Kutsal Kitap’ı Bilinçli Şekilde Okumak
- Bu konu 2 izleyen ve 10 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
15. Nisan 2008: 18:33 #24876AnonimPasif
Arada sırada bize duygusal bir şekilde,” Kutsal Kitap’ı yorumlamak zorunda değilsiniz, sadece okuyun ve söylediğini yapın ” diyen biriyle karşılaşırız. Bu ifade genellikle kilisede gönüllü hizmet edenlerin, Kutsal Kitap’ı “yorumlayarak” sıradan insanların elinden alıyormuş gibi görünen ” profesyonel ” bilim adamı, pastör , öğretmen ya da pazar okulu öğretmenlerine karşı olan tepkilerini gösterir. Bu, onların Kutsal Kitap’ın muğlak olmadığını söyleme şeklidir.” Unutulmamalıdır ki,” derler, ” yarım bir beyne sahip herhangi biri Kutsal Kitap’ı okuyabilir ve anlayabilir. Çok fazla vaiz ve öğretmen olmasındaki sorun, etrafı çok kazıp suları bulandırmalarıdır. İlk okuduğumuzda bize açık görünenler artık o kadar da açık gelmemeye başlar. ”
Bu tepkide çok gerçek payı var. Bizler de hristiyanların Kutsal Kitap’ı okumayı, ona inanmayı ve itaat etneyi öğrenmeleri gerektiğine katılıyoruz ve özellikle Kutsal Kitap’ın çalışıldığında ve doğru bir şekilde okunduğunda muğlak bir kitap olmayacağına hemfikiriz. Aslında insanların Kutsal Kitap konusundaki en büyük sorunlarının Kutsal Kitap’ı anlamalarındaki eksiklikler değil, ama birçok şeyi çok fazla anlamaları olduğuna inanıyoruz ! Örneğin ” Her şeyi söylenmeden ve çekişmeden yapın ” ( Flp. 2:14 ) diyen bir metindeki sorun metni anlamamak değil, itaat etmemek, uygulamaya geçirmemektir.
Aynı şekilde vaiz ve öğretmenlerin önce metni derinlemesine inceleyip ancak ondan sonra metne bakmaya, böylece genelde yüzeyde açık olan sade anlamın üstünü örtmeye fazlaca eğilimleri olduğunu düşünüyoruz. En başta, iyi yorumun amacının benzersizlik olmadığını, bir kişinin daha önce hiç kimsenin görmediği bir şeyi keşfetmeye çalışması gerekmediğini söyleyelim ve bunu sürekli olarak tekrarlayalım. ( G. D. FEE – D. STUART )
Kutsal Kitap Tanrı’nın Sözü olduğu için sonsuz anlamlılığı vardır; her çağda ve her kültürde insanların tümüne hitap eder. Tanrı’nın sözü olduğu için onu dinlemeli ve ona itaat etmeliyiz. Ama Tanrı, Sözü’nü tarih içinde insan sözcükleriyle konuşmayı seçtiği için, Kutsal Kitap içindeki her bölüm aynı zamanda tarihi olarak özeldir; her belge, içinde yazıldığı dil, çağ ve kültür tarafından ( ve bazı durumlarda yazıya dökülmeden önce sözlü tarih tarafından ) koşullandırılmıştır. Kutsal Kitap’ın yorumu, sonsuz anlamlılığı ve tarihi olarak özel olması arasındaki gerginlikten dolayı gereklidir.Tabi ki Kutsal Kitap’ın sadece içinde insan sözleri barındıran bir insan kitabı olduğuna inananlar vardır. Bu kişiler için yorumlama işi tarihi araştırma ile sınırlıdır. Bu kişiler tıpkı Çiçero ya da Milton’u okurken yaptıkları gibi Yahudilerin, İsa’nın ya da ilk kilisenin dinsel fikirleriyle ilgilenirler. O halde onların işi tümüyle tarihi bir iştir. Bu sözler onları yazan insanlar için ne anlam ifade ediyordu ? Tanrı hakkında ne düşünüyorlardı ?
Diğer yandan Kutsal Kitap’ı sadece sonsuz anlamlılığı içinde değerlendiren kişiler de vardır. Bu kitabı, Tanrı’nın Sözü olduğu için, sadece inanılacak önermeler ve itaat edilecek buyruklar yığını olarak görme eğilimindedirler – oysa bu önermeler ve buyruklar arasında sürekli olarak seçimler yaparlar. Örneğin bazı hristiyanlar Yasa’nın Tekrarı 22:5’e ( “Kadınlar erkek giysisi giymesin ” ) dayanarak kadınların pantolon ya da şort giymemesi gerektiğini söylerler, çünkü bunları ” erkek giysileri” olarak görürler. Ancak aynı kişiler evin çatısının etrafına korkuluk döşemek ( 8. ayet ), aynı bağa iki farklı tohum ekmemek ( 9. ayet ) ve mantolarının dört köşesine püskül dikmek ( 12. ayet ) gibi bu listedeki diğer buyruklara nadiren harfi harfine uyarlar.
Ancak Kutsal Kitap bir önermeler ve buyruklar serisi, ” Yönetim Kurulu Başkanı Tanrı’dan Sözler ” den oluşan basit bir koleksiyon değildir. Sanki Tanrı göklerden bize doğru bakar:” Hey sen, aşağıdaki, şu gerçekleri öğren. Madde 1, Tek Tanrı’dan başka tanrı yoktur ve Ben O’yum. Madde 2, insanlar da dahil olmak üzere her şeyin Yaratıcısı Ben’im” ….. önerme 7777’ye ve buyruk 777’ye kadar böyle sürer gider. ( G. D. FEE – D. STUART )
Her Kutsal Kitap bölümü hakkında sorulması gereken iki tür temel soru vardır: Bağlam ile ilgili sorular ve içerik ile ilgili sorular. Bağlam ile ilgili sorular da iki türdedir: Tarihi ve ebedi bağlam.
Tarihi bağlam : Bir kitaptan diğerine farklılık gösterecel olan tarihi bağlam, birkaç farklı konuyla ilgilidir: yazarın ve okuyucularının çağı ve kültürü, yani yazarın dönemine ait coğrafi, topografik ve politik etmenler ve kitabın, mektubun, mezmurun, peygamberliğin ya da herhangi bir başka yazım tarzının yazılma nedeni. Bu tür konular metni anlamak için özellikle önemlidir.
