hristiyanlarda Oruç varmıdır ?
- Bu konu 3 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
9. Şubat 2009: 11:28 #25933AnonimPasif
Selamlar.
Forumunuza yeni üye oldum.ben bir çok islam forum ve ateist forum sitesinde Nartkan nicki ile yazılar yazdım.Kurana inanan ve onu araştıran biriyim.İncil ve Tevratı forum tartışmalarım sırasında edindiğim bilgiler kadar tanıyorum.yani İncil ve Tevratı bilmiyorum diyelim.
sanırım 50 kadar islam forum sitesinde yazılar yazdım.ancak hiçbir islam forum sitesi çok uzun yazmama müsade etmedi.çünkü Kuran adına algıladıklarım onlardan çok farklı olduğu için beni misyoner sanıp uzaklaştırdılar.şuan tek bir islami forum sitesinde yazıyorum.benim gibi düşünen az sayıda dostum ile birlikte fikirlerimizi paylaşıyoruz.ve artık biraz incil ve tevrat konularına girmek istiyorum.
zaman içinde incili öğrenirim.ama kutsal kitaplar ilk okumada insana kendini açmazlar.bunun için zaman gerekir.umarım sitenizde beni kabul edersiniz ve güzel tartışmalar yaparız.
sorum başlıktaki gibi.
hristiyanlıkta oruç varmıdır.
varsa nedir ve nasıldır.Kurandaki oruç hakkında çok iyi çalışmadım.ancak Kuranın orucu klasikteki oruç değil ! bu kesin.bu açıdan sizin orucunuzu merak ediyorum.belki bana açılım yapma fikri verir.
9. Şubat 2009: 18:35 #32182AnonimPasifHRİSTİYANLIKTA ORUÇ
Önsöz
I. BÖLÜM: HRİSTİYANLIKTA ORUÇ
Oruça Öğretisine Giriş
Hritiyanlıkta Oruç
II. BÖLÜM: MESİH MERKEZLİ ORUÇ
– Orucu Ne Zaman Tutmalıyız
– J.Calvin’in oruç Hakkındaki Öğretişi
– Hangi Konularda Oruç Tutabiliriz
– Orucu Nasıl Tutmalıyız
III. BÖLÜM: TANRI’YI DİNLEMEK
IV. BÖLÜM: ORUCA BAŞLAMAK
– Kül Çarşambası
– Günlük Okuma Takvimi
– Günlük Dua Takvimi
ÖNSÖZ
Dualı Oruç Tanrı önünde alçalışı ve O’na itaati gerekli kılar. Böylece Tanrı’ya, O’nun Kutsal Kitap’ına, Kutsal Kilisesine olan hizmetimizi ve tanıklığımızı gözden geçirdiğimizde insanlık ailesi ile olan ilişkimizi de Tanrı’nın ışığına çıkarmış oluruz.
Bundan sonraki adım ise yaşantımızdaki tespit ettiğimiz aksaklıkları, yanlışları düzeltmeye çalışmak, hata ve günahlardan dönmek adımını içermelidir. Aksi takdirde oruç sadece bir alışkanlık olarak yerine getirilen bir şey olur ki, bunun da yüce Tanrı katında bir değeri yoktur.
“İbadet” Hristiyanlıkta çok geniş bir kavram olmasına rağmen genelde belirli dua saatlerinin rituellerini kilisede ya da tek başına bir yerde yerine getirmek olarak anlaşılır. Oysa İbadet deyince bunun içine Kutsal Yazıları okumak, kilisede toplu halde ve ayrıca evimizde iç odamızda tek başına Tanrı’ya övgü ve şükran yükseltmek, tövbe, itiraf ve dileklerin sunulduğu duaları Tanrı’ya kaldırmak akla gelmelidir. Bunun yanında Kilisede vaaz edilen sözü dikkat ile vicdanen dinlemek, sakramentlere uygun bir şekilde katılamak, Rab’bin kutsadığı sebt gününü tutmak bir Hristiyan’ın ruhani hayatının bir parçasıdır. Ancak bütün bunların içinde ondalık ve sunu kurbanlarıyla, maddi varlıklarımızla da Tanrı’ya teşekkür sunmak yer aldığı gibi Dualı Oruç ile de ibadetin kapsadığı her şeyi kişisel ve toplumsal olarak hayatın her alanına pratik etmeye çalışırız. Bütün bunlarla birlikte merhamet hizmetlerini, sözlü ve yaşamsal olan tanıklığımızı pak bir yürek ile dünyaya vermeye çalışırız.
Bu aşamada “inanıyorum” dediğimiz inancımızı bütün emir ve yasaklarıyla gündelik hayatın her adımına yerleştirmeye çalışırız. Bu da İbadeti belirlenmiş zamanlarda tekrarlanan şeyler olmaktan çıkarır ve yaşamın kendisi yapar.
Bu anlamda Kutsal Kitap’ın Oruç öğretisini gözden geçirmek ile sanırım ibadet hayatımızı, yani hiç ağlayış ve göz yaşının olmadığı sonsuzluktaki ülkemize doğru olan bu dünyasal hac yolculuğumuz boyunca nefes almış olduğumuz tüm zamanı gözden geçirmiş olacağız.
Saygılarımla,
Rev. İlhan Keskinöz
I. BÖLÜM
HRİSTİYANLIKTA ORUÇ
Oruç Öğretisine Giriş
Markos 2:18-22 (Matta 9:14‑17; Luka 5:33‑39)
18 Yahya’nın öğrencileriyle Ferisiler oruç tutarken, bazı kişiler İsa’ya gelip, «Yahya’nın ve Ferisilerin öğrencileri oruça tutuyor da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?» diye sordular.
a Matta 6:16-18, Elçilerin İşleri 13:2; 14:23
Oruç: Musa’nın Yasası (Levililer 16:29-34; 23:26-32, Sayılar 29:7-11, Elçilerin İşleri 27:9) yılda bir kez kefaret gününde (Yom Kippur bayramı) oruç tutmayı gerekli kılmaktadır (Mezmur 69:10-11, Elçilerin İşleri 27:9). Pişmanlık ve tövbe Eski Ahitin dindarlığında oruç ile gözükürdü (Hakimler 20:26, I.Krallar 21:27). Ama bazen insanlar böyle güzel bir uygulamayı içi boş rituellere dönüştürdüler (İşaya 58:3). Yahya’nın mesajı tövbe (Matta 3:11) merkezli olduğundan onun öğrencileri oruç tutmaktaydı. Ancak Yahya’nın öğrencileri ve Ferisilerin öğrecilerinin aynı sebepten oruç tuttuklarını düşünmüyoruz.
19 İsa şöyle karşılık verdi: «Güvey aralarında olduğu sürece davetliler oruç tutar mı hiç? Güvey aralarında oldukça oruç tutamazlar!
İsa yeryüzündeki kutsal varlığını bir düğün yemeği ile mukayese ediyor ve ‘güvey’ ifadesini kullanarak kendisini önceki peygamberlerden ayırıyor. İsa kendisini bir güveye benzeterek Krallığın varlığını bir düğün töreninde olduğu gibi kutlama (şölen) ile doğruluyor. Bu yüzden İsa’yı halkın hoşlanmadığı kimselerle bile yemek yerken görüyoruz (Matta 11:18-19, Luka 19:1-9). Çünkü İsa günahkarlara kurtuluş ve sevinç getirmeye gelmiştir. Kutsal Yazılar YEHOVA ile halkı ya da İsa ile kilisesi arasındaki ilişki ve sevgi bağını karı-koca arasındaki sevgi birliği ile mukayese ederek gösterir (İşaya 50:1; 54:1; 62:5, Yeremya 2:32, Hoşeya 2:1, Matta 25:1, Yuhanna 3:29, II.Korintliler 11:2, Efesliler 5:32, Vahiy 19:7; 21:9).
20 Ama güveyin aralarından alınacağı günlerb gelecek, onlar işte o zamanc, o gün oruçd tutacaklar.
b Elçilerin İşleri 1:9 c Luka 17:22 d Elçilerin İşleri 13:2; 14:23
güveyin aralarından alınacağı günler: Mesih’in çarmıh üzerindeki ölümünün bir ön bildirisidir. Buradaki ifade Mesih’in zulüm ve yargıyı kaldıracağını müjdeleyen İşaya 53:8 ayetini bize hatırlatır (Matta 11:5 ve İşaya 35:5-6/ Luka 4:18-19 ve İşaya 61:1-2/ Luka 22:37 ve İşaya 53:12). İsa tam kurtuluş ve özgürlük getirmek için çarmıhta bir kurban olarak ölmek üzere yeryüzüne gelmişti. Bu da büyük sevinç getiren İyi Haber’di (Luka 2:10-11; 24:52, Yuhanna 17:13).
oruç tutacaklar: Ancak 2:19 ayetinin işaret ettiği kutlama geçicidir. İsa Mesih’in acı çekip öleceği zaman gelecektir (güveyin aralarından alınacağı günler). Öğrenciler o zamandan itibaren oruç tutacaklardır.
21 Hiç kimse eski bir giysiyi çekmemiş bir kumaş parçasıyla yamamaz. Yoksa yeni yama eski giysiden kopar ve yırtık daha kötü duruma gelir. 22 Hiç kimse yeni şarabı eski tulumlara doldurmaz. Yoksa şarap tulumları patlatır, şarap da tulumlar da mahvolur. Yeni şarap yeni tulumlara doldurulur.»
çekmemiş kumaş (yeni yama) ya da yeni tulum simgeleri gelen Kral (İsa) ile gelmiş olan Krallığın yeni durumunu vurgulamaktadır. İsa burada bilgece olmayan işlerle, uygun tutulmayan oruç ile bu yeni durumun aranamayacağını göstermeye çalışıyor.
Bu ayetlerden önceki ayetlere baktığımızda dini önderler ve İsa arasındaki ayrılıkları görüyoruz.[1][1] İsa’nın günahkarları kabulü ve geleneğe aykırı olarak uygun olmayan kimselerle yemeğe oturması dini önderler ve İsa arasındaki önemli ayrılık noktasını oluşturmaktadır. Bunlara şimdi bir başka zıtlık daha ekleniyor. Bu da oruç konusudur.
