Re: Protestan’ları Katolik’lerden ayıran 10 sebep
5- Heykeller (İkonalar)
Katolik Görüşü:
“Kiliselerimizde ve evlerimizde bulunan dinsel resimler Mesih’in gizine olan inancımızı uyandırmak ve onu beslemek içindir. İsa’yı gösteren İkona(heykel) ve esenlik eserleri aracılığıyla aslında bizler İsa’ya tapıyoruz. Tanrı’nın Annesi’ni, azialeri ve melekleri gösteren ikonalar(heykeller) aracılığıyla da onlarda gösterilen kişilere saygı gösteriyoruz.” Sayfa 297, #1192
Kutsal Kitap Görüşü:
“Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaks}n. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım.” Mısır’dan Çıkış 20:4,5
“Tanrınız RAB’bin nefret ettiği dikili taş (heykel) dikmeyeceksiniz.” Yasanın Tekrarı 16:22
“Ama şimdi size şunu yazıyorum: Kardeş diye bilinirken fuhuş yapan, açgözlü, putperest, sövücü, ayyaş ya da soyguncu olanla arkadaşlık etmeyin, böyle biriyle yemek bile yemeyin.”
1 Korintliler 5:11
“Öyleyse ne demek istiyorum? Puta (heykele) sunulan kurban etinin bir özelliği mi var? Ya da putun (heykelin) bir önemi mi var? Hayır, yok! Dediğim şu: Putperestler kurbanlarını Tanrı’ya değil, cinlere sunuyorlar. Cinlerle paydaş olman}zı istemem.” 1 Korintliler 10:19-20
“Şunu kesinlikle bilin ki, fuhuş yapanın, pisliğe düşkün olanın ya da putperest demek olan açgözlü kişinin, Mesih’in ve Tanrı’nın Egemenliği’nde mirası yoktur.” Efesliler 5:5
Gözlemler:
Tanrı’nın Sözüne göre, heykele tapmak (putperestlik) açıkça cinlere tapmaktır. Buna rağmen bazı Katolikler kendilerini savunmak için, Tanrı’nın bile antlaşma sandığının yanına ve Süleyman’ın tapınağına keruv şeklinin konulmasına izin verdiğini ve buna putperestlik demediğini ileri sürerler. (bkz. Mısırdan Çıkış 25:1-22; 1 Krallar 6:23-38). Tanrı, Eski Antlaşma’da Musa’ya ve Süleyman’a bu şekilleri yapmasını söylemiştir, fakat aynı zamanda hiç kimsenin bu şekillere değer vermemesini de istemiştir. Tanrı, Musa’yla Süleyman’ı bir kereliğine mahsus olmak şartıyla bu şekilleri yaptırmakla görevlendirmişti, fakat Kilise’ye bir kereliğine bile, hiçbir zaman böyle bir görev vermemiştir. Ayrıca Yahudiler hiçbir zaman Keruv şekillerinin önünde diz çökmemişlerdir. Buna rağmen Katolikler kiliselerine yerleştirdikleri her heykelin önünde diz çökmektedirler.
Sonuç olarak, tarihte bir ara Roma Katolik geleneklerinden bazı gelenekler bile putlara veya şekillere tapınmaya karşıydı. Katolikler’in düzenlemiş olduğu Frankfurt Konseyi’nde şöyle yazıyor:
“Kilise babalarında veya peygamberlerde heykellere, putlara tapınıldığını görmüyoruz. İlk Kilise şekillerin önünde dua edilmesini ve heykelden putlara tapınılmasını yasaklamıştır. Epifanus ve Agustin de Sidonlular arasında yaygın olan heykellere ve şekillere dua etmeyi sapık öğreti olarak tanımlamışlardır.”
6- Papaza Günahları İtiraf Etmek
Katolik Görüşü:
“Papaza günahları itiraf etmek Tövbe sırrının temel bir bölümünü oluşturur.” Sayfa 354, #1456
“Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmak isteyen kişi, daha önce itiraf etmediği ve iyi bir vicdan muhasebesinden sonra anımsadığı bütün ağır günahlarını papaza itiraf etmelidir.” Sayfa 362, # 1493
Kutsal Kitap Görüşü
“Günahımı açıkladım sana, Suçumu gizlemedim. “RAB’be isyanımı itiraf edeceğim” deyince, Günahımı, suçumu bağışladın.” Mezmur 32:5
“…. Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?”Markos 2:7
“Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.” 1 Yuhanna 1:9
Gözlemler:
Roma Katolik Kilisesi’nin doktrinini yalanlayan Kutsal Kitap, sadece ve yalnızca Tanrı’nın günahları bağışlayacağını ve günahların sadece Tanrı’ya itiraf edilmesi gerektiğini açıklıyor. Katolik ilahiyatçıları Yuhanna 20:22-23’ü ileri sürerek buna karşı çıkıyorlar:
“Bunu söyledikten sonra onların üzerine üfleyerek, “Kutsal Ruh’u alın!” dedi. “Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır.”
