Bir Kadiri Tarikatı Şeyhinden Nasıl Hıristiyan Olduğunun

  • Bu konu 11 izleyen ve 23 yanıt içeriyor.
15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 24)
  • Yazar
    Yazılar
  • #25940
    Anonim
    Pasif
    Bir Kadiri Tarikatı Şeyhinden Nasıl Hıristiyan Olduğunun
    Tanıklığı

    Neredeyse çocukluğumun ilk yıllarından beri İslam öğretisi içerisinde büyüdüm. Ağbim bu tür konulara çok düşkün olduğu için beni de bu konularda eğitmeye çalışmıştı. Yıllarca bu konularda bir çok öğreti içeren tarikat ve bunların şeyhleri konumunda ki din adamları ile yakın ilişkilerim olmuştu. Bu insanlar, Ruhsal bazı yeteneklerimin var olduğuna beni inandırarak, İslama hizmet edebilmem için bana bir çok konuda (hadis, kelam, tasavvuf, tarikat, şeriat vs) eğitim verilmesi için çaba sarf etmişler ve her zaman özel bir yere sahip olduğumu belirtmişlerdi.

    Son yıllarda kadiri tarikatının bir kolunda, şeyhlik yaparak bir çok müridin irşad edilmesi vazifesinin manevi alemden bana verildiğini ve bu konuda her türlü maddi ve manevi yardımı göreceğim hususunda teminatlarla irşat vazifesini üstlendim. Bir yandan müridler ediniyor bir yandan ise dünyanın en büyük “Hadis Külliyatı” çalışmasını yürüten iki adamdan biri olarak Arabistan ve İngiltere’den bu çalışmalar için maddi destek buluyordum.

    Çok saygı görüyordum. Müridlerim beni rüyalarında Muhammed olarak görüyorlardı. Herkes şaşkınlık içerisindeydi. Beni yetiştiren şeyhler dahil mucizevi bir çok olaylarıma “keramet” gözü ile bakıyorlardı. Beni yetiştiren şeyhlerden biri, artık bana danışmadan, onayımı almadan bir şey yapmaz olmuştu. Bu kişi Türkiye de çok saygı görüp tanınan yaşlı bir Nakşibendi şeyhiydi. “OLSUN” dediğim her şey gerçekleşiyordu. En imkansız gibi görünenler bile.

    Müridlerim benden çok uzaklarda olmalarına rağmen, gece yarıları beni başka yerlerde dolaşırken ve birilerine yardım ederken görüyorlardı. Oysa ben o saatlerde uyuyor oluyordum. Bu olanlara bende çok şaşırıyor ama geçmişteki İslami hikayeleri anımsadığımda kendimi Allah’ın seçtiği özel biri olarak görüyor ve çok öğünüyordum. Burnumda kaf dağındaydı. Her ne kadar öyle olmamam söyleniyor olsa da, bana bu nasihatleri veren şeyh efendilerimin çoğunda bu gururu ve burnu büyüklüğü görüyordum.

    1998’in Aralığının son günlerinde, Hadis çalışmalarına maddi kaynak bulmak için Arabistana gittik. Ramazan ayı olduğu için gündüz hep boş geçti. Bol bol ibadet etme fırsatını buldum. Saatlerce namaz kıldım. Muhammedin kabrinde saatlerce Kur’an okudum, Kabe’de saatlerce namaz kılarak zikirler yaptım. Nede olsa Allah’ın seçilmiş kulu olduğuma inanıyordum. İnanıyordum derken, farkettiğim bir şey ise, bütün bunlar olurken kendimde olağan üstü değişiklikler olmasını yada birşeyler hissetmeyi bekliyordum. Ama kendime bile itiraf edemediğim şekilde HİÇ BİR ŞEY HİSSETMİYORDUM.

    1999 un ilk günlerinde, gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra Türkiye’ye döndük. Oldukça iyi para koparmıştık Arab asıllı bir iş adamından ve birkaç büyük otel sahibinden. İslama hizmet etmenin verdiği huzuru, zoraki hissetmeye çalışarak, kolları İngiltere’deki İslami cemaatlerden maddi yardım bulabilmek için sıvadım. İlk görüşmelerimde 10.000 sterlinlik bir yardımı garantiledim. Ayrıca daha fazla maddi destek sağlayabilmek amacıyla bir de, yeni bir ithalat ve ihracat şirketi kurduk. Bu şirket için bir çok iş bağlantısının ve ithalatın gerçekleşebileceğine inandığımız İngiltere’de de yeni bir şirket kurmayı planlayarak çeşitli kişilerle görüştük ve “İslami çalışmalara destek” amacıyla İngiltere’de de bir şirket kurulmasına karar verdik ve İstanbul’da kurulu olan bir ithalat ve ihracat şirketine de ayrıca ortak olduk. Ve İngiltere’ye gittik. 15 günlük bir araştırmadan sonra Türkiye’ye dönerek durum değerlendirmesi yaptık. İçimde garip bir huzursuzluk vardı. Sanki bir şeyler olması gerektiği gibi değildi.

    Bu sefer İngiltere’ye yalnız gittim. Şirketi kurmaktan vazgeçerek, Hadis çalışmalarına sağlanan 10.000 sterlini alıp dönmeyi dişünüyordum. Ama bu yardımı yapacak insanı aradığımda adamın ölmüş olduğunu öğrendim.

    Geri dönmek için eşime ve çocuklara da bilet almam gerekiyordu. Bu yüzden Leeds’den Londra’ya gitmem gerekti. Londra’yı bilmediğim için Türkiye’den “İslami Araştırmalar Merkezi”nden (İSAM’dan) tanıdığım ilahiyatçı bir dostum olan M. Yayla’yı arayarak benimle Londra’da işimi görene kadar ilgilenmesini rica ettim.

