Doğuştan Müslüman çocuk yoktur! – RADİKAL
- Bu konu 39 izleyen ve 99 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
1. Haziran 2008: 9:31 #25111ArmaganAnahtar yönetici
‘Müslüman Çocuk’ diye bir şey yoktur!
Siyah ve beyaz çocuk vardır. Amerikalı ve Rus çocuk vardır. Üstün zekâlı ve zihinsel özürlü çocuk vardır. Liste uzatılabilir… Ama Müslüman çocuk yoktur; Müslüman anne-babanın çocuğu vardır. Ya da Hırıstiyan, Musevi, Hindu, Budist…Ateist çocuk da yoktur. Ateist anne-babanın çoçuğu vardır.
Ya da deist, panteist, agnostik, skeptik…
Ve tam da İsmet Berkan’ın dünkü yazısında belirttiği gibi, çocuklar devlete değil, anne babalarına aittir. Çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne-babası ya da velisi her kimse o sorumludur. Ve anne babalar da çocuklarının, kendi dini inanç ya da felsefi görüşleri doğrultusunda bir eğitim-öğrenim görmesini talep etme hakkına sahiptir; bu hakkı kullanmak isteyen anne-babayı söz konusu inanç ve görüşünü açıklamak durumunda bırakmak da insan haklarına aykırıdır (Bu zorlama, Anayasa’nın 24’üncü maddesine de aykırı zaten).
Türkiye’deki zorunlu din dersi uygulaması, bu iki gerçek yıllardır bir türlü kavranamadığı, kavranmak istenmediği için sorunlu. Hem teoride hem pratikte. Çünkü çocuklar doğuştan Müslüman olarak, dahası Sünni Müslüman olarak kabul ediliyor. Müslümanlık değil da başka bir din mensubu anne-babalar, (bunlar da Hıristiyan ve Musevilerle sınırlı) çocuklarının din dersi almasını istemiyorsa aidiyetlerini açık etmeye zorlanıyor. Sünni Müslüman olmayan, mesela Alevi olan anne-babaların o şansı da yok, bu yüzden çözümü ancak mahkemede bulabiliyorlar; tabii dava süreci nedeniyle gecikmiş olarak. Nihai tahlilde ‘eğitim hakkı’ çiğneniyor.
AİHM ve Danıştay kararlarını, muhtemelen gazete ya da tv haberlerinden izleyip ‘Biz demedik mi laik bir ülkede zorunlu din dersi olamaz’ diye yorumlayanlar da, ‘Yargı organları ne derse desin, din dersi tabii ki zorunlu olacak; AİHM ve Danıştay yetkisi aşmıştır’ diye çıkışanlar da fena halde yanılıyor. Zahmet edip kararları baştan sona okusalar, hiçbirinden böyle sonuçlar çıkmayacağını, çıkarılmayacağını görecekler.
Danıştay kararlarının omurgasını oluşturan AİHM kararında, zorunlu din dersi uygulamasının devletin laik yapısıyla ille de çelişki oluşturmayacağı açıkça belirtiliyor (Nitekim 47 üyeli Avrupa Konseyi’ne üye 25 ülkede din dersi zorunlu.) ‘Biz demedik mi’cilere bir ‘kötü not’ daha: Söz konusu kararda, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede, din dersi kitaplarında İslam dinine daha geniş yer ayrılmasının normal karşılanması gerektiği belirtiliyor. Ancak ve ancak, ki bu not da ‘ne derse desin’cilere, söz konusu dersin, ‘nesnellik ve çoğulculuk’ kıstaslarını yerine getirmesi ve öğrencinin ‘dine yönelik eleştirel bir akıl’ geliştirmesini engellememesi koşuluyla. Yani; yalnızca Türkiye’deki baskın İslam inancını değil, tüm dini inanç ve felsefi görüşleri kucaklaması, öğrenciyi doktrine etmeyi değil, bilgilendirip bilinçlendirmeyi amaçlaması koşuluyla.
Kısacası, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’de sorun, başlı başına din dersinin zorunlu olarak okutulması değil, bu içerik ve muafiyet sistemiyle zorunlu olarak okutulması.
