Rab’bin Duası – ”Göklerdeki Babamız”

  • Bu konu 5 izleyen ve 10 yanıt içeriyor.
11 yazı görüntüleniyor - 1 ile 11 arası (toplam 11)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26677
    Anonim
    Pasif

    RAB’BİN DUASI

    Matta.6: 7-13
    Dua ettiğinizde, putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar. Siz onlara benzemeyin! Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden önce bilir.

    “Bunun için siz şöyle dua edin:

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    “Göklerdeki Babamız”

    İsa Mesih bu duayı öğrencilerine öğretti.
    İsa’nın öğrencileri elbette Tanrı’ya inanıyor ve dua ediyorlardı.
    Dualarına ‘’Ey Tanrım’’ yada ‘’ Ya Rab’’ diye başlıyorlardı.
    Tanrı’ya ‘’Göklerdeki Babamız ‘’ demek İsa’nın öğrencileri için yeni bir terimdi.

    Ne islamiyette nede yahudilikte Tanrı’ya Baba denilmemektedir..
    Tevrat ve Zebur kitaplarında ise Baba kelimesine sık rastlanılmamaktadır.
    Tanrı’nın evlatları olduğumuz ve Tanrı’nın bir Baba olduğu vurgulamaktadır. Baba kelimesi ender kullanılmıştır.

    “Yasanın Tekrarı” kitabında Musa Peygamber bir kez Tanrı’yı Baba olarak tanıtmıştır. O ayetleri okuyalım:

    RAB’bin adını duyuracağım.
    Ululuğu için Tanrımız’ı övün!

    O Kaya’dır, işleri kusursuzdur,
    Bütün yolları doğrudur.
    O haksızlık etmeyen güvenilir Tanrı’dır.
    Doğru ve adildir.

    Bu eğri ve sapık kuşak,
    O’na bağlı kalmadı.
    O’nun çocukları değiller.
    Bu onların utancıdır.

    RAB’be böyle mi karşılık verilir,
    Ey akılsız ve bilgelikten yoksun halk?
    Sizi yaratan, size biçim veren,
    Babanız, Yaratıcınız O değil mi?
    Yas.32: 3-6

    Yeşa’ya peygamber duası esnasında, sıkıntılar içerisinde olduğunu Tanrı’ya iletiyor.
    Halkını unutmamasını, onların Baba’sı ve Kurtarıcısı olduğunu Tanrı’ya hatırlatıyor.

    Ya RAB, gökten bak,
    Kutsal, görkemli ve yüce yerinden bizi gör!
    Gayretin, gücün nerede?
    Gönlündeki özlem ve merhameti
    Bizden esirgedin.

    Babamız sensin.
    İbrahim bizi tanımasa da,
    İsrail bizi kabul etmese de,
    Babamız’sın, ya RAB,
    Ezelden beri adın “Kurtarıcımız”dır.
    Yşa.63: 15-16

    Tanrı, Yeremya peygamber aracılığıyla bizlere sesleniyor.

    “Ben RAB, demiştim ki,
    ‘Ne kadar isterdim
    Seni çocuklarımdan saymayı;
    Sana güzel ülkeyi,
    Ulusların en güzel mülkünü vermeyi!
    Bana baba diyeceğini,
    Benden hiç ayrılmayacağını sandım.

    Ama bir kadın kocasına nasıl ihanet ederse,
    Sen de bana öyle ihanet ettin, ey İsrail halkı!” Böyle diyor RAB.
    Yer.3: 19-20

    Demek ki Tanrı bizlere Baba olmak, bizlere yakın olmak, bizleri evlatları saymak, bizlere iyilikler etmek istiyor.
    Peki ya bizler; Tanrı’mızı, Baba’mız olarak benimseyebilmektemiyiz?
    O’na Baba diyebilmektemiyiz?

    İnsanlık herzaman için bilmektedir ki, O çok büyük ve yücedir.
    O’nun yüceliğinden her zaman korkmuşlar, O’nun kutsallığı karşısında, kendilerinin ne kadar günahlı ve zayıf bir konumda olduklarını farketmişler ve O’ndan çekinmişlerdir.
    Tanrı ki sonsuzdur, ebedidir. İnsan sa ölümlü ve fanidir.
    Beş dakika sonrasının ne olacağını bile bilemeyecek kadar bilgisizdir.
    İnsan nasıl cesaret edebilir di, Tanrı’ya yakın olmak için nasıl çaba gösterebilir di, Tanrı ile konuşmaya nasıl yeltenebilir di.
    Tanrı’dan korkmamak mümkün değilmiş gibi görünmekteydi.

    Kral Süleyman dua eden insanlar için şöyle seslenmişti.
    Ağzını çabuk açma,
    Tanrı’nın önünde hemen konuya girme,
    Çünkü Tanrı gökte, sen yerdesin,
    Bu yüzden, az konuş
    . Vai.5: 2

    Diğer inanışlarda Tanrı’yı o kadar başka, o kadar eşşiz biliyorlar ki, O’nu dünyada olan herhangi bir şeye, heleki bir insana benzetmekten kormuşlardır.
    Bu nedenle Tanrı’ya Baba demek istemezler.
    Tanrı ne dğar nede doğurur düşüncesiyle, kendilerini O’nun evladı olarak kabul edemezler.
    Tanrı’yı bir efendi, insanı ise O’nun kulu olarak görürler.
    Unuturlar, tüm evreni o yarattı, insanı O yarattı.
    Yaratan dan başka kim Baba sıfatını hakeder ki?

    Eski peygamberler zamanın da insanlar Tanrı’ya saygı gösterir, O’ndan bereketler dilerlerdi.
    O’nun öfkesinden, cezasından ve O’ndan gelecek olan belalardan korkarlardı.
    O’nun çok yüce olduğunu ve halkına sürekli iyiliklerde bulunduğunu bildiklerinden O’nu över ve yüceltirlerdi.

    Davut Peygamber bakın Tanrı’yı nasıl yakarışta bulunmakta.

    Ya RAB, sınayıp tanıdın beni.
    Oturup kalkışımı bilirsin,
    Niyetimi uzaktan anlarsın.
    Gittiğim yolu, yattığım yeri inceden inceye elersin,
    Bütün yaptıklarımdan haberin var.
    Daha sözü ağzıma almadan,
    Söyleyeceğim her şeyi bilirsin, ya RAB.

    Beni çepeçevre kuşattın,
    Elini üzerime koydun.
    Kaldıramam böylesi bir bilgiyi,
    Başa çıkamam, erişemem.
    Nereye gidebilirim senin Ruhun’dan,
    Nereye kaçabilirim huzurundan?
    Göklere çıksam, oradasın,
    Ölüler diyarına yatak sersem, yine oradasın.
    Seherin kanatlarını alıp uçsam,
    Denizin ötesine konsam,
    Orada bile elin yol gösterir bana,
    Sağ elin tutar beni.

    Desem ki, “Karanlık beni kaplasın,
    Çevremdeki aydınlık geceye dönsün.”
    Karanlık bile karanlık sayılmaz senin için,
    Gece, gündüz gibi ışıldar,
    Karanlıkla aydınlık birdir senin için.

    İç varlığımı sen yarattın,
    Annemin rahminde beni sen ördün.
    Sana övgüler sunarım,
    Çünkü müthiş ve harika yaratılmışım.
    Ne harika işlerin var!
    Bunu çok iyi bilirim.

    Gizli yerde yaratıldığımda,
    Yerin derinliklerinde örüldüğümde,
    Bedenim senden gizli değildi.
    Henüz döl yatağındayken gözlerin gördü beni;
    Bana ayrılan günlerin hiçbiri gelmeden,
    Hepsi senin kitabına yazılmıştı.
    Hakkımdaki düşüncelerin ne değerli, ey Tanrı,
    Sayıları ne çok!
    Kum tanelerinden fazladır saymaya kalksam.
    Uyanıyorum, hâlâ seninleyim.
    Mez.139:1-18

    Davut, Tanrı’nın ona ne kadar yakın olduğunu bu mezmurunda dile getirmekteydi.
    Bilmekteydi ki kendisi bir günahkardı. Tanrı’ya Baba diyememiş ve o derece yaklaşamamıştı.
    Yüreğinde herzaman bir korku varolmuştu. Bu korku nedeniyle O’na saygı ile yaklaşmış ve mesafeli olmuştu.
    Bu yaklaşımınıtek sebebi korkudan kaynaklanmaktaydı.

    Tanrı bizlerden sadece saygı beklemez.
    O tüm insanları sever, onlara yakın olmak, onlara Baba olmak ister.
    İnsanlarsa doğuştan günahkar ve Tanrı’dan ayrı ve uzaktırlar.
    Tanrı seslenir sürekli; Bana dönün, günahlı yollarınızı bırakın.
    O’na yakınlaştığımız an, Mesih’in çektiği acılar, çarmıhta ödediği günah sunusu, ölümü ve zaferli dirilişi nedeniyle Baba bizleri affeder.
    Bizleri oğulluğa kabul eder.
    O’na yakın olmamız ve O’nu candan sevmemiz O’nu çok sevindirir.

    Oğlu ona, ‘Baba’ dedi, ‘Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’
    “Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ dedi.
    ‘Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin!
    Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim.
    Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başladılar.
    Luk.15: 21-24

    Kaybolan oğul benzetmesindeki Tanrı’nın o derin sevincini sizlerde hissedebiliyormusunuz?
    Mesih İsa’nın da öğrencilerine öğrettiği işte tam bu idi.
    Günahlı yollarınızdan dönün. Tövbe edin. Doğru yürekle Tanrı’ya yaklaşın.
    Tanrı’yı Baba’nız olarak tanıyın ve O’na “Göklerdeki Babamız” diye dua edin.

    Mesih İsa’nın dönemindeki (veya günümüzdeki) babalar nasıl kişilerdi diye soracak olursak eğer; Babalar evlerin en büyükleriydiler, son söz onların dı, saygınlığı hakedenlerdi, hanenin koruyucularıydı, hanenin bereketleriydi, herkesi kollayan ve gözeten o babalardı.
    Evlatlarını büyüten, onları Tanrı’ya ve insanlığa faydalı birer birey olarak yeriştiren yine babalardı.

    Demek ki Tanrı’ya Baba diyenler; O’na güveniyorlar, O’na sığınıyorlar, kendilerini O’na teslim ediyorlar, her şart altında O’nun isteğini sorup uyguluyorlar, O’na seslenip O’ndan yardım alıyorlar.
    Evet bizler Baba’mıza güvenmekteyiz.ihtiyaçlarımızı Göklerdeki Baba’mız temin edecektir. Hatalarımızı ve günahlarımızı affedecektir. Bizlere egemen olacaktır. Bizleri kendi doğru işlerinde kullanacaktır. Yüreğimiz sevinç ve sevgi ile dolacaktır.
    Baba ile olan birlikteliğimiz bizlere oğulluğu kazandıracak, O’nun ev halkına kabulü sağlayacaktır. Yüreklerimiz ve sözlerimiz sürekli Baba’ya övgü ile dolu olacaktır.
    O Baba’mızdır bizim.

    Mesih İsa bu dua öğretisin de farkettiniz se ‘’Baba’’ yerine ‘’Göklerdeki Babamız’’ demektedir.
    Buradaki göklerdeki ifadesin de; Tanrı’nın bulutların arasında yada güneş veya yıldızların ötesinde bulunduğundan bahsedilmemektedir.
    Tanrı tüm evrenin doluluğudur. O bizlere yüreğimiz kadar yakındır aynı zamanda.

    Bakın süleyman peygamber ne demiştir.
    Sen göklere, göklerin göklerine bile sığmazsın.1.Kr.8: 27
    Göklerin göklerine sığmamak, her boşluğun doluluğu anlamı kazandırır.
    Ne kadar uzakmış gibi görünmesine karşın, bilinmelidir ki aslında, o kadarda yakındır Baba’mız bizlere.
    O bizlere yakınolduğu kadar, bizlerin de O’na yakın olmasını ister. Bu birliktelikte O bizleri asla terketmeyen taraf olacaktır. O’nun sevgisi sonsuzdur ve kuşaklar boyu sürer.
    O ki herşeyi bilendir, her zaman kusursuzdur, sevginin asıl kaynağıdır.
    Herkes sevdiği yaratanına özgürce Baba diyebilmelidir.
    O’nun bizler için mükemmel planları olduğunu bilmemizi ister. Bu planları gerçekleştirmek için O’nun gücüne ve iradesine güvenmemizi ister.

    RAB diyor ki,
    “Gökler tahtım, Yeryüzü ayaklarımın taburesidir. Yşa.66: 1a
    İsa Mesih Yeşaya Peygamberin bu sözlerini Müjde kitapçığında şöyle tekrar eder:
    Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin: Ne gök üzerine, çünkü orası Tanrı’nın tahtıdır; ne yer üzerine, çünkü orası O’nun ayak taburesidir; Mat.5: 34-35

    Tabure olarak yeryüzünü, taht olarak gökyüzünü göstermiş olan Tanrı’mız, bizleri herzaman için gözetmekte ve kollamaktadır. O bizlere çok yakındır.
    Dua ettiğimiz zaman, Göklerdeki Babamızın her yerden ve herşeyden daha büyük olduğunu bilmek bizlere cesaret vermektedir.

    Eski antlaşmada Tanrı’ya Baba denildiğinde; İsrail bir bütün olarak tarif ediliyor ve Tanrı’nın çocuğu sayılıyordu. Tanrı’da tüm israil halkının Babası oluyordu.
    İncil Kitabında ise şöyle denilmektedir:
    Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi. Yu.1: 12
    Evvelve sadece İsrail’in Tanrı’sı olarak kendisini gösteren Tanrımız, İsa Mesih le birlikte müjdenin tüm uluslara duyurulmasıyla ulusların Baba’sı olmayı, O’nu kabul edenleri ise Tanrı’nın çocukları olmayı vaadinde bulunuyor.
    Ayet gayet açıktır. İsa Mesih’i kurtarıcınız ve Rab’biniz olarak kabul ederseniz, O’nun adına iman ederseniz, Tanrı’nın çocukları olabileceğimizi anlatmaktadır.
    Tanrı seçme tercihini biz insanlara bırakmıştır.

    İsa’nın öğrencileri hep birlikte dua ederler ve dualarına “Gökteki Babamız” diye başlarlardı. Günümüzde de bizler bir araya geldiğimiz de dualarımıza “Gökteki Babamız” diyerek başlamaktayız.
    Yalnız ve tek başımıza dua etsek bile yine “Gökteki Babamız” diye dua etmeliyiz.
    Bizler İsa Mesih’te biriz, O’nunla bir bütünüz. O’nun halkıyız. İsrail’iz.
    Dualarımızda ki seslenişimiz de ‘’Baba’’ yerine ‘’Babamız’’ olmalıdır.

    Dünyadaki tüm Mesih inanlıları birbirinin kardeşi ve birbirlerine bağlı bir bütünlük içerisindedirler.
    Birlikte Göklerdeki Babalarını överler. Göksel krallığın dünyamıza gelmesi ve yayılması için dua ederler, yakarırlar.
    İnanlılar sürekli diğer kardeşlerini düşünür ve onların sıkıntı ve zor amlarını paylaşarak dualarında çarenin Rab’den gelmesi için yalvarırlar.
    Dualarda sadece kendi intiyaçlarımızın dile getirilmesi Tanrı’yı hoşnut etmez.
    Tanrı sadece benim Babam değil, bizim Babamızdır.

    Peki herkes Tanrı’ya Baba diyebilir mi?
    Herkes Tanrı’ya dualarını iletebilir, iletişim kurmaya çalışabilir ama, O’na Baba diyemez.
    Tanrı’ya Baba diyebilmek için, yeniden doğmuş olmak gerekmektedir.
    Yeniden doğabilmek içimse; günahı görmeli ve ne kadar günahkar olduğumuzu bilebilmelidirler.
    Günahtan tövbe ederek, İsa Mesih’i kurtarıcısı ve Rab’bi olarak inanıp, O’na iman edip, O’nun izleyicisi ve öğrencisi olmaya hak kazanırlar.
    Mesih’in çarmıhtaki ölümü sebebiyle günahlardan arındırılacak ve artık yaşama tertemiz bir sayfayla devam edeceklerdir.
    Bu sayfa ki asla lekelenmeyen bir sayfadır.
    Tanrı ile barışmış, Kutsal ruh’la dolu bir yaşamdır yeniden doğmak.
    Yeniden doğan inanlılardan başkası Tanrı’ya Baba diyememektedirler.
    Tanrı’yı tanıyamayan insan O’na nasıl Baba diyebilir ki.

    Bilinmelidir ki; Tanrı’nın Baba vasfı ile.. dünyasal olan babalarımızın baba özelliği asla birbiriyle mukayese bile edilemezler.

