Augustin

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #27901
    Anonim
    Pasif

    Augustin (354-430)

    Augustin, özellikle Protestanlar için büyük bir kahramandır. Çünkü Reform hareketini başlatan Martin Luther öğretilerinde Augustin’den etkilenmiştir.

    Aynı zamanda Augustin, Pavlus ve Yuhanna zamanından beri konuşulmayan lütufla kurtuluş, tamamen günahlılık gibi kavramları tekrar gündeme getirmiştir.
    Augustin’le batı kilisesi kilise babaları dönemini kapatmıştır.Doğu kilisesi ise Augustin’i kilise babası olarak bile tanınmamaktadır.
    Hippolu Augustin antik kilise ile ortaçağ kilisesinin bağlandığı dönemde önemli bir rol oynamıştır. Augustin, bir yandan kendi çağına damgasını vurmuş biridir; ayrıca batı kilisesini de yüzyıllar boyunca etkilemeye devam etmiştir. Bir yandan da zamanın moda akımlarıyla da yakından ilgilenmiştir.

    Augustin 354 yılında Kuzey Afrika’da basit bir aile de doğmuştur. Zengin bir aile olmamalarına rağmen saygın bir aileydiler ve babası oğlunun eğitimine hep önem vermiştir.
    Hatta onun en iyi okullarda okuyabilmesi için elinden geleni yapmıştır. Babası Patricius küçük bir çiftçiydi, pagandı; ancak son günlerinde Hrısitiyan olmuştu.

    Annesi Monika ise tam bir adanmışlıkla Mesih’i izlemeye çalışan bir Hıristiyan’dı ve oğlu üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Augustin’in babası annesini her zaman başka kadınlarla aldatıyordu, öyle ki annesi bile bu durumun farkındaydı. Hatta arkadaşları onu kocan seni başka kadınlarla aldatıyor diye uyarıyorlardı. Monika ise bu uyarılar karşısında
    “biliyorum, ama dua ediyorum “
    diye cevap vererek imanıyla karşısındakileri şaşırtıyordu.
    Augustin, babası ile çok yakın değildi. Daha çok annesi ile ilişkileri iyiydi. Oğullarının gerçekten üstün yetenekleri olduğunu görüyorlardı.
    Cezayir ve Kartaca’da ellerinden geldiğince oğullarına iyi bir eğitim vermeye çalıştılar. Oğullarının okuması için maddi olarak ellerinde ne varsa verdiler.

    Augustin, retorik konusunda eğitim almış ve profesyonel bir konuşmacı olarak yetirilmişti. O dönemde bu eğitimi alan kişiler daha sonra avukatlıkta yapabiliyorlardı.
    Augustin eğitimini tamamlamak için Kartaca’dan sonra Roma’ya ve oradan da Milano’ya geçmiştir.

    Augustin bu zamanlarında kendi İtiraflar isimli kitabında da söylediği gibi düşkün ve şehvette bir yaşam sürüyordu.
    Augustin kitabında
    “Gençliğimin en büyük günahı komşumun bahçesine girip oradan armut çalmak ve o armutları yemeden tekrar komşumun bahçesine atmaktı” der.
    Genç bir adamın yapabileceği en büyük günah armut çalmak mıdır?

    Aslında Augustin çok fazla suçluluk kompleksi olan bir adamdı ve bu duygusu onun teolojisine de yansıtmıştır. Bir yanda da Augustin bu günahında çok başka şeyler de görüyordu. Bu yüzden de bu günahı en büyük günahı olarak değerlendirmiş olabilir.

    Augustin, Hıristiyan olmadan önce Manicilere katılmıştır. Maniciliği kuran kişi Mani adında bir adamdı. Manicilik, dualist bir temel üzerine kurulmuş, Gnostizm ve doğu dinlerinden de etkilenmiş bir akımdı.

    Hıristiyanlık İsa Mesih’te hem insan hem de Tanrısallık olduğunu öğrettiği için Hıristiyanlıkla alay ediyorlardı. Çünkü onlara göre, iyi olan ruhla kötü olan madde bir araya gelemezdi.
    Maniciler, bedenin kötü olduğunu düşündükleri için bedenin isteklerine karşı çok katıydılar. Cinsel ilişkiyi kesinlikle ve çocuk yapmayı kesinlik ret edip kendilerini dünyadan soyutlamış olarak yaşıyorlardı.
    Bu zor şartlarından dolayı Maniciliği tam manada yaşayan çok az kişi olduğu gibi bu tip şeylerden etkilenip onları izleyen çok insan da vardı.

    Augustin de sürekli günahtan dolayı suçluluk duygusu hissettiği ve bu durumdan rahatsız olduğu için Manicilikten etkilenmiştir.
    Augustin’i en çok düşündüren konu Kötü Problemiydi.
    “Her şeyi yaratan Tanrı ise o zaman kötüyü de mi Tanrı yaratmıştı? “

    Augustin, ama Tanrı kötü olanı yaratamaz diye düşünüyordu. Mani görüşünde ise, Gnostikler’de olduğu gibi kötü olan dünyayı Tanrı yaratmıyordu. Önceleri bu fikir onun aklına yattı ve Manicilerin öğretmenlerine bu konularda ki sorularını sormaya başladı. Fakat Manicilerin cevapları Augustin’i tatmin etmedi. Augustin’in sorularına cevap veremeyen Manici öğretmenler onu, Manicilerin en büyük öğretmeni olan Faustus ile tanıştırdılar. Fakat Augustin Faustus’tan da sorularına tatmin edici cevaplar alamamıştır. Bunun üzerine Augustin 9 yıllık Mani izleyiciliğinden sonra bu gruptan ayrılmıştır.