    Leeds den kalkan otobüs beni sabah sekiz gibi Londra’ya Victoria Otobüs İstasyonuna bıraktığında arkadaşımın, beni almak için gelmesine 2,5 saat vardı. Vakit geçirmek için biraz yürümek istedim. Saat kulesine kadar yürüyüp geri dönüyordum ki, içimden bir şey şu binaya gir dedi sanki.

    Girdiğim yer ana cadde üzerinde bir Katedral’di. İçerde dolaştım, İsa’ya dua ettim. Ama neden böyle davrandığımı bilmiyordum. Sanki oraya girdiğim zaman başka biri olmuştum. İçimdeki bir yerler serinlemişti sanki. Ama çıktığımda her şey aynıydı. Ne işim olurdu benim katedrallerde falan. Ben kadiri tarikatının bir üyesi ve şeyhiydim. Kendi kendime bütün gün kızarak işim bittikten sonra Leeds’e geri döndüm. Katedrale girdiğimde duyduğum o güzel duygular ve rahatlık hissini hatırımdan çıkartmaya çalışıyordum. Ben Arabistan da Muhammed’in çevresinde ve Kabe de bile böyle rahatlık ve huzuru beklemiş ama bulamamıştım. Bir Hıristiyan mabedinin bana huzur vermesini hazmedemezdim doğrusu.

    Türkiye’ye döndükten sonra bir süre eşimin büyükannesinde misafir kaldık. Bir akşam eşim İsa’yı bir altın kafes içerisinde ‘slayt’ görüntü olarak gördüğünü söyledi. Ve daha sonra bir elin avucunu gördüğünü, bu avuçta ise sanki yaralar üzerinde filizlenmiş üç tane çimen gördüğünü bu üç tane filizin her birinin adının kendisine söylendiğini ama ancak sadece bir tanesinin adının aklında kaldığını söyledi. Ona söylenen isim veya kelime Türkçe telaffuzu ile ‘çeynbileyn’di. Bunu hemen sözlükten baktık. Eşim çok iyi İngilizce bildiği için bu kelimenin İngilizce olabileceğini düşünmüştü. Ama tam olarak anlamını bilmiyordu. Daha sonra hayretle gördük ki, bu kelime “chamberlane” idi ve anlamı “DAVET”ti.

    Ertesi gün eşimin ısrarı ile İstiklal caddesindeki Saint Antuan kilisesine gittik. O içeride dua ediyordu. Ben de söylenerek içerde dolaşıyordum. Eşime biraz kızıyordum. Bilmiyor muy du benim İslama ne kadar düşkün olduğumu? Benim şeyh olduğumu bildiği halde, üstelik aynı zamanda müridemdi de, bu şekilde ısrar etmesine bozuluyordum. Yine de onu kırmamak için gitmiştim. O gün öyle geçti.

    Bu olaydan sonra, aradan 6 aya yakın bir zaman geçmişti. Her gece ibadet ve kur’an okumakla meşgul oluyordum. Hiç mi hiçbir huzur hissetmiyordum. Bunun yanı sıra tarikatın içinde ki bazı kişilerin çekememezlikleri ve fesatlıkları da çok canımı sıkıyordu. Dualarıma yanıt gelmez olmuştu. Sanki Allah beni duymuyor ve ilgilenmiyordu. İç sıkıntısı beni tamamıyla bunaltmıştı. Hiç sevgi hissetmiyor, Tanrı’nın gerçekten benden uzak olduğunu hissediyordum. Sanki tamamen çaresiz ve yapayalnızdım. Bir akşam bütün hayatımı etkileyecek olan bir hareket yaptım. Bütün kitaplarımı duvarlara vurdum, isyan ettim, Tanrı’ya artık inanmadığımı bağırdım. Beni duymadığını vs her şekilde Allah’ı inkar ettim. Sanki O’nunla kavga ediyordum. Çok sinirliydim. Lanetler okuyarak odama gittim ve yatağa uzandım.

    Sakinleşmek için gözlerimi kapadım. O anda ne olduysa oldu. Birden karşımda Rab İsa’yı gördüm. Gerçek gibi demiyeceğim. Gerçek olarak gördüm. Ve birbirimize dokunacak kadar yakındık ve gerçekti.

    Bana “Ne arıyorsun?” diye sordu. Çok şaşırmıştım, ama “Gerçeği arıyorum” diye zar zor yanıt verdim. O da bana “Yol, Gerçek ve Yaşam Benim” dedi.

    Bana doğru daha da yaklaşarak sağ elini başımın üzerine uzattı. Sanki elinin değdiğini hissediyordum. O anda eşimde yanıma gelmiş beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ona İsa’yı görüyorum dedim. Şaşırmıştı. “Gözlerin kapalı nasıl görüyorsun?” dedi. “Gerçek gibi. İşte bana dokunuyor ve içime başımdan bir şeyler, bir enerji akıyor” dedim. O anda İsa elini başıma değdirmişti O’nun elinden sanki şimşek gibi bir enerji çıkıyordu ve başımdan aşağı bir saniyeden de az bir zamanda büyük bir hızla geçen bu enerjiyi en az 45-50 saniye boyunca hissettim. Enerjinin şiddetinden vücudum yatakta sarsılıyordu. Eşim panik yapmaya başlamış ve aynı zamanda korkarak bana seslenmeye başlamıştı ki, İsa bana, “Eşine söyle korkmasın” dedi. Ben de zar zor o enerji yoğunluğu içerisinde eşime korkmamasını İsa’nın öyle dediğini söyledim. İçimden şiddetli bir enerjinin geçtiğini fark ediyordum, başımdan İsa’nın elinin bulunduğu yerden Vücuduma dağılıyor, ayaklarımdan fışkırarak çıkıyordu sanki. Bir an başımdan giren enerjinin sanki bembeyaz parlak olduğunu, ayaklarımdan çıkan enerjinin ise sanki karanlık bir güç olduğunu hissettim. Bütün bunların bir dakikanın da altında bir süre sürdüğünü sanıyorum. Biraz daha devam etseydi sanırım bayılacaktım. Bu bittikten sonra İsa bana “Bu gerekliydi” dedi. Ve birçok konuda konuşmaya başladık.