    Daha önce de şunu demiştim: Dünyada olan babalar, Gökteki Babamız gibi kusursuz ve sevgi dolu değildirler.
    Çok eksiğimiz var, çocuklarımıza karşı işlediğimiz hataları sayamayız. Bazı babalar sade kendi faydalarını düşünürler, ve çocuklarına karşı kötü davranışlarıyla büyük zarar verirler.
    Şunu unutmayalım: Tanrı ezelden, ebede kadar aynı olandır. Allah sonsuzdan sonsuza kadar iyi, bize bakan, merhametli, affeden, kurtaran, yardım eden, koruyan Babadır.
    O bütün babalara örnektir.
    Ne yazık ki, bazıları O´nu hiç tanımadılar, ya da O´nu istemediler ve kendi günahlı yollarından gittiler.
    Sonsuz Baba´ya bağlandığımızda, ve sevgiyle O´na bağlı kaldığımızda, O´nun avuturucu ve cesaret verici sözlerine kulak verip içimizde sakladığımızda, öyle bir gün gelecek ki, özgürce “ben çok mutluyum, yeni, iyi bir Baba buldum,” diyebileceğiz, ve O´nun bize karşı olan iyiliklerini övecek, O’nu yücelteceğiz.

    Son olarak şunu söylemek istiyorum: İsa Mesih bizi davet ediyor, Tanrı’nın evlatları olalım ve O´na dua edelim.
    Kim doğru yürekle Tanrı’ya bağlanırsa onun halkı olacak, O´na “Göklerdeki Babamız” diyebilecek.

    Evet, Tanrı bizlere yakın olmak, Baba olmak istiyor. Bizleri evlatları görmek ve bizlere iyilikler yapmak, bizleri bereketlemek istiyor.
    İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümünü, bizlerin günaha karşı olan ölümü olarak kabul etmek istiyor.
    Bizlerin bütün günahlarını affetmek ve bizlere sonsuz bir yaşam ile yeni bir hayata kavuşturmak istiyor.
    İşte bu vaatler bizlere sunulan en kıymetli müjdedir.

    Sevgiyleeeeee

    #34113
    Anonim
    Pasif

    “Adın kutsal kılınsın”

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    Her insan başkalarının kendisine saygı göstermesini bekler.
    Adımızın temiz anılması ve kalması için gerekli özeni gösteririz.
    Birisi bize saygıdeğer gibi bir ifade kullandımı oldukça hoşlanırız.
    Ama birisi bizim için kötü konuştumu, adımızın kirleneceği endişesiyle, o davranış içerisinde olan kişiye öfkelenir, kızar, hatta lanetleriz.
    Dualarımızda sürekli kendi doğruluğumuz, kutsallığımız, saygınlığımız ve günahsızlığımız için Tanrı’ya yakarışlarda bulunuruz.

    İsa Mesih ise bizlere ‘’Göklerdeki Babamızın adının kutsal kılınması (bilinmesi)’’ için öğretide bulunur.
    ‘’Adın kutsal kılınsın’’ diye başlayan istek, Mesih’in bizlere öğrettiği duanın ilk isteğidir.
    Bu öğretiyi almamış olsak; bizler ‘’Tanrı’m beni kutsa, bugünkü ekmeğimi bana ver, kötü olandan beni kurtar’’ şeklinde dualarımıza öncelik verecektik.
    Çünkü önceliği herzaman kendimizde görüyor olacaktık.
    Kendi durum ve şartlarımıza göre, ihtiyaçlarımızı sıralayacak, nasıl daha rahat bir yaşam sürebilmek için düşünüyor olacaktık.
    Ama İsa Mesih öğretisinde ‘’Adın kutsal kılınsın’’ isteğini duadaki ilk istek olarak en başa koymaktadır.
    Bunu eylemiyle bizleri düşüncelerimizi değiştirmeye davet ediyor.
    Çünkü her şeyden en önemli ve değerli olan Göklerdeki Babamızın adıdır.

    “Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, Var olmuş, var olan ve gelecek olan.” Va.4: 8b
    Tanrı’mızın adı kutsaldır, temizdir, lekesizdir, yücedir, kıymeti sonsuzdur.
    Peki Tanrı’nın adının kutsal kılınması (bilinmesi) için ne yapabiliriz?
    Şöyle düşünebiliriz!!
    O ki zaten Kutsaldır. Bizlerin hayatlarında da Tanrı’nın adını kutsallaştırabilmeliyiz. Yaşamlarımıza dikkat etmeli ve bizim yaşamımızda Tanrı’nın adını kirletmemeliyiz.

    Eski peygamberler döneminde Tanrı’nın adını kutsal kılmak için şu eylemlerde bulunurlardı.
    Tanrı’yı tek bir Tanrı olarak tanımak, O’ndan korkmak, O’na güvenmek ve O’na sığınmak, O’na seslenmek, O’nun isteklerini yerine getirmek, O’nu övnek ve yüceltmek, O’nun adıyla başkalarına yardım etmek, O’nun adı için acılar çekmek v.b.

    Günümüz insanı ise Tanrı’yı kutsal saymaktan çok uzaktır.
    Tanrı’ya saygısızdırlar, O’nun sözlerine özen ve itina göstermezler.
    Tanrı için konuştuğunu söylerler ve O’nun adını boş yere ağızlarına alırlar ve Tanrı’nın adını kirletirler. Gittikleri yol yine kendi bildikleri yoldur. O’ndan korkmazlar,

    Tanrı’yı layık olduğu gibi övebilmekte, O’nun sözlerine kulak verebilmektemiyiz?
    İçinde yaşadığımız toplum bilmektemi, O’nun bizler için ne kadar değerli olduğunu. Komşularımız yada arkadaşlarımız farkedebildilermi bizlerin asla O’nsuz hiçbirşey yapamayacağını.

    Sizi çağıran Tanrı kutsal olduğuna göre, siz de her davranışınızda kutsal olun. Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.” 1.Pe.1: 15-16
    Göklerdeki Babamızın adının kutsal kılınması, bizlerin günlük yaşamımıza bağlıdır.
    Bizlerin sözleri ve davranışları Tanrı’nın adını ya kutsallaştıracak, yada kirletecek ve değersiz kılacaktır.
    Geçmişimiz le, inanlı yaşantımızı kıyasladığımız da;
    Sonucu her ne olursa olsun yalana başvurmaktamıyız?
    Sevgi ile karşımızdakine kucak açabilmektemiyiz?
    Kendi çıkarımız için hile yada hırsızlık yapıyormuyuz. Çalıyormuyuz?
    İftiralar atıyormuyuz? Suçluyormuyuz? Yargılıyormuyuz?
    Gibi birçok davranışımızı gözden geçirdiğimizde Tanrı’nın adına yaraşır bir kutsallık sergileyip sergilemediğimizi farkedebiliriz.
    Bu davranışlardan herhangi biri bile Tanrı’nın adını lekeleyip kirletecektir.

    Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Rom.8: 29a
    Günlük yaşamlarımızı incelediğimiz de; Tanrı’mıza dualar ediyor, O’na yakın olmak istiyoruz.
    Acaba O’nun benzerliğine dönüşebildik mi? O’nun gibi merhametlimiyiz, O’nun gibi sevgi dolumuyuz, O’nun gibi bağışlayıcımıyız, O’nun gibi sabırlımıyız… ne dersiniz?
    Davranışlarımızı gözlemleyen insanlar, Tanrı’mız için ne düşünmekteler?

    Bu çağın gidişine uymayın; bunun yerine, Tanrı’nın iyi, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu ayırt edebilmek için düşüncenizin yenilenmesiyle değişin. Rom.12: 2
    Rab’bimizi sevdiğimizi söyleyip te, acaba adınımı lekelemekteyiz.
    Evet, bilerek veya bilmeyerek, ve çoğu zaman da istemeyerek Göklerdeki Babamızın adını kirletmişizdir.
    Babamız ise bizleri davet etmeye ve çağırmaya devam etmektedir. O’na yakın olmamızı istemektedir. O dua etmemizi beklemektedir.
    O bilmemizi ve bizlerin O’nu anlamamızı istemektedir.
    O’nun adını lekelemek, O’na büyük acı vermektedir. Ama ona yaklaşıp ta günahımızı farkettiğimiz an, O bizi bağışlayacak ve lutfunu gösterecektir.
    Unutmayalım ki, affedilmeye muhtacız.
    Rab’bin yaramaz ve uslanmaz afacanları çocuklarıyız çünkü.
    Şimarık bebeklerden bir farkımız yok.
    Her hatamızı affetmeye hazır bir Baba’mız var. Yeter ki O’nda kalalım ve O’ndan zevkler alalım.
    Size söylediğim sözle siz şimdiden temizsiniz. Bende kalın, ben de sizde kalayım. Yu.15: 3-4a

    Göklerdeki Babamız kutsaldır demekle; O’nun dünyamızla hiçbir benzeşliğinin bulunmadığını, çok farklı olduğunu, bambaşka ve benzersiz olduğunu anlatmak istemekteyiz.
    O sonsuz varolandır. O hiç değişmeyendir. O’nda hiç yalan yoktur, O güvenilirdir. O verdiği sözde durur. O antlaşmalarına bağlıdır. O kimseyi aldatmaz. O asla kötülük yapmaz. O sevinçle verir. O iyilik yapmayı sever. O affeder ve bağışlar. O sevgi doludur. O temizdir, eksiksizdir, kusursuzdur ve kutsal olandır.

    Ben de Babam’ın vaat ettiğini size göndereceğim. Luk.24: 49
    Size gerçeği söylüyorum, benim gidişim sizin yararınızadır. Gitmezsem, Yardımcı (Kutsal Ruh) size gelmez. Ama gidersem, O’nu size gönderirim. Yu.16: 7
    Bu büyük meziyetlere bizlerin de sahip olmasını isteyen Tanrı’mız, bizlere Kutsal Ruh’unu göndererek, Mesih’teki benzeyişe dönüştürmeye çalışmaktadır. O çok sabırlıdır. Bizleri kutsallık yolunda eğitmekte öğretmekte ve bizleri yetiştirmektedir.
    Bizlerden beklentisi ise, kendimizi tam olarak O’nun ellerine teslim etmemizdir, O’nun la o dar yolda boyunduruğunu taşımamızdır, O’nu herşeyden çok sevmemizi ve Çarmıhı taşıyarak O’nu izlememizi bizlerden beklemektedir.
    Eksik olabiliriz, herşeyi bilemeyebiliriz, hata ve günah işliyor olabiliriz; ama artık O’nda kalmaya, O’nunla olmaya karar veriyor, O’na güveniyor ve sığınıyorsak kutsallık yolunda büyüyeceğiz demektir.
    Rab İsa Mesih’in benzeyişine dönüştürüleceğiz demektir.
    Bizlerin birşeyler yapmamıza gerek yoktur.
    Tüm bunları Rab’bimiz sağlayacak ve O’nun kutsalları olacağızdır.

    Kutsal olan bizlerde, Göklerdeki Babamıza ‘’Adın kutsal kılınsın’’ diye yürekten sesleneceğiz.

    Her inanlı kardeşim öncelik le kendisine, davranışlarına, yaşamına dönüp bakmalıdır. Babamızın adını kutsal kılmak için bu gereklidir.
    Başka kardeşlerimizin davranışları yada yaşam tarzı, Babamızın adına leke getirdiğinde üzülür ve acı çekeriz. O’na toz kondurtmak istemeyiz.
    Bu durumu değiştirmek için se çoğunlukla elimizden birşey gelmez. Kişiye öğütler verir, doğru yolu gösteririz. Gerektiğinde yaptığı yalnışı düzeltmesi için azarlarız. O kardeşimizin yaşamında değişen birşey olmadığı zaman da, onun için dua ederiz.
    ‘’Ey Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın.’’ Diye yakarırız Tanrı’mıza
    Tanrı’dan bu olumsuz koşulları kendi adınım yüceliği için değiştirmesini dileriz.

    Sıkça işitmekteyiz; bazı kardeşlerimizin nasıl acılar çektiklerini.
    Bu duruma şaşırmamak gerekmektedir.
    İncilin birçok yerinde, acı çekmekten, denenmekten bahsetmektedir.
    İnanlı kişi bu koşullara hazırlıklı olmalıdır.
    Dışlanabiliriz, terkedilebiliriz, iftiraya uğrayabiliriz, işsiz kalabiliriz, aç kalabiliriz, işkence görebiliriz hatta öldürülebiliriz.
    Tüm bunlar olabilecek şeylerdir. Gayet normaldir.
    İsa Mesih’in bizler için söylediği peygamberlik sözleridir. Yaşanmamışı yaşamaktayız her bir inanlı olarak.
    Mesih’in adından ötürü hakarete uğrarsanız, ne mutlu size! Çünkü Tanrı’nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor. 1.Pe.4: 14
    Tüm bu durumlarda ve koşullarda bilmeliyiz ki Rab bizimledir. Bizlere birşeyler öğretmek istemektedir. Dayanma gücümüzü sınamaktadır.
    Rab yaşamlarımızı planlamaktadır bu zor anlarımızda.
    Yaşam koşullarımızı değiştirmekte ve yenilemektedir.
    Yaşadığımız her acı bizlere yeni birşeyler öğretir ve bizleri Rab de diri tanıkları yapar. Rab’bin sözünün asıl anlamlarını bu zor anlarımızda çözer ve O’nun ne demek istediğini daha iyi anlar ve kavrarız.
    Bilemeyiz Rab bizim için neler planlamaktadır.
    Kendi acı ve zor durumlarımıza bakmak yerine, Rab’bi izlemek ve yaşamımızdaki katkılarını gözlemleyebilmek gereklidir.
    Bizler O’nun için birşey yapamayız.
    O’nun bizler için neler yaptığını izlemek gerekir.

    Biz inanlılar Rab’bimize hamdlarolsun ki, O’nun lutfu sayesinde gerçeği bildik.
    Peki ya O’nu tanımayanlar, tanıyamayanlar!!!
    O insanlara üzülüyor ve acıyoruz.
    Sağlam bir dayanakları olmadan, ümitsiz bir yaşam sürüyor, boşu boşuna yaşıyor ve ölüme doğru sürükleniyorlar.
    Bu kişilerin de ağızlarında Tanrı sözcükleri dolaşıp durmaktadır.
    İsa Mesih’i kurtarıcı ve Rab’bi olarak tanımadıklarından, bu kişiler Tanrı’nın adını ne kirletebilirler nede lekeleyebilirler.
    Gerçeği bilmiyorlardır çünkü. Gerçekten çok uzaktırlar. Tanrı’yı ne övebilir nede O’nu yüceltebilirler.
    Dileriz elbet onlarda gerçekle buluşsun ve Tanrı’yı tanısınlar.
    Kim bilebilir ki; Tanrı bu kişiler için bizleri kullanmayacağını. Komşularımızdır onlar. Her koşulda onlara sevgi ile yaklaşabilmeliyiz.
    Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, Kutsal Ruh kişide etkin olmazsa bizlerin o kişiye yapmış olduğumuz tanıklık etkin olmayacaktır.
    O kişi dünyasal kulak ve gözlerle bizi işitip görecektir. Ruhtan yoksundur çünkü.
    İman, Kutsal Ruh’un gücü ve denetimiyle oluşur. Bu konuda hiçbir insan sözü yeterli değildir.

    Bu nedenle Baba’mıza sesleniriz ve ‘’ Ya Rab, Seni tanımayan bu insanlara kendini göster. Sen onlara acı, merhamet et. Onların yaşamlarında da senin adın bilinsin. Sevgini dök üzerlerine, gücünü göster. Kutsal Ruh’un onlarda etkin olsun. Onlar seni tanıyıp, sadece seni yüceltsinler, seni övsünler. Adın kutsal kılınsın.’’

    Evet kardeşler; dualarımızda önceliğimiz kendi ihtiyaçlarımız değil, önceliğimiz Göklerdeki Baba’mızın adının kutsal kılınması olmalıdır.

    Sevgiyleeee

    #34120
    Anonim
    Pasif

    ’’Egemenliğin gelsin’’

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    ‘’Egemen’’ kelimesinin anlamı; hiçbir kimsenin buyruğu altında olmayan, güçlü, kuvvetli, bilgili, her konuda üstün meziyetlere sahip olan dır.

    İsa Mesih bu duayı öğrettiği zaman, ülkeler krallar tarafından yönetilmekteydi. Bilinen dünyanın en kuvvetli gücü ise Roma İmparatorluğu idi.
    İmparator yetkin, kuvvetli ve sözünü insanlara uygulatırdı. İnsanlar imparatora bağlı ve itaatkarlardı.
    Ama yinede bir imparatorun bile ne kuvveti, nede ömrü sonsuz değildi.
    Dünyanın asıl gücü ve kralı Tanrı’dır.
    İmparatorlar ise O’na hizmet etmek için seçilmişlerdi.

