Kutsal Kitap’ın ‘Seçtiği’ Seçilmişlik Öğretisi

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #26408
    Anonim
    Pasif

    Kutsal Kitap’ın ‘Seçtiği’ Seçilmişlik Öğretisi
    (Carlos Madrigal)


    1.) Bütün doktirin tanımları, yalnız Tanrı’nın vahyettiği gerçeğin bir yönünü açıklamaktadır.

    2.) Her şeyi Tanrı’nın Egemenliği’ne bağlayan bütün yorumlar doğrudur.

    3.) İnsanı her konuda özgür ve hareketlerinden sorumlu gösteren bütün yorumlar da doğrudur.

    4.) Her iki yorum ekolu çelişkili gibi görünebilir, ama bu, gerçeğin (paranın) yalnız bir yüzünü göstermelerinden kaynaklanır.



    Bir hadise göre, bir çocuk doğmadan önce bir melek, ‘Ya Rab, sefil mi olsun, varlıklı mı olsun?’ diye sorar.Cevabı da kitaba yazar. Sonra, ‘Ya Rab, erkek mi olsun, kadın mı olsun?…’ Aynı şekilde melek ahlaki davranışı, mesleği, ömrü ve mal varlığının ne olacağını sorup yazar. Son olarak Tanrı meleğe şöyle der: ‘Kitabı mühürle; öyle ki, ne bir şey eklensin ne de çıkarılsın!’ Başka bir hadiste ise şöyle yazar: Dünyaya gelmiş geçmiş canlardan, kaderi cennet veya cehennem olsun, Tanrı tarafından sonu belirlenmemiş kimse yoktur.


    Hepimizin, ‘Yaşamın anlamı nedir?’ ya da ‘Hayatımızda bütün olup bitenlerin sorumlusu kimdir?’ gibi çeşitli konularda aklını kurcalayan sorular vardır. Bu konudaki görüşlerimiz yetişme tarzımızdan, toplumumuzun düşünce kalıplarından oluşabilir. Ama yine de anlam veremediğimiz hayatın ‘beklenmeyenleri’ karşısında cevaplar ararız. Olaylar karşısında gösterilen tepkiler farklıdır. Kimisi batıl inançlara sarılır, kimisi ‘kaderine’ boyun eğer, kimisi ise isyan eder.

    Kutsal Kitap’ın açıklamalarını kabul ettiğimizde yalnızca iki yanıtın olduğunu görürüz: ‘Tanrı her şeyin nedenidir!’ ya da ‘İnsan her şeyin sorumlusudur…’ Her iki görüşün taraftarları da sonuna kadar haklılıklarını savunmaya hazırlar.


    Konuya hangi konudan yaklaşırsak yaklaşalım farklı düşünenler, cevaplanması zor itirazlar sunabilirler. İnsanın ‘özgür iradesini’ savunanlar, ‘kör talih’ taraftarları dedikleri (kör talih: ‘fatalizm), yani kaderci görüşte olanlar şu eleştiriyi getirirler: ‘Eğer Tanrı insanın kaderine mutlak suretle Kendisi karar verirs, insan onun elindeki bir kukladır ve hareketlerinden sorumlu tutulması haksızlıktır. Tanrı’nın ‘şartsız egemenliği’ düşüncesini savunanlar ise ‘kibirli ve asi’ diye adlandırdıkları diğer düşüncedeki kişilere şu eleştiriyi yöneltirlerf: ‘Eğer insan kendi kendine Tanrı’ya dönmeye karar verebiliyorsa, demek ki, kendi kurtuluşuna bir şey katabiliyor. Bu, kurtuluşun insanın başarısı olmadığı gerçeğine ters düşer… Ve daha da kötüsü; insan bütün kararlarında % 100 bağımsız ise, insan ilk günahı işlerken durum Tanrı’nın denetiminden kaçmıştır ki bu, O’nun evreni yönetmekten aciz olduğu anlamına gelir. Böylece Tanrı insanın kuklası olmuş olur… İşin içinden nasıl çıkacağız?