Bu ayetlere kendi geleneklerinin önyargısıyla bakan Katolik ilahiyatçıları, bu ayetlerin Roma Katolik Kilisesi’nin otoritesini güçlendirdiğini iddia etmektedirler. Katolik ilahiyatçılarına göre Katolik Kilisesi’nin yetkisi ve Papalık kurumu Matta 16:18-19’da Kaya olarak tanımlanan Elçi Petrus’tan gelmektedir. İşte bu nedenle Katolik Kilisesi, Papa’dan almış olduğu yetkiyle günahları bağışlayabileceğini iddia eder.
Tarihsel gerçeklere göre, Papalık kurumunun Elçi Petrus’tan Roma’daki bir otoriteye akrarılmış olduğu iddiası uydurma bir taht kavgasından başka bir şey değildir (Ayrıntılar için 8. Madde’ye bkz.). Yetkisine temel arayan Papalık kurumunun Petrus’un halefi olduğu iddiası düzmeceden ibarettir. İkinci olarak, günahların bağışlandığını söylemek Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle gerçekleşen bir şeydi. Günahları İsa’nın Elçileri değil, Kutsal Ruh’un kendisi bağışlıyordu. Elçiler kendi aaaiflerine göre “günahlarını bağışlıyorum” diyemezlerdi. Tanrı’dan başka kimse günahları bağışlayamaz.
Yuhanna 20:22-23’ün orijinal Grekçesine baktığımızda, günahların bağışlanması kararının Tanrı tarafından verilmiş olduğunu görüyoruz. Bu ayetlerin Grekçe yapısı, günahların önce Tanrı tarafından bağışlandığını ve sonra da Kutsal Ruh tarafından elçilere açıklandığını ima ediyor.
“Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur (zaten bağışlanmıştır); kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır (zaten bağışlanmamıştır).”
Burada kullanılan geçmiş zamana dikkat edin. Elçilerin ilanından önce günahlar zaten bağışlanmıştır. Elçiler, sadece Tanrı’nın bağışladığı günahların affedilmiş olduğunu ilan edebilirlerdi. Kutsal Ruh, Tanrı’nın bağışlamamış olduğu kişilerin kimler olduğunu elçilere gösteriyordu. Bu karar elçilerden değil, Kutsal Ruh’un yönlendirmesinden geliyordu.
“Çünkü konuşan siz değil, aracılığınızla konuşan Babanız’ın Ruhu olacak.” Matta 10:20
“Ruhsal kişilere ruhsal gerçekleri açıklarken, Tanrı’nın lütfettiklerini insan bilgeliğinin öğrettiği sözlerle değil, Ruh’un öğrettipi sözlerle bildiririz.” 1 Korintliler 2:13
Elçiler’in açıklad}ğı Kurtuluş Müjdesi’ne iman edenlerin günahları zaten bağışlanm}ştır. Bu Müjde’yi reddedenlerin günahları ise bağışlanmamıştır. İşte Kutsal Ruh, Elçilere bu gerçeği açıklamıştır.
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.” Elçilerin İşleri 2:38
Kutsal Yazılar’daki bu öğreti Katolik sisteminin tam tersidir. Çünkü hiç kimse İsa’nın elçilerine gidip günahlarının affedilmesini istememiştir. Kutsal Yazılar’da hiç kimse günahlarının elçiler tarafından affedilmiş olduğunu iddia etmemiştir. (bkz. Markos 2:2-12; Luka 7:36-50)
7- İşlerle Kurtuluş
Katolik Görüşü
“Kilise Yeni Antlaşma’daki Kilise sırlarının inanlıların esenliği(kurtuluşu) için gerekli olduğunu söyler.” Sayfa 283, # 1129.
Not: Türkçe’ye “inanlıların esenliği” olarak çevrilmiş olan kelime, orijinalinde “inanlıların kurtuluşu” olarak geçmektedir.