1. Amos, Koşea ya da Yeşaya’nın kişisel geçmişlerini, Hagay’ın sürgünden sonra peygamberlik ettiğini ya da Vaftizci Yahya ve İsa sahneye çıktığı sıralarda İsrail’in Mesih beklentisini bilmek ya da Korint ve Filipi kentleri arasındaki farkları ve bu farkların her bir kiliseyi nasıl etkilediğini anlamak gerçekten fark yaratır. Bir kişinini İsa’nın çağındaki gelenekler hakkında bir şeyler bilmesi, İsa’nın öykülerinden ne anladığını büyük oranda zenginleştirecektir. Matta 20: 1- 16’da işçilere ödenen dinarın ( İngilizce KJV çevirisi bunu penny olarak çevirir ) bir işçinin yevmiyesine denk geldiğini bilmek tabi ki metni anlamakta bir fark yaratacaktır. Topografi ile ilgili konular bile önemlidir. Amerikan’ın batısı ya da doğusunda büyümüş kişiler ” Yeruşalim’i kuşatan dağları ” ( Mez. 125:2 ) düşünürken akıllarına kendi tecrübelerindeki gibi yüksek dağlar gelmemelidir.
2. Bununla birlikte, tarihi bağlam hakkında sorulması gereken daha önemli soru, Kutsal Kitap’taki her bir kitabın ve / veya bu kitapların parçalarının yazılma nedeni ve amacının ne olduğudur.Burada, İsrail ya da kilisede söz konusu belgenin yazılmasını gerektirecek olayların ne olduğu ya da yazarın konuşmasına ya da yazmasına içinde bulunduğu hangi durumun neden olduğu hakkında fikir sahibi olmak gereklidir. Yine bu kitaptan kitaba değişiklik gösterecektir ve örneğin Süleyman’ın Özdeyişleri için önemi , 1. Korintliler’e göre öneminden çok daha az olacaktır.
Bu sorunun yanıtı – eğer bir yanıtı varsa – genellikle kitabın içinde bulunur. Ancak gözlerinizi bu konulara açık tutarak okumayı öğrenmelisiniz.Bu sorular hakkındaki bulgularınızı doğrulamak isterseniz yine Kutsal Kitap sözlüğünüzden ya da kitap üzerine yazılmış iyi bir yorum kitabının girişinden yardım alabilirsiniz. Ancak öncelikle kendi gözleminizi yapın ! ( G. D. FEE – D. STUART )
:kitap: Okumakla etüt etmek arasında büyük bir fark vardır. Okumayı daha rahat, rastgele ve serbest bir biçimde eğlence için de yapabiliriz. Ama etüt sözcüğü, çalışmayı, ciddi, dikkatli ve gayretli bir çalışmayı çağrıştırır.Öyleyse ihmalimizin asıl sorunu budur. tanrı sözünü etüt etme görevimizi ihmal etmemizin nedeni, Tanrı sözünün zor anlaşılır ya da donuk ve sıkıcı olması değil, üzerinde iyice çalışmayı gerektirişidir. Sorunumuz yeteri kadar akıllı olmayışımız ya da istemememiz değil, tembel oluşumuzdur. ( Prof. Dr. R. C. SPROUL )
Edebi Bağlam : Çoğu kişi bir şeyi bağlamı içinde okumak hakkında konuşurken kastettikleri budur…. Edebi bağlam esasen şu anlama gelir: ilk olarak Kutsal Kitap içindeki sözcükler sadece cümleler içinde anlama sahiptirler ve ikinci olarak Kutsal Kitap içindeki cümleler çoğu zaman sadece kendilerinden önce gelen ve kendilerini izleyen cümlelerle ilişkileri içinde açık anlama sahiptirler….. kişinin her şeyden önce paragraflardaki ( düz yazı için ), satırlardaki ya da kıtalardaki ( şiir için ) düşünce bütünlüğünü fark etmeyi öğrenmesi gerekir ve bu, yeterli bir çevirinin yardımıyla Her iki okuyucunun pratik yaparak başarabileceği bir şeydir. ( G. D. F. – D. S. )
Mecaz Sorunu
Mecaz, bir ilgi ya da benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamında kullanılan sözdür.Kutsal Kitap’ta bol miktarda mecaz bulunur ve İsa da mecazı sık sık kullanmıştır. Yine, çoğu durumda söylenenlerin mecaz olduğunun farkına varmak epey kolaydır. İsa, ” Kapı ben’im. Bir kimse benim aracılığımla içeri girerse kurtulur” ( Yu. 10:9 ) demişti, bunu nasıl algılamalıyız ? Bunun anlamı bizim cildimizin olduğu yerdeİsa’da maun verniği, bizim kollarımızın bulunduğu yerdeİsa’da menteşeler, bizim göbeğimizin olduğu yerde İsa’da kapı tokmağı mı olmalıydı ? Tabi ki böyle şeyler düşünmek saçmadır. Burada İsa, olmak fiilini mecazi anlamda kullanmaktadır.
Ama İsa, Son Akşam Yemeği’nde ” Bu benim bedenimdir ” ( Luka 22:19 ) dediğinde ne demek ister ? Ekmek, O’nun bedenini mecazi anlamda mı simgeliyordu ? Yoksa gerçekten de O’nun bedeni haline mi geliyordu ? Buradaki edebi tür tam olarak belli değildir. Edebi tür analizinde ortaya çıkan farklı görüşler inanlılar topluluğunda Rab’bin Sofrası’nın ( Komünyum ) anlamı konusunda ciddi ayrılıklara neden olmuştur.Luther’le Kalvin’in görüşbirliğine varamadıkları çok az konulardan biri de, İsa’nın sözlerinin bu anlamıydı. Kalvin’in temsilcileriyle Luther arasında bu konuda anlaşmaya varmak içinyapılan müzakerelerden birinde Luther, Bu benim bedenimdir sözlerini defalarca tekrarlamıştır.Hem Luther’in, hem de Kalvin’in Kutsal Kitap’ın otoritesi konusundaki gözönüne alırsak Kutsal Kitap’ın gerçekten ne söylediği hakkında görüş birliğine varabilselerdi her ikisinin de buna boyun eğecek olduklarını biliyoruz.