    Aslında gerçek konu şu: Kutsal Kitap’ta ‘seçilmişlik’tenve ‘önceden belirleme’den açıkça söz ediliyor:


    ‘Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti’ (Romalılar 8:30).


    Dolayısıyla tartışma böyle bir konunun İncil inancına uyup uymadığı üzerine değil, bunun doğru anlamı ve yorumunun ne olduğu üzerinedir. Diğer taraftan İncil insana ‘özgürlük’ bildirisini anlatır:


    ‘Kardeşler, siz ÖZGÜR olmaya çağrıldınız. Ancak özgürlük benlik için fırsat olmasın’ (Galatyalılar 5:13).


    ‘ÖZGÜR insanlar olarak yaşayın, ancak özgürlüğünüzü kötülük yapmak için bahane etmeyin. Tanrı’nın kulları olarak yaşayın’ (1.Petrus 2:16).


    Demek ki, kötüye kullanılabilecek derecede ‘bağımsız’ bir özgürlük vardır! Böylece tartışma insan özgürlüğü (ve dolayısıyla yükümlülüğü) üzerine değildir; tartışma konusu bu özgürlüğün Tanrı’nın Egemenliğiyle nasıl bağdaştığı ve insanın kaderini ne dereceye kadar kendisinin belirlediğidir. Öyleyse Kutsal Kitap gerçeğine yakışan görüş hangisidir?

    Hristiyanlıkta (özellikle protestanlıkta) ileri sürülen farklı görüşlerin savlarını sıraya koymaya çalışalım:

    Evrenselcilik (Universalizm): Bu görüşe göre Mesih İsa herkes için öldüğünden, herkes kurtulacaktır. Bunun Kutsal Kitap’a aykırı bir görüş olduğuna kuşku yoktur.

    Pelagiusçuluk: Bu, Pelagius’un görüşüdür. Buna göre insan doğası günahla bozulmadığı için kurtuluşunu kendi çabasıyla kazanabilir. Hristiyan mezheplerinden hiçbiri bu görüşü asla savunmamıştır.

    Arminianizm: Pelaiusçuluk ve Augustinusçuluk arasında bir yerdedir. Temel görüşleri şöyle özetlenebilir:


    a.) Mesih İsa bütün insanlar için öldü.
    b.) Kurtuluş armağanı bütün insanlara sunulmaktadır.
    c.) İnsan kurtuluş davetini kabul etme ya da reddedilme hakkına sahiptir.
    d.) İnsan, Kutsal Ruh’un etkisine ve gücüne karşı koyabilir
    e.) Kurtuluşa kavuşmuş insanlar, kurtuluşlarını yitirebilirler.



    Ana düşünce şudur: Kurtuluş ve kutsallaşma sürecinde Tanrı’nın lütfu ve insan gayreti beraber çalışırlar. İnsan doğası ilk günahtan sonra bozuldu (hastalandı), ama tamamen yozlaşmadı (irade ögzürlüğünü yitirmedi). Bu nedenle Tanrı çağrısına cevap verecek yapıya sahiptir. Her ne kadar kendi çabasıyla kurtuluşu hak etmiyorsa da…



    4. Calvinizm: İçinde geniş bir yelpazede farklı görüşler barındırdığı halde, temel düşünceler şöyle özetlenebilir:



    a.) Asli günah nedeniyle insan doğası Tanrı’yı hoşnut etmekten tamamen yoksundur (tümüyle yozlaşmıştır) ve bütün insanlar doğal halleriyle cehennemi hak ederler.
    b.) Tanrı mutlak egemenliği uyarınca kimi insanları kurtulmaları için (cennete gitmeleri için) ezelden beri belirledi, kimilerini ise doğal haline terk etti (yani cehenneme giderler).
    c.) İsa Mesih günahları bağışlatan kurban (kefaret) olarak yalnız seçilenler için öldü.
    d.) Kutsal Ruh kefaretin etkisini seçilenler için etkin kılar. Seçilenler, Kutsal Ruh’un bu işleyişini sağlayamaz, aynı zamanda buna (lütfa) karşı da koyamazlar..
    e.) Bütün seçilenler Tanrı’nın gücüyle korunur ve kurtulurlar (mutlaka cennete giderler).