Kutsal Kitap Görüşü
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” Efesliler 2:8-9
“Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.” Titus 3:4-6
“Tanrı insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar.” Romalılar 3:22-24
“Yine de insanın Kutsal Yasa’nın gereklerini yaparak değil, İsa Mesih’e iman ederek aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de Yasa’nın gereklerini yaparak değil, Mesih’e iman ederek aklanalım diye Mesih İsa’ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa’nın gereklerini yaparak aklanmaz.” Galatyalılar 2:16
Gözlemler:
İnsanın günahları iyi işlerinden fazla olduğundan, insan kurtuluşunu iyi işleriyle kazanamaz. İşte bu nedenle, İsa Mesih günahlarımız uğruna çarmıha gitmek üzere yeryüzüne gelmiştir. Rab İsa Mesih, insanlar Tanrı’nın önünde aklansınlar diye çarmıhta günahlarımızı üzerine yüklenerek, bizim için kanını dökmüştür. Kurtuluş Tanrı’nın armağanıdır. Kurtuluşu imanla kabul edenlerin hepsi bu armağana karşılıksız sahip olmuşlardır.
Gerçek iman kurtarır. Kurtaran iman ise insanları iyi işler yapmaya ve kutsallaşmaya yönlendirir.
“Çünkü Tanrı’nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır. Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünyasal arzuları reddedip şimdiki çağda sağduyulu, doğru, Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. Mesih bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak üzere kendini bizim için feda etti.” Titus 2:11-14
“Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız, O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık.” Efesliler 2:10
“Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın merhameti adına size yalvarırım: Bedenlerinizi diri, kutsal, Tanrı’yı hoşnut eden birer kurban olarak sunun. Ruhsal tapınmanız budur.” Romalılar 12:1
“Aynı biçimde, ulakları konuk edip değişik bir yoldan geri gönderen fahişe Rahav da bu eylemiyle aklanmadı mı? Ruhsuz beden nasıl ölüyse, eylemsiz iman da ölüdür.” Yakup 2:25-26
Gerçekten de kurtulmuş olan bir kişi doğal olarak yaşamında iyi işler sergilemeye başlayacaktır. Başka bir deyişle, iyi işlerle kurtulmuyoruz, yaptığımız iyi işler kurtulmuş olduğumuzun göstergesidir.
Not:
(Katolikler’in de hakkını vermeden geçmeyeceğim. Roma Katolik Kilisesi’ne göre aklanmanın temelinde, Tanrı tarafından kişinin içine aşılanmış olan ve kişinin iyi işler yapmasını sağlayan karşılıksız lütuf vardır.)
Roma Katolik Kilisesi’ne göre, Tanrı’nın karşılıksız lütfunun aşılanması vaftiz aracılığıyla olur ve kişiyi orijinal günahından arındırarak Tanrı’nın önünde aklamış olur. Buna rağmen, Vatikan kurtulmuş olanların kötü bir günah işlediklerinde aklanmalarını kaybedebileceklerini öğretmektedir. Katolikler’in Trent Konseyi’nin 15. Bölümünün altıncı kısmında şöyle diyor:
“Her ölümcül günahla lütuf kaybolmuş olur, fakat iman yerinde kalır. İnsanları iyi sözlerle kandıran ince fikirli bazı kurnazlara karşı aklanmanın sadece itaatsizlikle değil, aynı zamanda, iman kaybolmasa da, ölümcül günahlarla da kaybedilebileceğini göstermek gerekir. Bu nedenle, evlilik dışı ilişkide bulunanlara, zina edenlere, homoaaaaüellere, yalancılara, hırsızlara, başkasının malına göz dikenlere, küfürbazlara, başkalarından zorla para toplayanlara ve diğer ölümcül günahları işleyenlere karşı kutsal yasa doktrinini savunarak ilahi lütfun da yardımıyla Mesih’in lütfundan ayrıldıkların}, kurtuluşlarını kaybettiklerini söylemeliyiz.”)
İşte bu sebeple, Romalı Katolikler tarafından lütuf, kurtuluşu garantiye almadan, inanaları güçlendiren bir metod olarak görülür.)
