Re: E-Kitap: DUA EDELİM.. Watchman Nee
“Bütün dua ve yalvarışla, her vakitte Ruh’ta dua ederek ve bu aynı şeye dair bütün kutsallar için tam devamlılıkla ve yalvarışla uyanık durun” (Efesliler 6:18).
“Egemen Rab şöyle diyor:
‘İsrail halkının benden yine yardım dilemesini sağlayacak ve onlar için şunu yapacağım: ‘Onları bir koyun sürüsü gibi çoğaltacağım.’(Hezekiel 36:37).
“Ey Yeruşalim, surlarına bekçiler diktim, gece gündüz hiç susmayacaklar. Ey Rab’be sözünü anımsatanlar, Yeruşalim’i pekiştirene, onu yeryüzünün övüncü kılana dek durup dinlenmeden Rab’be yakarın, O’na rahat vermeyin.’” (Yeşeya 62:6.7).
Tanrı işlediği zaman bunu belirli bir yasa ve kesin ilkeler çerçevesinde yapar. Her ne kadar O istediği şeyi istediği biçimlerde yapabilme keyfiyetine sahipse de, hiçbir zaman hata yapmaz. Her zaman Kendi yasa ve ilkelerine uygun şekillerde davranır. Elbette hiç sorgulamaya dahi gerek olmadan, O bütün bu yasa ve ilkelerin ötesine de geçebilir; çünkü Kendisi her şeye yeten ve Kendisine ne hoş görünse onu yapma özgürlüğüne sahip olan Tanrı’dır. Bununla birlikte burada Kutsal Kitap’ta yer alan en çarpıcı gerçeklerden biriyle de karşılaşırız; o da şudur ki, Tanrı her ne kadar yücelik ve görkemde benzersiz ve eşsiz olup kendi isteğine göre hareket edebilme özelliğine sahipse de, her zaman kendi belirlemiş olduğu yasalar ve prensipler doğrultusunda hareket eder. Öyle görülüyor ki, Tanrı kendisini, kendi yasası tarafından kontrol edilebilsin diye, yasanın altına bilerek koymaktadır.
Peki, Tanrı’nın işleme prensibi nedir? Tanrı’nın çalışmasının gerisinde yatan temel bir prensip bulunur; ve bu prensibe göre Tanrı insanlardan Kendisine dua etmelerini bekler, onların kendisiyle duada işbirliği yapmalarını ister.
Bir zamanlar dua etmesini çok iyi bilen bir inanlı vardı. Bu kişi her ruhsal işte dört aşama olduğunu söylerdi. Birinci aşamada Tanrı bir düşünce ortaya sürer, bu düşünce O’nun isteği şeklinde belirir. İkinci aşamada Tanrı bu isteğini Kutsal Ruh aracılığıyla kendi çocuklarına açıklar; onların, Kendisinin de bir isteğinin, planlarının, taleplerinin ve beklentilerinin var olduğunu bilmelerini sağlar. Üçüncü aşamada Tanrı’nın çocukları O’na dua ederek O’nun isteğine karşılık verirler; çünkü dua, Tanrı’nın isteğine karşılıkta bulunmak demektir. Eğer yüreğimiz O’nun yüreğiyle bütünüyle bir ise, o zaman doğal olarak O’nun yapmak istediği şeyleri bizler de dualarımızla kolayca seslendirebiliriz. Ve dördüncü aşamada ise Tanrı, bu isteğini gerçeğe dönüştürür.
Burada bizi ilgilendiren birinci ve ikinci aşamalar değil, ama üçüncü aşamadır. Yani Tanrı’ya dua ederek O’nun isteğine bizler nasıl karşılık veriyoruz, bu konuya bakacağız. Buradaki ‘karşılık vermek’ ya da ‘geri dönmek’ sözüne dikkatinizi çekmek istiyorum. Tanrı önünde değer taşıyan bütün dualar buradaki ‘karşılık verme’ elementini içlerinde bulundururlar. Eğer bizim duamız sadece bizim beklenti ve ihtiyaçlarımızın karşılanmasına yönelik bir duaysa, bu dua ruhsal alemde pek bir değer taşımaz. Dua ilkin Tanrı’dan kaynaklanmalı, Tanrı’dan ortaya çıkmalı ve bizden karşılık bulmalıdır. Sadece bu tür dualar anlamlı dualardır, çünkü Tanrı’nın işleri ancak ve ancak bu tür dualarla kontrol edilebilir. Tanrı o kadar çok şey gerçekleştirmek istemektedir, istemesine, ama O’nun halkı olan inanlılar yeterince dua etmediklerinden, O gerçekleştirmek istediği bu şeyleri ne yazık ki gerçekleştirmemektedir. O ilkin insanların Kendisiyle aynı fikirde olmalarını bekliyor ve ancak ondan sonra işlemeye başlıyor. Bu prensip Tanrı’nın işlemesiyle, hareket etmesiyle ilgili çok önemli bir prensiptir ve Kutsal Kitap’ta yer alan en önemli prensiplerdendir.
