Protestan Kilise Vaazları
- Bu konu 1 izleyen ve 14 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
31. Mart 2008: 21:07 #24658AnonimPasif
özdenetimi öğrenmek
Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur (Galatyalılar 5:22-23)
İnsanlar neler yapıyorlar? Alkol kullananlar sınır tanımıyor, bazı başarısız öğrenciler daha da başarısız olabilmek için elden geleni yapıyorlar, insanlar randevülerine vaktinde gitmiyorlar, bazıları durmaksızın israf ediyor, bazıları sürekli yemek yemeği tercih ediyor, kimisi kendini unutmak için sürekli ilaçlara sarılıyor, bazıları kimsenin farketmediği düşüncesinde yalnızca cinselliğin ardı sıra koşuyor. İnternet zamanın büyük bir çoğunluğunu alıp götürüyor. Anne babalar saatlerini gereksiz bir sürü filmler izleyip geçirirken onlardan öğrenen çocuklar da bir çok zamanlarını internet oyunları ile heba edip duruyorlar. İnsanlık neler yapıyor? İnsanlar nereye koşuyor? Hristiyanım diyen bir çok kişi Tanrı’da gelişmek yerine her gün daha da geriye doğru gidiyor. Tanrı ile sağlıklı bir ilişki geliştirmek yerine sağlıksız bir dindarlıkla günlerini geçiştirmeyi tercih ediyor.
Hristiyan hayatında özdenetim en önemli olgunluk işaretlerinden biridir. İnanan Hristiyanlar ya bu noktada gelişirler ve bu gelişimi kendileri de görürler ya da tamamen gerilerler. Aslında özdenetimle doğru, düzgün, olgun bir yaşam arasında büyük bir bağlantı vardır. Zamanınızı nasıl kullandığınız, ekonominizi nasıl düzenlediğiniz, öfkenizle nasıl başa çıkabildiğiniz, sağlığınızı nasıl koruduğunuz hep özdenetiminizle alakalıdır. Doğal olarak bütün bunlarla birlikte ruhsal sağlığınız ve iman dengelerinizde hep bu konuyla bağlantılıdır. Tanrı sözü ve dua ile nedenli içli dışlı olduğunuzda yine ne denli özdenetim sahibi olduğunuzla ilgilidir.
Kutsal Ruh’un bu önemli meyvesi üzerinde samimi bir imanlının düşünmesi olgunluğu açısından çok önemlidir. Hele hele yepyeni bir yıla girerken. Aslında bizler sıkıntıya gelemeyen insanlarız. Hep kolay çözümler peşindeyiz. Bir hap yutarak hiç hareket etmeden aynı yiyecekleri yiyip bütün gün koltukta oturarak kilo vereceğimizi düşünürüz. Aslında gerçekten sağlıklı bir kilo veriş sağlıklı gıdalarla düzenli hareketlere bağlıdır. Ama bunu yapmak sıkı bir disiplini de beraberinde getirecektir. Bu da işimize gelmez. Kutsal Ruh’un meyvesi olan özdenetim sonuç açısından bize gerçekten büyük bir garanti vermektedir. Ama böylesi bir meyve anlık bir çözümle elde edilebilecek bir meyve değildir. Tanrısallık amaçlı yaşam boyu sürecek bir disiplin ve alışkanlık gerektirmektedir. Kutsallıktan yoksun kocakarı masallarını reddet. Kendini Tanrı yolunda eğit (1.Timoteos 4:7). Bu eğitim de yine anlık bir işlev değildir. Bunun reçetesi yine tanrısallığı özlemekte, aramakta ve uygulamakta yatmaktadır.
Tanrı bizden Kutsal Ruh’unun kontrolü altında özdenetimi öğrenmemizi istiyor.
Tanrı’nın bizden öğrenmemizi istediği özdenetimi gerçekten öğrenmemiz şu üç sorunun cevabına bağlıdır; Özdenetim nedir? Nasıl elde edilir? Nerede gereksinim duyulur?
ÖZDENETİM NEDİR?
Tanrı Sözü doğrultusunda Kutsal Ruh’un yaşamımızın her alanında içsel olarak koyacağımız kural ve düzenler üzerinde tam yetkin olması ve bu içsel kural ve düzenlemelerimizi kontrol etmesidir.
Benliğin işlerinin tam karşısında yer alan ve tam karşıtlarının yerine getirilmesi için etkin olan bir mekanizmadır. Özdenetim özellikle kilise önderliği için aranan bir niteliktir (Titus 1:8). Daha yüce bir amaç için duyguların üstesinden gelinmesidir. Özdenetimin amacı Tanrı’nın hoşnut olmasıdır.
1.Özdenetim içseldir ve ikincil olarak dışsaldır.
Mesih İsa Markos 7:21-23’de İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır. Çünkü kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir demektedir. Bu konuları insanlar önünde dışsal olarak örtmeye çalışmamız kanserli yüreğe bant yapıştırmaya çalışmak gibidir.
2.Özdenetim Ruhsal kontrolle işlemeye başlar.
Kutsal Ruh amacı gereği yaşamımızın her alanını kontrol eder. Bu noktada bize de büyük bir pay düşmektedir. Uğraşıp emek vermek Tanrı’ya güvensizlik değildir. Yani hem güven hem de sorumluluğun aynı zamanda bizde de olduğunu bilmek önemlidir. Ve gayretle Ruh’la özdenetimi sağlamak gerekmektedir.
3.Özdenetim kendi istemini yerine getirme değildir.
Titus 1:8’de bir önderin herşeyden önce özdenetime sahip olması gerektiği söylenirken kesinlikle kendi arzuları doğrultusunda yürüyen olmaması istenmektedir. Yani özdenetim ve kişinin kendi istemleri birbirlerine zıttır. Mesih İsa’da başlayan yepyeni yaşamda yaşam artık Kutsal Kitap doğrultusunda bizde etkin olan Kutsal Ruh’un kontrolündedir. Kişiye düşense sorumlu bir biçimde bu kontrolün altında yaşanması gerektiği tarzda disiplinli bir iman yaşamı sürmektir.
4.Özdenetim legalizm değildir.
Kutsal Ruh’un özdenetim meyvesinde olgunlaştığınızda bazı kişilerin sizleri legalist olarak suçlamaları mümkündür. Fakat özellikle Galatyalılar kitabında bu konu net bir biçimde ele alınmıştır. Legalizm’de bir kazanma beklentisi vardır. Bir çıkar söz konusudur. Ve bu çıkar için yapılan belli bir disiplin uygulaması vardır. Aynı zamanda legalizm’de başkalarının kişiyi ruhsal görmesi için kişinin çaba göstermesi söz konusudur. Yürekleri sınayan Tanrı’nın önünde açık bir yaşam sergilemek legalizm değildir. Lütufla dolu bir yaşam açık bir yaşamdır.
5.Özdenetim kendini inkar da değildir (asketizm).
Bu konuda Koloseliler 2:20-22’i arası oldukça net bir açıklama vermektedir. Ama 23.ayette son nokta konmaktadır;Kuşkusuz bu kuralların gönüllü tapınma, sözde alçakgönüllülük, bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama benliğin tutkularını denetlemekte hiçbir yararları yoktur.
Hedefe koşudur. Hedefe koşu belli bir disiplinle gayretle yerine getirilen bir koşudur. Bu koşuda hedef belli disipline bağlı gayret açıktır.
6.Özdenetim katı bir uygulama değildir.
Katı bir disipline dönüşüm her zaman özdenetim konusunda atılan adımların yanında yer alabilir. Bu nedenle dikkatli olmak gerekmektedir. Çünkü Kutsal Ruh’un meyvelerinde esenlik ve huzur olduğu unutulmamalıdır. Örneğin; her gün düzenli olarak yaptığınız duanız esnasında yanına gelen çocuğunuzu itmek böylesi bir tehlikenin habercisidir. Oysa güler yüzle ve elden geldiğince samimi bir ilgi ile gelen çocuğunuzun istemine cevap vermeniz esas olandır.
ÖZDENETİM NASIL ELDE EDİLİR?
Yaşamınızı Ruh’un denetimine teslim edip Tanrı’nın amacına uygun bir yaşam sergileyerek özdenetimi elde etmiş olabilirsiniz.
1.Mesih İsa’nın ve Pavlus’un yaşam örneğini gözünüzün önüne getirerek yaşamınızı tek cümlede amaçlandırın.
Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla seni yeryüzünde yücelttim (Yuhanna 17:4).
Bunların hepsini Müjde de payım olsun diye, Müjde uğruna yapıyorum (1.Kor.9:23)
Gördüğünüz gibi bu iki ayete benzer bir çok ayetle Mesih İsa ve Pavlus’un yaşamlarında Tanrısal amacı görmemiz mümkündür.
2.Yaşamınızın her noktasına Kutsal Kitabın gösterdiği amacı yaşamınızın amacı olarak koyun.
Pavlus bunu atlet örneği ile örneklemektedir. Ve aslında böyle bir yaklaşım her kişinin kendi zayıf noktalarının bilincinde olmasını da sağlayacak ve o alanları Tanrısal anlamda geliştirmesine yardımcı olacaktır.
3.Kendinizi bu amaçlara adayın.
Kutsal Kitap amaçları değişim için gerekli motivasyonu sağlayacaktır ama öncelikle sizin bu konuda adanmış olmanız gerekmektedir. Nasıl yabancı bir dil öğrenmek için bir adanmışlık şartsa Tanrısal anlamda olgunlaşma içinde aynı şekilde adanmışlık gerekmektedir.
4.Tanrısal amaçlara nasıl ulaşacağınız konusunda plan yapın.
Örneğin, zamanınızın büyük bir bölümünü televizyon alıyorsa o zaman bu konuda düşünüp plan yapmanız Kutsal Ruh’un sunduğu bu önemli meyveden en üst düzeyde istifade edebilmeniz için önemlidir.
5.Zaman zaman durup doğru bir gelişim gösterip göstermediğiniz konusunda kendinizi kontrol etmeniz önemlidir.
Çok net bir biçimde Tanrısal hedefe kenetlenmiş olmak zaman zaman kendinizi kontrol ederek daha iyi bir gelişim için bazı motivasyonlarınızı yeniden düzeltmeniz anlamına da gelebilecektir.
6.Kutsal Ruh’la her gün ve her an birlikte yürümek yaşamınızı en üst düzeyde Tanrısallığa çekecek ve Kutsal Ruh’un diğer meyveleri ile birlikte özdenetim meyvesini de edinmenize neden olacaktır.
Kutsal Ruh’un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin tutkularını asla yerine getirmezsiniz (Galatyalılar 5:16).
Bedensel istemleri tesadüfen yenemezsiniz. Bu bir savaştır ve böyle bir savaşa kendinizi adamanız gerekmektedir.
ÖZDENETİME NEREDE GEREKSİNİM DUYULUR?
Özdenetime yaşamın her yerinde, her noktasında gereksinim vardır. Bunlardan yedi tanesini burada sıralamamız mümkündür.
1.Bedeninizi kontrol ediniz.
Bedenimiz Tanrı’nın tapınağıdır. İmanlının bedeninde Tanrı’nın Kutsal Ruh’u yaşamaktadır. Bu nedenle sağlık açısından da, ahlaki açıdan da bu tapınağın korunması aslına uygun olandır.
2.Zihninizi kontrol ediniz.
İnsanlar günümüzde her çeşit saldırı altındadır. Siz düşüncenize göre var olan bir varlıksınız. Bu nedenle ne okuduğunuza, ne dinlediğinize, ne öğrendiğinize en üst düzeyde dikkat etmeniz zihninizi kontrol için çok büyük önem taşımaktadır. Düşüncenizi kontrol dünyaya ya da Tanrı’ya teslimiyet açısından büyük önem taşımaktadır.
3.Duygularınızı kontrol ediniz.
Duygular ne kadar depresyon ya da anksiyete altında ise ve Tanrısal kontrol dışında ise sizler o kadar duygularınızın kölesi olmaya adaysınız demektir. Yüce amaç için duygularınızı Tanrı’ya teslim aslında sizi Rabbin önünde ruhsal anlamda da sağlıklı insanlar kılacaktır.
4.Zamanınızı kontrol ediniz.
Çoğu zaman insanlardan hep “zamanım yok” sözlerini duyarız. Ama istediğimiz her şey için zaman ayırdığımızda bir gerçektir. Burada soru “Tanrısal olmayı isteyip istemediğimizdir”.
5.Gelir ve giderlerinizi kontrol ediniz.
Çoğumuz maddi sıkıntıdan bahsederiz ama bazılarımızın cebinde en son moda telefonlar mevcuttur. Bu da yine bu konudaki düzensizliğimizi hatta ikiyüzlülüğümüzü ortaya koymaktadır. Oysa ondalık konusunda Tanrı’nın bereket sözü vardır. Ama çoğumuz bunu kale bile almayız.
6.Dilinizi kontrol ediniz.
Acı sözler başkalarını yıkar. Kızgınlıkla edilen sözler günahtır. Cinsel öyküler, küfürlerde günahtır. Tanrı’nın adını boş yere ağzımıza almakta. Tanrı’yı hoşnut etmek, dilin kontrolü ile bağlantılıdır (Yakup 3:1-12).
7.İlişkileriniz kontrol ediniz.
Burada sizi dünyaya çekenlerden uzak durma gerçeği vardır. Özellikle evlilik ve iş ilişkileri konusunda kelam açık ve net bir uyarıda bulunmaktadır (2.Kor.6:14-18). Eğer bekarsanız imanlı olmayan bir kişi ile normal arkadaşlık dışında hiç bir ileri ilişkiye yol açmayın, özellikle iş dünyasında ya da arkadaş dünyasında sizi Tanrısallıktan alıkoyacak en ufak bir yola ve davranışa bile izin vermeyin. Bu konuda Tanrısal öğretiler çok açık ve nettir (Luka 5:29-32; 1.Pet.4:1-5).
Tanrısal sevgiyi, Tanrısal ilişkileri günlük anlamda pekiştirin.
Sonuç:
Böylesi bir mesajın en büyük tehlikesi bir çok dinleyene büyük sorumlulukların altında ezilme hissini vermesidir. Aslında dua ve iman hayatı bunları istesek de istemesek de bize getirmekte ve sonuçları çok ama çok olumlu Tanrısal sonuçları içinde büyük garantiler vermektedir. Kısacası sorumluluk ne denli ağır gibi de görünse aslında sonuç için katlanılmaya deymektedir. Bu sonuçlar hem dünya için hem de sonsuz yaşam için büyük sonuçlardır. Yükleri ağır olanların Mesih İsa’ya gelmesi zaten bütün ağır sorumlulukların aslında oldukça kolay taşınması anlamındadır. O zaman Mesih İsa’nın lütfunda ve Tanrı’nın o muhteşem ruhunda kararlı bir biçimde Tanrısal meyvelerle yaşamakta çok zor olmayacaktır. Yeter ki Mesih’te Mesih’le sağlam bir adanmışlık olsun..
