Değisen Bir Hayat
- Bu konu 2 izleyen ve 6 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
17. Kasım 2011: 22:44 #24265AnonimPasif
Değişen Bir Hayat
JOYCE MEYER;
Evdeki acı taciz nedeniyle, çocukluğumda çok korku yaşadım. Babam beni öfkesine olan korkum ile kontrol ediyordu. Hiç bir zaman beni ona teslim olmam için zorlamadı ama bana yaptığını sevmeye ve beni bunu yapmasını istemeye zorladı.
Sanıyorum ki, bana olanlarla gerçek duygularımı ifade etmeyişim ve hoşuma gidiyormuş gibi davranmaya mecbur bırakılmam, bende duygusal olarak derin yaralar bıraktı. Durumum hakkında dürüstçe konuşmaya çalıştığım birkaç denememin sonucu yıkıcı oldu. Babamın şiddetli tepkisi- gürültücü oluşu ve azarlayışı- O kadar korkutucu oldu ki, dediği her şeyi hiç bir itiraz etmeden çabucak yapmayı öğrendim.
Korku, benim devamlı yoldaşımdı: Babama korku, öfkesine korku, maruz kalma korkusu, annemin olanları farkedebilmesine korku, arkadaş edinme korkusu. Arkadaş edinmeye olan korkum iki şeye dayanıyordu. Eğer arkadaşlarım kız ise, babamın onları da tuzağına düşürebilmesinden korkuyordum. Erkeklerse de, babamın onlara ya da bana zarar verebileceğinden korkuyordum. O yanıma kimsenin yaklaşmasına izin vermiyordu çünkü, ”Ben ona aittim”.
Beni şiddetle, arkadaşlarıma cinsel olarak aktif olmayla tehdit ediyordu.
Her zaman arkadaşlık kurmak ile yalnız kalmak arasında bir korku savaşı veriyordum. Kimseyi böyle bir afete, beni böylesine utandıracak bir şeye dahil etmek istemiyordum. Okulda arkadaşlar edindim ama arkadaşlıklarımın ev ziyaretine gidilecek kadar ilerlemesine izin vermedim. Ayrıca kimseye bana evde ulaşmabilme özgürlüğü tanımadım. Biri beni evden arayınca korkuyla şöyle derdim: Ya okuldan biriyse?
Korku! Korku! Korku!
Babam hafta sonları çok içerdi: sıkça, kendi partilerine sürükler ve kendi isteğine göre kullanırdı. Çoğu zaman, eve kızgın gelir annemi döverdi. Beni çok dövmezdi, ama anneme nasıl vurduğunu görmek bana ceza vermesi kadar yıkıcıydı. Babam etrafında olan biten herşeyi kontrol ederdi. Ne zaman yatıp ne zaman kalkacağımıza, ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize ve neye harcayacağımıza o karar verirdi; tüm ilişkilerimize, televizyonda ne izleyeceğimize… kısaca hayatlarımızın tümünü o kontrol ediyordu. Benim kadar annem de, sözlü tacize uğruyordu. Ve bazen, ben 9 yaşımdayken doğan erkek kardeşime de aynı şeyi yapıyordu. Umutsuzca kardeşimin kız doğmasını dilediğimi hatırlıyorum. Ailede başka bir kızın olmasıyla beni rahat bırakacağını düşünmüştüm, en azından belli bir süre için.
Babam hemen hemen her zaman küfrederdi ve kirli, kaba bir konuşma şekline sahipti. Her şeyi ve herkesi eleştirirdi. Fikri hiçbir şeyi doğru yapamadığımızdan ve hiç bir zaman da kayda değer bir şey yapamayacağımızdan yanaydı. Çoğu zaman, ”hiçbir işe yaramadığımızı” hatırlatırlatmasına rağmen, tamamen zıttını yaptığı zamanlar da oluyordu. Alışverişe gitmemiz için para veriyor, hatta arada bir bizlere hediyeler alıyordu. Kontrolü elinde tutmayı seven biriydi. İstediklerini başarmak için yapabildiği her şeyi yapıyordu. Ve bencil amaçlarına dahil edemeği zaman, insanların onun için bir değeri yoktu.
Evde huzur yoktu. Huzurun ne demek olduğunu büyüyene dek öğrenemedim. Ta ki birkaç yıl Tanrı’nın sözlerine sığınana dek. Dokuz yaşında, bir akraba ziyaretindeyken yeniden doğdum. Gece kurtuluşu bulma arzusuyla beni gizlice kiliseye götürebilmelerinin yolunu bulmuştum. O zaman kurtulmam gerektiğini nerden farkettiğimi bile bilmiyorum, bu isteği yüreğime Rab koymuş olmalı. O gece İsa Mesih’i kurtarıcım olarak kabul ettim ve içimde derin bir temizliğin olduğunu hissettim. O dakikadan önce kendimi bu ensest nedeniyle hep kirli hissediyordum. İlk defa kendimi temiz hissettim, sanki içten yıkanmıştım. Ama sorun eve geldiğimde bitmemiş olduğu gibi, yine aynı korkuyu yaşamaya devam ettim.