Ferisiler haftada iki kez oruç tutarlardı (Luka 18:12). Bu yüzden Yahya’nın öğrencilerinin oruç tutuyor olması insanların gözünden kaçmıyor. Herkesin oruç tutarken İsa ve öğrencilerinin oruç tutmaması biraz tuhaf değil miydi? Öyleyse bu konuda bir soru sormanın tam zamanıydı.
Şüphe yok ki onlar bu sorularında konu üzerindeki meraklarını en açık bir şekilde belirttiler. Mesih ve öğrencilerininin oruç tutmamaları ve dindar kişilerden başka diğer şekillerde farklılıklar göstermeleri insanların bazen merak, bazen kızgınlığına sebep olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu sözlerde bir eleştiri vardı aynı zamanda:
“Yahya’nın ve Ferisilerin öğrencileri oruç tutuyor da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?”
Onların söylemek istediği şey aslında böyle davranan bir kişinin dindar veya Tanrısal bir kişi olamayacağı idi. Vaftizci Yahya’nın isminin böyle bir konuda kullanılması aslında Yahya’nın onların kafasındaki ve ifade etmek istedikleri duruma uygun bir kimse olması ve dindarlık ölçülerine göre toplumda tasvip edilebilen bir örnek olmasıydı.
Yahya’nın tutuklanmış olmasından dolayı öğrencilerinin o durumda oruç tutması çok muhtemel gözükmektedir. Yahya’nın öğrencileri açısından yemek ve içmek için uygun bir zaman değildi. Diğer yandan bir başka ihtimal de Yahya’nın öğrencilerinin orucu bir yaşam şekli olarak öne çıkarmış olabilirledi. Yahya özdenetimle yaşayan büyük bir insandı ve onun mesajı başkalarını da aynı şekilde az ile yetinen, kanaatkar kimseler olmaya teşvik etmekteydi. Yahya’nın öğrencileri Ferisilerin oruç tutmasından daha farklı bir amaçla oruç tutmaktaydı.
Aslında esas konu daima Tanrı’nın bizden ne yapmamızı istediği idi. Eski Ahit içinde pek çok kez oruç tutulduğunu görmekteyiz.[2][2] Ancak Tanrı yılda bir kez için, Kefaret Gününde oruç tutmayı emretmişti (Levililer 16:29-34). Mesih’in kırk gün oruç tutmasını hatırladığımızda bundan anladığımız şey insanların yaşanılan olaylara ya da içinde bulundukları duruma göre oruç tutmaları gerektiğidir. Ama ferisilerin yaptığı gibi oruç tutmakta ısrar etmek Tanrı’nın yasasında yapılmasını emrettiği şeyden daha fazlasını istemekti. Tanrı’nın ısrar etmediği bir konuda ısrar etmek insan yapımı bir şeyde Tanrı’yı aramak demekti. Eğer Kutsal Yazılar Tanrı adamı olmamız için bizleri bilge kılıp, öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlı[3][3] ise Kutsal Yazılara ilave edecek bir şeyimiz yoktur. Ferisilerin yaptığı gibi yapmak ise bir şekilde Kutsal Yazılara ilave yapmak gibiydi. Onların davranışları Kutsal Yazılarda olmayan bir şeyi varmış gibi gösteriyordu. Bu da Kutsal Yazıların mesajındaki amacı yanlış ve eksik tanıtmaktaydı.
Ancak İsa Mesih kendilerinin ve havarilerin oruç tutmamasına ilişkin şaşkınla karşılanan bu davranışlarını buradaki sorgulanmada açık sözlülükle savunuyor. İsa Mesih kendisinin oruç havarilerin tutmasının uygun olmadığını bir resim göstererek açıklıyor.
Bu resimde havariler bir damadın arkadaşları olarak temsil edilmektedir. Bu durumda havarileri sevdikleri arkadaşlarının düğün günü sevincinde oruç tutan kimseler olarak hayal edin. Bu uygun olmayacaktı. Ama havarilerin oruç tutacağı zaman gelecekti. Bu zaman ise güveyin (İsa Mesih’in) aralarından alınacağı[4][4] zamandı.
Bu benzetmede duymak için kulakları olanlara Mesih, İsrail halkının üzerindeki isyan ve yargıyı kaldırmak için ölüme doğru olan yürüyüşünü ilan etmekteydi. Çünkü İsa, havarilerin yas ve oruç tutmasına vesile olabilecek şekilde tutuklanacaktı.
İsa havarilerin oruç tutmasını eski bir giysiye çekmemiş bir kumaş parçası ile yama yapmaya ya da taze şarabı eski tulumlara koymaya benzetmektedir: Giysi yıkandığında yıkanmamış kumaş parçası çeker ve giysinin durumunu kötü bir hale sokardı. Aynı şekilde taze şarap fermantasyona devam ettiğinden [çıkan gazlar] eski tulumları patlatacaktı. Bu durumda şarap ve tulum ziyan olacaktı.
İsa burada ne demek istiyor? İsa bu son örneklemesinde Ferisiliğin Yasacılığı ve insan yapımı gelenekler ile lütuf Müjdesi’nin yolunun karıştırılamayacağını önemle vurguluyor. Mesih’in Tanrısal lütuf ve günahkarların bağışlanması öğretisi Ferisiliğin eski elbisesini yırtıyor, Ferisi dininin eski tulumlarını patlatıyordu.
Ferisi inanışında ancak onlar yasayı tuttukları [ve insan yapımı geleneklerden oluşan etraflarındaki çiti muhafaza ettikleri] sürece Tanrı antlaşmasını tutacaktı. Bu sonuçta insana bağlı ve insanın kendi kurtuluşunda payı olduğunu öğreten bir dindi.
Fakat İsa bunun tersine hak edilmeyen bir lütfu vaaz etmekteydi. Mesih’in Müjdesi Tanrı ile başladı ve vaaz ettiği kurtuluş tamamıyla Tanrı’ya dayanmaktaydı. Mesih kendi Müjdesi ile Fersiliğin öğretmeye çalıştığı inanınışın farkını ortaya koydu.
Hristiyanlıkta Oruç
Hristiyanlıkta oruç genelde yılın belirli ayı için konmuş bir ibadet biçimi değildir. Kiliselerin ibadet takvimlerinde cemaati teşvik ve bir hatırlatma olarak oruç dönemleri yer almasına karşın imanlılar diledikleri zaman oruç tutabilirler.
Orucu; kişinin kendini alçaltarak ruhsal olanı aramak için yiyecek ve içecek şeylerden belirli bir süre uzak durması olarak tanımlamamız mümkündür. Oruçta esas olan; kişinin gurunun kırılması, günahlılığının farkında olarak pişmanlık duyup tövbe etmesidir.
Kişi oruç dönemi boyunca bütün aklı, bütün gücü ve bütün kalbiyle Tanrı’yı aramaya yönelir. Genelde Kutsal Kitap’ta oruç bahsinin geçtiği yerlerde dua, yakarış ve Tanrı’yı aramaktan bahsedilir.
Kutsal Kitap oruçtan bahsettiği zaman duaya her zamankinden daha fazla vakit ayırmamızı bekler. Oruç; yalnızca aç kalarak yine günlük işlerimizi aynen yapmaya devam ederek geçirdiğimiz dini bir zorunluluk ya da yük değildir.
Kutsal Kitabın İşaya 58. bölümü Tanrı’nın oruç için olan isteği hakkında bize yeterli bilgi verir:
1Yüksek sesle çağır, esirgeme, sesini boru gibi yükselt, ve kavmıma günahlarını, ve Yakup evine suçlarını bildir. 2Halbuki her gün beni arıyorlar, ve yollarımı bilmekten hoşlanıyorlar; adalet etmiş ve Allah’ın hükümlerini bırakmamış bir millet gibi benden doğru hükümler soruyorlar; Allah’a yaklaşmaktan hoşlanıyorlar. 3Niçin oruç tuttuk da görmiyorsun? Canımızı alçalttık da bilmiyorsun? diyorlar. İşte siz orucunuz gününde işinizin peşindesiniz, ve bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız.
4İşte siz kavga ve çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç tutuyorsunuz; bugün öyle oruç tutmuyorsunuz ki, yüksek yerde sesinizi işittiresiniz. 5Benim seçtiğim oruç, insanın canını alçaltacağı gün, böyle mi olur? Saz gibi başını iğmek, ve altına çul ve kül sermek mi? buna mı oruç, ve Rabbe makbul gün, diyorsun? 6Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını çözmek, ve ezilmiş olanları hür olarak koyvermek, ve her boyunduruğu kırmak, benim seçtiğim oruç bu değil mi? 7Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak, ve yurtsuz düşkünleri kendi evine getirmek, ve çıplağı görünce üstünü örtmek, ve kendi etinden olandan kaçınmamak değil mi?
8O zaman ışığın tan gibi doğar, ve yaran çabuk et sürer, ve senin önünden kendi salahın yürür; Rab’bin izzeti dümdarın olur. 9 O zaman imdada çağıracaksın, ve Rab cevap verecek; feryat edeceksin, ve: işte buradayım, diyecek.
Eğer boyunduruğu, parmak uzatmağı, ve fesat söylemeği ortanızdan kaldırırsan; 10ve canının çektiği şeyi aç olana verirsen, ve alçaltılmış canı doyurursan; o zaman karanlık içinde ışığın doğacak, ve koyu karanlığın öğle vakti gibi olacak; 11ve daima Rab sana yol gösterecek, ve kurak yerlerde senin canını doyuracak, ve kemiklerini kuvvetlendirecek; ve sulanmış bir bahçe gibi, ve suları yalancı olmayan bir kaynak gibi olacaksın 12Ve senden çıkacak olanlar eski harebeleri bina edecekler; çok nesillerin temellerini dikeceksin; ve sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun diye yolları eski haline koyan, denilecek.