    Tanrı’yı bilen ve seven Yahudiler O’nu ‘’egemen Rab’’ yada ‘’sonsuzların kralı’’ olarak yüceltir ve överlerdi.

    RAB tahtını göklere kurmuştur,
    O’nun egemenliği her yeri kapsar.
    RAB’be övgüler sunun, ey sizler, O’nun melekleri,
    O’nun sözünü dinleyen,
    Söylediklerini yerine getiren güç sahipleri!
    RAB’be övgüler sunun, ey sizler,
    O’nun bütün göksel orduları,
    İsteğini yerine getiren kulları!
    RAB’be övgüler sunun,
    Ey O’nun egemen olduğu yerlerdeki bütün yaratıklar!
    RAB’be övgüler sun, ey gönlüm!
    Mez.103: 19-22

    Gelin, bakın Tanrı’nın neler yaptığına!
    Ne müthiş işler yaptı insanlar arasında:
    Denizi karaya çevirdi,
    Atalarımız yaya geçtiler ırmaktan.
    Yaptığına sevindik orada.
    Kudretiyle sonsuza dek egemenlik sürer,
    Gözleri ulusları süzer;
    Başkaldıranlar gurura kapılmasın!
    Ey halklar, Tanrımız’a şükredin,
    Övgülerini duyurun
    . Mez.66: 5-8

    Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı,
    Senin gibi güçlü RAB var mı?
    Sadakatin çevreni sarar.
    Sen kudurmuş denizler üzerinde egemenlik sürer,
    Dalgalar kabardıkça onları dindirirsin.
    Mez.89:8- 9

    Okuduğumuz bu ayetlerde Tanrı, herkesten daha büyük, daha kuvvetli olan Egemen Rab ve yönetici olarak anlatılıyor.
    Her şeyi yaratmış olan O’dur.
    Yarattığı her şeyi elinde tutan ve kontrol eden O’dur.
    Kararlar veren ve yöneten O’dur.
    O’nun egemenliği ve krallığı sonsuzdur.

    Tanrı’yı ve O’nun egemenliğini anlayabilmek için, O’na inanmak ve O’nunla bir bütün olmak gereklidir.
    Eğer yüreğimizde küçükte olsa bir imansızlık var ise; bakın ne tür sorular sorabilmekteyiz.
    Madem Tanrı bütün dünyanın ve insanların kralıdır, nasıl olurda İsa Mesih duasın da senin ‘’eğemenliğin (krallığın) gelsin’’ der?
    Maden Tanrı egemen ve kraldır, nasıl olurda insanların çoğu Tanrı’nın isteklerine karşı gelirler? Tanrı neden bu insanları cezalandırmaz, yok etmez?
    Madem Tanrı egemendir ve kraldır, devletler ve insanlar arasındaki haksızlıklara müsamaa gösterir?
    Madem Tanrı egemendir ve kraldır,nasıl olurda şeytanın ve kötü ruhların eylemlerine izin verir, onları yok etmez?

    Pavlus, romalılara yazdığı mektubunda bakın ne öğretilerde bulunmakta:

    Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü.
    Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar.
    Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara,
    sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.
    Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları
    yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti.
    Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı*fx* koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin
    . Rom.1: 21-25

    Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti.
    Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar.
    Dedikoducu, yerici, Tanrı’dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız insanlardır.
    Böyle davrananların ölümü hak ettiğine ilişkin Tanrı buyruğunu bildikleri halde, bunları yalnız yapmakla kalmaz, yapanları da onaylarlar. Rom.1: 28-32

    Evet, insanlar Tanrı’yı tanımadılar, yaratanım dan kaçtılar sürekli.
    İnsanın bu davranışı, dünyaya sarılması, günaha meyilli olması, benliklerine söz geçirememesi sebebiyle şeytan ve cinleri bu kişiler üzerinde hak sahibi oldu ve bu kişilere egemen oldu.
    Günahlı insan, Toprağın bile lanetlenmesine sebep olmuştu.

    Tanrı sevgisi o kadar büyüktür ki, insan sevgisiyle asla kıyaslanamaz bile.
    O insanların O’nu candan sevmesini, O’na candan hizmet etmesini istemektedir. Bu isteğinide zorla yaptırmak istemez.
    Ama insan nesli Tanrı’ya karşı o kadar duyarsızlaştıki, O’ndan o kadar çok uzaklaştıki; kendi isteğiyle Tanrı’yı ne arar nede sorar oldu.
    Şeytanın egemenliğindeydi insan, Tanrı’ya yaklaşamazdı.
    Her ne kadar insan Tanrı’ya karşı günah içerisinde bulunsada, Tanrıdan kopuk bir yaşam sürsede, Tanrıya acılar çektirsede; Tanrı insanı sevmekten hiçmi hiç vazgeçmedi.

    Tanrı, insanı bu durumdan kurtarmak için sürekli sözlerini peygamberler aracılığıyla duyurdu.
    İnsanın günahıyla yüzleşmesini sağlamak istedi.
    O’ kutsal dı. Günahlı insan la bir bütünlük içerisinde olma imkanı yoktu.
    Yüzyıllar öncesinden insanlık için bir kurtarıcının geleceğini duyurdu.
    Bu kurtarıcı İsa Mesih’ti.
    Tanrı’nın doğru zamanı geldiğin de, İsa Mesih bir Kral olarak dünyaya geledi.
    O bir Kral’dı. Ama dünyadaki krallardan çok farklıydı.
    O’nun ne bir devleti, ne bir askeri, ne bir atı veya aracı, ne bir evi, nebir çadırı, nede dikili bir ağacı vardı.
    O ki aşağılandı, hor görüldü, dışlandı, kovuldu, amaaaa
    O bir Kral’dı. O’nun Kral’lığı bu dünyadan değildi.
    Tanrı Sözü insan olmuş ve İsa Mesih’i giyinmişti. Tanrı Sözü bedende görülmüştü.
    İsa Mesih’in doğruluğu Tanrı’nın adını kutsal kıldı. O yasanın hükümlerini yerine getiren tek insandı. O Kral’dı.
    O’nun hayatında egemen olan sadece Tanrı’ydı.
    Dünyada yaşamasına karşın, dünyanın esareti altına girmemişti.
    Mesih dünyada bulunduğu süre içerisin de asli görevi olan Tanrı’nın egemenliğini, göklerin egemenliğini duyurdu.
    Tanrı, Mesih aracılığıyla insanla iletişime geçmek istiyordu.
    Tanrı’Baba olmak istiyordu, günahını gören ve tövbe edenleri bağışlamak istiyordu. Onlara yeni bir hayat, sonsuz bir yaşam vaadediyordu.
    Onları Krallığına davet ediyordu Mesih aracılığıyla.

    O’na inanan ve iman eden öğrencilerine Mesih, ikinci istek olarak ‘’Egemenliğin (Krallığın) gelsin’’ duasını öğretti.

    İsa Mesih’ta Tanrı’nın Krallığı gelmişti.
    Hastalar şifa buluyor,ölüler diriltiliyordu.
    Ümitsiz olanlar ümide, avutulmaya ihtiyacı olanlar teselliye kavuşmuşlardı.
    Mesih sesleniyordu: ‘’Tanrı’nın egemenliği yaklaştı’’, ‘’ sizler Tanrı’nın gözünde çok değerlisiniz, O sizi bağışlamaya hazır.’’
    Kulağı olan birçok insan, bu sözleri işitip O’na iman ettiler.
    Ama Yahudi halkının ileri gelenleri, zengin ve bilgili sayılanların çoğu İsa’yı izleyenleri hor gördüler.

    Ferisiler İsa’ya, “Tanrı’nın Egemenliği ne zaman gelecek?” diye sordular. İsa onlara şöyle yanıt verdi: “Tanrı’nın Egemenliği göze görünür bir şekilde gelmez.
    İnsanlar da, ‘İşte burada’ ya da, ‘İşte şurada’ demeyecekler. Çünkü Tanrı’nın Egemenliği içinizdedir.”
    Luk.17: 20-21

    Tanrı her bir insanın egemeni olmak istiyordu. Kendi doğrularını onlara Kutsal Ruh’u ile öğretmek istiyordu. İnsanla olan bütünlüğü sağlamak istiyordu.

    Bu Krallık ilk olarak kendisini İsa Mesih’te gösteriyordu artık.
    Mesih’in öğrencileri de bu egemenlikteki yerlerini almıştı. Onlar dualarında: Yaşamlarında gerçekleşecek olan herşey Tanrı’nın istekleri doğrultusunda olsun, Tanrı’nın Egemenliği sadece kendi aralarında kalmayıp, başka insanlarda da görünsün şeklinde yakarıyorlardı.

    Bu egemenlikteki payımızı hiç düşündükmü acaba.
    Tanrı’nın egemenliğini bizler ne kadar arzulamaktayız? Başka insanların da bu krallığa girmesini istemektemiyim? Yoksa sadece kendi kurtuluşumun hazzınımı yaşıyorum? Tanrı Sözünü duyuruyor, Göklerin Egemenliği’ni haykırıyormuyum.

    ‘’Egemenliğin gelsin’’ diyebilmek: İnsanın tövbesidir. Bu sözlerle dua eden kişi, kendi güçsüzlüğünü, eksiklerini, bencil isteklerini gören ve Tanrı’dan yardım dileyen kişidir.
    Tanrı’nın merhametine ve lutfuna herzaman ihtiyacımız olacaktır.

    O’nun yüceliğini gören, bilen, kavrayan kişi kendisine baktığında, aslında ne kadar vurdumduymaz, ne kadar acımasız, ne kadar sahtekar, ne kadar kinci, ne kadar öfkeli ve ne kadar yalancı olduğunu görecektir.
    Gerçeği gören kişinin özgürlüğü için edeceği dua ‘’Tanrım bende Egemenliğin gelsin’’ olacaktır.

    İsa Mesih Tanrı’nın Egemenliğini ilan ederken bazan ‘’Göklerin Egemenliği’’ cümlesini kullanmaktaydı.
    Göklerin egemenliği ile Tanrının egemenliği aynı ifadelerdi. Eşdeğerdeydiler.

    “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
    Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.
    Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
    Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar.
    Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.
    Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler.
    Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.
    Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.’’
    Mat.5: 3-10

    ‘’Egemenliğin gelsin’’ duası sayesin de Tanrı’nın sözlerini işitir, isteklerini bilir ve her geçen gün daha fazla O’nda büyür ve gelişiriz.
    Bizler hiçbir zaman herşeyi tam olarak öğrenemeyecek ve bilemeyeceğiz elbet. Yada herşeyi anında kavrayamayacağız.
    Bir bebek misali her geçen gün serpilip büyüyeceğiz.
    Önce yerimizden kalkmak için çırpınıp duracak, ardından oturmayı öğrenecek, emekliyecek, yürüyecek ve koşacağız.
    Bu süreci yaşamak için aceleci davranmamak gereklidir.
    Yediğimiz besinleri çiğnemeli ve hazmetmeliyiz. Anında yutmamalıyız.
    İnsan yalnız yemek ile doymaz, Tanrı sözü, en lezzetli yemekten daha lezizdir.

    İsa Mesih’in sözlerini işiten, kabul eden, benimseyip O’na iman edenler Göklerin egemenliğine yavaş yavaş yaklaşırlar. Bu birliktelik ne kendi isteklerimiz içindir, ne dünyasal zenginliğimiz içindir nede kendi yüceliğimiz içindir. Tanrı’nın Krallığının içerisinde yaşayarak, bizde hüküm sürmesini istediğimiz içindir.

    Dualarımızda ‘’Egemenliğin gelsin’’ sözü ile Tanrı’yı yaşamlarımıza müdahale etmeye çağırırız. Bir koyun gibi güdülmek isteriz. Kendi kararlarımızı kendimiz vermek istemeyiz.
    İsteriz ki, evimizde de, semtimizde de, ülkemizde de, dünyamızda da Tanrı’nın Egemenliği gelsin. Bizlerde egemen olan Tanrı, düm insanlığada egemen olsun, adı yücelsin.

    Bizler bu egemenliğin çatısı altındayız. Hamdlarolsun.
    Ama duamız herzaman söylenmekte ve dillerimizden düşmemektedir.
    Tanrı bizimledir ve bizleri asla terketmeyecektir.
    Mesih çarmıhta biz insanların karanlıktan kurtarmak için acılar çekti. İnsana duyduğu sevginin göstergesiydi çarmıhtaki ölümü. Bizlere ilettiği söz ise Tanrı’nın Egemenliğini duyurmamız dı. Gidip anlatmamızı istiyordu kulağı olan herkese.
    Bunun için çabalar sarfediyor ve çalışıyoruz. Biz çalışırken Tanrı’da bizimle birlikte çalışıyor, Ruhunu döküyor ve bizlerin aracılığıyla Krallığının dünyada büyümesini arzuluyor. O’na tanıklık etmemisi istiyor.

    “İşte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum. Yılan gibi
    zeki, güvercin gibi saf olun.
    İnsanlardan sakının. Çünkü sizi mahkemelere verecek, havralarında kamçılayacaklar.
    Benden ötürü valilerin, kralların önüne çıkarılacak, böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz.
    Sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek.
    Çünkü konuşan siz değil, aracılığınızla konuşan Babanız’ın Ruhu olacak.
    “Kardeş kardeşi, baba çocuğunu ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babaya başkaldırıp onları öldürtecek.
    Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
    Bir kentte size zulmettikleri zaman ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu* gelinceye dek İsrail’in bütün kentlerini dolaşmış olmayacaksınız.
    “Öğrenci öğretmeninden, köle efendisinden üstün değildir.
    Öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir.
    İnsanlar evin efendisine Baalzevul* derlerse, ev halkına neler demezler!”
    Mat.10: 16-25

    Dünyada zor ve acı günler göreceğimiz önceden bildirilmektedir.
    Tesellimiz ise Tanrı’nın bizde egemenlik sürmesidir. Gücümüzü ondan alıyor olmamızdır. Tüm bu sıkıntılara dayanma gücünün kaynağı O’dur.
    Her şart altında bizler müjdeyi duyurmaya devam ederiz.
    Pavlusun dediği gibi; bazılarının kurtuluşu için herkesle her şey olabilmeliyiz.
    Ama yinede birçokları Tanrı Sözünü işitemezler, duyarlar ama algılayamazlar. Tanrı’nın Egemenliğine giremezler. Çünkü kulakları sağır, gözleri körleşmiştir. Yürekleri nasırlaşmıştır.

    Bilmeliyiz ki müjde, sevindirici haberdir. Bugün inanlılar topluluğu küçüktür, hor görülür, kötülenir ama durum böyle devam etmeyecektir.
    Bir gün şeytanın egemen olduğu dünyadaki krallığı son bulacaktır. Tanrı’nın krallığı net bir şekilde görülecek, şeytan yargılanacak, üzerindeki yetki alınacak ve suçlu bulunacaktır. Cezası ise ebediyen kalacağı ateş gölüdür.
    Dünyada yaşayıp ta, şeytanın egemenliğine sonuna kadar dayanan inanlılar ise, İsa Mesih’le birlikte Göksel egemenlikteki yerlerini alacaklardır.
    Bu konunun incilde nasıl açıklandığına bakalım.

    Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu’nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giymişti, ellerinde hurma dalları vardı.
    Yüksek sesle bağırıyorlardı: “Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız’a Ve Kuzu’ya özgüdür!”
    Bütün melekler tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı’ya tapınarak şöyle diyorlardı:
    “Amin!
    Övgü, yücelik, bilgelik, Şükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız’ın olsun!
    Amin!”
    Bu sırada ihtiyarlardan biri bana sordu: “Beyaz kaftan giymiş olan bu kişiler kim, nereden geldiler?”
    “Sen bunu biliyorsun, efendim” dedim.
    Bana dedi ki, “Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir.
    Bunun için, “Tanrı’nın tahtı önünde duruyor, Tapınağında gece gündüz O’na tapınıyorlar. Tahtta oturan, çadırını onların üzerine gerecek.
    Artık acıkmayacak, Artık susamayacaklar. Ne güneş ne kavurucu sıcak Çarpacak onları.
    Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek Ve yaşam sularının pınarlarına götürecek.
    Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek.”
    Vahiy 7: 9-17

    Bundan sonra gökte büyük bir kalabalığın sesini andıran yüksek bir ses işittim. “Haleluya” diyorlardı. “Kurtarış, yücelik ve güç Tanrımız’a özgüdür. Vahiy19: 1

    Ardından büyük bir kalabalığın, gürül gürül akan suların, güçlü gök gürlemelerinin sesine benzer sesler işittim. “Haleluya!” diyorlardı. “Çünkü Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrımız Egemenlik sürüyor.
    Sevinelim, coşalım! O’nu yüceltelim! Çünkü Kuzu’nun düğünü başlıyor, Gelini hazırlandı.
    Giymesi için ona temiz ve parlak İnce keten giysiler verildi.” İnce keten kutsalların adil işlerini simgeler.
    Sonra melek bana, “Yaz!” dedi. “Ne mutlu Kuzu’nun düğün şölenine çağrılmış olanlara!” Ardından ekledi: “Bunlar gerçek sözlerdir, Tanrı’nın sözleridir.”
    Vahiy19: 6-9

    Not : ‘’Kuzu’’ sözü İsa Mesih’i, ‘’Gelin’’ sözü inanlılar topluluğunu simgelemektedir.
    ‘’Halleluya’’ Tanrıya hamdlar olsun demektir.

