçiriyoruz içimizden. Sizce bu doğru mudur? Bence tamamen yanlıştır. Çünkü kişi önce kendi öğrenmeli ve kendi hayatı için örnek almalıdır. Bırakalım başkalarının hayatlarını. Rab bizlerin hayatlarını görmüyor mu? Bizlerin yanlışlarını bilmiyor mu? Peki o zaman bu Rab’bin işine karışmak değil mi?

    #33807
    Anonim
    Pasif

    Şimdi ilk cevabımda yazdığım farklı bakış açısı ve ayetlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

    “Sonra İsa, öğrencilerine şunları söyledi: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin.” (Matta 16: 24)

    Rab İsa aynı kutsal kitap’ta bunları söylüyordu. Bu ayet ve benzeri kutsal kitap’ta 9 kez geçiyor. Peki biz hayatlarımızı bir kenara bırakıp, tamamen çarmıhımızı sırtımıza alarak Rab’bi takip edebiliyor muyuz? Kendimizi inkar edebiliyor muyuz?
    Kendi doğrularımızı hiçe sayıp, Rab’bin doğrularında yaşayabiliyor muyuz?
    Kısacası Rab için hayatlarımızda nelerden vazgeçiyoruz?

    Sizce sevgi kelimesi kutsal kitap’ta kaç kez geçiyor? Sadece sevgi kelimesi sürekli geçmektedir. Sevgi kelimesinin açılımlarıda cabası. Ama ben sadece tek bir örnek vereceğim.

    “Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.” (Yuhanna 13: 35)

    Bizler kıyafet konusunu tartışıyoruz ama örnek konusu için Rab bu ayetleride bizlere sunuyor. Peki kaçımız birbirimize karşı bu ayetlerde yazılı olduğu gibi sevgiyle yaklaşıyoruz? “Seni Seviyorum” kelimesi ağır bir anlamı olan ama ağızdan kolayca çıkan bir kelimedir. 2 gündür tanıdığınız bir kız veya erkek için bile bu kelimeleri rahatça kullanabilirsiniz. Durum böyle olunca bir kardeşe “Seni Seviyorum” demek zor bir şey değildir. Ama benim sorduğum soru bu değil. Gerçekten yürekten gelerek her kardeşimizi sevip, kucaklayabiliyor muyuz? Yoksa bunu sadece Rab böyle dediği ve içimizde Rab korkusu olduğu için mi yapıyoruz? Ki zaten benim bahsettiğim, sizin paylaştığınız yargı ve eleştiriden farklı olan eleştiri ve yargıda üzgünümki sevgi yoktur.

    Çünkü geldiğimde sizi istediğim durumda bulamayacağımdan korkuyorum. Sizler de beni istediğiniz durumda bulamayabilirsiniz. Aranızda çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, iftira, dedikodu, böbürlenme, kargaşa olmasından korkuyorum.
    (2.Korintliler 12: 20)

    Ya bu ayet için ne diyeceğiz? Aramızda ben hiç çekişmedim, kıskanmadım, öfkelenmedim, bencil tutkular içinde olmadım ve dedikodu yapmadım diyecek olan var mı? Aslında dedikodu sorusunun altını çizmek istiyorum. Çünkü dedikodu kelimesini kendimize göre yorumluyoruz. Yani bir kardeşimizi dedikodu yüzünden eleştirirken, ondan farklı olmayan bir davranış sergilediğimizde bunu dedikodu sınıfına sokmuyoruz.
    Bu yüzden dedikodu kısmını içten bir şekilde tartıp öyle cevaplayın içinizde.