İhanet..
Ya anneme ne demeli? Bu olanlar nasıl olurda ona uyardı? Neden bana yardım etmiyordu? Babamla olanları anneme anlattığım zaman sekiz ya da dokuz yaşlarındaydım. Beni kontrol edip babamla yüzleştirdi ama o yalan söylediğimi idda ettiğinde, annem bana değil de ona inanmayı tercih etti. Hangi kadın böylesine bir durumda kocasına inanmayı seçer? Bence derinlerde bir yerde bunu biliyordu ama bunun doğru olduğuna inanmak istemiyordu. On dört yaşımdayken, bir gün annem eve alışverişten beklenenden erken geldi ve babamı tecavüz sırasında şaşırttı. Baktı, çıktı ve bundan iki saat sonra hiçbir şey görmemiş gibi davranarak geri geldi. Bana yardım etmedi ve etmiş olması gerekirdi.
Çok ama çok yıl sonrasında (30 yıl kadar) bana bu gerçeği kaldıramayacağını itiraf etti. Otuz yıl boyunca belli etmedi bile! O süre boyunca o gergin çöküşün acısını çekti. Onu tanıyan herkes ”hayattaki değişimden” onu sorumlu tuttu. İki yıl, geçici olarak anılarını unutturan shock adında bir tedavi altına alındı. Hekimlerin hiç biri ona neyi unutturmada yardım ettiklerini bilmiyordu ama bir şey unutması gerektiğini biliyorlardı. Zihninde sağlığını kötü etkileyen bir şeyin olduğu kesindi.
Bu problem annemin fiziksel durumunu etkiledi. Erken yaştaki bazı kadınsal problemlere dayalı bazı olağandışı zorluklarla karşılaştı. Otuz altı yaşında histerektomi (rahmin çıkarılma ameliyatı) sonrasında da normalinden önce menopoz yaşadı. O dönemlerde çoğu doktor kadınlara hormon verilmesinden yana değildi ve bu annem için çok zor bir dönem oldu. Yaşadığı her şey taşıyabileceğinden daha fazlaydı. Şahsen, annemin bu duygusal çöküşünü seneler boyunca dayandığı taciz ve gerçeği reddetmesine, çözmek istemeşine bağlıyordum. Yuhanna 8:32 de Rab’bimiz der ki: ”Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” Tanrı’nın sözleri gerçektir ve uygulamaya geçilirse tutsakları serbest bırakma gücüne sahiptir. Tanrı’nın sözleri ayrıca bizleri hayatlarımızdaki problemlerimizle yüzleştirir. Tanrı bizden yüzleşmemizi isterken sırtımızı dönüp koşmaya karar verirsek, tutsaklığa devam edeceğiz.
Evi terk etmek
On sekiz yaşımda, babam işteyken evi terkettim. Kısa zaman sonra bana ilgi duyan ilk gençle evlendim. Benim gibi kocamında sonsuz problemleri vardı. Kocam manipülatör, hırsız ve bir sahtekardı. Çoğu zaman, çalışmazdı bile. Çok kez taşındık. Bir keresinde beni California’da terketti, üstümde yalnızca on cent ve birkaç soda ile bıraktı. Korktum, ama acıya ve korkuya alışık olduğum için, muhtemelen hiç ”deneyim” yaşamamış birine kıyasla beni hiç etkilemedi..Kocam beni birkaç kez, ben işte çalışırken öylesine giderek de bıraktı. Birkaç haftalığına ya da birkaç aylığına giderdi. Sonra aniden gelirdi ve onun tatlı sohbetini, özrünü dinler, onu tekrar kabul ederdim… ancak yine aynı şey tekrar tekrar yaşanırdı. Benimle iken sürekli içerdi ve başka kadınlarla düzenli ilişkileri vardı.
Beş yıl boyunca evcilik oynadık. Çok gençtik, on dokuz yaşındaydık ve ikimizin de iyi ebeveyinleri olmamıştı. Birbirimize yardım edebilmek için hiçbir şekilde eğitim almamıştık. Yirmi yaşımda doğal bir kürtaj yaptırdıktan ve yirmi iki yaşımda büyük oğlumu doğurduktan sonra sorunlarım çoğaldı. Bu da evliliğimizin son yılında gerçekleşti. Kocam beni terketti ve herkese karnımda taşıdığım çocuğun başkasından olduğunu şöyleyerek evin iki blok ötesinde yaşayan kadınla yaşamaya gitti.