    Bu ayetlerde, hor görülen, acı çeken, dışlanan, bu dünyada yeri olmayan bir azlıktan söz edilmiyor.
    Burada kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalıktan söz ediliyor.
    Hepsi temiz beyaz giysiler giymiş, Tanrı’nın önünde toplanmış olarak, O’nu gece gündüz överler. Ne açlıktan, ne de susuzluktan ne de herhangi kötülükten söz edilmekte, artık bu sıkıntılar dünyamızda kalmıştır. Gökteki Babamızın kendisi onların bütün gözyaşlarını silmiş, onları avuturmuştur.

    İşte kardeşler, Tanrı’nın Egemenliğinin gelmesinin sonu ayetlerde anlatılmıştır.

    İşte Tanrı’ın krallığının gelmesinin sonu budur, sevgili kardeşler. Tanrı için hor görülemek, aşağılanmak, kötülenmek, çeşit çeşit acılara ve aşırı fukaralığa dayanmak bizlere zor gelmektedir.. Ama Tanrı’ın önünde olan sevincimizi düşündük mü, dayanmak için kuvvet ve ümit buluruz. Aynı zamanda Tanrı’ya “Krallığın çabuk gelsin” diye dua ederiz.

    Bizler bugün her ne koşul ve şartlar altında olursak olalım, Tanrı’nın bizler için göklerde hazırlamış olduğu krallıkta alacağımız günü düşünüp, günümüz koşullarına dayanabilmeli ve sevinebilmeliyiz.
    Ümidimizi, cesaretimizi yitirmemeliyiz.
    Maranata Rab, (Rab tez gel) Egemenliğin gelsin diye dua edebilmeliyiz, etmekteyiz

    Sevgiyleeee

    #33541
    Anonim
    Pasif

    ‘’Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.’’

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    Birçok insan Tanrı’ya yalvardığı zaman öncelikle kendi isteklerini sıralar.
    Kendi isteklerimizi sıralamak sa, benim isteğim olsun anlamı taşımaktadır.
    Mesih İsa bizlere kendi isteğimiz yerine, Tanrı’nın isteğinin olması için dua etmemiz gerektiğini öğretmiştir.

    Tanrı’nın istekleri ve bizlerin istekleri… bu konuyu birlikte derinlemesine düşünelim.
    İnsanlar; Tanrı’nın isteklerinin ne olduğunu bildikleri halde, bu istekleri yerine getirmezler. Neden?
    Tanrı’nın isteğiyle, kendi isteklerimiz çakışıp, ters düştüğünde nasıl dua etmeliyiz?
    ‘’Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.’’ Dediğimizde aslında Tanrı’dan neleri istemiş olmaktayız?

    Tanrı sevgidir kardeşlerim. O her işini sevgiyle yapmaktadır.
    Dileklerimiz Tanrı’nın sevgi karakteriyle ters düştüğü an, bilinmelidir ki bu dilek Tanrı tarafından gerçekleştirilmeyecektir.
    Örneğin:’’Ya Rab, düşmanımı öldür’’ dediğimizde, Tanrı bizi işitmeyecektir.
    Çünkü O Sevgidir. Öldürmek istemez. Yola getirmek,kurtarmak, bağışlamak, affetmek ve yaşatmak ister.
    Duamız Tanrı’nın özüne ve isteğine uygun olabilmeli, O’nun planları doğrultusunda olabilmeli ki uygun görülebilsin, işitilebilsin ve kabul edilebilsin.

    O bizlerden dua etmemizi istiyor. O’nunla olan iletişimimizi ve birlikteliğimizi koparmamızı istemiyor.
    O’nunla olmak Tanrı’mızı hoşnut ediyor, sevindiriyor.
    O’seviyor ve bizlerin de O’nu sevmemizi istiyor.
    Her isteğimizi ve attığımız her adımı sevgi ile atmamızı bekliyor.

    Bizleri kendi benzeyişinde yaratmaktaki maksatı: verdiği sonsuz sevgi karşılığında, bizlerin de O’nu sevebilmemizdir.
    Bizlere akıl, düşünce, mantık, duygu veren bir Tanrı’mız var.
    O bizlerin özgür iradesiyle O’nda kalmamızı ve O’nunla bir olabilmemizi istemektedir.
    Dünyasallık mı yoksa Ruhsallık mı? Seçim bizlerin önündedir.
    Tanrı’ya özlem ve sevgi ile yaklaşmak yada O’ndan uzak bir yaşam içerisinde bir fani ( ölümlü) olmak bizlerin tercihidir.

    Bir bebek düşünün… dünyaya geldiğin de ana dilini konuşabiliyor ve herşeyi anlayıp algılayabiliyormu sizce? Elbette hayır.
    Ama o bebek aile fertleriyle sürekli zaman geçiriyor, onlarla sürekli bir arada kalıyor.
    Ailesinden öğreniyor. Mimikleriyle dahi isteklerini iletebilir hale geliyor.
    An geliyor sesleniyor anne ve babasına. Konuşur oluyor. Duyduklarını algılıyor oluyor.
    Önce istiyor sorgusuzca, neyin doğru neyin yalnış istek olduğunu bilmeksizin.
    Aile fertleri bu isteklerin, kendi doğrularıyla ne kadar uyum sağladığını biliyor ve bebeğin her isteğini yerine getirmiyor.

    Ama bebek büyüyüp serpildikçe ailedeki yerini alıyor ve oradaki bütünlüğün bir ferdi oluyor.
    Doğruyu ve yalnışı ayırdedebiliyor artık.
    Neyin kendisine ve ailesine faydalı ve zararlı olabileceğini kavrıyor.
    Tüm bu gelişmeler bir anda olmuyor.
    Bir süreç geçiriyor o bebek.
    Ailesiyle birlikte zaman geçirmenin öğretileri, bebeğin olgunlaşmasını sağlıyor ve ailesiyle bir bütünü teşkil edebiliyor.

    Bizlerde Göklerdeki Babamızın düşüncelerini ve doğrularını bilebilmemiz için, O’na zaman ayırmamız, O’nda kalabilmemiz, O’nun sözlerini işitebilmemiz gerekmektedir.
    O’nun isteklerinin ne olduğunu kavramak, sözü işitmekten geçer.
    İşitebilmek içinse, sözü ya duymalı yada Kutsal Kitap’ı okumalıyız.
    İşitmeden bilmek, olanaksızdır.
    Bilmeden uygulamak sa imkansızdır.

    O’nun isteğinin ne olduğunu anlayabilelim, O’nu sürekli özleyelim ve arayalım yaşamımızın her alanın da.
    O’nun ışığıyla aydınlatalım karanlık dünyamızı.
    O’nun bizde olan sevgisini sunalım tüm insanlığa.
    O’nu tanıyalım ve tanıştıralım tüm insanlıkla.
    Göklerdeki Babamızın bizlere sağladığı lütfu, başkalarınada sağlamasını dileyelim, O’nu anlatalım, O’nu yaşayalım her nefesimizde.
    Bizler O’nun yeryüzündeki temsilcileriyiz.
    O planlarını bizler aracılığıyla uygulamak istemektedir. O’nun isteği budur.

    Dünyada yaşıyor ve dünyanın bir parçasıyız, evet.
    Bazan dünyadaki işlerimizle o kadar çok uğraşır oluyoruz ki;
    Göklerdeki Babamızı çok kolay unutuveriyoruz.
    O’nun insanlara karşı olan sevgisini unutuyoruz, kabahatlerimizi, utançlarımızı, korkularımızı kaldırmak istediğini, yok etmek istediğini unutuveriyoruz.
    Yaşamlarımızda yapmamız gereken şeyler olduğu bir gerçektir.
    Ama önceliği neye verdiğimizi, hazinelerimizin neler olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
    Önceliğimiz; bizim isteklerimiz mi, yoksa Göksel Babamızın isteklerimidir diye herzaman düşünmeliyiz.
    Göklerdeki Babamıza ne kadar çok zaman ayırırsak, O’nu isteklerinin neler olduğunu daha iyi farkedecek ve O’nunla aynı düşüncede birleşeceğiz.
    İşte o zaman emin olabiliriz ki, dualarımız işitilmekte ve O’nun istekleri doğrultusundadır.
    Ve anlayacağız ki bizim isteklerimizin ne olduğunun o kadar da önemi yok, önemli olan O’nun bizden ne istediğidir.
    O’nun isteğini bildiğimizde de yürekten ‘’Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.’’ dileyebiliriz.
    Bu dileğimiz bizlere aynı zamanda da, O’nun istediğini yerine geyirmek için elimizden gelen tüm çabayı sarfedeceğimiz, bu istek doğrultusunda yaşam süreceğimiz anlamı sağlamaktadır.
    O istiyor ve bizlerde uygulayıcıları oluyoruz.

    Dualarımız yürekten edilemiyorsa, dillerimizle söylüyor ve yanımızdakinin duymasını sağlıyorsak eğer, bilmeliyiz ki kendimizi de yanımızdakinide aldatıyoruz demektir.
    Doğru yürekle, ettiğimiz dualar işitilmektedir.
    Tanrı, sözlerimiz daha dudaklarımızdan dökülmeden, yüreklerimizde neler geçirdiğimizi bilmektedir.
    O ikiyüzlülükten, yalandan, doğru olmayan hiçbir davranıştan hoşlanmaz.

    Bazan Tanrı’nın istediğini biliriz ve uygulayıcısı olmayız.
    Uygulamak bize acı verir, zor gelir, isteksiz veya bilmiyormuş gibi yaparız.
    Kendi planlarımızın doğruluğunu benimser oluruz. O’nun planlarını görmezlikten gelir, kendi doğrumuzu O’nun doğrusuymuşcasına yaşamaya ve uygulamaya kalkarız.
    Kısacası Tanrı’mızı yönlendirmeye çabalarız.
    Bizim doğrumuzu kendi doğrusu bilsin isteriz.
    Göklerdeki Babamızın bizler için hazırladığı planları mutlak planlardır.
    O’nun doğruları mutlak doğrulardır.
    O’nun istekleri mutlak isteklerdir.
    Hiçbir zaman değişmez bir kesinliktedir.
    Bizler asla istek ve taleplerimizle yada yaşayış ve uygulamalarımızla Tanrı’nın isteklerini değiştiremeyiz.

    Tanrı’nın isteklerini uygulamaya herzaman cesaretimiz olmalıdır.
    Aklımızdan çıkarmamalıyız ki, O her durumda bizimledir ve bizi asla hiçbir koşulda terketmeyecektir.

    İsa Mesih dünyamızda iken; ele verileceğini biliyordu, yakalanacağından haberdardı, yalancılar tarafından dava edilecekti. Bu dava çarmıhta noktalanacağını çok iyi bilmekteydi.
    O’nunla dalga geçeceklerdi, alay edeceklerdi, ciddiye alınmayacaktı.. biliyordu.
    O’nu dövecekler, kamçılayacaklar, yara bere içerisinde kalacaktı. Çarmıha çivileyip acılar çektireceklerdi. Biliyordu.
    Öğrencileri ve dostları O’nu terkedecekler, yalnız bir başına bırakacaklardı. Biliyordu.
    Çarmıhta günahlarımızı taşıdığı için Baba Tanrı bile O’ndan uzaklaşacaktı ve o çarmıhta ölecekti.
    Tüm bu yaşanılacakları Mesih İsa biliyordu.
    Acı çekiyordu tüm bu yaşanılacaklara.
    Bunlar O’nun içeceği acılar kadehiydi.
    İsa Mesih tüm bu olacak olaylara karşı bakın Baba Tanrı’ya nasıl dua etmekte.

    Sonra İsa öğrencileriyle birlikte Getsemani denen yere geldi.
    Öğrencilerine, “Ben şuraya gidip dua edeceğim, siz burada oturun” dedi.
    Petrus ile Zebedi’nin iki oğlunu yanına aldı. Kederlenmeye, ağır bir sıkıntı duymaya başlamıştı.
    Onlara, “Ölesiye kederliyim” dedi. “Burada kalın, benimle birlikte uyanık durun.”
    Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Baba” dedi,
    “Mümkünse bu kâse* benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.”
    Öğrencilerin yanına döndüğünde onları uyumuş buldu. Petrus’a, “Demek ki benimle birlikte bir saat uyanık kalamadınız!” dedi.
    “Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.”
    İsa ikinci kez uzaklaşıp dua etti. “Baba” dedi, “Eğer ben içmeden bu kâsenin uzaklaştırılması mümkün değilse, senin istediğin olsun.”
    Geri geldiğinde öğrencilerini yine uyumuş buldu. Onların göz kapaklarına ağırlık çökmüştü.
    Onları bırakıp tekrar uzaklaştı, yine aynı sözlerle üçüncü kez dua etti.
    Mat.26: 36-44

    Bizlerde, Mesih’inki kadar olmasada çeşitli sıkıntılardan geçmekteyiz.
    Bizlerde göklerdeki Babamıza; sıkıntıları bizden uzaklaştır, esenliğimizi koru diye dua ederiz.
    Bütün korkularımızı, endişelerimizi, problemlerimizi, kaygılarımızı sürekli O’na iletiriz.
    Kendimiz için acısız, sorunsuz bir yaşam amacı içerisinde oluruz. Bu koşullarda bile Göklerdeki Babamızın isteklerini unutmamamız gerekmektedir.
    Bizler bilemeyiz yaşamımızda gerçekleşen olumsuzlukların sebeplerini.
    Belki, sabretmeyi bizlere öğretmek istemektedir.
    Belki, O’nun acılarının bir kısmını bizim de tıpkı O’nun gibi yaşamamızı istemektedir.
    Belki, bir başka kişinin kurtuluşu içindir tüm bu sıkıntılar, acılar ve yokluklar.
    Evet bizler bilemeyiz malesef.
    Bizim için Tanrı’nın gelecekteki planlarını bilmek oldukça zordur.
    Bugün için acı çekebiliriz, bizlere aykırı gelebilir, kederlenebiliriz yaşadıklarımızla.
    Ama yarın Tanrı’nın planları gerçekleştiğinde, işte o zaman durum değerlendirmesi yapıp, gerçeği görebiliriz.
    Neden ve sonuç ilişkisini o zaman farkedebiliriz.
    O nedenledir ki, her durumda göklerdeki Babamızın isteklerine uygun yaşayalım ve uygulayalım.
    Her durum da O’nu övelim, yüceltelim, O’na hamdlar sunalım, şükredelim.
    Bilelim ki Baba’mız bizi bu sıkıntılardan kurtaracaktır.
    Bu güvenceyle yaşamlarımızda herzaman Göklerdeki Babamızın isteklerinin olmasını öncelikle dileyelim.

    Getsemani bahçesinde Mesih İsa’nın nasıl dua ettiğine dikkat ettiniz mi?
    Farkındaysanız eğer, O üç kez, ‘’yinede benim değil, senin istediğin olsun’’ sözleriyle dua etti.
    Neden üç kez aynı şekilde dua etmişti Mesih.
    Bu tavır O’nun ne derece ısrarcı olduğunun göstergesiydi.
    Bizler zor durumlarda sadece kendi içerisinde olduğumuz durumu düşünür ve koşullarımıza göre dua ederiz. Tanrı’nın bu koşulları nasıl ve ne şekilde kullanacağını göremez, biliyor olsak bile unuturuz.
    Tanrı’nın başka bir planı, başka bir isteğinin de olabileceğini düşünemeyiz.
    İşte kendi isteğimiz yerine Tanrı’yı düşündüğümüz an, benliğimizden kurtulur ve O’nun isteklerinin olması için dua ederiz.
    Ettiğimiz duanın da yürekten kaynaklandığının göstergesi olarak, üç kez ederiz ki sözlerimiz işitilsin, mühürlensin ve gerçek kılınsın.

