Yumuşak Huylulukta Boyun Eğiş Vardır
- Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
24. Mayıs 2009: 11:00 #26177AnonimPasif
Yumuşak Huylulukta Boyun Eğiş Vardır
(Dr. Billy Graham)
Boyun Eğmenin iki anlamı vardır: Birincisi olumsuz, ikincisi olumludur. ‘Bırakmak, vazgeçmek’ ve ayni zamanda ‘vermek’ anlamına gelir. Bu anlam, İsa’nın sözcükleriyle uyumludur.
‘Yaşamını yitiren, (ya da yaşamından vazgeçen)… yaşamını bulacaktır’ (Matta 10:39).
‘Yaşamla savaşmak her ikimizi de aşar’ diyen modern anlatımı duymuşsunuzdur. Yumuşak huylu olanlar, saldırıya uğradıklarında savaşmazlar. Kendilerini Tanrı’nın ellerine bırakarak boyun eğmenin sırrını öğrenmişlerdir. Bu kişilerin yerine Tanrı savaşır!
Kutsal Kitap şu konuda şöyle der: ‘Bedenimizin parçalarını nasıl bir zamanlar iğrençliğe ve kötülüğe uşak olarak sundunuzsa, şimdi de kutsallığa yükseltilen doğruluğun uşakları olarak sunun’ (Romalılar 6.19).
Zihninizi gücenmeyle doldurmak, bedeninizi günahlı eğlenceyle kötüye kullanmak ve canınıza inatçılıkla zarar vermek yerine her şeyi alçakgönüllülükle Tanrı’nın eline verin. Çatışmalarınız yok olacak ve içinizdeki gerginlikler havaya uçup kaybolacaktır. Boyun eğmeye, üretmeye ve ürün vermeye başlayan yaşamınızın değeri olacaktır. Can sıkıntısı eriyip yok olacak, umut ve beklenti ile dolarak canlanacaksınız. Yumuşak huylulukla boyun eğdiğiniz için Tanrı’nın, tüm varlıklarıyla kendisine güvenenler için depoladığı yeryüzündeki iyi şeyleri miras almaya başlayacaksınız. Bilim bile, anlaşılması kolay sözcüklerle, tümüyle boyun eğişi öğretmekte. Thomas Huxley bir zamanlar Charles Kingsley’ şöyle yazmıştı:
‘Bilim, gerçeklerinin önünde küçük bir çocuk gibi oturmamızı, önyargılı bir düşünceyi terk etmeye hazır olmamızı, doğanın bizi yönlendireceği herhangi bir sona yönlendirilmeye istekli olmamızı, yoksa hiçbir şey bilmeyebileceğimizi söyler.
İrademizi, Tanrı’nın iradesine vermek olumsuz bir işlem gibi görünebilir, ama kesin yararlar sağlar.
Yumuşak huylular mutludurlar.
Boyun eğmiş olanlar mutludurlar.
Yaşamlarını, servetlerini ve geleceklerini, Yaratıcıları’nın becerili ellerine bırakanlar mutludurlar.
Yaşamlarını Tanrı’nın yönetmesine izin verenler mutludurlar.
Tanrı bizleri, boyun eğmemiz için değil, yararlı ve bereket dolu bir yaşama uygun bir hale gelmemiz için eğitir. Bilgeliğin kaynağı olan Tanrı, kontrol edilemeyen bir yaşamın mutsuz bir yaşam olduğunu bildiğinden, ‘doğruluk yollarına’ yönlendirilebilmeleri için dikbaşlı canlarımıza gem vurur. Tanrı, bizleri eğitmeyi, ve O’nun isteğini yaşayabilmemiz için kontorlü altına almayı arzular.
‘Öyleyse kardeşlerim, Tanrı’nın sevecenliği adına size yalvarırım: Bedenlerinizi dir, kutsal, beğenilir sunu olarak Tanrı’ya sunun. Sunmanız gereken sağlıklı ruhsal hizmet budur. Şimdiki çağın gidişine uymayın. Tersine, düşüncelerinizin yenilenmesiyle büsbütün değiştirilmiş olanlar olun. Öyle ki, Tanrı’nın yararlı, beğenilir ve yetkin isteğinin ne olduğunu öğrenesiniz’ (Romalılar 12:12).
Bilimin fiziksel alanda yaptığını, Tanrı ruhsal alanda yapar. Bilim, Niagara Nehri’nin vahşi dalgalarını alır ve onları milyonlarca evi aydınlatmak ve endüstrinin verimli çarklarını döndürmek için elektirik enerjisine çevirir.