Hezekiel 36.37’deki sözcük oldukça şaşırtıcıdır. Rab bu ayette bir amacının olduğunu söyler. Bu amaca göre Tanrı İsrail evinin sayısını tıpkı bir sürü benzerliğinde sayıca çoğaltmak şstemektedir. Bu, Tanrı’nın kararlaştırılmış, kesin isteğidir. O kararlaştırdığı şeyi eninde sonunda kesinlikle gerçekleştirecektir. Ama bazen O kararlaştırdığı şeyi hemen gerçekleştirmez. Biraz beklemeyi tercih edebilir. Beklemesinin nedeni nedir dersiniz? Bakın, Rab şöyle diyor: “Rab Yahve şöyle diyor: İsrail halkının benden yine yardım dilemesini sağlayacak ve onlar için şunu yapacağım: Onları bir koyun sürüsü gibi çoğaltacağım.’ Rab İsrail evinin sayısını artırmayı kararlaştırmış olmakla birlikte, İsrailoğulları bu konuda Kendisinden talepte bulununcaya kadar beklemek zorunluluğunu duymuştur. Şunu görmeliyiz ki, her ne kadar Rab bazı belirli şeyleri gerçekleştirmeye karar vermiş olsa da, o bu şeyleri hemen bir çırpıda gerçekleştirmeyecektir. O bu konda ilerlemeden, insanların O’nun bu konudaki isteğine onay vermesini bekleyecektir. O Kendi isteğine göre herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye karar verdiyse de, hemen gidip o şeyleri gerçekleştirmez; beklemezi tercih eder, ve eğer gerekiyorsa, Kendisi harekete geçmeden önce, halkının duada Kendisiyle aynı fikirde olduklarını belirtmesini ister ve bekler. Bu gerçek, gerçekten de Kutsal Kitap’taki Tanrı’yla ilgili en çarpıcı, en muazzam gerçeklerden birisidir!
Her zaman şu gerçeği aklımızda tutalım ki, bütün ruhsal işler Tanrı tarafından kararlaştırılırlar ve O’nun çocukları tarafından istenirler; Tanrı tarafından başlatılırlar ve inanlılar tarafından onaylanırlar. Bu, ruhsal işlerdeki büyük gerçeklerden bir tanesidir. Rab, ‘İsrail halkının benden yine yardım dilemesini sağlayacağım…’ diyor. O’nun işi İsrail halkı tarafından kabul görmeyi, istenmeyi bekliyordu. Nitekim tarihte bir gün İsrailoğulları O’nun isteğine onay verdiler ve Rab çok geçmeden bu şeyi onlar için yerine getirdi.
Acaba bizler Rabbin buradaki çalışma yöntemini görebiliyor muyuz? O bir şeyi başlattıktan sonra bu şeyi gerçekleştirmeye, biz bu konuda dua edinceye kadar ara verir. Tanrı, kilise yeryüzünde kurulalı beri, inanlıların duaları olmadan hiçbir şey gerçekleştirmemiştir. Tanrı, Kendi çocuklarının ortaya çıkışından itibaren her şeyi, Kendisine ait olan inanlıların dualarıyla gerçekleştirmektedir. Diğer bir deyişle Tanrı her şeyi onların dualarına yerleştirmektedir. O niçin böyle çalışıyor, anlamıyoruz, ama bunun ruhsal bir gerçek olduğunu biliyoruz. Tanrı Kendisini, isteğini çocukları aracılığıyla gerçekleştirmekten zevk duyacağı bir pozisyona koymaya istekli olan bir Tanrıdır.