    Unutmayalım ki, dünyamızda gerçekleşen herşey Tanrı’nın istekleri doğrultusunda değildir.
    Hiçbir terör, hiçbir cinayet, hiçbir hastalık Tanrı’mızın planı değildir.
    Dünyamızda her birkaç saniyede bir açlıktan çocuklar ölmektedir. Bunlar Tanrı’nın istekleri değildir.
    Tanrı’mızın isteği, bizlerin bir olabilmesi değilmi?
    Bir olamak; birbirimizi sevmek, birbirimizi benimsemek, bağışlamak değilmidir?
    O halde nedir bu kavgaların sebebi?
    Şeytan dünyamızda egemenlik süren güçlü bir varlıktır.
    Asla şeytanı küçümsememek gereklidir.
    Birçok insan şeytan tarafından aldatılmakta ve Tanrı’nın çağrılarına duyarsız kalmaktadır. Kendi istekleri ve arzuları doğrultusunda bir yaşam sürmektedir.
    Dünyanın karanlığında, göksel değerleri görememektedir.
    Tanrı, Şeytan dan çook daha güçlüdür. Şeytana dünyadaki yetkiyi veren Tanrı’dır.
    Onu göklerden yeryüzüne atan yine Tanrı’dır.
    Şeytan bile bilmektedir ki, Tanrı vardır ve çok güçlüdür.
    Ama o yinede, Tanrı’ya karşı olan savaşını ve mücadelesini insanlar aracılığıyla sürdürür.
    Tanrımız çok sabırlıdır.
    Her insanın seçimini kendisine bırakmıştır. Kimseyi zorlamamaktadır.
    İnsanlara sürekli çağrısını yeniler ‘’Bana gelin’’ ‘’Ben seven bir Tanrı’yım’’ ‘’ yüreğinizin kapısında durmuş, kapıyı çalıyorum. Beni içeri davet edin’’ ‘’ Ben sizleri asla terketmeyeceğim’’ ‘’Benden dileyin, alacaksınız.’’ der.
    Bu çağrıları duymak istemeyen kişiye Tanrı sabır gösterir.
    Taşlaşmış olan yüreğini değiştirmek ister, etten bir yürek oluşturmak ister, yüreğinin tahtına kendisinin oturmasını ister.
    İnsanların kendisini aramasını arzular. Dileyene kendisini göstereceğini vaadeder.
    Tanrı’nın diri ve yaşayan sözlerini işitip, yüreklerini açanlara iman etme gücü verir. Bu kişiler inanlılar olarak bilinir ve artık şeytanın egemenliğinden çıkıp, saf değiştirerek Tanrı’nın göksel egemenliğine girerler.
    Bu saf değiştirme bizleri kutsallık yolunda büyütecektir.
    Tanrı’yı da, şeytanı da daha iyi tanıma ve gözlemleme olanakları verecektir.
    Gerçeği bilecek ve dünyada yaşamamıza rağmen özgür bir yaşam süreceğiz.

    İsa Mesih’in, Göklerdeki Babanın isteklerini tam tamına gerine getirmesi, O’na itaat etmesi, Şeytanın yenilgiye uğrattı.
    O güne kadar hiçbir insan Tanrı’nın sözlerini tam olarak uygulayamamış ve yasayı yerine getirememişti.
    İsa Mesih’in üçüncü gün ölümden dirilişi, şeytanın ve ölümün yenilmiş olduğunun kanıtıdır.
    O andan itibaren aslında şeytan yenilgiye uğramış bir düşmandır. Savaş aslında bitmiştir. Savaşın galibi Tanrı’dır.
    Bu gerçeği şeytan da çok iyi bilmesine rağmen, kabullenememekte ve saldırılarına devam etmektedir.

    Tanrı Ademi yarattığı zaman, Adem ölümsüz bir canlı idi. Tanrı ile sonsuz bir birliktelik için varedilmişti. Tanrı ile birdi. Birliktelerdi.
    Nezaman ki o yasaklanan ağacın meyvesinden yedi, işte o zaman herşeyini kaybetti.
    Bütünlük ve birliktelik bozuldu. Adem ölümlü bir canlı oldu. Onun ölümü ruhsal bir ölümdü.
    İsa Mesih’in ölümü ise sonsuz yaşama açılan kapıdır. Ölümün yenilgisidir.
    Tanrı ile olan birlikteliğin yeniden sağlanmasıdır. Ruhsal bütünlüktür.

    Göklerdeki melekler ve diğer ruhsal varlıklar Tanrı’nın isteklerini eksiksiz ve hiç vakit kaybetmeksizin yerine getirirler.
    Ama dünyamızın birçok yerinde Tanrı’mızın istekleri yerine getirilmemektedir.
    Dünyamızda hala şeytanın sözü geçmektedir. O egemenliğine aldığı insanları dünyasal zevkler ve şehvetlerle oyalamaktadır.
    İnsan, Adem aracılığıyla işlenen günahlı neslin devamıdır. Adem soyundandır.
    Bu günah babadan oğula sürekli geçmekte ve günah yok edilememektedir.
    Şeytan günahlı insanların egemenidir. Onlarda yetkin ve söz sahibidir.
    Bu insanların yürekleri katıdır.
    Tanrı gerçeğini ve İsa Mesih’in gösterdiği sevgi ve özveriyi kavramakta zorlanırlar.
    Yaşamı sadece bu dünya ile sınırlar ve dünyanın zevkleri ardında koşar dururlar.
    İsa Mesih’in tüm insanlar için sağladığı sonsuz yaşamı farkedemezler.
    Bizlerse sonsuz yaşam sürecinin içerisinde olduğumuzu bilir,
    Tanrı’nın isteklerini yapmaktan zevk alır ve mutluluk duyarız.
    Dualarımızda ‘’ Göklerdeki Babamız, sana güveniyor ve sana sığınıyoruz.
    Yaşamlarımızı sen yönet, bizler yeryüzünde senin temsilcileriniz. Senin tanıklarınız. Senin oğullarınız. Yeryüzünde Adın duyulsun, Adın yücelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.’’

    Sevgiyleeee

    #34128
    Anonim
    Pasif

    Sevgili Kardeşim,
    Rab sizi bereketlesin.Rab’bin Esenliği her zaman sizinle olsun.
    Yazınızı beğendiğimi belirtmek isterim. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
    Rab O’nda kalanlarda işinin tamamlayacaktır, yüreklerimiz O’nun istediği gibi olacaktır. O’nun adını yüceltelim, O’nun düşüncesini, onayını her zaman arayalım. Rab’bin adına övgüler olsun.

    #34129
    Anonim
    Pasif

    Oturduğunuz semte,sokak,ınızda etrafı incelediğimizde,göze çarpan ilk şey,( bazen arabamızı park ederken bu yer bulamayıp,ta kızmamıza neden olur) yeni model arabalardır.ve ben öyle insanlar tanıyorumki aldığı arabayı 3,sene kullanıp bu eskidi diye,daha üst modelini gider alır,bu başka bir mal içinde geçerli olabilir.İnsanlardaki bu tutkuyu bir türlü anlayamam..!
    Başkalarından daha iyi olma yada daha üstün olma,yada aynı düzeyde olma bir çok insanı hırsları ve açgözlülükleri nedeni ile yıkıma götürüyor.Bazende geride aglayan eşler ve yıkılan yuvalar bırakıyor..ve ödenecek yüklü mıktardaki borçla birlikte..
    Kutsal Kıtapta İsa Mesih,kendini izleyenlere sürekli kanaatkarlığı tembih edip,kıskançlık ve tamahkarlıktan çekinmeleri gerektiğini bildirmişti..

    “Aranızda büyük olmak isteyen,ötekilerin hizmetkarı olsun.Aranızda birinci olmak isteyen,ötekilerin kulu olsun.”
    Matta :26.27

    İsa,yı izleyenler tüm değer yargılarına yeni bir anlam vermesini öğrendiler.Dünyada çok değerli,yüce,muhteşem,olarak görülenler Tanrı,nın gözünde nefret uyandırır. Pavlus,Tanrı,nın kendini beyenmişleri,hırslı ve kibirlileri yok edeceğini bize bildirmişti.
    Mesihi, Rab ve kurtarıcı kabul eden her, Mesih inanlısı yaşam amacını, kökten degiştirmeli ve kalbini yenilemelidir.Her cezanın, bedeli dünyasal anlamda,kanunlarla tespit edilir ve uygulanır.. En gizli,kötü sırlarımızı bilen Tanrı,nın yargısı ise daha da agırdır..
    Kutsal Kıtap insan yüreginin düşünce ve kuruntularının sürekli kötü olduğunu bize bildirir.Eski antlaşmada…

    “Rab baktı,yeryüzünde,insanın yaptığı kötülük çok,aklı fikri hep kötülükte” Yaratılış 6:5

    Dedi.İsa Mesihle kıyaslandığımızda,hepimiz kirli ve günahkar kullarız.

    “Herkez günah işledi ve Tanrının yüceliğinden yoksun kaldı” Rom.3:23
    Yapmamız gerekeni,de bize gene, ayetiyle bildiriyor,bu kurtuluşun yoludur..

    “Tanrı insanları İsa Mesihe olan imanlarıyla aklar.Bunu ,iman eden herkez için yapar.hiç ayırım yoktur”..Rom.3:22

    Kötü bir düşünce,kıskançlık açgözlülük,hırs,yada niyet,e karşı kendimizi.. İsa Mesihe olan iman ve inanç,la koruyabiliriz.Mesih ve Kutsal Ruh,un bize verdiği güçle bunlarla savaşma yollarını öğrenebiliriz…Efesliler .6:14.15.16.17.18.deki ayetler bize rehberdir. Martin luther” Kuşların başımın üstünde uçmasını engelleyemem ama başımda yuva yapmalarını pekala”demişti..
    ” Ayartılan kişi ,Tanrı beni ayartıyor demesin.Çünkü Tanrı Kötülükle ayartmadığı gibi kendiside kimseyi ayartmaz.Herkez kendi arzulları ile sürüklenip aldanarak ayartılır.Sonra arzu gebe kalınca,günah doğurur.Günah olgunlaşınca da ölüm getirir.Sevgili kardeşlerim,aldanmayın!Her nimet,her mükemmel armağan yukardan,kendisinde değişkenlik yada döneklik gölgesi olmayan Işıklar Babasından gelir.O yaratıklarının meyveleri olmamız için bizi kendi isteği uyarınca,gerçegin bildirisiyle yaşama kavuşturdu.
    Yakup.1:13.18

    İmanlı her arzusunu,hedeflerini,niyet ve ümitlerini Tanrının sözü aracılığı ile yargılamak ve bunları düzeltmek ile yükümlüdür.Kötü fikirleri, açgözlülügü,hırsı,benciliği,yenmek için Rab,ten dua ile yardim istemelidir.Bu bizlerin hertür kötülük ve onun getirdiği benlikli yaşamın yıkımından bizi koruyacaktır.Mesihe iman etmek ve Günahların affı için onun doğruluğunu kazanmak,tüm kirden pislikten dünyasal eğolardan kurtulmak sadece inanmak ve iman etmekle gerçekleşir..

    Ya Rab bizi dünyasal günahların içinde bırakma ve iblisin her saldırısında bizlere dayanma güçü ver ve Kutsal Ruh,unu içimizde çalıştır.bize doğruluğunu aşıla..Amin

    #34131
    Anonim
    Pasif

    İsa Mesih “benlikten ” nefret ediyor.Çünkü geçmişte benlik yaşantımız her tarafımızı zehirlemişti.
    Yaşantımız,düşüncelerimiz, işlerimiz benliğin kirlerini taşıyordu.
    İsa Mesih kendisini ve ona ihtiyacı olan ailesini terkedip herkesin hizmetkarı oldu.
    Elçilerde İsa Mesih ile karşılaşmadan önce her biri farklı mesleklerle geçimlerini sağlıyorlardı.

    Örnegin:
    Simun petrus ve kardeşi Andreas’ın balıkcı tekneleri vardı ve balıkçılık yapıyorlardı.
    Tomas eşegi ile köyleri dolaşıp iyne iplik gibi bugün anadoluda hala yapılan ve adına çerçicilik denilen mesleği yapıyordu.
    Yakup ve Yuhanna onlarda balıkçılık yaparak geçiniyorlardı.
    Matta ise vergi memurluğu yapıyordu.
    Dünyasal olarak pek çok yükümlüsü oldukları insanlar vardı etraflarında.
    Fakat dünyasal mücadeleyi tek bir Tanrı’sal emir ile terk ettiler.
    Neydi bu Tanrı’sal emir.

    “ARDIMDAN GELİN”
    Evet birinci aşama benligi terket ardımdan geldi.
    ikinci aşama ise;

    ” ÇARMIHINI YÜKLEN”
    İsa Çarmıhını yüklen derken kendi çarmıhından bahsetmiyordu.
    Ne İsa’ya gelmemizden ötürü yaşayacağımız sıkıntılardan nede acılardan bahsediyordu.
    İsanın çarmıhını yüklen demesindeki amaç, Çarmıh Roma döneminde suçlular için kararlaştırdığı ceza biçimiydi.İsa Mesih’in bu sözü seçmesindeki amaç neydi…?
    Bizim Tanrı’ya karşı günahlı,Tanrı önünde asi kullar olduğumuzu, bundan ötürü ölüm cezasına çarptırıldığımızı söylemek istiyordu.

    Kurtuluş reçetesinide bizlere gösteriyordu…!

    Ardımdan gel.
    Kendini inkar et.
    çarmıhını yüklen.

    Pek azımız kendimizi yargılayabilme kabiliyetine sahibiz.Ancak Tanrı’yı tanıyabilirsek onun yüceliğini algılayabilirsek,o zaman günahlarımızında farkına varırız.

    ” Ama benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım.
    Dahası var,uğruna her şeyi yitirdiğim Rab’bim İsa mesih’i tanımanın üstün degeri yanında her şeyi zarar sayıyorum,sürpüntü sayıyorum.”
    Filipililer 3:7-8-9

    Bunu Ruhun esinlemesi ile söyleyen Pavlus’tu. Mesih’e gelmeden önce Pavlus kimdi…..?

    Tarsuslu
    Ekonomik olarak iyi durumda bir aile.
    İbrani.
    İsrailli.
    İyi bir egitim almış.
    Ve döneminin büyük ayrıcalığı olan Roma vatandaşı.

    Pavlus geçmişine bakıyor ve tüm bunları Mesih uğruna kaybedilmiş “süprüntü” sayıyordu.
    Ki Pavlus çarmıhını yüklendikten sonra yaşadığı sıkıntıları mektuplarında görüyoruz.

    Mutluluk ve esenlik benligi terketmektir.
    Mutluluk ve esenlik kendini inkar etmektir.
    mutluluk ve esenlik çarmıhımızı yüklenmektir.

    Her yerde milyon dolarları olan,milyarlık arabalara binen bir yedigini bir daha yemeyen,dügünlerde şenliklerde dolarları havalara saçan,malikanelerindeki musluklara dek altından olan binlerce insan tanıyoruz.
    Ama biliyoruz ,eminiz kaygı,korku,endişe içinde yaşıyorlar.
    Evlerindeki mahrem yerlerde dahi güvenlik kameraları var.
    Tok iken açlık kaygısı,giyinik iken çıplaklık kaygısı,villaları var iken sokakta kalmışlık kaygısı taşıyorlar.

    Mutluluk,esenlik onlar için uzak bir kelime.Mesihin kanı arıtıp,Ruhu yenilemediği sürece hiç bir insan cehennemi andıran bu yaşamlarından asla kurtulamayacaklar.

    Rab İsa Mesih’i ve onun müjdeli haberi İncil kabul edilecek, onun gücü bu asi çağda itiraf edilecek, ve ruhlar eşsiz umuda ortak olacaklar.

    “Rab İsa hoşgörü ile kendini inkar ettin,biz günahlıların arasında yaşadın
    yine babaya döndün,onunla birlikte sonsuza dek kutsal ruh eşliğinde yaşadığın için hamd ediyoruz.
    Senden bizleri kendimizi inkar edebilme,senin ruhun ile hizmet edebilme ve seni tanımayanlara senin sevgini götürebilme gücünü ver diye yalvarıyoruz.” Amin

    #34141
    Anonim
    Pasif

    ’’Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.’’

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    Dua etmeyi Mesih İsa bizlere öğretmektedir.
    Ne mutludur ki bizlere Tanrı’mızı artık ‘’Göklerdeki Babamız’’ olarak çağırıp seslenebiliyoruz.
    O gerçekten bizlerin Baba’sıdır. Elbette bizlerde gerçekten O’nun çocuklarıyız.

    O’na ‘’Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.’’ diye yürekten her seslenişimizde, Göklerdeki Babamıza olan güvenimizi, sevgimizi, saygımızı, bağlılığımızı göstermiş oluruz.
    Tanrı bizlerden O’na yakın olmamızı, O’nu herşeyden çok sevmemizi, saymamızı, O’nun sözlerini dinlememizi, isteklerini yerine getirmemizi,
    O’nunla övünmemizi, O’nu yüceltmemizi beklemektedir.
    Doğru yüreklerle O’na ettiğimiz seslenişlerimizi işiten Babamız bizlerden hoşnut olur. O iyidir, merhametlidir.
    Duamızı dudaklarımızdan seslenmeden önce bilendir O.
    Yaşamlarımızı bilen, düşüncelerimizi bilen, duygularımızı bilen, ihtiyaçlarımızı bilendir O.

