Siğara İçmek Günah mıdır..
- Bu konu 7 izleyen ve 9 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
13. Mayıs 2012: 7:07 #27762AnonimPasif
SİĞARA İÇMEK GÜNAH MIDIR.?
Çevrenizde İman etmiş,ama siğara alışkanlığını devam ettiren,kişileri görebilirsiniz.Kiliseler bu konuda,devam eden inanlılara,bu alışkanlığı onaylamasada,herhangi bir baskı uygulamamaktadır.Gelen uyarı sadece kilise içinde görev alabilecekler içindir.
Kutsal Kıtap’ı okuduğumuz zaman,Kutsal Kitap’ta bu konuya uyabilecek bazı ilkelerden söz eder. Kutsal Kitap’ta, bu konuya söylenen şu dur “Hiçbir şeyin tutsağı olmayın”
“‘Bana her şey serbest’ diyorsunuz, ama her şey yararlı değildir. ‘Bana her şey serbest’ diyorsunuz, ama hiçbir şeyin tutsağı olmayacağım”
1 Korintliler 6:12
Siğara nın insanlar üzerinde bağımlılık etkisi yaratığını hepimiz biliyoruz,bu bağımlılığın yanında sağlık acısından da akciğer ve kalp’te (kansere gidebilecek derecede),ölümcül ,hasarlar açtığını da tıp kanıtlamış durumdadır.
Tanrı bizlere Kutsal Kıtapta sunu anlatıyor.
” Bir bedel karşılığında satın alındık bu yaratılışımızı kapsadığı gibi, İsa Mesih’in çarmıhta bizim için ödediği kurtuluş bedelini kapsadığından, ..Tanrı’nın Ruh’unun yani kutsal ruh’un içinizde yaşadığı bu bedeni,
kötü olabilecek şeyler için kullanmayın.Kullandığınız bu beden bana ait’tir.”“Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin”
1 Korintliler 6:19-20)Sigarayı ve yararlarını düşünürsek..
Bu na sadece psikolojik rahatlama diyebilir miyiz.?.
—Bu daha tam olarak kanıtlanmış değildir.(Çünkü nedeni sorulduğunda,cevap olarak bu verilir.
Oysa bedenin alıştırıldığı nikotin alışkanlığının verdiği tepkiye karşılık duyulan rahatlamadır.Kutsal KItap “ama her şey yararlı değildir.”diyor .1 Korintliler 6:12 ayetinde.
İnandığımız Kitap’ta söylendiği gibi yararı yok bedene zararı vardır.—Tanrı’yı,bedenlerimize iyi bakarak yücelttiyormuyuz.bunu söyleyebilir miyiz.?
–Kendimi ve Tanrı’yı seviyorum,Tanrı’nın yüceliğine inanıyorum.,bu beden Tanrı’ nın bana emaneti diyor muyuz.?
–Tanrı’nın yüceliği için” sigara içiyorum” diyebilirmiyiz.?
HAYIR:Davranışımız yada bu alışkanlığımızla ile Tanrı isteğinin dışına çıkıyoruz,bu da günah işliyoruz anlamını taşır.
Kutsal Kıtap’ta tamamen, sıgara’ya yönelik direk bir ayet, yasak yoktur. sadece uyarı vardır,tercih insana bırakılmıştır.
Ya iradeyi kullanıp Tanrı isteği yerine getirilir yada bireysel tercih’ini kullanıp Tanrı’nın onaylamıyacağı şekilde davranılır ve bu alışkanlığa devam edilir.Şimdi şunu diyebilirsiniz.Günümüzde her şey hormonlu,Yiyecekler katkı maddeleri ile dolu ,sağlıksız yiyecekler de aynı derecede bağımlılık yaratıcı ve beden için zararlıdır.akla gelen ilk örnek Kafein içeren içecekler…
Bu gerçek sigara içmeyi doğru bir şey yapar mı..?
Hayır.diğer zararlı tüm yiyecek yada içecekler, sigara içmeyi Tanrı’yı onurlandıran bir şey haline getirmez.
Sigara içen Kutsal Kıtap isteği dışına çıkar ve günah işlediğinden dolayı kurtuluşu alamaz diyebilir miyiz..?