8- Papa: Mesih’in Vekili
Katolik Görüşü
“Nitekim, Papa’nın Kilise üzerinde Mesih’in Vekili ve bütün Kilise’nin Çobanı olarak her zaman serbestçe uygulayabileceği yüce ve evrensel tam yetkisi vardır.” Sayfa 227, #882
“Episkoposlar kurulunun lideri Papa, bütün inanlıların doktoru ve çobanı olarak kendi görevi gereği bu yanılmazlık yetkisini kardeşlerini imanda pekiştirmek amacıyla- iman ve ahlakla ilgili doktrinin bir noktasını, kesin bir kararla resmen beyan ederek kullanır. (…). Kilise’ye vadedilmiş yanılmazlık yetkisi Petrus’un halefi ile birlik içinde iken özellikle de bir Ökümenik Konsil’de yüce yetkisini kullanan episkoposlar birliğinde de vardır. Kilise, Yetkili Kurulu’yla birlikte “bir şeyin Tanrı tarafından açınlanmış” ve Mesih’in bir öğretisi olduğunu ileri sürüyorsa, böylesi tanımlamaları “imana olan itaat içinde benimsemek gerekir”. Bu yanılmazlık Tanrısal Vahyin emanetinin kendisine kadar uzanır.” Sayfa 229, # 891
14. yüzyılda yaşamış olan Papa Boniface bir Papalık Fetvası’nda (Unam Sanctum) şöyle diyor:
“Bundan dolayı şunu kesinikle ilan ediyoruz, tanımlıyoruz ve ifade ediyoruz ki; insanların kurtuluşu için Roma’nın ruhani önderine (Papa’ya) tabi olmaları şarttır. Papa’ya itaat etmeyen kurtulamaz.”
Kutsal Kitap Görüşü:
Öğretmen Kutsal Ruhtur:
“Ama Baba’nın benim adımla göndereceği Yardımcı, Kutsal Ruh, size her şeyi öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.” Yuhanna 14:26
“Ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi tüm gerçeğe yöneltecek…” Yuhanna 16:13
“Ben de Baba’dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı*, Gerçeğin Ruhu’nu verecek.” Yuhanna 14:16
“İnsanın düşüncelerini, insanın içindeki ruhundan başka kim bilebilir? Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhu’ndan başkası bilemez.” 1 Korintliler 2:11
Gözlemler:
Gerçek Hıristiyanların yüreğinde yaşayan Papa değil, Kutsal Ruhtur. Gerçek Hıristiyanları yönlendiren, onlara doğruyu yanlışı öğreten ve sonsuza dek kilisesiyle birlikte olacak olan Papa değil, Kutsal Ruhtur! Tanrı’nın sonsuz hikmetini Papalık kurumu değil, sadece Tanrı’nın Kutsal Ruh’u açıklar. Tanrı’nın yazılı Sözü olan Kutsal Kitap’ı Mesih dönene dek Kilisesini kutsal tutmak üzere Kilisesine veren Papa değil, Kutsal Ruhtur.
En Yüce Yetki İsa Mesih’e Aittir:
“İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.” Matta 28:18-20
İsa Mesih yeryüzündeki tüm yetkiyi elinde tutmaktadır ve bu gücü hiçbir zaman elinden bırakıp insanın günahından doğan Papalık kurumuna devretmemiştir. Kutsal Kitap’ta hiçbir yerde Mesih’in yetkisini bırakıp, bu yetkiyi bir başkasına devrettiği yazmamaktadır. Mesih’in yetkisi ne bir kişiye, ne de bir kuruma devredilmiştir.
Papa, kendisinin Kilise’nin patronu olduğunu kanıtlayabilmek için bir sürü girişimlerde bulunulmuştur. Mesih’in halkının başının Papa olduğu görüşünü haklı çıkarmaya çalışan bir çok Roma Katolik ilahiyatçısı, Papa’nın yetkisini Elçi Simun Petrus’tan devraldığını iddia etmektedirler. Roma’nın ilk ruhani Papası’nın İsa’nın elçilerinden birisi olan Elçi Simun Petrus olduğunu iddia eden Romalı Katolikler Papalık kurumunu bu iddiayla kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Hatta Simun Petrus’tan günümüze kadar Roma’nın papazlarını sıralayarak Papalık kurumunun elçisel bir kökene sahip olduğunu ve büyük yetkilere sahip olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadırlar.
Bu iddia aşağıdaki sebeplerden dolayı problemli bir iddiadır:
1. Pavlus, Yahudi olmayanlara gönderilmişti. Simun Petrus’un görevi ise Kurtuluş Müjdesi’ni Yahudiler’e duyurmaktı. “Tam tersine, Müjde’yi sünnetlilere* bildirme işi nasıl Petrus’a verildiyse, sünnetsizlere bildirme işinin de bana verildiğini gördüler. Çünkü sünnetlilere elçilik etmesi için Petrus’ta etkin olan Tanrı, öteki uluslara elçilik etmem için bende de etkin oldu.”( Galatyalılar 2:7-8). Simun Petrus aynı zamanda Yahudi olmayanlara da Kurtuluş Müjdesini açıklamıştır (bkz Elçilerin İşleri 8:14-17, 10:9-48). Fakat Simun Petrus’un esas görevi Kurtuluş Müjdesi’ni İsrail milletine anlatmaktı.
