Kutsal olun : –
- Bu konu 11 izleyen ve 29 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
1. Aralık 2010: 8:55 #27150AnonimPasif
KUTSAL OLUN : –
Kıbrıs’ın güneyinde bir kilisenin önderlerinden birinin, kendi öz kızını yıllarca cinsel ilişkiye zorladığı ortaya çıktı. Kilise darmadağın. Yine güneyde bir başka kilisede kilise pastörünün (evli), bir başka önderin karısı ile yıllardır gizli aşk yaşadığı, kiliseyi silip süpürmüştür. Ve bunlar sadece son bir-iki ay içerisinde ortaya çıkan olaylar. Bunun gibi daha ne kadar çok ortaya çıkmamış veya ört-bas edilmiş günahlarımız var acaba?
Bu şahıslar, bir gerçeğin farkında değiller. Durup, tüm yüreğinle tövbe etmezsen, mutlaka ama mutlaka, bu günahın ortaya çıkacaktır. Bunu Rab yapacaktır. Seni rezil kepaze edecektir. Sana durup, tövbe etmen için çok fırsatlar verdi. Tövbe et ve korkuyla Rab’bin önünde titre. Çünkü mahvolmak üzeresin. Ama günaha alışmış, taşlaşmış yürekler bunu algılayamaz ki.
Kiliseyi mahvettin zaten. Senin yüzünden, Rab’bin kulakları kiliseye tıkandı. Ey ikiyüzlü, nasıl vaaz verebildin? Nasıl toplantılara katıldın? Rab’bin evinde, yüreğinde cinlerin cirit atmasına nasıl izin verdin? Senin yüzünden, tüm kilisen lânetli. Tövbe etmeyeceksen, çık aralarından kutsalların. “Şeytan’a teslim edilmeni” buyuruyor Rab.
“Nadasa bırakılmış toprağını parçala” diyor Yeremya ve Hoşea; “Çünkü doğruluk yağdırana dek Rab’bi arama zamanıdır” diyor. Topraktan değil, taşlaşmış yüreklerimizden bahsediyor. Onu kır, paramparça et diyor. “Kendinizi Rab’be adayın ve bunu engelleyen HER ŞEYİ, yüreğinizden uzaklaştırın” diyor Rab (Yeremya 4:3-4).
“Rab’bin iyiliği, Rab’bin sevgisi, Rab’bin merhameti” diye diye, O’nun günahlarımızdan iğrendiği, tiksindiği ve tahammül edemediği için çarmıha gerildiğini unutturuyoruz insanlara. “Doğruluğu sevdin, kötülükten NEFRET ETTİN ey Tanrı!” diyor Yahova Rab İsa’ya. Yaptığımız her iğrençlikle O’nun adeta bir kez daha çarmıha gerilmesine onay veriyoruz.
Gece gündüz ‘Ruhsal Armağanlar’dan ve Kutsal Ruh’tan bahsedilir. Öyle şifa buldum, böyle görüm gördüm, Tanrı’ya şöyle dedim, O bana böyle dedi vs. vs. Ama kutsallıktan hiç eser yok hayatlarında. Yine de kendisini “Tanrı Çocuğu” sanıyor. Tam bir dünyalı. Hayatında ne kendi çarmıhını görmüş, ne de Rab’bin. Onu alıp nası peşinden gitsin ki? Tam bir Abra-Kadabra dini yaratmışlar kendilerine.
Hayalî armağanlar peşinden gidiyor büyük bir çoğunluk. Tüm düşünce ve yüreklerini buna adamış. Büyücü Simun gibi neredeyse para teklif edecekler. Peygamberler kendi kuruntularını ‘Peygamberlik Sözleri’ sanıyorlar. Yüz tane atıyor, bir tane tutuyor. Kendilerini 21. Yüzyılın İlyas’ları zannedenler var. Pavlus zavvallı sadece bir “Apostle” idi, şimdi ise dünya “Senior Apostles”larla doldu.
“Yıkıl karşımdan ey günahkârlar, sizleri HİÇ tanımadım” demiyecek mi Rab? Abra-Kadabra’cılar değil; “Galip Gelenler” Tanrı’nın egemenliğine girecek olanlardır. Vahiy bölümündeki 7 kiliseye 7 mektupta, tüm vaatlerin “Galip Gelenler” için olduğunu 7 kez görüyoruz.
Bu yüzden kardeşler; gelin ‘Nadasa bırakılmış topraklarımızı’ sürelim, kayalaşmış yüreğimizi paramparça edelim. Günahlarımızdan dönüp, tövbe edlim. Rab’bi göz yaşları ile arıyalım. “Ta ki doğruluk yağdırana dek”. “Dünyayı sevenin, Baba’ya SEVGİSİ YOKTUR” (1 Yuh.2:15).
1. Aralık 2010: 19:41 #35752AnonimPasifÖyle hissediyorum ki, önder konumundaki kisilere Seytan cok büyük istah duyuyor; cünkü istedigini yaptirabilirse, bunun ne büyük yikim getirecegini biliyor. Temsilci,önder konumundaki kisilerin,seytan icin istah cekici , özel bir av olduklarini cok iyi bilmeleri, ona göre saglam durmalari gerekmektedir. Bir inanc icin, o inanci temsil eden kisinin günaha batmasindan daha büyük yikim getirici birsey olamaz.
1. Aralık 2010: 23:49 #35756AnonimPasifBu sizin kendi görüşünüzdür sayın Kemal Başaran. Bu düşüncelerinize katılmıyorum. Bir iki örnekle, tüm kutsal ruhun armaganlarının bugün de kullanıldıgına iman eden kardeşlerimizi acımasızca yargılamışsınız. Ben burada daha çok yeniyim, bana söz söylemek düşmez ama dayanamadım ve düşüncelerimi belirttim. Her kilisede, her toplumda Tanrı’nın adına leke getiren ikiyüzlüler vardır. Herkesi aynı kefeye koymanız yanlıştır.
2. Aralık 2010: 0:09 #35759ArmaganAnahtar yöneticiEvet, ne yazıktır ki şeytan önder konumunda olan kardeşlerimize daha çok saldırmakta, onları düşürerek zayıf olanları Rab’den ya da kiliseden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Maalesef bazı kardeslerimiz onun tuzaklarına düşerek hem kendi tanıklıklarına zarar vermekteler, hem de Mesih’in adına leke sürmekteler. O nedenle Pavlus’un da dedıği gibi, düşmem diyen sakınsin.. Evet, bizler de düşmeyelim diye ayık uyanık olalım, düşmeyelim.