    Ben gözlerim kapalı ama başka bir dünyada İsa ile konuşuyordum. Aynı zamanda eşim yanımda ne söylerse duyuyordum. Eşimin söylediği her şeyi de İsa duyuyordu. Bize “Tövbe edin ve bana İman edin” diyordu. Bunu nasıl yapmamız gerektiğini bize bildireceğini ve hayatımızı kendisinin yönlendireceğini söyledi. Ancak eşim bir soru sordu. 6 ay önce, Kilisede dua ettiği zaman İsa’nın onu duyup duymadığını İsa’ya sormamı istedi benden. Bu soruyu sorduğumda İsa, “Evet, duydum” dedi. Eşim ise duasında ne dediğini sormamı istedi. Ben de sordum. “İsa olarak ben, eğer gerçeksem size sahip çıkmamı istedi benden” dedi. Bunu eşime söylediğimde eşim hüngür hüngür ağlamaya başladı.

    Bu İsa ile yüz yüze gerçekten konuştuğumun gerçek kanıtıydı. Ben eşimin ne dua ettiğini bilmiyordum, sormamıştım da. Zaten orada dua ettiği için biraz ona kızgındım da. Hiçbir zaman ona kilisede ne dua ettiğini sormadım. Yani bilmiyordum onun nasıl dua ettiğini, ama Rab bildirdi. Bunun çok önemi vardı bizim için. Bütün bu gördüklerim bir rüya, bir hayal, halüsunasyon vs değil hepsi gerçekti. Ve şu anda tam hatırlayamadığım bir çok Ruhsal ve derin Tanrı bilimi ile ilgili konularda konuştuk. Yeri geldiğinde Rab bana bunları hatırlatacaktır sanıyorum. O akşam eşim ve ben tövbe ettik ve İsa’yı Rabbimiz ve Kurtarıcımız olarak kabul ettik. Bol bol içimizden geldiği gibi dua ettik ve bizi yönlendirmesini bekleyeceğimize söz verdik.

    Rab bizi çok bekletmedi. Ertesi gün hayatımızı tam anlamıyla değiştirecek Kutsal Ruh ile dolu birini harika planı ile karşımıza çıkarttı.

    Bir süre sonra Rabbi rüyamda gördüm. Önce ki görüntüsü değildi. Arka sağ tarafımda şiddetli bir enerji vardı. Biliyordum Rab oradaydı. Bakamıyordum. Bakarsam sanki enerjinin şiddetinden yok olacakmışım gibi geliyordu. Önümde dünya vardı. Sanki dünyayı uzaydan, ben önde Rab arkada seyrediyorduk. “Git onlara beni anlat” dedi . O günden beri Rab hayatımızda Mucizelerle yaşıyor.

    Hamdosun O beni, Kendisini herkese anlatabileceğim bir yere getirdi. Tarikat ne mi oldu. Bir sürü kötülük yapılmak istendi, ama Rab her seferinde, bana ve aileme kurulan tuzakları ve kötü düşünceleri uzaklaştırdı. Ve tarikattaki insanlardan bazıları benden özür dilerken yüzüme bile bakamıyacak kadar utandılar. Rab bizi böyle korudu. Ve dua edip te gerçekleşmeyen bir duam olduğunu hatırlamıyorum. Hem de birkaç gün içinde.

    http://www.incilturk.com/

    #32398
    Anonim
    Pasif

    yazınızın kaynağını vermişiniz islamda bu tür yayınlar yapıldığında müslümanlığı kabul eden her kimse ismide cismide saklanmadan verilirki hikaye yada düzmece olup olmadığı anlaşılabilsin.şimdi çok ciddi bir yazı ve oldukça katı bir tarikat ile ilgili bu yazdığınız.m.yayla ismi veriyorsunuz o bile noktalı araştırmaya değer bulsam kadiri tarikatından öğrenirim ama bunu ismi ile açıklanmasını sizin yapmanız daha doğru olur sizin iddianız doğru ise problem yok ama değil ise kendinizi probleme sokarsınız bu yazıyıda yayınlamayacaklarını bilerek yazıyorum diğer yazılarım gibi.ama böyle bir şey var ise kadiri tarikatında bir sır değildir bende öğrenebilirim nede olsa adam şeyh dediniz.bana açıkça samimi gelmedi.esenkalın

    #32402
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Karahan, olay size samimi gelmemiş olabilir. Ama bu olayın gerçek olduğunu ve sözkonusu kişinin kim olduğunu biz biliyoruz. Bir alman veya ingiliz müslüman olunca isimi de cismi de açıklanır diyorsunuz. Doğrudur, adamın hristiyanlığı bırakıp başka bir dine geçtiği için diğer hristiyanlar tarafından öldürülme korkusu yoktur. Bu konuda çok haklısınız.
    Olaydaki tarikat şeyhi açık isim ve adres verseydi şimdiye kadar çoktan ‘temizlenmiş’ olurdu, hiç kuşkunuz olmasın.