13Mukaddes günümde dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin mukaddes gününe izzetli gün dersen; ve kendi yollarında yürümeyerek, kendi zevkini bulmayarak, ve kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet verirsen; 14 o zaman zevkini Rabde bulursun; ve seni dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm; ve atan Yakubun mirasını sana yediririm; çünkü Rabbin ağzı söyledi.
Birinci ayete baktığımız zaman Tanrı, kendi halkının günah ve suçlarını bilmesini istiyor. Dindar bir şekilde Kutsal Yasanın gereklerini yerine getiren, oruç tutan ama yürekte hiçbir değişim yaşamayan, kendi günahlarının farkında olamayan, kendinde değişmesi gerekenleri fark etmeyen bir halk Tanrı’yı hoşnut edemiyordu.
Demek ki orucun tanımını yaparken kendi günah ve hatalarının farkında olmak diyebiliriz. Halkın ruhen yüreklerinde isyan ve itaatsizlik vardı. Orucu bir askeri kural gibi yerine getiriyorlardı. Böylece yürekten kaynaklanan kötü düşünceler onları oruca rağmen kirli tutmaktaydı. Aç kalmak dışında dünyasal alışkanlıklarının ve tutkularının onları yönlendirdiği her şeyi yapıyorlardı. 2-3 ayetlerine baktığımız zaman sözde tuttukları bu oruç ile kendilerini doğru görmeye başlıyor, Tanrı’ya bu neden böyle oldu, neden benim başıma şu iş geldi gibi sorularla adeta hesap sormaktaydılar. Bu gurur ile ‘Niçin oruç tuttuk da görmüyorsun? Canımızı alçalttık da bilmiyorsun?’ diyecek kadar Tanrı’ya karşı küstah bir tavır takınmışlardı[5][5].
Sanki Tanrı onların oruç tutmasına muhtaçmış gibi Tanrı’dan bir karşılık vermesini bekliyorlardı. Kendileri yaptıkları bu işin karşılığında Tanrı’nın onlara bir şeyler verme zorunluluğu varmışçasına Tanrı’dan hesap soruyorlardı. Oysa Tanrı bizlerin oruç tutmasına ihtiyaç duymuyor. Oruç bizim içindir, orucu Tanrı için değil öncelikle kendimiz için tutuyoruz. Çünkü değişmesi gereken bizizdir, Tanrı değil. Değişmesi gereken bizim hayatımızdır, değişmesi gereken bizim yüreğimizdir. Bizler oruç tutunca Tanrı bir şeyler kazanmış olmuyor ki, tutmadığımız zamanlarda Tanrı bir şeyler kaybetmiş olsun. Demek ki, oruçta diğer bir esas ise; gururumuzu farketmek ve bunun kırılmasına çalışmaktır. Ayetimiz ‘orucunuz gününde işinizin peşindesiniz, ve bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız’ demektedir. Oruç tutarken kavga eden, çekişen, ve işçilerini sıkıştıran, kötülük ve hile yollarından ayrılmayan insanlar kendi suçlarını göremiyorlardı.
Görüyoruz ki, oruç ile farkına varmamız gereken diğer bir nokta ise; ailemizin, kültürümün, alışkanlıklarımızın ve yetişme tarzımızın bizi yönlerdirdiği yanlış insani ilişkilerin farkına varmamız, tövbe ve pişmanlıkla değişmeğe çalışmamızdır.
Demek ki, oruçta Tanrı ile düzeyli bir ilişki hedeflenirken, dünyaya karşı da insani yaklaşımlarımızın olumlu bir yönde değişmesi söz konusu olmalıdır. Kutsal Yazı 4. ayette oruç hakkında ‘kavga ve çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç tutuyorsunuz’ derken, 9b ayetinde ‘parmak uzatmağı, ve fesat söylemeği ortanızdan kaldırırsan’ ifadeleri ile oruç tuttuğumuz için tutmayanları suçlamak, ve ‘işte şu oruç tutmayanlar var ya’ diye ayrım yapmamızı yasaklar. Halbuki hemen her sene oruç tutanlar ile tutmayanlar arasında bir kavga ve çekişme olmaktadır. Doğrusu bu tatsız olayların sebebi oruç tutan insan ise vay o kişinin haline. Tanrımız bizlere oruçlu olmayanlara karşı bir tavır sergileme hakkı vermemektedir. Oruçta hedeflenen şey yalnızca kavga ve çekişmelerden uzaklaşmak değildir. Ayrıca ailemizde, arkadaş ve akraba çevremizde dargın olduğumuz kimselerle, bize dargın olan kimselerle barış yapma yolunda samimi girişimlerde bulunmamız gerekmektedir. Dargın olan kimselerin barışmasına arabuluculuk yapmak için kolları sıvamak orucumuzun bir parçası olmalıdır. 5. ayette Tanrı, hem oruç tutuğumuzu herkese ilan eden davranışların sergilenmesine, hem de sahte alçakgönüllülük gösterilerine orucu alet etmemize karşıdır. Diğer yandan oruç gününü canın alçaltıldığı gün olarak niteler. Kişi gururdan tövbe edip, bir günahkar olduğunu kabul etmeli, alçakgönüllülüğü öğrenmeye ve yaşamaya çalışmalıdır[6][6].
6. ayette emriniz altında çalışan kişilere karşı olan tutum ve davranışlarınıza dikkat çekilmektedir. Yetkimiz altında çalışan işçilere ya da yönetimimiz altındaki memur ve müdürlere karşı olan davranışlarımız acaba Tanrı’yı hoşnut ediyor mu? Aynı zamanda sizin yetkiniz altında olan ev halkı ve evde çalışan insanlarla olan diyaloğunuz nasıl? Komşularınızla olan ilişkiniz ne durumda? Tanrı oruç zamanında bunları da gözden geçirmenizi istemektedir. Eğer bir kişi emri altında çalışan kişinin haklarına saygı duymuyorsa, onların maaşlarını düşük ödüyorsa, sigortasını ödemiyorsa, düşük ücret için küçük yaşta çocukları çalıştırıyorsa, fakirlere, ihtiyaç içinde olan kimselere karşı merhamet etmiyorsa, Tanrı bu kişinin tuttuğu oruçla da ilgilenmiyor.
Yine komşumuzun hakkı bize geçmişse ve yaptığımız bu yanlışlıkları düzeltme yolunda yüreğimizde bir pişmanlık oluşmamışsa, yetkimiz altındaki insanların bize geçen hakları konusunda Kutsal Kitap’a uygun ahlaki bir tavır sergileme prensibi geliştirmek için bir adım atmamışsak, Tanrı tuttuğumuz bu oruçtan memnun değildir.
Komşumuzun, işçilerimizin, emrimiz ya da yetkimiz altında çalışan kişilerin, ailemizde ve akrabalarımızdaki kişilerin şahsına karşı takınmış olduğumuz kaba davranışlardan dönmemişsek; orucumuzdan beklenilen gerekli maneviyatı alamamışız demektir.
Onlara karşı olan kötü söz ve davranışlardan vazgeçmek (Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını çözmek)[7][7], sözle ya da zorlayarak yaptırdığımız işlerle sanki bize karşı mecburlarmış gibi insanlardan daha fazla şeyler isteyerek esir gibi gördüğümüz insanlardan özür dileyip onların gönlünü almak, onlara da kendimize yapılmasını istediğimiz şekilde davranarak (ezilmiş olanları hür olarak koyvermek, ve her boyunduruğu kırmak )[8][8] hayatımızı değiştirmeye karar vermemiz orucun kendisidir.
Ayrıca içinde bulunduğumuz ruhsal savaşta bütün bunları başarabilmek ve galip gelebilmek için oruç bize destek olacaktır. Şeytanın oyunlarına düşmemek ve tuzaklarını kırmak için duamızın yanında oruç bize büyük bir destek olacaktır. Tanrı halkı kendini alçaltıp oruç ve dua ile Tanrı’nın önünde yürümeye çalıştığı zaman her boyunduruğu kıracak ve her bağı çözecektir. Ölüm diyarının kapıları bile Tanrı halkının sahip olduğu yetkiye direnmeyecektir. Tanrı halkı Kurtarıcı Tanrısını hoşnut eden dua ve oruçla yeryüzünde bağladığı her lanet ve kötülük göklerde bağlanmış olacak, yeryüzünde çözdüğü her bereket göklerde de çözülecektir[9][9].
7 Ayette Tanrı’nın bizden acıyan bir yürek ile kendi yiyeceğini, giyeceğini başkaları ile paylaşan biri olmamızı istediğini görüyoruz. Yani Tanrı, tıkabasa karnımızı doyurduktan sonra tekrar yiyeceğimiz zamana kadar yiyeceklerimizi saklayıp bir süre için aç kalmamızla hoşnut olmuyor. Tanrı elindeki yiyeceği aç olanla paylaştığı için aç kalan bir insan görmek istiyor. Yani oruç bir açlık ve susuzluk döneminden çok, bir paylaşma ve insanlarla kucaklaşma dönemi olmaktadır. Diğer yandan insanlara yardım yaparken ırk veya din ayrımı yapmamalıyız.
Yani oruç: ezilmiş, toplum dışına itilmiş insanları hor görmemek, farklı millet ve ırkları sevebilmeyi öğrenme gayretidir.
Bizim ruhsal gıdamız olan İncil’i başkalarıyla paylaşıyor muyuz? İncil yanlızca hristiyanlar için değil, bu dünya içindir. İman edenler için özel bir vahiydir. İman etmeyenler için genel vahyin yanında Tanrı’yı ve ahlaki standartları öğreten, günah ve cezayı, Tanrı korkusu ve yargıyı öğreten bir kitaptır. Bu ruhsal yiyeceği hep kendimize mi saklıyoruz yoksa paylaşıyor muyuz? Kendi ailemiz, ve kendi kilisemiz dışında bulunan insanların da İncil’e ihtiyaçları olduğunu görebiliyor muyuz? Gerek ruhsal gıda gerek se fiziksel gıda olsun bunları paylaşmak sevgi ve merhamet gerektiren şeylerdir.