Danıştay’ın da atıfta bulunduğu AİHM kararındaki şu paragrafı okumak yeterli aslında: “Mahkemenin kanaati odur ki demokratik bir toplumda, öğrencilerin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü bağlamındaki konulara yönelik eleştirel bir akıl geliştirmesini yalnızca çoğulculuk sağlayabilir. Bu açıdan bakıldığında, dikkat edilmelidir ki… bu özgürlük dini boyutuyla, inananların kimliğinin ve hayatı kavrayışlarının en hayati unsurlarından biridir, ama aynı özgürlük ateistler, agnostikler, skeptikler ve diğerleri için de son derece değerli bir unsurdur.”
Haberin Kaynağı
RADİKAL1. Haziran 2008: 13:46 #29294AnonimPasifBizler için sanırım en büyük sorunlardan biri de bu konu. Benim 1. sınıfa giden bir oğlum var. Henüz din dersi başlamadı ama sonuçta başlayacak ve elbette ki bu derslere girmesini istemiyorum. Kesinlikle izin de vermiycem zaten. Ama düşünüyorum, din dersi başlıycak, muhtemelen sınıftaki bütün çocuklar bu derse girecekler ( dinci bir çevrede yaşıyorum ), ama doğal olarak benim oğlum sınıftan çıkacak. Peki bu durumda o ders saati oğlum ne yapacak? Ya da çocuklar oğluma uzaylı gibi mi bakacaklar? Daha da kötüsü bu yaşta çocuk Hristiyan olmanın alay konusu olabilecek bir durum olduğunu düşünüp de bu durumdan utanacak mı? Çok sıkıntılıyım bu konuda, açıkçası nasıl aşabileceğimi de bilmiyorum. Sırf bu nedenden dolayı büyük bir şehre taşınmayı bile düşündüm. Ama iş imkanları yüzünden kıpırdayamıyorum hiçbir yere. Rab hepimizin çocuklarına okullarda yardımcı olsun…
1. Haziran 2008: 14:32 #29295AnonimPasifSayın Aylin, yazınız beni düşündürdü. Ama iki sene daha o konuyu düşünmeyin kişisel olarak. Öğretmeninizin şu andaki yapısı ne, ilk önce bunu düşününüz … Bu ilk adım önemli. Eğer sınıf öğretmeni yapısal yoksunluktaysa, yeterli değilse, üç sene sonrasını o zaman düşünürsünüz. Tabi ki, bu söylemim sadece sizin çocuğunuz için geçerli değildir.
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.hisusa
1. Haziran 2008: 16:02 #29296AnonimPasifEvet doğru söylüyorsunuz, öğretmeninin bu konuda saygılı yaklaşacağını düşünüyorum. Beni çevre düşündürüyor, gerçekten kültürel açıdan çok yoz bir çevrede yaşıyorum. 4 yıldır burada yaşamama rağmen buranın insanlarını çözebilmiş değilim. O gün geldiğinde mutlaka Rab yardımcımız olacaktır ve en doğru yolu bize gösterecektir.
1. Haziran 2008: 20:44 #29297AnonimPasifYeni doğan her bebek ergenlik çağına gelene kadar kısacası ortaya bir idda koyacak olgunluga erişene kadar safi bir müslümandır.Buradaki müslümanlık algılandıgı gibi kimlikte değil statüde dir.Yani akıl bali olmayan bir insanın cehenneme gidecek iddasıyla ortaya çıkmayan islam adaletini her yerde oldugu gibi burada da gösteriyor..Daha yakın zamana kadar vaftiz olmayan çocukların cennete gidemeyeceği iddasıyla ortaya çıkan hristiyanlık alemi son dönemde papanın bu inancı değiştirmek zorunda kalmasıyla büyük çelişkiler yaşamıştır.Böyle mühim konular kişilerin istekleri ve şahsi arzuları dogrultusunda değiştirilebiliyorsa bunun gibi nice konuların tekrar kalemden geçmiş olması büyük bir olasılıktır.
Ben şahsen kendi okudugum okullarda hristiyan olan öğrencilerin islami din derslerine kendi istekleri dogrultusunda katılmadıklarına şahidim.İslamda ” dinde zorlama yoktur” anlayışını görmemezlikten gelmemenizi tavsiye ederim.
1. Haziran 2008: 23:16 #29299ArmaganAnahtar yönetici(Alıntı: Yeni doğan her bebek ergenlik çağına gelene kadar kısacası ortaya bir idda koyacak olgunluga erişene kadar safi bir müslümandır. Buradaki müslümanlık algılandıgı gibi kimlikte değil statüdedir.)
