Sıkıntılarda Tanrı’nın Bir Amacı Vardır…
- Bu konu 5 izleyen ve 6 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
8. Şubat 2009: 10:12 #25930AnonimPasif
Sıkıntılarda Tanrı’nın Bir Amacı Vardır…
Tanrı bizlere, ‘sıkıntı çekmeyeceksiniz’ diye bir vaatte bulunmadı. Aksine, bu dünyada sıkıntılarımızın olacağını söyledi. Gerçekten dünyamız çeşitli nedenlerden dolayı acılarla, sıkıntılarla, hayal kırıklıklarıyla doludur. Eger İsa Mesih’e iman edenler olarak sıkıntı çekiyorsak, Tanrı’nın bunda bir amacı olduğundan emin olmalıyız.
Çoğu zaman insanlar kendi hataları, yanlışları yüzünden sıkıntı çekerler. Bu yüzden Rab’bi suçlamayalım. Sıkıntılarda O’na koşar, günahlarımızı, hatalarımızı itiraf eder ve bunlardan tövbe edersek, Rab merhamet edecek bizleri bunların hepsinden kurtaracaktır. Bu tür durumları mutlaka her birimiz yaşamış, ve hak etmediğimiz halde Rab’bin bizlere kurtuluş elini uzattığına tanık olmuşuzdur. Ben şahsen, sıkıntı ve acıların beni Tanrı’ya daha çok yaklaştırdıgını biliyorum. Sıkıntıların, acıların, beni ruhsal olarak büyüttügünü ve en önemlisi, Rab’bin beni sıkıntılarda asla yalnız bırakmadığını gördüm. Acı çeken başka insanların neler hissettiklerini, neler yaşadıklarını anladım. Kendi yanlışlarımın sonucunda yaşadığım sıkıntılar, vereceğim önemli kararlardan önce çok daha fazla dua etmem gerektiğini ve her şeyi ilk önce Rab’be danışmam gerektiğini öğretti bana. Bu yüzden Tanrı’ya teşekkür ediyorum.
Rab’be danışmadan, sormadan adımlar atarsak, bunların getirdiği sonuçlara katlanmak durumunda kalacağız. Sevgili kardeşler bazı şeyleri ancak yaşayarak öğrenebiliriz.
Kutsal Kitap’ta Yakup 1:2-4’te söyle okuyoruz:
‘Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiginizde bunu büyük sevinçle karsılayın.
Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır.
Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun, yetkin kişiler olmanız için tam bir etkinliğe erişsin’(Yakup 1:2-4).
‘Ne mutlu denenmeye dayanan kişiye! Denenmeden başarıyla çıktığı zaman Rab’bin kendisini sevenlere vaat ettiği yaşam tacını alacaktır.
Ayartılan kişi, ‘Tanrı beni ayartıyor’ demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi, kendisi de kimseyi ayartmaz. Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır. Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgunlaşınca da ölüm getirir’ (Yakup 1:12-15).
Rab bizlere sıkıntıda her zaman bizlerle birlikte olacağını vaadediyor:
‘İşte, dünyanın sonuna dek her zaman sizinle birlikteyim’ (Matta: 28-20).
‘Her türlü tesellinin kaynagı olan Tanrı`ya, merhametli Baba`ya,
Rabbimiz Isa Mesih`in Tanrısı ve Babası`na övgüler olsun!
Kendisinden aldıgımız teselliyle her türlü sıkıntıda olanları teselli edebilmemiz için bizi bütün sıkıntılarımızda teselli ediyor.
Cünkü Mesih`in acılarını nasıl büyük ölçüde çekiyorsak, Mesih sayesinde büyük teselli de buluyoruz’ (2.Korintliler 1:3-6).
Sıkıntılardan, denenmelerden başarıyla çıktığımız zaman, imanımız ateşte kalolan altın gibi olacaktır. O zaman gozlerimizi bu dünyanın geçici seylerine değil, Tanrı’nın sonsuzlukta bizler için hazırladığı seylere çeviririz.
‚Her yönden sıkıştırılmışız, ama ezilmiş degiliz. Saşırmışız, ama çaresiz değiliz.
Kovalanıyoruz, ama terk edilmiş değiliz. Yere yıkılmışız, ama yok olmus degiliz.
İsa`nın yaşamı bedenimizde açıkça gorülsün diye İsa`nın ölümünü her an bedenimizde taşıyoruz.
Bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor.
Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karsılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır.
Gözlerimizi gorünen şeylere degil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Cünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır’ (2.Korintliler 4.bölüm).
Rab iyidir! O, yaşamlarımızda sıkıntı çekmemize izin veriyorsa, bizim iyiliğimiz içindir. Kendi hatalarımız ve günahlarımız yüzünden sıkıntı çekiyorsak, yine cesaretle Rab’bin lütuf tahtına yaklaşalım. O merhametlidir, gücümüzden fazla denememize izin vermeyecektir.