Henüz İsa Mesih’in yüreğini tam olarak anlayamamışsak bunları yaşamamız oldukça zordur[10][10]. Luka 10:25-37 ayetlerinde sonsuz yaşamı alacak kişinin nitelikleri anlatılırken iyi komşuluk ilişkilerine dikkat çekilir. Buradaki iyi komşu yaralı insanı görünce yüreği sızlayan (33.ayet) ve acıyıp merhamet eden (37.ayet) olarak tanımlanır.
Neticede iyi komşu ekmeğini, İncilini, imkanlarını tanımadığı kimseler için bile paylaşan kişidir. Bunu yaparken motivasyonu hümanizm değildir, iyi işler yapma görevi değildir. Fakat ‘çok acıyan ve lütfeden, geç öfkelenen ve inayeti ve hakikati çok olan’ Tanrı’nın yüreğidir.
Diğer yandan ‘Kendi etinden olandan kaçınmamak’ sözleri başta kendi anne ve babamıza karşı sorumluluklarını ihmal edenlerimizi ihtar etmektedir. Onların yaşlılıklarını iyi geçirmelerine yardımcı oluyor muyuz? Onların yaşlılığından kaynaklanan sözlerini, davranışlarını ve isteklerini saygı ve anlayışla karşılıyor muyuz? Ailemizdeki yaşlılar bizim varlığımız için şikayette mi yoksa şükür mü ediyor? Kendi eşimize ve çocuklarımıza olan davranışlarımız başkalarına açıklanmış olsaydı acaba bizi utandırırmıydı? Onlara yeterli vakit ayırıyor muyuz? Yoksa bizde çağımızın meşgül olma hastalığının esiri miyiz? Plan, program ve randevularımızla olan meşguliyetimiz ailemizle vakit geçirmemize bir engel teşkil eder halde mi?
İşimiz ve diğer meşguliyetimiz bizim için bir din haline gelmemeli. Bu yanlızca dış dünya için değil kilise için de bir problemdir. Kişiler sürekli plan ve projelerle uğraşmaktan, sürekli ‘Tanrı için bir şeyler yapıyor olmaktan’ o kadar çok meşguldür ki Tanrı ile vakit geçirmeye, O’nu dinlemeye çalışmaya, dua etmeye bile vakit yoktur.
Bu durumda oruç: Tanrı için bir şeyler yapmaktan önce ‘Tanrı ile birlikte bir şeyler yapma’ girişimimizin ilk adımıdır.
İnsanlar arasında ayrım yapmamak, insanlığı sevgiyle kucaklamaya çalışmak Tanrı’nın beğenisini kazanmış bir oruçtur[11][11].
8. ayette ‘O zaman ışığın tan gibi doğar, ve yaran çabuk et sürer, ve senin önünden kendi salahın yürür; Rabbin izzeti dümdarın olur’ sözleri Tanrı’nın isteğine uygun tutulan orucun bir başka bereketine dikkatimizi çeker. İsa Mesih dağda görünümü değişip nasıl yüceliğini gösterdiyse[12][12], Tanrı da kilisesinin dünyada öyle parlamasını istemektedir.
Tanrı’nın isteğine göre tuttuğumuz oruç ile hatalarımız, eksikliklerimiz, zayıf yönlerimiz günahın açtığı bir yara olarak çabuk et sürecek, iyileşecektir. İnsanların önünde yaptığımız iyi işler ve imanlı yaşayışımız Tanrı’nın bizde nasıl çalıştığını gösteren bir işaret olacaktır. 9a ayetinde yazıldığı üzere, işte o zaman Kurtarıcı Tanrımızın merhametli eli yardım için bize uzanacak ve yolumumuzu açacaktır. Her durumda iyilik için etkin olan Kutsal merhamet Tanrı’sının kendisini imdada çağıran halkına cevap vermek ve yardım etmek için olan istekliliği burada dikkatimizi çekmektedir.
‘Canının çektiği şeyi aç olana verirsen’ diye yazan 10a ayeti ile karşımızdaki kişiyi kendimiz gibi görerek yardımda bulunmamız ve sevgi göstermemiz istenmektedir. Yardımda bulunurken karşımızdaki kişiyi tanımıyor olsak bile o kişiye soframızdan arta kalmış olanı değil, ya da sevmediğimiz bir yiyecegi değil, en çok sevdiğimiz şeyi ve canımızın o gün en çok çektiği yiyeceği verebilen bir yürek oluşması esastır aynı zamanda.
Bu durumda oruç; öncelikle ruhsal anlamda yenilenmeye olan ihtiyacımızı Rabbin önüne getirerek yiyecek, içecek ve dünyasal işlerden bir süre için kendimizi alıkoymak demek olmaktadır. İşte bundan sonra Tanrı’nın isteğine göre tutulan bu orucun bereketlerini görmekteyiz:
10b ayetine baktığımız zaman Tanrı’nın isteğine uygun tutulan oruç ile hayatımızda Rab’bin ışığı olacak, Tanrısal aydınlanışı daha iyi bir şekilde göreceğiz ve sıkıntı zamanlarında Tanrı’nın kutsayan eli üzerimizde olacaktır.
Rab hayatımızın karanlık ve zor dönemlerinde bizi feraha çıkaracaktır. 11 ayette Rab’bin, hayatın her alanında bize rehberlik edececeği hatırlatılır (daima Rab sana yol gösterecek[13][13], yaşamdan zevk alacaksın ve ihtiyacın olan yerde Rab senin yanında olacak (ve kurak yerlerde senin canını doyuracak), canına sağlık verecek (kemiklerini kuvvetlendirecek), hayatında Kutsal Ruh’un meyveleri olacak, ürün veren semereli bir yaşamın olacak (sulanmış bir bahçe gibi- kurak bir bahçe gibi değil-), Hayatının günleri boyunca tatmimkar bir yaşam süreceksin. Senin tanıklığını, ev ve iş hayatını, düşünceni Rab o sonsuz sevgisiyle bereketleyecek (ve suları yalancı olmayan bir kaynak gibi olacaksın). Tıpkı iman atamız İbrahime yaptığı gibi (12. ayet), Tanrı yalnızca seni değil, senin zürriyetini de bereketleyecek:
Ve senden çıkacak olanlar eski harebeleri bina edecekler; çok nesillerin temellerini dikeceksin; ve sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun diye yolları eski haline koyan, denilecek
Kutsal Yazı Rab’be ayırılmış günleri (yanlızca oruç zamanı değil) gerçekten Rab’be ayırmamızı ve o günde Allahımızın yüzünü aramamızı istemektedir (13. ayet), (Mukaddes günümde dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin mukaddes gününe izzetli gün dersen). Rab’be ayrılmış olan günlerde dünyasal işlerden zamanında vakit ayırıp, kendi işlerimizden dinlenip, emrimizde çalışanların da dinlemesini sağlamalıyız.
Rab’be ait günlerde Rab’bin sözü için vakit ayırıp, O’na izzet ve görkem sunarak geçirmemiz gerekmektedir. Rab’be ait günleri gezip eğlenmek için değil ama (ve kendi yollarında yürümiyerek, kendi zevkini bulmayarak, ve kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet verirsen) Rab’be ait olanı Rab’be ödemek için yaşamalıyız. Kuşkusuz bütün bunları yapan ve yaşayan kişi Rab’bin esenliğini tadacaktır (14. ayet). O zaman Davut’un “sözün süzme gümeç balından tatlıdır”[14][14] dediği zaman yaşadığı o lezzeti tatmak bizlere de nasip olacaktır (o zaman zevkini Rabde bulursun).
Tanrı bize bu ayetlerde ayrıca, kazandığımız bu ruhani zenginliğe ek olarak dünyasal zenginlik te vaat etmektedir (ve seni dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm; ve atan Yakubun mirasını sana yediririm). Peygamber İşaya burada Rab’bin sözüne hizmet eden biri olarak buradaki emirlerin, yasakların, bereketlerin ve dolayısyla övgünün Rab’be ait olduğunu hatırlatarak ‘çünkü Rabbin ağzı söyledi’ diyerek son sözü söyler.
Yani oruç; günahlarımızı, suçlarımızı farketmek ve gururumuzun kırılması için, alçakgönüllü olmayı öğrenmek ve tövbe etmek için, Tanrı’yla daha derin ve anlamlı bir ilişki kurabilmek için, Tanrı’nın hayatımız için olan planını daha iyi bir şekilde anlamak için, bedensel ve maddesel şeylerden bir süre için uzaklaşarak yaptığımız, Kutsal Kitap okuma, dua ve yakarışla birlikte sürdürdüğümüz, bir ibadet biçimidir.
Şimdi İşaya’dan çok daha sonraki bir zamana, Zekeriya peygamberin zamanına bakalım. Zekeriya 7:1-14 ayetleri arasında halkın, yaşadıkları yerde oruç tutmaya devam edip etmeyecekleri konusunda oluşan soruları Tanrı açıklığa kavuşturuyor. Ancak sorulan sorudan Tanrı ile ilişkide itaatin esas konu olduğu gerçeğinden halkın yoksun olduğunu görmekteyiz. Çünkü Tanrı itaate kurbandan daha fazla önem vermektedir.[15][15] Öyleyse itaat olmaksızın tutulan oruç da boş bir uygulama olmaktadır.