‘Statüde müslümanlık’ ya da ‘Statü dindarlığı’ diye bir kavram Kutsal Kitabın sayfalarında geçmez. İsa Mesih çocukları göstererek, ‘Dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz.“ (Matta 18:3).. ve yine, «Bırakın çocukları» dedi.
«Bana gelmelerine engel olmayın! Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir.» (Matta 19:13-14) diyerek çocukların Tanrı katında zaten ayrıcalıklı olduklarına değinmiştir. Her doğan çocuğun ‘müslüman’ olduğu şeklindeki bu söz tamamen Kuran’a uygundur. Nitekim Kuran, Rab İsa Mesih’in öğrencilerinin (Havarilerinin) bile, daha İslam yokken dahi ‘müslüman’ olarak adlandırıldıklarından söz eder ki, böyle bir tanım her türlü tarihsel ve ilahi destekten yoksundur. Bazıları Tanrıya her cagda inanmış olanların müslüman olarak adlandırıldıgını, bu yüzden İsa Mesihin ve öğrencilerinin, Hz. Musa’nın da müslüman olarak adlandırılmasının bu nedenle olduğunu söylerler. Oysa Kutsal kitap insanın herhangi bir dine mensup olarak doğmadığını, tersine günahlı ve ruhsal anlamda Tanrı’dan uzak ve kopuk doğduğunu söyler. Bkz. İncil Romalılar 3.21, 23, 6:23.
(Alıntı: Yani akıl bali olmayan bir insanın cehenneme gidecek iddasıyla ortaya çıkmayan islam adaletini her yerde oldugu gibi burada da gösteriyor..Daha yakın zamana kadar vaftiz olmayan çocukların cennete gidemeyeceği iddasıyla ortaya çıkan hristiyanlık alemi son dönemde papanın bu inancı değiştirmek zorunda kalmasıyla büyük çelişkiler yaşamıştır.)
Kutsal Kitap da, biraz önce verdiğimiz İncil ayetlerinde çocukların Tanrı’nın egemenliğine ait olduklarını öğretir. Vaftiz olmamış çocukların cennete gidemeyeceği öğretişi bazı hristiyan kiliselerinde öğretilip uygulansa bile, bu öğretişi destekleyen Kutsal Kitap ayetleri yoktur. Bu nedenle Papanın dedikleri ve Katolik kilisesinin öğretişleri bizi alakadar etmez. Bizim tek yetkimiz Kutsal Kitabın kendisidir. Kutsal Kitap kimlerin cehenneme gideceğini açıkca belirtir. Bu belirtilenlerin arasında vaftiz olmamış çocukların adı gecmez.
1. Haziran 2008: 23:27 #29300AnonimPasifahengedir;6136 wrote:Yeni doğan her bebek ergenlik çağına gelene kadar kısacası ortaya bir idda koyacak olgunluga erişene kadar safi bir müslümandır.Buradaki müslümanlık algılandıgı gibi kimlikte değil statüde dir.Yani akıl bali olmayan bir insanın cehenneme gidecek iddasıyla ortaya çıkmayan islam adaletini her yerde oldugu gibi burada da gösteriyor..Daha yakın zamana kadar vaftiz olmayan çocukların cennete gidemeyeceği iddasıyla ortaya çıkan hristiyanlık alemi son dönemde papanın bu inancı değiştirmek zorunda kalmasıyla büyük çelişkiler yaşamıştır.Böyle mühim konular kişilerin istekleri ve şahsi arzuları dogrultusunda değiştirilebiliyorsa bunun gibi nice konuların tekrar kalemden geçmiş olması büyük bir olasılıktır.Ben şahsen kendi okudugum okullarda hristiyan olan öğrencilerin islami din derslerine kendi istekleri dogrultusunda katılmadıklarına şahidim.İslamda ” dinde zorlama yoktur” anlayışını görmemezlikten gelmemenizi tavsiye ederim.
Yazınıza katılmıyorum…
Bir kere Hristiyanlık çelişkiler içindedir demeniz mantığa aykırıdır. Sonuçta Papa’nın sergilemiş olduğu bir tavır Hristiyanlığı değil sadece katolik kiliseyi bağlar. Artı, Papa da hata yapabilir ve bundan da normal bir şey yoktur. Sonuçta o da bir insandır ve her insan da günahlıdır.