31. Mart 2008: 21:09 #28464AnonimPasifTANRININ KULLANDIĞI KİŞİ (2.Timoteos 2:20-22)
Büyük bir evde yalnız altın ve gümüş kaplar bulunmaz; tahta ve toprak kaplar da vardır. Kimi onurlu, kimi bayağı iş için kullanılır.Bunun gibi, kişi de kendini bayağı işlerden arıtırsa, onurlu amaçlara uygun, kutsal kılınmış, efendisine yararlı, her iyi işe hazır bir kap olur.
Gençlik arzularından kaç. Temiz yürekle Rab’be yakaranlarla birlikte doğruluğun, imanın, sevginin ve esenliğin ardından koş.
2.Ti.2:20-22
Bir markette çalışan yaşlı bir adamı uzun süre yerinde göremeyen bir müşteri sorar buradaki yaşlı beye ne oldu? Dükkanın sahibi “emekli oldu” diye cevap verir. Bunun üzerine adam “bu yerin boşluğunu kim dolduracak?”. Dükkan sahibi “ giden kişi hiç bir boşluk bırakmadı ki yerini dolduran olsun” diye cevap verir.
Şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor; sizler bu kiliseden ayrılmış olsanız acaba yerinizin boşluğu ne olacaktır? Daha doğrusu yerinizi dolduruyor muydunuz ki, sizin yerinizi bir başkası doldurmaya çalışsın?
Rab her birimizin iyi kahyalar olmamızı istiyor. Ama bizler çoğu zaman Tanrı’nın yetenekli, armağanları olan, iyi eğitim görmüş ya da çok iyi Kutsal Kitap bilgisi olan kişileri kullandığını düşünüyoruz. Oysa Tanrı günahtan kaçıp Tanrısallığı hedefleyen pak kişileri kullanmaktadır.
Pavlus, Timoteos’a Rabbin adını anan herkes kötülükten uzak dursun sözlerini hatırlatmaktadır (2:19).
Günahtan kaçıp Tanrısallığı arayan kişi aslında dört özelliği yansıtmaktadır. Bu özellikler doğruluk, iman, sevgi ve esenliktir. Tanrı’nın doğru kişileri bu dört özellik altındadırlar.
Pavlus, burada unutulmaz bir örnekleme yapmakta ve Tanrı’nın insanları ile büyük bir evde bulunan kaplar arasında bağlantı kurmaktadır. Burada söylenilmek istenilen görülmeyen kiliseye ait olanların hiç bir zaman bayağı işler için kullanılmayacağı gerçeğidir. Yani bu görkemli duvarsız kilisede kirli tabak içinde servis olamaz.
1.Tanrı arınmış kişileri kullanır (2:20-21).
A. Ne çeşit bir kap olduğunuz konusunda artık kararlı olun.
Pavlus’un ifadesine göre altın ya da gümüş bir kap mı olmak istiyorsunuz yoksa bayağı işler için kullanılan bir kap mı? Seçildiniz, çağrıldınız, aklandınız, kutsandınız ama hala kirli bir kap olarak mı kalmak durumundasınız. Tanrı’nın size bu kadar gösterdiği lütufa göre nasıl davranacaksınız. Her ikisinin de bir fayda için kullanıldığını düşünebilirsiniz. Burada bahsedilen Romalılar 9:21-23’deki çömlekçinin iyi ya da kötü bir kullanım için ürettiği çömlek hadisesi değildir. Orada Tanrı hükümranlığı anlatılmaya çalışılmaktadır. Burada ise çömleğin yani Tanrı’nın yaratıp kendine halk edindiği insanın sorumluluğu gerçeğidir.
Elbette Tanrı şeytanı da, Firavun’u da kendi amacı doğrultusunda kullanmıştır (Romalılar 9:17).
Yahudayı kendi planı doğrultusunda kullanmıştır.
Elçilerin İşleri 4:27-28 Gerçekten de Hirodes ile Pontius Pilatus, bu kentte İsrail halkı ve öteki uluslarla birlikte senin meshettiğin kutsal Kulun İsa’ya karşı bir araya geldiler. Senin kendi gücün ve isteğinle önceden kararlaştırdığın her şeyi gerçekleştirdiler.
Sül.Özd.16:4 RAB her şeyi amacına uygun yapar. Kötü kişinin yıkım gününü de O hazırlar.
Burada kimse aslında robot değil böyle düşünmek çok yanlıştır. Evet, Tanrı amacı için kişileri yönlendirirken aynı zamanda insanlara Tanrısal bir anlayış içinde kendi sorumluluklarını taşıma yükümlülüğü vermektedir. Yani o insanlar aynı zamanda istemlerinin sürüklemesi ile günahın içindedirler ve günahlarının bedelini ödeyeceklerdir. Yalnız Tanrı’nın hükümranlığı açısına bakmak ya da yalnız insanın sorumluluğunun olduğunu söylemek her ikisi de bizi yanlışa götürür. O zaman bu her iki nokta dengeli bir biçimde birbiri ile bağlantılıdır.
Bu anlamda demek ki bizim de bize verilen lütuf içinde seçme özgürlüğümüz vardır ve bu anlamda iyi bir kap ya da bayağı bir kap arasında seçim yapma gibi bir mecburiyetimiz bulunmaktadır.
B. Arınmak bizim sorumluluğumuzdur.
21.ayete bakalım kişi kendini bayağı işlerden arıtırsa diyor. Yanlış öğretişlerden kendisini korursa dikkat edin bu yanlış öğretiler sadece bir zihni hata olarak alınmıyor. Yanlış öğretilere meyletmek günah işlemek anlamına geliyor. Ve Tanrı’nın hizmetindeki kişinin, Tanrı’nın kullanacağı kişinin bunlardan arınması şart oluyor.
Bir başka dikkat konusu da şudur. Aklımız karışmasın tabi Tanrı önünde günahlarımızdan arınma bizim işlerimize bağlı değildir. Bu Tanrı tarafından Mesih İsa’ya yürekten imanla bize sunulan bir lütuftur. Buradaki arınma Tanrı’nın Mesih’te sağladığı ile elde ettiklerinizi günahtan arındırma, koruma artık sizin sorumluluğunuz olmuş oluyor.
Örneğin; bahçeyle uğraştınız kirlendiniz bu kiri arıtmak için kendinizi kedi gibi yalamıyorsunuz. Sabun ve suyu kullanarak arınıyorsunuz. Bunlar size sağlanmış ve siz sabun ve suyu kullanıyorsunuz. İşte buradaki kişinin kendini arıtma sorumluluğu bu anlamda bize sunuluyor.
Tanrı’nın Mesih İsa’nın kanında sağladığı bizi her günahtan arındırmaya yeterlidir (1.Yuh.1:7,9) ama aynı zamanda bizim böylesi bir lütufa tabi olarak kendimizi arı tutarak hamt, şükürle Tanrı önünde değerli kaplar olmamız gerekiyor. Işıkta yürümek ve günahlarımızı sürekli ikrar etmek.
C. Arınmış olanlar kutsanmıştırlar ve Efendinin hizmetindedirler ve her iyi iş için kullanılmaya hazırdırlar (2:21).
1.Arınmışlar kutsanmıştır: Durum olarak (1.Kor.1:30;6:11) yani bir kerede ve tamamen kutsanmışlardır (Positional). Aynı zamanda gelişim olarak kutsanma sürmektedir (progressive). Mesih İsa’da büyüdükçe O’na daha çok benzer olarak değiştiriliriz (2.Kor.3:18; 7:1; 1.Sel.4:3-7). Ve tam olarak (Ultimate) kutsanırız (1.Yuh.3:1-3). Bu Mesih İsa’yı tam olarak yüz yüze gördüğümüz zaman söz konusu olur. Bu aşamalarda bütün doktrin ve ahlaki hatalardan uzak durmamız ve kabımızı Rabbimizin kullanımına açık olarak sunmamız gerekmektedir.
2.Arınmışlar Efendimizce kullanılır: Hiç bir yemek vakti kirli hiç bir tabak, çatal, bıçak ve bardak kullanılamaz. Aynen bunun gibi yaratılmış ve Tanrı’ya ait insanlarda da durum aynıdır.
3.Arınmışlar her bir iyi iş için hazırdır: Tam Mesih için bir tanıklık fırsatı doğduğunda buna hazır olmadığınızı hissettiğiniz anlar oldu mu? Bir kardeş sizden teşvik istediği bir durumda söylenip durdunuz mu? İşte bütün bu durumlar sizin ne denli hazırlıklı olduğunuzun göstergesidir. Ne denli arınmış, ne denli Rab’le baş başa iseniz o denli Tanrı için gerçekten etkin bir ışık aracı olursunuz.
2.Arınmış kişiler günahtan kaçıp Tanrısallığı arzularlar (2:22).
Burada aslında iki emir kipi bulunmaktadır; bunlardan biri “kaç” diğeri ise “koş” emridir. Günahtan kaçmak ve Tanrısallığın ardından koşmak aslında formül çok net ve açıktır. Rab’be yakaranlarla birlikte doğruluğun, imanın, sevginin ve esenliğin ardından koş.
A. Arınmış kişiler günahtan kaçarlar:
Özellikle gençlik günahları kavramı içinde hem cinsellik, hem de her çeşit tartışmalara daha ateşli kapılma söz konusudur. Bu günahlar insanın hayatı boyu aslında boynundadır ve gençlikte çok daha etkindir. Bu nedenle bu tarz etkin bir biçimde istemden kaynaklanan her tür arzudan kaçma esastır. Zaten bunların neler olduğu 23-26 ayetleri arasında verilmektedir. 1.Kor.6:18’de “Zina’dan kaç”; 1.Kor.10:14’de “Putperestlikten kaç” şeklinde sürekli net uyarılar bulunmaktadır.
B. Arınmış kişiler Tanrısallığın ardı sıra koşarlar (Doğruluk, iman, sevgi ve esenlik)
Yalnızca kaçmak yeterli değildir. Hemen yerinin koşma ile doldurulması gerekmektedir. Buradaki orijinal cümlede aslında ardı sıra koşmanın kolay bir iş olmadığı verilmektedir. Yani biraz acılıdır.
a.Arınmış kişiler doğruluğun ardından koşarlar.
Burada “ardınca koş” kelimesinde bir “yasa” yoktur. Sevgi ve saygı ile ve lütufa karşı bir şükürle gönülden bir itaatin kavramı söz konusudur. Mezmur 40:8’de Davut Tanrı’nın yasasından zevk aldığını söylüyor.
b.Arınmış kişiler imanın ardından koşarlar.
Burada iman kavramında esas anlatılmak istenilen sizin inandığınız Tanrı’nın gerçekten ne kadar güçlü olduğudur. Dualarınızı işiten gerçek Tanrı’ya mı inanıyor sunuz? Gücünüzün üstünde her şeyinizi bilen, sizi gözeten Tanrı’nın çocuğu musunuz? İşte arınmış kişi bunun ardı sıra koşan kişidir. Yani tek gerçek Tanrı’nın bütün görkemini üzerinden yansıtan kişi olma çabasındadır.
Bir profesör kendi imanlı öğrencileri için şöyle demektedir; “Onlar gelip hizmetlerini anlattıkları zaman inandıklarını Tanrılarının kendilerine göre ne denli büyük ya da küçük olduğunu hemen anlarım. Eğer görkemli Olan’a iman ederek hizmet ediyorlarsa onların ağızlarından yüceltmeler yükselir. Eğer inandıkları gerçek Tanrı’yı güçsüz görüyorlarsa hep Tanrı ile sorunları olmuştur ve o şekilde hizmetlerini anlatırlar ve ben de aslında nerede olduklarını tespit ederim” .
c.Arınmış kişiler sevginin ardından koşarlar.
Sevgiden bahseden bir çok kişinin aslında çok bencil olduğu açıktır. Dikkat ederseniz burada “sevginin ardından koşma” gibi bir ifade vardır. Kolay yakalanabilen bir şey değildir. Örneğin; burada sabırla bir imanlı kardeşinizi, sorunlarını dinleme gibi bir gerçek yatmaktadır. Sabır, esenlik, tahammül bunların hepsi sevgi ile kucak kucağadır ve sevmek hele hele Tanrısal anlamda sevmek hiç kolay değildir.
d.Arınmış kişiler esenliğin ardından koşarlar.
Bu da asla bir anda oluşan bir şey değildir. Burada dikkat edersek “ardından koş” emri “bütün Rab’be yakaranlarla birlikte” ifadesi ile bağlantılıdır. Yani imanlılar arasından başlamak kaydıyla denilmek istenmektedir. Günahtan kaçıp Tanrısallığın ardı sıra koşulurken esenlik içinde olmamıza mani olacak durumlar olacaktır ama bunlara karşı da dayanmak ve yine aynı şekilde günahtan kaçarak ve Tanrısallığın ardından koşarak duruma çözüm bulmak zorunda olduğumuz bize hatırlatılmaktadır.
Dünyanın bu durumlara cevabı incinmişliği beslemek ve acılığa dönüştürmek, bol bol dedikodu yaymak ve hak aramaya kalkmaktır. Tanrının yolu ise hemen esenliği, barışı, anlaşmayı aramaktır. Hatta Mesih İsa bunun ibadetten bile önemli olduğunu ifade etmektedir (Matta 5:23-24). Bunun zor olduğu bilinmektedir (Romalılar 12:18). “Eğer mümkünse” “elden geldiğince” gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Başlarken büyük yeteneklere sahip olmanız gerekmiyor. Sadece Mesih İsa’da seçili olduğunuz, çağrılı olduğunuz, aklandığınız ve kutsandığınızın bilincinde günahtan kaçarak ve Tanrısallığın ardından koşarak O Tanrısal görkeme çok daha büyük hizmet ve şükranla erişmeniz mümkündür ve bu aslında sizden beklenilen Tanrı suretinde olmanın getirdiği insanlık onurudur.
31. Mart 2008: 21:10 #28484AnonimPasifMESİH’İ TAKLİT ETMEK
Yusuf’la Meryem, Rab’bin Yasası’nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi. İsa’nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı’nda* Yeruşalim’e giderlerdi. İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim’de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O’nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. Bulamayınca O’nu araya araya Yeruşalim’e döndüler.
Üç gün sonra O’nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. O’nu dinleyen herkes, zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. Annesiyle babası O’nu görünce şaşırdılar. Annesi, “Çocuğum, bize bunu niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk” dedi. O da onlara, “Beni niçin arayıp durdunuz?” dedi. “Babam’ın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?” Ne var ki onlar ne demek istediğini anlamadılar. İsa onlarla birlikte yola çıkıp Nasıra’ya döndü. Onların sözünü dinlerdi. Annesi bütün bu olup bitenleri yüreğinde sakladı.
İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu.
Luka 2:39-52
Son zamanlarda bazı yerlerde WWJD şeklinde harflerin yazılı olduğu künyeleri görmek mümkündür. Aslında bu “What would Jesus do?” ( İsa Mesih ne yapardı? ) cümlesinin baş harflerinden oluşmaktadır. Gerçektende bir imanlı bu sorunun cevabını kutsal yazılara uygun bir biçimde verirse kişinin sorması gereken en önemli sorulardan biridir.