    Peki Rab’be dost diyoruz çoğu kez ve bu söylediğimiz ilahilerde de geçiyor. Peki biz Rab’le gerçekten dost hayatı yaşabiliyor muyuz? Arkadaşlarımıza yada dostlarımıza ayırdığımız zaman kadar Rab’be zaman ayırabiliyor muyuz? Her zaman dua’da kalabiliyor muyuz? Veya ne kadar kutsal kitab’a zaman ayırıyoruz? Kendimizi hariç tutarak başkaları için ne kadar dua ediyoruz? Her durumda Rab’be şükredebiliyor muyuz? En önemlisi Rab’bi ne kadar özlüyoruz? Peki hiç bilmeden günah işledim diye düşünüp her zaman dua edebiliyor muyuz? Normalde işlediğimiz günahların farkına bile zor varırken bilmediğimiz günahlar konusunda soru sormam bilmiyorum durumumuzu ne kadar yansıttırıyor.

    Yürekleri araştıran Tanrı, Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Tanrı’nın isteği uyarınca kutsallar için aracılık eder. (Romalılar 8: 27)

    Buda Ruh’un önemini anlatan en iyi anlatan ayetlerden biri. Başından beri üstünü defalarca çizerek söylediğim biz kutsal ruh aracılığıyla değiştiriliriz!
    Ve aslına bakıp dikkatlice okusanız her şey gözünüzün önüne bir resim gibi gelecek ama siz aynı noktada olduğumuz halde bunu farketmiyorsunuz.
    Kutsal Kitap’taki ayetler bize öncülük eder ve o ayetler bizde değiştirme isteğini uyandırır. Bu istekle Kutsal Ruh işlemeye başlar ve Rab’den bizi değiştirmesini istemeye başlarız. Ve bu sürecin sonunda Rab bizi değiştirir. Her şeyin bir düzeni vardır.
    Eğer bu düzenden biri eksikse emin olunki hayatlarımızda hiç bir şey değişmez.
    Ben size karşı çıkıyorum çünkü siz düzeni bozmaya çalışıyorsunuz. Sadece ayetlerle insanların değişmesini bekliyorsunuz. Peki nerede diz çökme? Nerede yakarış?
    Nerede istek? Durum böyle oluncada Rab’bin yapacağı işi siz verdiğiniz ayet örnekleriyle yapmaya çalışıyorsunuz. Buda üzügünümki Mesihçilik oynamaktan öteye giden bir şey değildir.
    Ama siz kardeşinizi yargılamak yerine teşvik verseniz, düzenin ilk taşını koymuş olursunuz. Böyle oluncada Rab’bin düzeni yolunda işlemeye devam eder.

    Cevabımı sonlardırmadan önce son 2 tane örnek vermek istiyorum.
    İlki siz bir kardeşinize belki günlerce, belki aylarca, belkide yıllarca giyimi yüzünden gerek ayetlerle, gerekse kendi yorumunuzla sürekli yargılayıp baskı yaparsınız ama o kişinin hayatında hiç bir şey değişmez.
    Sonra bir süre sonra o kardeşinizi değişmiş şekilde bulursunuz. Bunun anlamı şudur;
    Siz ne yaparsanız yapın insanları değiştiremezsiniz. Çünkü bizleri yalnızca Rab değiştirir.
    Ve Rab’bin kişiyi değiştireceği zamanı hiç birimiz bilemeyiz.

    Bir diğer örnekte; Rab’bin kişiyi ne amaçla kullandığını bizler bilemeyiz. Örnek mi?
    Hakimler bölümündeki Şimşon ve Gidyon Rab’bi yansıtan örnek insanlar mıydı?
    Ben kalkıp onları örnek alalım demiyorum. Ama Rab’bin kişiyi ne amaçla kullanacağını bizler bilemeyiz. Verdiğim örnekte olduğu gibi Şimşon ve Gidyon Rab tarafından kullanıldı. Hatta kutsal kitap’ta adları geçti. Sizce bizim içimizde de Gidyon ve Şimşon gibiler yok mu? Olamaz mı?
    Kilisenizde ünlü birinin olduğunu düşünün. Ve o insana hayran olan insanların iman ettiğini düşünün. Peki bu durumda ne yapacağız? O Kişiyi suçlayacak mıyız?
    Çünkü insanlar onun ismi ve ünüyle yola çıkıyorlar. Bu durumda o imanlarda Rab yok mu diyeceğiz?
    Rab her birimizi kullanmak için seçti. Kullanmayacağı hiç kimseyi seçmez. Önce bunu unutmamak gerekir. Ve Rab’bin bizleri nasıl kullanacağını biz bilemeyiz ve bir fikir yürütemeyiz. Örnek mi?
    O çok eleştirdiğimiz giyim sayesinde bir kişi o alımlı kişiyi takip ederken kiliseye gelirse ve iman ederse ne diyeceğiz? Bu işte Rab’bin esenliği yok mu diyeceğiz?
    Hiç okumadınız veya görmediniz mi? Yurt dışına çıkmak için veya sadece sevgili edinmek için kiliseye gelen insanları. Önümüzde yaşanmış çok büyük bir örnek var.
    Antalya kilisesinin önderinin tanıklığını hepimiz okumuş veya görmüşüzdür.
    Ne amaçla geldi ama Rab’bi gördü ve önder oldu.