1965 yılının yaz ayında tamamen aklımı yitirmek üzere olduğumu hatırlıyorum .Tüm hamileliğim boyunca yemek yiyemediğim için kilo kaybettim. Arkadaşım yoktu, parasızdım ve sağlık sigortam dahi yoktu. Hastaneye kontrol için gittiğim her seferde bana farklı bir doktor bakıyordu. İç doktor ya da pratisyen hekimdiler. Uyuyamıyordum ve hap almaya başladım. Tanrı’ya şükürler olsun bana bir zarar vermediler. Ne bana ne de çocuğuma.
O yaz sıcaklık 40 dereceye varmıştı ve apartmanın üçüncü katındaki evimde ne bir klimam ne de ventilatörüm vardı. O konuda tüm dayanağım buhar veren eski bir otomobil olan Studebaker idi. Babam her zaman onun yardımına ihtiyacım olacağını ve ona geri döneceğimi söylediği için bunun dışında herşeyi yapmayı seçmiştim…ne olacağını bilmememe rağmen. O kadar büyük bir zihinsel baskı altındaydım ki ne yaptığımın farkında olmadan öylesine duvara ya da pencereye saatlerce baktığımı hatırlıyorum. Bebek doğana kadar çalıştım. İşi bırakmam gerektiği zaman da kuaför ve annesi beni evlerine götürdüler. Bebeğimin dört buçuk haftalık bir gecikmesi vardı. Ne yapmam gerektiği ya da doğduğunda ona nasıl bakacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Bebek doğduğu zaman kocam hastanede göründü. Bebek ona benzediği için kendi bebeği olduğunu inkar edemezdi. Bir kez daha üzgün olduğunu ve değişeceğini söyledi. Hastaneden bıraktıkları zaman, gidecek bir yerimiz olmadığından kocam erkek kardeşinin eski eşiyle bağlantıya geçti. Harika bir hristiyandı ve tekrar işe dönecek duruma gelene kadar kalmamıza izin verdi. Tüm bu olanlar ile hayatımın nasıl bir şeye benzediği konusunda bir fikir edinmişsinizdir. Gülünçtü! Hayatımda hiç sabit bir şey yoktu ve istikrara ihtiyacım vardı.
Nihayet, 1966 yılının yaz ayında, bana olacakları düşünmeyecek duruma geldim. Kocamla devam etme düşüncesini bile kaldıramıyordum. Adama karşı birazcık bile olsa saygı göstermek için neden bulamıyordum. Özellikle de yasal sorunları olmuşken. Çocuğumu ve götürebildiğim her şeyi yanıma aldım, evden ayrıldım. Bir telefon kulübesine gittim ve babamı aradım. Eve geri dönüp dönemeyeceğimi sordum. Tabi ki de, buna memnundu!
Evde birkaç ay yaşadıktan sonra boşanma teklifinin kabul edildiğini öğrendim. Bu 1966 yılının eylül ayında olmuştu. O zamanlar annemin zihinsel sağlığı gün geçtikçe kötüleşiyordu. Şiddetli şoklar geçirmeye başlamıştı, çalışanlarını hırsızlıkla hatta bazı önemsiz detaylar konusunda tehdit ediyordu. Cüzdanında bir bıçak bile taşıyordu. Sinirli davranışlar gösteriyor, herhangi bir şey için çığlık atıyordu. Çok iyi hatırlıyorum, bir keresinde yerleri silmediğim için bana bir süpürge ile vurmuştu. Tüm bunlar olurken, ben babamın yakınında olmamaya ve onunla yalnız kalmamaya bakıyordum.
Özetleyecek olursak, hayatım tam bir cehennemdi. Hafta sonları ‘oyalanmak’ için barlara gitmeye başladım. Galiba beni isteyecek birini arıyordum. İçerdim ama sarhoş olmazdım. İçki hiç ilgimi çekmedi. Ayrıca tanıdığım çok erkekle yatmayı da reddederdim. Hayatımın felaket olmasına rağmen içimde iyi ve saf olma arzusu vardı. Şaşkın, korkak, yalnız, bitkin, bunalımda sıkça şöyle dua ederdim: ” Sevgili Tanrım, lütfen, bir gün…mutlu olmama izin ver. Beni gerçekten seven ve kiliseye götüren birini ver.
Şaşaalı zırhlı Şövalyem..