Bence sorun mezheplerde veya kilise etiketlerinde değil, doğrudan önder konumunda olan kişinin yüreğindedir. İsim vererek şu doktrini benimsemiş kiliseler böyledir, diğerleri böyledir deyip genelleme yapmak ve tüm o inançta olan kardeşlerimizi yargılamak doğru olmaz. Pentekostal veya karizmatik kiliselerdeki bazı önderler düştüğü gibi birçok vaftizci, presbiteryen, metodist, İncilci kilise önderleri de düşmüşlerdir. Şeytan pasif ve uyuklayan pastörlere pek yanaşmaz. O’nun işi aktif, gayretli, Ruh’la dolu, Mesih’i yücelten, İncil’den utanmayan, İncil’i vaaz eden, işitenlere bereket olan önderlerledir. Bu nedenle hangi kilise veya farklı doktrin öğreten bir imanlı gurubunda olurlarsa olsunlar bütün Rabbin hizmetçileri için dua etmeli, Rab’den onlara zaferlı ve Ruh doluluğunda iman hayatı dilemeliyiz.
Kutsal Ruh’un desteği ve meshedişi olmadan yapılan her hizmet insani, cismani dediğimiz bedensel ve insana ait mantıkla görülen işlerden öteye geçemez. Bedende olanlar Tanrıyı hoşnut edemezler.. Ne kadar da çok Rab’bin Ruhu’yla, Onun gücüyle, hikmeti ve armaganlarıyla donanmaya ihtiyacımız var. 2000 yıl sonra Rab tekrar sıfırdan kilisesini bu topraklarda kuracaksa, bunu yine Kutsal Ruh’un gücü ve işleyişiyle yapacaktır. Karşımızda Roma’nın putperest inancından çok daha çetin şeytani kaleler var. Bu kaleler sadece Kutsal Ruh’un kasırgasıyla yerle bir edileceklerdir. İsa’nın Kutsal Ruhu’nu sınırlamayalım, Ona engel olmayalım, ama aynı zamanda O’nu istismar edenlere de fırsat tanımayalım.. Yalancı elçiler ve peygamberler her zaman çıkacaklardır. Ama biz verdiğimiz mesajla kime hizmet ediyoruz? Kimin adını yüceltiyoruz? Kemal kardeşim, Rab kendisini hafife alanları ve adına leke getirenleri yine kendisi yargılayacaktır.. Bırakalım yargıyı Rab yapsın, bizler değil..
2. Aralık 2010: 13:51 #35758AnonimPasifGökkuşağı Kardeşim,
Kutsal Armağanların bugünkü ilâhları, hergün enternasyonal televizyonlarda yüz milyonlarca ve hatta milyarlarca insana yayın yapmakta, dünyadaki saf ve temiz kardeşlerimizi zehirlemektedirler. Her türlü armağana sahip olduklarını iddia eden bu kişiler, binlercesine, yüzbinlercesine şifa vermekte, ölüleri diriltmekte, kutsal ruhla vaftiz etmekte, servet ve zenginlik vaad etmekte, iş, aş, karı, koca bulmakta bereket sunmaktadırlar. Yeter ki para gönder, yeter ki okunmuş yağı veya suyu satın al veya üzerinde ‘Yahova’ ya da ‘İsa Mesih’ yazan hırkayı, atkıyı, battaniyeyi onlardan 10 misli fiatına satın al.
Bunların kimisinin yardımcıları aşırı esrardan hayatlarını kaybettiler, kimisi sebepsiz yere ölü bulundu ve kimisinin peşinde de ülkelerinin vergi müfettişleri koşuyor. Bunların birçoğu, yatlar, katlar, arabalar değil de; artık uçaklar, helikopterler ve binlerce dönümlük at çiftlikleriyle bolluk içinde yaşarlarken, zavvallı bilinçsiz imanlıları, “İman Tohumları” ekmeleri için, ceplerine zorluyorlar.
İddia edilen yüzbinlerce vakadan sadece 5 tane ispat edilebilecek örnek istendi bu kişilerden (en meşhurlarından) ve doktor raporları istendi. Kimileri hiçbir cevap veremedi. Bir kişi verdi ama onun da tüm söyledikleri ve örnek verdiği kişiler boş çıktı. Örneğin: Kanserden şifa bulduğunu ilân ettikleri bir kadın, 6 ay sonra kanserden öldü. Kendisine ‘İlyas’ lâkabını laik gören 21. yüzyılın en meşhur peygamberinin bile hiç tutmayan peygamberlikleri bile kayıtlarda olduğu halde, görmek istemeyenler, böyle peygamberlerin taşlanarak öldürülmesi gerektiğini, Tanrı’nın bunlara öfke kustuğunu göremiyenler, hala bir nevi ona tapıyorlar. Söyler misin? Tsunami olacağını kim bildirdi? Ya da New-Orleans’ın sular altında kalacağını? Ya da Haiti depremini? Hani bugünkü peygamber? Hani bugünkü Pavlus? Kanmak isteyen kansın; kandırılmak isteyen kandırılsın. Evet doğrudur, benim görüşüm. Ama sizi uyarıyorum. Onlardaki Rab’bin Ruhu değildir. “İnan” demiyorum. “Sorgula” diyorum. Bu birkaç kişinin işi değildir. Hem öğreti ve hem de icraat Şeytan’dandır. Ve ‘Son Zamanların’ en bariz belirtisidir.
Ben Kutsal Kelâm’ın tümüne inanıyorum. Baştan sona hepsi doğrudur. Ama sahtelerini de açığa vurmak her inanlının görevidir. Maalesef sahtekârların çok olduğu gibi, aldatılmışlar da çoktur. Çünkü aldatılmak için neredeyse her çareye başvurmuşlar, ihtiraslarından dolayı sahteyi ‘sahici’ olarak kabul etmişlerdir.
Bu bahsettiklerim bugünkü Hristiyan dünyasının en güçlü akımlarındandır. Dünyaya dalgalar halinde yayılmakta ve kiliseleri yıkıma götürmektedir. İnanlıların, dünyalılardan farkı kalmamıştır. Çağrı şudur: “Nadasa bırakılmış topraklarınızı parçalayın, yoksa doğruluk yağmuru üzerinizden akıp gidecek.” Tehlikeyi görün kardeşlerim. Rab hepimizi ışığıyla bereketlesin.
2. Aralık 2010: 16:37 #35764AnonimPasifRab’de kardeşlerim,
İnsanlar kötülükler yapacaktır inanlı olsalar bile, etraflarına zarar verecektir. Bunlar bizim sınanmamızdır, böyle olmak zorundadır. Ama nacizane fikrime kulak verirseniz, yaşanabilecek her türlü haksızlıga karşı MESİH’te duruşumuzu kaybetmeyerek sabırlı olmak, yargılanmamak için yargılamamız gerekir diye düşünüyorum. En güzel yapabileceğimiz şey dua edip onlarında gerçek manada Rab’bin ışığından faydalanmaları için Mesih’e yalvarmamızdır.2. Aralık 2010: 18:14 #35765AnonimPasifGökkuşağı kardeşin paylaşımı.