Mesih İsa aslında biz inananlara göre dünyada yaşanabilecek en mükemmel yaşamı sergileyen tek kişidir. Kurtarıcılığının yanı sıra aslında Tanrısal yaşam içinde bize en önemli örnektir.
Burada en önemli nokta Babasına olan tam bağlılığı ve istemine itaatidir. Bu yalnızca hizmetine başladığı zamanda ortaya çıkan bir durum değil çocukluğundan beri böyledir.
Bu baktığımız ayetlerde doğumu ve hizmetine başladığı an arasındaki yıllarını görüyoruz. Mesih’in çocukluğuna ilişkin aslında yalan yanlış ortalarda anlatılan bazı öyküler vardır. Oysa Luka’nın anlatımında doğrudan Meryem’den verilen bir açıklama söz konusudur.
Tanrı’nın amacına adanmışlık ve itaat etme ve ruhsal gelişim konusunda Tanrı Oğlu İsa’yı taklit etmemiz gerekir.
Nasıl taklit edeceğimize bakmazdan önce İsa’nın kimliği üzerinde net olmamız gerekmektedir.
1.Taklit etmemiz gereken İsa Tanrı’nın biricik Oğludur.
Mükemmel bir çocuğun ailesi olmak, annesi olmak ne demek? Bazılarımız ben böyle olsun, bu yükü taşırım diyebilir ama gerçekten zordur. Meryem ve Yusuf’un elinde Mesih’in kimliğini tam olarak açıklayan metinler yoktu. Kafaları oldukça karışıktı. Bir çok kereler bütün olan bir takım olağan dışı davranışları Meryem’in yüreğinde sakladığını okuyoruz (2:19,51). Bu herkesten farklı çocuk kim? Hele hele tapınaktaki olaydan sonra Meryem’le Yusuf’un kafası iyice karışmıştı.
Eski Antlaşma öğretilerine göre her bir Yahudi erkek bir yıl içinde Tanrı önünde en az üç kez bulunmak zorundaydı; Bunlar Hamursuz (Fısıh), Haftalar (Pentekost) ve Çardak (Yasanın tekrarı 16:16) bayramı zamanlarıydı. Meryem ve Yusuf’ta bu uygulamayı yerine getiriyorlar ve yaklaşık yüz kilometrelik bir yerden yılda üç kez Yeruşalim’e geliyorlardı. İşte tapınaktaki bu olayda böyle bir dönemde olmuştu.
Bir hafta kalmışlar muhtemelen dönüşte Yusuf İsa’nın Meryem’le Meryem’de Yusuf’la olduğunu düşünmüştü. Ama kısacası çocuğu kaybetmişlerdi.Büyük bir panik yaşadıkları kesin. Yolda giderlerken o gece İsa’nın yanlarında olmadığını görüyorlar. Yeruşalim’e geri dönüyorlar ve ertesi günü yani üçüncü gün İsa’yı tapınakta buluyorlar (2:46).
Meryem “Çocuğum bunu bize niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk” dedi. O da onlara, “Beni niçin arayıp durdunuz?” dedi. “Babam’ın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?” şeklinde onlara hitap etmişti.
Kısacası burada daha küçük yaştan itibaren Babasının ardı sıra giden sadık bir iman sahibini görmüş oluyoruz.
Burada Meryem’in örneklediği tabloda çok önemlidir. Çünkü o Tanrı’nın gözleri önünde yaptıklarını yüreğinde bir hazine olarak saklamıştır. Bir takım Kutsal Yazılarda karşılaştığımız kolay anlaşılmayan ama Tanrısal olduğunu bildiğimiz gizemleri bizlerde yüreğimizde Meryem gibi bir hazine olarak saklamalıyız.
Mesih İsa herşeyden önce tam anlamı ile bir insandı.
Luka 2:40’a baktığımızda Mesih İsa’nın aslında çocukluğunun tamamını bir özet olarak görüyoruz. Bu ayette çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyor. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi demektedir. Sonra 41-51 arasında tapınakta bu döneme ilişkin tek bir olay görüyoruz. Ve 52.ayete geldiğimizde yine şu sözlerle karşılaşıyoruz; İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu.
Sonsuz Tanrı olan Mesih İsa’nın hikmette ve Tanrı gözünde büyümesi ne demek oluyor diye sorabiliriz. Eğer mükemmelse neden hala gelişmesine gerek vardı şeklinde de sorabiliriz. Her bir yaşam biriminde İsa yaşadığı birime göre mükemmeldi. Yani çocuğun mükemmelliği ile büyümüş kişinin mükemmelliği arasında fark vardır. Aynı zamanda mükemmel suçsuzlukla mükemmel kutsallık arasında da fark vardır.
İnsan olarak ailesine tam sadık olarak kaldı. Tanrısallığında ise Tanrısallığın gerektirdiği her şeyi biliyordu. İnsanlığında Tanrısal hikmette ve ilahi çağrısı ve görevinde gelişip olgunlaşmıştı. Herşeyden önce görmemiz gereken O’nun yüzde yüz Tanrı olduğu gibi yüzde yüz insan olduğu gerçeğidir.
Bazen ilk kilise döneminde bazı düşünürler O’nun yalnız ilahi tarafını kabul ettiler ama insani tarafını reddettiler oysa 1.Yuhanna 4:2’ye bakalım; İsa Mesih’in beden alıp dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı’dandır. Tanrı’nın Ruhu’nu bununla tanıyacaksınız.
Eğer kurtarıcı insan olmasaydı insanı günahından kurtarma şansı olmayacaktı. Bizim zayıflıklarımızla donatılmış bir kurtarıcı tanımı söz konusu olmayacaktı.
Mesih İsa aynı zamanda tam anlamıyla bir Tanrıydı.
Mesih İsa’nın buradaki yersel babası ile göksel Baba arasında çizgiyi nasıl çizdiğine dikkat etmemiz gerek. Burada kibar ama kesin bir çizgi çizmektedir ve önceliği kime verdiğini göstermektedir.
Burada zaten Luka 1:32,33’de de bunu görüyoruz. O büyük olacak, kendisine “Yüceler Yücesi’nin Oğlu” denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek.O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.” Burada söylenilen bu sözler yani daha doğmazdan önce kendisi için söylenilen bu sözler İsa’nın vaftizinde de söylenilen sözlerdir: Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum.
Yuhanna 5:18-47’deki duruma bakarsak İsa’nın Baba ile bir olduğunu tasdik ettiğini görüyoruz. Yahudiler bu konuda O’nu sorgulayıp durmuşlar ve öfkelenip O’nu öldürmek istemişlerdi.
Bugün dünyada bir çok sapkın Hristiyan adı altında toplanan tarikatlar ya da Kutsal Kitabı kabul ettiklerini söyleyen sapkın tarikatlar ya İsa’nın Tanrısal yönünü inkara gitmişlerdir. Eğer O sonsuz Tanrı değilse o zaman bizim bir kurtarıcımız yoktur ve O’nun haç üzerindeki ölümü de boşuna bir ölümdür.
Bizler Mesih İsa’nın tam bir insan (ama günahsız) ve aynı zamanda tam bir Tanrı olduğunu kabulle ancak tam bir Hristiyan olabiliriz.
Filipililer 2:5-12’ye baktığımızda istemi doğrultusunda yüceliğinden soyunup kul özünü aldığını ve bunu yalnızca bizi kurtarmak için yaptığını görüyoruz.
Mesih İsa bir insan olarak Baba’ya ve O’nun istemine bağlı bir yaşamın nasıl yaşanabileceğini net bir biçimde göstermiştir.
Kısacası bu taklit edeceğimiz İsa Tanrı’nın biricik Oğlu, Tanrı’nın ikinci kişisi olan ve bedende bize gelenden başka birisi değildir.
2.Bizler Tanrı Oğlu İsa’yı ruhsal gelişimde taklit etmeliyiz.
Burada bir gizem vardır. Tanrı olmasına karşın İsa bir insan olarak ruhsal olarak gelişti. Doğumdan on iki yaşına kadar hikmette büyüdü ve on iki yaşından hizmete kadar da yine hikmette daha da büyük bir gelişim gösterdi. Burada İbraniceye göre hikmet aynı zamanda yeti anlamına gelmektedir. Örneğin tapınağı inşa edenler sıradan materyalleri kullanarak harika bir eser ortaya koydular. Böyle bir yeteneği sergilediler. İşte aynı bunun gibi ruhsal anlamda gelişmiş, hikmetli olan kişi de yaşam dalgalanmalarını durumlarını ele alır ve ondan Tanrı’ya onur getiren harika ürünler ortaya çıkarıp sergiler.
Hiçbir inşaat yapan kişi kendisine uygun görünen bir şeyleri ortaya koyarak bir yere varamaz, bir bina ortaya çıkaramaz. Ruh bana böyle dedi diyerek bir inşaatı oluşturmak mümkün değildir. Hikmette gelişmek şarttır.
On iki yaşında Mesih İsa bu din alimleri ile konuşabiliyorsa o zaman çok geniş bir biçimde kelam bilgisi olduğunu görmemiz gerekmektedir. Kısacası Mesih İsa bedendeki örneğinde bile Kutsal Ruh’a göre kafasına göre takılmıyor Kelam’a göre konuşuyordu.
Hikmette gelişiyor yani Tanrı sözünü günlük olarak yaşamına indirgiyordu.
Ruhsal gelişim zaman alır ama buna karşın bu sürece etkin olarak katılımımız şarttır.
İsa hikmette gelişiyordu ama daha da gelişiyordu (2:40 ve 52). Bu iki ayete baktığımızda bunun yaşam boyu süren bir süreç olarak görüyoruz. Bu otomatik değildir.
Meryem ve Yusuf’ta bir süreç içinde İsa’yı çözmeye çalışıyorlardı. Bize de düşen bu noktada Tanrı’da gelişmek için ne yapıyorum? Şeklide bir soru sormaktır. Kitaplar okuyup, gerçekten Tanrı ile vakit geçiriyor ve sözü yaşama uyguluyor muyum?
Ruhsal gelişim Tanrı Sözü ile etkin bir ilişki gerektirir.
Örneğin, böyle bir ziyaret için Yeruşalim’e giden on iki yaşında bir çocuk çok farklı şeylerle ilgilenebilirdi. Oysa İsa’yı dinlerken, akıllı sorular sorarken ve cevaplar verirken buldular (2:46,47).
Bizlerde Tanrı gerçeğine susayarak öğretenleri dinlemeli, sorular sormalı ve bu gerçekleri yaşama uyarlamalıyız.
Ruhsal gelişim hem Tanrı’yı hem insanı hedeflemelidir.
İsa’nın hem Tanrı hem de insanların beğenisini kazandığını görüyoruz. Aslında on emirde de bu iki ana bölümü görüyoruz; Tanrı’ya ve insana olan sorumluluklarımız. Kalvin’in konuya ilişkin görüşleri de şöyledir: Evet, teoloji çok önemli bir temeldir ama yüreğe girip yaşama etkimeli ve meyve vermemizi sağlamalıdır.
Ruhsal gelişim korumaya alınmadığı zaman gidicidir.
Burada İsa’nın örneği değil daha çok Meryem ve Yusuf’un örneğini görüyoruz. Mesih İsa kervanda iken herşeyi iyi anladıklarını düşünüyordu her ikiside ama aslında Mesih’in nazik bir biçimde söylediklerini anlamamışlardı. Daha sonra öğrencileri de Mesih’in haçını anlamamışlardı. Aslında Meryem ve Yusuf’un aynı zamanda düzeltilmeyi hem de on iki yaşında evlatları tarafından düzeltilmeyi kabul edecek kadar alçak gönüllü olduklarını görüyoruz. Biz de öğretiş verebildiğimiz kadar yanlışlarımızın düzeltilmesine de açık olmamız gerekmektedir.
3.Bizler sadakat konusunda Tanrı Oğlu İsa’yı taklit etmeliyiz.
İsa’nın Yeruşalim’de bütün heyecanı bir yana bırakıp yine günlük rutine yani Nasıra’ya döndüğünü görüyoruz (2:51).Fakat aynı yerde hikmette, bilgelikte ve Tanrı ve insanların gözünde lütuf bulmada gelişmeye devam ediyordu.
Musa’nın yasasına göre çocuğu arınmaya tapınağa götüren Yusuf’la Meryem’i görüyoruz. Her şeyi yasaya göre yapıyorlardı. Bayramlara gidiyorlardı. Tanrı emrine sadakat altında yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Demek ki, bizler de özellikle çocuklarımızı günlük rutin içinde Tanrısal bir yaşam yaşamaya yönlendirmeliyiz. Çünkü Yusuf’la Meryem çocuklarımız ne güzel cevaplar veriyor diye Yeruşalim’e taşınmamışlar ama Nasıraya günlük yaşam rutinlerine geri götürmüşlerdi.
Bizler de Tanrı’nın şeylerine büyük bir sadakatle günlük yaşamı yerli yerinde yaşamalı ve onlara örnek olmalıyız. Kutsal Kitabımızı okuyarak, dua ederek, sürekli kiliseye devam ederek, dürüstlükle, doğrulukla, birbirimize nezaketle, kaybolanlar için üzülerek. Günlük rutin sadakat konusunda İsa’yı, Meryem’i ve Yusuf’u taklit etmeliyiz.
4.Herşeyin üstünde Tanrı’nın amacına adanarak Tanrı Oğlu İsa’yı taklit etmeliyiz.
İsa 12 yaşında “Baba’mın evinde olduğumu bilmiyor muydunuz?” sorusuyla Tanrı’nın amacına adanmıştı. Hatta ailesinden önce Tanrı’ya verdiği önceliği burada görüyoruz. Elbette Anne ve Babamızı sevmemiz bize buyurulmuştur. Ama yeri geldiğinde yani Tanrı söz konusu olduğunda sevgi önceliği elbette Tanrı’ya olacaktır;Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa öğrencim olamaz ( Luk.14:26) bu sözler adanmanın önceliğini göstermektedir.
İsa birçok kereler Tanrı Krallığı için geldiğini, acı çekmesi gerektiğini, öldürüleceğini, üçüncü gün dirileceğini söyleyip durmuştur. Bütün bu tekrarlar Mesih’in Baba’nın istemini yerine getirmek için geldiğinin göstergesidir. Kendi istemi için gelmemiştir.
Eğer Mesih İsa bizi kurtardıysa o zaman biz kendimize ait değiliz. O bizi bir amaç için kurtardı. Bize kurtuluş armağanını sunduğuna göre o zaman biz de yaşamımızı O’na hizmet ve O’nu yüceltmek için kullanabiliriz. Her imanlı kapasitesine göre Tanrı’ya hizmete davet edilmiştir. Eğer böyle bir arzuya sahip değilseniz o zaman demek ki kendiniz için yaşıyorsunuz. Buna dikkat edin. Çünkü Kutsal Kitap bizi Mesih İsa’da yepyeni bir yaşama çağırdı ve Mesih’te böyle bir yaşama dirildik. Herşeyin üstünde yaşamımızı tam bir adanmışlıkta Tanrı’nın amacına adamalıyız.