Bununla ilgili başka bir benzetme Yeşeya 62:6,7’de bulunur: ‘Ey Yeruşalim, surlarına bekçiler diktim, Gece gündüz hiç susmayacaklar. Ey RAB’be sözünü anımsatanlar, Yeruşalim’i pekiştirene, Onu yeryüzünün övüncü kılana dek durup dinlenmeden RAB’be yakarın, O’na rahat vermeyin.’
Tanrı Yeruşalim kentini tüm yeryüzünün övüncü yapmak istemektedir. Peki O bunu nasıl gerçekleştirecektir? Kendisine seslensinler diye Yeruşalim duvarlarına gözcüler yerleştirir. Peki onlar Rabbe nasıl sesleneceklerdir? ‘…Durup dinlenmeden RAB’be yakarın, O’na rahat vermeyin!.’ Bizle O’na hiç durmadan, sürekli olarak seslenmeli ve O’na hiç rahat vermemeliyiz. O Kendi işini gerçekleştirinceye dek bizler dua etmeyi sürdürmek durumundayız. Rab Yeruşalim şehrini tüm yeryüzünde bir hamd şehri, övünç nedeni olarak belirlemekle birlikte, onun surlarında bekçilik yapacak insanları da belirlemiştir. O bu işlerini insanların dualarıyla gerçekleştirecektir. Rab insanlardan sadece bir kez dua etmelerini değil, ama durmadan, sürekli olrarak dua etmelerini ister. O’nun isteği gerçekleşinceye dek durmadan dua edin. Diğer bir deyişle Tanrı’nın isteği insanların dualarıyla yönetilmiş olur. Tanrı bizim dua etmemizi bekler. Şunu iyice anlayalım ki, Tanrı isteğinin içeriği konusunda kararı bütünüyle Tanrı’nın kendisi verir. Bu kararı ne biz veririz, ne de bu kararın alınmasında bir katkımız vardır. Ama bir şeyde etkimiz vardır; bu kararın uygulanmaya konmasında bizim dualarımız belirleyici etken olarak rol oynarlar.
İnanlı bir kardeş Tanrı isteğinin bir trene, dualarımızında tren yoluna benzediğini söylemişti. Bir tren tren rayları üzerinde durduğu sürece istediği yöne doğru yol alabilir. Evet, doğuya, batıya, kuzeye ve güneye doğru etkili bir şekilde gidebilme gücüne sahiptir. Ama bu yönlere doğru döşenmiş tren yollarının var olması gerekmektedir. Tıpkı bunun gibi Tanrı’nın da çok büyük bir gücü vardır. Ancak Tanrı insanların dualarıyla harekete geçmeyi tercih ettiğinden, bütün değerli dualar (tren rayları gibi) Tanrı’nın yolunu döşerler. Sonuç olarak bizler duadaki sorumluluğu üzerimize almazsak, o zaman Tanrı’nın isteğinin gerçekleşmesine engel oluşturmuş oluruz.
Tanrı insanı yarattığında ona özgür bir irade verdi. Bu nedenle evrende üç farklı irade (istem) mevcuttur. Birincisi, Tanrı’nın iradesi, ikincisi, ruhsal düşman olan şeytanın iradesi, ve üçüncüsü, insanın iradesi. İnsanlar Tanrı’nın şeytanı niçin bir anda yok etmediğini merak ediyor olabilirler. Elbette Tanrı bunu yapabilirdi, ama O öyle yapmadı. Peki niçin öyle yapmadı? Çünkü Tanrı şeytana karşı insanın da Kendisiyle işbirliğ yapmasını istemiştir. Evet, Tanrı’nın bir isteği, şeytanın bir isteği, ve insanın bir isteği vardır. Tanrı, insanın isteğinin Kendi isteğine katılmasını istemekte ve aramaktadır. O şeytanı tamamen tek başına yok etmek istemiyor. Tanrı’nın bu yolu niçin seçtiğini tamamen bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki, O bu şeyi bu şekilde yapmaktan büyük bir mutluluk duyacaktır. Yani O tek başına, bağımsızca harekete geçmek istemiyor; insanın da Kendisiyle işbirliğinde bulunmasını bekliyor. İşte Kilisenin bugün yeryüzündeki sorumluluğu budur!