Böylece Kutsal Kitap’ın kelimesi kelimesine ne dediğini anlamanın klasik yöntemi, Kutsal Kitap’ın bölümlerinde kullanılan değişik biçimler ve mecazlar aracılığıyla neler söylediğini öğrenmeye çalışmak demektir. Bu, Kutsal Kitap’ın söylediklerini yumuşatmak, zayıflatmak ya da görecelileştirmek amacıyla değil, Tanrı’nın halkının imanı ve uygulamasına daha etkin bir klavuz olarak hizmet edebilmesi için onu doğru bir şekilde anlamak için yapılır. ( Prof. Dr. R. C. SPROUL )
Ünlü İsviçreli tanrıbilimci Karl Barth, bir keresinde bütün günahların kökünün üç temel insansal sorunda olduğunu yazmıştı. Temel günahlar listesinde , gurur ( kibir ), dürüst olmamak ve tembellik de vardır. Kişi İsa Mesih’e iman ettiğinde bu temel kötülüklerden hiçbiri hemen yok olmaz. Mesih inanlıları olarak bu dünyadaki uzun ve çetin yolculuğumuzun tamamı boyunca bu sorunlarla mücadele etmeliyiz. Hiçbirimiz günaha bağışıklık kazanmış değiliz. Eğer Kutsal Kitap’ı etüt etmek gibi bir disiplinle uğraşacaksak , işin en başından bunu azimle sürdürebilmek için Tanrı’nın lütfuna ihtiyacımız olduğunun bilincine varmalıyız.
Tembellik sorunu, Adem’le Havva’nın günahının sonucu olan lanetten beri bizimledir. Artık çalışmalarımız terle birleşmiştir. Zararlı otlar çimenlerden daha kolay yetişirler. Gazetelerin okunması Kutsal Kitap’ın etüt edilmesinden daha kolaydır. Sırf Kutsal Kitap’ı etüt ettiğimiz için çalışmanın zorluğu sihirli bir şekilde ortadan kaldırılmamıştır. ( ” Yorum Bilimi ” )
Bir kişinin yorumun nasıl yapılması gerektiğini öğrenmesi için ilk neden, ister beğensin ister beğenmesin, her okuyucunun aynı zamanda bir yorumcu olmasıdır. Bu demektir ki birçoğumuz okurken ne okuduğumuzu anladığımızı varsayarız. Aynı zamanda bizim anlayışımızın Kutsal Ruh’un ya da kaleme alan insanın niyeti ile aynı şey olduğunu düşünme eğiliminde oluruz. Ancak hepimiz istisnasız olarak metne tüm deneyimlerimizi, kültürümüzü, sözcükler ve fikirler hakkında önceden belirlenmiş anlayışımızla tüm varlığımızı getiririz. Bazen metne getirdiklerimiz – tabi ki istemeden – bizi yalnış yola sevk eder ya da metni ona yabancı olan bir sürü fikirle okumamıza yol açar.
…..
Çoğu Protestan ve Katolik, kilisede tapınma ile ilgili metinleri okudukları zaman gözlerinin önünde kendi kiliselerindeki gibi sıralara sahip bir binanın içinde oturan insanlar canlandırırlar. Pavlus ” Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin ” ( Rom. 13:14 ) dediği zaman ingilizce konuşan kültürden gelen bir çok insan ” benlik ” sözcüğünün ” beden ” anlamına geldiğini, o halde Pavlus’un ” bedensel istekler “hakkında konuştuğunu düşünme eğilimindedirler. Ancak Pavlus’un kullandığı şekliyle ” benlik ” sözcüğü nadiren beden anlamına gelir – ve Pavlus burada bazen ” günahlı doğa ” da denen, tamamen ben merkezli varoluşu anlatan ruhsal hastalıktan bahsetmektedir. O halde okuyucu istemeden de olsa metni okuyuş şekliyle onu yorumlar ve ne yazık ki çoğu zaman bu yorum yalnıştır. ( Gordon D. FEE )
Anlatılar öykülerdir – günümüzdeki kişilere anlam ve yön vermek amacıyla geçmişte gerçekleşen tarihi olayları yeniden aktaran öykülerdir. Bu her zaman her kültürdeki halklar için böyledir ve aynı şekilde Kutsal Kitap anlatıları da bu tür diğer anlatılardan farklı değildirler. Ancak yine de Kutsal Kitap anlatıları ve tüm diğer anlatılar arasında çok önemli bir fark bulunur, çünkü Kutsal Kitap anlatıları Kutsal Ruh tarafından esinlendiklerinden, anlattıkları öykü bizim öykümüz olmaktan çok Tanrı’nın öyküsüdür ve Tanrı öyküye bizi katıp ” yazdığı ” zaman bu bizim öykümüz haline de gelir. Kutsal Kitap anlatıları en büüyük öyküyü anlatırlar – genellikle karmaşık olmasına rağmen bütünüyle doğru ve çok önemli bir öykü. Gerçektende en büyük destandan daha muhteşem bir öyküdür; insanlar tarafından oluşturulan herhangi bir öyküden daha zengin bir konu, daha önemli kişi ve tanımlamalara sahiptir. Ancak bu öyküyü takdir edebilmaniz için anlatılar konusunda bazı temel şeyleri bilmeniz gerekecek – onlar nedir ve nasıl işlerler ? ( Douglas STUART )Rabbin sevgisi ve ışığı siiznle olsun.:elsalla:
11. Haziran 2008: 21:20 #29416AnonimPasifKutsal Kitap; birbirinden oldukça farklı yazı çeşitlerini içermektedir. Anlatım biçimleri, yazı tarzları, hatta gramer kullanımları, yazın biçimleri; hep birbirinden farklıdır. Yüzlerce yılın içinde; Tanrı’nın halkına özel bir vahiy olarak duyurmak istedikleri , ulaştırmak istedikleri kendisine sadık kişiler tarafından onların karakteristik özellikleri, kişilikleri de gözönünde bulundurularak bizlere yansıtılmıştır.
Kutsal Kitap’taki mektuplar; bildiğimiz gibi her ne kadar Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun esini olarak kaleme alındıysa da, herşeyden önce bir mektup özelliği içindedir ve bu özelliğini yitirmiş değildir. Yani bir mektubu, okuyup yorum yapmak , yine içinden tümceleri hatta sözcükleri cımbızla ayıklama tarzında olamaz. Bir mektubu bir bütün içinde değerlendirmek, oldukça önemlidir.
Çünkü mektubun bütünü içerisinde, bu mektubu yollayan kişinin ne erekle yolladığı, neleri kast ettiği anlaşılabilir. Hatta; şimdi, artık mektuba, mektuplaşma kavramına oldukça yabamcı olmuş olsak da, yine de mektup okumanın tekrar tekrar yapıldığını unutmamamız gerekmektedir.Yani mektuplartam olarak kişinin demek istediğinin anlaşılması için; tekrar tekrar okunup, bir bütün olarak okunup anlaşılması gereken yazı biçimleridir.