Sonuç
İrlanda öyküsüne göre bir kral kendisini alçaltmış ve kendisini farklı bir biçime bürüyerek ve baronlarından biri ile balo salonuna gitmişti. Öncelikle alt düzeyde kişilerin oturduğu bir yere oturtuldu. Fakat konuşmasındaki hikmet ve asalet bazı üst düzey kişilerin dikkatini çekti ve kendisini daha üst düzey bir masaya davet ettiler. Aynı şey bir kez daha cereyan etti. Onun büyük hikmetini farkeden Lordlardan bir tanesi “Gerçek bir kral gibi konuşuyorsunuz efendim. Eğer henüz kral değilseniz krallık size layıktır”. Bunun üzerine kral yüzündeki maskeyi çıkararak esas kimliğini açıkladı ve yerine oturdu.
Mesih İsa dünyaya geldiğinde olmuş olan budur. Nasıra da bir marangoz olarak dünya da yerini almıştır. Ama aslında Kralların kralıdır. Ne yazık ki insanlar gururlarının ve günahlarının körlüğünde kör oldukları için O’nun önünde eğilmek istememişlerdir. Buna karşın Mesih İsa kimliğini sürekli olarak açıklamıştır.
İsa’yı Rabbiniz ve kurtarıcınız olarak kabul ediyor musunuz? Gözlerinizi açsın diye yakarın Tanrınıza. O’nu taklit edin. Ruhsal gelişimde, rutin sadakatte ve Tanrı’nın yaşamınız için olan amacına adanmışlıkta O’nu taklit edin.
31. Mart 2008: 21:11 #28443AnonimPasifNEDEN DİNDARLAR MESİH’İ KABULDE ZORLANIRLAR?
Bir çok zaman özellikle kilise hizmetlerinde en büyük tepkiyi nedense kilisenin içinden görüyoruz. İnsanlar birden bire bir çok Kutsal Kitap değerlerini bir kenara koyarak kendi hırsları ardı sıra koşar oluveriyorlar. Bazen bir vaaz ediyorsunuz ve vaazınızın hemen ardından birkaç kişinin vaazınızı kişisel olarak aldıklarını ve size alınıverdiklerini görüyorsunuz.Burada kimseyi yargılamıyoruz. Sadece Mesih İsa’nın en çok karşısında yer alanların çok dindar olan o dönemin din önderleri olduğunu söylemek istiyoruz. Bunun benzer uzantılarının günümüzde de olabildiğini ifade ediyoruz.
Luka, Mesih’in hizmetlerinden bahsetmeye Nasıra’dan başlamaktadır. Bunun muhakkak kendi anlatmak istediği ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Çünkü denilmek istenilen “Mesih İsa kendi halkına ulaşmış ama reddedildiği için Yahudi olmayanlara Müjdesini sunmuştur” şeklinde bir söylemdir.
Aslında bu anlatımda özellikle bazı dindarların neden Mesih İsa’yı reddettiklerini de görmemiz mümkündür.
Bunun iki nedeni vardır Rab Mesih İsa’ya boyun eğmemek ve kendi umutsuz ve günahlı durumlarını görmezlikten gelmek.
Dindar olma kelimesini aslında olumlu ve olumsuz anlamda kullanmak mümkündür. Burada aslında olmasını istemediğimiz dindarlığın olumsuz anlamıdır. Çünkü bir kişi kilise de olduğu halde Mesih İsa’yı Rab’bi olarak kabul etmeyebilir. İşte bu anlamda gerçek Tanrısal kurtarışı, öğretiyi kabul etmeksizin dindar olma bu vaazın temel olarak karşı çıktığı bir durumdur.
Dindar olmak bu anlamda kişinin Tanrısal kurtarışı almasının bir garantisi değildir.
Nasıra’da sadece Mesih’in vaazını reddetmekle kalmamış bir de Mesih’i tepeden aşağıya atmaya kadar varan tacizlerde de bulunmuşlardı. Bunu yapan “Tanrı halkı” yani “kiliseydi”.
1. Bazı dindarlar Mesih’i reddederler çünkü O’nun Rabliğine itaat etmek istemezler.
A.Genelde bir çok dindarlıktan zevk alan kişi Mesih İsa’yı doğa üstü anlamda kabul ediyor ama O’nu kendisine tam anlamı ile kurtarıcı ve Rab kabul edip boyun eğmek istemiyor.
Öncelikle dikkat ederseniz Nasıra Mesih’ten ötürü seviniyordu. Belki kasabalarından böyle birisi çıktığı için seviniyorlardı. Hatta aynı mucizeleri gelip kendi diyarlarında yapmasını istiyorlardı.
Sonunda Mesih İsa kasabalarına geldi ve normal bir sinagog ibadeti esnasında her zaman olabileceği gibi bir hoca olarak okuma kendisine verildi ve Mesih İsa Yeşaya 61:1-2.ayetleri okudu. Hatta verilere göre bu konu üzerine de biraz vaaz vermeye başladı ve insanlar şaşırmışlardı.
Buraya kadar tuhaf olan hiçbir şey yoktu. Ama vaazı sırasında söylediklerinden bir hayli alınmaya başladılar. Bu kişi Yusuf’un oğlu nasıl olurda bizim kurtarıcımız olur şeklinde konuşuyorlardı. Eğer öyleyse bir mucize yapsın da görelim. İlya zamanında İlya duası sonucu kendisi de susuz kalmıştı. Ayrıca kendi halkından bir dul yerine Sidon’dan bir dulu yani Yahudi olmayan birini Tanrı ona göndermişti. Elişa’nın döneminde de İsrail’de bir çok cüzamlı vardı ama Tanrı bir putperesti Naman’ı iyileştirmeyi seçmişti.
Bu öykülerden şu nedenlerle alındılar: Birincisi Tanrı tamamen kendi lütfu ile hareket ediyordu. Kişilerin dindarlıklarına göre davranmıyordu. Gururlu insanlar Tanrı’nın yaptıklarına kızıyorlardı. Çünkü kendilerini doğru olarak görüyorlardı. Oysa Romalılarda (3:10)’da okuduğumuz gibi aslında doğru olan bir kişi bile yoktu. Ve merhametini istediğine sunabilen bir Tanrı söz konusuydu (Romalılar 9:18). Tanrı’ya kim soru sorabilirdi ki? (Rom.9:20).
İkincisi ise Tanrı bereketini Yahudilerle birlikte Yahudi olmayanlara da sunuyordu. Böylelikle seçilmişlik doktrinini ne kadar yanlış anladıkları ortaya çıkıyordu. Çünkü “ben çok önemli biri olmalıyım ki Tanrı beni bu nedenden ötürü seçmiş olmalı” gibi bir düşünceye kapılıyorlardı (Rom.11:17-22).
Mesih İsa’yı doğa üstü bir biçimde kabul edebilmemiz kolaydır. Tanrı bizi sevdiği ve Mesih İsa bize ihtiyaçlarımızı sağladığı için kısacası kendi yaşam bereketimiz için İsa’yı kabul etmiş olabiliriz.
B.Biz Mesih İsa’yı Mesih’in kendisini bize sunduğu şekliyle hem Mesih hem Rab olarak kabul etmemiz gerekmektedir.
Bugün bu sözler yerine geldi sözcüğü dinleyenleri çılgına çevirmişti. Buradaki ifadeler Tanrı’nın kurtarış gününü ifade eden sembolik anlatımlardı. Dinleyiciler O’nu Yusuf’un oğlu olarak dinlediler ve kabul ettiler, O’nu Tanrı Oğlu olarak kabul etmediler.
O’nu ne şekilde kabul ediyoruz? Mutlu bir yaşam için evet ama O’na tabi olmak için hayırsa bu işte bir sorun var demektir.
2. Bazı dindar kişiler Rab’bi reddederler çünkü kendi umutsuz ve günahlı durumlarıyla yüzleşmek istemezler.
Aslında burada O’nu dinleyen dindarların çoğu kendilerini kesinlikle iyi, doğru ve Tanrı’nın yolunda olan kişiler olarak görüyorlardı. Marangozun oğlu mu onlara kurtuluş olacak ve gerçek Tanrı yolunu sunacaktı?
Aslında bizlerin Tanrı’ya sunabileceğimiz hiçbir şeyimiz yok. O bize sonsuzluğu bahşetmedikçe satın alabileceğimiz hiçbir yolumuz yok. Kısacası yoksuluz. Aslında köleyiz de. Yani istesek de istemesek de günahla doluyuz. Diğer taraftan da tam anlamı ile ruhsal konuları net bir biçimde göremeyecek kadar da körüz. Tanrı görme özürlü bir kişinin gözlerini lütfu ile ve mucize yaparak açmadıkça da gözlerimizi kendi kendimize açabilmemiz söz konusu bile değil. Diğer taraftan da tamamen parçalanmışız. Ruhsal anlamda darmadağınığız.
Görüldüğü gibi dindarları Tanrı’nın kurtarışından ve gerçeğinden alı koyan esas şey gururlarıdır. Leodikya kilisesi aynı durumdan ötürü sorunluydu. Kendini zengin olarak görüyordu ama Tanrı gözünde oldukça fakirdi (Vahiy 3:17). Ama Tanrı’nın lütfu kişinin bu durumdan kurtulmasını sağlayabilir.
SONUÇ
Eğer gerçekten Mesih İsa’yı tanıyorsanız o zaman O’nun öğretişlerini kalbinize alıp uygulama konusunda çok dikkatli olmanız gerekmektedir. Oradaki halk O’nu bir anlamda tanıyordu. Ya da tanıdığını zannediyordu. Sakın siz de “tövbe imansızlar için gerekli benim için değil?” demeye kalkmayın.
İkincisi eğer Mesih’i bugün reddediyorsanız sakın bu sizin son şansınız olmasın. Belki Mesih İsa bir daha Nasıraya hiç uğramadı. Yani o gün oradaki insanlar için bu en son şanstı. Ayetlerin arasında durmuş ve Tanrı’nın yılını onlara ilan etmişti. Özgür kalabilirlerdi. Eğer tanıdıkları sandıkları kişiyi gerçekten tanımış olsalardı.
21.ayette “işittiğiniz bu söz” diyor yani eğer işitirseniz demek istiyor. “bugün” sözüyle aslında orada aciliyeti vurguluyor. Yani şimdi vaaz edilirken işitirseniz. Belki yarın bu konuda bir daha hiç şansınız olmayabilir.
Bir kişi uçaktan atladı ama paraşütü açılmadı. O kadar yükseklikten aşağıya düşmesi sadece bir dakikasını almıştı. Şans eseri kurtuldu. Ama acaba o adam o saniyelerde ne düşünmüştü? Eğer Mesih İsa’ya güvenmeden bir yaşam sürüyorsanız paraşütsüz olarak düşüyorsunuz. Sonsuzluğa düşüyor olabilirsiniz ama gitmeniz gereken yere vurduğunuzda bunun hiç de hoş bir vuruş olmadığını göreceksiniz.
Mesih İsa vaat ediyor: “Kapıyı açarsanız sizinle akşam yemeği yiyeceğim” (Vah.3:20)
31. Mart 2008: 21:12 #28350AnonimPasifTANRI’NIN KİLİSELERİ VE KİLİSELER
Bugüne gelene ek Tanrı’nın kilisesini oluşturan inanlılar ne yazık ki İncili yorumlarken farklı konular üzerine takılıp kaldıkları için çok çeşitli mezheplere ayrılmışlardır. Oysa Mesih “Baba ve Ben biriz” demektedir.Bizim bir olduğumuz gibi siz de bir olun demektedir. Mesih eğer bizim Kurtarıcımız ve Rab’bimiz ise O’nun sözünü dinleyecek miyiz? Elbette dinlemezsek itaatsiz olmuş oluruz.
İncili yaşayan İncilin buyruklarına itaat edendir.
İncil yüreğinde Mesih İsa olanın sonsuz yaşamı olduğundan bahsetmektedir. Mesih’i Rab ve Kurtarıcı kabul edenlerin seçilmişler Tanrı halkı olduğunu söylemektedir. Öyleyse ben kimim ki, falnaca Mesih topluluğundan olan kardeşimi inançsızlıkla suçlayabiliyorum. Yeter ki O Kilise gerçekte bir sapkın tarikat olmasın Mesih’in kurtarıcılığını Tek olan Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta kendisini açıklamasını inkar etmesin. Burada İncil’i her algılayış modelinde aynı olmak zorunluluğumuz yoktur. İncil’i farklı algılayışlar varsa demek ki bu İncil’in hatası değil farklı algılayışların hatasıdır. Demek ki insan “Günahkar insan” mükemmel olmadığı için yanlış algılayabilir. O zaman mantıken Mesih’in kiliselerinin hepsinin doğruları ve hepsinin yanlışları olabilir. İmanın temel direği Mesih İsa ve Kutsal Ruh’ta , Tek olan ve kendisini Baba, Oğul ve Kutsal Ruhta açıklayanı tanımaktır, yürekte yaşamasına müsaade etmek ve O’na ibadet etmektir. Bu Tanrı’nın Kilisesidir. O’nun halkının farklı farklı yerlerde ve şekillerde ve farklı yorumlarda toplanması İncili yaşamaya çalışması Kiliseleri ve Tanrı çocuklarının renklerini oluşturur.
İncil yorumsuzdur. Mesih İsa’nın haçı nettir. Ama insanın bir şeyleri kavraması yorum getirdiği için mecburen yorum vardır. Yorum olan yerde de farklı anlayışlar farklı algılayışlar meydana gelir.
Buna çağımızda ekümenik bakış dediler, buna da yorum verdiler. Ekümenik teolojiye hayır, ilişkiye evet diyenler, yada ikisine evet diyenler, yada ikisine de hayır diyenler oldu.
Mesih’te insanı yaşamak, insanı sevmektir. İnsanı sevmek onu anlamaya çalışmaktır. Onu anlamak saygı duymaktır. Saygı barışı getirir. Barış yine sevginin ardınca koşmayı buna illa bir isim koymak gerekirse buna bir Hıristiyan’ın günlük yaşam ibadetidir.
Bu İsa Mesih’i ilan eden, yaşayan, ona ibadet eden kiliseleri yakınlaştırır, önderleri arasında politik ilişkinin soğukluğu değil, Tanrı sevgisinin sıcaklığı hissedilir. Bu gerçek müşarekettir.
Asgari müştereklerde Kiliseler Tanrı’nın kiliseleri olduklarını hissetmeye başlarlar. Böylelikle “Baba onlar bir olsunlar” şeklindeki Mesih’in duası pratikte yaşanır.