Babamlar iki daireden oluşan bir apartmanda oturuyordu. Kiracılarından biri Dave Mayer adında bir adamla çalışıyordu. Bir öğlen vakti, Dave arkadaşını bowling oynamaya gitmek için aramaya geldi. Bense annemin arabasını yıkıyordum. Benimle flört etmeye çalıştıysa da küçümsüyormuş takıntısı verdim. Arabayla işim bittiğinde kendisininkini yıkamamı isteyip istemediğimi sordu. ” Arabanı temiz istiyorsan sen kendin yıka” dedim. Babamla ve kocamla yaşananlardan dolayı erkeklere güvenmiyordum, onu da hafife aldım. Ama Dave tamamen Kutsal Ruhla yönlendirilmeye devam ediyordu. Yeniden doğmuş ve Kutsall Ruhla vaftiz olmuştu; Tanrı’yı tüm yüreğiyle seviyordu.
Yirmi altı yaşında, evlenmeye hazırdı ve Tanrı’nın onu doğru kadına yönlendirmesi için altı altı aydır dua ediyordu. Ayrıca yardıma ihtiyacı olan biri için dua etmişti. Dave, Tanrı tarafından yönlendirilmiş olduğu için benim onu hor görmem ona etki etmemiş sadece onu daha teşvik etmişti. Daha sonra arkadaşına benimle çıkmak istediğini söyledi. İlk önce reddettim ama sonra fikrimi değiştirdim. Beş kez dışarı çıktıktan sonra Dave bana evlenme teklifi etti. İlk çıktığımız günden beri onun eşi olmamı istediğini bildiğini söyledi ama beni korkutmamak için evlenme teklifi etmek için birkaç hafta beklemeye karar vermiş. Benim açımdan bakacak olursak, ben sevgi nedir bilmiyordum. Ve başka bir erkekle bir ilişki kurma arzum yoktu. Ama evdeki herşey daha kötüye gittiği ve her zaman panik durumunda olduğum için başka herşeyin bundan daha iyi olacağına karar verdim.
Dave onunla kiliseye gitmek isteyip istemediğimi sordu. Bu benim özlemle beklediğim şeydi. Duada isteğiminde beni sevecek ve kiliseye götürecek birini istediğimi hatırladım. İmanda dimdik durarak bir hayat yaşamak istiyordum ama biliyordum ki, beni yönlendirecek güçlü birine ihtiyacım vardı. Dave ayrıca 6 aylık bebeğime de iyi davranacağını söyledi. Adını David koydum, kardeşimin ismi gibi ve benim de erkek için favori ismimdi. Bu karanlık ve umutsuzluğun ortasında Tanrı’nın benim iyiliğim için etkin olması beni hala şaşırtır.
Dave ve ben 7 Ocak 1967 de evlendik. Ama ”sonsuza dek mutlu” yaşamadık. Evlilik ya da kiliseye gitmek benim sorunlarımı çözmedi. Sorunlar aile hayatımda ya da evliliğimde değildi, bendeydi. Yaralarımda ve duygusal zayıflıklarımdaydı. Taciz insanı duygusal açıdan kötü hissetirir, devamlı ve sağlıklı ilişkiler yürütme konusunda kendinizi yetersiz görmenizi sağlar. Ben sevilmek ve sevmek istiyordum ama yapamıyordum. Babam gibi bende manipülatör, kontrolü seven, kolerik, eleştirici, negatif, dominat ve iftiracıydım. Yaşadığım her şey oluvermiştim. Kendime acıyordum, küfürbaz, depresiftim. İçimde acı vardı. Kişiliğimi böyle anlatmaya devam edebilirim ama durumu anladığınıza eminim.
Sosyal konularda iyiydim. Ben çalışırdım, Dave çalışırdı. Beraber kiliseye giderdik. Zamanın çoğunluğunda iyi geçinirdik çünkü Dave anlaşması kolay biriydi. Genellikle bana izin verirdi ama bana izin vermediği zamanlar deli olurdum. Bakış açıma göre, ben her konuda haklıydım. Bana göre, ben hiç sorunum yoktu, diğer herkesin sorunu vardı.
Şimdi, benim yeniden doğmuş olduğumu hatırlayın. Ben İsa’yı seviyordum. Günahlarımın bağışlanmış olduğuna ve öldükten sonra cennete gideceğime inanıyordum. Ama günlük hayatımda ne huzur ne sevinç ne de zafer vardı. Hristiyanların mutlu olmasını sağlayan o gerçeğe inanmama rağmen, ben değildim! Mesih’in kanının ödemiş olduğu bedelle sağlanan adaletin ne olduğunu bile bilmiyordum. Kendimi her zaman kontrol etmek isteyen biri gibi hissediyordum. Aslında kontrol dışı davranıyordum. Kendimi suçlamadığım tek an, bana özsaygı kazandırdığını sandığım bir hedef peşinde koştuğum zamanlardı.