Bir mektup nasıl Tanrı buyruğu ya da vahyi olabilir ? Ya da içinde söylenilen sözlerin hangisi Tanrı sözü hangisi yazarın sözüdür ? Bu ayrımı yapmak mümkün müdür ? Tanrı sözü ile insan sözünün karmaşasından nasıl bir teoloji ortaya çıkacaktır ? Çıkan teolojinin mektubun yazıldığı yörenin sorunları ile olan ilişkisinedir ? Bu ilişki sonucu varılan noktalar yani teolojik noktalar gerçekten bizim durumumuzu ne kadar ilgilendirir ?
İşte iyi bir yorum için bütün bu soruların ışığında bir anlam değerlendirmesi yapmamız gerekmektedir. Aksi takdirde yüzeysel olarak ve kendi içsel durumumuzu yansıtan bir takım sonuçlara varmamız mümkündür.
Benzetmelerle aslında anlatılmak istenilen esas öğretiler; halkın anlayabileceği seviyeye indirgenmeye çalışılmıştır. Benzetmeler; görünüşte anlaşılması oldukça kolay öykülerdir.Ama; mesajları en çok çarpıtılan ya da farklı yorumlar çıkartılan bölümlerdir. Benzetmeleri anlamak istiyorsak; öncelikle kime anlattıklarını keşfetmemiz gerekmektedir.
İsa’nın bütün örnekleri, giz olsun diye de söylemediğini; unutmamamız gerekiyor. Zira; İsa, öğretisinin halk tarafından net olarak algılanmasını istiyordu.
Alegori ile benzetme arasında fark vardır. Alegoride; öykünün her bir ögesi öyküye tamamen yabancı olan bir anlam içermektedir. Benzetmede ise; aslında anlatılan konu o andaki durumdan dayanak almaktadır. Örneğin; fahişenin İsa’nın ayaklarını saçları ile silmesi olayında anlatılan ” iki adamın bir tefeciye borcu varmış.. ” ifadesiyle başlayan benzetme; o andaki olayda seslenilmek istenen kişilere bir ders mahiyetinde bir benzetmedir. Yani bu öykünün içinde bir gizem yoktur. Sadece davet eden kişi ile oradaki fahişe konumundaki hanımın da çıkaracakları ders olan bir öyküdür.Burada; tanrı, borç veren kişi gibidir ve iki kişi de; birisi davet eden kişi , diğeri de bu kadın için örnektir.
Öyleyse; benzetmelerde kim için benzetme yapıldığını bilmek oldukça önemlidir. İlk dinleyicilerin kimliği önemlidir. İyi Samiriyeli ve Kaybolan Oğul benzetmelerinde bu durum çok açıktır.
Özellikle Kutsal Kitap’ın en büyük bölümünü oluşturan Kadim Antlaşma bölümüne ” Eski Antlaşma ” denmektedir. Oysa “Eski Antlaşma ” sözü sanki bu antlaşmanın eskimiş, artık kullanılmazolduğu gibi bir anlamda ifade edilebilir. Oysa Tanrı’nın insanları ile yaptığı ve özel vahyi ile mühürlediği antlaşması değişmemiş; sadece, antlaşması zaman zaman irdelenmiş; anımsatılmış ve yeniden ele alınması sağlanmıştır. Kısacası antlaşması değişmeyen ” kadim ” bir antlaşmadır. ” Kadim “; daha ziyade ” antik ” anlamındadır. Yani; değişmeyen, eskimeyen, yerli yerinde, özü gibi. O zaman; ” Kadim Antlaşmaya “, ” Eski Antlaşma ” denilmesinde , gerçek olarak, teolojik bir arka plan olduğu kesindir.
O zaman Tanrı’nın değişmez antlaşması etrafında toplanan inanlılar için; bu, Kutsal Kitap’ın en büyük bölümünü oluşturan ” Kadim ” bölümünü anlamamız, elbette önemlidir. Çünkü Kadim bölüm yoksa; bizim İsa’nın sözlerini anlamada çok büyük zorluklar çekeceğimiz kesindir.Çünkü Mesih İsa’nın da aslında ders verdiği; öğretişlerini üzerine bina ettiği; kısacası elinde tuttuğu bölüm, ” Kadim Antlaşma ” bölümüydü.
Kadim Antlaşması’nın %40’ı bir takım anlatıları içermektedir Hiç kuşkusuz bu kadar anlatıları bir bütün halinde değerlendirmek ve aynı zamanda, anlatıların kendi zeminleri üzerinde değerlendirmesini yapmak; kolay bir iş değildir.
Genelde hristiyan bakış açısı ile yaklaştığımızda; ” Kadim Antlaşmayı ” üç düzeyde incelemek gerekmektedir. Anlatılanların hristiyan ilahiyatına ilişkin yorumlanması bir düzeydir. Bir diğer düzey ise Tanrı’nın İsrail’i, kendisine çağırdığı halkı kurtarışı üzerine anlattıkları düzeydir. Üçüncü düzey ise; her ik tarafı irdeleyen kişisel yaşamlar, tanıklıklar, anlatılardır.
İsa Mesih’e göre; bütün bu anlatımlar kendisine tanıklık etmektedir ( Yu. 5:39 ) Oysa diğer taraftan; yüzlerce yıllık ” kadim” sözleri elinde bulunduran bugünkü İsrail için; hala beklenilen bir Mesih’e de işaret ettiği halde, Tanrı’nın değişmez ve İsrail aracılığıyla dünyaya sunduğu öğretileridir.Gerçekten Mesih’i işaret ettiği noktalarda, Mesih’ten bahsedilmeli; hiç işaret etmediği noktalarda da neyi işaret ediyorsa, metin neyi anlatmak istiyorsa, o olduğu gibi bırakılmalıdır. Ama ne yazık ki; insanın hep kendi düşüncesini güçlendirme ve kendisine ,hep kanıt arama çabaları beraberinde pek de doğru olmayan sonuçlar getirmektedir.