Turgay ÜÇAL
31. Mart 2008: 21:13 #28351AnonimPasifBOŞ DİNİN TEHLİKESİ
Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar olacaktır.İnsanlar kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı,özünü denetleyemeyen, azgın, iyilik düşmanı olacaklar.
Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Tanrı’dan çok eğlenceyi seven, Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkâr edenler olacaklar. Böylelerinden uzak dur.
Bunların arasında evlerin içine sokulup günahla yüklü, çeşitli arzularla sürüklenen, her zaman öğrenen, ama gerçeğin bilgisine bir türlü erişemeyen zayıf iradeli kadınları adeta tutsak eden adamlar var.
Yannis’le Yambris nasıl Musa’ya karşı geldilerse, bunlar da gerçeğe karşı gelirler. Düşünceleri yozlaşmış, iman konusunda reddedilmiş insanlardır.
Ama daha ileri gidemeyecekler. Çünkü Yannis’le Yambris örneğindeki gibi, bunların da akılsızlığını herkes açıkça görecektir.
2.Timoteos 3:1-9
Her akşam haberlerde “iyi akşamlar” sözü ile karşılaşıyoruz. Acaba kaçımız için haberleri dinledikten sonra gerçekten akşamımız iyi olmuş oluyor.
Bu bölüme baktığımızda aslında Aziz Pavlus’un çok gerçekçi bir biçimde Mesih İsa’nın göğe yükselişi ile ikinci gelişi arasındaki son günler dediği zamanı tanımladığını görüyoruz.Sanki ilk başlangıçta bu kötülüklerin kilisenin kapısından içeriye giremeyeceğini, hep dışarıda olan şeyler olduğunu düşünüyoruz ama özellikle Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkar edenler olacaklar sözüne geldiğimizde bu kötü insanların kilisenin içinde de yer edinebilecekleri gerçeği ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz.
Bizler boş dini (inancı) ve bunu yaymaya çalışanları bilinçli olarak reddetmeliyiz.
1.Boş din hepimiz için kesinlikle çok tehlikelidir (3:2-4).
Boş din aslında iki yüzlülük demektir. İki yüzlülüğü tanımlamak ve daha doğrusu bu boş dini yaşayanları tanımak ve samimi olandan ayırt etmek için burada Aziz Pavlus bize bazı noktaları hatırlatmaktadır.
A.Boş din gücü olmayan bir formata sahiptir.
Kısaca bu kişiler dış olarak kilisenin bir çok konusunda etkindirler ama iç anlamda Mesih İsa ile başları hoş değildir. Bu nedenle günlük olarak kendilerini ilahi yargı altında tutamazlar.
B.Boş dinin kök problemi ilgi ve alakasının inancın dışındaki değerlere olmasıdır.
1. Boş din sahibi kişiler kendilerini seven kişilerdir. Ne yazık ki, son dönemlerde bir takım tanrı tanımaz ünlü yazar, doktor, psikiyatristlerin savları ile insanlar kendilerini gereğinden çok fazla öne koymaya başladılar. Aslında kendini aşırı bir biçimde sevmek ve hedeflemek bir çok klasik hristiyan öndere göre ve İncil öğretilerine göre de büyük bir bencilliği ve kibiri doğurmakta ve bu da doğal olarak günah oluşturmaktadır. Oysa İncil’de sevginin kendini feda etme, diri kurban olarak Tanrı’ya adama gibi ifadelerle açıklandığını görüyoruz (Ef.5:25;Yuh.13:34). İsa Mesih Ardımdan gelmek isteyen kendini inkar etsin çarmıhını yüklenip ardımdan gelsin (Mrk.8:34) demektedir.
2. Boş din sahibi kişiler parayı seven kişilerdir. Kendini aşırı bir biçimde düşünmenin getirdiği bir sonuçta para sevgisidir. 1.Tim.6:9-10’da para sevgisinin tehlikeleri net olarak ifade edilmektedir.
3. Boş din sahibi kişiler Tanrı’dan çok eğlenmeyi seven kişilerdir. Dinlenmek, yerinde ve zamanında eğlenmek herkesin en doğal hakkıdır. Ama aşırı çılgınlıklar, eğlenceler ve tabiki seviyesiz davranışlar ve bunların sıklığı ve Tanrı’yı unutturması burada esas olan konudur. Hatta günümüzde müjdeci kiliseler bile artık bir takım komedyenleri, programları sırf insanları kilisede tutabilmek için olmazsa olmaz gibi kiliselerin içine almış durumdadırlar. Oysa Davut’un şu ifadeleri yeterlidir: Yaşam yolunu bildirirsin. Bol sevinç vardır senin huzurunda, sağ elinden mutluluk eksilmez (Mz.16:11).
C.Boş dinin ilgi alanı inanç dışında olduğu için kişinin karakterini bozar.
1. Boş din sahibi kişi sürekli övünendir. Tanrı ile ilişkisinin mükemmel olduğunu ifade etmeye gayret eder. Kendi yolunun en doğru olduğunu iddia eder. Ama yaşamındaki bütün ruhsal meyveler tam tersine işaret etmektedir.
2. Boş din sahibi kişi de kibir vardır. Özellikle Tanrı’ya ilişkin ve kendisinin yüzüne çarpan gerçekleri kesinlikle kabul etmek istemez. Herkesten çok iyi olduğunu düşünür.
3. Boş din sahibi kişiler bol bol küfrederler.
4. Boş din sahibi kişi için aile değerleri çok önemli değildir. Çocuklara iyi bir kelam eğitimi verilmediği için ve Tanrısal aile örneği de ev içinde idrak edemedikleri için büyümeye doğru ailede panik başlar.
5. Boş din sahibi kişi şükretmeyi bilmez. Bu tarz kişiler için sanki kendilerine lütfedilen her şey kendilerinin haklarıymış gibidir. Kesinlikle ne Tanrı’ya ne de kendilerine lütfeden insanlara karşı gerçek anlamda şükran duymazlar, duyuyormuş gibi yaparlar (Rom.1:21).
6. Boş din sahibi kişiler kutsallığı arzulamazlar. Yani Tanrı’ya ait şeylere ve aslında Tanrı’ya tam anlamı ile saygı duymazlar.
7. Boş din sahibi kişiler gerçekte sevgisizdirler. Sevgiden çok bahsettiklerini görseniz de aslında kendileri dışındaki insanlarla hep sorunları olan kişilerdir.
8. Boş din sahibi kişiler bağışlanmayı aramazlar. Aksine haksız bile olsalar haklı olduklarını düşünür ve öç almaya kalkarlar.
9. Boş din sahibi kişiler dedikoduyu, denetimsizliği,şiddeti,ihaneti,saygısızlığı severler. Dikkat ederseniz bu liste tanrıtanımazlardan bahseden bir liste değildir. Bu liste Tanrı’yı tanıdığını söyleyen insanlardan bazıları için verilmiş bir listedir.
2.Boş din her zaman yayılmanın yollarını arar (3:6-8)
Tarihteki bütün gerçek inanç dışında yer alan sapkın yollar hep gücü olmayan bir inanç olarak ortaya çıkmıştır. Peki, böyle bir yayılmacılıkta hangi yollar kullanılmaktadır. Aziz Pavlus şu konuların kullanıldığını söyleyerek bizi uyarmaktadır;
A.Boş din ihtiyaç hissedilen alanları kullanır.
Özellikle ruhsal anlamda, psikolojik zorluklar yaşandığı anlarda şeytan boş din sahibi inanlı gibi görünen kişileri kullanarak zayıf olan her kişinin düşmesine yol açmaya çalışır.
B.Boş din çeşitli arzularla sürüklenen kişileri kullanır.
Ruhta ve gerçekte tapınmayan ve Mesih İsa’da yaşamayan ama imanlı gibi görünen bir çok zayıf insanlar bir anlamda birbirlerini bulmak kaydı ile birbirlerini günaha sürüklerler.
C.Boş din öğrenme arzusunu kullanır.
Burada bir çok şeyleri öğrendikleri halde, öğrenmeye devam ettikleri halde boş din sahibi kişilerin yaşamında zerre değişiklik olmadığının ifade edildiğini görüyoruz. “Gerçeğin Bilgisi” yani Mesih İsa’nın gerçekten kurtarışı kendilerine ulaşmamış olma ihtimalinin bu noktada artık yüksek düzeyde olduğu da açıkça ifade edilmektedir.
D.Boş din gerçeğin sonuçlarını gerçeği çarpıtmak suretiyle sunmaya çalışır.
Musa önündeki sihirbazlar bir takım şeytani güç ve el çabukluğu ile mucizeler yapıyorlar gibi görünmüşlerdi. Kutsal Kitapta imanlılara sunulan vaatlerin bazen sapkın öğretişler ya da kişilerce insanlara sunulduğunu görüyoruz ama onlara gerçek kurtuluş prensibi aslında verilmemektedir. Yani Mesih’in kurtarışı, günahları aklaması, ölümden dirilişinin gücü, Kutsal Ruh’un rehberliği olmaksızın sadece ahlaki öğretişlerle yaşanan bir aile hayatının sadece dünya için bereketleri olacaktır. Ama sonsuz yaşam için o muhteşem kurtarıştan yoksun kalınacaktır.
3.Boş dini bilinçli bir biçimde reddedin ve yayılmacılığına mani olun (3:1-5).
Bu bölüm “şunu bil ki” şeklinde bir ifade ile başlanmaktadır. Bu şekilde bir yaşam sergileyip hala Hristiyan olduklarını söyleyen kişileri asla dinlemeyin, öğretilerini okumayın, kiliselerine gitmeyin. Bu oldukça etkin bir korunma biçimidir. “Tanrı’yı dünyasal başarılar ve kişisel çıkarlar için kullanmak” resmen Tanrı’ya karşı küfürdür ve samimi imanlıya düşen ise bu küfre karşı durmaktır. Bilinçli bir biçimde yüz çevirmek, uzak durmaktır.
4.Boş din hiç bir zaman sonu zafer getiren inanç olmayacaktır (3:9)
Bu bölümün 3:13 ayetinde şöyle demektedir; Ama kötüler ve sahtekarlar, aldatarak ve aldanarak gittikçe daha beter olacaklar. Yani bu devran böyle sürüp gitmeyecek ve bu kişiler bir biçimde muhakkak kaybedenlerden olacaklardır. Mesih İsa’nın üstüne inşa edeceğini söylediği kilise ise; ölüler diyarının kapılarının ona karşı duramayacağı (Matta 16:18) kilisedir.
SONUÇ
Bütün bu tuzaklardan korunmanın en birinci yolu Tanrı’nın müjdesini Mesih İsa’ya gerçek bir imanla edinilen kurtuluşta yüreğimize, yaşamımıza almaktır. Ve Rab’le gün be gün yaşanılan ruhta ve gerçekte tapınış yaşamı ile devam etmektir. Kutsal Ruh’un rehberliğinde bize gösterilen bütün günahlarımıza anında tövbe ederek Rab’be biraz daha biraz daha yakın bir iman yükselişine sahip olmaktır. Böylesine dürüst bir iman hayatı bizi boş dinden koruyacak olandır.
31. Mart 2008: 21:14 #28512AnonimPasifİNSANLIK NEREYE?
Peygamber Davud’un Mezmurlar’ını okurken hep şu ayetlere takılıp kalmışımdır;
“Göklerini, ellerinin işlerini, koyduğun ay ve yıldızları görünce dedim: insan nedir ki, sen onu anasın? Ademoğlu nedir ki, sen onu arayasın?”
Mezmur 8:4.Gerçekten insan nedir ki? Bu denli görkemli bir evrende, sesini bile duymadığımız halde büyük bir ahenkle dönen evrenin dev gezegenleri, güneş sistemleri içinde. Bütün bu dev sistemlerin yanında gözle göremediğimiz, bizim algılayamadığımız mükemmellikteki küçük sistemleri içinde. İnsan nedir ki, sen onu anasın?
İncil’in Yakup bölümünde durumumuz bir kez daha bizlere hatırlatılıyor:
“Dinleyin şimdi, ‘Bugün ya da yarın filan kente gideceğiz, orada bir yıl kalıp ticaret yapacağız ve para kazanacağız’ diyen sizler, yarın ne olacağını bilmiyorsunuz.”
” Yaşamınız nedir ki? Kısa bir süre görünen ve sonra kaybolan bir buğu gibisiniz'”
Yakup 4:13-14.Sonsuzluk denizi içinde, muhteşem yaratılış evreleri ve görünümleri arasında “Kısa bir süre görünen ve sonra kaybolan bir buğu gibi olmak”; sanki Shakespeare’in meşhur sözünde olduğu gibi “olmak ya da olmamak”. Bu kısa sürede bize sunulan yaşamı Yaradan’a dönerek, kaynaktan emerek ya da kendimize dönerek bir mumun kendisini yiyip bitirmesi gibi kendimizi yiyerek, kendi kendimizi sonsuzluk denizinde boşluğa, Tanrısızlığa, ağlayış ve diş gıcırtısına bırakmak.
İnsanlık nereye gidiyor? insanlık, ‘insan nedir ki, anasın’ fikrinden uzağa, kendi krallığını oluşturmak için, kendi kendine sonsuzluk yaratmak için, kendi kendini yokluğa götürüyor. İnsan çıldırıyor. İnsanlık cennet dünyayı yıkıyor.
Bir hiç uğruna insan, binlerce insanın bir araya gelerek geliştirip gerçekleştiremeyeceği, binlerce hücreden olan, mükemmel bir biçimde işleyen ve bedeninde adeta başka bir evreni daha taşıyan bir insanı öldürebiliyor. Onun duygularını, onun ailesini, onun sevdiklerini, onun anılarını hiç görmeden ve yalnız kendi hislerinin sürüklemesinde, kendi Tanrı’sızlığında kendisini adeta bir Tanrı ilan edercesine karşısındakinin canını alıyor.
Aslında bu, insanın yeni durumu değil. Daha yaratıldığı andan itibaren Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan, kendi-sine özgür irade verilen insan, iradesini iradesizlikle değişircesine, yönetme ve var olma ve başkalarını kendi varlığı altında boyun eğdirme uğruna kullanmaya başlıyor. O günden itibaren her şeyin hakimi olan Tanrı’ya bile başkaldıran insan, günah ve ölümle tanışıyor.