Burada bahsedilen oruç Tanrı halkının içinde bulunduğu özel bir duruma göre belirleyip tuttuğu oruca en iyi örnektir. İ.Ö. 528 yılında tapınak yıkılmıştı (II.Krallar 25:8-15). Böylece Tanrı halkı yıkılan taıpnak ve ölen Yahuda valisi Gedalya için yas ve oruç tutmaktaydı. Ancak şimdi Yeruşalim’deki halkının dindarlığı dışsaldı ve samimi inancın meyvelerine bir özlem vardı. Samimi inanç ise gündelik yaşamın her alanında görülebilecek bir şekilde işlerle doğrulanabilirdi.[16][16]
Zekeriya 7: 1 Kral Darius’un krallığının dördüncü yılının dokuzuncu ayı olan Kislev ayının dördüncü günü RAB Zekeriya’ya seslendi. 2-3 Beytel halkı, Her Şeye Egemen RAB’bin Tapınağı’ndaki kâhinlerle peygamberlere, “Yıllardır yaptığımız gibi beşinci ay oruç tutup ağlayalım mı?” diye sormuş ve RAB’be yalvarmaları için Sareser’i, Regem-Melek’i ve adamlarını göndermişti. 4 Her Şeye Egemen RAB bana dedi ki, 5 “Bütün ülke halkına ve kâhinlere sor: ‘Yetmiş yıldır beşinci ve yedinci aylarda oruç tutup dövündüğünüzde gerçekten benim için mi oruç tuttunuz? 6 Yiyip içerken kendiniz için yiyip içmiyor muydunuz? 7 Yeruşalim’le çevresindeki kentler gönenç içinde yaşarken, Negev ve Şefela insanlarla doluyken, RAB’bin önceki peygamberler aracılığıyla açıkladığı sözler bunlar değil mi?'” 8 RAB Zekeriya’ya yine seslendi: 9 “Her Şeye Egemen RAB diyor ki, ‘Gerçek adaletle yargılayın; birbirinize sevgi ve sevecenlik gösterin. 10 Dul kadına, öksüze, yabancıya, yoksula baskı yapmayın. Yüreğinizde birbirinize karşı kötülük tasarlamayın.’ 11 “Ama atalarımız dinlemek istemediler; inatla sırtlarını çevirdiler, duymamak için kulaklarını tıkadılar. 12 Kutsal Yasa’yı ve Her Şeye Egemen RAB’bin kendi Ruhu’yla gönderdiği, önceki peygamberler aracılığıyla ilettiği sözleri dinlememek için yüreklerini taş gibi sertleştirdiler. Bu yüzden Her Şeye Egemen RAB onlara çok öfkelendi. 13 “‘Madem ben çağırınca dinlemediler’ diyor Her Şeye Egemen RAB, ‘Onlar çağırınca, ben de onları dinlemeyeceğim. 14 Onları tanımadıkları ulusların arasına fırtına gibi dağıttım. Geride bıraktıkları ülke öyle ıssız kaldı ki, oraya kimse gidip gelemez oldu. Güzelim ülkeyi viraneye çevirdiler.'”
Bu ayetler de İşaya bölümündeki ayetlerle örtüşmektedir. Zekariya bir gerçeği vurgulayark soru soruyor ve böylece oruç tutan halkın ikiyüzlülüğüne işaret ediyor. Zekeriya 7:5 ayetinin ne dediğine dikkat edin:
… benim için mi oruç tuttunuz?
Anlaşılan o ki, halk orucu Tanrı’yı hoşnut etme gayretinden çok ‘ben’ merkezli bir şekilde; çevreye uymak, takdir görmek, kabul edilmek v.s. sebeplerden tutmaktaydı. Bu durumda ortaya çıkan ruhsal körlükten dolayı halk hem oruç tutup hem de Tanrı’dan ayrı bir şekilde yaşadıklarından dolayı Zekeriya peygamber halkın hayatlarında eksik olan şeylerin kısca bir listesini yapıyor. 9.ayette halkın eksik olduğu ve ihmal ettiği adalet, sevgi ve sevecenlik konuları hatırlatılıyor. 10. ayette ise adalet, sevgi ve sevecenliğin hayatlarında görülmesi gereken yerler açıklanıyor. Burada bahsedilen kimseler kendilerini savunabilecek, haklarını arayabilecek durumda olmayan dul, öksüz, yabancı ve yoksul kimselerdir. Aslında Zekeriya, bu halkı atalarının yaptıkları şeyi yapmamaya çağırıyor. Çünkü gerçek adalet Tanrı’nın Sözlerini kişisel ve toplumsal her duruma uygulamak demektir. Dul, öksüz, yabancı ve yoksul kimseler kolayca istismar edilebilecek kimselerdir. Fakat Tanrı böyle kimselere özel bir ilgi göstermektedir (Çıkış 22:21-27). Bu da Tanrı’nın karakteri ile ilişkili bir şeydir.[17][17] Zaten böyle kimselere adaletsiz davrananlar Yasaya göre lanet altındadır.[18][18] Ancak bu halkın ataları (Zekeriya 7:11) Tanrı’nın emirlerine rağmen bu kimselere adaletsizlik yapmıştır (Mezmur 94:6, İşaya 10:1-2).
Öyleyse oruç; Tanrı’ya karşı işlenen suçlarımıza karşılık ödediğimiz bir tazminat değildir. Aksine oruç tutmak, Tanrı’nın Yasasına uymak ile elele gitmesi gereken bir şeydir.
… benim için mi oruç tuttunuz?
Bu soruyu en güzel bir biçimde Romalılar mektubu açıklığa kavuşturmaktadır:
Romalılar 14: 2 Biri her şeyi yiyebileceğine inanır; imanı zayıf olansa yalnız sebze yer. 3 Her şeyi yiyen, yemeyeni hor görmesin. Her şeyi yemeyen, yiyeni yargılamasın. Çünkü Tanrı onu kabul etmiştir. 4 Sen kimsin ki, başkasının kulunu yargılıyorsun? Kulu haklı çıkaran da haksız çıkaran da efendisidir. Kul haklı çıkacaktır. Çünkü Rab’bin onu haklı çıkarmaya gücü vardır. 5 Kimi bir günü başka bir günden üstün sayar, kimi her günü bir sayar. Herkesin kendi görüşüne tam güveni olsun. 6 Belli bir günü kutlayan, Rab için kutlar. Her şeyi yiyen, Tanrı’ya şükrederek Rab için yer. Bazı şeyleri yemeyen de Rab için yemez ve Tanrı’ya şükreder. 7 Hiçbirimiz kendimiz için yaşamayız, hiçbirimiz de kendimiz için ölmeyiz. 8 Yaşarsak Rab için yaşarız; ölürsek Rab için ölürüz. Öyleyse, yaşasak da ölsek de Rab’be aitiz.
Öylese Tanrısal bir oruç içinde olan şey Tanrı’nın rızasını aramaktır. Başkasını hor gören, yargılayan, Tanrı’nın Sözlerine göre yaşamayan kimsenin orucu Tanrısal bir oruç değildir. Yediği ya da yemediği şey için başkasını yargılamk için değil, Tanrı’ya şükran sunmak ve Tanrı’nın sözlerine itaat etmek orucun bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aynı şekilde Zekeriya 7:9-10 ayetinin ima ettiği şeyin İşaya ayetleriyle nasıl örtüştüğünü göz önüne alarak Çıkış kitabına bakalım:
Çıkış 22: 21 «Yabancıya haksızlık ve baskı yapmayacaksınız. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız. 22 «Dul ve öksüz hakkı yemeyeceksiniz. 23 Yerseniz, bana feryat ettiklerinde onları kesinlikle işitirim. 24 Öfkem alevlenir, sizi kılıçtan geçirtirim. Kadınlarınız dul, çocuklarınız öksüz kalır. 25 «Halkıma, aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz. 26 Komşunuzun abasını rehin alırsanız, gün batmadan geri vereceksiniz. 27 Çünkü tek örtüsü abasıdır, ancak onunla örtünebilir. Onsuz nasıl yatar? Bana feryat ederse işiteceğim, çünkü ben iyilikseverim.
Görülüyor ki oruç, içinde merhamet ve sevginin bulunduğu bir ibadet biçimidir. Merhamet, sevgi, adalet yoksa tutulan oruç aç kalmaktan ibaret bir şey olur.
Zekeriya 7: 11-12 ayetleri oruç tutmasına rağmen yüreklerinde bir değişiklik olmayan halka [ataları gibi] “taş yürekli” benzetmesi yapılıyor. 12. ayet böyle kimselerin Tanrı’nın öfkesini kabarttığı hatırlatıyor. Öyleyse insanlığa adalet etmek ve Tanrı’ya ittaat etmek hayatlarımızda yoksa oruç tutmak Tarı’nın öfkesini yatıştıran bir prim olamıyor.
13 ayette Tanrı ‘ben çağırınca dinlemediler’ diyor. Aslında Babil sürgünlüğü Tanrı’nın yargısı olarak onların önündeydi. Tanrı’nın itaatsizlik suçuna[19][19] getirdiği yargının ne demek olduğunu iyi düşünmeleri gerekirdi. 14. ayetteki “Güzelim ülkeyi viraneye çevirdiler” sözü ciddi bir uyarıdır. Atalarının itaatsizliği nasıl Tanrı’nın yargısını üzerlerine getirdiyse şimdiki zamanda da halkın itaatsizliğinin alacağı ödül ancak yargı olacaktır.
Orucunuzun üzerinize böyle bir yargı biriktirmesini istermi siniz?
Zekeriya 8 bölüm bütün bu itaatsizlik, isyan ve yargının son bulmasına ilişkin özlemi dile getiryor: 11.ayet Atalarının günah ve itaatsizliğinin sonucu başlarına gelen Babil sürgünü yargısının tekrarlanmaması için olan Tanrı’nın yüreğini bize açıklıyor.
Öylese Tanrısal bir oruç içinde olan şey Tanrı’nın rızasını aramaktır. Başkasını hor gören, yargılayan, Tanrı’nın Sözlerine göre yaşamayan kimsenin orucu Tanrısal bir oruç değildir.
Yediği ya da yemediği şey için başkasını yargılamk için değil, Tanrı’ya şükran sunmak ve Tanrı’nın sözlerine itaat etmek orucun bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
12. ayette bereketli toprak ve kutsanmış mevsimlerle halkın bereketleneceği söz konusudur. 13. ayet İbrahim uluslara nasıl bereket olduysa aynı şekilde İsrail’in de ulslara bereket kaynağı olabileceğini hatırlatır. 14-15 ayetleri Tanrı’nın öfke ve yargı getirmekten hoşnut olmadığını iyilik yapmaktan hoşnut olduğunu hatırlatıyor. Ancak bunun için Tanrı’nın şartı şudur:
16. ayet “Birbirinize gerçeği söyleyin, kent kapılarınızda esenliği sağlayan gerçek adaletle yargılayın”
17 ayet “yüreğinizde birbirinize karşı kötülük tasarlamayın, yalan yere ant içmekten tiksinin”
Tanrı halkının tutuğu oruçlar sevinç, coşku dolu mutlu bayramlar olabilir. Yeterki halk gerçeği ve esenliği sevip onun peşinden gitsin (19. ayet).