Düşünüyordum ki, bazı şeyler değişirse, diğerleri değişirse, o zaman her şey iyi olacaktı. Kocam, çocuklarım, ekonomik durumum, sağlığım farklı olsaydı, tatile çıkabilseydim, yeni bir araba alabilseydim, bir elbise; evden çıkabilseydim, bir iş bulup, daha çok para kazanabilseydim, o zaman kendimi mutlu hissedecektim. Her zaman Yeremya 2:13 ayetinde yazanları yapıyordum: ”Su tutmayan çatlak sarnıçlar kazdılar.”
Trajik ve sinir bozucu bir hatayı yapıyordum, Tanrı’nın Egemenliğini (ki Romalılar 14:17 ye göre doğruluk, esenlik ve sevinçti) insanlarda değil de şeylerde arıyordum.
Farketmediğim şey, İsa’nın Luka 17:20-21 de öğrettiği ve Pavlusun Koloselilere işaret ettiği, Tanrı’nın Egemenliğinin içimizde olduğuydu: Mesih içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor. (Koloseliler 1:27). Sevincimi O’nda bulmalıydım ama bunu yapmak yıllarımı aldı. İyi şeyler yaparak, dünyasal işlerle adaleti sağlamaya çalışmıştım. Kilise toplantılarında ve müjdeleme heyetindeydim. Kocam kilise ihtiyarlarından birisiydi. Çocuklarım bir kilise okuluna gidiyordu. Ben her şeyi iyi yapmaya çabalıyordum. Tekrar tekrar deniyordum ama hatalarımdan kurtulamıyordum. Yıkılmış ve bitkindim, kendimi hayal kırıklığına uğramış ve sefil hissediyordum.
Problemi Görmezden Geliyordum
Taciz ve reddedilme yıllarımdan dolayı acı çekiyor olduğumu düşünmek hiç aklıma gelmemişti. Tüm bunların geride kaldığını düşünmüştüm. Artık fiziksel olarak yaşamadığım doğruydu ama tüm onlar duygularıma ve aklıma yerleşmişti. Etkilerini yaşamaya devam ediyordum ve sonucuna göre davranıyordum.
Duygusal şifaya ihtiyacım vardı!
Yasal olarak Mesih’te yeni bir yaratıktım (1.Korintliler 5:17) ama deneysel yönden kendimi yeni yaratılış gerçeğine uyduramamıştım. Aklımdaki zarar görmüş istek ve duygulara yabancılaşmıştım. İsa özgürlüğüm için gereken bedelin tamamını ödemişti, ama ben O’nun bu hak edilmemiş armağını nasıl kabul edeceğim konusunda bir fikrim olmamıştı.
”Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” Tanrı’nın sözleri gerçektir ve uygulamaya geçilirse tutsakları serbest bırakma gücüne sahiptir. Tanrı’nın sözleri ayrıca bizleri hayatlarımızdaki problemlerimizle yüzleştirir. Tanrı bizden yüzleşmemizi isterken sırtımızı dönüp koşmaya karar verirsek, tutsaklığa devam edeceğiz.18. Kasım 2011: 11:06 #35858AnonimPasifUçurumda İsa’yı gördü
18/11/2011 12:52İrlanda’yı gezen bir turistin falezlerde çektiği fotoğrafta İsa’nın yüzüne benzer bir figür dikkat çekiyor.
Amerikalı Sandra Clifford İrlanda’ya gidip orada Katolik kökenini bulmayı planlarken orada bir uçurum kenarında İsa’nın yüzüyle karşılaştı. 42 yaşındaki San Franciscolu pilot Moher falezlerinde gözlerine inanmakta güçlük çekerken İsa’ya benzettiği figürün fotoğrafını da çekti.
Şüpheci biri olduğunu söyleyen Clifford, etrafındaki insanlara onunla aynı şeyi görüp görmediklerini sorduğunu ancak etrafındakilerinde kendisiyle aynı fikirde olduğunu dile getirdi. (Daily Mail)
2. Şubat 2012: 8:52 #36779AnonimPasifAziz’lerin Sözleri
— Çok kitap okuyan Tanrı’yı aramaya devam edecektir, fakat dua eden ve yakından inceleyen Tanrı’yı bulacaktır.— Dua en güçlü silahtır ve Tanrı’nın kalbini açan anahtardır.
— Unutma, Şeytan’ın ruhuna girebileceği tek bir kapı vardır, ” kendi isteğin” başka saklı ve gizli bir kapı yoktur.
— Dünyanın tüm acısını üzerime almak isterdim, fakat ben kimim ki? Tanrı’nın yapmadığını yapabileyim.