2. Simun Petrus’un ilk mektubunun Roma’da yazılmış olması, bu tartışmada bir önem taşımıyor. Çünkü mektup Babil’de(Mezopotamya’da) yazılmıştır. “Sizler gibi seçilmiş olan Babil’deki kilise ve oğlum Markos size selam ederler.” (1 Petrus 5:13). Yahudi Ansiklopedisi (Encyclopedia Judaica), Tevrat çalışmalarından bahsederken, İ.S. birinci yüzyılda halâ “ünlü Babil akademilerinin” varlığından söz eder. Simun Petrus’un bu akademilere gidip Kurtuluş Müjdesini vaaz etmiş olması mümkündür. Bu akademilerde Yahudiler bulunduğundan ve Simun Petrus’un görevinin, İsrail milletine Müjde’yi duyurmak olduğundan Babil’e gitmesi doğaldır. O zamanlarda Babil’de bir kilisenin kurulmuş olduğu da kesindi. 1 Petrus 5:13 ayeti bu durumu kesin bir gerçek olarak veriyor. Fakat, bazı Roma Katolik ilahiyatçıları burada geçen Babil kelimesinin aslında şifreli bir anlam taşıdığını ve Babil’in aslında Roma anlamına geldiğini iddia ediyorlar. Tabii ki bu iddiaların hiçbir kanıtı yoktur. Kutsal Kitap’ı kendi geleneklerine göre yorumlayıp, kendi çıkarlarına uydurmaya çalışmaktadırlar.
3. Romalı Katolikler’in üniversitelerinden birisi olan Notre Dame Üniversitesi’nin eski ilahiyat profesörlerinden ve katolikliğin Cizvit mezhebinden olan Prof. Dr. John Mckenzie kitabından şöyle diyor: “Kilise yetkisinin zincirleme olarak bir kişiden diğerine geçmesi konusunda tarihsel bir kanıt bulunmamaktadır.” (The Roman Catholic Church, Roma Katolik Kilisesi, [New York, Basım: 1969], Sayfa 4)
The New Catholic Encyclopedia (Yeni Katolik Ansiklopedisi), şöyle diyor:
“…Papalık kurumunun başlangıcı ve gelişimiyle ilgili elimizde bulunan belgeler yok denecek kadar az ve karmaşık olduğundan hiçbir kanıttan söz edemeyiz…” (I. Cilt, Sayfa 696 [1967])
4. Papalar}n evlenmelerine izin verilmez, günkü ettikleri yeminle evlilik hakları ellerinden alınmıştır. Bu nedenle yaşamları boyunca bekar kalmak zorundadırlar. Bu durum, Simun Petrus’un Roma’nın ilk Papası olduğu iddiasının uydurma olduğunu kanıtlıyor, çünkü Simun Petrus evliydi:
“Simun’un kaynanası ateşler içinde yatıyordu…” Markos 1:30
5. Kilise tarihiyle ilgili elimizde bulunan belgeler Simun Petrus’un Roma’da çarmıha gerilmiş olduğunu açıklamaktadırlar. Fakat Roma’daki kilisenin Petrus tarafından kurulmuş olduğuna dair elimizde hiçbir belge bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili ilginç olan başka bir nokta da Pavlus’un Romalılara göndermiş olduğu mektupta herkese selam söylerken bir tek Petrus’a selam konusu geçmiyor (Romalılar 16:3-16). Eğer Petrus’un Roma’da olduğunu bilecek olan birisi varsa, o da Pavlus olurdu. Demek ki, Petrus’un Roma Kilisesi’nin ilk Papası olduğu iddiasının temelleri çürük! Roma Katolikleri’nin biraz daha uydurma belge hazırlayıp bunu kanıtlamaya çalışması gerekir… Yoksa Papalık elden gidiyor, ona göre!!!