Zekeriya 7:14 ayetinde güzelim ülkenin viraneye döndüğünü hatırlarsak şimdi Zekeriya 8: 20-23 ayetleri Tanrı’nın, bir çok halkın gelmek isteyeceği yeni ve güzel bir kent kurmak için olan isteğini bize açıklıyor. Bu da İsrail’in tıpkı İbrahim gibi uluslara bereket olması ile ilişkilidir.
Öyleyse Oruç Tanrı’nın Yasasına itaatle birlikte sürdürülünce gerçek anlamına kavuşup içi boş bir uygulma olmaktan çıkıyor. Bunun sonucunda da samimi bir şekilde oruç tutan bizler hem bereketleniyoruz hem de başkalarına bereket olabiliyoruz.
9. Şubat 2009: 18:37 #32183AnonimPasifII.BÖLÜM
MESİH MERKEZLİ ORUÇ
Kendi isteği ile birşeyler yapmayı sevmeyen insanoğlu oruç denince kendisini mecbur edecek bir takım şartlar aramaktadır. Bu yüzden oruç denince hemen sorulan sorulardan bir tanesi; orucun ne zaman tutlacağıdır. Oruç kaç gün tutulacak yada kaç gün tutulmalıdır, nasıl tutulacak, orucu ne bozar ya da neler bozmaz soruları ile insanoğlu hemen kendisine kurallar ve şartlar aramaya meyillidir.
Ancak Kutsal Kitap bize bu konuda bir cevap vermez. Bizlerin bu türden tutum ve anlayışımız oruçta hedeflenen ruhaniyeti engellemekten başka bir işe yaramaz. Zaten İşaya 58. bölümündeki ayetlerin özüne baktığımız zaman oruçtaki hedefin bu sorular olmadığını görüyoruz.
İşaya 58. bölüm üzerinde düşündüğümüz I. Bölüme baktığımızda oruçta hedefin günah ve hatalarımızı farketmek, gurur ve günahımızın farkında olmak ve bunun kırılmasına çalışmak, yanlış insani ilişkilerimizi düzeltmek, insanlık ailersinin tüm fertlerini sevmeye çalışmak olduğunu görmüştük.
İncil’de, İsa Mesih’in de öğretişinin bu yönde olduğunu görüyoruz. Şimdi İncil’in bu konudaki ayetlerine bakalım:
Luka 18: 9-10 Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: “Biri Ferisi*, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıktı. 11 Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti: ‘Tanrım, öbür insanlara -soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere- ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim. 12 Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.’ 13 “Vergi görevlisi ise uzakta durdu, gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyordu, ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyordu. 14 “Size şunu söyleyeyim, Ferisi değil, bu adam aklanmış olarak evine döndü. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”
Buradaki Ferisi yaptığı işlere güvenerek gurura kapılan ve başkalarını küçük görerek kendini yücelten bir kişidir. Ferisi başkalarının günahlarını görmeye odaklanmış olduğundan kendi günahının farkında değildir. Bu kişide bir alçakgönüllülük, tövbe ve pişmanlık görmüyoruz. Vergi görevlisinin merhamet dileyen ruh hali onda gözükmüyor.
İşte bu yüzden aklanan kişi pişmanlık duyan günahkar olmuştur.
İsa Mesih’in bizlere anlattığı bu örneğe dikkat ettiğimizde orucumuz Mesih merkezli olacaktır. Yani oruç Tanrı’yı hoşnut eden bir oruç olacaktır. Luka 18. bölümde gördüğümüz Ferisi örneğinin İşaya 58. bölümde oruç tuttuğu halde ‘parmak uzatan’ ve ‘fesat söyleyen’ kişi ile aynı tavır sergileyenler olduğunu görüyoruz. Tutulan bir oruç Mesih Merkezli ise vergi görevlisi örneğinde olduğu gibi Tanrı’nın beğenisini ve onayını kazanır.
Orucumuz yaşadığımız dünyaya İsa Mesih’i ilan etmelidir. Gündelik hayatta karşılaştığımız her sorunda İsa Mesih’in merhamet yüreğine uygun bir davranışı sergilemek, O’nun sözlerini hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirmeye çalışmak orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç yapacaktır. Oruç boyunca İsa Mesih’in iradesini hayatımızda görünür kılmak, Kutsal Kitabı yaşamımız ve sözlerimizle yansıtmaya çalışmak gayreti orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç yapacaktır.
Kutsal Yazılar İsa Mesih’i işaret ettiği gibi orucumuzda İsa Mesih’i işaret etmelidir. Oruç süresince düzeltmeye çalıştığımız sözleriniz ve davranışlarımızla İsa Mesih’in öğretişleriyle çelişmeyen bir davranış ve söz bütünlüğüne olabildiği orada sahip olmak oruçtan sonraki dönemde hayatımızı daha bir yenilenmiş hale getirecektir. İsa Mesih’in oruç hakkındaki diğer bir çarpıcı öğretisi ise dağdaki vaazında görülür:
Matta 6: 16 “Oruç* tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. 17 Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. 18 Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız’a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”
İsa Mesih’in verdiği bu örnekte başkalarına oruç tuttuğunu belli eden, bir anlamda elalem ne der korkusu ya da insanların övgüsü için tutulan orucun Tanrısal bir değeri olmadığını görüyoruz. İsa Mesih’in oruç öğretişi, orucu ne zaman tutacağız, nasıl tutacağız, ne kadar zaman tutacağız? gibi sorulardan uzaktır.
İsa Mesih oruçtan bahsederken rakamlarla ve kurallarla ilgilenmiyor, O’nun dikkat ettiği nokta tutulan orucun ruhaniyetidir.
Bu ayette ‘Oruç tuttuğunuz zaman’ ifadesi sık sık sorulan ‘Hristiyanlıkta oruç var mı?’ sorusuna yeterli bir cevap olmaktadır. İncil’e göre oruç, bir hristiyanın Kutsal Kitap okumak, dua etmek, kilise faaliyetlerine katılmak gibi ruhsal solunum faaliyetlerinden biridir.
İncil, yılın şu ayında, şu şartlarda, şu kadar oruç tutun diye bir öğretiş vermez. İncil’in bahsettiği yürekten inanmış kişi zaten oruç tutmaktadır. Orucu yanlızca senenin bazı aylarına bölerek toplumsal bir zorunluluk, bir yarış gibi düşünmek ya da tutulmadığı zaman bazı cezai yaptırımları öne sürerek uygulatmaya çalışmak İncil’in oruç anlayışında yoktur. Tanrı, bizlerin O’nunla olan ilişkimizde özgür olmamızı ister. Yukarıdaki ayetlere ek olarak bir diğer ayette ise oruç tutmanın gerekliliği açıkça vurgulanmıştır:
Luka 5: 33 Onlar İsa’ya, “Yahya’nın öğrencileri sık sık oruç tutup dua ediyorlar,
Ferisiler’in öğrencileri de öyle. Seninkiler ise yiyip içiyor” dediler.
34 İsa şöyle karşılık verdi: “Güvey aralarında olduğu sürece davetlilere oruç
tutturabilir misiniz? 35 Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman, o günler oruç tutacaklar.”
İsa Mesih burada öğrencilerinden bahsederken ‘işte o zaman oruç tutacaklar’ ifadesi ile bir imanlının oruç tutması gerekliliğine yeterince cevap vermiştir. Evet, güvey (İsa Mesih) göğe alınıp yüceltilmiştir. Şimdi O’nun görkem içinde dönüşünü bekleyen kilise oruç tutmalıdır. Diğer yandan Eski Ahit döneminde oruç tutan Tanrı halkının karşılaştığı problemler ve sorunlar bugün bizler için de geçerlidir ve Güvey aramızdan alınmış olduğu için de kilise tarihi boyunca görüldüğü gibi Tanrı halkı oruç tutmaktadır.
Orucu Ne Zaman Tutmalıyız ?
2. yüzyıldaki ‘Didake’ öğreti kitabında o dönem Mesih İnanlılarına çarşamba ve cuma günü oruç tutmaları öğretilmekteydi. Bu dualı bir oruçtu. Bazen bu oruç cumartesi günü de devam ederdi. İkinci yüzyıldaki kiliselerin Diriliş Bayramından önce (Paskalya) oruç tuttukları bilinmektedir.
4. yüzyılda ‘Quadragesima’ adıyla kırk günlük oruç tutulduğu bilinmektedir. Bazı yerlerde yeni imanlılar bu kırk günlük sürede vaftize hazırlanırlardı. Bazı kiliseler bu süreye bir hafta daha ilave ederek Diriliş Bayrımı (Paskalya) öncesinde 7 hafta oruç tuttular.
J.Calvin’in Oruç :Hakkındaki Öğretişi:
Calvin; Kutsal Yasa ve Peygamberlerin örneğini izleyen Müjde Elçilerinin günlerinden beri kilisenin tuttuğu oruç ‘yararlı bir displindir’ diye yazmıştır. Ayrıca:
a-) ‘Hiç oruç tutmamak batıl inanca bağlı oruç tutmaktan daha iyidir.’ demiştir.
b-) Oruç kişisel amaçlı olarak bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürmek için etkindir (Rom 8.13)
c-) Tanrı halkının dua etmeye ve Tanrı sözü üzerinde derin düşünmeye hazırlanması için hem kişisel hem de topluluk olarak birlikte oruç tutması tavsiye edilir.
d-) Kilise çobanları yaşanılan zamanın ihtiyacına göre oruçlu dua için cemaati toplamaya mecburdurlar. Kutsal Kitap bu toplantıların zaman ve şeklini emretmeyip kilisenin muhakemesine bırakmıştır. Oruç sebepleri: Dini ihtilaf tartışılacağı zaman, önderler seçileceği zaman, önemli kararlar verilmeden önce, salgın, hastalık, kıtlık, savaş v.s. krizler olabilir.
e-) Dirirliş Bayramından önce tutulan orucu putlaştırmamak gerekir. Çünkü Musa, İlya ve Mesih’in kırk günlük oruçları Paskalya için örnek gösterilemez.