Sigara içtiği halde İsa Mesih’e iman etmiş, birçok inanlı vardır.Bunu Kilisede vaaz sonrası,topluluğun çay içtiği ve sohbet ettiği zamanlarda,Kilise dışına çıkıp ortadan kaybolan kardeşlerden anlayabilirsiniz,yada ortadan kaybolup daha sonra geri gelen kardeşlerin üstüne sinmiş nikotin kokusundan
(Bu konu yanlış anlaşılmasın,kimseyi yargılamıyorum,eleştirmiyorum da Kutsal Kıtap’ın bu konuya olan görüşü,nedir, bunu anlatmaya çalışıyorum.)Sigara içmek bir insanı, kurtulmuş olmaktan alıkoymaz. Bir insanın kurtuluşunu kaybetmesine de neden olmaz. Sigara içmek, ister yeni Hristiyan olan birisinin, ister günahını Tanrı’ya itiraf eden bir Hristiyan’ın günahı olsun, başka bir günahtan daha az bağışlanır bir şey değildir.
Bununla birlikte, sigara içmenin terk edilmesi ve Tanrı’nın yardımıyla üstesinden gelinmesi gereken bir alışkanlık olduğunu bilmeliyiz.
Ayrıca, bu konuda çalışma yapan sağlık kuruluşlarından destek alabiliriz.Esenlikle.
15. Mayıs 2012: 19:39 #37065AnonimPasif15 yaşımda sigaraya başladım.
49 yaşımda bıraktım.
Tam 34 sene sigara içmişim.2000 yılına girdiğimizde, MESİH kimdir bilmiyordum.
Tek bildiğim Kur’an’daki “Hz İsâ” figürü idi.
Hattâ, öğretmenlik mesleğimi sürdürüken, bâzı derslerde Hristiyanlıktaki şarap-ekmek ritüelini anlatır ve dalga geçerdim.
Öğrenciler anlattıklarıma güldükçe, pek memnun kalır ve İslâm’a hizmet ettiğimi sanırdım.Bu yıllarda sigaranın birini söndürür diğerini yakardım.
Günde 1.5, bâzen 2 paket içtiğim olurdu.
Koşmayı bırakın, yerimde otururken dahi zor nefes alıyordum.
Bırakmayı defalarca denediğim hâlde, muaffak olamamıştım.
Diyordum ki; “Ben sigarayı bırakırsam, dünyada hiç bağımlı kalmaz.”
İnanın irâde denen şeyin eseri yoktu bende.Sonra bir gün geldi – 11 Şubat 2003 – ve nasıl oldu bilmiyorum; sigara içmemeye başladım.
Bir gün, iki gün, bir hafta, iki hafta derken; aylar ayları, yıllar da yılları kovaladı.
Bu illetten kurtulalı 9 yıl oluyor.2003 yılı Temmuz ayında emekli olmuştum.
2008 yılı aralık ayında, MESİH’e iman etmek nasip oldu.
O; benim ne kadar yaşayacağımı, ne zaman lütfuyla şerefyâb olarak kendisine iman edeceğimi biliyordu.
Ben O’nun öğretileri ile alay ederken; O, beni sigara illetinden kurtarmıştı.Dünya her şeyi unutsa bile ne gam.
Sâdece efendiler efendisinin üzerinde dolaştığı 33 yılı hatırlasa, kendisine şan ve şeref olarak yetmez mi ?16. Mayıs 2012: 14:07 #37067AnonimPasifEvet bencede sigara icmek tanrinin istemedigi bir davranis. Konuda bahsedildigi gibi bagimlilik ve bedene zarar veren kutsallara yarasir olmayan bir sey. Bende Rabbi tanimadan once cok sigara icerdim ve cok kezde birakmaya calistim fakat herseferinde sigara kazandi ve hep tekrar tekrar ictim. Ama mesihi ve rabbin sifa veren gucunu aldiktan sonra mesihte ozgurluk kavramini algiladiktan sonra tovbe ettim ve o gunden beri hic icmiyorum istemiyorumda. Yani kendimi zorla icmemeliyim diye kasmiyorm hic. Rab beni ozgur birakti o pis aliskanliktan. Sukurler olsun boyle yuce ve sevgi dolu bir tanrimiz var..
18. Mayıs 2012: 23:16 #37068AnonimPasifSevgili Zakkay kardeş, sizi A’raf olarak tanıdık, ama yeni nickiniz de güzel. Sizin bir de Mesih’e nasıl iman ettiğinizi ve eskiden nasıl biri olduğunuzu bizlerle paylaşırsanız gerçekten çok memnun oluruz ve bu pek çok insana bereket olarak Rab’bin adına yücelik getirirsiniz. Şimdiden teşekkürler!