Rab bir şeyi yapmayı istediği zaman ilkin Kendi isteğini Kutsal Kuh aracılığıyla bizim yüreğimize yerleştirir. Ve bizler, ilkin O’nun bu isteğine dualarımızda yer verirsek, ancak o zaman O bu şeyi gerçekleştirecektir. İste bu, göksel çalışma prosüdürüdir. Tanrı hiçbir şeyi diğer bir yolla gerçekleştirmeyecektir. O’nun biz insanların işbirliğine ihtiyacı vardır. O Kendi iradesiyle hemfikir olacak bir irade, yani bizim irademizi, bizim seçimimizi istiyor, ve bunu gönüllü olarak yapmamızı istiyor. Eğer Tanrı her şeyi biz insanları işin içine katmadan yapacak olsaydı, o zaman biz insanların yeryüzünde bulunmasına hiç mi hiç gerek olmazdı, ne de O’nun isteğini bilmemiz gerekirdi. Ama Tanrı’nın her isteği bizim tarafımızdan desteklenmeli ve kabul görmelidir. Çünkü O bizim isteğimizin Kendi isteğiyle aynı doğrultuda olmasını istemektedir.
Böylece Tanrı’nın isteğini gerçekleştirirken atacağımız ilk adım, O’nun isteğini dualarımızda seslendirmemizdir. Buradan duanın gerçekten de bir iş olduğunu görebiliriz. Duadan daha önemli başka bir iş yoktur. Çünkü Tanrı’nın isteğini hem gerçekleştiren, hem de dile getiren iş, duadır! Bu nedenledir ki benliğimizden çıkıp gelen dualar değersiz ve yararsızdırlar. Tanrı’nın isteğiyle uyumlu olan tüm dualar Tanrı’dan kaynaklanırlar; bize Kutsal Ruh aracılığıyla açıklanırlar; ve bizim dualarımızla Tanrı’ya geri dönerler. Tanrı’nın isteğiyle uyum içerisinde olan herhangi bir dua Tanrı’nın isteğinden kaynaklanmalıdır; ve insan Tanrı’nın bu isteğini sadece kabul edip dile getirebilir. Bizden kaynaklanan dualar ise ruhsal değeri olmayan dualardır.
Eğer Kilise Tarihine göz atacak olursak her büyük ruhsal uyanışın dualar sonucunda gerçekleştiğini görürüz. Bu bize duanın, Rabbe, yapmayı istediği şeyleri nasıl yaptırttığını gösterir. Bizler Rab’den yapmak istemediği şeyi yapmasını isteyemeyiz; ama O’nun yapmak istediği şeyleri kesinlikle gerçekleştirebiliriz. Tanrı her şeye gücü yeten mutlak bir Tanrı’dır; O’nu değiştiremeyiz, etkileyemeyiz. Yani O’na yapmak istemediği bir şey konusunda kesinlikle baskıda bulunamayız; ne de O’nu yapmak istediği şeyden vazgeçmeye ikna edebiliriz! Bu nedenle bizler O’nun isteğinin birer kanalı olmaya çağırıldıksa da, O’nunla duada işbirliği yapmadıkça O’nun işine destek olmaktan çok köstek olmuş oluruz, yani O’nun işini engelleriz.
İşte bu nedenlerle dualarımız hiçbir zaman Rab’den yapmak istemediği şeyi yapmasını ya da isteğini değiştirmesini talep etmemelidir! Tam tersine O’nun isteğini dualarımızda dile getirmeli, böylece O’na yapmak istediği şeyi yaptırtmalıyız. Yoksa biz O’nu yapmak istemediği şeyi yapsın diye dualarımızla zorlamaya kalkacak olursak, akıntıya kürek çekmiş oluruz, yani boşuna uğraşırız; çünkü bu tür dualar tamamen boş ve etkisiz dualardır. Eğer Tanrı bir şey yapmak istemiyorsa, O’na kim bir şey yaptırtabilir? Yapabileceğimiz tek bir şey vardır, o da Tanrı’nın istemiş olduğu şeyi dualarımızda seslendirmek, dile getirmektir. Bu durumda Tanrı, O’nunla aynı düşünce ve istekte olduğumuz için, yapmak istediği şeyi haliyle yerine getirecek, gerçekleştirecektir.