    Bir almanın müslüman olmasını alkışladığınız gibi müslüman bir türkün de hristiyan olabileceğine kulağınız ve aklınız yavaş yavaş alışmaya başlasa çok iyi olur derim.

    #32410
    Anonim
    Pasif

    karahan;12815 wrote:
    yazınızın kaynağını vermişiniz islamda bu tür yayınlar yapıldığında müslümanlığı kabul eden her kimse ismide cismide saklanmadan verilirki hikaye yada düzmece olup olmadığı anlaşılabilsin.şimdi çok ciddi bir yazı ve oldukça katı bir tarikat ile ilgili bu yazdığınız.m.yayla ismi veriyorsunuz o bile noktalı araştırmaya değer bulsam kadiri tarikatından öğrenirim ama bunu ismi ile açıklanmasını sizin yapmanız daha doğru olur sizin iddianız doğru ise problem yok ama değil ise kendinizi probleme sokarsınız bu yazıyıda yayınlamayacaklarını bilerek yazıyorum diğer yazılarım gibi.ama böyle bir şey var ise kadiri tarikatında bir sır değildir bende öğrenebilirim nede olsa adam şeyh dediniz.bana açıkça samimi gelmedi.esenkalın

    Aslında bu tarz polemikli konulara cevap yazmayı sevmiyorum. Ama yazma ihtiyacı duyduğum için cevap vermek istedim.. Yargılamak kolaydır, asmak da öyle.. Öldürmek ise saniyelik, ne alakası var diyeceksin. Belki aralarında kıyaslama yaptığın zaman anlam bulamayacaksın. Ama bir de bunların tersini düşün, yargılamak yerine kucaklamayı seçebilir misin, asmak yerine ipi çözmeyi, adam öldürmek yerine yaşatmayı bunları becerebilir misin? Bu üç soruda kendini ara ve bul, eğer cevap verebilirsen, sadece müslümanların hristiyanlığı seçtiklerinde gerçek mi yalan mıyı araştırmaz, İslamiyet adına bir çok düzmece mucize yaratanları sorgularsın. Örnek mi?:

    *İKİ SAATLİK GENÇ CESEDİ FAREYE DÖNEN KIZ.
    *SECDE EDEN AĞAÇ
    *AFRİKA ÜZERİNDE YAZILI OLDUĞU SÖYLENEN *ALLAH YAZISI…

    Bunun gibi bir çok sahte mucize… Konunun dışına çıktığımın farkındayım. ama bilmelisin ki arkadaşım gerçek birse bin kişi duyar, yalan binse bir kişi duyar. Ve şu an sen gerçeğin konuşulduğu, yardımların da bulunulduğu bir sitedesin. Bunu kavramanı isterim. ,

    Esen Kalman Dileği ile…

    #32432
    Anonim
    Pasif

    Sevgili kardeşler,

    Öncelikle hepinize esenlikler. Bu yaşanmış olan olayın gerçek olduğuna yürekten inanıyorum.. Bu kişinin gerçekten böyle birşey yaşadığını bilen ve onu iyi tanıyan kişileri biliyorum.. O yüzden hiç kimse buna yalan demesin.. Tanrı isterse hiçkimse O’nun karşısında duramaz.. Hac farizasını yerine getirmek isterken, İsa Mesih’i karşısında görüp iman edenlerden tutun da, İsa Mesih’in şifa verip kişiyi ameliyat etmesine kadar birçok şey bilinmektedir.. Ben de İsa Mesih’i defalarca rüyamda gördüm.. Şeytanın saldırıları karşısında; ‘Lütfen yanımda olduğunu bana göster’ diyerek dua ettikten hemen sonra, Onun boydan silüetini ve ışığını gördüm. Bunlar da mı yalan, bunlar da mı iftira?.. Gerçekler bellidir, ve gerçek TEK’TİR.

    #32831
    Anonim
    Pasif

    Çok duygulandım inanın, içime serin bir su serpilmiş gibi oldum hikayeyi okuyunca…Paylaşım için teşekkürler

    #33352
    Anonim
    Pasif

    Gerçekten etkilenmemek mümkün değil. Tüylerim diken diken oldu. İtiraf etmek gerekirse ben de her zaman kilisede camiden daha çok huzur buluyorum. Bunu ilk defa burada itiraf ettim. Nedense tuhaf bir duygu kilisede olmak, açıklayamıyacağım bir durum. Ben islamiyet öğretileriyle büyüdüm. Çevremde şu an hiç hıristiyan yok. Din değiştirmekse şu ana kadar hiç aklımdan geçmedi ama bir haftadır hep butün sitelerdeyim. Okuyorum, tartıyorum .hatta bir sitede ateist olarak kaydoldum, sebebini ise ben bile açıklayamıyorum. Din değiştirme konusuna gelince eğer kişi iç huzurunu buluyorsa puta da tapsa umurumda değil. Hayata bir kez geliyoruz ve onuda anlamsız, buhran ve acılarla geçirmemeliyiz.

    Herkese saygılar.

    #33359
    Anonim
    Pasif
    ayasofya yıldızı;14763 wrote:
    Gerçekten etkilenmemek mümkün değil. Tüylerim diken diken oldu. İtiraf etmek gerekirse ben de her zaman kilisede camiden daha çok huzur buluyorum. Bunu ilk defa burada itiraf ettim. Nedense tuhaf bir duygu kilisede olmak, açıklayamıyacağım bir durum. Ben islamiyet öğretileriyle büyüdüm. Çevremde şu an hiç hıristiyan yok. Din değiştirmekse şu ana kadar hiç aklımdan geçmedi ama bir haftadır hep butün sitelerdeyim. Okuyorum, tartıyorum .hatta bir sitede ateist olarak kaydoldum, sebebini ise ben bile açıklayamıyorum. Din değiştirme konusuna gelince eğer kişi iç huzurunu buluyorsa puta da tapsa umurumda değil. Hayata bir kez geliyoruz ve onuda anlamsız, buhran ve acılarla geçirmemeliyiz.