20. Mayıs 2012: 14:22 #37070AnonimPasif@Rüzgar 23277 wrote:
Sevgili Zakkay kardeş, sizi A’raf olarak tanıdık, ama yeni nickiniz de güzel. Sizin bir de Mesih’e nasıl iman ettiğinizi ve eskiden nasıl biri olduğunuzu bizlerle paylaşırsanız gerçekten çok memnun oluruz ve bu pek çok insana bereket olarak Rab’bin adına yücelik getirirsiniz. Şimdiden teşekkürler!
Efendim; evvelâ “Â’raf” olan müstearimi neden değiştirdiğimi arz edeyim. Bu foruma kayıt olduğumda artık İslâmdan irtidat etmiş ama kendisine yeni bir inanç yönü çizememiş bir kimse idim. O sıralarda İncil’i okumaya başlamış ve gerçekten müthiş etkilenmiştim. Ama inanç sadece etkilenmekle gerçekleşmez. Bir de o inancı özümsemek şarttır. Bir taraftan İncil okurken, diğer taraftan da MESİH imanlılarını tanımak ve onların birkimlerinden istifâde etmek için İki Hristiyanforum’a kayıt oldum. Henüz net bir inancım olmadığı için de “Ortada kalmış” anlamına gelen Â’raf müstearını tercih ettim.
Ben çok zorlu bir çocukluk dönemi geçrdim. Biraz “psırık” tâbir edilecek tabiatım vardı. Bu sebeple herkes üzerime geldi; çok ezildim. Artık altmışına merdiven dayamış birisi olarak aynı pısırklığı yaşamasam da, eskinin etkileri hâlen üzerimde. Çabuk sinirlenip, âni tepki veriyorum. Bu sebepten diğer Hrisityanforumdaki serüvenim gâyet kısa sürdü; kovuldum. Burada da uçurumun kıyında iken değerli eşiniz ve sizin sabırlı yaklaşımlarınız neticesinde kovulmaktan kurtuldum.
MESİH’e iman nokrasında hiç şüphem kalmadığında artık Â’rafta değildim. Bu itibarla müstearımı değiştirmeyi uygun buldum. Uzun bir süre bu forumda yazamadığım için de önceleri böyle bir talebim olmamıştı. Luka 19’daki vergi görevlisi zakay’ın hikâyesi beni çok etkiledi. Aslında onun durumu ile benimki çok benzeşiyor. MESİH zakay’ın evine giderken, o bunu bilmiyordu. Duyunca çok sevindi. Çünki kendisi insanlarca pek sevilmeyen bir iş yapmaktaydı. Vergi mültezimiydi. Efendiler efendisinin evini şereflendireceği nasıl aklına gelebirdi ki…
İşte ben de, hiç ummadığım bir anda MESİH’in o eşsiz ve benzersiz lütfu ile karşılaştım.
Beni de pek kimse tanımaz bilmez.
Bilenlerin de çoğu sevmez.
Sosyal yönüm pek kuvvetli değildir.
Yaşadıklarımdan ötürü insanlara olan güvenim tamâmen kaybolmuş durumda.
Meslek hayatım boyunca hiç bir siyasiye yalakalık etmedim.
Makam mevki kapmak için takla atmadım.
Öğretmen olarak göreve başladım.
26 senenin sonunda öğretmen olarak emekli oldum.
Ömrümün çeyrek asrı tozlu sınıflarda geçti.
Merhum Mahzûni Şerif’in deyimiyle “Angarada dayım” olmadığı için bana selam veren fazla kimse yoktur.Sanal âlemde de bir takım sıkıntılar yaşadım, yaşamaktayım.
Forumlarda bilgiyi paylaşmaktan çok, ne kadar “derin”(!) bilgi ve birikime sâhip olduğunu göstermeye, imanını başkalarına “gösteri malzemesi” yapmaya çalışanlara müthiş sinir oluyorum. Müdâhele edince de “Üzerine vazife olmayan işlere karışma” diyen forum yönetimleri beni banlıyor.İman, yaşamak içindir.
Yaşadığımız iman da, sadece kendimizi kurtarmaya yönelik olmamalı, başkalarına da faydalı olmalıdır.Matta: bölüm; 5
46 – Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu?