Genelde insanlar; inanca ilişkin metinlerde, hep farklı bir arka plan ( tasar ), bir giz ararlar. Oysa bazen metin, yazıldığı haldedir. Ne bir gizi, ne de bir arka tasarı bulunmaktadır. Metni olduğu gibi değerlendirmek gerekmektedir. Nasıl bir şeylere işaret etmediği halde, işaret ettirildiğinde metin, farklı bir yöne gidiyorsa; giz arandığı takdirde de metin farklı bir yöne gidecektir.
Kutsal Kitap metinlerinin, özellikle anlatı bölümlerinde anlatılmak istenilen Tanrı’nın kurtarış tasarı doğrultusunda; insanlık tarihindeki etkinlikleri ve bu etkinlikler içinde, insanların bir anlamda yaşamları ile, hareketleri ile, sözleri ile bu etkinliklere farklı biçimlerdeki yanıtlarıdır. Kısacası bu metinler, ahlaki ( etik ) öğretişler bütünü değildir. Böyle bir erek ( amaç ) yoktur.
Satır aralarınıu okumak, gerçekten önemlidir.Örneğin; Ester’de, hiçbir biçimde tanrı’dan bahsedilmez.O zaman bu metin, neden ” kadim ” kitap içinde yer almaktadır ? Bunu sorgulamamız gerekmektedir. Dikkatli bir çalışmada ve satır aralarının iyi okunmasında görüleceği gibi, Ester anlatımının arkasında tamamen Tanrı’nın eli olduğu, O’nun her şeye kadir olan Yaratıcımız olduğu ve halkını yani Kendisine samimi olarak bağlı olanları, çağırdıklarını hiçbir zaman bırakmayacağını ve Tanrı’nın kurtarış planının insanların samimi imanlı olup olmamasına bakmaksızın işlediğini, bize anlatmaktadır
Önyargı
Bazıları, ” Eski Antlaşma” yı okunması gerekmeyen, karmaşık bir metin olarak kabul etmeleri ve de ” İsa’da kurtul yeter”, ” Müjde oku yeter ” şeklinde tümceler kurmaları, Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak ele almaya oldukça mani olmaktadır. Bu nedenle, özellikle ” Eski Antlaşma ” nın uzun olması ve bir çok öykü ve tarihi içermesinin de okuyuşu güçlendirmesi nedeniyle, birçok kişi okumamayı tercih etmektedir.
Oysa İsa Mesih’in okuduğu, okuttuğu, anlattığı, dersler verdiği ve kurtuluş müjdesini üzerine inşa ettiği ” eski ” metinler, imanımız için, Mesih’teki yaşamımız için vazgeçilmez ” kelam ” kaynağıdır.kitap oku Bu bağlamda, özellikle, doğru yorumlama için Kutsal Kitap’ın tamamını anlattığı konularla birlikte ve anlatmak istediği şekil ile kabul etmek, aslında inancımızın önemli temel noktalarından biridir.
Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak kabul etmekle kabul etmemek arasında, sürekli bir gidiş geliş yaşayan Hristiyan, kitabın tamamını bir bütün olarak anlamakta her zaman zorluk çekmektedir. Bu da doğaldır. Çünkü kitap,bir çok birbirinden ayrı kitapların bir araya gelmesinden kaynaklanmaktadır ve temelinde aslında Tanrı’sal bir kurtarış umudunun İsrail’la Tanrı arasındaa yapılan abtlaşma metni üzerinde tekrarlanması bulunmaktadır. Tanrı, seçilmiş bir halk ve bu halktan gelen peygamberler, kurtarıcılar ve tek bir kurtarıcı Mesih.
Dolayısıyla Tanrı, Musa aracılığıyla antlaşmasını bildirirken aynı zamanda halkın yasalar altında yönetilen bir halk olmasına da çalışmıştır. İşte burada, yani ruhsal yasalar, toplumsal yasalar ve Tanrı insan ilişkileri, insan duygusallığı ve kurtarıcılar ve Mesih bekleyişi, bir hayli bir tarih akışı içinde dalgalı anlaşılmalara yol açmaktadır.
Bugün ” artık yasa altında değilim ” diyen bir Hristiyan için ” yasa ” kavramı çoğu zaman net olmamaktadır. Bu, ” toplumsal anlamda Tora ” yasası anlamında mıdır, ” ruhsal anlamda yasa ” anlamında mıdır ? Eski Antlaşma’nın tamamı mıdır ? Yoksa Pavlus’la ortaya atılan ” yasadan özgürlük ” öğretisi midir ? Görüldüğü gibi aslında net olanlar hariç, birçok Hristiyan samimi inanlı bu kavram, tam olarak algılayamamakta ve bazılarının yaptıkları gibi Eski Antlaşma’yı okurmuş gibi yapıp aslında gündemden kaldırmaktadırlar.
Calvinist bakış açısına göre, bütün eski ve yeni antlaşmadan oluşmuş Kutsal Kitap, ” Tanrı’nın antlaşması, aslında tek bir antlaşmadır” ve ” bu antlaşma, İsrailoğullarıyla yapılmıştır. Bu ruhsal anlamda bir antlaşmadır ve Tanrı ile Tanrı halkı arasında yapılmış olan bu antlaşma, bugün Tanrı halkı olan kilisesi ile devam etmektedir. Bu anlamda, o dönemdeki medeni yasalar ve törensel yasaları dışında ruhsal antlaşmanın yasaları ve etik yasalar olarak Kutsal Kitap, bir bütün olarak her zaman Hristiyan yaşamının kitabıdır.Her tarafı eşit olarak Tanrısal ve kutsaldır. Özellikle Tanrı yasası olarak on emir, hala tam etkinliği ile her bir Hristiyan için Tanrısal buyruk olarak Mesih İsa’nın kurtarışında da Tanrısal bir ödül almak amacıyla değil ama kurtulmuşluğun yaşamsal bir kanıt olarak, Mesih’e benzerliğin bir kanıtı olarak aynı geçerlilikte yaşanmalıdır” şeklinde algılanmaktadır.
Her benzetmede ele alınan kavramları illa diğer bir benzetme ile karşılaştırmak yersizdir. Yani kendi başına ve yalnızca o olay için kullanılmış kavramlar söz konusudur. Baze de anlatılan benzetmede esas vurgulanmak istenilen pek de ortada görülmeyen kişidir. Yani Kaybolan Oğul öyküsündeki, ikinci oğul bu konumdadır.
Tarihi bağlamaları belli olmayan metinleri de dinleyicileri konusunda bir ip ucu bulana dek tekrar tekrar okumak gerekmektedir.