Sonrasını zaten hep biliyoruz: İnsanın değişen dünya ve yaşam koşulları içinde değişme göstermeyen içsel tablosu. Tarihin derinliklerinde birbirine kan kusturan insan, binlerce yıl sonra medeniyetin son demlerinde zevkten dört köşe olurken, medeniyetsizliğin dik âlâsını kendi yaşamında sergilemeye devam ediyor. Kin duyarak, kıskanarak, nefret ederek, öç alarak her tür rezilliğe aday olarak. Acaba Roma İmparatorluğunda bir sabah gazetesi çıksaydı hangi haberleri okuyacaktık? Haberler bugünkü çağdaş dünya haberlerinden öz de çok mu farklı olacaktı? Ya Bizans’ta ya Osmanlı İmparatorluğunda, ya diğer imparatorluklarda, krallıklarda, beyliklerde? Acaba insana ilişkin verilen haberler çok mu farklı olacaktı? Kim kimi soydu, kim kimin kuyusunu kazdı, kim kimi öldürdü. Kan, kin ve nefret… Arkasındaki tek hedef, istek… Şuursuzca ben… Ben daha iyi bilirim, ben daha iyi yaparım, daha iyi yönetirim… Benim istediğim, benim görüşüm… O benim fikrimi kabul etmedi… Bu nedenle ölümü hak etti…
Demek ki, boşa konuşmuş atalar: İnsanlar konuşa konuşa hayvanlar koklaşa koklaşa diye… Biz ne yazık ki, ne konuşmayı öğrendik, ne de doğru düzgün koklaşmayı… Biz tek yolu seçtik her gün ama her gün Tanrı’dan uzakta, Tanrı’sal sevginin getirdiği esenlikten uzakta. Hep ben bilirim edasında, en üstün benim, benim düşüncelerim, benim siya-setim, benim inancım diyerek her gün hırlaşmayı…
Davut Peygamberin Mezmurlar’ında şu ayetler ne de güzel anlatıyor bizi:
“Niçin milletler kaynaşıyor, Ve ümmetler boş şey düşünüyor? Dünyanın kralları kalkıyor, ve hükümdarlar RAB’BE karşı ve Mesih’ine karşı birbiri ile öğütleşiyorlar: Onların bağlarını koparalım, ve iplerini kendimizden atalım, diyorlar. Göklerde oturan gülecek; RAB onlarla eğlenecektir…”
Mezmurlar 2: 1-2Sorular cevaplarını arıyor. İnsanoğlu nedir ki, onu anasın? Yaşamınız nedir ki? Kısa bir süre görünen sonra kaybolan bir buğu… Niçin milletler kaynaşıyor? Ve ümmetler boş şey düşünüyor?
Neden, niçin? Hep insan kendi egemen olsun diye… Ya tanrı’nın egemenliği, O’nun yarattığı yüreklerdeki yeri… Dünyada seçilmişleri için sunduğu, bedende dünyaya gön-derdiği kendi Sözü Mesih İsa… Mesih’in karşılıksız sevgiye, Tanrı’nın sevgisine olan çağrısı. “Yaşam ekmeği benim, Yaşam suyu benim eğer benden içerseniz hiçbir zaman susamazsınız.” Susamazsınız çünkü dünyanın vermediğini Mesih’i yüreğinize alarak alabilirsiniz.
Ya diri su kaynağı Mesih İsa’yı tanımazsak, ya yüreğimize almazsak ne olacak? Her şeyin sahibini dinlemezsek işin sonu şimdi yaşadığımız her şey: şaşkınlık, korku, bezginlik! Sonra hep birden şaşkın şaşkın bakıyoruz.
Dünya nereye gidiyor? Her gün biraz daha kötüye doğru değil mi? Kardeş, zina ile bina artınca kıyamet kopacak derlerdi ya, işte bunlar kıyamet alametleri… Zina ve bina ne zaman artmadı ki! Mısırlılar piramitleri yapmadılar mı? İnka’lılar insanı şaşırtan binalar yapmadılar mı? Roma bin kat daha fazla zina ile insan yaşamına dehşet katmadı mı? İnsan Tanrı’yı bıraktığı günden beri insanlığından sapmadı mı? Ne değişti ve ne değişecek?
Dünya hangi esenliği kendi esenliksizliğinde bulabilecek? Esenlik ancak kaynağından gelir. Sen kaynağı kirletirsen içeceğin temiz su nereden gelir?
Kutsal Kitap sormaya devam ediyor:
“Aranızdaki kavga ve çekişmelerin kaynağı nedir? Bedenlerinizin üyelerinde savaşan tutkularınız değil mi? Bir şey arzu ediyorsunuz, ama elde edemeyince adam öldürüyorsunuz. Kıskanıyorsunuz, isteğinize erişemeyince çekişi-yor ve kavga ediyorsunuz. Elde edemiyorsunuz çünkü Tanrı’dan dilemiyorsunuz. Dilediğiniz zaman da dileğinize kavuşamıyorsunuz. Siz ey vefasızlar dünya ile dostluğun Tanrı’ya düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz?”
Yakup 4:1-4Sorular ve yanıtlar… Yanıtlar ama bize uyan ya da uymayan yanları olan yanıtlar. Ben beni nasıl terk ederim? Nasıl olur da görmediğim ve sesini duymadığım Tanrı henüz canımı almamışken ona bütün idareyi devrederim?
Sanki insanlığın elinde senet sepet var. Ya şimdi Allah sana sesleniverse, seni yanına alıverse? Bu sorunun yanıtı hep düşüncelerde ama çok derinlerde.
Sen insanlık nereye? Aslında kendi elinde kendi kendine eziyet ede ede uzaklara, yokluğa. Oysa Tanrı ne de güzel yaratmıştı dünyayı, sular herkese yetecek kadar boldu ve temizdi… Yeşil bir başka güzeldi. Sen yurdumun ormanlarını yakan, sen hiç çocuk olmadın mı? Sen ailenle dağlara, bayırlara çıkmadın mı? Hayatın kaynaklarını yok ederken kendini ve sevdiklerini yok ettiğini hiç anlayamadın mı? Ya kırda bayırda, binlerce siyasetten anlamaz, insanın kirliliklerinden uzak kurdun kuşun heyecanını tatmadın mı? Her bülbül şakımasında Yaradan’ın görkemine yazılmış şarkıyı dinlemedin mi?
İnsanlık kendi başına hiç bir yere gitmiyor. İnsanlık sadece kendi kendini yok etmeye gidiyor… Kocaman bir hiçe..
Dünya henüz yerli yerindeyken gelin Tanrı’nın sözüne, Tanrı’nın kaynağındaki o güzel nezih yere… Göksel egemenliğin hakim olduğu yüreklerin oluşturduğu tertemiz insanların erdemine.
Mesih İsa’da dünyaya sunulan Tanrı’ya ait kurtarışa kulak verin. İnsanlık nereye diye sormak yerine, insanlık kurtuluş için nereye gitmeli sorusuna yanıt bulmayı yeğleyin…
Turgay ÜÇAL
31. Mart 2008: 21:15 #28513AnonimPasifMesih’in Ölümden Dirilişinin Önemi
1 Korintliler 15:12-19 ” Eğer Mesih’in ölümden dirildiği duyuruluyorsa, nasıl oluyor da aranızda bazıları ölüler dirilmez diyor? Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur. Bu durumda Tanrı’yla ilgili tanıklığımız da yalan demektir. Çünkü Tanrı’nın, Mesih’i dirilttiğine tanıklık ettik. Ama ölüler gerçekten dirilmezse, Tanrı Mesih’i de diriltmemiştir. Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse imanınız yararsızdır, siz de hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır. Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız. ”Rabbimiz İsa Mesih gerçekten de yaşadı, öldürüldü ve gerçekten de dirildi.
Bugün O’nun dirilişi milyonlarca insanın yaşamlarını değiştirmeye devam etmektedir.
O’nun dirilişine kanıt Kilisenin kendisidir.
Mesih’in dirilişini birincil dereceden tarihsel kanıtlarla kanıtlayabiliriz ama ben burada ikincil dereceden farklı bir kanıt biçimini anlatmak istiyorum.
Kilise, Pazar günü, Vaftiz, Rabbin Sofrası ve Değişen yaşamlar
Kilise: Eğer Mesih dirilmemiş olsaydı, Kilise devam edemezdi.
Pazar Günü: İlk Hıristiyanlar Yahudilerden oluşuyordu ve Yahudilerin toplantı günü olan Şabat günü Cumartesiydi.
Fakat Mesih dirildikten sonra İsa’nın öğrencileri Mesih’in diriliş günü olan Pazar günü toplanmaya başladılar.
Aslında Mesih’in dirilişini sadece senede bir kez değil, 52 kez kutluyoruz!
Vaftiz: Hıristiyanlar vaftiz olduklarında suya batırılıp çıkarılırlar.
Suya batırılmak Mesih’le çarmıha gerilmek, sudan çıkmak ise O’nunla birlikte ölümden dirilmektir.
Yani, Vaftiz olarak Mesih’in ölümünü ve dirilişini ilan etmiş oluyorsunuz.
Rabbin Sofrası: Bize Mesih’in çektiği acıları ve çarmıhtaki ölümünü hatırlatır.
İsa Mesih, insanların günahlarını üzerine yüklenen Tanrı kuzusudur.
O bizim günah keçimizdir.
İnsanların günahlarının affı için çarmıhta bizim kurbanımız olmuştur.
Mesih’in bütün acılarına ve ölümüne rağmen Rabbin Sofrasına sevinçle yaklaşıyoruz.
Neden? Çünkü, Mesih ölümden dirilmiştir!!! Sevincimizin sebebi O’dur.
Değişen Yaşamlar: İlk Hıristiyanlar Mesih’in dirilmiş olduğundan emindiler.
Yuhanna dışında hepsi Mesih’e olan imanlarından dolayı öldürülmüştü.
Dirilişten emin olmasaydılar böyle davranamazlardı.
Hıristiyanlığın ilk 300 yılında da bir çok Hıristiyan zulümlerden geçmişti.
Diriliş gerçek olmasaydı zulümlere katlanamazlardı.
Mesih Ölümden Dirildi!!!
İşte bu yüzden İncil’deki Müjde insanlara ümit veriyor.
Mesih’in ölümü ve dirilişi imanımızı güçlendiriyor.
Bir gün bir arkadaşım bana şöyle bir soru sormuştu:
” Fikret, sence İsa’nın ölümü mü, yoksa dirilişi mi daha önemli? ”
Bu soruya cevap verilemez. Ölüm olmasaydı, diriliş de olamazdı.
Mesih’in ölümü de dirilişi de tarihsel gerçeklerdir.
İşte bu tarihsel gerçekler imanımızın gerçek olduğunu gösteriyor.
Mesih’in öğrencileri üç yıl boyunca O’nunla birlikte yaşamışlardı.
Fakat imanları Mesih’in ölümden dirilişiyle güçlendirildi.
İsa’nın ölümü ve dirilişi bizim temel öğretimizdir.
Pavlus da ” İsa’nın ölümü ve dirilişinden başka birşey öğretmedim ” diyor.
Luka 24: 45-48 ” Bundan sonra Kutsal Yazılar’ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. Onlara dedi ki, Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim’den başlayarak bütün uluslara O’nun adıyla duyurulacak. Sizler bu olayların tanıklarısınız. ”
1 Korintliler 15:3-8 ” Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü. Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Bunların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. Bundan sonra Yakup’a, sonra bütün elçilere, son olarak zamansız doğmuş bir çocuğa benzeyen bana da göründü. ”
Elçi Petrus da Kral Davud’un Mezmur 16:10’da Mesih’in dirilişinden bahsettiğini söylüyor.
Elçiler’in İşleri 2:31-32 ” Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ” O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız. ”
Evet kardeşler, yaşamlarımız değişiyor. O’nun dirilişine bizler de tanığız.
Keşke Mesih’in dirilişine havarilerin inandığı kadar inanabilsek!!!
O zaman O’nun Kurtuluş Müjdesi’ni anlatmadan duramazdık!
Mesih’in dirilişi, Kendi iddialarının ve vaadlerinin doğruluğunu kanıtladı.
Diriliş Hıristiyanlığın temeli ve mührüdür.
Diriliş olmasaydı Hıristiyanlık da olamazdı.
Evet, diriliş Hıristiyanın imanının mührüdür. Bu inanç GERÇEKTİR mührüdür.
Bu mühür şu gerçekleri teyid eder:
1) Tanrı’nın varlığını, 2) İsa Mesih’in tanrısallığını, 3) Hıristiyanların günahtan aklanmalarını, 4) Hıristiyanların kutsallaşmasını, 5) Sonsuz yaşamımızı, 6) Son yargıyı…
Şimdi diriliş gerçeğinin mühürlediği konulara bakalım:
1. Diriliş Tanrı’nın Varlığının Mührüdür
Diriliş öğretisi başka hangi öğretileri destekliyor?
Tanrı vardır. Kutsal Kitap’ın Tanrısı tek Tanrıdır.
Mesih’i mezarda bırakmayan Tanrıdır bu Tanrı.
Nasıralı İsa’nın ölümden dirilmiş olması Tanrı’nın varlığını kesinleştirir.
Ölümden dirilmeseydi, ” Tanrı’nın olmadığı ” sonucuna varabilirdik.
Ama Rabbimiz İsa Mesih DİRİLDİ… Tanrı Vardır!!!
İsa hayattayken öğrencilerine ” İnsanoğlu ölecek ve üçüncü gün dirilecek ” diyordu
” Size Yunus’un işaretinden başka işaret verilmeyecek ” diyordu.
Yunus üç gün balığın karnında kaldı… Mesih de üç gün mezarda kaldı…
Mesih’i mezardan çıkaran ve O’nu dirilten gerçek Tanrıdır.
Tüm Eski Antlaşma gibi Yunus kitabı da Mesih’e işaret etmek için yazılmıştır.
2. Diriliş Mesih’in Tanrısallığının Mührüdür
İsa Mesih’in dirilişi O’nun Tanrı olduğunu kanıtlar.
” Ben ve Baba biriz ” diyor İsa.
Babasının kendisini ölümden dirilteceğini iddia ediyordu.
Eğer diriliş gerçekse, Mesih’in yeryüzündeki iddialarının hepsi gerçektir.
Evet, Mesih dirildi ve ölümü yendi… Bu tarihsel ve ruhsal bir gerçektir.
Diriliş Mesih’in Tanrısallığının mührüdür.
Romalılar 1:2-4 ” Tanrı, Oğlu Rabbimiz İsa Mesih’le ilgili bu Müjde’yi peygamberleri aracılığıyla Kutsal Yazılar’da önceden vaat etti. Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davut’un soyundandır; kutsallık ruhu açısından ise ölümden dirilmekle Tanrı’nın Oğlu olduğu kudretle ilan edildi. ”
Pavlus, ayrıntıya girmeden Mesih’in ölümden dirilişiyle Tanrı olduğunu gösterdiğini belirtiyor.
Pavlus ayrıntılı bir şekilde yazacak olsaydı herhalde şöyle bir şey derdi:
1) İsa Tanrı’nın Oğlu olduğunu iddia etti. Tanrı’nın Babası olduğunu söyledi. Yeryüzüne Babasından geldiğini ve tekrar Babasına döneceğini söyledi. ” Beni gören Baba’yı görmüştür? dedi. İşte bu sözler İsa’nın Tanrısallık iddialarıdır. Bu iddialardan dolayı Yahudiler İsa Mesih’i öldürdüler. 2) Bu iddialar ya doğruydu ya da sahteydi, 3) Bu iddialar sahteyse İsa Tanrı’yı aşağılamış olur, 4) Eğer Tanrı’yı aşağılamışsa, Tanrı’nın böyle bir kişiyi ölümden dirilterek onurlandırması söz konusu bile olamaz, 5) Fakat Tanrı İsa Mesih’i ölümden dirilterek onurlandırdı ve iddialarını doğruladı, 6) İşte bu nedenle İsa Mesih Tanrı?nın Oğludur…. Tanrı’nın ta Kendisidir.?