47 – Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?
48 – Bu nedenle, göksel Babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun.Gelelim MESİH’e iman sürecimin başlangıcına…
“Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim.” Yuhanna: 15/16
İblis’e mahkûm olmuş ruhumun kurtarıcısı, yolumun ışığı efendiler efendisi MESİH’e, bu günahkâra tenezzülen tecelli buyurduğu ve beni kurtardığı için şükanlarımı arz ediyorum.
Bilmez iken bilir yaptı.
Göremez iken görür; duymaz iken duyar yaptı.İnsanların zaaf ve korkularını kullanarak; Cehennemle tehdit edip, Cennet rüşveti dağıtarak kendisine “iman” devşirmeye çabalayan sahte ilah’ın tahakkümünden kurtardı. Menfaatlerimin peşinden giderek iman edilemeyeceğini gösterdi. Herkese âdetâ haykırarak söylediği şu söz nihâyet benim sağır kulaklarıma ulaştı. Kör gözlerimin ışığı oldu. İman sürecimde aklımın ne işe yaradığını anlattı.
“…Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” Yuhanna: 8/32
Daha sonra o gerçeğin kendisi olduğunu bildirdi.
“Yol, gerçek ve yaşam Ben’im›› dedi. ‹‹Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.” Yuhanna: 14/6
Ama bütün mesele “Haa, öyleyse tek gerçek MESİH imiş” demekle çözülmüyor. İman, akıl ve gönül işidir. Mûcize ile inanan Tanrı’ya değil, gördüğüne inanmıştır. MESİH’e baktığında sadece bir insan/şekil gören, O’na olan imanını salt körlerin gözlerinin açılmasına, ölülerin dirilmesine bağlayan, kültür dindarıdır. MESİH’e değil, içine doğduğu kültürün dayatmalarına/dogmalarına iman etmiştir.
O zaman MESİH kimdir; ne dir ?
“Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır. “ Yuhanna: 6/63
“Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” Yuhanna: 4/24Bizler Tanrı’yı hiç bir şekilde göremez ve onu sahip olduğu yüceliği ile kavrayamayız. Bunu başarabilmemiz için O’nun gücüne eşit durumda olmamız gerekir. Böyle bir şey ise asla mümkün olamaz. Fakat, iman etmek için de bir şekilde Tanrı’nın varlığından emin olmamız şarttır. Bunu da ancak yaratılış sürecinde ve hâlen yaşamakta olduğumuz hayatta devam eden İlâhi prensiplerin farkındalığı ile başarabiliriz.
Bir “güç”ün oluşması kendisini var edecek prensiplere bağldır. Misal; güneş doğar gibi yapıp doğmasa, ateş ısıtır gibi yapıp ısıtmasa, su gerçekte hiç bir işe yaramasa hayat mümkün olur mu ? Ama , insanlar menfaatleine ulaşmak için hiç sevmedikleri kişileri “seviyormuş” gibi davranabilmekteler. Davranışlar ile o davranışlara yön veren niyetler tamâmen farklı olabiliyor. Bütün bunlar ise bütünüyle dünyadaki yaşamla sınırlı bedensel istek/ihtiyaç ve zevkler için yapılıyor.
Güç şaşmaz değişmez doğruların, prensiplerin emrinde olması gerekirken, başlangıçta Tanrı’nın her şeyi iyi olarak yarattığı dünyaya İblis’in müdâhelesi sonucu bu denge değişti. Güç bağımsız oldu. Bu itibarla gücü bir şekilde ele geçiren, haksız iken “Haklı” görünebiliyor.
MESİH; “Size söylediklerim ruhtur” diyor; Şaşmaz değişmez Tanrısal prensiplerden bahsediyor. Susamamış bir insan için su o anda pek bir şey ifâde etmez. Ama suya ihtiyaç duyan insan için anlamı bambaşkadır. Amacı gerçeği öğrenmek olan insan, İncil’i okuduğunda MESİH’in lütfu ile gerçekleri görür. Gerçeğin peşinde olmak gibi bir gâyesi olmayanlara hiç bir şey fayda etmez.