İslamın çocuklara, ergenliğe ulaşana kadar, töleransla yaklaştığını ve her yerde göstermiş olduğu adaleti burada da gösterdiğinizi söylüyorsunuz; ama şahsen din öne sürülerek daha ergenliğe ulaşmamış çokcukların (özelleiklede kız çocuklarının) evlendirildiğini herkes bilmektedir.
İstanbuldaki Hristiyanların din derslerine girmemesi de İslam’ın hoş görüsünden çok İstanbulda ki azınlıkların çokluğundan kaynaklanır. Acaba aynı İslam Konya’da ya da Sivas’ta aynı hoşgörüyü gösterecek midir?
7. Haziran 2008: 6:53 #29342AnonimPasifmerhaba kardeşim doğan her canlı önce insan sonra deyişim evresi geçirir. örnek beli bir zaman sonra yetiştirildiği toplumun bir ferdi olur.ancak doğan çocukta ilk bakış yani annesinemi babasına mı yoksa bir başkasına mı benzer. konu açıktır yani eyer çocuk annesine yada babasına veyea dayısna vs. benzer ancak zenci bir kadın beyaz bir çocuk doğuyorrsa.ozaman iş karışır anne zençi baba zençi. o zaman neler olur. her toplum aynıdır bu konuda..amaç insan olmaksa ailesi onu bir insan olark bulunduğu topluma yararlı hale getirir. diyeceksinki bunu herkes biliyor..ozaman sıkıdur. rab bir insanın ne şekilde olacağını bimez mi ki onun için zenci yada beyaz
yada japaon fark edermi. yeterki insan olsun. yalnız zama la bu insan ya merhamet aşısı ile büyür. merhametli olur. ozaman ok. ama hayvani istekleri artar kendisinde bu iç güdü vardır ozaman hayvan bile ondan kaçar.
işte incil sana cevebını verecektir..
İnsanın Yaratılma Amacı
Yuhanna 14:6 “Yol,gerçek,ve yaşam benim. Benim aracılığım olmadan kimse Baba’ya gelemez.”Elçilerin İşleri 4:12 “Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yok.”
Koleseliler 2:9 “Çünkü Tanrı’nın kişiliği bütün doluluğuyla Mesih’in insan bedeni içinde konut kurmuştur.”
1.Timoteyus 2:5 “Çünkü tek Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.”
Kutsal Kitaba baktığımızda insanın yaratılma amacının Tanrıyı sevmek, O’nu yüceltmek ve O’na hizmet ederek O’nunla canlı bir ilişkide bulunmak olduğunu görebiliriz. Ama aynı zamanda insanın bu yüce amaca ulaşmasının işlediği günahlardan dolayı imkansız olduğunu da görüyoruz. Fakat Tanrı bu durumdan memnun değildir. Tanrı insanı sevdiği için İsa Mesih’i göndererek O’nun aracılığıyla insanları kendisiyle barıştırıp tekrar esasında kastedildiği bu ilişkiyi mümkün kılan duruma getirmeyi uygun gördü.
Böylece İsa Mesih’in kişiliğini algılamamız ve O’nun bizim uğrumuza yaptığı şeylerin anlaşılması doğrudan insan ve günah öğretimizden kaynaklanıyor. Kısaca bu öğretimiz şudur Adem ile Havva Tanrı ile olan o güzel ilişkilerini işledikleri günahtan dolayı bozdular ve günahlı oldular ve günahın sonucu olarak da onların yaşamına ölüm girdi. Ruhsal olarak günah işledikleri an öldüler ve belli bir zaman yaşadıktan sonra fiziksel olarak da ölümü tattılar. Oysa ki Tanrı onları sonsuz yaşam için yaratmıştı, onların ölmelerini istememişti. Ama onlar itaatsizlik ederek bunu istediler. Böylece Adem ile Havva’nın soyundan gelen insanların hepside günah işledi. Kutsal Kitap günah işlemeyen hiç kimse yok, bir kişi bile yok der. Dolayısıyla bütün insanlar günah işledikleri içinde Tanrı’dan uzaklaştılar ve Tanrı’ya düşman oldular. Tanrı ile sıkı bir ilişkiye girebilmesi için insanın bu durumundan kurtulması gerekmektedir. Bu yüzden insanın kendisini kurtaracak bir kurtarıcıya ihtiyacı vardır.