    Bunları okurken eminim ki, kimi açıklamalar karşısında içinizden, ‘Olamaz böyle bir şey’; ya da bir başkasını okurken, ‘İşte doğrusu bu olmalı’ demişsinizdir. Ne var ki, tepkimiz doğru olsa da, teolojide gerçeği gerçek kılan şey, düşüncelerimize uyan ya da aklımıza yatan görüşler değil, Tanrı’nın Sözü’nün açıklamalarıdır. Öyleyse, Tanrı Sözü bu konuda ne diyor diye sormalı ve Kutsal Kitap’ın düşüncelerimizi şekillendirmesine izin vermeliyiz.

    Doğrusunu isterseniz (acizane görüşümü söylüyorum), Kutsal Kitap’ta Arminianizm’e ya da Calwinizm’ % 100 uyan bir teolojik sistem yoktur. Diğer taraftan her iki teolojik sistemi destekler görünen çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bu görüşlerden birini benimseyen taraf genellikle farklı görüştekilerin sunduğu ayetleri ikincil bir öneme ya da ‘farklı’ bir anlama sahip olarak gösterir. Ne yazık ki, bu davranış Tanrı gerçeğine hizmet etmez ve Kutsal Kitap’ı istediğimiz tarafa çekebiliriz tarzında yanlış bir izlenim yaratır. Aslında her ‘iki’ tarafta Hristiyanlık tarihi boyunca farklı görüşleri savunan son derece saygıdeğer teologlar olmuştur. Bunların temel amacı mutlaka her şeyden çok Tanrı gerçeğine hizmet etmek ve Tanrı Sözü’nü onurlandırmak olmuştur. Görüşlerine saygı duymalıyız.

    Ne var ki genellikle Kutsal Kitap konusunda yalnızca kendilerinin ve mezheplerinin görüşü olduğu için teolojik tartışmalardan hoşlanan kişilerden ötürü, ‘seçilmişlik’ gibi son derece bereketli bir konu, imanlılar arasındaki ayrılıklar ve şiddetli bölünmelere neden olmuştur. Aslında Mesih inanlısı istediği teolojik görüşü benimseyebilir ya da hiçbir teolojik ‘kefeye’ girmek istemeyebilir. Ama Kutsal Kitap’a mutlak bağlılıkla yükümlüdür.

    Unutulmaması gereken şey şudur: ‘Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim… yetkin olan geldiğinde sınırlı olan ortadan kalkacaktır’ (1.Koritntliler 13: 12-10).

    Kutsal Kitap bu dünyada kaldığımız sürece bilgimizin sınırlı olduğunu ve de olacağını açıkça söyler. Asıl ifade ‚kısmen biliyoruz’ şeklindedir. Yani bilebildiğimiz bazı ruhsal gerçekler var, ama tam olarak bilmemiz mümkün olmayan birçok ayrıntı, belki de tam olarak bilemediğimiz birçok temel gerçek de vardır. Bunun nedeni çok basittir:

    ‚Gizlilik Tanrımız Rab’be özgüdür. Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir’ (Yas:29:29).

    Yani Tanrı’nın açıklamak istediği ve istemediği gerçekler (veya ayrıntılar) vardır. Açıkladığı gerçekler bize aittir. Açıklamadığı gerçekler Kendisine ait ilahi sırlardır. Bizim teolojik görüşlerimiz Tanrı’nın açıkladıklarının ötesine gidemez. Bu yüzden Pavlus, ‚Yazılmış olanın dışına çıkmayın’ der (1.Korintliler 4:6).

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.