İşte ben de uzun bir süre kendimi sahte bir ilahla avutup durdum. Bu “İlah”a ümit bağladım. Fakat nedense hayatımda karşılaştığım her zorlukta hiç yanımda yoktu. İman etmeyenlere karşı pek şiddetli/celâlli ve kahhar olan bu ilah, ben zora düştüğümde hiç ortalarda görünmüyor ve anca bana “sabır” tavsiye ediyordu. Dünyada bu sıkıntıları yaşasam da, imanımda sebat edersem ölünce Cennet’e gitme ihtimâlimin olduğunu söylüyordu.
Tabii hayatta sabırlı olmanın gerektiği bir çok an yaşanıyor. Ben imanda sabırın çok önemli olduğuna inanır ve kabul ederim. Ama gerçeğin peşinde sabretmekle, avuntulara kanıp sabretmek arasında çok kalın bir çizgi var.
Aslında pek din ve imanla ilşkisi olmayan bir çocukluk ve ergenlik dönemi yaşadım. Allah’a inandığımı söylüyor ama inandığımı söylediğim ilah’ın kurallarına göre yaşamıyordum. 25 yaşımda öğretmenlik mesleğine başlayınca İslâm’ı araştırıp öğrenmeye karar verdim. İlk aldığım kitaplar; İmam Gazâli’nin Tuhfet’ül Felâsifesi ile, Merhum Seyyid KUTUB’un 17 cildlik Fizilâl’il Kur’an tefsiri idi. Tuhfet’ül Felâsife ağır geldi. Okuyup bitirdiğimi söyleyemem. Kur’an tefsirini de okumaya çalıştım. Sonraları roman okur gibi okunamayacağını görüp, istek ve ihtiyaç duyduğum hususlara göre bölüm bölüm okudum.
Bütün bu çabamın tek amacı vardı. Müslüman olduğumu söylüyor ama müslüman gibi yaşamıyordum. Bu net bir riyâ idi. Başkaları bilmese de ben ve beni yaratan Tanrı biliyor diye düşünüyordum ve bu durumdan müthiş rahatsız oluyordum. Fakat gariptir; okudukça İslâmi bilgilerim artarken bu bilgiler bana günahtan kurtulma yolunda hiç bir fayda sağlamıyordu. Beni Günah sayılan eylem ve davranışlarımdan vazgeçirecek tek ve en önemli husus Cehennem azâbı olarak görünüyordu. Fakat takdir edilmeli ki; bir insan günün her saati bu korku ile yaşayamıyor. Korkularımın etksindeki azalmaya pararlel olarak, “İman” zannetttiğim şey de zayıflıyor ve tekrar takrar günaha dalıyordum.Yaklaşık 17-18 senem bu debelenmelerle geçti.
Sonra kendi kendime, “Bu iş sâdece benim çabamla olmayacak” diye düşündüm. Dedim ki; “Varıp bir gönül adamının elini tutayım; himmetini isteyeyim.” Bir tarikate intisab ettim. Esâsen pek inançlı bir çocukluk ve ergenlik dönemi yaşamasam da, büyük islam mütefekkiri Yunus Emre’nin gönlümde ayrı bir yeri vardı. Yunus Emre’nin bir Şeyh’in elini tutması, degâhdaki hayatı beni çok etkilemişti. İşte bu etkiden olacak ki, tarikat hayatımın ilk yılında çok hevesli ve heyacanlı bir dönem yaşadım. Fakat daha sonra ne hikmetse başlangıçta duyduğum hisler azalmaya “Tılısım” bozulmaya başladı. Gerçi gittiğim Şeyh’in bir yamukluğunu görmedim. Ama doktor’un ünvânı kendisini ilgilendirir. Ben, beni tedâvi edip edemediğine bakarım. Yaklaşık 8 yıllık bir tasavvuf-tarikat sürecimde sükût-u hayâl ile noktalandı. Artık beş vakit namazı da terk etmiştim. Sâdece yılda bir ay oruç tutmakla iktifâ ediyordum. Beni rahatsız eden çok şey vardı. Bunların tümünü bu başlıkta ele almak imkansız. Ama başlangıçta iki husus benim İslâmdan irtidat etmeme yol açtı.