— Cesur ol, kusursuz kim varki? İyi niyet ve istek ile iyileşebilirsin.( AZİZ PADRE PİO)
Tanrı insanlara, O’na doğru uzanarak dua eden sevgi dolu elleri, çok önemli bir alet olarak vermiştir. Dua eden eller, seven ellerdir. Seven eller, yardım eden ellerdir. Senin sevgi ile O’na doğru uzattığın ellerin, Rab’be bir köprüdür. Bu köprünün ne başlangıcı nede sonu vardır, bütün sınırları aşar, dayanıklı ve sağlamdır, çünkü Rab’be yöneliktir ve Rab’dir bunu bize inşa etmeyi öğreten.
Rab’bim sana teşekkürler ederim. (Avilalı Teresa )Tanrı’nın isteğine uymak ve onun bizim hayatlarımız için yaptığı planı kabul etmek,
iç huzuru beraberinde getirir. Kadercilik bir tarafa, yaşayan Babamızın bizleri çok
sevdiğini ve hepimizin arzuları ve yetenekleri doğrultusunda Tanrı’nın evinde bir yerimiz olduğunu unutmayalım.“Geçmişi Tanrı’nın merhametine, içinde bulunduğumuz zamanı, itaatkarlığımıza ve
geleceği Tanrı’nın istemine bırakmalıyız”. (Aziz Francis De Sales)“Bizim mükemmelliğimiz, sevecen Tanrımızı sevmekten,Tanrı sevgisinin mükemmelliği, bizim istemimizle onun isteminin birliğinden meydana gelir. Tanrı’ya sunabileceğimiz en büyük övgü, O’nun hayatlarımız için yaptığı planları kabul etmektir”.(Aziz Alfonso Liguori)
“Tanrı’nın bizim için uygun gördüğü yaşam planından memnun olmamız, neden yaşıyoruz sorusunun cevabını bulmuş olmamızdandır”. (Aziz Jean Eudes)
“Baba, kendimi senin ellerine bırakıyorum, ne istersen yapabilirsin. Yaptığın her şey için teşekkür ederim: Her şeye hazırım ve her şeyi kabul ederim. Bende ve tüm yarattıklarında senin istemin gerçekleşsin, bundan başka bir şey istemiyorum” (Charles De Foucauld )
Ben bir hiçim, Sen ise herşeysin . Benim hiç bir şeyim yok , Sen ise herşeye sahipsin. Ben bir şey yapamam, Sen ise herşeye kadirsin. Bugün benim senden istediğim, bir dağı yerinden oynatmaktan daha kolaydır. Sen ki, bir hardal tohumu kadar imanı olanı ödüllendireceğine söz verdin. (Kızkardeş Madlen)
Ben ancak dünyanın en horgörülen, unutulmuş ve yoksul kabilesinden birini bularak, ona “Rabbimiz İsa senin de Kardeşindir….. seni kendisi gibi kabul ediyor … ve ben, kardeşim ve dostum olmayı kabul etmen için sana geliyorum…” diyebilirsem, mutlu olabilirim.(Kızkardeş Madlen)
— İçimde bir üzüntü duyduğum zaman, bu üzüntüyü Tanrı ile arama korum ve Tanrı onu bir avuntuya çevirinceye dek dua ederim. (Aziz Alfons Rodriguez )
–“İnsanoğulları Rab’bin oğulları olsun diye Rab’bin Oğlu, insan oğlu oldu!” (Aziz Athanasius )
–“Vaftiz kurnasındaki sudan çıkan her Hıristiyan bir zamanlar Ürdün Nehrinin kıyısında duyulan sesi yeniden işitir; ‘Sen benim sevgili oğlumsun, senden hoşnudum'” (Luka 3:22). ( Papa II. John Paul )
15. Şubat 2012: 8:37 #36798AnonimPasifMints Türkçe Bölümü Kutsal Yazılar araştırma grubu
http://www.mintsturk.com/Arkadaşlar, yukarıda adresi yazılı okula kayıt olmam mümkünmü?
20. Şubat 2012: 6:03 #36832AnonimPasifİblis, bizleri tanrıdan koparmak için var gücünle düşündüğünü biliyorum. Oysa sen Tanrının bizde olan en bilinmezleri bilme gücünü bilmiyorsun.
İblis seni tanıyorum, beni Tanrıdan koparmak için ne dolaplar çevirdiğini biliyorum. Bil ki, senin her oyununda-Tanrıya daha çok inanıyorum.
İblis, Dünyadaki kötülüğün tek sebebinin sen olduğuna adım gibi eminim. Bu yüzden Dünya seni görsün diye �gör Dünya diye haykırıyorum.