    Herkese saygılar.

    Sayın Ayasofya Yıldızı,

    Foruma hoş geldiniz. Bizimle hayat tercübelerinizi ve çektiğiniz acıları ve hatta verdiğiniz acıları paylaştığınızdan dolayı minnettarız. Umarım, bizlerin de size, bir şekilde yardımımız dokunur.

    Yalnız, sözlerinizin sonu bilhassa dikkatimi çekti:

    “Eğer kişi iç huzurunu buluyorsa, puta da tapsa umurumda değil. Hayata bir kez geliyoruz ve onu da anlamsız buhran ve acılarla geçirmemeliyiz”.

    Müjde (İncil) şudur: Yalnızca bu dünyadaki, bizleri düğüm düğüm bağlayan bu anlamsız buhran ve acılardan kurtarıp, yüreğimize barış ve sevgi getirmek değil; ayni zamanda Şeytan’ın egemenliğinden kurtulup, Rab’bin egemenliğine geçerek, Ebedî Hayata kavuşmaktır.

    Pavlus şöyle diyor:”Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak; herkesten çok acınacak durumdayız” (1.korintliler 15:19).

    Bu Pavlus ki imanı için defalarca kırbaçlandı, hapislere atıldı, toplumdan dışlandı, dövüldü, taşlandı, aç kaldı, susuz kaldı, soğukta, yağmurda, denizlerde, karalarda, soyguncular arasında ve o zamanın şartlarında bile onbinlerce kilometre yol katederek, tüm Türkiye ve Avrupa’yı karış karış dolaşarak, bu Müjde’yi yaydı. Elimizdeki İncil ve şimdi duymakta olduğunuz Müjde, işte böyle bedeller ödenerek, kan fiatına, kelle fiatına bugün önümüze sunulmuştur. Senin ve benim, bu Müjde’yi duyabilmemiz için, duyup da kurtulabilmemiz için, milyonlarca can feda edildi. Kimisi aslanlara atıldı. Arenalarda doğrandı. Kimisi ise, canlı canlı yakıldı. Nitekim, bu bahsettiğim Pavlus’un da kanı ‘adak şarabı gibi’ döküldü; kafası kesilerek öldürüldü. Ve Pavlus, bunun olacağını bile bile, Rab ona söylediği halde, Müjde’yi duyurmak için, yine de Roma’ya gitti.

    Bu yüzden sevgili Ayasofya Yıldızı, biz Mesih imanlıları olarak; puta tapmaktansa, Pavlus gibi öldürülmeyi yeğleriz. Bizim gözümüz, gönlümüz; Şeytan’ın bu iğrenç dünyasından çoktan geçmiş, esas mutluluğu ve huzuru veren Rab İsa Mesih’e sımsıkı sarılmışız. Huzur, çevremizin veya çevremizdekilerin değişimi ile olmuyor. Mesih İsa sayesinde edindiğimiz ‘Yeni Yürek’le oluyor.

    Daha iyi anlayabilmeniz için, size, hepimiz, her konuda seve seve yardım edeceğiz. Lütfen paylaşmak veya sormak istediğiniz ne varsa, gönül rahatlığı ile sorun.

    Rab Sizi Bereketlesin ve Aydınlatsın,
    Sevgi ve Dualarımla.

    #33362
    Anonim
    Pasif

    @NURDEM 12835 wrote:

    Aslında bu tarz polemikli konulara cevap yazmayı sevmiyorum. Ama yazma ihtiyacı duyduğum için cevap vermek istedim.. Yargılamak kolaydır, asmak da öyle.. Öldürmek ise saniyelik, ne alakası var diyeceksin. Belki aralarında kıyaslama yaptığın zaman anlam bulamayacaksın. Ama bir de bunların tersini düşün, yargılamak yerine kucaklamayı seçebilir misin, asmak yerine ipi çözmeyi, adam öldürmek yerine yaşatmayı bunları becerebilir misin? Bu üç soruda kendini ara ve bul, eğer cevap verebilirsen, sadece müslümanların hristiyanlığı seçtiklerinde gerçek mi yalan mıyı araştırmaz, İslamiyet adına bir çok düzmece mucize yaratanları sorgularsın. Örnek mi?:

    *İKİ SAATLİK GENÇ CESEDİ FAREYE DÖNEN KIZ.
    *SECDE EDEN AĞAÇ
    *AFRİKA ÜZERİNDE YAZILI OLDUĞU SÖYLENEN *ALLAH YAZISI…

    Bunun gibi bir çok sahte mucize… Konunun dışına çıktığımın farkındayım. ama bilmelisin ki arkadaşım gerçek birse bin kişi duyar, yalan binse bir kişi duyar. Ve şu an sen gerçeğin konuşulduğu, yardımların da bulunulduğu bir sitedesin. Bunu kavramanı isterim. ,