Birincisi, İslam peygamberinin “Din yayma” adına yaptığı savaşlar ve bu savaşlarda elde ettiği ganimetler konusu idi. Bir defa müslümanların bütün savaşları savunma savaşı değildir. Maalesef çoğu iyi niyetli müslüman bu savaşların sırf savunma amaçlı yapıldığını zannetse de gerçek bu değil. Orta Çağ’ın sosyal yapısında kadın ve çocukların durumu herkesin mâlûmudur. Karar verme ve yönetme süreçlerinde erkek egemen anlayış hâkimdir. Çıkan savaşlarda hiç bir dahli ve sorumluluğu olmayan yüzlerce binlerce kadın ve çocuk esir oluyor; köle ve câriye yapılıyordu. Bu biçârelerin çoğu Şam pazrında satılarak elde edilen gelir, İslam mücâhidleri için silah ve binek hayvanı temininde kullanılmaktaydı.
Hem “alemlere rahmet” iddiası taşıyıp, hem de savaş esirlerinin sırtından savaş araç-gereçleri temin etmek, bana pek anlamlı gelmiyordu.
İkincisi Kur’an âyetlerinde gördüğüm ve bir kutsal kitapta bulunmaması gereken mantıksal hatâ idi. bir tanesini burada paylaşayım.
(İblis): “Ben ondan daha üstünüm!” diye cevap verdi, “Beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın” Sad: 76
İslam âleminde İblis’in melek mi, cin mi olduğu tartışılmıştır. Kehf suresi 50. âyetini mesned tutanlar, Şeytanın Cinlerden olduğunu söyler. Fakat Kur’an İblis’i bu itiraza kadar imanlı olarak tanıtır. Sad 74’te “Secde etmeyip kafirlerden oldu” der.
Benim kafamı kurcalayan esas soru şu.
Âdem’den bu tarafa milyarlarca insanın ayağını kaydıracak kadar zeki ve kurnaz olan, kıyâmet’e kadar kimbilir daha kaç insanı düşürecek İblis’in, Allah’a karşı çıkarken ortaya koyduğu “üstünlük” gerekçesine kaç kişi dikkatle bakmıştır acaba ?
“Beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın”
Yahu en sığ/kıt imanlı dahi bilir ki; gerçek üstünlük Tanrıdandır.
Üstünlük ne Toprakta ne de ateştedir.
Kimi dilerse, onu diğerlerine üstün yaratır.“Kendi kendinize, ‹Biz İbrahim’in soyundanız› diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim’e şu taşlardan da çocuk yaratabilir.” Matta: 3/9
Fakat Kur’ana göre, ateşten yaratılmasını üstünlük gerekçesi sayacak kadar ‘ebleh’ olan Şeytan, Allahın secde etmekle emrettiği insanlardan milyarlarcasını saptırıyor. Bu ne yaman çelişkidir Ya Hu!…
“…Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” Nisâ: 76
İblis bu “zayıf” hileler ile milyarlarca insanı saptırabiliyorsa, ‘üstünlük’ iddiasında haklı değil mi ?
Esâsen Tanrıdan başkasına secde edilir mi ?Yaklaşık bir yıl kadar hiç bir Tanrı inancı olmadan boşlukta gibi yaşamaya başladım. Sonra bir gün, içimde çok şiddetli biçimde “İlk taşı hiç günahı olmayan atsın” âyetini okuma isteği duymaya başladım. Aslında bu konuyu düşünecek hiç bir meşgûliyetim olmamıştı. İslâmdaki recm hususunu biraz ağır/sert bulmakla berâber, Allah’a olan inancımı zedeleyecek ölçüde sorun yapmamıştım.
Bir kaç gün bu istek aklıma geliyor ama; bir şekilde unutup gidiyorum. Sonraları ilgili âyetle alâkalı duyduğum istek o kadar arttı ki, artık engelleyemez oldum.
İnternet üzerinden bir Hristiyan sitesi buldum. Ana sayfada küçük bir”Chat” alanı vardı ve aktif görünüyordu. Tüm cesâretimi toplayıp, bu hâdisenin İncil’in hangi bölümünde olduğunu sordum. “Yuhanna/8” cevabını alınca hemen okudum. Çok etkilenmiştim. Bu etkilenme ile İncil’i baştan itibaren okumaya karar verdim.
Aslına bakarsanız, bu olayı yaşamadan beş yıl evvel, kendi müsülümanlığımdan emin olduğum bir dönemde “Hatâ” aramak gâyesiyle İncil okumaya niyetlenmiştim. Hâlen neden Yuhanna İncilinden başladığımı hatırlamıyorum. Kana köyündeki şarap mûcizesini okuyunca gülmüş ve “Bir peygamberin sarhoşların içeceği ile ne ilgisi olabilir; demek ki gerçekten bu kitap uydurma” diyerek okumayı terk etmeştim. Şimdi neden o zaman İncil’i gerçek yönüyle anlayamadığımı, neden İncildeki sırasıyla Matta kitabından başlamadığımı düşününce tüm kabahati kendimde buluyorum.