İblis, sen İsa�yı hiç sevmedin. Beni de sevmiyorsun. Can vermem için çırpınıyorsun.
Barış demekle Dünyaya barış gelmez. Barış, ancak; İsa�nın emrettiği gibi birbirimizi tam seversek gelir.
İnsanın kötülüğü tamamen iblisten-onun yüreğimize akıttığı o önemsiz gibi görünen bir tek eksik sevgi yüzünden.
İsa�nın ruhuyla birbirimizi tam sevme gücüne kavuşacağız-arkamızda, çocuklarımıza asla ayrılmak istemedikleri tam sevgi dolu bir Dünya bırakacağız.
Dünya, Tanrıya neden acı çektiğini soruyorsun. Oysa, Tanrının sözüne �ruhuna ne kadar uzak olduğunu görmüyorsun.
Bir tek eksik sevgi bile bizleri şeytanlaştırır-onun (Şeytanın) tohumunun yüreğimizde kök saldığını gösterir.
Sevgisizlik tamamen şeytandandır. Gülmek-sevinmek tüm Dünya için esenlik dilemek tamamen tanrıdandır.
Dünya, bil ki Tanrının ruhuyla yeniden doğunca, hepimiz Tanrının gözünde tam sevgi kralları olacağız.
Tanrı, kendisi gibi tam seven her çocuğunu-daha çok kutsar. Sözde ve davranışta ışığı daha da parlasın diye, bereketler.
Eksik seviyorsak, tüm Dünya için esenlik dilemiyorsak, Tanrının gözünde değersiziz. Sevaplarımız, dualarımız, ibadetlerimiz ölü bir beden gibidir, hiçbir işe yaramaz.
İsa�nın adıyla yapılan her dua-Tanrıdan mutlaka karşılık bulur. Kapılar peş peşe açılır.
Tanrı, İsa�nın adını her duyuşunda gözyaşlarına boğulur. Onun adıyla dilenen her dileği mutlaka yerine getirir.
İblis, bizleri ne kadar düşürse de bizler hiçbir zaman pes etmeyelim. Onun tek başına cehenneme gitmesi için var gücümüzle direnelim.
Tam sevgiden asla vazgeçmeyelim. İsa�nın bizlere bıraktığı gibi, ona yaratılışı tam sevgi içerisinde tekrar geri götürelim.
Kendimiz, Ülkemiz için istediğimiz esenliği, tüm Dünya için de isteyelim. Dünyanın öbür ucundaki insanlarında bizlerle aynı olduklarını görelim.
Eğitim ve para yaşama kurallarımızı-hayat şartlarımızı değiştirir.Ama ruhumuzu değiştirmez.Ruhumuzu, ancak; İsa Mesih�e olan imanımızla, Tanrının canlı-ruhsal dokunuşu değiştirir.
Gerçek Hristiyanın ömrü, Tanrıyı ve insanlığı sevmekle ona hizmet etmekle geçer. Sahte Hristiyanın ömrü, kendini ve insanları kandırmakla-ona (kendine ve insanlığa) zarar vermekle geçer.
Tanrı kötülük yapmaz-kötü olan hiçbir şeyi düşünmez. Şeytansa kötü olan her şeyi düşünür. Bizlerede seçmek kalır. Ya Tanrının çocukluğunu seçeriz-ya da Şeytanın çocukluğunu.
Yaşam sözüne (Kutsal Kitap) a sımsıkı sarılmalıyız. Şeytana açık kapı bırakmamalıyız.
Ölümden bahseden her insan, Şeytanın Krallığındandır. Yaşamdan ve cennetten sonsuz uzaklıktadır.
Ömür, ilkbahar ve sonbahar mevsimi gibidir. Gelip-geçicidir, kalıcı olansa, Tanrıyla, kutsallarla cennete geçirilen o muhteşem sonsuz zamandır.
Kutsalların sözleri, bu karanlık Dünyada yolumuzu aydınlatan ışık gibidir. Bizleri, kötülüğün (iblisin) tuzaklarına karşı ayık ve uyanık tutar.
Dünya, gerçeği (İsa�yı) görmüyor. Farkında olmadan, bilmeden yaşama (İsa�ya) ölüm diyor.
İsa�nın ruhu barış ruhudur. Her zaman alçakgönüllü, uysal, sevecen, şefkatli, içten ve samimidir.İblisin ruhuysa savaş ruhudur.Çoğu zaman hırçın, kavgacı, karıştırıcı, kibir doludur.
Tanrı, hakkımızda karar verirken, yüzümüzün, gözlerimizin güzelliğine, ibadetimizin, sevaplarımızın çokluğuna göre karar vermez. Kararını, kutsal yaşayışımıza, yüreklerimizin temizliğine ve İsa Mesih�e olan imanımıza göre verir.
