Elzem Mi Dua ?
- Bu konu 1 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
17. Mart 2008: 23:14 #24663AnonimPasif
Dua, Tanrı'yla konuşmaktır. Yeterince basit. Peki ama dua etmek neden böylesine zor ? Bir dizi neden var ve bu nedenlerle dürüst olarak yüzleşmeden iyi bir duanın yanına bile yaklaşamayız. Sorunlardan biri, yaşamımızı dolduran pek çok şeyi gördüğümüz gibi Tanrı'yı göremememizdir. Eşimiz, satıcılar, sürtüşdüğümüz komşularımız sürekli göz önündedirler ve dikkatimizi çekerler. Ama Tanrı, perde arkasında durur ve ilk adımı atma işini bize bırakır. Kendimizi buna zorunlu hissetsek bile dikkatimizi göremediğimiz bir şeye çevirmemiz olağan değildir. Elbette hiç görmediğimiz halde açgözlülük, şehvet ve hırsla elde etmek istediğimiz nesnelere dikkat kesiliriz. Hiç değilse , bütün bunları elde edebilirsek, görünür olacaktır. Bu yüzden onları sıklıkla düşünürüz.
Ancak…
Yuhanna, Tanrı özlemi çeken kişinin kendini pak kılması gerektiğini ve böylece O'nu görebileceğini yazmıştı ( 1. Yu. 3:1-3 ). İsa da , yüreği temiz olanların Tanrı'yı göreceklerini söylemişti ( Mat. 5:8 ). Bu gözle görülemeyen varlığın hasreti, gözle görülür bir kazanım sağlayacaktır. Öyleyse sıradan özlemlerime ne demeli ? Düşünmesi bile korkunç: Hayallerim yüreğimin gerçek boyutlarını, gerçek özlemlerimi, gerçek dualarımı gösterir. O halde duanın anormal bir şekilde görünmez olana yönelmekle ilgisi yok. Zaten bunu hep yapıyoruz. Dua, bu doğal olmayan yoldan görülemeyen iyiliğe ulaşma meselesidir. ( Thomas E. SCHMIDT )
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
19. Mart 2008: 8:50 #28470AnonimPasifDünya ilişkin bir diğer sorun da, Tanrı'nın asla bir şey söylememesidir. Taraflardan biri konuşmayı reddederse, ne tür bir diyalog, ne çeşit bir kişisel ilişkiden söz edilebilir ? Bir kerecik olsun duyabileceğim şekilde Tanrı şu iki minik sözcüğü neden söylemez ki : ” Seni dinliyorum “ Tanrı'nın sessizliği beni dinlemediğini ve dualarımın karanlıkta ıslık çalmakla ya da en hafif tabiriyle, yalnızca kendi kendime telkinde bulunmakla bir olduğunu göstermez mi ? Öyleyse, ne diye öğretiye ve başkalarıyla olan ilişkilerime kafa yorarak bu hayal kırıklığından kaçınayım ? Ben de taş duvara doğru son bir defa daha seslenirim, ” Ey Tanrı, neden hiç konuşmuyorsun ? “ Bütün duyacağım kendi sözlerimin yankısından ibaret olur .
Ancak…
Yankılanan benim sesim mi, yoksa O'nunki mi ? Neden Tanrı'nın ille de benim sesime benzemeyen bir sesle konuşması için ısrar ediyorum ? Aslında O'na ait olan gerçekleri kendi sözcüklerimle tanımam daha daha derin bir tatmin sağlamaz mı ? Ben O'nunla konuşmaya uğraşırken, O benim düşüncelerimin içine işleyerek çalışıyor. Herhalde, bundan daha kişisel davranamazdı. Pek çok durumda olduğu gibi, O'nun cevabı, duamın yankısıdır. Tanrı'yla bir çocuğun babasıyla konuşması gibi konuşabilmem bir hak değil, bir ayrıcalık. Bunu ilk açıklayan İsa oldu ve bu ayrıcalığı bize sağlamak için korkunç bir bedel ödedi. O'nunla konuşmamı istediğini söyleyebilmek için bu denli ileri adımlar atan bir Tanrı'nın sonradan dinlememesi mümkün mü ? Tanrı, en azından düşüncelerimi istila eden, görünmez ve sessiz arzu nesneleri kadar gerçek ve yanı başımdadır. O'na hitap edebilme ayrıcalığıma, değersizliğim nedeniyle ne kadar asaletten uzak , kısa ve lekeli olursa olsun , her zaman sahibim. Yaşamın her anını Tanrı'yla bilinçli bir temas halinde sürdürmemi engelleyen şey, dua edip O'na kulak vermeyi reddetmemdir. ( T. E. SCHMIDT )
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
20. Mart 2008: 20:44 #28475AnonimPasifDuaya ilişkin bir başka sorunumuz da, istediklerimizi elde edemediğimizdir. Tanrı'yı yalnızca yüceltmeltle yetinelim, ama asla O'ndan bir şey istemeyelim demenin de pek anlamı olmayacaktır, çünkü Yeni Antlaşma'da yer alan duaların çoğu isteklerle doludur. Dileklerimizi ” iyi şeylerle ” sınırlı tutalım demenin de bir anlamı yoktur, çünkü kendimiz de iyinin ne olduğundan emin değiliz ( ” şu iş mi olsun yoksa öbürü mü ” ). Bu nedenle belirsizliği dürüstlüğe aykırı buluruz ( ” onun benimle evlenmesini istiyorum, ama yine de senin isteğin olsun ” ). Bazen neyin iyi olduğundan eminizdir, ama bu bir türlü gerçekleşmez ; ” Ne olur Ercan seni sevmeyi öğrensin ” gibi ! Bir iki defa istediğimizi elde ettiğimizde ise, kimse dua etmese de, sonuç aynı olurdu diye düşünürüz. Tanrı'nın yönettiği bir evren var ve Tanrı önemsiz duaları yanıtlayarak arada bir dahi olsa , bu genel planı altüst edemez.