1- “Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez…” Yuhanna: 6/44
2- İncil okumaya başladığımda niyetim bozuktu. Anlamak için değil, “Hatâ” aramak için okumuştum.Fakat,” Ben, benim” buyuranın lütfu bu günahkâra ulaşınca işler değişti. RAB, İblis’in o zamana kadar üzerimde gerçekleştidiği tüm işleri tersine çevirdi. Emeklerini boşa çıkardı. RAB Tanrıya; yine O’nun lütfu ile şükrederim. Rab’bi, Rab’den olanla överim.
Bu son okuyuşumda MESİH’in lütfu üzerimde idi. Matta incilinden başlamıştım. 5/6/7. bölümler, beni sanki bambaşka bir âleme taşımıştı. Fakat içine doğduğum kültürün dayatmaları, “iman” zannetiğim şartlanmışlığın bende oluşturduğu korku yeniden bir “Acaba” sorusunun zihnimde oluşmasına yol açtı. “Ya Muhammed’in söyledikleri doğruysa ?” diye düşünmeye başladım. Öyle bir çâresizliğe kapıldım ki, sonunda ellerimi açıp şu samimi duayı yaptım.
“Ya Rab! Biliyorsun sana iman ediyorum. Ama sana gelen yolların hangisi gerçek şaşırıp kaldım. Lütfen bana yardım et.”
Bu duanın hemen akabinde kendimi neden, nasıl ve niçin olduğunu hatırlamadığım şekilde Kur’an’daki Nisâ:24′ ü okurken buldum.
“Kocalı kadınlarla evlenmek de haram; ancak sahibi olduğunuz cariyeler müstesna…” diye başlayan âyet’in neden nâzil olduğunu öğrenmek istedim. Esbâb-ı Nüzûl adlı kitaba baktığımda şu rivayetleri gördüm.
Ebu Said el-Hudri diyor ki:
“Rasulullah “Huneyn” savaşından sonra “Evtas” denen yere asker gönderdi. Düşmanla karşılaşıp savaştılar. Neticede galip geldiler. Ganimetler ve cariyeler aldılar. Fakat bu sahabiler, aldıkları cariyelerin, müşriklerden kocaları bulunma¬sı sebebiyle onlara yaklaşmaktan kaçındılar. Bunun üzerine Allah teala “Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Ele geçirdiğiniz cariyeler müstesna.” âyetini indirdi. Böylece cariyeler, iddetleri bittikten sonra, esir düşmeden önce evli olmalarına bakılmaksızın müminlere helal kılındı.”İbn Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan.
***
İbn Abbas (r.a.) dedi ki:
“Bu ayet Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:“Benim kocam var.” derdi.
Bundan Rasûlullah’a soruldu. Allahü Teâlâ bu âyeti indirdi.”
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/210
İşte bu gerçekleri okuyunca İncildeki eşsiz güzelliği ve Tanrısal prensipleri hatırladım. Artık İncildeki öğretiyi bu tip ayetlerle karşılaştırmayı dahi edepsizlik sayıyorum.
Nefs-i müdafaa için savaşı anlarım.
Ancak; kocaları olan kadınları savaş sonrası eşlerinden zorla ayırıp kendisine iman eden “mü’min” kullarına cariye yapan; nâmuslu olmayı emredeken başkalarının namusuna tasallut eden Allah’a asla inanmam. Bu sebeple de kendisini Tevrat’!ta “Ben, ben olanım” diye tanımlayan Tanrı’ya asla “Allah” demem.“Ben RAB’bim, adım budur. Onurumu bir başkasına, Övgülerimi putlara bırakmam.” Yeşeya: 42/8
Yukarıda aktardığım hadisleri kaynak vererek durumu bazı müslüman arkadaşlara anlatıyor ve diyorum ki; “Başka inançtan olan birileri sizin yaşadığınız topraklara girse, sizleden erkelerin bir kısmını öldürüp bir ksımını esir alsa, kadınlarınızı analarınızı bacılarınızı “Allah” emri diye cariye yapsa, tepkiniz ne oldu ?”