    Son olarak bu son yazışımdır bunu belirtmek istiyorum. Bu yazdıklarımdan sonra hiç bir cevaba cevap yazmayacağım. Çünkü bu kez anlatmak istediğimi uzun ve ayrıntılı bir şekilde anlattım. Niyetim kimseyi kırmak veya düşüncelerini aşağılamak değildi.
    Ama yazı şeklimden dolayı bilmeden kırdığım kardeşlerim olduysa Rab’bin önünde özür dilerim ve tövbe ederim. Ayrıca amacım asla yanlışı savunmak değil. Sadece ortada bir yanlış varsa eğer bunun üzerine yanlışla gidilmemesi gerektiğini belirtmek istedim.

    Rab her birinizi bereketlesin ve esenliği üzerinde olsun!

    #33809
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Beatitudes,
    Yazdıklarımızı farklı yorumladınız ta en baştan. Ben imanlı yaşamımda şimdiye kadar hiç kimseyi eleştirmedim, öğretmenlik taslamadım. Biz burada yeni iman etmiş kişilerin giyimlerini hedef alarak sözlerimizi zaten söylemedik. En azından ben böyle bir düşünceyle yapmadım. Evet birçok yeni iman etmiş ama henüz nasıl Rab’be uygun yaşam süreceğini ve nasıl hoşnut edeceğini tamamen kavrayamamış kişiler gördüm ve bu kardeşleri hiç yargılamadım. Çünkü zamanla Rab’de olgunlaşacaklarını, Rab’bin ruhuyla bir olup, O’nu daha iyi tanıyıp, isteklerini anlayabilecek duruma geleceklerini biliyordum. Ve zaten dediğimiz gibi böyle birini yargılamamalıyız. Bu durumda birini yargılarsam bu apaçık Rab’bin ruhunu bilmemiş bir kişi olduğumu gösterir.

    Pavlus’un sözlerini de, Rab’de onca zaman olduklarını iddia ettikleri halde Rab’bin ruhuna ters, uygunsuz davranış ve düşüncede bulunmuşlara söylediğini ve anlatmak istediğim duruma uygun olduğu için verdim. Acımasızca eleştirilen bir durum, ya da gaddarca yapılmış bir yargı yoktur. Kimse yeni iman etmiş, gerçekleri tam anlamıyla kavrayamamış kişilere söz söylemiyor. Ama onları eğitmek, doğruya yönlendirmek de biz de etkiniz, yardımcıyız. Ama tamamen anlamalarını sağlayan, yüreklerinde erimesini, bir bütün olmasını sağlayan ise Tanrı’dır. Ama kardeşimizin iyiliği için ve Rab’bi adı için yaptığımız uyarılar ve yönlendirmeler bence doğru ve yerinde bir davranıştır. Ruhta yetkinleşmiş biri ,kardeşinden gelen bu uyarıları hemen kendisine yapılmış bir saldırı, ya da haksız eleştiri gibi görüyor, ön yargılara kapılıp, sözlerin doğru olup olmadığını hiç araştırmıyor,kendisine hiç bakmıyorsa, bu onun ruhsal eksikliğini gösterir. Bir kardeş diğer kardeşine sevgi besler, sever. Seviyor olması eleştiri, uyarı ya da yönledirmesine engel değildir. Alçakgönüllü olmak gelen uyarıları, eleştirileri de kabullenebilmek veya en azından üzerine düşünebilmektir. Doğruluğunu araştırmalıdır. Rabbe sormaldır. Rab’bim kardeşim beni uyardı, değiştirmem gereken bir şeyi gösterdi, tavsiyede bulundu. Gerçekten haklı mı Rab? Gerçekten öyle mi? Peki tavsiyesi sana uygun mu, uygulamam doğru mu? diye sorabilmeli.