J.Calvin’in oruç öğretisinin batıl inançlar konusundaki hatırlatmasını gözönüne alaraktan, bu durumda orucu batıl inançları reddetme ve onlardan uzaklaşma gayreti olarak tanımlamamız ya da bunları oruçtaki hedeflerden biri olarak görmekemiz esas olacaktır. Tanrı önünde yürüyen bir kişinin hayatında olmaması gereken batıl inançların üzerimizdeki etkisini ve yaptırımını reddetmemiz bunu çevremize böyle tanıtmamız gerekmektedir.
Kişi oruç tutarak sevap kazanamaz. Oruç tutarken orucun amacını hatırımızda tutmalıyız. Oruç yürekten olmalıdır[20][20]
18. ve 19. Yüzyıl Protestan Kiliseleri uyanış tecrübesi yaşamış oduklarından ruhsal açıdan durgun hissedilen dönemlerde Mesih’in huzurunu özleyerek oruç tutarlardı. Genellikle belli bir hafta sonu seçildikten sonra, cumartesi günü oruçlu dua için toplanırlardı. Kendilerini Kutsal Sözün açıklanmasına ve duaya adayıp Pazar günleri ise oruçsuz olarak ibadet ederlerdi.
Kutsal Kitapta Tanrı halkının takvime göre (7. ayın 10. günü) tuttuğu en belirgin oruç, kefaret orucuydu[21][21]. Bundan başka 4.ayın 7.günü, 5.ayın 9.günü, 7.ayın 3.günü, 10.ayın 10.günü oruç tutmaktaydılar[22][22]. Buna karşın Kutsal Kitapta Tanrı halkı üzüntülü ve sıkıntılı oldukları durumlarda (1.Samuel 1:7), ülkenin geleceği için endişe duyduklarında (2.Samuel 1:12), günahtan dönmek ve tövbe etmek istediklerinde (1.Samuel 7:6), Tanrı’dan ve O’nun öfkesinden korkulduğu zamanlarda (2.Samuel 12:6), günaha düştüklerinde (Ezra 10:6), endişe ve karışıklığın olduğu zamanlarda (Hakimler 20:26), tehdit ve korku olduğu zamanlarda (2.Tarihler 20:3), oruç tutmaktaydılar.
Yani orucu başlatan şey özel bir ay ya da gün değil, o an için yaşanılan özel durumlardı. Orucu başlatan şeyler takvimsel hesaplar değil, Tanrı ile aranan yakın ilişki ve Tanrı’dan yardım ve merhamet beklentisinin olduğu özel durumlardı.
Mesela Kutsal Kitabın Yoel 1.14.ayetinde: ‘Oruç takdis edin, toplantıya çağırın, ihtiyarları ve memlekette oturanların hepsini Allahınız Rabbin evine toplayın ve Rabbe feryat edin’ sözleri ile görüyoruz ki, bunun gibi durumlarda Tanrı’nın halkı yılın herhangi bir gününde oruç başlatmaktaydı. Bu durumda orucu kilise uygun gördüğü her zamanda başlatabilir. Gerek ülkenin içinde bulunduğu durum gerekse kilisenin içinde bulundu zorluk yada ruhsal bir bereket ve ruhsal uyanış, veya kilisenin tarihindeki herhangi önemli bir olay oruç sebebi olabilir. Bunun dışında kiliselerin ibadet takvimlerinde cemaati teşvik ve hatırlatma için oruç ve perhiz günleri belirlenmiştir. Ancak bu takvimlerde belirtilen oruç günleri bir düzen olması için önerilmiştir. Belirlenmiş dönemler dışında kişiler isterse ayrıca oruç tutabilirler.
Cemaatin tek bir beden olarak birlik içinde katıldığı orucun ruhsal bereketlerini yine bütün cemaat olarak birlikte paylaşması güzel bir tecrübe olacaktır. Bunun dışında elbette kişiler ayrıca oruç tutabilir.
İsa Mesih hizmetine başlamadan önce 40 gün süre oruç tutmuştu. Bu orucun sonunda denendiğinde galip gelmişti. İsa Mesih oruç tutarken ruhsal ve bedensel olarak Tanrı ile birlikteydi. Bu süre içinde dünyasal işlerden uzaklaştığı için Tanrısal ve ruhsal olana yoğunlaşabilmişti. Kendisi bu alışkanlığı hayatın her gününe yayabilmeyi iyi biliyordu. Bu yüzden Yuhanna 4.34 ayetinde ‘Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve O’nun işini tamamlamaktır’ diyerek orucun meyvalarını hayatın tamamına ve her alanına nasıl taşıdığını gösterir. İsa Mesih’in buradaki ifadesinden orucun; yiyeceğini dolaba kaldırıp aç kalarak değil, Tanrı sözü ve işi ile meşgul olarak yapılan bir ibadet olduğunu görüyoruz. İsa Mesih yaşamın her anına ve alanına taşıdığı orucun bu meyvası gereği, kendi etinden olandan kaçınmamış, bu yüzden vergi görevlilerinin ve günahkarların dostu olmakla suçlanmıştı[23][23]. Yine Zakay’ın evine gittiği için günahkarlarla dost olamakla suçlanıyordu[24][24]. Bu örneklerden açıkca anlaşıldığı gibi öncelikle tuttuğumuz orucun meyve vermesi önemlidir. Bu yüzden yılın dilediğimiz ayında oruca başlayabiliriz.
Hangi Konularda Oruç Tutabiliriz ?
Evlilik, iş değiştirmek, göç etmek, kilisede yeni bir göreve başlamak gibi önemli kararlarda, günahlılığımızdan tövbe etmek istediğimizde, sevinçli ya da üzüntülü olaylarda, ruhsal konularda bilgelik ve hikmet kazanmak için, gururumuzun kırılması, Tanrı’yı hayatımızda ve düşüncemizde yüceltmek için, alçakgönüllük ile Tanrı’ya hizmet etmek ve O’nun lütfunu daha iyi anlamak için, ruhsal savaşta galip gelmek ve şeytanın tuzaklarını kırmak için, zayıflıklarımızın kaldırılması ve özdenetim kazanmak için, Tanrı’nın bize yol göstermesi, bizi kuvvetlendirmesi, hayatımızdaki kurak olan alanları yeşertmesi, bize destek olması ve her alanda bizi bereketlemesi için oruç tutabiliriz.
Hayatımızda eksik olan ruhsal meyvaların çoğalması, Rab’den dilediğimiz birşeyin O’nun isteğine uygun olup olmadığını anlamak için oruç tutabiliriz. Tanrı’nın yön vermesini, iyileştiren, kutsayan merhametli elinin dokunmasını istediğiniz her durumda; yani hayatın her alanında karşılaştığımız iyi ya da kötü durumlarda oruç tutabiliriz.
Orucu Nasıl Tutmalıyız ?
Genelde oruç, akşam bir kez yemek yedikten sonra ertesi akşama kadar devam eden süreye denir. Oruç tutan kişiler gün boyunca birşey yemez ve içmezler[25][25]. Gün batımından sonra yenen yemekle oruç bozulur.
Oruç döneminde et, tavuk hayvansal gıdalar (süt, peynir, yumurta) ve alkol kullanılmaz. Ancak bazı sebeblerden dolayı oruç tutamayanlar perhiz tutatbilir ya da gün boyunca sıvı şeyler (su veya meyva suyu) alarak oruçlarını hafifletebilirler (kısmi oruç ya da hafif oruç). Daniel 10:2-3 ayetlerindeki “O günlerde ben Daniel üç hafta yas tutyordum. Tam üç hafta doluncaya kadar iyi yemek yemedim ve ağzıma et ve şarap girmedi ve hiç yağ sürünmedim” sözlerinden kısmi oruç ya da hafif oruç tuttuğunu görüyoruz. Yani et ve tatlı yiyecekler değil, temel yiyecekler (su, ekmek gibi) alarak kısmi oruç tutmuştur. Oruç günlerindeki perhizde ise et ve tavuk haricindeki süt, yoğurt, peynir, yumurta ve ya bunlarla yapılmış yiyecekler alınabilir. Perhiz günlerinde günde birkaç kez böyle hafif yemekler yenilebilir.
Eski Ahitte bayram ve sebt günlerinde oruç tutulmadığı için, kilise bayramlarda ve Yeni Ahit’in sebt günü olan pazar günleri oruç tutmayı tavsiye etmez[26][26]. Ancak uzun oruç dönemlerinde cumartesi ve pazar günleri hafta boyu süren orucumuzun hafifletildiği ve gıdalarımıza dikkat ederek bedeni güçlendirdiğimiz günlerdir.
Ayrıca uzun oruç dönemleri bir hafta ya da bir süre müsait olmayanların bu uzun dönem içindeki herhangi bir günde oruca katılmaları için bir kolaylıktır.
Kutsal Kitap’ın Sebt günü ve bayram anlayışına burada ayrıca dikkat etmeliyiz. Çünkü günümüz insanları ‘bayram’ deyince tatil, deniz, alışveriş ve gezmek gibi şeyler düşünmektedirler. Oysa Kutsal Kitabın bayram ve Sebt günü anlayışında Tanrı halkının dünyasal olan şeyleri, ev ve iş ile ilgili planları, kafasını meşgül eden şeyleri bir kenara bırakması, Kutsal Yazılara ve bunları derin düşünmeye vakit ayırarak ruhunu dolayısıyla bedenini dinlendirdiği ve Tanrı’yı dinlemek için ayırdığı gündür. Dikkat edilirse gerek sebt günü gerekse bayram günleri Kutsal Kitap kültüründe Rab’be ayrılmış gün olarak ibadet öncelikli günlerdir. Elbetteki Tanrı’yı derin düşünmek ve Kutsal Kitap okumak için evden uzaklaşabilir, başka yerlere gidebiliriz. Ama hedef bir yerlere gitmekten önce Mesih İsa’nın hoşnutluğu olmalıdır. İşte bu günlerde yediğimiz yemekler ise Tanrı’nın zaferini kutladığımız ziyafetlere dönüşmüştür.