Mesih’in öğrencileri O’nun Tanrısallığını kanıtlamak için Pentekost gününde yaptıkları açıklamalarda O’nun dirilişini kanıt olarak göstermişlerdir.
3. Diriliş Aklanmamızın Mührüdür
Mesih’in dirilişi aklanmamızın temelidir.
O’na iman eden herkes günahlarından aklanacak.
Pavlus dirilişin sebebini şöyle anlatıyor:
Romalılar 4:23-25 ” Aklanmış sayıldı ” sözü, yalnız onun için değil, aklanmış sayılacak olan bizler -Rabbimiz İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’ya iman eden bizler- için de yazıldı. İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi. ”
İsa neden diriltildi?? Aklanmamız için diriltildi.
İsa günahlarımızı üzerine alacağını söylemişti.
Matta 20:28 ” Nitekim İnsanoğlu, hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi. ”
Evet, kendisi Tanrı olan İsa Mesih bizlere hizmet etti.
Canını birçokları uğruna çarmıhta fidye olarak sundu.
Peki, bu kefaretin, bu fidyenin kabul edilip edilmediğini nereden bileceğiz?
Kurbanlık kuzunun lekesiz olması gerekiyordu.
Tanrı, Mesih’in bu kurbanlık sunusunu kabul etti mi?
Üç gün boyunca bu soru cevapsız kaldı.
Ölümünden üç gün sonra, Tanrı İsa’nın ölü bedenine elini uzatıp O’nu diriltmiştir.
Mezar taşını kaldırıp O’nun dirilişini ilan etmiştir.
O DİRİLDİ!!! ” İşte ümidimiz budur. O gerçekten de dirildi ”
O’nun dirilişi fidyemizin, kurbanımızın kabul edilmiş olduğu anlamına geliyor.
İşte bu nedenle, Mesih günahlarımızdan aklanmamız için ölümden diriltildi.
R. A. Torrey adında bir ilahiyatçı bir kitabında şöyle diyor:
” İsa öldüğünde, benim temsilcim olarak öldü, ve ben de O’nunla birlikte öldüm. İsa dirildiğinde de benim temsilcim olarak dirildi, ve ben de O’nunla birlikte dirildim. Göğe alındığında ve tüm görkemiyle Baba’nın sağında yerini aldığında benim temsilcim olarak göğe yükseldi ve ben de O’nunla birlikte göğe yükselmiş oldum. İşte bugün göklerde Mesih’te olarak Tanrı’nın yanında oturtuldum. Mesih’in çarmıhına bakıyorum ve günahlarımın tamamen bağışlanmış olduğunu biliyorum. Açık duran mezar taşına ve dirilip göğe alınmış olan Rabbime bakıyorum, ve kesinlikle biliyorum ki, Mesih’in kurban sunusu, kefareti kabul edilmiştir. Geçmişteki günahlarım ne kadar çok olursa olsun, ne tür günah işlemiş olursam olayım hiçbir günahım kalmadı. Mesih bütün günahlarımı üzerine aldı. ” (The Bible and Its Christ, sayfa 107-108).
4. Diriliş Kutsallaşmamızın Mührüdür
Mesih’in dirilişi, Tanrı’yı hoşnut ederek yaşayabileceğimizin kanıtıdır.
İnsan ölçülerine göre iyilik yapabiliriz.
Ama yaptığımız en iyi şeyler bile Tanrı’nın gözünde günahlıdır.
İnsan ne kadar iyi şey yaparsa yapsın, yaptığı işlerin özünde günah vardır.
İnsan günahlıdır, doğası bozuk ve çürüktür.
İnsan günaha karşı kendi gücüyle zafer kazanamaz.
İnsan iyilik yapmaktan acizdir.
Ama, eğer İsa yaşıyorsa, dirilmişse,?
İşte o zaman, O’nun bize vermiş olduğu doğrulukla yaşayabiliriz.
Bu doğruluk bizim değil, O’nun doğruluğudur.
İşte, ancak o zaman gerçek kutsallık mümkündür.
O’nun doğruluğuyla kutsal yaşamlar sürebiliriz.
Efesliler 1:18-20 ” O’nun çağrısından doğan umudu, kutsallara verdiği mirasın yüce zenginliğini ve iman eden bizler için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü anlamanız için, yüreklerinizin gözleri aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret, Tanrı’nın, Mesih’i ölümden diriltirken ve göksel yerlerde sağında oturturken O’nda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir. ”
Pavlus ayrıca Romalılar 6:4-5’te şöyle diyor:
Romalılar 6:4-5 ” Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz. ”
Zayıf ve aciz bir durumda olabiliriz.
Denenmelere karşı koyacak gücümüz de olmayabilir.
Fakat Mesih güçlüdür, O aciz değildir.
O’nun gücüyle güçlüyüz, zaferliyiz.
Tutunacağımız tek dal O’dur. Rehberimiz O’dur.
R.A. Torrey adındaki ilahiyatçı şöyle bir olay anlatıyor:
” Dört kişi buzullarla kaplı bir dağa tırmanıyorlarmış. İki rehberle birlikte iki de turist varmış yanlarında. Önde bir rehber, rehberin arkasında bir turist, turistin arkasında ikinci rehber ve ikinci rehberin arkasında da ikinci turist birbirlerine uzun bir iple bağlı bir şekilde tepeye doğru tırmanıyorlarmış. Çok zor ve buzlu bir uçurumdan tırmanırlarken en aşağıdaki turistin ayağı kaymış ve düşmeye başlamış. Bu düşüşün etkisiyle ikinci rehber de düşmüş ve önündeki turiste bağlı olan ip bu turisti de düşürüp yuvarlamaya başlamış. Artık uçurumda sallanmaya başlamışlar. Fakat önde giden rehber bu düşmeleri görünce buz kazmasını buza saplamış ve ayağını da dengede tutmuş. Bunun üzerine ilk düşen turistin düşüşü durmuş, ikinci rehber dengesini sağlamış ve onun önündeki turist de ayağa kalkabilmiş. Böylece güvenlik içerisinde yollarına devam etmişler. ”
İşte, aslında bu yaşamda da durum böyledir.
İlk Adem’in ayağı kaydı ve düştü.
Bu düşüş ondan sonraki bütün nesilleri ardından sürükledi?
Adem’den dolayı her insan günahlı sayıldı.
Fakat son Adem olan İsa Mesih düşmedi?
O’na bağlı olanlar da dimdik ayakta duruyorlar.
Kurtuluşumuz kesin güvenceye alınmıştır.
5. Diriliş Sonsuz Yaşamın Mührüdür
Ölüm yaşamın sonu değildir!
Mesih’in dirilişi bunun kanıtıdır.
Mesih’e iman edenler için Mesih ölümü yenmiştir.
İsa öğrencilerine Yuhanna 14:3’te şöyle diyor:
Yuhanna 14:3 ” Gider ve size yer hazırlarsam, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye yine gelip sizi yanıma alacağım. ”
Evet, İsa burada öğrencilerine ümit veriyor.
Onların da dirileceğini söylüyor.
Aynı şekilde Pavlus 1. Selanikliler 4:14’te şöyle diyor:
1. Selanikliler 4:14 ” İsa’nın ölüp dirildiğine inanıyoruz. Aynı şekilde Tanrı, İsa’ya bağlı olarak gözlerini yaşama kapamış olanları da O’nunla birlikte geri getirecektir. ”
Eğer İsa ölümden dirildiyse, Hıristiyanlar da ölümden dirilecektir.
O’nun ölümüne ortak olduk. (vaftizle)
Aynı şekilde O’nun dirilişine de ortağız.
Evet, sonsuz yaşama sahibiz.
Nasıralı İsa’nın dirilmiş olması bunu kanıtlar.
Yeryüzünde Mesih’ten başka ümit olmamıştır.
Tek çare, tek kurtuluş O’dur.
Karanlıkta parlayan IŞIK O’dur.
Yuhanna 14:19 ” … Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız. ”
6. Diriliş Son Yargının Mührüdür
Mesih’in dirilişi son yargı gününün olacağının kanıtıdır.
Pavlus Ares Tepesi’nde Atinalılara şu uyarıyı veriyor:
Elçiler’in İşleri 17:31 ” Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi’yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir. ”
Pavlus son yargı gününden bahsediyor.
Mesih İsa da bu yargı gününün kesin olduğunu söylemişti.
Tanrı’nın Mesih’i ölümden diriltmiş olması da bunun kanıtıdır.
Yargı günü geliyor. Tanrı oyun oynamayacak!
O’nun çarmıhını reddedenler yargılanacak.
Herkes ölümün ” SON ” olduğuna inanıyor.
Yahudiler ve Romalılar da Mesih’i öldürdükten sonra ” İsa öldü, artık onu izleyenler de dağılır ” diye düşündüler.
Artık İsa ölmüştü… Mesih’i izleyenlerin sonu gelmişti.
Fakat Yahudilerin hiç beklemedikleri bir şey oldu!!
Mesih İsa ölümden dirildi!!!
Ölüm İsa Mesih’in sonu olmadı.
Çünkü İsa Mesih yaşamdır… yaşam kaynağıdır…
TANRI ÇARMIHTA ZAFER KAZANDI!!!!
Ve İsa Mesih’in dirilişiyle bu zaferi onayladı (mühürledi)…
İbraniler 9:26-28 ” Öyle olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri Mesih’in tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi. Oysa Mesih, kendisini bir kez kurban ederek günahı ortadan kaldırmak için çağların sonunda ortaya çıkmıştır. Bir kez ölmek, sonra da yargılanmak nasıl insanların kaderiyse, Mesih de birçoklarının günahlarını yüklenmek için bir kez kurban edildi. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir. ”
Mesih’in dirilişi:
1. Tanrı’nın Varlığını onaylar.
2. Mesih’in Tanrısallığını onaylar.
3. Günahlarımızdan aklanmış olduğumuzu onaylar.
4. Kutsallaşmamızı onaylar.
5. Sonsuz Yaşamımızı onaylar.
6. Son Yargı gününün olacağını onaylar.
Evet, DİRİLİŞ Hıristiyanlığın temelidir.
Kilisenin VAROLMA sebebi Mesih’in dirilişidir.
İmanımızın en büyük teşviği Mesih’in ölümden dirilişidir.
Bizler de ölümden yaşama geçtik.
Yuhanna 11:25-26 ” İsa ona, ‘ Diriliş ve yaşam Ben’im ” dedi. ” Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun? ”
Buna iman ediyor musunuz???
Yılanın başı ezilmiştir. Zafer O’nundur.
Amin, Amin! Gel, ya Rab İsa! Rab İsa’nın lütfu kutsallarla birlikte olsun! Amin.
Fikret Böcek
31. Mart 2008: 21:17 #28514AnonimPasifBİR ÖNDERİN PORTRESİ
Özellikle günümüzde önderlik oldukça kolaylıkla elde edilebilen bir mevki olarak görülmektedir. Bazen öyle kişiler önderliklere oturmaktadır ki, bu kişinin bu mevkiye nasıl geldiği konusunda şaşırmamak elde değildir. Doğal olarak bu yalnızca belli seküler idareci ve önderler için geçerli bir durum değildir. Ne yazık ki, dini müesseselerde de sık sık aynı soru ile karşılaşmak mümkündür.
İsa Mesih’teki “halk içindeki Hak’la birlikte” sürdürülen önderlik modeli özellikle samimi inananlar için gerçekten asıl ulaşılması gereken modeldir. Bununla birlikte bir çok iman önderi de Tanrı önünde esaslı önderlik modellerini sunmuşlardır. Hem dünyevi hem de uhrevi yani ruhani model örneğini vermişlerdir. Bu tür bir önderlik modeline en güzel örnek Musa Peygamberin örneğidir.
Levililer Kitabı’nın ilk satırları “RAB Musa’yı çağırıp Buluşma Çadırı’ndan ona şöyle seslendi” sözleriyle başlamaktadır.
Bu cümleye bakıp şöyle bir soru sorabiliriz; Acaba RAB neden orada bulan başka kişileri değil de Musa’yı çağırmıştı? Musa’nın diğerlerinden farkı neydi? Neden Musa böylesi önemli bir önderliğe davet edilmişti?
Burada hemen Kutsal Yazıların ışığında bu soruları değerlendirmeye çalışalım ve Tanrısal önderliğin bizim değer yargılarımıza göre önderlikten ne denli farklı olduğunu biraz olsun algılamaya gayret edelim.
1.Musa Peygamber duyduklarını işitme özelliği:
Bizler genelde işitmenin duyma ile farkını pek ayırt edemeyiz. Bu nedenle çok duymuş olmakla birlikte bir çok şeyi aslında anlamayız.
Bakın mezmur’da Davut ne güzel söylüyor: RAB’be övgüler sunun, ey sizler, O’nun melekleri, O’nun sözünü dinleyen, söylediklerini yerine getiren güç sahipleri! RAB’be övgüler sunun, ey sizler O’nun bütün göksel orduları. İsteğini yerine getiren kulları!” (Mz.103:21-22) Bu sözlerde vurgunun özellikle “O’nun Sözlerini anlama kapasite” üzerinde olduğuna dikkat edin.
Yasanın Tekrarı 5:22-27’e bakarsak Tanrı’nın çağrısı önünde bulunan diğerlerinin Tanrı’nın görkeminin önünde korkuyu bahane ettiklerini görüyoruz. Oysa Tanrı oraya tecelli ettiğinde ölmemişlerdi. Buna rağmen orada diğerleri bu olanları hala değerlendirememişti. Yani Tanrı’yı duymuşlar ama aslında işitmemişlerdi. Elbette Tanrı’nın tecellisinde Kutsal Yazılarda gördüğümüz gibi yerin sarsıldığına ve bir çok olayların olduğuna tanık oluyoruz. Ama .Musa Peygamber ile birlikte olan halka Tanrı kendisini açıklamak istemişti. Durum oldukça farklıydı. Demek ki, orada gerçekten Tanrı’yı işitmeye tam yüreği açık olan Tanrı’nın seçtiği .Musa Peygamber duruyordu.
2.Musa Peygamberin alçak gönüllü olma özelliği.
Süleyman’ın Meselleri’nde şöyle demektedir; Çünkü kralın seni bir soylunun önünde alaşağı etmesindense sana, “Yukarıya gel” demesi yeğdir”. Aynı yaklaşımla İncil’de de bir örnek verilmektedir. Luka 14:7-911‘e bakın: “ Yemeğe çağrılanların başköşeleri seçtiğini fark eden İsa, onlara şu benzetmeyi anlattı: “Biri seni düğüne çağırdığı zaman başköşeye kurulma. Belki senden daha saygın birini de çağırmıştır. İkinizi de çağıran gelip, “yerini bu adama ver” diyebilir. O zaman utançla kalkıp en arkaya geçersin. Bir yere çağrıldığın zaman git en arkada otur. Öyle ki, seni çağıran gelince, “Arkadaşım, daha önce buyurmaz mısın? Desin. O zaman seninle birlikte sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmış olursun. Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.”Benzer örnekleri Kutsal Yazılarla birlikte Talmud (Kadim Antlaşma üzerine hadisler) bulmak mümkündür.