Bütün benzetmeleri anlamaya çalışırken; asla bağlamından, bulunduğu yerden koparmamamız gerekmektedir. Bie diğer nokta da İsa’nın benzetmelerinde bir biçimde Tanrı egemenliğinin ifade edilmesi, öğrenilmesi söz konusudur.
Kısacası İncillerde verilmek istenilen aslında, tek kitap tek öykü bağlamında bir yaklaşımdır. Yani Tanrısal Krallığın, Hükümranlığın, Egemenliğin dünya üzerinde, inananlarına verecekleri, getirecekleri ve bubağlamda ilişkilerini de etkileyeceği şeyler vardır. İsa, bütün bunların ışığında kendisini bu mesajın ortasına Tanrı Oğlu, Kurtaran Mesih olarak koymaktadır. Bu bağlamda olayların içindeki dinleyicilere, kişilere hepsine ya da bazen belli bir kısmına sürekli aynı mesajı farklı benzetmelerde sunmaya çalışmaktadır.
Bu nedenle; benzetmeler gizemli öyküler, çözülmesi gereken şifreler değil, düz anlatımlardır ve bütün metinle birlikte değerlendirilmelidirler.
Ne yazık ki, özellikle bazı vaazlar sırasında, vaaz edenin konusu doğrultusunda bu benzetmeler, hep ana bağlamdan koparılıp uzaklaştırılırlar ve çoğunlukla bir çok vaizler, yorumcular hep Kutsal Yazıları bağlamlarından alıp kendi söylemek istediklerine getirirler. Oysa söylenilen her söz bağlamına göre, dinleyicilere göre, söylendiği yere, sosyal, politik hatta dini yapısına göre değerlendirilmelidir. İşte o zaman söylenilenler gerçek amacına ulaşacak ve gerçek yerini bulacaktır.
Söz, Mesih’ti; O, Hak’tı.
Bizler, Kutsal Yazılar’ı okurken benzetmelerde de hep o günkü ruh durumumuza göre bir şeyler bulmaya, bir sonuca varmaya ya da metnin illa bize konuşmasına yol açmaya çalışırız. Oysa buna gerek yoktur. Metin, illa bize konuşma zorunluluğunda değildir. Ama bizi de ilgilendiren çok önemli ruhsal konular üzerinde konuşmaktadır ve de bir şeyler sunmaktadır.
Örneğin; iyi Samiriyeli misaline bakıp; sosyal içeriği önde olan, sosyal düşünen bir kişi iseniz, bu benzetmeyi o doğrultuda kullanabilirsiniz. Din adamlarına karşı biriyseniz; bu benzetmeyi o doğrultuda kullanabilirsiniz. Etnik ayrımcılığa karşı biriyseniz , o zaman bunun için de bu metni kullanabilirsiniz. Bu listeyi, uzatmamız mümkündür. Burada, esas sorulması gereken soru, İsa’nın bu örneği kime, ne zaman, na için, neden söylediği ve de esas bu örnekle vermek istediğinin, anlatmak istediğinin ne olduğudur.
Aklı başında ve gerçekten Kutsal Yazıları hakkını vererek yorumlamaya kalkabilecek olan bir yorumcu, yeri geldiğinde görüşlerine, mezhebine, inançlarına aykırı bile olabilecek söylemleri – eğer gerçekten metin böyle bir söylem veriyorsa – açıkca ifade edebilmelidir.
Ama çoğu zaman metinlerin yorumlamaları, ucu açık bırakılamaz ve inanç, hem de sağlam bir inanç ilkesi vurgusu yapılarak çuvalın ağzının kapatılması gibi; ağzı kapatılır. Örneğin, teoloji çalışmasının objektif ya da subjektifliğini bilimsel olarak kategorize eden bir profesör, bu konuyu bitirirken ” önemli olan Mesih İsa’da kurtulmuş olmamız”. ” Biz bütün çalışmalarımızda, her şeyi bizi ölümden dirilterek kurtuluşa kavuşturan Mesih İsa’nın o görkemli kurtarışında değerlendirmeliyiz.” tarzında samimi bir inanç açıklaması ile kapayabilmektedir.
Elbette samimi inanç ve iman uygulamaları kişinin vahiy ve doktrin anlayışı ile birlikte kişinin yaşamında, en önemli ruhsal ifade olacaktır. Ama özellikle teoloji bir vahiy olmadığına, vahiy olduğu söylenilen metinlerden çıkarım olduğuna göre bu metinleri teoloji yaparak esas söylediğine ulaşırken tam bu keşif esnasında bizim en üste kendimize inanç edindiğimiz bir veriyi, birden keşfin üzerine oturtursak metinde söylenilmeye çalışılanı anlamamız mümkün olmayacak ve anlam tam bizim istediğimiz gibi, bizim inandığımız türde bir noktaya kayacaktır.
Bu olursa ne olur ?Böyle olursa yüzlerce mezhep, yol, algı ve birbirini bir türlü kabul edemeyen insanlar ortaya çıkar.
Ama bu, Tanrı’nın muhteşem çeşitliliği değil midir ? Hayır. Bu da yine aynı tarz yapılmış kayma bir ilahiyatın ürünüdür. Evreni belli ana formüller üzerinde kuran Tanrı’nın kitabı dediğimiz kitabında, belli başlı temel ruhsal öğretiler olmadığı gerçeği ile karşı karşıya kalırız ki; Bu da Tanrı’yı küçük düşürmekle eş anlamlıdır. Yani muhteşem Tanrı’nın vahyinin böylesine karmaşık sonuçlara götürebilecek bir karmaşa içinde olduğunu söylemek demektir.
isasiyahbeyaz İnsan, canına karşılık ne verebilir ?
Dünyayı kazansan neye yarar ? :elsalla: :elsalla: :elsalla:27. Ağustos 2008: 13:26 #30409AnonimPasifSevgili Fırat,
Aktarımın ve paylaşımın için teşekkürler… İyi ki varsın.
Ayrıca Prof. Dr. R. C. SPROUL dan alıntı yaptığına göre O’nun “Yorum Bilmi” kitabını okuduğun anlaşılıyor. Bak buna da çok sevindim:)27. Ağustos 2008: 14:48 #30412AnonimPasifTeşekkür ederim Rab’deki kardeşim ankaralı. Sadece o değil; yararlandığım daha doğrusu okuduğum ve okumakta olduğum ( Zira şu anda Kutsal Kitap üzerine yorum çalışmaları yapıyorum ) bazı yorum kitapları da şunlar: G.D. FEE ve D. STUART’ın(K.K.ı bilinçli şekilde okuma ), W. MacDonald’ın ( 5 ciltlik kitapları), görüştüğümüzde sizde de olan Josh McDowell’in ” Hüküm gerektiren yeni yanıtlar” kitabı ( Buradan yaklaşık bir aydır foruma alıntılar yazıyorum,825 sf.;ama herkesin koltuğunun altında olması gerektiğine inanıyorum ) vb. Sizin de burada olmanız, bana Rab’de büyük bir teşvik veriyor.Rabbin ışığının sarmalında olunuz.