Bu konuda Kutsal Ruh’un Pentekost gününde gelişini örnek olarak gösterebiliriz. Pentekost gününden yüzlerce yıl öncesinde, Yoel peygamberin yaşadığı günlerde bile Tanrı, Kutsal Ruh’un yeryüzüne gönderileceğini bildirmişti. Ama Kutsal Ruh ancak birçok inanlılar bir araya gelip bu yönde dua ettikten sonra gelmiştir. Her ne kadar Kutsal Ruh’un gelişi Tanrı tarafından önceden kararlaştırıldıysa da, inanlılar bir araya gelip bu doğrultuda dua etmeyinceye kadar Kutsal Ruh’un gelişi gerçekleşmemiştir. Rab birçok şeyler yapabilecek güçtedir, ama O bu şeyleri önce inanlılar dua ettikten sonra yapmak istemektedir. O bizim Kendisiyle uyuşmamızı, aynı fikirde olmamızı bekliyor. Kendisi zaten isteklidir, ama aynı zamanda bizim de istekli olmamızı istemektedir. Tanrı’nın yapmaya karar verdiği, istekli olduğu, ama biz O’nunla aynı fikirde olduğumuzu açıklamadığımız için henüz gerçekleştirmediği çok şeyler vardır. Evet, bizler Tanrı’yı yapmak istemediği şeyleri yapmaya zorlayamasak da, O’ndan yapmak istediği şeyleri gerçekleştirmesini elbette isteyebiliriz, ve istemeliyiz. Tanrı da kuşkusuz bizim bu şekilde davranmamaızı beklemektedir. Bizler Tanrı’nın isteğini dualarımızda yeterince seslendirmediğimiz için sık sık ruhsal bereketlerden de uzak kalırız.
Herhangi bir inanlı kardeş kalkıp kendisini bütünüyle dua işine adayacak olursa, bu gerçekten ne güzel bir şey olur. Tanrı amaçladığı şeyleri gerçekleştirmek için Kendisiyle birlikte çalışacak bu tür kimseler arıyor. Bazı inanlılar Rabbin niçin daha çok günahlıyı kurtarmadığını, niçin inanlıların iman yaşamlarında zaferli olmalarını sağlamadığını sorguluyor olabilirler. Ben tüm yürekten inanıyorum ki, inanlılar yeter ki tüm yürekten dua etsinler, O bütün bu şeyleri şüphesiz yerine getirecektir. O çalışmaya isteksiz değildir. Ancak ilkin Kendisiyle birlikte çalışacak inanlıların ortaya çıkmasını beklemektedir. Ve her ne zaman inanlılar dua yoluyla O’nunla işbirliği içine girseler, O hemen çalışmaya, planladığı şeyleri gerçekleştirmeye başlar. Bütün ruhsal işlerde Rab her zaman çocuklarının, Kendisiyle işbirliği yapmaya gönüllü olduklarını açıklamasını bekler. Ruhsal bir işin gerçekleşip gerçekleşmemesi, O’nun çocuklarının nasıl dua ettiğine bağlıdır. Bu nedenledir ki bizler, O’nunla işbirliği içinde olacağımızı açıklıkla belirtmeliyiz. Tanrı bizleri bereketlemek için sabırsızlıkla bekliyor. Ve burada bizim şimdi sormamız gereken soru şudur: ‘Dua edecek miyiz?’