Bu sizin kendi görüşünüzdür sayın Kemal Başaran. Bu düşüncelerinize katılmıyorum. Bir iki örnekle, tüm kutsal ruhun armaganlarının bugün de kullanıldıgına iman eden kardeşlerimizi acımasızca yargılamışsınız. Ben burada daha çok yeniyim, bana söz söylemek düşmez ama dayanamadım ve düşüncelerimi belirttim. Her kilisede, her toplumda Tanrı’nın adına leke getiren ikiyüzlüler vardır. Herkesi aynı kefeye koymanız yanlıştır bana göre.
Gökkuşağı kardeşim, bu görüş Kemal Başaran’ın kendi görüşü değil,
günümüz toplulukları gerçeğinin ağa babasıdır.
Hatalarımız neler biliyormusunuz..!
Hatalarımız her şey güllük,gülistanlık,oh ne güzel bereket,lay lay lom olarak göstermemiz değil mi..?
Hiç kimse bu ve bunun gibi konulara dokunmayacak, bırakın yazıya dökülmesini,içinizden dahi geçirmeyeceksiniz,Bu konular sus,pus ve aynı zamanda cıs, çıkıp bir Rab çocuğuda gerçeği söyleyince de,bu onun kendi görüşü öyle mi…!
Artık yok öyle yağma Hasanın yağlı böreği kardeşim Kemal Başaran gibi Mutaf gibi birileride çıkar senin cıs bildiğin konulara baş parmağını basar.Kardeşim sen hangi kutsal ruhun armağanlarından bahsediyorsun,
Önderin ve topluluğun önünde yalamalık olsun diye bin volt elektrik yemiş gibi kendilerini yerden yere çarpanlardan mı esin alıyorsunuz.
Rab İsa Mesih göklere çıktıktan sonrada yüzlerce öğrencisi mucize üzerine mucize gerçekleştirdiler,kutsal ruhun içlerindeki iman ateşi ile birleşmesi sonucu.Peki günümüzde neden kutsal ruhun armağanları yok…?
Neden onlarca kanserli kardeşimizi iyileştiremiyorlar,Ne güzel demişsiniz :) her kilisede her toplulukta Rab’bin adına leke getiren ikiyüzlüler var.
Peki kardeşim iki yüzlülerin her kilise ve toplulukta ne işi var !
Var, çünkü iki yüzlü önderler, Rab İsa Mesih’in ve müjde’nin kriterlerine göre degil,kendi dünyasal kriterlerine göre adamlar seçtiler.(Rab’bin işini yapan önder kardeşlerime sözüm yok)“İsa,tapınağın avlusuna girerek oradaki bütün alıcıları ve satıcıları,dışarı kovdu.Para bozanların masalarını,güvercin satanların sehpalarını devirdi,
Onlara şöyle dedi “Evime dua evi denilecek”diye yazılmıştır.Ama siz onu haydut inine çevirdiniz.
Matta 21:12-13Görüyormusun gökkuşağı kardeşim “Düşmanlarınızı dahi seveceksiniz” diyen sevginin kendisi Rab’bimiz İsa, Tapınak mevzubahis olunca ne kadar sert ve tavizsiz,fakat siz hala kiliselerde birkaç tane iki yüzlü var ise ne olmuş diyebilecek kadar rahatsınız ?
Rahat ol kardeşim İsa Mesih tapınaktaki iki yüzlüleri elinde sopa ile kovdu,geldiğinde senin bahsini ettiğin iki yüzlüleri barındıran kiliselerdekini elinde kılıç ile kilise içinde dört dönderecek.Yakaladığınıda yere çarpacak.
Kutsal Ruhun armağanlarına tabiki inanıyoruz fakat son yıllarda yanlış uygulamalar sonucunda Kutsal ruhun incindiğine inanıyoruz.
Biri çıkar öz kızını taciz eder,
Biri çıkar bir diğer önderin eşi ile kırıştırır,
Manyak bir önder çıkar islam ülkelerinde yaşayan hristiyanları düşünmeden (paşamın ülkesinde keyfi gıcır,nasıl olsa tehlike yok)kuran yakar.
Sonra da insanlar bizlere hani İsa’nın dini sevgi diniydi deyip,senin bu iki yüzlü dediklerin yüzünden binlerce Mesih imanlısını zor durumda bırakırlar.“Kendinize ve kutsal ruh’un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği bütün sürüye göz kulak olun.RAB’BİN KENDİ KANI PAHASINA sahip olduğu kiliseyi gütmek üzere atandınız.”
Elçilerin işleri :20:28-29Görüyormusun gökkuşağı kardeşim bahsi geçen şey,ağır ödenen bedeller karşılığında elde edilmiş Rab’bin evleridir. İki yüzlülerinde buralarda işi yok.
Bak kardeşim gökkuşağı, Alexsander Strauch’un “Kutsal kitap’a dayanan kilise önderliğini yeniden oluşturmak için acil çağrı” adlı kitabında önderlik için ne diyor;“Kilise önderliğiyle ilgili incil’de baskın çıkan öncelik,ihtiyar ve görevli olarak uygun kişilerin seçilmesidir.Tanrı’nın kilisesindeki önderlik konumları,kiliseye sadık bir şekilde katılmış ya da yıllarca bağlı kalmış olan kişilere bağışlanan fahri onur mevkileri değildir.Bu görevler eşe dosta,en çok bağış yapanlara ya da ünlü kişilere dağıtılan ödüller de değildir.Kutsal kitap okulundan mezun olmak ya da önderlik kursunu bitirmek de kilisede önder olmak için yeterli değildir.Hem ihtiyar hemde görevli olacak kişilerin kutsal kitap gereklerine tümü ile uygun olması gereklidir.İncil bu konuyu şaşmaz bir şekilde vurguluyor”
Günümüzdeki kiliselerin zayıflığının ve sapkınlığının en büyük nedeni kilise çobanlarının Tanrı’nın görev için belirlediği standartların altında olmasıdır.
Kiliselerin ruhsal yönden sağlıklı olması için,çobanların ruhsal yönden sağlıklı olmaları gerekmektedir.
Kutsal kitap’ın nitelikleri kiliseyi yetersiz ya da ahlaksal yönden uygunsuz önderlerden korumaya yöneliktir.Bazı kişiler kutsal olmayan egolarını tatmin etmek için,kilise önderi olmak isterler.
Bazıları ise ŞEYTAN’IN etkisiyle kiliselere….! sızarak,kiliseleri mahvetmeyi amaçlayan kişilerdir.“Kana batırılmış bir kaftan giymişti.Tanrı’nın sözü adıyla anılır.Beyaz temiz,temiz,ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular,beyaz atlara binmiş O’nu izliyorlardı.Ağzından ulusları vuracak keskin bir kılıç uzanıyor.Onları demir çomakla güdecek.her şeye gücü yeten Tanrı’nın ateşli gazabının şarabını üreten masarayı kendisi çiğneyecek.kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad yazılıydı.
“KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ”
Vahiy 19:13-16Kiliselerdeki imansızlar, ya yüzünüzü bir an önce kurtarıcımıza dönün,yada kurtarıcımızın kanı pahasına elde ettiği kiliselerini terk edin.
Yoksa kaftanı kana batırılmış olanın eline düşeceksiniz.
Esenlikle.2. Aralık 2010: 20:46 #35766ArmaganAnahtar yöneticiTartışılan konu kendilerine peygamberim, şifa veriyorum, benim hizmetimi destekleyin deyip show yapan bazı popüler tv vaizleriyse eleştirilerinizin çoğuna ben de katılıyorum. Ben bu vaizlere bakarak iman etmedim. Beni kurtaran onlar da degil. Ben sadece Kurtarıcım Rabbim ile övünürüm. Ona sonsuza dek yücelik olsun!
Hristiyan kiliseleri arasında var olan her türlü uygulama, doktrin, inanç ayrılıklarının farkında olan birisiyim. İman ettiğim ilk yıllarda beni eğiten, yetistiren vaftizci kilise üyesi kişilerin doktrinleriyle büyüdüm. Ben de Kutsal Ruhun armağanlarının bugün geçerli olmadığına, sadece kilisenin kurulduğu ilk günlerde geçerli olduğuna inanıyordum. Ben 5 yaşındayken geçirdiğim menenjit nedeniyle üç hafta boyunca komada kaldım. Tekrar hayata döndüğümde 4 ay boyunca ne konusabildim ne de bir şey görebildim. Sonra tekrar görmeye ve konuşmaya başladım. Ancak bu defa sara nöbetleri geçirmeye başladım. Epileptik olmuştum. Çocukluğum ve ergenlık yıllarım sara nöbetleriyle, hastanelerde şifa umuduyla geçti, ama ilaçlarla ve tedavilerle iyileşmedim.
1979’da katılmaya başladığım İzmirdeki kilisemizde Mehmet Hasemir adında kısa boylu bir kardeşimiz vardı. Sık sık yaşadığı başağrıları nedeniyle Ege Üniversitesine kontrollere gider gelirdi. Bir pazar günü kilisede onu çok üzgün ve umutsuz gördük. Elindeki Tıp Fakultesi belgelerinde beyninde çok tehlikeli bir ur olduğu belirlenmiş ve acilen ameliyat olması gerektiği söylenmişti kendisine. Biz bikaç kardeş o gün Yakup 5:15’e göre Mehmet kardeşin üzerine el koyup imanla dua ettik. Aradan 1 ay geçtikten sonra bir pazar günü onu yine kilisede, bu kez cok sevinçli ve sağlıklı gördüm. Elinde yeni belgeler, filmler, rontgenler vardı ve bu son belgelerde beynindeki urdan, tümordan tek bir eser bile yoktu. Doktorları bile buna çok şaşırmışlar, bir anlam verememişlerdi. Biz bu şifanın Rab İsa Mesih’in adında edilen duadan geldiğine inandık. Biz hiçkimseye sende şifa hediyesi var, gel dua et de kardesimiz şifa bulsun demedik, sıradan imanlılar olarak Rabden istedik ve O yanıt verdi. Mehmet kardeşimiz hala bugün sağlıklı bir şekilde ABD’de, Texas’ta yaşamaya devam ediyor.
Ben de sara nöbetleriyle sık sık yere düşen biriydim. Mehmet’i iyileştiren Rab İsa Mesih beni de iyileştirebilir diye düşündüm ve Rab’den bana şifa vermesini istedim. Kutsal ruhun şifa armağanının bugün geçerli olmadığına o zaman inanan bir kardeş ile şifa bulmam için birlikte dua ettik. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra ben artık sara nöbeti geçirmediğimi, düşmediğimi farkettim. O günden bugüne 30 yıl geçti. Bir kez bile başım dönmedi, ne de bir ilaç aldım. Kafatasımda yapılan EEG filmleri eski bulguları göstermiyor. Bu şifayı ben şahsen yaşamış biriyim. Doktrinleri istedikleri öğretişleri verebilirler. Ben kime iman ettiğimi çok iyi biliyorum. Hamdolsun, yaşayan bir Rabbimiz varsa o zaman O’nun senin yaşamına girmesine ve Onun senin yaşamında çalışmasına da izin vermelisin. Rab bana şifa verdiği gibi, yıllar içerisinde dua ettiğim çocuklarımın, eşimin, kilisemizdeki kardeşlerimizin de hemen iyileştiklerine şahsen tanık oldum. Bazen şifa almadılar, ama biz duamızı edip sonucu her zaman oldugu gibi Rabbin ellerine bıraktık. O kendi iradesi uyarınca bazen hemen yanıt veriyor, bazen geç yanıt veriyor, bazen de hayır diyor… Ama biz gidip kapıyı çalacağız. Hem imanla duamızı edeceğiz, hem de doktora, hastaneye gidip tedavimizi olacağız. Nasılsa Rab artık bugün şifa vermiyor diye sadece doktorlara ve ilaçlara bel bağlarsak kendimizi Rabbin şifasından ve bereketlerinden mahrum bırakmaz mıyız? Bizim imanımızın hiç mi gücü yok? Hani hardal tanesi kadar imanımız dahi olsaydı ve şu dağa kalk denize dikil deseydik buradan kalkıp denize dikilmeyecek miydi? ‘İman, ümit edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmak'(İbr.11.1) ise, görmediğimiz ama olmasını istediğimiz şeyleri istemeyecek miyiz? Sadece gözlerimizin gördüğüne inanacaksak bizim İsaya olan imanımızın ne farkı olur?
Eger İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynı İsa ise, (İbraniler 13.8) o zaman O dün yaptıklarını hem bugün hem de yarın yapabilecek güçtedir. Yine İsa, bu şeyler iman edenlerle birlikte devam edecektir, (Markos 16) dediyse bu şeylerin olacağına iman edersen göreceksin. Birileri show yapıyor, düşüp bayılıyorlar, gülüp kahkahalar atıyorlar diye Rabbimin Kutsal Ruhundan uzak duramam, kendimi Onun bereketlerinden ve gücünden yoksun bırakamam.