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle !
Dünyayı kazansan neye yarar ? isasiyahbeyaz :papatya: :papatya: :papatya:28. Ağustos 2008: 6:29 #30420AnonimPasifSevgili Fırat,
Sitede ki yazılarından da anlaşılacağı gibi Kutsal Kitabı etüd ettiğin, çalıştığın çok açık. Rab seni bereketlemeye ve donatmaya devam etsin…
Miami Uluslar Arası İlahiyat Fakültesinde “Yorum Bilmi” dersini alırken SPROUL’un kitabını ders kitabı olarak okutmuşlardı. FEE’nin de ders notlarını okudum ve bereket aldım. Senin de Kutsal Kitap yorum çalışması yaptığını okuyunca sevindim.
Foruma “Yorum Bilmi” ile ilgili ders notlarından bazı aktarımlarda bulunacağım. Faydalanan olursa ne mutlu bana…
28. Ağustos 2008: 10:47 #30446AnonimPasifSayın Rab’deki kardeşim ankaralı, emeğine sağlık. Rab, sağ elini üzerinizden eksik etmesin. “Yorum Bilimi” başlığı altında, ilettiğiniz yazılımları okuduğum gibi bilgisayardan çıktılarını da yaptım. Benim gibi, okuyacak olanların da bu yazılardan büyük bereket alacağına Rab’de inanıyorum.
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun
Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle !
Dünyayı kazansan neye yarar ? isasiyahbeyaz :) :) :)
14. Eylül 2008: 17:26 #30537AnonimPasifMezmurlar
Mezmurlar, adeta Kadim Kitap’ın dua ve ezgi kitaplarıdır. Adeta bugün kiliselerin ilahi kitapları gibidir. Duyguların, düşüncelerin, hissedişlerin inanan tarafından aksettirildiği, müzik eşliğinde dile getirdiği bölümlerdir.
Aslında mezmurlar, her bir beş kitabın arkasına bir anlamda bir bütün olarak o kitap içindeki olaylara ilişkin bir biçimde tertiplenmiştir.
Yani Yaratılış kitabı arkasındaki birinci grup, Çıkış kitabı arkasında ikinci grup mezmurlar söz konusudur. Bu, adeta beş kitabın ilahi kitapları şeklindedir.
Günümüzde bazı vaizler, mezmurların bazı sözlerini kendi ilahiyatlarını desteklemek için kullandıklarını görüyoruz. Oysa bu, aslında çok sağlıklı bir yaklaşım değildir. Mezmurları, tamamen, kendi içlerinde değerlendirmek doğru olandır.
Bu bölümleri yorumlamak, hiç de kolay değildir. Çünkü alçalan ve yükselen insan hissiyatı içinde; burada, antik İsrail imanlısının yalvarışları ve duygusal ifadeler söz konusudur. Bu, mezmurları dile getiren mezmurcuların inişli çıkışlı duyguları ve kendi bilgileri kadar sundukları teolojileri, bize onların üzerine basarak bir ilahiyat yapmamızı ya da tam olarak yorumlamamıza engel oluşturmaktadır.
Dr. Fee’nin ifadesinde olduğu gibi aslında doktrin ya da ahlaki davranışları öğretmek için kullanılamaz. ( “Kutsal Kitap’ı Bilinçli Şekilde Okumak ” s. 248 ) Fakat yine de bizi tarif eden, daha doğrusu bizi ifade eden bir yapıda oldukları için bizim ibadetimizi, ifadelerimizi tamamlayıcısı bir yapısı vardır mezmurların.
Bununla birlikte, iç duygularımızı esas mezmurcuyla olur olmaz bir araya getirmek her zaman bizi yanlış yorumlara doğru götürmektedir.
Görüldüğü gibi, Kutsal Yazılar’da, yorum olayı çok ama çok hassas bir olay olduğu için öyle ulu orta her eline kitap alanın kulak dolusu bilgilerle bir yere gitmesi, pek doğru olan bir şey değildir. Her şeyden önce eğitimin önemi de bu noktada başlamaktadır.
Birer inanlı olarak, Rab’de kararımızı kendimiz verdik.
Mesih, bizim ışık kaynağımızdır.
isasiyahbeyaz Dünyayı kazansan neye yarar ?24. Eylül 2008: 12:18 #30971AnonimPasifBazı mezmurlar, doğrudan doğruya, o tarihteki İsrail halkının hareletini içermektedir. Oysa biz bu çağda, yaşayan inananlarız.Demek ki metinlerin her tarafının bize uyması olanaklı değildir ya da bizim metinle illa bir bağımızın olması gerekmektedir.
O zaman, öyle ya da böyle mezmurlar, bizden önce söyleyen kişinin yaşamı ile ilişkilidir. Biz, ancak bu mezmurların bazı noktalarından esenlenebilir ve kendi dua yaşantımıza bir örnekleme de bulunabiliriz. Tabi ki; mezmurların bir takım İbrani şiiri özellikleri de taşıdığı unutulmamalıdır.
Kutsal Kitap’ı daha doğru biçimi ile Kutsal Yazıları kendi başlarına incelemeye başladığımızda, aslında bize son yüzyılların o bilgi seli içinde, sanki her şey bir anda olup bitmiş gibi ya da derli topluymuş gibi öğretilen bilgilerin hiç de öyle olmadığını görmeye ve her şeyi yerli yerinde inceleyerek, araştırarak ve anlayarak öğrenmemiz gerektiği gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Konu, iman olduğundan; insanlar, genelde, bunu yapmaktan korkuyorlar ve Tanrı’ya olan imanlarının sarsılmaması uğruna mezmurların hepsine sanki Tanrı’nın vahyiymiş gibi yaklaşıyorlar. Oysa bunlar, inanlının esinleridir ve ifadeleridir. Bizim gibi inanmış insanın bazen kafa karışıklığı, bazen ruh dağınıklığı, bazen yakarışı, bazen sevinmesidir.