Dünya, İsa�nın sözlerini anlayıp, yaşamına uygulasaydın. Şimdi, yaşadığın savaşlar, kargaşa-kaos hiçbir zaman olmayacaktı.
Ağzına kadar dolu olan hapishanelerin bomboş olacaktı. Yerine İş Merkezleri, Üniversiteler, Fabrikalar kurulacaktı. Mutluluk olacaktı.Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa�da birsiniz.(Galatyalılar 3:28)
11. Mart 2012: 8:14 #36881AnonimPasifDünya, ışık (İsa) sana geldi sen karanlık (Şeytan) dedin, kendini bilerek kötülüğe teslim ettin.Yavrularına da kötülük dolu bir Dünya bıraktın.
Dünya, ışık (İsa) seni aydınlığa çıkaracaktı, sen karanlıkta ısrar ettin.Bile bile kendini mahvettin.
Dünya, ışığın (İsa’nın) gücüyle kar gibi bembeyaz olacaktın, tam seviyle dolup taşacaktın.
Dünya, ışıkla (İsa’yla) bilgilenecek, uygarlaşacaktın.Tanrı’nın istediği yaşamı Dünya’da kuracaktın.
Dünya, ışığın (İsa’nın) gücüyle barışacaktın, asla barışmam dediğin insanla kucaklaşacaktın.
Işığa yaklaşmanız, sizlerinde onun gibi Dünya’ya ışık saçmanız dileğimle…….
11. Mart 2012: 21:33 #36884AnonimPasifAziz Vinzenz Paul’un Sözleri
-Eğer biz, şeytanı gurur ve Kibir ile başımızdan atmak istersek ona karşı hiç bir zaman kazanamayız. Çünki o’nda, bizden fazla Kibir vardır. Ama onun karşısına, alçak gönüllülükle, mütevazi bir kalple gidecek olursak onu yeneriz. Çünki bu erdemlikler o’nda yoktur.
-Birbirimizle karşılaştığımız zaman, koruyucu Kutsal Meleklerimizin de yanımızda olduklarını unutmuyalım. Onlar Allah’a olan Saygılarından dolayı, bizleri onurlandırıyor, koruyor ve bizlere sevgi ile hizmetlerini yapıyorlar.
-Büyük bir dikkatle ve saygıyla birbirimize yaklaşmalıyız. Kendini kibirli ve kendini beğenmiş şekilde göstermek isteyen her kişiye, bütün kalpler, açılacağına kapanacaktır.
-Eğer kişileri üzüp incitiyorsan ve ayrıca bu bir alışkanlık oldu ise, o zaman kendine her seferinde bir ceza ver. Göreceksin, yakında alçak gönüllü, mütevazi, yumuşak, kabullenen ve sevimli bir kişi olacaksın.
-İsa’ya şöyle diyelim: Tanrım, şu andan itibaren başkalarında hata aramıyacağım, ve sadece kendimde hata arayacağım. Bütün insanlara kalbimde yer verip ve onları oldukları gibi kabul etmem için kuvvet ver ve parlak örneklerinle içimi doldur.
– Diğer insanlara kalbin hüzünlü olsa bile, mutlu bir yüzle sevgi ve saygı göster. Diyeceksinki kalbim hüzünlü olduğunda nasıl yüzüm gülsün ? Kalbinin mutlu olması veya olmaması önemli değil. Bu bir iki yüzlülük değildir. Sevgi, istek ve arzuya bağlıdır.
– Kimse, bir insana akıllılı olduğundan dolayı inanmaz. Onu değerli bulduğu için ve sevdiği için inanır.
– İnsanlar sözlerimizden, kalbimizi tanırlar.
– Sözleri ile bizim kalbimize nasıl yara açtığını diğerlerine göstermemek bir iki yüzlülük değil Hristiyanlığın verdiği akıllılıktır.Karşılık olarak dostça yüz göster, iyilik, yardım severlik ve uysallıkla hareket et.
– Kendi çıkarlarını düşünerek yaşayan, Tanrının işlerini temsil edemez.
– Yetimler ve zavallılarla karşı acı hissetmeyen ve merhamet göstermiyenler, cennetteki tüm sevgilerden uzak olanlardır.
– Etrafındaki insanların hatalarına ve zayıf taraflarına katlanmaya çalış, ve unutmaki sen bugün onlara makul davranırsan, belki onlarda yarın sana katlanmak zorunda kalırlar.
– Kim kendi sefaletini tam olarak tanımış ise, başkalarınada katlanması gerektiğinin, bir görev olduğunu tanıyacaktır.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.