Rabbin kucagı farklı görüş ve doktrindeki kardeşlerimizin hepsini kucaklayacak kadar büyük ve geniştir. Sizin Kutsal Ruh’un bugünkü işleyişi ve armağanları üzerindeki anlayışınız veya yorumunuz ile başka bir kardeşin anlayışı ve yorumu farklı diye o kişiyi imansız ve şeytani görmek çok ciddi ve tehlikeli bir duruştur. Münferit olayları veya belirli kişileri yaptıklarıyla eleştirebilirsizin. Ama birileri yanlış yapmış diye o inanç çizgisini izleyen tüm camiayı suçlamak doğru değildir. Batı protestan kiliseleri farklı mezheplerde ve çizgilerde olmakla birlikte Evangelical Alliance adıyla bilinen Müjdeci Kiliseler Birliği bünyesinde ortak hedefler doğrultusunda bir araya gelebilmekteler. Bir araya gelemeyenler aşırı ve marjinal guruplardır. Onlar da bu tutumları nedeniyle yalnız kalmaya ve yerlerinde saymaya mahkumdurlar.
2. Aralık 2010: 22:15 #35716AnonimPasifSayın Prensesbee,
Diyorsunuzki,”yargılanmamak için yargılamayalım.”Burada konu yargılamak değil,Rab’be ait olmayan,günahı ve ona zincirlenmiş kişilerin, Rab’be ait saf kuzularını kandırma çabalarını anlatmaktır.
Anlatılmazsa,açıklanmazsa, inanlıların gerçeği bilmeleri nasıl sağlanabilinirki.!
Nasıl gerçeği bilecekler.?
Kendi kendilerine öyle değilmi ..Hiç bir konuda bilğisi olmayan yeni iman etmiş biri bunu, anlayamaz, kendim yaşadım.
Kutsal Kıtap ve Hrıstıyanlık benim için bitti.İki sene elime almadım,ortadaki tüm Kutsal Kıtap’ları kaldırdım.Eşim İSA MESİH’e İnanmaya devam ediyor diye,ona eziyet ettim.Ve bu gün Mesihe tekrar gelmemde en büyük etken gene eşim, oldu.Sabretti,bana dayandı,anlayışı ile,RAB’deki duruşu ile benim İSA MESİH gerçeğine geri dönüşümü sağladı .RAB eşimi kullandı.Ben şanslıydım, eşim Mesih’ten hiç ayrılmadı.Ya tümden bırakan aileler.?Gördükleri yaşadıkları şeyler karşısında.
Kutsal Kıtap’ı öğreninceye kadar,yada öğrendikten sonra,düşme yada
Rab’de kalma arasında,tükenmiş,bunalmış,Kafalarda sorgulamalar
başlamış,kandırılmış hissi ile dolu, kiliselerden uzaklaşmış inanlılar olduğunu biliyormusunuz.!ya da hala, kilise dışında evinde ibadet eden aile’ler.Kemal Abi’nın yazdıklarının tümüne katılıyorum.Ne diyor Kemal Abi,
“Ama sizi uyarıyorum. Onlardaki Rab’bin Ruhu değildir. “İnan” demiyorum. “Sorgula” diyorum. Bu birkaç kişinin işi değildir. Hem öğreti ve hem de icraat Şeytan’dandır. Ve ‘Son Zamanların’ en bariz belirtisidir “
Diyor.
Sorgulamak ne zaman, yargılamak oluyor.Sayın Gökkuşağı.
Yargılamayacaksın,sorgulamayacaksın.Üç Maymunu oynayacaksın.Öh ne ala.Hangi çağda yaşıyoruz.
Bizler yargıladığımız,sorguladığımız,araştırdığımız,için bu gün İnanmış Mesih İnanlılarıyız.Bu günlere de bazı şeyleri sorgulayarak geldik.Rab’bin Ruh’unu taşımayan ve Kutsal Kıtap öğretisinden uzaklaşmış kiliselerde,herşeyden bi haber İnanlılara en ufak şeylerde,bal gibi,Rab’be ait olmayan pastörler tarafından pek ala yargıya uğrayabiliyorlar. Garip ve herşeyden bi haber inanlılar , kutsal Kıtabı tam bilmedikleri için ,çünkü Kutsal Kıtabı ve içeriğini anlamaları uzun süreçte olabiliyor, düşebiliyorlar.
Bunun günahı kime ait olacak,sayın gökkuşağı.
Gerçeği anlatılırsa.İnsanlar aydınlatılırsa ,en azından inanlıların,gördükleri sahit oldukları Kutsal KItap dışı şeylerden etkilenmelerinin önüne geçilebilinir öyle değilmi.
Günah varsa,sorgulanma neden yapılmasın.
Tanrı sözüne karşı gelmenin ve şeytanla işbirliği yapmanın bir bedeli vardır.Tanrı Ademle Havva’nın işlediği günaha göz yumarak,
“Unutun gitsin”
“isteme’den oldu”
“Bir kez cik ya bu kullarıma yazık görmezden geleyim”
“Yanlızca küçüçük bir günah”Mı dedi.
Bir tek günah yargıya yol açtı.bir tek günah beraberinde korku ve utancı getirdi,bir tek günah başka günahlara yol açtı.yaratılış amaçına ait plan bozuldu.yaratılışa ait mükemmellik yok edildi.Dünyadaki yaşam adaletsiz,alın teri ve acılarla dolu hale geldi.
İşlenilen günahlar,sadece hata yada yanılma değildir,Günahı işleyelim,yada başkası işlesin, ay kardeş affedersin bir hata,küçük bir yanılgıya düştüm.mu denilmelidir.
Günah,günahtır,tarifi Kutsal Kıtap’ımızda yazılıdır.İster bir Pastör,İster bir Kilise görevlisi,İsterse,cemaat üyesi,
sorgulanılabilinmelidir.bununda ne şekilde olacağı Kutsal Kıtabımızda belirtilmiştir.İSA MESİH bizlerden şunu mu bekliyor;
O’nun izleyicileri olduktan sonra,artık seyirciler olmamız yada bir kenarda durup bakmamız ve işe karışmamamızı mı.!
Dediğim gibi, üç maymun’u oynamamızı mı.!Gerçek Mesih inanlıları Rab İsa ‘yı içlerinde yaşamak üzere davet etmiş kişiler değilmidir.İsa Mesih bizleri yüzeysel bir yaşamdan kurtarıp, adalet ve gerçeğe adanmış yaşam yoluna bizleri sevketmiyormu.?
Bizlere yaşam veren İsa Mesih’se,
Yaşamı yıkanda Şeytan ve onun eğemenliğindeki ve onun kullandığı sahte din adamlarıdır.Kutsal Ruh’la meshedilmiş hizmet, Tanrı’nın gerçek hizmetkarlarını
daha da bereketler ve Topluluklarında Tanrı’nın övülmesini sağlarlar.Yüceltilen kendileri değil,Yücelik Baba ve Oğula yapılan yüceliktir.Rab İsa Mesih bizleri sahte önder’lerden ve Şeytanın ele geçirdiği her eylemden korusun.Amin.