Mesih İsa’nın işleri ve kişiliği konusuna değindikçe Mesih inancının kalbine özüne gelmiş bulunuyoruz. O’na Soter denir. Kurtarıcı anlamına gelen bu söz bu kurtuluşu kimin mümkün kıldığına işaret ediyor.
Kurtuluştan söz ederken Tanrı’nın düşmüş dünyayı kurtarmak için yaptığı bütün işleri kastediyoruz. Şimdi geniş çapta kurtuluştan bahsetmeyeceğim ama bu kurtuluşu sağlayan Soter’e yani İsa’ya bakacağız. O yalnızca bu kurtuluşu sağlayabildi. Çünkü insanı tekrar Tanrı ile bir ilişkiye kavuşturacak bu kurtuluşun Tanrı tarafından kabul edilecek bir niteliğe sahip olması gerekli bu kurtuluş…
1-) Günah ve onun getirdiği sonuçları kaldırması gerekti. Çünkü insanı Tanrıdan ayıran duvar budur. İnsanın Tanrı ile ilişkisi günah sonucu bozuldu.
2-) Günahkarın üzerindeki ölüm fermanı ise gerçekleşmeliydi. Çünkü bu konuda Tanrı sözü geçerliliğini kaybetmedi, insanlar günah işledikleri için ölümü hak ettiler. Romalılar 6:23 “Çünkü günahın ücreti ölüm Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.”
3-) Ayrıca günahın kaynağı ve egemeni etkisiz hale getirilmeliydi. Bütün bunlar İsa Mesih’in uğrumuza kazandığı zafer sayesinde oldu. HAMDOLSUN
Daha önce bahsettiğim gibi insan doğal haliyle tamamen günahlıdır. Ve bu günahtan dolayı her yeri her parçası etkilendi ve çürük oldu. Bu yüzden insanın kendi doğasını iyileştirmek üzere geliştirdiği her tür reform çabası boşunadır. İnsan işlediği suç ve günahtan dolayı ölüdür. Efesliler 2:1 “Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan dolayı ölüydünüz.”
Bunun için kurtarış dışarıdan gelmeli bir kurtarıcı aracılığıyla. Birçok çağdaş düşünür insanı sadece içsel dengesinde ve doğayla olan ilişkisinde hasta olarak görürler. Onun için insan örneğin akıl doktorları ve psikologlar aracılığıyla kendi kendini kurtarmaya çalışıyor, ya da dinsel eylemleri ile [kiliseye gitmek, camiye gitmek, sadaka vermek, vs.] Tanrı’ya ulaşabileceklerini zannediyorlar. Hiç bir zaman, hiç kimse şekilcilikle ve kuralcılıkla veya dindar eylemleri ile Tanrı ile arasındaki bu günah duvarını yıkıp Tanrı’ya yaklaşamamıştır ve kendi kendini değiştirememiştir. Kutsal Kitap kesin bir şekilde kendi kendini kurtarma çalışmalarını reddediyor. Yeremya 13:23 ”Zenci kendi derisini yahut kaplan kendi beneklerini değiştirebilir mi?” Elbette değiştiremez bunun gibi iyi işler, gayretler, reformlar artık söz konusu değildir. Bütün bu kendi kendini kurtarma yöntemleri diğer dinlerde ve felsefelerde var, dinlerin mucidi olan şeytan insanın yüreğinin boşluğuna göre Tanrı’ya karşı gelerek, her insana göre din sistemi getirdi. Zengin, fakir, eğitilmiş, kültürlü insan kendine göre bir yol, bir din bulabiliyor. Sözde sahte bir kurtuluş yöntemi icat ediyor.