Tanrı’yı tanımayan kimseler bu düşünceye kızgınca şöyle karşılık verebilirler: ‘Madem Tanrı bir şey yapmak istiyor, o halde niçin o şeyi yapmıyor da insanın duasına ihtiyaç duyuyor? O her şeyi bilen Tanrı değil midir? Tanrı o kadar çok dualardan rahatsızlık duymuyor mu?’ Şunu aklımızda tutalım ki, bizler insanlar olarak özgür iradeli varlıklarız. Rab Kendi iradesini inkar etmediği gibi, bize de zor kullanarak irademizi değiştirtmeye kalkışmaz. Bizler O’nun iradesini dualarımızda seslendirmedikçe O beklemeye devam edecektir. Ancak O gökte olduğu gibi yeryüzünde de Kendi isteğinin gerçekleşmesini istemiyor mu? Eğer istiyorsa neden kendi kendine gidip de o şeyi gerçekleştirmiyor? Niçin Rab öğrencilerinden, ‘Ey göklerde olan Babamız,… gökte olduğu gibi yerde de senin istediğin olsun!’ diye dua etmelerini istiyor? Eğer O, egemenliğinin gelmesini istiyorsa, bu egemenlik niçin hemen otomatik bir şekilde gelmiyor? Niçin öğrenciler ‘Krallığın, egemenliğin gelsin!’ diye dua etmek durumundalar? Eğer Tanrı gerçekten de adının bütün insanlar tarafından kutsal kılınmasını istiyorsa, niçin bunu kendisi gerçekleştirmiyor da, öğrencilerinden ‘Adın kutsal kılınsın!’ diye dua etmelerini istiyor? Bütün bu şeylerin bu şekilde olmasının nedeni, sadece ve sadece, Tanrı’nın herhangi bir şeyi Kendi başına, bağımsızca yapmak istememesidir; ve nitekim O insanın Kendisiyle işbirliği içerisinde olması belirlemiş, kararlaştırmıştır. O her şeyi yapabilecek her tür güce sahiptir, ama O’nun iradesinin gerçekleşebilmesi (O’nun istek treninin) ileriye gidebilmesi için, bizim dualarımızın, gerek duyulan bu rayları yola dizmesi gerekmektedir. Bizler ne kadar çok ray dizersek, Rabbin işleri de o kadar çok artacak, o kadar bollaşacaktır! Bu nedenle bizim dualarımız, tren raylarından oluşan büyük bir güzergahın kurulmasına yönelik olmalıdır. Ne kadar çok ray dizersek o kadar iyi
Dört
Peki Tanrı’nın isteği için rayları nasıl dizeceğiz? Bunun yanıtı şudur: ‘Bütün dua ve yalvarışla, her vakitte Ruh’ta dua ederek ve bu aynı ieye dair bütün kutsallar için tam devamlılıkla ve yalvarışla uyanık durun’ (Efesliler 6:18). Dualarımız her bir yöne gitmeli, her bir yöne ulaşmalıdır. Bizim durmadan, usanmadan dua etmemiz gerekir. Genel konularda olduğu kadar özel konularda da dua etmeliyiz. Dualarımızın büyük bir çoğunluğu, doldurması gereken boşlukları dolduramayacak kadar küçük ve incedirler. Şeytanın önünde ise, içine kolayca sarkıp girebileceği sayısız fırsatlar sağlayan büyük delikler vardır. Eğer bizim dualarımızın çevresi bu delikleri tamamen tıkayacak büyüklükte olursa, o zaman şeytan buralardan içiriye sarkma fırsatını bulamayacaktır.
Örneğin bir kardeş bir yere gidip İncili vaaz edecekse, Tanrı’nın isteği o kardeşin hayatında olsun diye, o kardeş için ray döşemelisiniz. Eğer o kardeş için, Rab onu bereketlesin, kullansın, korusun ve ihtiyaçlarını karşılasın diye sadece bir iki dakikalık kısa bir dua edecek olursanız, bu tür bir dua ağı pek geniş yerlere yayılamayabilir. Eğer belirli bir kimse için dua etmek istiyorsanız, şeytan içeri giremesin diye çok sağlam ve kapsamlı bir ağ kurmanız gerekir. Şu halde nasıl dua edeceksiniz? Şöyle: Yola gidecek olan kardeş hazırlanırken, sizler de onun sağlığı için, bagajı için, kullanacağı araba ya da yolculuk yapacağı uçak, tren, otobüs için, yolculuğunun süresi için, dinlenmesi için, yolda yiyeceği yemekler için ve yolda karşılaşıp konuşacağı insanlar için dua etmelisiniz. Gideceği yere vardıktan sonra o kardeşin yapacağı her şey için de dua etmeliniz. Kalacağı yer için dua edin, çevresindeki komşular için dua edin, okuyacağı şeyler için bile dua edin. Ve gerçekleştireceği müjdeleme işi ve bu işle ilgili ayrıntılar için dua edin. Eğer bu kardeş için bu denli kapsamlı dualar edecek olursanız, o zaman şeytan bu kardeşe saldırabilecek fırsatlar bulamayacaktır! Şu halde dua işi, gerçekten somut bir iştir. Tembeller, aptallar ve sakarlar böyle bir işi gerçekleştiremezler. Ama şuna sık sık tanık olmuşuzdur ki, her nerede belirli bir konu ya da kimse için gayretle ve inatla dualar edilmişse, istenen şeyler o yerlerde tek tek gerçekleşmiştir!