    #33811
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Beatitudes,

    Bu forumda bir tek kişi yoktur ki, Kutsal Ruh’un hayatını ve giyim-kuşamını nasıl değiştirdiği konusunu okuduğunda, Rab’be minnettarlık duymamıştır. Hepimiz çok sevindik ve Rabbi yücelttik.

    Konuyu siz açtığınız halde, yazılanlar size yönelik değil, ama bu konudaki genel İncil öğretisini ortaya koymak için herkesin paylaşımı idi. Bence, gayet de güzel olmuştu. Bunu kimse bir dayatma şeklinde değil, yine Kutsal Ruh’un esinlemiş olduğu Kitap’tan bireysel olarak öğrenip, o bireyin şahsi düşünce, anlayış ve uygulamasından bahsedildi.

    Yani, misal vermek gerekirse, Rab’be yeni gelen biri, bir müddet sonra İncil’de, “Affet ki sen de affedilebilesin” diye bir ayet okuduğunda, belki çok şaşırır. Ona çok cefa çektirmiş birini affetmek içinden gelmeyebilir. Ama doğru olan, ne kadar da zor olsa, Rab’bin buyruklarını yerine getirmektedir. Bunu yaptıktan sonra da, yüreğimizin yıkanıp temizlendiğini, kin, nefret ve intikam duygularının yok olduğunu görürüz. Giyim-kuşam konusundaki yazılarımız da buna benzer ve geneldi.

    Senin için Rab’be şükrediyoruz. Rab’bi övüyoruz ve alıngan davranmamanı rica ediyoruz. Tabii ki Rab seni kullanacaktır. Kimsemiz kurtuluşumuzu senden daha fazla hak etmiş değiliz. Rab’bin tüm çocukları, bizlerin değerli kardeşlerimizdir. Yazmaya devam edin lütfen. Öykünüz şahitliğinizdir.

    Rab sizi bereketlesin.

    #33818
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kemal abicim öncelikle bu güzel cevabınız için çok teşekkür ederim.
    Aslında son cevaplarımda hiç kendimi katarak yazmamıştım. Ve yine aslında buradaki kardeşlerimin verdikleri cevaplarına yönelikte değildi.
    Tabi bazı kardeşlerimin görüşlerinide yanlış anlamadım dersem bu biraz yalan olur. Çünkü benim ilk mesajımda karşı çıktığım nokta farklı bir noktaydı.
    Sizi ve sizin gibi diğer kardeşlerimide çok iyi anladım. Ve başından beri dediğim gibi sizlerden farklı düşünmüyorum.

    Tuba kardeşim seni yanlış anlamadığım nokta olmadı diyemem. Ama iyiki yanlış anlamışım diyorum. Çünkü en son yazdığın cevapta ne anlatmak istediğini daha iyi anladım. Eğer mesajına cevap yazmasaydım seni yanlış anlamış olarak kalacaktım.