    Esen Kalman Dileği ile…

    sevgili nurdem düzmece olan herşeye bende karşıyım ve inanmıyorum.doğru söylüyorsun yargılamak insanlar için çok kolay.ama zor olan algılamak yorumlamak ve öngörü getirmektir.Şeyhte olsa din değiştirmesi onun bir şeyi bulduğu anlamına gelmez.islamda bulamadığı nedirde diğer dinlerde arar önce sahih olarak bunu açıklamalı bu bir hristiyan içinde geçerli.Sevgili nurdem size ufak bir sorum olacak Allahın yeryüzüne indirdiği din hangisidir incil ve isa bu konuda ne diyor bilginiz varsa sevinirim anlatırsanız

    #33363
    Anonim
    Pasif
    karahan;14781 wrote:
    sevgili nurdem düzmece olan herşeye bende karşıyım ve inanmıyorum.doğru söylüyorsun yargılamak insanlar için çok kolay.ama zor olan algılamak yorumlamak ve öngörü getirmektir.Şeyhte olsa din değiştirmesi onun bir şeyi bulduğu anlamına gelmez.islamda bulamadığı nedirde diğer dinlerde arar önce sahih olarak bunu açıklamalı bu bir hristiyan içinde geçerli.Sevgili nurdem size ufak bir sorum olacak Allahın yeryüzüne indirdiği din hangisidir incil ve isa bu konuda ne diyor bilginiz varsa sevinirim anlatırsanız

    Tanrı yeryüzünde bir din indirmedi. Tanrı kendisine dönmenizi istedi. Binlerce yıldır bildirilen budur. Ruhsal konuları dünyasal araçlarla kavrayamazsınız. Bir dine mensup olmakla da. Rabbe dönerek, tövbe edip af dileyerek bir başlangıç yapabilirsiniz. Bir dinle değil. Yani bu din benim dinimdir. Buna dindeyseniz ve bu peygamberimi takip ederseniz ve kabul ederseniz kurtulursunuz. Hayır. Bu değil gerçek. Eğer Tanrı’yı tüm kalbinizle, tüm aklınızla ve tüm benliğinizle severseniz ve bu sevgiyi daha da çok isterseniz kurtulacaksınız. Bir dini istemekle kurtulamazsınız. Ne de Tanrı’nın yüzünü görmeyi umut ettiğiniz yerde görebileceksiniz. Tek bir şey istiyor Rab. Sevginizi. Herşey buna bağlıdır. Bu olmadıktan sonra, yani Tanrı’yı sevmedikten sonra , O’na sadık kalamazsınız, günah içinde yaşarsınız, isyan etmek normal bir hal olur, içinizde sevgi olmadıktan sonra yaptığınız dıştan eylemdeki tüm şeyler boştur. Rab kalbinizi ister. Tamamen O’nun olmanızı ister. Şeytanın ve şeytanın öğretilerine bağlı kalmanızı değil.

    Tanrı bir olduğu gibi O’na giden yol da birdir. Birçok kişilkde farklı farklı Tanrı yoktur. Bu nedenle çok dikkatli olmak gerekir. Tanrı’dan olduğunu ileri süren peygamberler ve dinler vardır. Yani Tanrı’nın sözleri ama bunlar Tanrı’nın daha önceden Kutsal Kİtapta söylediği, kendisini tanıttığı karaktere, yollarına aykırıdır. Rab Tanrı hiçbir zaman çelişkide olmaz. Bir yerde öyle bir başka zaman başka bir yerde farklı değildir. Bu nedenle bu sözler de Rab’den değildir. Hak din olayı şeytanın yalanıdır ve insanları peşine sürüklemek için uydurduğu bir şeydir.

    #33365
    Anonim
    Pasif
    tuba;14785 wrote:
    Tanrı yeryüzünde bir din indirmedi. Tanrı kendisine dönmenizi istedi. Binlerce yıldır bildirilen budur. Ruhsal konuları dünyasal araçlarla kavrayamazsınız. Bir dine mensup olmakla da. Rabbe dönerek, tövbe edip af dileyerek bir başlangıç yapabilirsiniz. Bir dinle değil. Yani bu din benim dinimdir. Buna dindeyseniz ve bu peygamberimi takip ederseniz ve kabul ederseniz kurtulursunuz. Hayır. Bu değil gerçek. Eğer Tanrı’yı tüm kalbinizle, tüm aklınızla ve tüm benliğinizle severseniz ve bu sevgiyi daha da çok isterseniz kurtulacaksınız. Bir dini istemekle kurtulamazsınız. Ne de Tanrı’nın yüzünü görmeyi umut ettiğiniz yerde görebileceksiniz. Tek bir şey istiyor Rab. Sevginizi. Herşey buna bağlıdır. Bu olmadıktan sonra, yani Tanrı’yı sevmedikten sonra , O’na sadık kalamazsınız, günah içinde yaşarsınız, isyan etmek normal bir hal olur, içinizde sevgi olmadıktan sonra yaptığınız dıştan eylemdeki tüm şeyler boştur. Rab kalbinizi ister. Tamamen O’nun olmanızı ister. Şeytanın ve şeytanın öğretilerine bağlı kalmanızı değil.