Oruç zamanında bedensel alışkanlıklarımızı frenlemek ve özdenetim kazanmaya çalışarak nefsimizi terbiye etmeye ve disiplin altına almaya çalışarak Tanrı ile olan ruhsal bağlarımızı güçlendirmeye çalışırız. Ancak orucu bedene eziyet ve acı çektirme gibi düşünmek yanlıştır. Bu yüzden oruç esnasında ilaç alabilir, iğne olabiliriz. Uzun süreli oruç uygulamalarında sıvı şeyler alabiliriz. İşaya’nın ‘7Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak, 10canının çektiği şeyi aç olana verirsen’ sözlerine baktığımızda orucun; aç kalarak Tanrı’ya ve ya insanlara bir performans sergilemekten çok, canımızın çektiği ve sevdiğimiz şeylerden bir süre için vazgeçmek ve bunları başkasıyla paylaşabilmek olduğunu görüyoruz. Bu anlamda et ve bazı hayvansal gıdalardan bir süre için uzaklaşıp bunlardan vazgeçilmesi bir oruçtur.
Yine kişinin çok sevdiği veya alışkanlığı olan şeylerden vazgeçmesi aynı şekilde bir oruçtur.
Dua ve kilise faaliyetleri gibi yürekten ve kendi özgür irademizle karar vererek yaptığımız oruç Tanrı ile olan ilişkimizi daha sağlam ve canlı kılacaktır.
Oruç tuttuğumuz zamanlarda, ne kadar tutacağımız, nasıl ve ne şekilde tutacağımız konularında kafamızı meşgül eden sorular olduğu zaman Kutsal Ruh’ta dua ederek şu ayetleri hatırlamak bize yol gösterecektir:
Koloseliler: 20-21 Mesih’le birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden kurtulduğunuza göre, niçin dünyada yaşayanlar gibi, “Şunu elleme”, “Bunu tatma”, “Şuna dokunma” gibi kurallara uyuyorsunuz? 22 Bu kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına, öğretilerine dayanır. 23 Kuşkusuz bu kuralların gönüllü tapınma, sözde alçakgönüllülük, bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama benliğin tutkularını denetlemekte hiçbir yararları yoktur.
III. BÖLÜM
TANRI’YI DİNLEMEK
Oruç tutarken Tanrı ile daha fazla vakit geçirmek için gayret edin. Oruç zamanı duamız ve ruhsal dikkatimizde öncelik “Tanrı’nın egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gitmek”[27][27] olmalıdır.
Her gün dua ve Kutsal Kitap okumak için özel bir zaman ayırmalıyız. Pişmalık dolu bir yürek ile Rab’bin kutsal varlığının huzurunda tövbe edip yenilenmeyi, Ruh’la dolmayı istemeliyiz. Aynı şekilde diğer konulardaki isteklerimizi dua, yakarış ve şükranla Tanrı’ya sunmalıyız[28][28].
Oruç süresince açlığı tadan ve canının istediği şeyden uzak duran insan yiyeceklerin bize verilmiş bir lütuf olduğunu çok iyi anlamıştır. Kişi bundan böyle yiyecekleri israf etmemek ve bayatlatıp çöpe atmamak için daha duyarlı olacaktır. Diğer yandan yoksulluğun ve açlığın ne demek olduğunu bildiği için etrafındaki muhtaç insanlara karşı daha merhametli olmayı öğrenir. Yiyecekleri ‘sevdiği-sevmediği’ olarak seçmekten çok, önüne konanı şükranla kabul etmeyi öğrenir.
Neticede kişi oruç ve dua ile Tanrı’nın önünde kendini alçalttığı zaman hayatında gözle görülür değişmeler meydana gelir. Tanrı ile samimi bir ilişki neticesinde kişinin duygu ve düşünceleri değişmeye başlar. Kişi Tanrısal olanı aramaya yönelir. Bunun neticesinde kişinin ailesine, akrabalarına ve arkadaşlarına bakış açısı ve davranışları olumlu yönde değişir. Bu değişiklik kişinin ev hayatını, iş hayatını, çevresindeki diğer insanlarla olan ilişkisini etkiler ve yeniden düzenler.
Şimdi Tanrı’nın isteğine göre tutulan orucun sonucunda aşağıdaki Tabloda 1.Kolondaki karekter ve davranış özelliklerinin 2. kolonda nasıl değiştiğini görelim :
-1-
-2-Başkalarının hatalarına odaklanmıştır
Kendi ruhsal ihtiyaçlarının farketmeye odaklanmıştır.Kendini üstün görür, başkalarının hatalarını mikroskop altına yatırır, kendinkilere teleskopla bakar
Herkesi bağışlar,
başkalarının iyiliğini ister
Başkalarını küçük görür
Kendinden çok başkalarına kıymet verirBağımsızdır ve kendinden
çok emindir
Başkalarının ihtiyaçlarını tanır, paylaşırHerkesin kendisine
uymasını ister
Kendi haklarından vazgeçmeye hazırdırKendinden başka herkes
haklı olduğunu ispat etmek zorundadır.
Haklı olana hakkını vermeye her zaman istek duyar, başkalarının haklı olduğunu kabul etmeye hazırdırSürekli hak ister
Her zaman hakları öderHizmet edilmesini bekler
Başkalarına hizmet etmeye yönelir
Kendi yükselişi önemlidir
Başkalarının yükselmesine sevinirTanınmak, takdir ve
kabul edilmek ister
Başkalarına hizmet etmeye hazırdır, başkalarının güvenini kazanmaya çalışırBaşkaları yükseldiğinde kendisi yaralanır, haksızlığa uğradığını düşünür
Başkalarının başarısına sevinirEn iyisini ben yaparım,
önce bana danışılmalı
Tanrı’nın bana verdiği bu konum ve hizmeti hak etmiyorum
Tanrı için ne yapabileceğini düşünür
Tanrı için yapabileceği bir şey olmadığını bilirNe kadar çok
bildiğinden emindir
Çok şey öğrenmesi gerektği konusunda alçakgönüllüdür.İnsanlarla arasında
mesafe bırakır
Başkalarına yaklaşmak içinriske atılır, candan sevme
riskini almaya hazırdır
Başkalarını kolaylıkla suçlar
Şahsi sorumluluklarını bilir, nerede yanlış yaptığını görürYanına yaklaşılmaz
Kolaylıkla danışılabilir
Eleştirildiğinde savunur,
kendini haklı çıkarmaya çalışır
Alçakgönüllülük ve açıkkalplilik ile eleştiriyi kabul ederSaygıder olmakla ilgilenir
Gerçekci olmakla ilgilenir
Başkalarının ne düşündüğü ile uğraşır
Tanrı’nın bütün gerçeği bildiğinin farkındadırKendi imajını
sürdürmeye, ününü
korumaya çalışır
Şan ve şöhrete ölmüştür
Başkalarıyla ruhsal ihtiyaçlarını
paylaşmayı zor bulur
Başkalarına karşıaçık ve şeffaf
olmaya çalışır
Hiç kimsenin kendi günahlarını bilmediğinden emin olmak ister
Yüzleşmeye açıktır, başkalarının ne bildiği ile uğraşmaz‘Ben hatalıyım,
affeder misiniz’ şeklinde bir ifade kulanmaz
Rahatlıkla hatalarını kabuledip af diler
Günahlarını itiraf ederken bile konunun özüne inmezler
İtirafta bulunurken hertürlü ayrıntıya inerler
Günahın sonuçlarıyla ilgilenirler
Günahın kökeni ileilgilenir ve
üzüntü duyarlar
Pişmanlık duyacak birşeyi
olmadığını düşünür
Kalbi sürekli tövbekar bir eğilim içindedir.
İsteme huyludur
Verme huyludurBu tablodan sonra ‘Hangi konuda oruç tutabiliriz’
başlıklı bölüme yapabileceğimiz birçok konu daha olduğunu görüyoruz. Tablonun 1 ve 2. kolonunda size uygun özellikleri işaretleyin ve 1. kolondaki her bir özellik için dua ve oruç ile Tanrı’nın sizleri değiştirmesini isteyin. 2. kolonda işaretlemiş olduğunuz her bir özellik yine dua ve oruçla Tanrı’ya teşekkür edip bu özelliklerin sizde derinlik kazanmasını, 2. kolonda işaretlemediğiniz özelliklerin ise sizde görülmesini isteyiniz.
11. Mart 2012: 16:39 #36883AnonimPasifYeme ve icme haricinde (yukarilda anlatildi), herhangi bir seyden de bir sureligine feragat edip oruc tutabilirsiniz. Soyle bir dusunun en cok neyle vakit geciriyorsunuz? (Tabi is, aile haricinde) Dusunun ve istediginiz bir sure kadar o vakit gecirdiginiz seyi yapmayin. Muzik, TV, sinema, bilgisayar oyunu vesaire.
Kendimden soyle ornek vererek aciklayayim. Eve gelir gelmez ilk yaptigim is dizi izlemek (American Dad, How I met your mother, Big bang theory etc.) Yemek yerken dizi izle, otur dizi izle. Kiliseden bir ablamiz bize bir haftaligina en cok yaptigimiz seyden vazgecmemizi istedi. 1 hafta boyunca (gecen hafta) dizi izlemedim ve cidden Tanri’yla daha cok vakit gecirdim. Bu orucun nedeni de zaten dizilerle ya da onla bunla degil de en cok vakti Tanri’yla gecirmemiz gerektigi. Gecen hafta suresince daha cok sey ogrendim ve tecrube ettim. Hatta bu siteyi buldum :)
O yuzden sizleri de tesvik etmek isterim. Istediginiz zaman, istediginiz kadar, istediginiz seyi erteleyin ve o zamani Tanri’yla gecirin!
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.