Bu dünya geçicidir, ama gelecekte Tanrı’nın bizlere hazırladığı her şey sonsuza dek kalıcıdır. Artık orada acı, gözyaşı, üzüntü, hastalık, olmayacak. Bunları düsünerek sevinelim, ve birbirimizi cesaretlendirelim.
Sevgilerimle8. Şubat 2009: 11:54 #32167AnonimPasifYıllarca önce bir dostum, fikri bir münâkaşa esnâsında; “Düşünürken pergel gibi olmalıyız. Sâbit ayağımızı doğru noktaya koyarsak çizdiğimiz bütün daireler bir anlam taşır.” demişti.
Düşünürken, fikir üretirken hareket noktamız çok mühimdir. Yaşadığım hayat bana bazı şeyler öğretti. Konular değiştikçe hareket noktaları da değişebilir. Ancak mantığın temelleri değişmez.
Misâl, bir insan münâkaşa ettiği bir mevzû da, düşünce pergelinin sabit ayağını sık sık farklı yerlere koyuyor ise; ya cehâletten, ya da yalancılıktandır. Yani sebep-sonuç ilişkileri bağlamında; konu değişmemişken, hareket noktasının kişiyi nereye götüreceğini bilen muhatabınız, “Öyle ama” diyerek -örnekleme ihtiyacı dışında- esas mevzûyu “Es” geçip manevra yaparak daldan dala atlıyorsa, ben bunu pek iyi niyetli görmem.
Bu sebeple gerek önümüzde duran bir metni okurken, gerekse bir mevzûyu münâkaşa ederken doğru sonuçlara ulaşmak için hem bu hususlara, hem de tartışma adâbına çok dikkat etmek gerekir.
Yıllar önce bir târikate intisaplı idim. Bir gün dergâha gittiğimde yaklaşık on-onbeş kişinin bir hususu hararetli biçimde konuştuklarını gördüm. Odanın uzak bir köşesinde başka bir arkadaş ise kendi halinde tefekkür ediyordu. Bu arkadaşı yakinen tanımaktaydım. İyi bir insan, samimi bir müslüman idi. Aynı zamanda dini konularda bir hayli birikimli idi. Kendisine, “Tartışmadan neden uzak duruyorsun ?” dedim. Önce cevap vermek istmedi. Israr edince, “Onlar bir mevzûda sonuca ulaşmak, herkesin istifâde edeceği düşünceleri paylaşmak için konuşmuyor, nefislerini yarıştırıyorlar” demişti.
Doğrusu, o sırada bu cümleden pek bir şey anlamamıştım. Sonradan bu “Tefekkür” mevzûsunda biraz gayretlerim oldu. Bu gayretler sonucunda tartışırken doğruyu bulmaktan çok, nefsimin haklı çıkmak ve övülmek için çırpındığını fark ettim. O fark edişten sonra bana söylenen söz zihnimde anlam kazandı.
Gerçekten çekilen sıkıntılar insanı “İnsan-ı kâmil” yapıyor. Ancak bunun ilk şartı Yaradana samimi bir iman ve kesilmez bir tevekkül ile bağlanmaktır. Çimento harç içine karıştırlırsa donduğunda karıştırıldığı şeyi sert ve dayanıklı yapar. Ancak çimento bir mühendisin projesi doğrultusunda kullanılmamışsa, ortaya çıkan sonuç kimsenin işine yaramaz. Ya eksik karıştırlmıştır, ya da fazla. Tam bir karışım tuttursanız, ancak bu karışımı önceden planlanmış bir bina veya duvar yapımıda kullanmamışsanız, ya da tamirat için; yine kimsenin işine yaramaz.
Demem o ki; karşılaştığımız sıkıntıları bir iman ve akıl süzgecinden geçirerek anlamaya ve bu doğrultuda sabır göstermeye gayret ettiğimizde, Tanrının izniyle “İnsan-ı kâmil” olma yolunda önemli adımlar atabiliriz. Ancak inançtan yoksun bir insan, bu sıkıntılar neticesinde kemâlat kazanmaktan çok, karşılaştığı her sorunla gittikçe yıkıcı tesiri artan bir bombaya dönüşür.
Patlayınca hem kendisini yok eder, hem çevresindekilere zarar verir.