    Augustin, Kartaca’daki öğretmenlik yapıyordu fakat, öğrencilerinden hiç memnun değildi. Bu yüzden Roma’ya gitmeye karar verdi. Ama dul annesi Monika, onun kendisini bırakıp Roma’ya gitmesini istemiyordu. Augustin ise, annesinden, öğrencilerinden ve Kartaca’dan kaçmak istiyordu. Roma’daki öğrenciler Kartaca’daki öğrencilerden kesinlikle daha iyiydiler ama, okul paralarını ödemiyorlardı. Bu kez de Augustin konuşma sanatını ilerletip avukatlık yapmak için Milano’ya gitmiştir.

    Augustin’in hayatında bütün bunlar olurken annesi Monika sürekli dua ediyordu. Hatta bir keresinde Monika bir papaza gidip

    ” Acaba benim oğlum bir gün Hıristiyan olur mu.?”
    diye sormuştur.
    Papaz ise Monika’ya
    “Gözyaşlarıyla çok daha fazla dua etmeye devam etmelisin, Tanrı mutlaka dualarına cevap verecektir.” diye cevap vermiştir.

    O dönemde Milano patriği Ambros’tu. Ambros, çok iyi bir vaiz olarak tanındığı için annesi Ambros’un vaazlarını dinlemesi için Augustin’e çok ısrar ediyordu. Augustin de annesinin ısrarlarına dayanamayarak Ambros’un vaazını dinlemeye gitmiştir. Konuşma konusunda profesyonel olan Augustin Ambros’un vaazından çok etkilenmiştir.

    Augustin vaazdan kafası karışmış bir şekilde evine döndüğünde kafasında cevaplanması gereken birçok soru ile elinde Kutsal Kitap’ı ile bahçeye çıkmış ve derin derin düşünmeye başlamıştır.

    Romalılar 13:13-14 Çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, fuhşa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kapılmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. 14 Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin.

    İşte bu noktada Augustin 33 yaşındayken hayatını tamamen İsa’ya adamaya karar vermiştir. Daha sonra tekrar İtalya’yı bırakıp Kuzey Afrika’ya dönerek Hippo’ya yerleşmiş ve 34 yıl boyunca hayatının sonuna kadar bu kentte episkoposluk yapmıştır. Zaten Hippo’nun Augustin’den önceki episkoposu kendinden sonra Augustin’in kendi yerine episkopos olmasını istemişti. Augustin tarihte Hippolu Augustin olarak anılmaktadır.

    Augustin, yaptığı işler dışında bir çok eserde vermiştir. Bunlardan en önemlisi Tanrı Kenti adındaki kitabıdır. O yıllarda Augustin’in etrafında olup biten her şey bu kitapta bulunmaktadır. Augustin özellikle 410’da Roma’nın yıkılışından çok etkilenmiştir. Büyük savaşların olduğu ve Roma imparatorluğunun yıkıldığı bu dönemde insanlar artık büyük düşünürleri, felsefecileri okumuyorlardı. Bütün Avrupa yanıyordu, antik çağdan kalan bütün eserler yıkılıyordu.

    Dünyada ün yapmış Roma yolları çamura ve kana bulanmıştı. Daha önce Roma, imparatorluk sınırları içindeki bütün bu yerlere barış getirmişti. Ama şimdi her yer kendi özgürlüğünü ilan etmek istiyordu. Büyük bir medeniyet çökerken yeni küçük medeniyetler şekilleniyordu.

    Bu dönemde bütün entelektüelliği ve kitapları Hıristiyan manastırlar korumuştur.
    Aslında manastırlar sadece kitapları korumakla da kalmamış, halkın arasına inip özellikle savaştan çok fazla etkilenen fakir insanlarla ilgilenmişlerdir.

    Batıda bunlar yaşanırken doğuda ise, daha istikrarlı bir durum vardı. Avrupa’da Roma imparatorluğu çökerken doğuda Bizans imparatorluğu adıyla küçülerek devam etmiştir. Ama daha sonraki yıllarda doğuda da durum değişmiştir. Öncelikle İslamiyet’i yaymaya çalışan Araplar, daha sonra da bütün Avrupa’ya sahip olmaya çalışan Türkler tarafından sürekli saldırılar yaşanmıştır. Bu saldırılar sonucunda da Bizans imparatorluğu günden güne daha da küçülerek, ta ki 1453’te İstanbul Türkler tarafından alınana kadar devam etmiştir.

    İşte Augustin bütün bu şeylerden etkilenerek yazdığı bu kitabında, insan kenti ile Tanrı kenti – Tanrısal krallık ile dünyasal krallık arasında bir karşılaştırma yapmış ve insan eli ile yapılmış bütün medeniyetlerin yıkılabileceğini ama, sadece Tanrı kentinin ayakta durabileceğini anlatmıştır.

    Aynı zamanda Augustin burada aklayan savaş ve aklamayan savaş arasındaki farkı da göstermiş ve saldıran savaşın değil, savunma savaşının akladığını anlatmıştır. Augustin bu kitabında savaşın motivasyonuna da değinmiştir.

    Esenlikle.

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.