2. Aralık 2010: 23:54 #35770AnonimPasifSayın Saba, Kemal Başaran ve Mutaf kardeşlerim,
Evangelist kardeşimizin söylediklerinden sonra yorum yapma gereğini görmüyorum. Sevgiyle kalın, Rabbin bereketleri üzerinizde olsun.3. Aralık 2010: 0:19 #35768ArmaganAnahtar yöneticiSevgili gökkuşağı, forumumuza gelip paylaşımlara katılmanız bizi cok sevindirdi. Devam edin. Ancak burada falancaya tamamen katılıyorum, fişmancaya katılmıyorum gibi söylemler aramızda çok derin farklılıklar varmış gibi yanlış izlenim bırakabilir. Ayrıca unutmayalım, bizler de açığa vurduğumuz düşüncelerimizde yanılıyor olabiliriz. Siz en iyisi her zaman İsa’ya ve Onun sözlerine bakın.. Asla hayalkırıklığına ugramazsınız..
3. Aralık 2010: 8:45 #35769AnonimPasifMaksatım burda birileri ile tartışmak değil, yararlı olmaktır. Kimseyi yermek, germek değil; herşeye ışık tutmaktır. Kimsenin de “Ben Pavlus’tan yanayım, ben Apollos’tan yanayım” gibi tavır almasını da istemiyorum. Sadece şunu söylüyorum: “Gelin hakikatlere birlikte bakalım.” Ama bunu yaparken de, ne kadar az söylersem, o kadar çok yanlış anlaşılacağıma ve ikna çabalarımın boşuna olacağına inanıyorum.
Bunları, bir zamanlar hem ‘Diller’de konuşmuş ve hem de ‘Peygamberlik’ yapmış ama daha sonra bunları reddetmiş bir kardeşiniz olarak yazıyorum. Siz dilleri nasıl aldınız? Bir nevi zorlama veya auto-suggestion (beyin yönlendirme) yok muydu? Adamın elleri kafanda, genelde ‘kutsal ruhla ne kadar yüklü olduğunu göstermek için’, ELLERİNİ TİTRETEREK, “Aç ağzını ve konuş kardeşim. Kutsal Ruh zorla senin ağzını açmayacak ki. İçinden geleni söyle. İman et ve konuşmaya başla” demedi mi? Ardından da seni teşvik etmek ve ne söyleyeceğini yönlendirmek için de, “Oooh! Handala başanda kanta punto” gibi sözler tekrarlamadı mı? Sen de zavvallı, o anın etkisine, “Handa manda” gibi birkaç laf çıkardığında ağzından, birden havalara sekerek, “Oooh Hallelujah! Rab’be şükürler olsun: Kardeşimiz ‘Diller Armağanı’nı aldı diye beyan etmedi mi?
Pentekost günü armağanlar böyle mi alınmıştı? Birileri onlara “Handala başanda” mı öğretmişti Kutsal Ruh gelmeden? Yere düşenler, tepinenler mi olmuştu? Onları düşerken desteklemek için birilerine onları tutma görevi mi verilmişti? İsa’nın Havarileri ne zaman şifa toplantıları düzenlediler? Bu toplantılarda hiç galeyana getirme, havalara sekme, şeytanla çarpılmış gibi hep ayni hareketleri veya sözleri tekrarlama var mıydı? Ama bugün bütün bunlar çok sayıdaki kiliselerde oluyor, yayılıyor ve kimse de ses çıkarmıyor.
Ne kadar havaya sekersen, ne kadar Haleluyah naraları atarsan, o kadar Kutsal Ruhla doldun demektir. Diğer daha sakin olanlar, onlarda yeteri kadar Kutsal Ruh yok demektir. “Zavvallılar! Onlar için dua edelim.” Bir bağırma, bir hengâme, bir arı kovanı diller zırlaması, “Ha gayret, ha gayret, biraz daha gayret, Kutsal Ruh gelmek üzere. Oooh handala başanda”. Yazdık sonra, hayatım boyunca gördüklerimi hatırlayarak tüylerim diken diken oluyor.
“Peygamberlerin ruhları, peygamberlerin denetimi altındadır” diyor Rab. Birileri konuşurken, hatta peygamberlikte bulunurken, diğeri dinlesin ve “yerlere kapansın” demiyor Rab. “Yargılayın” diyor. “İyice düşünüp tartın” diyor. “Her ruha inanmayın ama ruhları sorgulayın” diyor Rab’bimiz. Bu, ‘Hatta Kutsal Ruhu bile’ demektir. Biz, gözle görünür şekilde, bugünkü peygamberlerin??? önünde secde etmiyoruz belki ama ruhta neredeyse önlerine kapanıyoruz. Ben biliyorum çünkü, bir zamanlar bana da öyle olmuştu. Bir anda her sözüm çok ağırlık kazanmış, Tanrı ile insan arası bir mertebeye sahip olmuştum (veya sahipliğine layık görülmüştüm) adeta. Bana tapınmıyorlardı ama en azından yarı tapınıyorlardı.
Diller’le devam edelim. Daha önce de yazmıştım. Bir ara birileri, İngilteredeki büyük bir kilisede, göz yaşı dökerek ‘Dillerde’ konuşmuştu ve bir başkası da onu tercüme etmişti. Mesaj, her zaman olduğu gibi, hep bilinen, Kutsal Kitap’ta zaten yazılı olan şeylerdi, “Yavrularım! Sizleri seviyorum. Her zaman sizinleyim. Üzülmeyin. İman edin. Falan filân”. Toplantıdan sonra, o dillerde konuşana gidip konuştum ve dillerin tercüme edilmesi konusunda ne hissettiğini sordum. Bayan ise şaşırmış, dillerde konuşmadığını, İngilizceyi çok az bildiği için, kendi dili olan Belârus dilinde, ülkesinde yapayalnız bıraktığı annesi için dua ettiğini, ona Tanrı’dan iyilik ve afiyet dilediğini söyledi. Yani, sözde tercümeyle, ne uzaktan, ne de yakından hiçbir alakası yoktu. Yani kısacası, “At, at tut. Tut, tut, at” Millet de yedi, yuttu ve Armağanları için Rab’be şükretti. Sorgulayan ise “Yargılayan” damgasını yedi. Ah bu ‘Sahte Sevgi’ var ya! Kiliseyi yıkıp geçiyor. Ama şimdi buna sayfalar ayırmaya vaktimiz yok.
Dillerde konuşma ve tercüme konusu var ya; sadece bu konu bile kitaplara sığmaz. Şeytan’ın adamlarının da dillerde konuştuğunu bilmiyor musunuz? Adam, televizyona çıkmış açıkça söylüyor. Afrika’nın bazı yerlerinde yamyamlık ve çocuk kurbanları hâlâ devam ediyor. Köyün dinî adamları Şeytanlara çocuk kurbanları sunarak, armağanlar elde ediyorlar. Hem meleklerin ve hem de insanların dilinden konuşuyorlar.