Gerçek kurtuluş için ise tamamen Tanrı’nın esinine ihtiyacımız vardır. Tanrı’nın varlığını ve gücünü anlayabiliriz ama O’nun çok yönlü sevgisini ve diğer niteliklerini anlamak için O’nun sözüne ihtiyaç vardır. O’nun sözü de İsa Mesih’tir. Filipililer 2:5-12 “Mesih İsa’da ki düşünce sizde de olsun. Mesih Tanrı özüne sahip olduğu halde Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak yüceliğini bir kenara bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. Bunun için de Tanrı O’nu pek çok yükseltti ve O’na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki İsa’nın adı anıldığında gökteki yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin”
Kutsal Kitabın bu ayetlerinde söylediği gibi insan kendini kurtaramaz, ama İsa Mesih, O’nu kendisine iman ettiği zaman kurtarır. Kutsal Kitap şöyle diyor. Romalılar 10:8-13 “Tanrı sözü sana yakındır, ağzında ve yüreğindedir. İşte duyurduğumuz iman sözü budur. İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur. Kutsal Yazı O’na iman eden hiç kimse utandırılmayacak diyor. Çünkü Yahudi, Grek ayrımı yoktur, aynı Rab hepsinin Rabbidir. Kendisine yakaranların tümüne eli açıktır. Rabbe yakaran herkes kurtulacak.”
menderes samancıoğlu iyiyaşam gaziantep kilisesi..11. Temmuz 2008: 19:45 #29684AnonimPasifjesus…merhaba güzel kardeşler ben de müslüma bir aileden gelmiş bir insanım üstelik menzil derğahınında söfisiydim.. şimdi şöyle birşeyden ben nefret ediyordum. seyit denen yani şeyın torunu oğlu vs akraba ve dostaları hakim sınıfında onlar mubarek soydan geldikler için şayhın kendisi dahi. hiç bir iş yapma koşularıyok ancak bizim kilisede ise banbaşka gördüm örnek petrik bir pastör .örnek insan dır kendisi neden adam kilsenin levabosu tıkansa kedisi temizliyor ben pastörüm hiç bir şeye karışmam demiyor..kaldıki muhamat bile birçok zor işlerde çalışmış o herkesle birlikte hendek kazmış ise ben bu şeh denen insanların yüzünden müslümanlıktan soğudum onun için ha siz diyeceksiniz ki konu ile ne alakası var b u söylediklerinizin kardeşim diyorsunuz size bir örnek vereyim bu konu hakında ceza evlerinde birçok insan vardır annesini yada babasını öldürmüş. hatta benim şahit olduğum bir olaydır 5 kardeş babalarını bir dağa çıkarıp benzin döküp yaktılar.. yani bu insan lar müslüman eyer o insanlar gibi insanlar varsa ben müslümanlıktan istifa ediyorum..nedeni gayet açık.. çünki isa- tekrar gelecek bu saçmalalıklara bir son verecek ve yer yüzünde barışı kardeşliyi sağlayacak tek rabdır.hamdolsuneleştirinin her türünün cevabını size kurandan da incildende vere bilirim .bu kono haftanın konusuda oalbilir sayğısevğiler efendimm.yani insan katil oarak da doğmaz.ancak 12 yaşındaki bir çocuğa incil yerine. silah verirsen olacaklar belidir..hamdolsun3 bizim silahımız dualarımız dır amen…halanuya..
17. Temmuz 2008: 15:02 #29764AnonimPasif‘Doğuştan Müslüman Çocuk’ diye bir şey yoktur!
Siyah ve beyaz çocuk vardır. Amerikalı ve Rus çocuk vardır. Üstün zekâlı ve zihinsel özürlü çocuk vardır. Liste uzatılabilir… Ama Müslüman çocuk yoktur; Müslüman anne-babanın çocuğu vardır. Ya da Hırıstiyan, Musevi, Hindu, Budist…Ateist çocuk da yoktur. Ateist anne-babanın çoçuğu vardır.
Ya da deist, panteist, agnostik, skeptik…
Ve tam da İsmet Berkan’ın dünkü yazısında belirttiği gibi, çocuklar devlete değil, anne babalarına aittir. Çocuğun eğitim ve öğretiminden birinci derecede anne-babası ya da velisi her kimse o sorumludur. Ve anne babalar da çocuklarının, kendi dini inanç ya da felsefi görüşleri doğrultusunda bir eğitim-öğrenim görmesini talep etme hakkına sahiptir; bu hakkı kullanmak isteyen anne-babayı söz konusu inanç ve görüşünü açıklamak durumunda bırakmak da insan haklarına aykırıdır (Bu zorlama, Anayasa’nın 24’üncü maddesine de aykırı zaten).Türkiye’deki zorunlu din dersi uygulaması, bu iki gerçek yıllardır bir türlü kavranamadığı, kavranmak istenmediği için sorunlu. Hem teoride hem pratikte. Çünkü çocuklar doğuştan Müslüman olarak, dahası Sünni Müslüman olarak kabul ediliyor. Müslümanlık değil da başka bir din mensubu anne-babalar, (bunlar da Hıristiyan ve Musevilerle sınırlı) çocuklarının din dersi almasını istemiyorsa aidiyetlerini açık etmeye zorlanıyor. Sünni Müslüman olmayan, mesela Alevi olan anne-babaların o şansı da yok, bu yüzden çözümü ancak mahkemede bulabiliyorlar; tabii dava süreci nedeniyle gecikmiş olarak. Nihai tahlilde ‘eğitim hakkı’ çiğneniyor.