    Öncelikle kardeşlerimi tanımaya başladıkça gerçekten çok mutlu olduğumu belirtebilirim. Çünkü biz bir ulusuz ve dünyasal insanların anlayamayacağı bir ulus bu. Ben son kez şunları ekleyebilirim.
    Kutsal kitap’tan örnekler vermek gerçekten çok güzel bir şeydir. Aynı şekilde bir kardeşin iyiliğini düşünerek uyarmakta öyle. Aslında ben hiç bir kardeşimden farklı düşünmüyorum derken, en başından beri bunu kastettim.
    Ben iman edeli hemen hemen 9 yıl oldu. Bu yüzden bazı şeyleri çok iyi olmasada görebiliyorum. Bir kardeşim bana yanlışımı gösterdiğimde çok mutlu oluyorum. Ama bazı kardeşlerimiz yetiştiriliş şekillerinden olsa gerek biraz farklı, kısacası alıngan olabiliyorlar. Durum böyle oluncada eğer bir kardeş sert uyarı yaparsada iman hayatları zorlu bir döneme giriyor.
    Ben yazılarımda buradaki kardeşlerin yorumları ve düşünceleri böyle diye cevap yazmaktan çok. Bazı kardeşlerin malesefki bazen çok ağır davrandıklarına yönelik bir yazı yazmak istedim.
    O kardeşleri bunun için suçlayabilir miyim? Tabikide hayır. Ben sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim.
    En son yazdığım mesajda yazdığım gibi amacım asla buradaki kardeşlerime yönelik bir konuşma değildi. Ve bilmedende olsa yazım şeklimden dolayı kırdığım olduysa tekrardan özürdilerim.

    Rab her birimizin eksik kaldığı noktaları değiştirsin, esenliği ve bereketi her daim üzerlerimizde olsun.

    #34288
    Anonim
    Pasif

    Koca bir sohbet olmuş forumun bu ilintisinde… güzel düşünceler sergilenmiş. Konuyla ilgili bir iki söz daha katalım:

    Hristiyan olma insanın Tanrı tarafından yaradılmış sadeliğine dönüş olduğundan aşırılıklar yoktur içersinde hiç. ‘Orta yol’dur Hristiyanlık ahlağı. İşte bu yüzden bilinçlice inançlı Hristiyan kadında da aşırılıklar olmaz. Ne kimseyi tahrik edecek açık saçıklıklar olur ne de şahsiyetini boğacak bağnazca hareket ve giyiniş tarzları.

    Türkiye’de altmışlı, yetmişli, seksenli yıllarda yaşamış olanlar hatırlarız… Basit mi basit giyinmiş mahalle kızları vardı. Ne dekolteler, ne tahrik edici tavırlar, ne makyajlar… Fazlası hadi sade bir bilezik, bir küpe… Başörtüsüzlerdi ama en ufak bir tahrik edicikleri de yoktu. Onların sadeliğinden bile tahrik olmak için insanın ruhen bir dengesizliğinin olması gerekirdi artık… :-) Şımarıklık görmezdin üzerlerinde, derli toplulukları, efendilikleri vardı. Hepimiz rastlamışızdır öylelerine. Bu kızcağızlar, hanımlar kadın sadeliklerine uyarlardı, hiç bir olağanüstü kural uygulamadan kendilerine. Kadınlıklarını yaşarlardı, günlük hayatın tüm zorluklarına rağmen. Hayatın ideolojilerin ve modaların idaresinde değil de ideoloji ve modaların hayatın hükmünde bulunduğunun sezgi ile algılandığı insani sadelik… İşte bu sadelik Hristiyan estetiğinin ta kendisi.

    Kadın Tanrı’nın Cemal’inin en mükemmel tezahürüdür de ya, halkolunmuşlar düzeyinde. Kendisine bu konuda baskı uygulamak zulümdür. Bu özelliğinin nefes almasında hür olmalı. Ama inançlı kadın zaten haddini bilir. Kendisini teşhir etmez, ticari bir objeye indirgemez.

    Hristiyanlık sadeliktir… Yedinci asırda yaşamış Suriye’li zahit aziz İshak Baba’nın bu konuda çok güzel bir vecizesi vardır… ‘Asalet tevazudadır… Tevazu oldu mu asalet de kendiliğinden ordadır zaten, elde edilmesi için özel bir uğraşta bulunulması gerekmez’ der… Hristiyan estetiğinin özetini vermiş adam işte… :-)

    #34672
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kardeşler,
    Ben foruma yeni üye oldum ve ilk kez mesaj atıyorum. Özellikle İslam’da büyük tartışma yaratan kapanma-giyim konusunun, forumda bu ciddiyet ve saygı ile tartışılması çok hoşuma gitti. Hristiyanlığa yeni geçiş yapan benim için çok yararlı oldu. Ne Kitabı Mukaddes’te ne de ona bağlı inanlıların gözünde, kadına meta ve doğası gereği potansiyel suçlu gözüyle bakılmaması doğru yolda olduğumu gösteriyor.