Burada öğrenmemiz gereken başka bir ders daha bulunuyor. Şeytan o kadar kurnazdır ki, onun hilelerini bilebilmek bizim için gerçekten çok zordur. Bizler her ayrıntının son kelimesine kadar dua eden insanlar değiliz, bu nedenle ancak şöyle dualar edebiliriz: ‘Ya Rab, şeytandan gelen her şeye Senin kanın karşılık versin.’ Şu gerçeği anımsayalım ki, şeytanın bütün işlerine karşılık veren şey, Rab İsa Mesih’in çarmıh üzerinde akıttığı kandır. Böyle bir dua, şeytana karşı söylenebilecek en etkili sözlerden bir tanesidir. Bu yolla şeytan hiçbir zaman bu ağın dışına çıkamaz ve imanlılara saldıramaz.
Her ne zaman dua edersek edelim, duamızda şu üç açıyı görmeliyiz: Birincisi Kime dua ettiğimizi görmek durumundayız; ikincisi, kimin için dua ettiğimizi bilmek durumundayız; ve üçüncüsü, kime karşı dua ettiğimizi fark etmek durumundayız. Bizler çoğu kez duadaki bu açıların sadece ilk ikisini, yani kime dua ettiğimizi (Tanrı’yı) ve kimin için dua ettiğimizi (insanları) hatırlıyoruz. Ve böylece üçüncü açıyı, ruhsal düşmanımız olan şeytanı görmezlikten geliyoruz. Bu tür dualarda bizler sadece kime dua ettiğimizi değil, ama aynı zamanda kime karşı dua ettiğimizi de bilmek durumundayız. Kimin için dua ettiğimizi de bilmeliyiz. Ama bununla birlikte, bizi incitmek ve yaralamak için etrafımızda dolaşan bir düşmenı var olduğunu da fark etmeliyiz. Evet, bizim dualarımız Tanrı’ya doğru yöneltilmeli, insanlar için ve şeytana karşı edilmelidir. Eğer duadaki bu üç unsuru göz önünde tutacak olursak, hiç kuşku yoktur ki, Tanrı izim için kesinlikle işleyecektir!
Rab için gerçek anlamda çalışan herkes, dua ağını öyle yaymalıdır ki, sonuçta Tanrı o kişi aracılığıyla işleyebilsin! Tanrı çalışmaya hiç de isteksiz değildir. Ama insanların önce gelip Kendisine dua etmesini beklemektedir. O insanların dua yaşamının olmasını öyle çok istekle bekliyor ki, sabırsızlıkla insanların edeceği duaları duymak istiyor! Çoğu zaman dua için önceden belirli bir zaman belirlemeden, dua etmek için üzerinizde büyük bir yük hissedersiniz. Bu, Tanrı’nın isteğinde sizin duanızı gerektiren bir konunun var olduğunu gösterir. Bu tür dua yüklerini hissettiğiniz zaman hemen dua edin. Bu dua, Tanrı’nın isteğine uygun olan bir duadır. Tanrı’nın isteğine uygun bu tür duaları söylemeniz için sizi yönlendiren Tanrı’nın Kutsal Ruhudur. Eğer Kutsal Ruh sizi dua etmeye zorluyorsa, dua edin. Eğer dua etmezseniz, o zaman içinizde bir şeylerin eksik kaldığını hisedeceksiniz. Bu dua etmeme tutumunuz devam ettikçe, üzerinizdeki bu yükün daha da ağırlaştığını hissedeceksiniz. Sonuçta, eğer hiç dua etmeyecek olursanız, o zaman üzerinizde hissettiğiniz bu dua yükü ve dua ruhu o kadar silik bir duruma dönüşecek ki, sizin için böyle bir hissi ve Tanrı’nın isteğine uygun böyle bir dua fırsatını bir daha bulamayabilirsiniz.