    Bedenlerimizin bu yaşamda sağlıklı olabilmesi için gıdaya, ekmeğe ihtiyacı bulunmaktadır.
    Dualarımızdaki ’’Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.’’ isteği, sadece yemek ihtiyacımızı gidermek, tok kalabilmek için değildir.

    Ekmek bir gereksinim, bir ihtiyaçtır.
    O halde nedir yaşamsal olarak gündelik ekmeğimiz ve ihtiyaçlarımız?
    Yiyecek, içecek gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Giysilerimiz, ayakkabılarımız gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Barınmamız bir mekanımızın olması (ev) gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Bedensel sağlığımız gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Iş yaşamı, bir işle uğraşıyor olmak gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Sevgi dolu bir yuva, bir aile gündelik bir gereksinimmidir? Evet.
    Tüm bunlar bedenlerimizin gereksinimleri olup gündelik ekmek kadar vazgeçilmezlerimizdir.

    İsa Mesih, öğrencilerine Gökteki Babamız duasını öğrettikten sonra onlara: bedenin ihtiyaçları için kaygılanmamalarını öğretti.

    “Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi?
    Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?
    Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir?
    Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler.
    Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi.
    Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?
    “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın.
    Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir.
    Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.
    O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”
    Mat.6: 25-34

    Çocukluğumuzu düşünecek olursak, yada kendi çocuklarımızı gözlemleyecek olursak, hiçbir konuda kaygılanmadıklarını göreceğizdir.
    Anne ve babalerı onların ihtiyaçlarını zaten bilmektedirler.
    Onlar daha bizlere söylemeden bizler nasıl o eksiği farkediyor ve yerine getiriyoruzdur.
    Onları mutlu kılıyor ve sevince boğuyoruzdur.
    Niçin? Küçük bir tebessüm, küçük bir teşekkür için elbet.
    Göklerdeki Babamız da bizlerin tüm ihtiyaçlarını bilmektedir. O bizleri sevindirmek, bizlere iyilikler yapmak, bizlere vermek istemektedir.
    O’nunla olduğumuz sürece tüm açlığımız giderilecektir.
    Hangi baba ailesini aç ve yoksun bırakmış ki; Göklerdeki Babamızda bizleri o durumda bıraksın. Ne mümkün.
    O bizlerden O’nda kalmamızı, oğullar ve kızlar olmamızı, O’na güvenmemizi ve O’ndan dilememizi beklemektedir.
    O’nun Egemenliğindeki yerimizi almamızı, O’nun adını yüceltmemizi, O’nun bizler için yaptıklarını gözlemleyip ve farkedip O’na şükranlar ve hamdlar sunmamızı beklemektedir.
    O övgüye layık olandır.

    Mesih İsa ‘’Göklerdeki Babamız’’ duasını öğrencilerine öğretmeden önce onları uyardı.
    Dua ettiğinizde, putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın. Onlar söz kalabalığıyla seslerini duyurabileceklerini sanırlar.
    Siz onlara benzemeyin! Çünkü Babanız nelere gereksinmeniz olduğunu siz daha O’ndan dilemeden önce bilir.
    Mat.6: 7-8
    Mesih, yüreklerimizden geçenleri sözlerimizle tekrarlamamızı ister. Boş konuşmamızı ve söz kalabalığı yaparak uzun uzun dualar etmemizi istemez.
    Tek bir cümle ile birçok konuyu yüreklerimizde anlattığımızı bilir.
    Tanrı bilmektedir ihtiyaçlarımızı. Ama o yinede bizlerden duada kalmamızı ve O’na ihtiyacımız olduğunu kabullenmemizi ve bilmemizi ister.

    Petrus ise inanlılara mektubunda şöyle seslenmiştir:
    Uygun zamanda sizi yüceltmesi için, Tanrı’nın kudretli eli altında kendinizi alçaltın.
    Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.
    1.Pe.5: 6-7
    Alçakgönüllülükten söz etmektedir Petrus.
    İnsanlarla olan ilişkilerimizde gösterdiğimiz alçakgönüllülüğü, Tanrı’yla olan ilişkimizde de göstermemizin önemini vurgular.
    İnanlılar her dönemde denenmelerden geçmeye hazır olmalıdır. Bilmeliyiz ki her yaşadığımız sıkıntı Tanrı’dan gelmez.
    İnsan ve çevre koşullarıda bizlerin yaşamlarında sıkıntılar doğurabilmektedir.
    Petrus tüm bu sıkıntıların Tanrı’dan geliyormuşcasına kabul etmemizi söyler.
    Tanrı, evlatlarını koruyacak ve bu sıkıntıları yok edecektir.

    Evet Tanrı’nın evletlerı tüm yaşamsal sıkıntılarını O’na iletebilirler. Kaygı yersizdir, gereksizdir. Bu bizler için bir ayrıcalıktır. Her an O’na dualarımızla gidip yüreklerimizi açabilmeliyiz.
    Kaygılanmak yada endişelenmek Tanrı’ya güvensizlik ifadesidir. İmansızlıktır.
    Kaygı ile hiçbir zaman, hiçbir sorun çözülememiştir.
    Tanrı bilge olandır. O bugünüde yarınıda bilendir.
    Kaygılanmak bu bilgeliğini kabul etmemek ve O’na güvensizlik duymaktır.

    Sorunlarımız elbette herzaman vardır, olacaktır da.
    Ama her çare arayışında ben yaparım, ben hallederim yerine Rab’be danışmak gereklidir. Bizim yapacaklarımızla O’nun çözümünün aynı olup olmadığının onayını O’ndan almak gereklidir.
    Yaşamımızın her alanında O’nun isteğinin gerçekleşmesi bizim en önemli arzumuz ve dileğimizdir.
    O’na güvenmeli, O’nu övmeli, O’nu yüceltmeliyiz.
    Acılar çekebiliriz, çaresizmiş gibi görünebiliriz, dışlanabiliriz, sevdiklerimizden ayrı kalabiliriz ama bilmeliyiz ki her durumda sevinmeliyiz.
    Çare mutlak gelecektir.
    Tüm bu olumsuz koşullara dayanmalıyız. Kurtuluşumuz uzak olmayacaktır.

    Bazı insanlardan duymuşuzdur mutlaka; ‘’keşke bizlerde hiç kaygılanmadan, çalışmadan yaşayabilsek ve gerekli ihtiyaçlarımız biz istemeden bizlere ulaşsa’’
    Şeklinde ifadeler kullanırlar.
    Gökte uçan kuşları, yeryüzünü süsleyen kır zambaklarını örneklerler.
    Özenirler… iç çekerek ‘’keşke’’ derler.
    Bu kişiler Mesih İsa’nın sözlerini algılayamayan, yanlış anlayan insanlardır.
    Tanrı’ya dua edip, O’ndan birşeyler beklemek, miskin miskin oturmak, tembel tembel beklemek, İsa’nın sözlerine uygun değildir.
    Tanrı bizlere haftanın altı günü çalışmamızı, haftanın bir gününü ise kendisine ayırmamızı buyurdu.
    Bizlere ‘’asla çalışmayın.. ben gerekeni yaparım sizi tok tutar gereksinimlerinizi karşılarım’’ demedi.

    Bizler: ne para, ne yemek, ne lüks eşyalar, nede kendi zevk ve safamız için yaşamaktayız.
    Bizler sadece Tanrı için varedildiğimizi bilmekte, O’na hizmet etmekte, her uğraşımızda ve yaşamımızda O’nun adının kutsal kılınması için çaba sarfetmekte, O’nun öğretileri ışığında dürüst bir yaşam sürmekte gayretliyiz.
    Rab sağlayandır. Endişelerimiz yersizdir.
    O’na güvenelim ve çözümün O’ndan gelmesi için (dua) ısrar edelim ve bekleyelim.

    Dünyasal gözlerle baktığımızda, inanlılar arasında da fakir ve yoksul olan kardeşlere rastlamaktayız.
    Peki bu kardeşler dua etmiyorlarmı, gereksinimlerini Rab’den dilemiyorlarmı?
    Neden hala fakirdir bu kişiler?

    Dualarımızda neden ‘’Bana gündelik ekmeğimi ver’’ demiyoruz da, ‘’ Bize gündelik ekmeğimizi ver’’ demekteyiz.

    Bizler bu yaşamda yalnız değiliz. Birey olarak yaşamamakta, birey olarak düşünmemekte ve birey olarak kendi ihtiyaçlarımız ardından koşmamaktayız.
    Bizler Tanrı’nın halkıyız. Tüm inanlılar bir tek bedende ve bir tek ruhta varolmaktayız.
    Bizlerin buluşma noktası İsa Mesih’tir.
    O’nda var olduk ve O’nda yaşamaktayız.
    Dualarımızda herzaman çoğul olarak düşünmekte ve diğer inanlı kardeşlerimizinde ihtiyaçlarını dile getirmekteyiz.

    Bilinmektedir ki İsa Mesih’te fakir bir yaşam sürmüştü.
    O’nun evi yoktu. Yatacak bir yatağı yoktu. Cebinde parası yoktu. Azığını sırtında taşımazdı. Giyim kuşam için lüks bir yaşam ardında olmadı.
    Ekmeği için dua ederdi sadece. Çevresinde kimde bir ekmek olsa, o ekmeği bereketler, bölüşür ve doyarlardı.
    Mesih İsa’nın tek arzusu, Göklerdeki Babanın isteklerini yapmaktı.
    Dünyada hiçbir kaygısı yoktu. Ne ekmek, ne para nede dünyasal diğer gereksinimler.
    O, Tanrı’nın isteklerini herşeyden üstün gördü.
    O’nu hoşnut etmek ve özgüsünü kazanmaktı hedefi.
    Bizlerde Mesih İsa’da birleşelim ve aynı düşüncede olalım.
    Işte o zaman dünyadaki gereksinimlerimizin değeri azalır ve sadece elimizde ekmeğimiz dahi olsa yetinir ve Tanrı’mıza şükrederiz.

    Mesih İsa ve öğrencileri üç yıl boyunca birlikte yaşam sürdüler.
    Tüm gereksinimlerini birlikte paylaştılar.
    Onlara sunulan paraları bir kutuda topladılar. Giderlerini oradan tedarik ederlerdi. Benlikten uzak bütünlük içerisinde yaşadılar.
    Mesih İsa’nın öğrencilerine öğretmiş olduğu bu birliktelik; O’nun Çarmıh’ta ölüp, üç gün sonra ölümden dirilip göğe alınmasından sonrada devam etti.

    İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı.
    Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı.
    Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Bütün halkın beğenisini kazanmışlardı. Rab de her gün yeni kurtulanları topluluğa katıyordu.
    Elç.2: 44-47

    Inanlılar topluluğu herşeyi ortaklaşa kullanmaya ve paylaşmaya başlamışlardı. Tarlalarını, mallarını satıyor ve elde ettikleri geliri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlardı.
    Dünyasal bir kazanım onlardan uzak bir yaşamdı. Bütünlük içerisindeydiler.
    Duaları ‘’bana’’ yerine ‘’bize’’ ile başlıyor ve her kimde ne varsa paylaşıyorlardı.

    İnananlar topluluğunun yüreği ve düşüncesi birdi. Hiç kimse sahip olduğu herhangi bir şey için “Bu benimdir” demiyor, her şeylerini ortak kabul ediyorlardı.
    Elçiler, Rab İsa’nın ölümden dirildiğine çok etkili bir biçimde tanıklık ediyorlardı. Tanrı’nın büyük lütfu hepsinin üzerindeydi.
    Aralarında yoksul olan yoktu. Çünkü toprak ya da ev sahibi olanlar bunları satar, sattıklarının bedelini getirip elçilerin buyruğuna verirlerdi; bu da herkese ihtiyacına göre dağıtılırdı.
    Elç.4: 32-35

    Mesih İsa’dan sonraki inanlılar topluluğu birbirlerine sevgi ile bağlıydılar. Büyük bir topluluk olmuşlardı.
    Topluluk büyüdükçe bu birlikteliği bozabilecek unsurlarla karşılaştılar. Gereken yardımı alamadıklarını söyleyenler oldu.

    İsa’nın öğrencilerinin sayıca çoğaldığı o günlerde, Grekçe konuşan Yahudiler, günlük yardım dağıtımında kendi dullarına gereken ilginin gösterilmediğini ileri sürerek İbranice konuşan Yahudiler’den yakınmaya başladılar.
    Bunun üzerine Onikiler, bütün öğrencileri bir araya toplayıp şöyle dediler:
    “Tanrı’nın sözünü yayma işini bırakıp maddi işlerle uğraşmamız doğru olmaz.
    Bu nedenle, kardeşler, aranızdan Ruh’la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim.
    Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım.”
    Elç.6: 1-4

    Yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için aralarında yedi kişiyi seçmişlerdi.
    Bu konu Mesih İnanlıları arasında çok önemliydi. Kardeşlerinin aç ve yoksun kalmalarını istemiyorlardı.
    Yapılan sadece görev dağalımıydı.
    Kendilerini ise Tanrı’nın sözünü yaymak ve duada kalmak için adamışlardı.
    Dünyasal işleri düşünmekten çok, Tanrı’ya zaman ayırıyorlardı.

    Bizlerde dualarımızda ‘’Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.’’ Demeliyiz.
    Kardeşlerimizi ve tüm inanlı topluluğunu düşünmeliyiz.
    Aramızda biri aç iken, bizler tok gezmemeli, bize Tanrı tarafından verilen bereketleri kardeşlerimizle paylaşmalıyız.
    Onların ihtiyaçlarını görebilmeli ve duyabilmeliyiz.
    Elimizde olan imkanları kardeşlerimizle payylaşmalı ve eliaçık olmalıyız.
    ‘’Vermek almaktan üstündür.’’ sözündeki coşkuyu ve hazzı yaşayabilmeliyiz.

    Süleyman Peygamber özdeyişlerin de şöyle seslenir :
    Yoksula acıyan kişi RAB’be ödünç vermiş olur,
    Yaptığı iyilik için RAB onu ödüllendirir.
    Özd.19: 17

    Peki neden duamızda ‘’bugün’’ demekte ve bugün için gereksinimimiz olan ekmeği istemekteyiz ?
    Neden bir haftalık yada bir yıllık ihtiyacımızı dileyememekteyiz ?
    Gelecekteki ihtiyaçlarımızın tümüne aynı anda sahip olsak daha iyi olmazmı ?

    Çevremizdeki yetişkin insanların çoğu mal ve para biriktirmeyi severler.
    Ilerde ne olur ne olmaz, ihtiyacım olduğunda kullanırım derler.
    Kendilerini garanti altına almayı düşünürler.
    Kimseye muhtaç olmamak için mülkler alırlar, birikimler yaparlar. Bir türlü bu birikimlerin sonu gelmez.
    Artık yeter diyecekleri zamanı hiç yakalayamazlar. Dur diyemezler kendilerine.
    Biriktirir ve biriktirirler. Yarınları için olan endişelerini asla yok edemezler.
    Sürekli hazinelerini düşünürler. Yürekleri daima gelecek kaygısıyla dolu olduğundan Tanrı’ya zaman ayırmaz ve O’na güvenmezler.

    Bu konuda Mesih İsa şu örneği verdi :

    Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.”
    İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi.
    Adam kendi kendine, ‘Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok’ diye düşündü.
    Sonra, ‘Şöyle yapacağım’ dedi. ‘Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım.
    Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.’
    “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’
    “Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.”
    Luk.12: 15-21

    Bu insanların çocuklarını düşünecek olursak… onların hiçbir endişeleri yoktur.
    Bir birikim yapmazlar. Sadece o günü yaşarlar.
    Önlerine gelen yemeği yerler. Doydukları an sofradan kalkarlar.
    Bilirler ki o çocuklar, anne ve babaları onları yarında doyuracaktır.
    Bu nedenledir ki İsa ; Çocukları bana getirin demiştir.
    Bizlerde Göklerdeki Babamızın çocuklarıyız.
    Babamız sadece bugünkü ekmeğimizi O’ndan istememizi bizlere öğretmektedir.

    Biz çocuklar olarak ; ne tembellik eder, ne para hırsına kapılır, ne mal mülk biriktiririr nede herşeyi oluruna bırakırız.
    Yaşamımız doğruluk üzerine kuruludur.
    Endişelenmeden, kaygılanmadan, güven içerisinde bir yaşam sürmekteyiz.
    Bizler O’nun çocuklarıyız ve her anımızla O’na muhtacız. Biliriz.
    O bizi koruyup kollayacaktır.