Bizler de , bu örneklerle elbette kendimizi, daha net, daha doğru, daha dürüst bir biçimde Tanrı önünde açabiliriz. Bir diğer taraftan da, bu mezmurların yüzyıllarca antik İsrail için ezgi olduğu gibi kilisenin de yüzyıllardır bu yazıları antik ezgiler olarak sürekli tekrarlayıp durduğunu, görüyoruz.
Protestan dünyasının sonradan kendi yazdıkları ilahileri, ezgileri daha sık tekrarlar hale gelmişse de; bu antik ezgiler, yine de önemini yitirmiş değildirler.
hac5 İnsan , canına karşılık ne verebilir ?
Dünyayı kazansan neye yarar ?Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle !
5. Ekim 2008: 12:44 #31145AnonimPasifDikkat edilmesi gereken, benzetme olarak sınıflandırdığımız her ifadenin aynı türde olmadığıdır. Örneğin, İyi Samiriyeli ( gerçek bir benzetme ) ile Hamur Mayası ( benzerlik ) arasında fark vardır ve bunlar ” siz dünyanın tuzusunuz” ( metafor ) ya da ” Dikenli bitkilerden incir toplanabilir mi ? ” ( nükte ) ifadelerinden farklıdır. Ancak zaman zaman bunların tümünün benzetmeler hakkındaki tartışmalarda yer aldığını görüyoruz.
İyi Samiriyeli,gerçek benzetmenin örneğidir. Bir başlangıcı ve sonu olan basit ve saf bir öyküdür, bir ” olay örgüsü ” vardır. Bunun gibi diğer öykü benzetmeler içinde Kaybolan Koyun, Kaybolan Oğul, Düğün Şöleni, Bağcı, Dilenci ile Zengin Adam ve On Kız benzetmelerini sayabiliriz.
Öte yandan, hamur içindeki maya daha çok bir benzerliktir. Maya, ekinci ya da hardal tanesi hakkında söylenen her şey, maya, ekinci ya da hardal tanesi için gerçek anlamda her zaman doğruydu. Bu tür ” benzetmeler ” daha çok İsa’nın anlatmak için kullandığı günlük yaşamdan alınmış örnekler olarak görülebilir.
” Yeryüzünün tuzu sizsiniz ” gibi ifadeler ise yukarıdakilerin her ikisinden de farklıdır. Bazen parabolik ifadeler olarak adlandırılsalar da bunlar aslında metafor ya da teşbihtir. Bazen benzerlik ile aynı işlevi yerine getiriyor gibi görünürler, ancak amaçları – anlatılma nedenleri – oldukça farklıdır.
Bazı durumlarda, özellikle Bağ Kiracıları benzetmesinde ( Mar. 12:1-12, Mat. 21:33-44, Luk. 20:9-18 ), bir benzetme, öyküdeki detayların çoğunun başka bir şeyi simgelediği alegoriye oldukça yaklaşabilir ( Augustinus’un İyi Samiriyeli öyküsündeki yanlış yorumu gibi ). Ancak bazen bize alegorik özellikleri varmış gibi görünseler de benzetmeler alegori değillerdir. Bundan emin olmamızın nedeni, işlevlerinin farklı olmasıdır.
Benzetmelerin hepsi aynı türde olmadıkları için, tüm benzetmeler için geçerli olacak kurallar ortaya koymak mümkün değildir. Bizim burada söylediklerimiz gerçek benzetmeler için geçerlidir. Ancak gerçek benzetmeler için söylediklerimizin birçoğu diğer türleri de kapsamaktadır.
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
Ayak izimiz, Mesih’tir ve yolumuzdur. hac5
6. Ekim 2008: 14:06 #31163AnonimPasifBu bölüme bir de soru- yanıt olarak bakmaya çalışalım:
Soru : İyi Samiriyeli ve Kaybolan Oğul benzetmeleri,* dinleyiciler ve kimlere ne söylemek istemektedirler ?
Yanıt: İnsan ile Tanrı arasındaki ilişkiden değil; açık bir şekilde insanlar arası ilişkilerden söz edilmektedir. Bu tür benzetmeler, daha çok İsa’nın mesajını anlatmak için kullandığı günlük yaşamdan alınmış örnekler olarak görülebilirler. Benzetmeler, daha çok dinleyenleri tepki vermeye davet etme işlevini görüyor. Bir anlamda, benzetmenin kendisi, mesajdır. Dinleyicilere hitap etmek ve onların dikkatlerini çekmek, eylemlerinin yetersizliğini göstermek ya da İsa’ya ve hizmetine bir şekilde tepki vermelerini sağlamak için anlatılırlar. Adamın sevgisindeki eksiklik, yolun kenarındaki adama yardım etmeyecek olması değil; Samiriyelilerden nefret etmesi ve kahinlere de yüksekten bakmasıdır.Sonuç olarak benzetme, soruyu yanıtlamaktansa yok eder. Kaybolan Oğul’da da aynı şey vardır. Kaybolan Oğul’un verdiği mesaj, Tanrı’nın kaybolanlara karşı olan özeni ve ilgisidir. İsa, benzetmelerle sevgiyi, bağlılığı, sadakati ve merhameti anlatıyor.
* Okumamış olanlar için: ” İyi Samiriyeli ” , Luka 10:25-37 ;” Kaybolan Oğul “, Luka 15:11-31.
Rabbin sevgisi ve ışığı sizinle olsun.
Lütuf, İsa Mesih’i sevenlere ölümsüz sevgiyle ! hisusa
26. Ekim 2008: 20:34 #30491AnonimPasifSoru: Benzetmeleri yorumlarken nelere dikkat etmemiz gerekir ?
Yanıt: Müjdeler’de verilmek istenilen aslında tek kitap, tek öykü bağlamında bir yaklaşımdır. Yani Tanrısal krallığın , hükümranlığın , egemenliğin dünya üzerinde inananların verecekleri, getirecekleri ve bu bağlamda ilişkilerini de etkiliyeceği şeyler vardır. İsa, bütün bunların ışığında kendisini bu mesajın ortasına Tanrı Oğlu, Kurtaran Mesih olarak koymaktadır. Bu bağlamda olayların içindeki dinleyicilere, kişilere hepsini ya da bazen belli bir kısmına sürekli aynı mesajı farklı benzetmelerde sunmaya çalışmaktadır.
hisusa Dünyayı kazansan neye yarar ?
İnsan, canına karşılık ne verebilir ?
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.