Tanrı her ne zaman bize bir dua düşüncesi verirse, Tanrı’nın Kutsal Ruhu ilkin bizi dua edeceğimiz o belirli konuda yük alacağımız bir aşamaya getirir. Böyle bir yük hissini elde eder etmez kendimizi hemen duaya vermemiz gerekir. Bu konuda dua ederek, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz gerekir. Çünkü bizler Kutsal Ruh’la hareket ettiğimiz zaman, bizim kendi ruhumuz, birden, sanki yüreğimize bir şey yatırılmış gibi, bir yükün varlığını hisseder. Bu yük duğrultusunda dua ettikten sonra, üzerimizden sanki büyük bir taş kalkmışçasına, büyük bir rahatlık ve hafiflik hissederiz. Ama bu yük doğrultusunda Rabbin bizden istediği duayı etmezsek, o zaman bir şeylerin yerine getirilmemiş olduğu hissini ister istemez duyacağız. Eğer o konuda dua etmezsek, o zaman Tanrı’nın yüreği ile uyum içerisinde değiliz, demektir. Eğer duada sadık olursak, yani dua yükünü hisseder etmez o konuda hemen dua edersek, o zaman dua bizim için bir yük olmaktan çıkar ve bizim için bir tür zevk ve tutku olur.
Ne yazıktır ki, birçokları tam bu noktada Kutsal Ruhu söndürürler. Kutsal Ruh’un onları dua etmeye yönlendiren duyarlılığını söndürürler. Bundan sonra buna benzer bir iki ruhsal dürtüyü belki yine hissederler, ama duyarsız kaldıklarından artık Rabbin ellerinde yararlı birer alet olma özelliklerini yitirmiş olurlar. Rabbin isteğini dua yoluyla artık seslendirmedikleri içindir ki, Rab artık onlar aracılığıyla hiçbir şey gerçekleştiremez olur. Ah, eğer bizler bir daha dua yükü hissedemeyecek kadar ruhsallıktan düşmüş isek, o zaman gerçekten çok zavallı bir duruma düşmüşüzdür ve Tanrı’yla olan ruhsal bağlantımız kopmuştur, ve Tanrı bizi bir daha Kendi işinde kullanamaz. Bu nedenle Kutsal Ruh’un bizlere verdiği hislerle ilgili olarak çok daha duyarlı olmamız gerekmektedir. Her ne zaman bir dua yükünü üzerimizde hissedersek hemen Rabbe yönelmeli ve O’na sormalıyız: ‘Ya Rab, benden hangi konuda dua etmemi istiyorsun? Benim dua etmemi gerektiren bu konuda Sen neler gerçekleştirmek istiyorsun?’ Eğer bu dua yükünü üstlenerek bu konuda dua edersek, o zaman Rab başka bir konuda bizi dua etmekle yeniden görevlendirebilir. Eğer üzerimizdeki birinci yükü indirmemişsek, ikinci bir yükü üstlenmek bizim için tamamen imkansızdır!
Gelin, Rab’den bizi sadık birer duacı yapmasını isteyelim. Herhangi br dua yükü üzerimize gelir gelmez o duayı ederek bu yükten kurtulmamız gerekir. Eğer yük çok ağırlaşır ve bizler dua ederek bu yükten kurtulamazsak, o zaman oruç tutmamız gerekir. Evet, yük dua yoluyla indirilemiyorsa, o zaman oruç yoluyla indirilmelidir. Oruç yoluyla dua yükünden hemen kurtulabilirsiniz, çünkü oruç en ağır yüklerden bile kurtulmamızı sağlayacak en etkili yöntemdir.
Eğer bir kimse dua işini gerçekleştirmeye devam ederse, o zaman o kişi Tanrı isteğinin gerçekleşmesinde kilit bir rol oynayabilir. Rab her ne zaman yeni bir şeyler gerçekleştirecekse, duada kendisiyle birlikte çalışsın diye o kişiyi arayacaktır. Şunu söylemeliyim ki, Tanrı’nın isteği her zaman gerçekleşebileceği fırsatları kovalar. Tanrı her zaman birisini ya da birilerini Kendi isteğinin açıklayıcıları olarak görmek istemektedir. Eğer birçokları O’nun isteğini gerçekleştirmek için ayağa kalkıp bu işi yapmaya başlarsa, o zaman Rab, onların bu duaları aracılığıyla çok daha fazla şeyler gerçekleştirebilecektir.