    Tanrı bir olduğu gibi O’na giden yol da birdir. Birçok kişilkde farklı farklı Tanrı yoktur. Bu nedenle çok dikkatli olmak gerekir. Tanrı’dan olduğunu ileri süren peygamberler ve dinler vardır. Yani Tanrı’nın sözleri ama bunlar Tanrı’nın daha önceden Kutsal Kİtapta söylediği, kendisini tanıttığı karaktere, yollarına aykırıdır. Rab Tanrı hiçbir zaman çelişkide olmaz. Bir yerde öyle bir başka zaman başka bir yerde farklı değildir. Bu nedenle bu sözler de Rab’den değildir. Hak din olayı şeytanın yalanıdır ve insanları peşine sürüklemek için uydurduğu bir şeydir.

    sevgili tuba sözlerinizden o zaman ben şunu anlıyorum siz ben hristiyan değilim çünkü böyle bir din gelmedi hiç diyorsunuz

    #33367
    Anonim
    Pasif
    karahan;14781 wrote:
    sevgili nurdem düzmece olan herşeye bende karşıyım ve inanmıyorum.doğru söylüyorsun yargılamak insanlar için çok kolay.ama zor olan algılamak yorumlamak ve öngörü getirmektir.Şeyhte olsa din değiştirmesi onun bir şeyi bulduğu anlamına gelmez.islamda bulamadığı nedirde diğer dinlerde arar önce sahih olarak bunu açıklamalı bu bir hristiyan içinde geçerli.Sevgili nurdem size ufak bir sorum olacak Allahın yeryüzüne indirdiği din hangisidir incil ve isa bu konuda ne diyor bilginiz varsa sevinirim anlatırsanız

    Değerli Karahan; önce bir şeyhin din değiştirmesi konusuna değinmek istiyorum, Eski inandığı inanç sistemi yargılamak yada kötü yönlerini burda deşifre etmek bana düşmez, Ama o şeyhin doğru olanı bulması Rabbin sayesinde onun isteği ile olmuştur, Hiç bir şey bizlerin başarısı değildir. Rabbin merhametidir. İsa’nın söylediği gibi.

    Rabbin indirdiği Din konusuna gelince Sevgili Tuba bu konuda gerekli açıklamayı getirmiş, Bilgim konusuna gelince Rabbin izin verdiği ve öğrenme hızımı belirlediği şekilde öğrenmeye devam ediyorum. Eski bir inanlı değilim, Ama her fırsatta Kutsal Kitabı okuyor, diğer kaynaklardan incelemelerimi sürdüryorum, FAKAT; hiç bir inceleme kayıtlarımda, Ne İsa’nın nede onun isteği ile yeryüzüne gelen peygamberlerin şu dine inanın bu dine inanın dediğini işitmedim, okumadım, “Tanrı saftır, kutsaldır, İnanmamızı istediği şeyde tekdir. O bize şu dine inanın demiyor sadece ona yönelmemizi ve kurtulmamızı istiyor. Sence Tanrı bir Taraftar mı, yada Bir Siyasi iDolojist mi? ki bir savunuda bulunsun.

    İsa, herhangi bir dini yaymak için mürid toplamadı, Düşünsene bir Vali Pilatus oan seni salıverme gücüne sahibim dediğinde, tamam senin istediğin gibi yaparım beni yeterki sal diyebilirdi. Bir atasözü vardır herkes senin için ölürüm der ama o an geldiği zaman can tatlıdır. Fakat İsa ne dedi.

    yuh19:10 Pilatus, «Benimle konuşmayacak mısın?» dedi. «Seni salıvermeye yetkim olduğu gibi, çarmıha germeye de yetkim olduğunu bilmiyor musun?»
    İsa, «Sana gökten verilmemiş olsaydı, benim üzerimde hiçbir yetkin olmazdı» diye karşılık verdi. «Bu nedenle beni sana teslim edenin günahı daha büyüktür.»

    ve yine senin soruna gelince, önceki inancı yok etmeye gelmediğini, veya yeni bir din oluşrtumaya gelmediğinide;

    Luk:17«Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersizkılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak.
    Size şunu söyleyeyim: doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz!

    sanırım yeterlidir.

    Esnlik İçinde Kalman ve Rabbin sana lütufda bulunması dileği ile…

    #33376
    Anonim
    Pasif

    @karahan 14789 wrote:

    sevgili tuba sözlerinizden o zaman ben şunu anlıyorum siz ben hristiyan değilim çünkü böyle bir din gelmedi hiç diyorsunuz

    halleluya
    Bizim beklentimiz bir din değil Tanrı’dır. Biz Rab olan Mesih’in takipçileriyiz. Hristiyan bu demektir. Rab Mesih takipçisiyiz.

    #33377
    Anonim
    Pasif

    sevgili nurdem ve tuba

    özellikle nurdem bir sözünün altını çizmekte fayda var isa bir yahudi olarak doğmuş ve herhangi bir dini özellikle hristiyanlığı yaymak ve tebliğ etmek için gelmemiştir isada bunu söylüyor.nurdeminde dediği gibi tüm peygamberlerin ortak amacı aynı allahın birliğini ve sözlerini yaymak.Yani ademden beri aslında tüm peygamberlerin yaptığı odur o yüzden ne yahudilik bir dindir nede hristiyanlık bu sıfatları insanlar kendilerine yapıştırmışlar.Mesela hz.isanın incilde yada başka bir yazılı kaynakta hristiyanlıkla ilgili bir cümlesi yada musanın varmıdır.Allah ademle beraber sözlerini yollamaya başlamış ve o tektir biz buna islam diyoruz ve bize ait bir din değil tüm insanlar içindirher peygamber sadece allahın sözlerini insanlara tebliğ ettiler olay bu bence

    #33379
    Anonim
    Pasif

    @karahan 14806 wrote:

    sevgili nurdem ve tuba

    özellikle nurdem bir sözünün altını çizmekte fayda var isa bir yahudi olarak doğmuş ve herhangi bir dini özellikle hristiyanlığı yaymak ve tebliğ etmek için gelmemiştir isada bunu söylüyor.nurdeminde dediği gibi tüm peygamberlerin ortak amacı aynı allahın birliğini ve sözlerini yaymak.Yani ademden beri aslında tüm peygamberlerin yaptığı odur o yüzden ne yahudilik bir dindir nede hristiyanlık bu sıfatları insanlar kendilerine yapıştırmışlar.Mesela hz.isanın incilde yada başka bir yazılı kaynakta hristiyanlıkla ilgili bir cümlesi yada musanın varmıdır.Allah ademle beraber sözlerini yollamaya başlamış ve o tektir biz buna islam diyoruz ve bize ait bir din değil tüm insanlar içindirher peygamber sadece allahın sözlerini insanlara tebliğ ettiler olay bu bence

    Sevgili Karahan,

    Güzel özetlemişsiniz. Olayın yüzde ellisini anlamışsınız sanırım. Tam öyle oldu. Tanrı din yaymadı, yaydırmadı. Fakat elimizde bir problem var.