Tanrı, politik bir gerici vr fanatik olan PETRUS’u aldı, onun enerjisini ve sınır tanımayan coşkunu, bayağı amaçlar yerine yüksek amaçlar için kullandı ve Petrus’un dünyayı yeniden biçimlendiren bir eylemi yönlendirmesini sağladı.
Politikayı, politikacının iplerinden birinin kendi boynunu sallandırmasına engel olacak kadar iyi bilen, tatlı dilli, hilekar politikacıMATTA’yı aldı ve lütuf yularını boynuna geçirerek onu bir bereket temsilcisine döndürdü. Tanrı, öğrencilerinden her birini eğitmeliydi. Eğitim, onların güç ve enerjilerini yok etmiyordu; yeniden yönlendiriyordu.
Sizin bir mizacınız var, size özel ve eşsiz. Tanrı, bu mizacınızdan kurtulmanızı istemiyor. Ama eğer mutlu olacaksanız, bu mizacınızın kontrol altına alınmasını ve uygun kullanım için yeniden kanalize edilmesi gerektiğini söylüyor. Tanrı, mizacı kontrol edilemeyen birini kullanmadığı gibi, mizacı olmayan birini de kullanmaz. Mesih inanlılarının bazıları, hiçbir konuda asla ‘heyecanlanıp sinirlenmezler’, adaletsizlik, insanların canlarının ve bedenlerinin takas edildiği günahlı işler ya da yüksek mevkilerdeki çürümüşlük onları öfkelendirmez. Biri şöyle demişti: ‘Sahip olduklarımız arasında bazı şeyler gelişmez, bazıları ise gelişir. Mizacınız gelişen şeylerden biridir. Kutsal Kitap, kontrol edilemeyen mizaç konusunda uyarıda bulumaktadır.
‘Öfkeli adam çekişme çıkarır; ama geç öfkelenen kavgayı yatıştırır’ (Süleyman’ın Özdeyişleri 15:18).
Bir ego’nuz var.. bir birey olmanın bilinci! Elbette olacak ve Tanrı bu egodan kurtulmanızı istmiyor. Değerimiz ve önemimiz konusunda doğru bir anlayışa sahip olmamız aslında bizim için önemli, psikolojlar bunu sağlıklı bir özdeğere sahip olmak olarak adlandırıyorlar. Ama bu özdeğeri, en iyi şekilde kendimizi Tanrı’nın bizi gördüğü gibi görmeye başladığımızda geliştiririz. Çocukları olabilmemiz için, bağışlanarak günahtan temizlenmemizi arzulayacağı kadar değerli kişileriz O’nun gözünde. Ama bu kendinize tapınmanız, sürekli kendinizi düşünmeniz ve tümüyle kendiniz için yaşamanız gerektiği anlamına gelmez. Sağduyunuz size, böyle yaptığınız takdirde, yaşamınızın acınacak hale geleceğini söyler. Tanrı, mutluluğunuzla sizin ilgilendiğinizden daha çok ilgilenmektedir. ‘Kendini inkar et, beni izle!’ der.
Bugün zihin sağlığıyla ilgilenen kuruluşlar, Tanrı ve diğer insanlardan çok aşırı derecede kendilerini düşünen kişilerle dolu. Fiziksel durumları ne olursa olsun asla iyileşemeyeceklerdir. Bana, masalarında şu kart olan kişileri anımsatıyorlar:
‘Bir sinir çöküntüsüne girmeyi planlıyorum. Bunu hak ediyorum. Bunun için uğraştım ve sinir çöküntüsüne sahip olmama kimse engel olamayacak.’
Her birimizin bir dili ve bir sesi var. Bu konuşma organları yıkıcı ya da yapıcı olarak kullanılabilir. Dilimi, karalamak, sızlanmak, azarlamak, dırdır etmek ve kavga etmek için kullanabilirim; ya da dilimi Tanrı Ruhu’nun kontrolü altına getirip onu bir bereket ve övgü aracı yapabilirim. Kutsal Kitap’ta Yakup 3:5-6’da şu sözleri okuyoruz:
‘Bedenin küçücük bir parçası olmasına karşın dil çok büyük işlerle övünür. Bakın! Küçücük bir kıvılcım koca bir ormanı tutuşturmaya yetmez mi? Dil de bir ateş, bir kötülük evrenidir’.
Yakup 3:3’ün, yirminci yüzyıl çevirinde şöyle yazılıdır:‘Atların ağızlarına isteğimize göre davransınlar diye gem vururuz. Böylece tüm bedenlerini yönlendirebiliriz.’
Aynı şekilde, Mesih’in yaşamlarımız için olan isteğine boyun eğdiğimizde, eğitilmemiş mizaçlarımız O’nın kontrolü altına getirilmiş olur. Yumuşak huylu ve eğitilmiş ve Efendimiz’in hizmeti için uygun oluruz. -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.