6. Kutsal Kitap Petrus’un Yakup ve Yuhanna’yla birlikte Yeruşalim Kilisesi’nin temel direği olduğunu söylemektedir. Kutsal Kitap bu açıklamayı hiçbir zaman Roma Kilisesi için yapmamaktadır!(Bkz. Elçilerin İşleri 15:4-29; Galatyalılar 2:9)
7. İlk kilise hiçbir zaman Roma Papazı’nın (Papa) Kilise üzerindeki evrensel yetkisine inanmamıştır. İlk kiliselerdeki inanlılar her kilisenin kendi kendisini Kutsal Ruh’un yönlendirmesiyle, kurumsal yönetimden bağımsız olarak yönetmeleri gerektiği ayrıcalığına inanıyorlardı. Bu gerçeği İznik Konseyi’nin altıncı Kanonunda açıkça görüyoruz:
Mısır, Libya ve Pentapolis’teki eski adetler devam etsin çünkü bütün bu yerlerden sorumlu olan İskenderiye Papazıdır. Aynı şekilde Roma Papazı’nın da sorumlu olduğu yerler farklıdır. Bununla birlikte, Antakya’da ve diğer illerde buylunan kiliseler de kendi kendilerin yönetme ayrıcalığına sahiptirler. (İ.S. 325)
aaaaen yıl sonra Kartaca Konseyi’nde Cyprian şöyle demiştir:
“Hiçbirimiz kendimizi papazların papazı olarak ilan etmiyoruz. Hiçbirimiz despotluk edip diğer papazları zorla kendimize itaat ettirmeye çalışmıyoruz. Çünkü her papaz kendi özgürlüğüne ve gücüne göre doğruyu ve yanlışı yargılama gücüne sahiptir ve kendisi başkasını yargılayamayacağı gibi başka papazlar tarafından da yargılanamaz.”
35. Elçisel Kanon şöyle der (Tarih: 2.-5. yüzyıllar arasında):
“Her ülkenin piskoposu o ülkedeki baş piskoposu bulup başkanları yapmalıdırlar. Başkanlarının yönlendirmesiyle hareket etmelidirler. Her ülkenin başkanı kendi ülkesinden ve o ülaaae bağlı olan yerlerden sorumludur, başkalarının ülkesine karışamaz. Herkesin görüşü alınmadan bir şey yapmasına da izin vermeyin. İşte bu şekilde aranızda eşitlik sağlanmış olacak ve Tanrı Mesihle Kutsal Ruh’ta yüveltilmiş olacak.”
8. Bir gün İsa’nın öğrencileri, aralarında en üstün kişinin kim olduğunu tartışırken, İsa en üstün kişinin başkalarına hizmet eden kişi olduğunu söylemiştir. İsa’nın öğrencilerinin başı Petrus muydu? Onların Papası Petrus muydu? Eğer öyle olsaydı İsa Mesih bunu çok açık bir şekilde belirtirdi. Petrus’un diğerlerinden üstün olduğuna işaret eden hiçbir kanıt yok elimizde. (Matta 20:20-28)
9. En önemlisi, Petrus’un hiçbir zaman kendisini tüm Kilise topluluğunun başı olarak tanımlamamış olmasıdır. Petrus kendisini şöyle tanımlıyor: “Bu nedenle aranızdaki ihtiyarlara, onlar gibi bir ihtiyar, Mesih’in çektiği acıların tanığı, açığa çıkacak olan yüceliğin paydaşı olarak rica ediyorum. (1 Petrus 5:1)
10. Petrus’un ilk Piskopos veya Papa olduğu fikri 2. ve 3. yüzyıllara kadar ortaya bile atılmamıştır. Oxford Üniversitesi’nde tarih profesörlüğü yapmış J.N.D. Kelly şöyle diyor:
“İkinci ve Üçüncü yüzyılların sonlarına doğru, gelenek Petrus’u Roma’nın ilk Piskoposu olarak belirlemiştir. Bu doğal bir gelişmeydi. Öncelikle yerel kilise presbuterosları(ihtiyarlar heyeti) tarafından atanan bir piskopos yerel bir kilisenin yönetimini oluşturuyor ve her kilise tek piskoposla yönetiliyordu. Bütün kiliseleri tek çatı altında birleştiren bir kurum yoktu. Elçilerin öğrencileri de dahil, ilk kilisedeki herkes tüm kilisenin başının Mesih olduğunu ve Mesih’i temsilen kimsenin tüm kiliseleri yönetemeyeceğini söylüyorlardı. Bütün bu itirazlara rağmen, İkinci yüzyılın sonlarına doğru Roma’da inatla Papalık kurumu başlatıldı.” (The Concise Dictionary of Christianity – Kısa Hıristiyanlık Sözlüğü- , Sayfa 6)
Not: Grekçe’de episkopos “gözetmen” anlamına gelir.
Bütün bu kanıtlar, Papalık Kurumu’nun “Elçisel Miras” olduğu iddiasının aslında doğru olmadığını ve tamamen sahte olduğunu göstermektedir. Kilise tarihine göre, Papalığın, Petrus’tan aktarılmış olan “Elçisel Miras” olduğu teorisi yalandır.