Ancak…
Tanrı evreni gerçekten yönetiyorsa, genel bir plandan daha fazlasını yapabilmeli. Benim genel plan dediğim – evren, insanlık tarihi, kurtarış – dahi insanın tahmin edemeyeceği kadar karmaşık. Sonsuz bir Tanrı, her insanın görünüşte önemsiz gibi duran yaşamlarına uzanarak önemsiz, bencilce ve rastgeleymiş gibi görünen bir yığın duayı kabul etmez mi ? Eğer gerçek böyleyse, o zaman benim bir toz zerreciği değil, çok önemli biri olduğum ortaya çıkar. Kendimin ve düşüncelerimin Tanrı gözünde bu kadar önemli olduklarını düşünmem , kendimi avutmaktan ibaret olabilir mi ? Tanrı'nın insanlığa gönderdiği en açık mesaja göre hayır : O, acı çekmişti. Tanrı'nın Oğlu yalnızca bir toz zerreciği veya bir toz bulutu oluşturacak milyonlarca toz zerreciği için yaşamını vermiş olamazdı. Eğer O'nun sevgisi her hayata ve hayatın arzularıyla işleyişinin tüm ayrıntılarına kadar uzanıyorsa, dualarımın işitilmeyişini değil, arzularımın kabul görmeyişini dikkate almam gerekiyor demektir. ( T. E. SCHMIDT )
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
2. Nisan 2008: 16:04 #28617AnonimPasifDuaya karşı bütün itirazlarımızın temelinde Tanrı’ya inançsızlığın yatıp yatmadığını merak etmişimdir. Tanrı yoksa, çoğu inançta ortak olan bir tür meditasyonun az çok tedavi edici etkisi dışında dua etmek ne kadar aptalca bir vakit israfı olurdu. Demek ki, Tanrı’nın olup olmadığını anlayabilmek gayretiyle bir şeyler istiyor ve bir şeyler duymaya çalışıyoruz. Sonra da benim gibi insanlar çıkıp Tanrı’nın orada oluşuna yönelik bütün makul itirazları hesaba katarak böyle eften püften tartışmalar uyduruyor. tanrı varsa, seslenildiğinde bir takım hilelere başvurarak kimseyi inanmaya zorlayacak değildir. Böylesi büyücülük olurdu. Tanrı yoksa, insanların O’na bağladıkları sevgi, kuşkucuların aklını kurculamayı sürdürecektir. Çağlar boyunca, en basitinden en gelişmiş beyne kadar hepimiz daima kuşkuya da imana da yeterince yer ayırarak ilerlemnekteyiz. Bu ebedi bir gerginlik ve ebedi bir seçimdir. Bu evrimsel bir tesadüf mü yoksa Tanrı’nın planındaki muhteşem zenginliğin bir başka yüzü mü ? Tek yapabileceğim şöyle akıl yürütmeye devam etmek; Tanrı, O’na güvenerek bu sorunla yaşamamızı ve O’nunla olan diyaloğumuzu sürdürmemizi istiyor.
Ancak Tanrı’yla konuşmanın iyi olduğunu kabul ettikten sonra, bunun yöntemi hakkında akla pek çok soru takılır. ” Ne kadar sık dua etmem gerekir ? ” ” Tanrı’ya nasıl seslensem ? ” ” Nezlemin geçmesi için Tanrı’ya dua etmem yerinde olur mu ? ” Bu sorular içerik ve biçim bakımından çeşitli gruplara girer ve aşağıda söz ü edilen Yeni Antlaşma kalıpları için birer örnek oluştururlar. İki bin yılda, dua hakkında kimi yararlı kimi tehlikeli pek çok gelenek oluştu.Şu andaki uygulamayı haklı göstermek için Yeni Antlaşma’yı kullanma eğilimi bu alanda başka alanlarda olduğundan daha yaygındır. Yapmamız gereken yüzyılların oluşturduğu gelenekleri eşeleyip duanın ilk inanlılar için ne ifade ettiğini yeniden keşfetmek ve bizim için de ne ifade edebileceği üzerinde düşünmektir. ( T. E. SCHMIDT )
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.