AİHM ve Danıştay kararlarını, muhtemelen gazete ya da tv haberlerinden izleyip ‘Biz demedik mi laik bir ülkede zorunlu din dersi olamaz’ diye yorumlayanlar da, ‘Yargı organları ne derse desin, din dersi tabii ki zorunlu olacak; AİHM ve Danıştay yetkisi aşmıştır’ diye çıkışanlar da fena halde yanılıyor. Zahmet edip kararları baştan sona okusalar, hiçbirinden böyle sonuçlar çıkmayacağını, çıkarılmayacağını görecekler.
Danıştay kararlarının omurgasını oluşturan AİHM kararında, zorunlu din dersi uygulamasının devletin laik yapısıyla ille de çelişki oluşturmayacağı açıkça belirtiliyor (Nitekim 47 üyeli Avrupa Konseyi’ne üye 25 ülkede din dersi zorunlu.) ‘Biz demedik mi’cilere bir ‘kötü not’ daha: Söz konusu kararda, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkede, din dersi kitaplarında İslam dinine daha geniş yer ayrılmasının normal karşılanması gerektiği belirtiliyor. Ancak ve ancak, ki bu not da ‘ne derse desin’cilere, söz konusu dersin, ‘nesnellik ve çoğulculuk’ kıstaslarını yerine getirmesi ve öğrencinin ‘dine yönelik eleştirel bir akıl’ geliştirmesini engellememesi koşuluyla. Yani; yalnızca Türkiye’deki baskın İslam inancını değil, tüm dini inanç ve felsefi görüşleri kucaklaması, öğrenciyi doktrine etmeyi değil, bilgilendirip bilinçlendirmeyi amaçlaması koşuluyla.Kısacası, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye’de sorun, başlı başına din dersinin zorunlu olarak okutulması değil, bu içerik ve muafiyet sistemiyle zorunlu olarak okutulması.
Danıştay’ın da atıfta bulunduğu AİHM kararındaki şu paragrafı okumak yeterli aslında: “Mahkemenin kanaati odur ki demokratik bir toplumda, öğrencilerin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü bağlamındaki konulara yönelik eleştirel bir akıl geliştirmesini yalnızca çoğulculuk sağlayabilir. Bu açıdan bakıldığında, dikkat edilmelidir ki… bu özgürlük dini boyutuyla, inananların kimliğinin ve hayatı kavrayışlarının en hayati unsurlarından biridir, ama aynı özgürlük ateistler, agnostikler, skeptikler ve diğerleri için de son derece değerli bir unsurdur.”
RADİKAL
Tabikide yoktur bunlar mollaların fikiridir bu . Ve tamamen savsata ve yanlıştan ibarettir. Yüce Rabbimiz İsa bizi bu savsatalardan korusun ve bizi yolundan Ayırmasın AMİN!jesus…
18. Temmuz 2008: 20:15 #29780AnonimPasifMüslümanlıktan gelen arkadaslar aslında neden boyle bir ınancı tasıdıüımızı bilirler…Şöyle ki kısaca gecmek ısterım..müslümanlıkta yenı doğmuş bir bebek günahsız sayılır (zaten gunahının olması ve de bu gunahlarından arındırma işlrmi de çok ılgınç o bır bebek nasıl bır günah ıslemıs olabilir?.:)
18. Temmuz 2008: 20:47 #29781AnonimPasifSevgili hiva yazınızdaki ” müslümanlıktan gelen arkadaşlar ” tanımlamanız dikkatimi çekti. Sanırım her Hristiyan Türk’ün Hristiyan olmadan önce Müslüman olduğunu sanıyorsunuz. Bu konuda bir bilimsel çalışma yapıldığını sanmıyorum; ancak Hristiyan Türk’ler arasında önceden ateist, deist olanların hatta doğrudan Hristiyan olanların dahi bulunduğunu düşünüyorum.