9- Bebek Vaftizi
Katolik Görüşü
“İnsan düşmüş ve asli günah lekesiyle kirlenmiş bir insan doğasıyla doğar, çocukların da karanlıkların gücünden kurtulmak ve her insanın çağrıldığı Tanrı çocuklarının alanına götürülebilmeleri için Vaftizle yeniden doğmaya hakları vardır. Esenlik lütfunun minnettarlığı özellikle bebek vaftizinde kendini gösterir. Aileler çocuklarını doğumlarından az sonra vaftiz ettirmezlerse onları Tanrı’nın çocukları olma gibi paha biçilmez lütuftan mahrum bırakmış olacaklardır.” Sayfa 309 #1250
“Küçük çocukları vaftiz etmek Kilise’nin çok eski geleneklerinden biridir. Gerçekliği II. Yüzyıldan beri açıkça kabul edilmiştir.” Sayfa 309, # 1252
Kutsal Kitap Görüşü
“Havranın yöneticisi Krispus bütün ev halkıyla birlikte Rab’be inandı. Pavlus’u dinleyen Korintliler’den birçoğu da inanıp vaftiz oldu’ (Elçilerin İşleri 18:8).
“Onun sözünü benimseyenler vaftiz oldu….” (Elçilerin İşleri 2:41).
“Ama Tanrı’nın Egemenliği ve İsa Mesih adıyla ilgili Müjde’yi duyuran Filipus’un söylediklerine inandıkları zaman, erkekler de kadınlar da vaftiz oldular’ ( Elçilerin İşleri 8:12).
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz* olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız’ (Elçilerin İşleri 2:38).
Gözlemler:
“Katolik Kilisesi’nin Din ve Ahlak İlkeleri” adlı Katolik ilmihalinin de açık bir şekilde belirttiği gibi, ikinci yüzyıla kadar bebek vaftizi kilisenin kabul ettiği bir gelenek değildi. Bir Kilise tarihçisi şöyle diyor: “İlk üçyüz yıl içerisinde kilise toplulukları birbirlerinden bağımsız bir şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdi. Bu topluluklar hiçbir hükümet tarafından desteklenmemekteydi. Yunanistan’da ,Suriye’de ve Afrika’da ilk yüzyıldan beri var olan birçok kilise toplulukları vaftiz olan binlerce yetişkinden söz ederken İ.S. 370’lere kadar hiçbiri bebek vaftizinden söz bile etmemektedir.” (J. M. Carroll, The Trail of Blood, -Kan İzleri- Sayfa 13)
Kutsal Kitap’a göre vaftiz olacak bir kişinin tövbe edip günahlarının bağışı için İsa Mesih’i Rabbi ve Kurtarıcısı olarak kabul etmesi gerekirdi. Bir bebek tövbe edip günahlarının bağışı için İsa Mesih’i Rabbi ve Kurtarıcısı olarak kabul edebilecek durumda değildir.
Bebek vaftizini kanıtlamak için verilen ayetlerden olan Elçilerin İşleri 16:31-34’te Pavlus ve Silas Romalı zindancıyla ilgili şöyle diyor: “Onlar, “Rab İsa’ya iman et, sen de ev halkın da kurtulursunuz” dediler. Sonra kendisine ve ev halkının hepsine Rab’bin sözünü bildirdiler. Gecenin o saatinde zindancı onları götürüp yaralarını yıkadı. Sonra hem kendisi hem ev halkı hemen vaftiz oldu. Pavlus’la Silas’ı evine götürerek sofra kurdu. Tanrı’ya inanmak, onu ve evindekilerin hepsini sevince boğmuştu.”
Zindancının ailesinden vaftiz olanlar arasında bebeklerin de olabileceği farzedilmektedir. Farzedilen bir noktadan yola çıkarak bir doktrin oluşturulamaz. Bu ayette bu konuda sessizlik vardır ve sessizlikten doktrin oluşturmaya kalkarsanız yanlış sonuçlara varmaya mahkumsunuz.
34. ayete göre vaftiz olan herkesin sevinç içerisinde olduklarını görüyoruz. “…Tanrı’ya inanmak, onu ve evindekilerin hepsini sevince boğmuştu…”
Bebekler, Tanrı’ya olan inançlarından dolayı sevince boğulamayacaklarından, bu ayette bebeklerin vaftiz olmadıkları gerçeğini görüyoruz. Bu ailede vaftiz olanların hepsi gerçekten de Tanrı’ya iman etmiş yetişkinlerden oluşmaktaydı. İşte bu yüzden, vaftiz olduktan sonra “Tanrı’ya inanmak, onu ve evindekilerin hepsini sevince boğmuştu.”