Ama bakınız, çok basit birşey söyliyecem. Hiç sorguladınız mı? Dillerde konuşan, kime konuşuyor? “Bilmediği dilde konuşan, insanlara değil, Tanrı’ya konuşur”, “Peygamberlikte bulunan ise insanlara seslenir” (1.Kor.14:2-3). Yani dillerde konuşuyorsam eğer, ben Tanrı’ya konuşuyorum, O’nu övüyor, O’na benim yüreğimdekileri sunuyorum. Peygamberlikte bulunuyorsam eğer, Tanrı’dan alıp insanlara bildiriyorum. Konuşan Tanrı’dır, bense sadece O’nun sözlerini iletiyorum. Hal böyle iken, nasıl olur kardeşlerim de, neredeyse tüm dillerin tercümesinde hep Tanrı’dan mesaj iletiyoruz. Yani sanki da peygamberlikte bulunuyoruz gibi. Sanki da, Tanrı bize konuştu ve onun tercümesini veriyoruz gibi. Halbuki ‘Dillerde’ konuşan biziz ve Tanrıya konuşuyoruz. Sadece bu bile, ‘Ne kadar dil? Ne kadar tercüme acaba?” dedirtmez mi insana? En meşhur ‘Armağancılar’ diyeyim artık (millet gücenmesin diye) bile, kitaplarında yazmış oldukları tüm diller tercümeleri, hep peygamberlik sözleri gibi olmuştur. Halbuki Kutsal Kitap’ta buna hiç yer olmadığı gibi, bunun tam aksini öğretir. “Uyan, ey uyuyan! Mesih sana parlayacaktır.”
Bu söylediklerim, Pentekost günü olayları ile de apaçık ortaya serilmiştir. Kendilerince ‘Bilinmeyen Dillerde’ konuşuyorlardı ama ordaki değişik ırklardan oluşan herkes, konuşulanları kendi dillerinde duyuyorlardı. Peki, ne duyuyorlardı? Yani dillerde konuşanlar ne diyordu? Tanrı’dan bu halka, Tanrı sözlerini mi iletiyorlardı? Onlara Tanrı’dan bir mesaj mı veriyorlardı? “…… Ama her birimiz Tanrı’nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu (övüldüğünü) işitiyoruz.” (El.İş.2:11). Görüldüğü gibi, ‘diller’, bireyin Tanrı’ya konuşması ve Tanrı’yı övmesidir. Yerüşalimdeki insanlar da, inanlıların hiç öğrenmedikleri dillerde Tanrı’ya övgüler yağdırdıklarını duydular. Böyle olduğu halde, Rab’be en bağlı kiliseler bile, bunları hiç sorgulamadan kabul ediyorlar. Sizce bu Rab’bi memnun eder mi?
Çoook dikkatli olmalıyız kardeşler. Bugün Oruç Baba’nın, Haydar Dede’nin türbelerini ziyaret edenler; senden benden çok daha fazla mucize iddiasında bulunuyorlar. Hasta olanlar şifa buluyor, çocuğu olmayanlar hamile kalıyor, ev, bark, iş, para sahibi olmayanların bir çoğu dilediklerine kavuşuyorlar. Peki, o zaman, hani İsa Mesih farkı? Onlardan ne farkımız var? Kimdir o ki, bir kötürüme, elsiz kolsuz birine gidip de, “Ayağa kalk ve yürü” diyecek İsa Mesih adına. Yüzde bir-iki şifa bulacak diye, o 98%’e verilen hüzün, keder, gözyaşı ve Rab’den soğutma değer mi? Hep o 1-2%’den bahsediliyor, diğerlerine ise “İmanın yetersiz” deniliyor. İmanı yetersiz iseydi, onun için niye dua ettin? Niye ona umut aşıladın? Hasta haliynen kilometrelerce yol yürüyüp oraya geleni “imansız” ilan ederek, nasıl geri gönderdin. Ben şahsen bunların binlercesine şahidim. Ne acılara gömüyoruz insanları. Geriye bıraktığımız tahribatın farkında değiliz. Tam bir ‘Abra-Kadabra’ dini. Milyonlarcasını karanlığa ve ümitsizliğe boğar ve her gittiği yerde sadece birkaç olumlu gibi görünmüş olan neticelerden bahseder. O anın galeyanı, o anın dolduruşu; bir ayağı kısa olan bir kadının ayağının uzadığını deklare ettirdi (yani: “ayağım uzadı” dedirttirdi). Başka sağır bir kadının “Artık duyuyorum” diye haykırmasına sebebiyet verdi. Herkes ağladı, herkes Rab’bi yüceltti. Ama toplantıdan sonra, o buyük dolduruş, o galeyandan sonra, etraf sakinleşince ve insanların ruhları insanlara tabii olunca; ne biri ne de diğerinin şifa bulmadığı ortaya çıktı. O insanların hayatları tamamen yıkılmış, imanları yerle bir olmuştu. Bu günahlar acaba kimin boynuna?
Konu çok geniş ve daha Peygamberliklere değinmedik, şifalara az değindik ve belki gelen defa devam ederiz umuduyla buradakileri düşüncelerinize sunmakla yetineceğim. Bir kez daha söylüyorum. Ben Kitab’ın tümüne inanıyorum. Ruhsal Armağanlara da. Ama bugünkü durumun, son 40-50 yıldır yayılmakta olan ve gittikçe güçlenen ve neredeyse her kiliseyi yutmakta olan bu Ruh’un, Rab’den olmadığını görüyor ve ruhumda hissediyorum.
Vahiy Kitabındaki 7 mektupta bizlere çok uyarılar vardır. “Yaşıyorsun diye ad yapmışsın, ama ölüsün. Uyan!” ve “Yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak. Keşke ya soğuk, ya da sıcak olsaydın! Oysa ne sıcak, ne de soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım. Zenginim, zenginleştim, hiçbirşeye gereksinmem yok diyorsun, ama zavvallı, acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun.” Benim görüşüm de aynen böyle. Zavvallı ve acınacak durumda olan kiliseler, “Çok yedik de doyduk” diyorlar. Rab hepimizi bereketlesin sevgili ve değerli kardeşlerim.
3. Aralık 2010: 15:57 #35771AnonimPasifÇok ilginç bir konu açılmış durumda, şu an, bu ilintide… Gerçekten Kemal abi’nin dediği gibi Kitab-ı Mukkades’teki bir çok şey bugün Hristiyanlar’ın kendileri tarafından bile çok yanlış anlaşılıyor ve… neticede bu yanlış anlaşılmalar bir çok insanı hayal kırıklığına uğratıyor.