    Sevgili Babamız bizlere binlerce yıldır mesaj gönderiyordu. Biz de onları okur, üzülür, tövbe eder, O’na gelir, O’nu sevgi ile kucaklardık. Tevrat, Zebur ve İncil’de; Babamızın göndermiş olduğu 66 tane sevgi mektubu vardır. Bunların bazıları uzun, bazıları ise kısadır. Kırk kadar değişik peygamber tarafından kaleme alındığı halde, hepsinin de Baba’mızdan olduğunu biliyoruz. Çünkü O’nun karakteri değişmezdir. Hep Kutsaldır. Hep Adildir. Hep Sevgi doludur. O’nun karakterini çok iyi biliyoruz artık.

    Bu da yetmezmiş gibi, Kutsal Kitap yazarları, bunları 1500 yıllık bir süre içerisinde yazmışlar. Değişik çağlarda, değişik yaşlarda, değişik konumda kişiler tarafından yazılmıştır. Kimisi çoban idi, kimisi kral, kimisi balıkçı, kimisi ise çadırcı, veya göçebe, veya çiftçi veya doktor. Her meslekten insan yazdı. Böyle olmasına rağmen herşey bir bütünlük içerisindedir. Mükemmel bir uyum var ve hepsi de Baba’nın karakteri ile doludur. O’ndan olduğu apaçık belli.

    Peki, problem nedir o zaman? Problem Kuran’dır. Problem İslâm’dır. Baba’dan değil. İçinde O’nun ne Ruh’u var, ne de karakteri. Hiçbir Kitaba uyum sağlamıyor. Hiçbir öğretisi, diğerleriyle bağdaşmıyor. Diğerlerinin tümü, sadece 3 kitap değil, 66 kitabın tümü uyum içerisindedir. Birtek Kuran hiçbiriyle ve hiçbir yönden uyuşmuyor.

    Bir de bakıyorsun ki, 66 Kitab’ın yazarlarının tümü Yahudi. Dünyada hiç başka bir ırktan, bir peygamber gelmemiş ve gelmiyeceği de söylenmiştir. “Çünkü kurtuluş Yahudilerdendir” denmiş Kutsal Kitapta.

    Ama biri çıkıp ben peygamberim demiş ve sen de inanmışsın ona. Biz inanmadık. Bu Müslüman dediği bütün peygamberlerin bir tanesi bile, Müslüman’ın ‘M’sini; İslâm’ın ‘İ’sini bile duymamışlar. Hayatlarında, bir tek tanesi bile namaz kılmamış, kıldırmamış, ne de böyle şeyi duymuş. Hiçbiri Muhammed’i duymamış, kelimeî şahadet getirmemiş, Mekke’ye gitmemiş, namaz kılmamış olan bu insanlar, nasıl Müslüman olurlar.

    Bugün namaz kılan tek bir Yahudi veya Hristiyan biliyormusun? Bir zamanlar kılıyor olsalardı, en azından birkaç tane sadık kalan olmazmıydı? Veya bununla ilgili en ufak bir yazı parçası bulunmazmıydı? Onbinlerce yazı parçası ve nüshalar bulunmuştur. Bazıları ta 1. asıra ait. Bu yazıların bir teki bile namazdan, İslâm’dan veya Muhammed’den bahsetmez.

    Ve “değişti” denilen Kutsal Yazıların, bir tek kelimesinin değiştiğini bile ispatlayacak bir yazı parçası bulunmamıştır, yoktur. Olsa Müslümanlar çoktan çıkarır, gözümüzün önüne kordu: “Şimdiki İncil’inizde ‘şöyle’ yazılıdır. Ama son bulduğumuz, 1900 senelik bu İncil parçasında, ‘Böyle’ yazılıdır” diyecekti. Ama kimse bunu yapamadı. Birtek satırının bile değiştiğini gösteremedi. Oysa, çok kolay olmalıydı. Birtek nüsha yeterdi. Ama yok. Böyle olduğu halde, niye millet “Bu Kitaplar değişmiştir” düşüncesine hemen sarılmak istiyor. Acaba kendi düşüncelerini öne çıkarmak ve yaymanın en kolay yolu bu mu?

    Ben de bir soru sormak istiyorum. Tevrat, Zebur ve İncil’in neresi; ne zaman ve ne sebeple ve kimler tarafından değiştirilmiştir. Bir suç varsa sorarlar. Neden yaptı? Maksat neydi? Ne zaman yaptı? Kim Yaptı. Neyi veya neresini yaptı? İspat nerede? Ben de soruyorum o zaman. Öyle beleşten Rab’bin Kelâmı’nı “Tu Kaka” diye fırlatmaya, yok saymaya kimsenin hakkı yoktur. Bunu yapanları kesinlikle, Huri kızları yerine, cehennem azabı beklemektedir.

    Sevgi ve Dualarımla.

15 yazı görüntüleniyor - 1 ile 15 arası (toplam 24)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.