İman, insanın hayatta tutunabileceği en sağlam kulptur. Tabi bu noktada iman edilenin gerçekliği ve her türlü idrâk ve tartışmanın üzerinde bir yaratıcı olması gereği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Esâsında hemen bütün dinler insana dürsüt ve erdemli olmayı, yalan söylememeyi, zinâ etmemeyi, cana kıymamayı vs. öğütler. Ancak bunların % 99 u doğruyu söyleyen ama kendisi yapmayan öğretmen gibidirler. İnandırcılıkları olmaz ve insanlara genel de tesir etmezler. Kurallarının sertliği ve katılığı karşısında insanlar “Uygun davranıyormuş” gibi yaparlar ama, kalpleri ile ağzları başkadır.
Cennet isteği veya cehennem korkusunun getirdiği metezori bir etkilenmenin; yaradanı dışlayıp cehennemden kaçma veya cennete kavuşma isteğinin getirdiği bir riyakârlığın yansımalarının, insanın kemâlâtı ile bir ilişkisi olamaz.
Sadece gerçek öğütçünün söyledikleri kalplere nüfûz eder. Bu etki, doğru kaynaktan çıkmanın ve kalpte ki hedefe ulaşmanın bir sonucu olup; sözün kaynağının yüceliği ve cezb edişine dayanır.
Sn.admin,
Değerli paylaşımlarınızdan istifâde etmekteyim. Yeni düşünce pınarlarının bereketi ile bereketlenmek ümidiyle.
Saygılar6. Mart 2009: 12:10 #32319AnonimPasifÂ’raf;12262 wrote:Demem o ki; karşılaştığımız sıkıntıları bir iman ve akıl süzgecinden geçirerek anlamaya ve bu doğrultuda sabır göstermeye gayret ettiğimizde, Tanrının izniyle “İnsan-ı kâmil” olma yolunda önemli adımlar atabiliriz. Ancak inançtan yoksun bir insan, bu sıkıntılar neticesinde kemâlat kazanmaktan çok, karşılaştığı her sorunla gittikçe yıkıcı tesiri artan bir bombaya dönüşür.Patlayınca hem kendisini yok eder, hem çevresindekilere zarar verir.Sayın Araf
Bu düşüncelerinizde haklısınız, çok doğru söylüyorsunuz. Rab’be iman etmiş, tüm yaşamını Rab’bin ellerine vermiş bir kimse, başına ne gelirse gelsin, her durumda Rab’bin gözetimi ve kontrolü altında olduğunu bilir. Rab’bin bunda kesinlikle bir amacı olduğundan emindir. Tanrı’nın bu sıkıntılara neden izin verdiğine anlam veremese de yine de O’na güvenir. ‚Tanrım, seni anlayamıyorum, ama sana güveniyorum’ diyerek onun iradesine teslim olur ve sıkıntılardan geçmek daha da kolaylaşır o kişinin yaşamında.
Ama imandan yoksun insanlar sıkıntılarda çaresizdirler, umutsuzdurlar, durumları yürekler acısıdır. Herhangi bir neden yüzünden ya da kendi yanlışları yüzünden düştükleri bu durum için çevrelerini suçlarlar , Rab’bi suçlarlar, Rab’be gücenirler, küserler, isyan ettikçe de tam dibe çökerler. Sizin de dediğiniz gibi, tesiri artan bir bombaya dönüşürler ve hem çevrelerine zarar verirler hem de kendilerini yokederler.
Aslında Şeytan’ın yalan fısıltılarını dinlemek yerine Rab’be yönelseler, seven Rab sevgi elini onlara uzatacak, teselli edecek ve bu sıkıntılardan onları çıkaracaktır. Kötülüğün ve karanlığın reisi olan İblis, sürekli korku ve umutsuzluk vererek ölüme sürükler insanları, ama sevginin özü olan İsa Mesih huzur, esenlik, ümit verir, kurtarır ve sonsuz yaşam verir.
Sevgiyle kalın24. Mart 2009: 16:28 #32492AnonimPasifRüzgar ablam, bu güzel paylaşım için sana çok teşekkür ediyorum.. Evet.. Tanrının koymuş olduğu sistem bu.. Sıkıntı çekmeden kişi olgunlaşamıyor.. Yaşamış olduğumuz bu sıkıntılardan, birer deneyim kazanıyoruz.. Rab bizlere birşeyler öğretmek istiyor.. Bazı sıkıntılarımız dayanılmayacak gibi olduğu vakit; ”Tanrım neden böyle birşey yapıyorsun” diye ona şikayetlerde bulunuyoruz.. Fakat olayların perde arkasını bilmediğimizden dolayı böyle birşey yapıyoruz.. Bizim için en iyisini göklerdeki babamız bilmez mi? Neye ihtiyacımız olup, olmadığını ondan daha iyi kim bilebilir ki? Rüzgar ablamın dediği gibi; acı ve sıkıntılarımızda daha çok Tanrıya yaklaşabiliyoruz.. Bende böyle düşünüyor ve bunun tartışmasız doğru birşey olduğuna inanıyorum..