Kitab-ı Mukkades’te yazılı olan birçok mucizevi olay aslında bugünün insanı tarafından Holywood stili kurguların filtresinden süzülüp gerçekle hiç bir alakası olmayan hayali durumlarmış gibi algılanıyor. Şaşılacak bir şey ama bugün bazen Hristiyanlar’ın ‘Tanrı’ dediklerinde bulutlar içersindeki bir tahta kurulmuş saçı sakalı beyaz bir dedeye inandıklarını sanan ateistlere bile rastlamak mümkün : – )
Gerçek mucizeler öyle şatafatlı, gürültülü, gösterişçi, doğanın yasalarını göz göre ihlal eden, etraftakilerde dehşetten mecburen inanç doğuracak şekillerde tezahür etmez… Tam tersine, sessizcesine, İllahi bir tevazu ve göze batmazlık ile tezahür ederler… İfadesi caizse Tanrı birine şifa versin diye tüm kainatı anında yeniden şekillendirir (O’nun için herşey mümkündür nitekim)… sessizcesine, herşey en doğal akışında akmaya devam edermişçesine…
Mesela, çok güzel bir örnek… Şu Eski Ahit’teki Hz. Musa ile ilgili anlatılarda Kızıldeniz’in sularının ikiye açılıp Mısır’dan çıkmakta olan İbraniler’e yol açması olayı… Son zamanlarda bilimsel verilere de dayanılarak bu olayın Ege’deki Santorini volkanının infilağı sayesinde meydana gelmiş koca tsunamilerin deniz seviyesinde yarattığı doğal bir su seviyesi değişikliği ile ilgili olduğu sanılıyor… Öyle de olabilir… Ama önemli olan, mucizeyi mucize yapan bu infilağın Hz. Musa önderliğindeki İbraniler’in tam da o anlarda Kızıldeniz’in kıyılarında karşıya geçme ihtiyacını hissettiklerinde vuku bulmuş olması… Yani, evet, doğal bir olay oluyor (Tanrı’nın hükmünde olmayan doğal olay mı var zaten…) ama doğal olayın olma anı inanlıların bir ihtiyacı ile tam bir uyum içinde… hiç bir şey ‘tesadüfi’ değil…
Özetle söylenecek olsa, dışarıdan tesadüfmüş gibi görünen nice durumlar, içten, Ruh’ul Kudüs’ün verdiği ‘görme’ yetisiyle algılandıklarında, hemen mucize oldukları anlaşılır…
Aslında, tüm yaradılış bir mucize… Bunun farkına varılmasını engelleyen tek şey insanın varlıksal düşkünlüğü… Yaradan’ından kopuk bir şekilde yaşıyor olması… İnsanın varlıksal köküyle olan organik irtibatı yine sağlanabilse, hemen farkına varacak, tüm kainatın nasıl her dem Yaradan tarafından zuhur ettirildiğinin, nizamının sağlandığının ve yönetildiğinin… herşeyin bir mucize olduğunun yani…
Esenlikler…
3. Aralık 2010: 16:30 #35773ArmaganAnahtar yöneticiKonu üzerinde kardeşlerimiz düşüncelerini ve kanılarını açıklamaya devam ediyorlar. Bu çok güzel. Ancak bunu yaparken sevgiyle, sizin fikrinizde olmayan kardeşin kafasına vurarak değil, sabırla ve tatlılıkla yapın. Hep birlikte yeni bir şeyler öğreniyoruz. Forumun amacı da zaten budur.
Kilise önderliği, müjdeci ve İncil öğretmeni olarak yaptığım hizmetler ve edindiğim tecrübelerden sonra benim bu konudaki duruşum şudur:
Bizler her iki aşırılığa kaçmadan, Rabbin onlar ugruna canını feda ettiği kardeşlerimizi sevgiyle kabul ederek Mesih’in “Birbirinizi sevin!” yasasını yerine getirmeye özen gösterecegiz. Hristiyan Türk Forumda bu duyarlılığı göstererek her iki düşüncedeki kardeşlerimiz kucaklamaya devam edeceğiz. Konu üzerinde paylaşım yapan ve öğretişte bulunan kardeşlerden de bu ilkelere uymalarını rica edeceğim. Karizmatik ve pentekostçu kiliseler ve o kiliselere gidenler imandan düşmüşler ve şeytana hizmet ediyorlar diye düşünmek ne kadar aşırı ve hatalıysa, dillerle konuşmayan, mucizelere inanmayan inanlıların kurtulmadığını ve imansız olduklarını düşünmek de o kadar aşırı ve hatalıdır. Her iki taraftan da, ben bu görüşümde haklıyım, sadece benim inandığım doğrudur, şeklinde yapılacak yorumlara bu forumda izin vermeyeceğim. Sahte peygamberlikleri, kahkaha atarak yerlere düşmeyi, zengin olma (prosperity) öğretişini, dillerle konuşmanın Rutsal Ruhun vaftizinin belirtisi olduğunu ve herkesin dillerle konuşması gerektiği gibi doktrinleri ben de kabul etmiyorum. Yanlışa yanlış diyeceğiz, ama Kutsal Ruh’a da sırtımızı dönmeyeceğiz. Bırakın Kutsal Ruh size istediği armağanları versin. O’nu kısıtlamayın, engellemeyin. O, vereceği armağanları diğerlerine hizmet edesiniz, Kıliseyi güçlendiresiniz diye veriyor. Ama siz kendinizi karizmatiklere ya da anti-karizmatiklere karşı savaşmaya adıyorsanız – ki bunu hiç tavsiye etmem- bunu gider, bir bir kitap yazarsınız, websitesi kurarsınız, orada istediğinizi yazar söylersiniz. Bence buna harcayacağınız zamana ve emeğinize de yazık ve sadece şeytanın sizi meşgul edip etkisiz hale getirme tuzağıdır. Bunu yapacağınıza İsayı ve kurtuluşu duyurmaya devam edin, kayıp canlara ulaşın, onları şeytanın elinden kapmaya gayret edin. İmanda zayıf, cesaretsiz kardeşleri teselli edin, onları güçlendirin, onları öğrenci olarak yetiştirin. Sanki her şey tamammış gibi binlerce kişilik kiliselerimiz var da, bi tek bu konu kalmış. Çok yersiz ve anlamsız! Tek canın kurtuluşu her türlü mezhep ve doktrin çekişmesinden çok daha değerli ve önemlidir. Rab hepinizi bereketlesin ve bu konularda uyandırsın. Amin!
3. Aralık 2010: 16:44 #35775AnonimPasifTsk ederim Evangelist Rabbin hayatinda yaptiklarini okumak imanimi daha bir güclendirdi..
Saga ya da sola degil sadece Rabbe bakmaliyiz ve anlayamadigimiz konulardada Rabbe sormaliyiz o yüregimize isleyecektir.
Rab hepinizi bolca bereketlesin.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.