    Esenlikler.

    #34679
    Anonim
    Pasif
    sonsuzdalga;17620 wrote:
    Sevgili Kardeşler,
    Ben foruma yeni üye oldum ve ilk kez mesaj atıyorum. Özellikle İslam’da büyük tartışma yaratan kapanma-giyim konusunun, forumda bu ciddiyet ve saygı ile tartışılması çok hoşuma gitti. Hristiyanlığa yeni geçiş yapan benim için çok yararlı oldu. Ne Kitabı Mukaddes’te ne de ona bağlı inanlıların gözünde, kadına meta ve doğası gereği potansiyel suçlu gözüyle bakılmaması doğru yolda olduğumu gösteriyor.

    Esenlikler.

    Hristiyantürk forum ailesine hosgeldin sevgili sunsuzdalga.

    Islam’da hristiyanlar ve Kutsal Kitap aleyhinde cok sayida asilsiz haber ve iddialar vardir.Bunlari Kutsal Kitab’imizi ve gercek iman edenlerin hayatlarini incelediginiz zaman hayretle göreceksiniz.Evet ben de size garanti veriyorum ki gercek yoldasiniz.Cünkü Rab’bimizin bizzat kendisi “Yol,gercek ve Yasam benim “demistir.

    Paylasimlarinin devamini diler Rab’de size esenlik,lütuf ve merhamet dilerim.

    Sevgiler.

    #34695
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Dostlar,

    Öncelikle moderatörün sıcak hoşgeldin mesajı için teşekkür ederim. Şimdi insanın kendi vücudunu bir mabed gibi görmesi prensibinden hareketle, Hristiyanlık ile İslam arasında çok büyük bir fark var. Öncelikle, Viran Dede’nin mesajında söz ettiği 60’ların genç kızlarını ele alalım. Bu kızların hiçbiri o zamanlar, bugün ülkeye hakim İslam anlayışındaki gibi “Günah sebebi” değillerdi. Peki nasıl oluyor da, bizim ülkemizde yüzbinlerce genç kız, saçlarını rüzgara bırakamıyor, yazın kat kat giyinip terlemek zorunda bırakılıyor? Ne yazık ki Türkiye’de son 20 yılda günlük hayata hakim olan İslam ahlakı, bu ülkenin kızlarını “günah sebebi”ne çevirdi.

    Ben de gençlik yıllarımda İslam’a ilk eleştirilerimi kadınların giyim kuşamı üzerinden yaparak, dini sorgulamaya başlamıştım. Neden bir kadın, doğası gereği günah sebebi olsun. Asıl günah o bedeni bir nesneye çevirip, zina hayali kuran erkeğin gözlerine aittir.

    Viran Dede’nin söz ettiği, hem erkek hem kadın için tevazu ve sadelik… Tanrı Türk Kadını’na doğru kurtuluşu versin.

    #34699
    Anonim
    Pasif

    Sonsuzdalga kardeş foruma hoş gelmişsin… burdaki ilintinin konusuna değiniş tarzın da sadelikle olmuş. İstenen de o zaten: sadelik, aşırısızlık, basit insani basiret… İnsanın Tanrı’dan yaratılmışlığının yalın istidadı ile takdirde bulunması. Bu, kadının nasıl giyinmesi gerektiği mevzuu da aslında çok basit bir mevzu. İnsanda Tanrı’dan olan yaratılmışlığı ile azıcık bir irtibat olsa hemen anlar çözümün hangisi olduğunu…

    Dilekler…

15 yazı görüntüleniyor - 31 ile 45 arası (toplam 49)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.