Sevgiyle kalın..30. Ağustos 2010: 22:39 #35061AnonimPasifonly god can judge me;13015 wrote:Rüzgar ablam, bu güzel paylaşım için sana çok teşekkür ediyorum.. Evet.. Tanrının koymuş olduğu sistem bu.. Sıkıntı çekmeden kişi olgunlaşamıyor.. Yaşamış olduğumuz bu sıkıntılardan, birer deneyim kazanıyoruz.. Rab bizlere birşeyler öğretmek istiyor.. Bazı sıkıntılarımız dayanılmayacak gibi olduğu vakit; ”Tanrım neden böyle birşey yapıyorsun” diye ona şikayetlerde bulunuyoruz.. Fakat olayların perde arkasını bilmediğimizden dolayı böyle birşey yapıyoruz.. Bizim için en iyisini göklerdeki babamız bilmez mi? Neye ihtiyacımız olup, olmadığını ondan daha iyi kim bilebilir ki? Rüzgar ablamın dediği gibi; acı ve sıkıntılarımızda daha çok Tanrıya yaklaşabiliyoruz.. Bende böyle düşünüyor ve bunun tartışmasız doğru birşey olduğuna inanıyorum..
Sevgiyle kalın..Sevgili only god can judge me,
Senin, Rab uğruna ne denli sıkıntılardan geçtiğini çok iyi biliyorum. Bu sıkıntılar vasıtasıyla ruhsal olarak büyüyoruz, olgunlaşıyoruz, Mesih’in çektiği acılara paydaş oluyoruz. Rab sıkıntılarımızda da yanımızdadır, yanındadır. Seni, paylaşımlarını özlüyoruz.
Esenlikler diliyorum
31. Ağustos 2010: 8:42 #35448AnonimPasifAraf kardeşimiz, yazdıklarınız çok isabetli. Tanrı daha da bereketlendirsin. Tasavvufi tefekküre samimice dalmış olduğunuz belli. Bir de… en önemlisi… bir konuda kültürel-dini gelenek menşeimiz hangisi olursa olsun maksadın nefis yarıştırmak değil de hakikatten çözüm bulmak ve nihayetinde anlaşmak olduğunun farkına varmışsınız. Böyle bir şeyi anlamış olabilmek Tanrı’nın büyük bir lütfu aslında. Tanrı iyi pak niyetli olanları bırakmıyor işte… hangi ortamlarda yaşamış olmuşlarsa da.
O dediklerinizle ilgili… Eski Hristiyan ermişlerinin menkibelerinde anlatılır: kendilerine bir hayat sıkıntısı gelmediği zamanlar endişelenirlermiş hatta… ‘Tanrı bizi unuttu’ diye. ‘Manen gelişmemiz doğrultusundaki derslerini durdurdu, dolayısıyla Kendisini bizden uzaklaştırmış bir bayağılıkta bulunmuşuzdur’ diye :-)
Bir de o tevazu mevzuu… Büyük çöl zahidi Mısırlı aziz Antonyus günün birinde müridlerine Kitab-ı Mukaddes’ten bir bölümde nelerin kastediliyor olduğunu sormuş… Herkes kendince bir cevap vermiş… Köşede oturan biri ise ‘bilmiyorum babam’ diye cevap vermiş… Aziz muhabbetin sonunda o bilmiyorum diyen için ‘işte bu kardeşimiz biliyor’ şeklinde bir yorumda bulunmuş :-) İnsanın bilmediğini kabul etmesi kendisini sahih bilgi edinmeye en elverişli kılan koşul. Bu türden bir zihin açıklığı Ruh’ul Kudüs’ün o kulun can kapısına değmeye başlamış olduğunun belirtisidir…
Esenlikler…
4. Aralık 2010: 10:57 #35781AnonimPasifÇevremizde çeşitli acılar çeken insanlar var, acı içinde olan bu insanların Tanrı’ya isyanları var, bunu görüyoruz, üzülüyoruz doğal olarak. Ama onların hayatlarında İsa Mesih yok, bu yüzden acılarında isyan var, içe kapanma var, ümitsizlik var. Bizler Mesih’i tanıma şansına sahip olduk hamdolsun buna. Onu tanıdıgımız için teselli ediliyoruz, kalbimizin bir kösesinde içimizde sevinç var, çünkü Rab İsa Mesih’in bizimle olduğunu biliyoruz. Tek duam şudur ki, bütün insanlar İsa Mesih’i tanıyıp hayatlarına Rab ve kurtarıcı olarak alsınlar. İşte o zaman ne kadar sıkıntı içinde olurlarsa olsunlar, onlarda her zaman sevinç olacak, teselli bulacaklar.
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.