    Dünyayı da dünyaya ait şeyleri de sevmeyin. Dünyayı sevenin Baba’ya sevgisi yoktur.
    Çünkü dünyaya ait olan her şey -benliğin tutkuları, gözün tutkuları, maddi yaşamın verdiği gurur- Baba’dan değil, dünyadandır.
    Dünya da dünyasal tutkular da geçer, ama Tanrı’nın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar.
    1.Yu.2: 15-17

    Sevgiyleeeeee

    #34179
    Anonim
    Pasif

    ’’Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.’’

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    Bizler için çok önemli bir konuyu şu an paylaşmaktayız.
    ‘’Bağışlama ve Bağışlanma’’
    Bu konu ruhsal yaşamımız için ölüm kalım meselesidir.
    Mesih İsa’nın birçok sözünde bağışlama konusu yer almaktadır.

    Bizler, bize karşı suç işleyenleri bağışlayabiliyormuyuz?
    Eğer bağışlayamıyorsak.. bakın Mesih ne diyor!
    “Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar.
    Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”
    Mat.6: 14-15
    Ne kadar açık ve net bir ifade kullanmıştır Rab’bimiz.
    Bağışlamalısın ki, bağışlanabilesin.
    Bu sırrın başka bir ifadesi yoktur. Kesin ve katidir. Nettir. Açıktır.
    Bizler suçluyuz ve günahkarız.
    Ama Tanrı bizlerin ne iyi işlerimize nede sevaplarımıza bakarak bizleri bağışlamaktadır.
    O bizi, bizlerden daha iyi bilmekte ve tanımaktadır.
    Karşılıksızdır O’nun bizlere karşı olan bu tutumu.
    O’nun lütfudur, merhametidir, sevgisidir bağışlamasının nedeni.

    İsa, “Bir adamın iki oğlu vardı” dedi.
    “Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı.
    “Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti.
    Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı.
    Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı.
    Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi.
    “Aklı başına gelince şöyle dedi: ‘Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum.
    Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim.
    Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’
    “Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü.
    Oğlu ona, ‘Baba’ dedi, ‘Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’
    “Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ dedi. ‘Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin!
    Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim.
    Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başladılar.
    “Babanın büyük oğlu ise tarladaydı. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duydu.
    Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ diye sordu.
    “O da, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ dedi.
    “Büyük oğul öfkelendi, içeri girmek istemedi. Babası dışarı çıkıp ona yalvardı. Ama o, babasına şöyle yanıt verdi: ‘Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin.
    Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.’
    “Babası ona, ‘Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir’ dedi.
    ‘Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!'”
    Luk.15: 11-32

    Küçük oğul malını toplayıp uzak bir devlete gitmişti.
    Babası buna çok üzülmüş, ama çocuğuna engel olmamıştı.
    Uzak devlette bulunan küçük çocuk, kötü yaşamıyla babasının adını çok lekeledi.
    Ama sonra pişman olarak babasının yanına döndü.
    Babası da onu sorgusuzca kucakladı, öptü, giysiler giydirdi, şölenler düzenleyip yemekler yedirdi.
    İşte Gökteki Babamızın bizi bağışlaması bu kadar tamdır.

    Benzetmedeki büyük çocuk eve dönen kardeşini karşılamak, onu öpmek, onu bağışlamak istemedi.
    Büyük oğul, babasının kardeşine iyilik göstermesinden hoşlanmadı.
    Kardeşini bu iyiliğe layık görmedi. İçeriye girmedi.
    Babası, yemek yerinden çıktı ve büyük çocuğuna yalvardı, ama o, yemeğe katılmak istemedi, babasını haksızlıkla suçladı.
    Büyük oğul babasıyla aynı çiftlikte yaşadı, ama onun kalbi babasının kalbinden çok uzaktı.

    Biz de, eğer kardeşimizi, komşumuzu bağışlamayı reddedersek, Gökteki Babamızdan çok uzak biryerlerdeyiz demektir.
    İşte o durumdayken Göklerdeki Babamızı suçlar ve O’nu adaletsiz ve haksız çıkarmaya çalışırız.
    Babamız da yanımıza gelir ve bize yalvarır.
    Babamız bizi zorlamaz, ama bize kadar gelip bize yalvarır.
    Şöyle der: Evladım, ben seni her zaman bağışladım. Sen de kardeşini, komşunu bağışlamayacak mısın?
    Kaybolmuş bir çocuğumu buldum, sevincime katılmayacak mısın?

    Göklerdeki Babamız bağışlayandır. Ne mutlu, bir baba gibi tam bağışlayabilene. Ne mutlu bir çocuk gibi tam bağışlanmış olana. Ne mutlu.

    Tüm insanlık Tanrı’ya karşı suç işlemiştir, iteatkar davranmamıştır, O’nun sözlerini uygulamamıştır ve O’ndan gelecek olan bağışlanmaya ihtiyaçları vardır.
    Kim diyebilir ki; ‘’Göklerdeki Babama karşı suçlu değilim, O’nu tüm yüreğimle seviyorum, sözlerini eksiksiz uyguluyorum, O’na seve seve hizmet ediyorum’’ diyen varmıdır ki?
    Yürekten itiraf edebilmeliyiz; ’’Gökteki Babamıza vede kardeşlerimize olan sevgimiz yetersizdir. Yaşantımız kendi aldığımız birçok kararlarla doludur. Hatalar yapıyoruz.
    Günah içerisinde kalıyoruz. O’nun bizlere gösterdiği sevgi ve dostluğu suistimal ediyoruz.’’
    Ama Tanrı, üzerimizdeki bu kirli giysilere bakmamaktadır.
    O’nun sevgisi sonsuzdur. Bizlere karşı çok sabırlıdır.
    O günahlarımızı bağışlamaya hazırdır ve bunu yapmaktan hoşlanmaktadır.
    O bizimle bir olmak ve bizlerle bütünleşmek için çok isteklidir.

    Bu konuda Kutsal Kitap’tan bazı ayetlere birlikte bakalım ve üzerinde derin derin düşünelim.

    Söz dinlemek istemediler, aralarında yaptığın harikaları unuttular. Dikbaşlılık ettiler, eski kölelik yaşamlarına dönmek için kendilerine bir önder bularak başkaldırdılar. Ama sen
    bağışlayan, iyilik yapan, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin bir Tanrı’sın. Onları terk etmedin.
    Neh.9: 17

    Kötü kişi yolunu, Fesatçı düşüncelerini bıraksın; RAB’be dönsün, merhamet bulur, Tanrımız’a dönsün, bol bol bağışlanır.
    “Çünkü benim düşüncelerim Sizin düşünceleriniz değil, Sizin yollarınız benim yollarım değil” diyor RAB
    . Yşa.55: 7-8

    Yahya Peygamber dünyaya geldi. O gün babası Zekerya peygamberlik etti. Küçük çocuğuna şöyle dedi:

    Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi’nin peygamberi diye anılacaksın.
    Rab’bin yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O’nun halkına, Günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin
    . Luk.1: 76-77

    Peygamberlerin hepsi O’nunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki, O’na inanan herkesin günahları O’nun adıyla bağışlanır.” Elç.10: 43

    Dolayısıyla kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes, Musa’nın Yasası’yla aklanamadığınız her suçtan O’nun aracılığıyla aklanır. Elç.13: 38-39

    RAB’be övgüler sun, ey canım!
    İyiliklerinin hiçbirini unutma!
    Bütün suçlarını bağışlayan,
    Bütün hastalıklarını iyileştiren,
    Canını ölüm çukurundan kurtaran,
    Sana sevgi ve sevecenlik tacı giydiren,
    Yaşam boyu seni iyiliklerle doyuran O’dur,
    Mez.103: 2-5a

    Senin gibi suçları silen, Kendi halkından geride kalanların isyanlarını bağışlayan başka tanrı var mı? Sonsuza dek öfkeli kalmazsın, Çünkü sadık olmaktan hoşlanırsın.
    Bize yine acıyacaksın, Çiğneyeceksin suçlarımızı ayak altında. Bütün günahlarımızı denizin dibine atacaksın.
    Geçmişte atalarımıza ant içtiğin gibi, Yakup’un ve İbrahim’in torunları olan bizlere de verdiğin sözü tutacak ve sadık kalacaksın.
    Mik.7: 18-20

    Bağışlanmak elbette mükemmel bir durumdur.
    Ama bağışlanabilmek için de gerekli olan koşulları yerine getirmemiz gerekmektedir.

    Adımla çağrılan halkım alçakgönüllülüğü takınır, bana yönelip dua eder, kötü yollarından dönerse, gökten onları duyacağım, günahlarını bağışlayıp ülkelerini sağlığa kavuşturacağım. 2.Ta.7: 14

    Tanrı Halkı olarak çağrılan biz inanlıların bağışlanabilmesinin koşulu, alçakgönüllülüğü kuşanmaktır.
    Tanrı’ya yönelmek, O’nu aramak ve dua etmektir. Bu nedenledir ki Yeşua Mesih öğrencilerine dua ettiklerinde ‘’sen de bizim suçlarımızı bağışla’’ isteğini tekrarlatmaktadır.
    Bir başka koşulsa kötü yollarımızdan dönmekten geçmektedir.

    Günahımız yok dersek, kendimizi aldatırız, içimizde gerçek olmaz.
    Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.
    1.Yu.1:8- 9

    Bir diğer koşulsa, günahlarımızın farkınma varmak ve tövbe ederek Tanrı’dan bağışlanma dilenmektir.

    Bağışlanma da önemli bir diğer konu ise, Tanrı’nın huzuruna kendi iyi işlerimize güvenerek çıkmamamızdır.
    Sadece ve sadece Göklerdeki Babamızın lutfuna ve merhametine güvenmeliyiz.
    Tanrı bizleri çok seviyor, bizlere acıyor, kurtulabilmemiz için her olanağı bizlere sunuyor, bizlere cesaret veriyor, adaletini herzaman bizlerde gösteriyor.
    Bizlerin bağışlanabilmesi için; biricik Oğlunu bile esirgemeyen bir Tanrımız bulunduğunu unutmamalıyız.
    İsa Mesih’in adıyla günahlarımızdan arınabileceğimizi ve dilediğimiz her doğru şeyin gerçekleşeceğinden emin olabilmeliyiz.

    Dolayısıyla kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes, Musa’nın Yasası’yla aklanamadığınız her suçtan O’nun aracılığıyla aklanır. Elç.13: 38-39

    Bu bir çağrı ve duyurudur. Ben duymadım, bilmiyordum yada menüz daha erken, gencim ve yapmam gereken işlerim var, biraz dünyanın ve arzularımın ardından koşayım, nasılsa iman ederim diye düşünüpte, bugün sunulan lütuf kapısının kapatılmaması gerekmektedir.
    Çünkü kulağı olan işitir ve Rab’bin yolunu takip eder.
    Tanrı’nın çağrısı şimdidir. Bu an içindir. O bağışlamak istiyor ve çağrısını sürekli yeniliyor.
    Bu çağrıya kulak verip günahlarımızdan tövbe edebilmeliyiz.
    Yarın geç kalabiliriz. Kapatılmış bir lütuf kapısının önünde kalabiliriz.

    “Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel Babanız da sizin suçlarınızı bağışlar.
    Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”
    Mat.6: 14-15

    İşte en can alıcı koşulsa başkalarını bağışlayabilmekten geçmektedir.
    Tanrı bizleri nasıl bağışlıyorsa, bizlerin de bağışlamayı öğrenmesini ve uygulamasını istiyor. Bunu öğrenemezsen bizlerde bağışlanamayacağız.

    Elbette kolay değil; haksızlığı affetmek ve yalan sözleri bağışlamak. Bazıları için se imkansız bir şeydir affetmek. Unutamazlar, yok sayamazlar, bağışlayamazlar.
    Yürekleri nasırlaşmış ve taşlaşmıştır adeta.
    Bu kişilerin hiç kurtuluş imkanı bulunmamasına karşın, bir çözüm vardır elbet.
    Yardım alabilinecek tek yol, Göklerdeki Babamıza sığınmaktan ve O’ndan bu çaresizliğimize çare göndermesini istemekten geçiyor.
    Taşlaşmış yüreklerimizin yerine etten yumuşacık yürekler vermesini dilemekten başka çare yoktur.
    Bizler affetmeyi kendi gücümüzle başaramayız. Mutlak Tanrı’dan yardım ve güç almalıyız.
    O düşüncelerimizi ve yüreklerimizi değiştirecektir.
    Unutmayalım ki; Tanrı’ya karşı bizlerde birzamanlar günahın içerisinde boğuluyorduk ama hiçbirşeyin farkında değildik. Suçluyduk, kusurluyduk, kötüydük, eksiktik, söz dinlemezdik, işitmeyendik.
    Bağışlamadığımız kişi aslında eski bizlerdik.
    Ama Tanrı bizleri bağışladı.
    Bizlerde bağışlamama lüksüne asla sahip değiliz.
    Bağışlama konusunda dikkat edeceğimiz noktalardan biri kendimize bakmamamızdır.
    Bu konuda sadece Göklerdeki Babamızı örnek almalıyız.
    O’nun bizleri bağışladığı gibi, bizlerde bağışlayabilmeli ve bağışlamasını kesinlikle öğrenebilmeliyiz.
    Bütün günahlarımızı çarmıhta üstlenen Yeşua Mesih, bizim olduğu kadar affedemediğimiz kişinin de günahlarını üstlenmiş ve bedelini çarmıhta ödemiştir.
    Bizler bilebilimiyiz ki kimin nerede ve ne zaman çağrıyı duyupta iman edebileceğini.
    Belki o affedemediğimiz kişi iman edecektir. İnanlı bir kardeşimiz olacaktır.
    Nerden bilebiliriz.

    Bağışlamalıyız. Sevmeliyiz tüm insanlığı.
    Biliyoruz ki Yeşua Mesih ten önce yeryüzünde tek bir doğru insan yoktu.
    Herkes suç işlemiş ve günahın boyunduruğu altındaydı.
    Tek bir kişi bile yoktu.
    Demek ki Tanrı günahlı olanları bağışlamaktadır. Hata işleyenlerin hatalarını yok saymaktadır. Kusurları görmemektedir. Bu O’nun lutfudur.
    Ne mutlu, günahları bağışlanmış olana.
    Ne mutlu, ‘’bağışlandım, buna eminim’’ diyebilene

    Sevgiyleee

    #34227
    Anonim
    Pasif

    ’’Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.’’

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!

    Amin.

    Ayartılma kelimesini daha iyi anlayabilmemiz için, denenme kelimesiyle birlikte incelememiz gerekmektedir.
    Yakup mektubunda söyle der:
    Ne mutlu denemeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla çıktığı zaman Rab’bin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır.
    Ayartılan kişi, “Tanrı beni ayartıyor” demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz.
    Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır.
    Yak.1: 12-14

    Bu kelimeler türkçe sözlükte şöyle tarif edilmektedir:
    “Deneme”, Fikir sahibi olabilmek, nitelik ve vasıfları karşılayıp karşılamadığını bilmek için, test etmek, tecrübe etmek, sınamak.
    ‘’Ayartma’’: Birini kötü bir şey için ikna etmek, aklını çelmek, baştan çıkarmak, kandırmak.

    “Denenme” ile “ayartılma” arasında önemli bir fark vardır.
    Tanrı bizleri sürekli denemekte, sınava tabi tutmakta, edindiğimiz öğretiyi tecrübe etme fırsatı sağlamaktadır.
    Denemenin özü öğretmektir.
    Bizler doğru olanı öğrenene ve uygulayana kadar, Tanrı’nın denenmeleriyle başbaşa kalacağız.
    Çünkü oğullar ve kızlarıyız O’nun. Seçilmiş halkıyız. Ayrıcalıklıyız. Tanrı’nın egemenliğine layık olanlarız.
    Dünyada yaşıyoruz ama dünyasal değiliz.
    Hatalar yapmıyormuyuz, elbette yapmaktayız.
    İşte o an Rab bizleri terbiye etmek için cezalandırmaktadır. Bu ceza, O’na boyun eğene dek devam edeceğini bilmemiz gereklidir.
    Terbiye edilmek, uslanmak demektir. Söz dinler duruma gelmek demektir. Boyun eğmek demektir.
    Çünkü Rab sevdiğini terbiye eder, Oğulluğa kabul ettiği herkesi cezalandırır.” İbr.12: 6
    Rab bizleri çok sevmekte ve bizim onunla olan birlikteliğimizi devam ettirmemizi arzulamaktadır..
    Bu eylem, O’nun sevgisinin bir kanıtıdır. Bizleri kendi benzeyişine dönüştürme çabasıdır.
    Denenmelerde bilmeliyiz ki; Tanrı bizimledir, doğru olanı öğretmektedir, bizlere değer vermekte ve bizimle ilgilenmektedir.