Biraz okumuş öğrenmiş olan müslümanlar bu hadislere “uydurma” derken; İslam fıkhında bu hususla alakalı içtihad oluştuğunun farkındalar mı acaba ? Misâl; İmam-ı Âzam, “esir kadının yanında kocası varsa, nikâh düşmez” derken, İmâm-ı Şâfii, “Kocası yanında da olsa, eski nikâh hükümsüzüdür” der.
Özetle buraya yaşadığım her husûsu aktarmam mümkün değil. Zâten epey uzun oldu. Kaç kişi okur bilemem. Ama bu yaşadıklarımı paylaşmayı uygun gördüm.
23. Mayıs 2012: 21:23 #37073AnonimPasifBir solukta okudum ve Rab’bime bana yeni bir kardes kazandirdigi icin sükrettim.
Gercekten de cok etkileyici ve Rab’be bol yücelik getiren bir taniklik.
Rab sizi bolca bereketlesin Zakay kardes..
Araf kardesle bir tatsizligimiz olmustu ama onu kovmak icin degil de Zakay olarak geri alma umuduyla bir süreligine Rab’bin ellerine havale etmistik.Hamdolsun ki Rab yepyeni ve güclenmis bir ZAKAY’i bizlere kavusturdu.O’na sonsuzlara dek hamd ve yücelikler olsun.Amin.
Ben de Zakay kardesim gibi Rab’bimizin adinin Allah’la bir tutulmasini kabul etmiyorum ve bu ismi kullanmamaya özen gösteriyorum.Rab’bimiz bosuna Ben BEN’im dememistir.
Bu güzel taniklik gercek Rab’bi arayan canlarin kurtulusu icin bereket olsun.Halleluyaa..
Sevgiler&Saygilar23. Mayıs 2012: 23:58 #37074AnonimPasifBende bir solukta okudum ve cok cok aciklayici ve guzel bir taniklik anlatmış Zakkay kardes. Sizin adiniza cok sevindim Rab’bi tüm samimiyetinizle aramışsınız ve O’da sizi bulmus! halleluya
Yazdiklariniz benim icin cok bereket ve bilgi kaynagi oldu. Bana soran müslüman arkadaslarıma verdiğiniz kaynakları okutabilirim ve ben de İncil’i neden okumaları gerektiğini anlatabilirm.
Rab sizi bereketlesin ve Kutsal Ruhu’nu uzerinizden eksik etmeisin…
24. Mayıs 2012: 14:48 #37075AnonimPasifZakay kardeş çok etkili ifadeler kaleme alıyorsun… Rab bereketlesin
27. Mayıs 2012: 16:57 #37079AnonimPasifBugün sigarayı bırakmaya karar verdim.
Paketimin yarısı beni bekliyor.
Eve gideceğim ve sigara paketini çöpe atacağım.Buradan size ve Tanrı’ya söz veriyorum.
esenlikle
28. Mayıs 2012: 10:41 #37081AnonimPasifDilbera-Dersimi;23294 wrote:Bugün sigarayı bırakmaya karar verdim.
Paketimin yarısı beni bekliyor.
Eve gideceğim ve sigara paketini çöpe atacağım.Buradan size ve Tanrı’ya söz veriyorum.
u k
esenlikleSigarayı bırakmaya karar vermekle çok iyi bir şey yapmışsın sevgili Dilbera Dersimi kardeşim. Rab sana bu konuda tam güç versin. Sigara insan sağlığını tehdit eden, ölümcül hastalıklara davetiye çıkaran ölümcül bir zehirdir. O zehire verilecek parayla sağlıklı yiyecekler alabilirsin, yararlı şeyler için kullanabilirsin. Sigara ne kadar masum görünse de Şeytan’ın, insanın hem parasını hem de sağlığını çalmak ve öldürmek icin kullanmış olduğu bir araçtır. İsa Mesih bizlerin sağlıklı yaşamamızı istiyor. Kutsal Ruh’un tapınağı olan bedenlerimizi sigaranın zifti ile zehirlememiz ve sağlıksız bir yaşam sürmemiz Kutsal Ruh’u üzmez mi? Tüm sigara bağımlısı kardeşlerimizin bu konuda ruhsal gözlerinin açılması ve bu illetten bir an önce ve kolay bir şekilde kurtulmaları için dua ediyorum.
Sevgilerimle
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.