( Not: Katoliklerin de hakkını vermeden geçmeyelim. İkinci yüzyıl kilisesinin bebekleri vaftiz etmiş olması, bebek vaftizinin uygulandığına kanıt olarak verilebilir. Elçilerden hemen sonra kilisenin böyle bir hataya düşmüş olması çok zor gibi görünüyor. Ayrıca, Yeni Antlaşma’nın neden sadece iman eden yetişkinlerin vaftizinden bahsettiğini şu şekilde açıklayabiliriz: İlk olarak iman edenler Yahudilikten ve paganizmden gelen kişilerdi. Bu kişilerin vaftizlerinden bahsedilmektedir. Bu kişiler ilk inanlı nesil olduklarından çocuklarının vaftiz edilmesinden bahsedilmemiş olması da doğaldır. Yeni Antlaşma yetişkinlerin vaftizinden bahsettiğinden, daha sonra çocukları olmuş olan bu ilk neslin çocuklarını vaftiz ettirmiş olmaları ihtimalinin varlığından söz edebiliriz. Bebeklerinin vaftiz olmasını reddedenlerle ilgili elimizde bulunan ilk kayıtlar aslında İ.S. 327 yılında başlıyor. Bu durum yukarıda alıntısını yaptığım J. M. Carroll’ın “İ.S. 370’lere kadar hiçbiri bebek vaftizinden söz bile etmemektedir” sözüyle çelişmektedir. Evet, bebek vaftizi konusu tartışmaya açık bir konudur ve dogmatik olarak taraftarı veya karşıtı şeklinde tartışamayız. Kesin dogmatik kural olarak ifade edilebilecek olan bir şey varsa, o da vaftizin yeniden doğuşu veya orijinal günahtan aklanmayı sağlamadığı gerçeğidir).
Bebek vaftizinin zorunluluğunu açıklamaya çalışan Katolik ilahiyatçıları Yeni Antlaşma’dan başka alıntılara da başvurmaktadırlar:
“İsa ona şu karşılığı verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ni göremez.”… İsa şöyle yanıt verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliği’ne giremez.” Yuhanna 3:3,5
Katolik iddiası: Mesih, Tanrı’nın çocuğu olup yeni doğuşumuzu sağlayacak olan Kutsal Ruh’u almak için suyun (vaftizin) zorunlu olduğunu söylüyor.
Hıristiyanların bu iddiaya iki şıklı cevabı:
1) Bu ayete ilk baktığımızda, su kelimesinin anne rahmindeki doğal döllenmeyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz.Yuhanna 3:6 bu yorumu destekliyor: “Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur.” İşte bu nedenle bu ayetler doğal doğumla ruhsal doğumu karşılaştırmaktadır.
2) Bu ayete daha geniş açıdan baktığımızda, Kutsal Kitap’ta kullanılan su kavramının, Tanrı’nın Sözü’nün arındırıcı yenilemesinden bahsetmek için kullanılmış olduğunu görürürüz. Aşağıdaki ayetler de buna örnektir:
“…Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı. Öyle ki, O’nun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım’ (Titus 3:5-7).
“Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz’ (Yuhanna 15:3) .
“Ey kocalar, Mesih kiliseyi nasıl sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılar}nızı öyle sevin. Mesih kiliseyi suyla yıkayıp tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti’ (Efesliler 5:25-26 ).
Tanrı’nın Sözü’nü kabul etmemizle suyla yıkanıp temizlenerek içimizde yaşayan Kutsal Ruh tarafından ruhsal olarak kutsal kılındık. Pavlus bile, birçok kişiyi vaftiz etmemiş olmakla övünüyor ve esas önemli olanın İsa Mesih’in Kurtuluş Müjdesi’ni anlatmak olduğunu söylüyor. (bkz. 1 Korintliler 1:14-17; Romalılar 10:9-10, 13-15, 17). Eğer yeni yaşama geçmek için vaftiz zorunlu olmuş olsaydı, Pavlus bu şekilde konuşmazdı. Vaftiz olmamız zorunludur, fakat kurtuluşumuz vaftize bağlı değildir. Kurtuluşumuz sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfuna bağlıdır (Sola Gratia). Sadece ve Yalnızca imanla aklanırız (Sola Fide). İşte bu nedenle, ne vaftiz, ne de gelenekleri yerine getirme çabaları bizi aklayabilir.
“Petrus onlara şu karşılığı verdi: “Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız’ (Elçilerin İşleri 2:38).