    Tanrı’nın Eyüp’le nasıl övündüğünü ve sevdiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu sevgi onu denenmeden uzaklaştıramamıştır.
    Eyüp bir günde karısını ve çocuklarını yitirmiş, ardından tüm mal varlığı yok olmuş, hastalıklarla başbaşa kalmıştır.
    Dedi ki, “Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. RAB verdi, RAB aldı, RAB’bin adına övgüler olsun!” Eyüp.1: 21
    Tüm bu olumsuzluklara rağmen Eyüp isyankar davranmamış, koşullarını benimsemiştir. Başarılı bir sınavdan geçmiştir Eyüp.

    İbrahim de denenmelerden geçmiş ve başarıyla çıkmıştı. Tanrı’ya olan sadakatinin ve güvenin denenmesiydi.
    Tanrı ondan çocuğunu kurban etmesini istemiş ve bu isteği koşulsuz ve sorgusuzcasına yerine getirmek için eyleme geçmişti İbrahim. Tanrı İbrahime çocuğu yerine kesmesi için bir koç göndermiş ve çocuğu İbrahime bağışlamıştı.
    İbrahim denendi, denenme sınavını başayıyla tamamladı ve birçok ulusun babası olmaya hak kazandı.
    Denenmelere dayanabilmeli ve bu dayanıklıktaki gücü Tanrı’dan aldığımızı unutmamalıyız.

    Ayartılma ise bambaşka bir konudur aslında.
    Ayartılma kesinlikle Tanrı’dan değildir. Tanrı kandırmaz, yalan söylemez, O’nun doğrusu asla değişken değildir.
    Şeytan dır ayartan ve yalanlar söyleyen.
    Bizleri Tanrı’dan uzaklaştırmak için her tür hile ve aldatmacayla karşımıza çıkandır.
    Bizleri kandırmak ve kötü olan yollara sevketmek için tüm çabasını sarfeden yine o dur.
    Şeytan sinsi bir düşmandır. Gözü herzaman inanlı kişinin üzerindedir.
    Küçücük bir hata yapmamızı bekler sürekli. Bulduğu açık kapıdan girer ve bizleri ayartır.
    Amacı bellidir. Bizleri Rab’den uzaklaştırmak, kilise ve kardeşlerimizle olan birliktelikten koparmak, umutsuz ve karamsar düşüncelere kapılmamızı sağlamak, Rab’de büyümemizi engellemektir.

    Tanrı’nın Aden bahçesine iyiyi ve kötüyü koymaktaki maksadı, Adem ve Havva’yı denemek istemesiydi. Meyvesinden yemek yasaklanmıştı onlara. Bu bir sınavdı onlar için.
    Yemek zorundalarmıydı. Açmı kalmışlardı. başka meyve ağacımı yoktu o bahçede.
    Neden yemişlerdi o halde.
    Deneniyorlardı aslında. Sınava tabi tutulmuş ve güvenilirlikleri test edilmekteydi.
    Ne olmuştuda o yasaklanmış ağacın meyvesinden yemişlerdi.
    Ayartılmışlardı evet. Benliklerine yenik düşmüşlerdi.
    Tanrı’ya olan güvenleri eksilmişti.
    Şeytanın sözleri onlara çok çekici gelmişti. Ayartılmışlardı, kandırılmışlardı.
    O meyve ellerindeyken, Tanrı’nın onlara söylediği sözleri hatırlamadılar. Tanrı gibi herşeyi bilmek istediler. Tanrı olmak istediler aslında. Onsuz bir yaşamı seçtiler ve ruhen öldüler.
    Bedenleri sonsuz bir yaşamın içindeyken artık ölümlü bir bedene sahip oldular.
    Tüm yaradılış onların egemenliğinde ve kontrol onlardaydı. Dünyanın egemenliğini Tanrı onlara vermişti.
    Noldu.. Bir söz dinlemezlikleri yüzünden dünyanın egemenliği Şeytan’a geçti.
    Artık dünyada Şeytan hükmeden ve yöneten oluverdi.
    O ki göklerin egemenliğinde yer edinememiş ve dünyaya düşürülmüştü.
    Adem ve Havva denenmeden başarısızlıkla çıktılar ve yenik düştüler.
    Kendi kararlarını kendileri vermişlerdi.

    Bizlerde yaşamızın birçok evresinde denenmelerden geçmekteyiz. Bu anlarda Şeytan’da sürekli bizlere karşı olan saldırısını artırmakta ve bizleri kandırıp ayartmaya çalışmaktadır.
    Aynı Adem ve Havva örneğinde olduğu gibi.

    Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın.
    Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır.
    Yak.1: 2-3
    Tanrıya olan güvenimizin ve imanımızın sınanmasıdır denenmeler.
    Bu bilinçte olduğumuz zaman, Tanrı’dan gelen her tür denenmeyi büyük bir sevinçle karşılayabiliriz.
    Biliriz ki, O bizimle gurur duyuyor ve bizi çok seviyor.
    Biliriz ki, gücümüzü O’ndan alacak ve bu denenmeden de başarıyla çııkacağızdır.
    Biliriz ki, denenme esnasında sabrımızın kaynağı O’dur.
    Denenme, O’na olan sevgimizin ispatıdır.
    En sonunda teselli edileceğimizi ve ödüllendirileceğimizi biliriz.
    Ne mutlu denemeye dayanan kişiye! Denemeden başarıyla çıktığı zaman Rab’bin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır. Yak.1: 12
    Mutluyuz evet, Rab’leyiz. Mutluyuz, söz dinliyoruz. Mutluyuz, O’ndan öğreniyoruz.
    Mutluyuz, O’nun yüreklerimize dökmüş olduğu gerçek sevgiyi biliyor ve yaşıyoruz. Mutluyuz çünkü O’nu çok seviyoruz.
    Ne mutlu bizlere.

    Deneniyoruz evet. Yalnızlıkla, parasızlıkla, açlıkla, yoksullukla, hastalıklarla, dışlanmalarla, iftiralarla, suçlanmalarla, sevgiden yoksunlukla, anlaşılamamakla, horgörünmekle, terkedilmekle, hayal kırıklıklarıyla deneniyoruz sürekli.
    Yaşam koşullarımız her ne olursa olsun, sığınacağımız tek bir yer vardır.
    Göklerdeki Babamıza sığınıp O’ndan dayanma gücü istememiz gereklidir.
    Her çaresizliğimizi O’na bildirip, çarenin O’ndan geleceğine kuşku duymamamız gerekmektedir.
    O adil olan yargıçtır. Gerekeni yapacaktır.
    Tüm bu olumsuz koşullarda suskun kalabilir ve Rab’bi izlersek; bizim için kazandığı zaferleri bir bir gözlemleyebiliriz.

    Herzaman denenmelerden başarıyla çıkabiliyormuyuz?
    Elbette aldatılıyor ve kandırılıyoruz. Peki, bunu anladığımızda, farkına vardığımızda ne yapmalıyız?
    Kimseyi suçlamamalıyız, bahane yaratmamalıyız. Denenmeden başarısız olan biziz çünkü.
    Hiç vakit kaybetmeden Rab’be dönmeli ve O’ndan bağışlanma dilemeliyiz.
    Açık yüreklilikle ve korkusuzca O’na sorabilmeliyiz.
    ‘’Bu denemeden neden başarılı olamadım’’ diyebilmeliyiz.
    Aynı denenmeyle tekrar karşılaşacak olduğumuzda, evvelki tecrübemizi hatırlayıp O’ndan yardım istemeliyiz.
    Kendi güçsüzlüğümüzü farketmeli ve O’ndan öğrenmeye devam etmeliyiz.
    Tabi olduğumuz her denenme bizleri Rab’de büyütüp olgunlaştıracaktır.

    Bu nedenle şimdi kısa bir süre çeşitli denemeler sonucu acı çekmeniz gerekiyorsa da, sevinçle coşmaktasınız. 1.Pe.1: 6
    Hem acı çekmek, aynı zamandana sevinçle coşmak mümkünmüdür?
    Petrus mektubunda acı ve sevinci bir arada yaşanabileceğini vurgulamıştır.
    Elbette mumkündür. Mesih İsa uğruna çektiğimiz her acı, beraberinde bizlere sevinç getirmektedir.
    Çünkü biliriz ki, O bizleri çok sevmekte, bizleri herzaman avutmakta, değer vermekte ve her zaman bizimle birlikte olmaktadır.
    Acılarımız geçicidir ama Mesih’teki yerimiz kalıcı ve sonsuzdur. Sevincimizde, coşkumuzda çok haklıdır.

    Görülüyor ki Rab kendi yolunda yürüyenleri karşılaştıkları denemelerden nasıl kurtaracağını bilir. 2.Pe.2: 9
    Rab bizleri ayık ve uyanık olmamız için uyarmıştır. Denenmelerden korkmak gereksizdir. Her denenme süreci sonunda Rab bizleri o denenmeden nasıl kurtaracağını bilmektedir.
    Herkesin karşılaştığı denemelerden başka denemelerle karşılaşmadınız. Tanrım güvenilirdir, gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için denemeyle birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır. 1.Ko.10: 13
    Rab’bimiz bilmektedir; hangi durumda ne kadar dayanma gücümüzün olduğunu.
    Gücümüzü aşan bir denenmeyle bizleri asla başbaşa bırakmayacaktır.
    Kendi gücümüzün bizler farkında olmayabiliriz. Denenmeler esnasılda o gücü farkeder ve dayanırız.
    Denenme sonrası ise; birçok yeni doğrular öğrenir, Rab’le olan birlikteliğimizi ve güvenimizi dahada kuvvetlendirmiş oluruz.

    ’’Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.’’ diye dua ettiğimizde Rab’den yardım istiyoruzdur.
    Ayartılan kişi, “Tanrı beni ayartıyor” demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz.
    Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır.
    Yak.1: 13-14
    Evet kardeşlerim. Tanrı kimseyi ayartmaz, kimseye yalan söylemez, kimseyi günaha sürüklemez, kimsenin ondan uzaklaşması için kandırmaz.
    Eğer kandırılmışsak, ayartılmışsak bilmeliyiz ki bu durum bizlerden kaynaklanmaktadır. Sorumlu olan sadece bizlerizdir.
    Kendi tercihimiz ve isteğimizle ayartılmışızdır.
    Benliğimizin ve bedenimizin arzularına yenik düşmüş, şeytana kulak vermiş, onunla ve onun hizmetçileriyle işbirliğine girmiş, kontrolü Tanrıdan alıp Şeytana teslim etmişizdir.
    Bu eylemimiz bizlerin Tanrı’dan uzaklaşmasına sebep olmuştur.
    Artık O’nsuz bir yaşam içerisine girmişizdir.
    Egemenimiz Şeytandır, benliklerimizdir, dünyadır artık.
    Tanrı ile ruhsal bağımız son bulmuştur.

    Şunu demek istiyorum: Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz. Gal.5: 16
    Rab’den uzaklaşmamak için yapmamız gereken şey Kutsal Ruh’un denetiminde yaşamaktır.
    Bizler kendi benliklerimize değil, içimizde bulunan ve bizlerle olan Rab’bin Kutsal Ruh’una güvenmeliyiz.
    Ruh’la attığımız her adım bizleri kötü olandan koruyacaktır.
    O’nunla kurduğumuz diri birliktelik, bizlerin yaşamlarında kutsal olan doğru kararlar aldırtacaktır.
    O’nunla olmak, Mesih’le bir olabilmektir.
    Kutsal Ruh’un görevi bizleri Rab’bimiz Mesih İsa’ya bağlı evlatlar olarak yaşatmaktır.
    Ruh’la yürüdüğümüz zaman, benlikten uzaklaşır ve benliğin tutkularını düşünmeyiz.
    Bizler Mesih’te yeni bir kimlik edinir ve yeni birer yaratıklar oluruz.
    Eski şeyleri geçmişte bırakır, her şeye yeni baştan başlarız.

    “Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.” Mat.26: 41
    Evet. Ruhsal yaşamımızdaki tüm sorumluluk bizlere aittir.
    Rab’de kalabilmek için ayık ve uyanık olmamız gereklidir.
    Ruhumuz her anımızı Rab’le birlikte geçirmek için çok hevesli ve isteklidir.
    Ama bedenlerimiz, Ruhumuzun bu isteğine dayanamazlar, güçsüzdürler.
    Ruhumuz ve bedenimiz arasında sürekli bir çatışma vardır.
    Beden ruha, ruhta bedene karşı olan arzu ve isteklerini yerine getirmeye çalışır.
    Birbirini yönlendirme mücadelesi içerisindedirler.
    Bizler en çok neyi beslersek galip gelen taraf o olacaktır.
    Ruhumuzun galip gelebilmesi için dua ya ihtiyacımız olduğu mutlaktır.
    Ben bedenimin istek ve arzularını denetlerim düşüncesi, yenilmiş olduğumuzun kanıtıdır.
    Rab’den yardım almadan bunu başaramayız.

    Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir.
    Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.
    Mat.5: 29-30
    Ayartılma çok ciddi bir konudur.
    Bedenlerimizin herhangi bir üyesi günah işliyorsa veya günaha meyilliyse, o üyeden yoksun kalmak bizler için en doğru olan tercih olmalıdır.
    Biliyoruz ki bedenlerimiz geçicidir. Sonsuz olan ise ruhumuzdur.
    Eksik, sakat bir beden bizi sonsuz yaşamdan alıkoyamaz.
    Ama ruhumuz herzaman diri olmalıdır.
    Rab’bin diri tanıkları olarak, lekesiz bir yaşam sürmek istiyorsak eğer, günah ile bir birlikteliğimizin bulunmaması gerekmektedir.
    Günah işlememize neden olan benliğimizin ve bedenlerimiz arzularına karşı tam bir özdenetim gerektirmektedir.
    Denetimimizi Kutsal Ruh’a teslim ettiğimizde başarı sağlarız.
    Kutsal ruh inanlıya kutsal bir yaşam sürmesi için gerekli olan gücü sağlamaktadır. Bu O’nun görevidir.

    Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır. Yak.4: 7
    Tanrı’yla olan birlikteliğimiz devamlılık gösterdiğinde, şeytana karşı direnebilecek güçte ve yetkide oluruz.
    Önemli olan kararlılıktır. Kararlı inanlı zayıf inanlı değildir. Bedeninide, benliğinide kontrol altında tutan kişidir.
    Güvancesi Rab’dir. O’nun adıyla ruhsal tüm eksikliklerini giderebilir ve ne dilerse o gerçekleşir.
    Rab’bin boyunduruğunda olam inanlıya Şeytan asla yaklaşamaz ve onu yönlendiremez.
    Çünkü Rab’bimiz Mesih İsa inanlının yanıbaşındadır ve bu yolculukta inanlıyı yalnız bırakmayacaktır.
    Şeytan bizi bu yolculukta herzaman gözlemleyecek ve bizi ayartmaya çalışacaktır.
    O bizlerin Tanrı ile olan birlikteliğini kıskanmakta ve bizleri düşmanı bilmektedir.

    Tüm egemenlik, güç ve yücelik Göklerdeki Babamızındır.
    Var olmuş, var olan ve sonsuzlarca var olacak olan O’dur.

    ‘’Göklerdeki Babamız’’ duasını bizlere Rab’bimiz öğretmiştir.
    Bu öğretiye sadık kalalım ve dua edelim.

    ‘Göklerdeki Babamız,
    Adın kutsal kılınsın.
    Egemenliğin gelsin.
    Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun.
    Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
    Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
    Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar.
    Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir!
    Amin.

    Sevgiyleeeee

    #34229
    Anonim
    Pasif

    RAB Çobanımdır,
    Eksiğim olmaz.

    Beni yemyeşil çayırlarda yatırır,
    Sakın suların kıyısına götürür.
    İçimi tazeler,

    Adı uğruna bana doğru yollarda
    öncülük eder.

    Karanlık ölüm vadisinden
    geçsem bile,
    Kötülükten korkmam.

    Çünkü sen benimlesin.
    Çomağım,değneğin güven verir bana.

    Düşmanlarımın önünde bana sofra kurarsın,
    Başıma yağ sürersin,
    Ömrüm boyunca yanlız iyilik ve
    sevgin izleyecek beni,
    Hep Rab’bin evinde oturacağım. Mezmurlar 23=1.2.3.4.5.6

    RAB’be gelin ve, RAB’be iman edin,bırakın Çobanınız O, olsun.RAB
    sizi her kötülükten koruyacaktır.Rab’bimiz Harika öğütcü,0 Güçlü Tanrı,Ebedi Baba,mız,Esenlik Önderimizdir…Halleluya.

11 yazı görüntüleniyor - 1 ile 11 arası (toplam 11)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.