Yazınız bu bu konuda forumda bir anket açılması gerekliliğini de gösterdi.
Her insanın Adem’in ilk günahı nedeniyle günahlı doğduğuna inanıyorum. Yazınızda açıkca belirtmediğiniz bebek vaftizine ise karşıyım. Sevgili kardeşlerimde bu konuda görüşlerini belirtmek isteyeceklerdir.
Rab sizinle olsun.
25. Temmuz 2008: 1:20 #29851AnonimPasif@sonsuzdiren 7578 wrote:
Sevgili hiva yazınızdaki ” müslümanlıktan gelen arkadaşlar ” tanımlamanız dikkatimi çekti. Sanırım her Hristiyan Türk’ün Hristiyan olmadan önce Müslüman olduğunu sanıyorsunuz. Bu konuda bir bilimsel çalışma yapıldığını sanmıyorum; ancak Hristiyan Türk’ler arasında önceden ateist, deist olanların hatta doğrudan Hristiyan olanların dahi bulunduğunu düşünüyorum.
Yazınız bu bu konuda forumda bir anket açılması gerekliliğini de gösterdi.
Her insanın Adem’in ilk günahı nedeniyle günahlı doğduğuna inanıyorum. Yazınızda açıkca belirtmediğiniz bebek vaftizine ise karşıyım. Sevgili kardeşlerimde bu konuda görüşlerini belirtmek isteyeceklerdir.
Rab sizinle olsun.
Benim bir çok tanıdığım Katolik ya da Ortodoks doğuştan Hristiyandır ve aynı zamanda da T.C. vatandaşıdır.
Ben bebek vaftizine karşı değilim :)
Sevgili sonsuzdiren bunun ne gibi bir zararı olabilir ki?
Tamam, kabulüm sizin iddia etmiş olduğunuz şey çok daha mantıklı.İnsan büyüsün, bilinçlensin ve kendi yolunu kendisi belirlesin.Böylece daha bir sıkı sarılır kendi gönül verdiği şeye…
Lakin sizi örnek alalım.Örneğin sizin gibi hristiyanlığa gönül vermiş bir insan, bebekken vaftiz olsaydı ne kaybederdi?
3. Ağustos 2008: 17:36 #30023AnonimPasifdemogoji yapmanın geregi yok sevgılı sonsuzdiren.. sanırım yıne yanlıs anlasıldım..soylemek ıstedıgım aslında yazımdakı mananın ta kendsısı ama ısrarla anlasılamıorum..neyse solemek ıstedıgım kesınlıkle anlamak ıstedıgınız sey dııl..tabıkı buradakı butun hristiyan arkadasların ıslam dınınden geldıgını soylemedım gelenler ıcın dedım yanı daha once islama ınanlar ıcın..yazı gayet acık tabıkı ateıst deıst vb.. bırcok ınanctan hristiyanlığı secenler vardır bunu dusunemeyecek bır kapasıtede de dıılım….
4. Ağustos 2008: 9:20 #30032AnonimPasifSevgili Hiva demagoji yapmak için yazmadığıma inanabilirsiniz; sizi istemeden kırdıysam özür dilerim. Müslüman inancına göre bebeklerin günahsız olduğuna inanıldığını elbette biliyorum. Hristiyan inancına göre ise ilk insan Adem’in işlediği ilk günahın soydan soya geçmesi nedeniyle her insanın doğuştan günahlı doğduğuna inanılmaktadır. Bebek vaftizi de günahlı bebeklerin günahlarından arındırılması için bazı Hristiyanlar tarafından uygulanmaktadır.
Hangi ülkede olursa olsun insan doğduğunda yani bebekken nüfus cüzdanlarına inanç yazılmasını doğru bulmadığım gibi bebeklerinde inanç bilincine ulaşmadan vaftiz edilmelerini doğru bulmuyorum. Bu konular zaten tartışmalı konulardır; bu nedenle herkesin düşüncesine de saygı duyuyorum.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.