Musa Peygamber o muhteşem buluşması esnasında Tanrı’yla aynı mekanda olduğu sırada yüzünü kapamış ve bu muhteşemliğe bakamamıştı. Bir anlamda bu tavrı dahi layık olmadığı hissi, insan olma sınırlılığı içinde kendini alçaltmasıydı Musa yüzünü kapadı.. (Mısırdan Çıkış 3:6) ve bunun üzerine biraz sonra Tanrı’nın Musa Peygamberi görevlendirdiğini görüyoruz “ Şimdi gel, halkım İsrail’i Mısır’dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim “ (Mısırdan çıkış 3:10).
Görüldüğü gibi yaratılıştan gelen yani insanın doğasında mevcut hem Tanrı hem de insan önünde sergilediği ve hem de hakikatte kendisinde var olan samimi alçakgönüllülük Tanrı çağrısı için bir kriter oluşturuyordu. İşte Tanrı bu nedenle Musa Peygamberi böylesi zorlu bir hizmete önder atamıştı.
3.Musa Peygamberin gönül gözünün açık olması özelliği:
Musa Peygamber yalnızca işitmekle kalmıyor aynı zamanda sorularda sorarak söylenileni tam olarak anlamaya çalışıyordu. Yani diğer gönül gözü açık iman kahramanlarından büyük bir farkı vardı. Örneğin; Tanrı önünde kendinin bu hizmete layık olmadığını ve bunu gerçekten yapabilirliliğinin mümkün olamayacağını Tanrı’ya iletiyordu. Sonra Tanrı’dan net olarak aldığı yönlendirişi bir kez daha sorguluyor ve çağrısını net olarak algılamaya gayret ediyordu. Çıkış kitabında bunun örneğini görüyoruz. Firavun’a gitmeden önce hizmetini, sorumluluğunu net olarak algılamaya çalışan bir peygamberle karşılaşıyoruz. Ve kayınpederi ile sorunlarını paylaşan nasihat dinleyen bir peygamber görüyoruz.
Bütün bu üç nokta önderliğin yalnızca birilerinin bizi önder ataması yada kendimizi önder olarak görmemizle önderliğin olmayacağına ilişkin öğretişlerde bulunmaktadır. Aynı zamanda bazen “neden önder yetiştiremiyoruz?” şeklindeki sorumuza da aslında burada cevap bulmamız mümkündür.
Önderlik, hele hele ruhani önderlik Tanrısal bir veridir. Tamamen Tanrı ile insanının samimi ilişkisindedir. Tanrı’nın çağrısına bağlıdır. Bu çağrı insanın Tanrı Sözünü işitmesi ile alakalıdır, bu sözlere itaati ile alakalıdır, bu ibadet hayatına ve insan ilişkilerine bağlıdır. Yoksa birilerinin “atadım” demesine, yada şöyle bir rüya gördüm, bana şu verildi bu verildi denmesine, şu kadar iş yaptım, şu kadar projem var demeye bağlı bir “oldurma” “eğreti bir yapı” asla değildir.
İsa Mesih bu nedenle “Ne mutlu yumuşak huylu (alçak gönüllü) olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek!” sözleri ile aslında doğru ve “ruhta ve gerçekte” tapınan bir önderin üzerinde taşıması gereken kriterleri de belirginleştirmektedir.
Rev.Dr.Turgay Üçal
6. Nisan 2008: 11:39 #28672AnonimPasifTANRISAL SAĞLAYIŞIN SINIRSIZLIĞI
“Ve vaki oldu ki, Ahaşveroş’un günlerinde (Hintten Habeş iline kadar, yüz yirmi yedi vilayet üzerine krallık eden Ahaşveroş budur); kral Ahaşveroş Şuşan sarayında olan krallık tahtı üzerinde oturmakta olduğu o günlerde, krallığının üçüncü yılında bütün reislerine ve kullarına ziyafet verdi” (Ester 1-3).
Ester kitabında yer alan bu olay İsa’dan 500 yıl kadar önce Pers diyarında geçmektedir. İsrail üzerine hakim olan Pers İmparatorluğu dünyanın en büyük imparatorluklarından biridir. Büyük İskender tarafından ortadan kaldırılmıştır.
Tanrı halkının Tanrı’ya olan sevgisizliği ve ilgisizliği ve itaatsizliği Pers krallığının üzerlerine hükmetmesini getirmiştir.Tanrı halkı, Yeremya ve Hezekiel peygamberlerin uyarısına karşı bir türlü yollarından vazgeçmemişler ve sonunda Tanrısal olmayanların hakimiyeti altına girmişlerdir. Hatta Tanrı halkı çoğunluğun Tanrı’ya karşı bu vurdum duymazlığı sonucunda Babil’e sürgün edilmişler ve Yeruşalim’i ve Tanrı tapınağını da yitirmişlerdir.
Bu sürgün döneminde her şeye rağmen Tanrı’ya tam bir itaatle devam eden ve Tanrı’nın görkemini her durumda ilan eden Daniel ve arkadaşları olmuştur. Kısacası bu sadakatleri ile Tanrı katında bereketlenerek Babil’de saraya kadar girmişler ve Tanrı hizmetinde, ibadetinde yabancı bir diyarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kısacası bütün zorluklara karşın Tanrı imanı küçük bir azınlık arasında sürgün döneminde bile, yabancı putperest bir diyarda bile hiç yitirilmemiştir. Sonunda Tanrı kurtuluş kapılarını kendi halkına açmıştır. Ama ne yazık ki, bu kez de Tanrı’nın vaat ettiği topraklara geldikleri diyara dönmek isteyen sadece çok az sayıda bir gurup olmuştur. Bu gurupta Nehemya ve Ezra önderliğinde yeniden Yeruşalim’e dönüp Tanrı tapınağını inşa etme gayretleri içine girmişlerdir.
Ya Babil’de kalanlara, Tanrı halkı olan ama Tanrı’ya aslında pek de dikkatlerini vermeyenlere ne oldu? Aslında Ester kitabı bunun için güzel bir penceredir. Bu pencere bize bu kişilerin iman açısından hiç de güçlü olmadıklarını göstermektedir. Aynı zamanda her zaman ikinci sınıf muamelesi görmekteydiler.
Aslında buradaki tablo ile günümüz kilisesi içindeki inanan olduğunu söyleyenler arasında bir paralellik görmemiz mümkündür. İsa inancının etrafında yer alan bir çok karşı söylemler ve Kelam dışı yaşamlar kiliselerdeki inanlı olduğunu söyleyen birçoklarını alıp götürmektedir. Bir anlamda Mesih’te Tanrı gerçeğine doğru hareket eden yani sürgünden geri dönmeye hem de samimiyetle geri dönmeye gayret eden İsa inanlısı sayısı oldukça düşük görünmektedir.
Rev.Turgay Uçal26. Nisan 2008: 16:14 #28865AnonimPasifRuhsal Düşüş ve Yeniden Ruhsallığa Dönüş (Luka 22:54-62)
“Yüce Lütuf” ilahisinin yazarı denizciydi. İman ettikten sonra pastör oldu ve çok sonraları söylediği şu sözlerle anılmaktadır “ Hafızam oldukça zayıfladı ama iki şeyi hiç unutmuyorum; çok kötü bir günahkarım ve Mesih İsa ise büyük bir Kurtarıcı”. Gerçekten de kendi günahlılığımızı gördükçe bizler Rabbin lutfunun ne denli büyük olduğunu görüyoruz.
Petrus’un inkarında iki nokta görüyoruz; o aziz dediğimiz Petrus’un aslında ne denli zayıf ve günahlı olduğunu ve Tanrı’nın günahlı bizlere olan sevgisi ve lütfunun ne denli derin olduğunu. Aslında ruhsal yaşamlarını sürdürürken hala eski benleri yüzünden düşenler için burada büyük bir umut vardır.
Kötü bir biçimde düşsek bile (bu her zaman bunu tekrarlamak anlamında değil gerçekten umulmadık bir düşüşten bahsediyoruz) eğer gerçek bir tövbe ile O’na yönelirsek Tanrı bizi yeniden yenileyip hizmetine geri getirecektir.1.BAZEN RAB ÖNÜNDE KÖTÜ DÜŞERİZ.
Luka, Sanhedrin önünde büyük baskı altındaki Mesih İsa’nın imanını ikrarı ile Petrus’un baskı altında imanını inkarı arasındaki farkı vurgulamak istemektedir. Ama dikkat ederseniz Petrus bir hizmetçi kız önünde bile Mesih’i ikrar edememiştir. Daha önceki itirafında Petrus “Sen Tanrı’nın Mesihisin” diye ikrar etmişti (9:20). Ama daha sonra “tanımıyorum” dedi. Bu birkaç ay sonra dudaklarından dökülen kelimeydi. Ama balık yakalama esnasında Petrus günahlılığının farkında olduğu için Mesih İsa’nın kendisinden uzak durmasını istemişti (5:8). Yani bu nedenden ötürü onun imansız olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü günahlılığını ve Mesih’in kurtarıcılığını fark etmiş, tövbe etmiş ve büyük bir düşüşle düşmüş ama hemen tövbe ile gözyaşı ile RAB’be yönelerek kendini toplamış ve karşılığında da Tanrı’nı kabul ve tasdikini edinmiştir. Birçok öğrenci zor öğretişlerden kaçmaya başladığında Petrus’un sözlerine bakın (Yuhanna 6:68,69) “nereye gidebiliriz?” diye sorguluyor. Gitmenin mümkün olamayacağını söylüyor.
Hristiyan olmak tövbe ve iman meselesidir (Elç.20:21). Tövbe dönüş(1.Sel.1:9). İman ise Mesih’in günahlarımız için haçta ödediği bedele yürekten güvenerek iman etmektir (Ef.2:8-10).
Tövbe ve imanla başlar ve böyle de her gün devam etmek durumundadır. Mesih İsa’nın gerçekten kurtardıkları böyledir.
Nasıl Petrus gibi bir adam böylesi bir düşüş yaşar? O’nunla yaşadı, yürüdü, mucizeleri gördü.. Doğru, bu birden olmaz bir gevşekliğin bedelidir.
A.Ruhsal düşüş sızıntı sonucu olur aniden patlamaz.
Günahı ciddiye almaz, kelama göre kendini değerlendirmez ise sızıntı başlar. Pazartesi bir güzel bay ya da bayana bakış ve bunun düşüncede yer etmesi bir zincirleme kazaya yol açabilir (Mrk.7:20-23). Ve bu kişiden kişiye değişebilir.B.Çok neden olsa da altı örnek verebiliriz:
1.Zor öğretişlere itaati ret: Petrus’un ikrarı arkasında Mesih İsa kendisinin acı çekmesine ilişkin zorlu bir öğretişte bulundu. Petrus reddetti ve hatta Mesih İsa onu azarladı (Mrk.8:31-32). Luka 22:33’de ise “Seninle hem zindana hem de ölüme gitmeye hazırım”.
Bizlerde seven ve merhamet eden Tanrı’yı algılıyor kabul ediyoruz ama yaptıklarımıza cezalar verecek hem de soyumuzda bu cezaların bedelini görebileceğimiz bir Tanrı’yı algılayamıyoruz.2.Gurur gerçeğimizle yüzleşmeyi ret: Petrus Tanrı sözüne güvenmekten daha çok kendi adanmışlığına güvenmişti (22:31-33). Hatta diğer öğrencilerden daha etkin bir güvene sahip olduğunu düşünüyordu (Mrk.14:29). “Hepsi düşse ben düşmem” diyordu. Şeytan bu nedenle tepetaklak olmadı mı (Yeşaya 14:14). Havva, Tanrı gibi olma fikrinden ötürü yasağı delmeye kalkmadı mı. Oysa yazılara göre başkalarını kendinizden daima öne koyun öğretisi söz konusu değil mi? (1.Pet.5:5).
3.Şeytanın saldırısı: Mesih, şeytanın saldırısı konusunda uyarıda bulundu. “Ayık ve uyanık olun şeytan gümürdeyen arslan gibi etrafınızda kol geziyor” şeklindeki ayeti akıllarda çıkarmamak esastır ( 1.Pet.5:8).
4.Ruhsal körlük ve uzaklık: “Ruh istekli ama beden zayıftır”(Mrk.14:38) şeklinde Kutsal Yazılarda Mesih’in öğrencilerini uyandırmak için uğraşırken söylediği sözler vardır. Uyanık olup dua etme aktivitesi işte bizi böylesi ruhsal düşüşlerden koruyacak Tanrı’nın bize sunduğu koruma sistemleridir.
Sorunu olanlara gerçekten ibadet durumlarını sorun. Tanrı’dan uzak ve yazılardan ve Kutsal Ruh’tan uzak olduklarını görürsünüz. Köksüz ağaç yerinde durur mu?5.Sorunlara Ruhsallıkla değil bedenle tepki gösterme: Askerler Mesih’i götürmeye geldiklerinde Petrus’un davranışlarına bir bakın. Ama bu tavrı yarardan ziyade zarar getirmiştir.
6.Tanıklığımızı söz ve hareketlerimizle karşılaştırma: Dıştan iyi görünen ama içten kurtların kemirdiği bir ağaç gibiydi Petrus. O cesur elçinin bir saat içinde hizmetçi kıza üç kez inkar cümlesi kullanması ilginçtir. Ve bu cümlelerin içinde asla İsa adı da geçmemektedir. Hatta tanınmamak için kalabalığın arasına girip ateşin etrafında bir saat gibi havadan sudan halkla konuşurken hizmetçi kız onu tanıdığını söylemektedir.
Gördüğümüz gibi küçük sızıntılar durumu ne hale getirmiştir. O cesur Mesih öğrencisi artık korkak bir inkarcı haline gelmiştir. Fakat Rab’bin kurtarışı onu bırakmamış ve lütfu ile Petrus’u bu konumdan çıkarıp yenileyip yeniden hizmetine tabi tutmuştur.
2.GERÇEK TÖVBE YENİLENME VE HİZMET GETİRİR.
İki nokta Petrus’u kendine getirdi; Horozun ötüşü ki Mesih’in sözlerini hatırlattı. İkincisi ise Mesih’in Luka’nın kaydettiği gibi bakışı. Suçlu kişiler gözlerin içine bakamazlar.
A.Yenilenme yolu tövbeden geçer.
1.Tanrı Sözünü hatırlama: Petrus Tanrı sözünü hatırladı (22:61).
2.Günahlı olduğuna kanaat getirdi: Özür aramadı. Sustu ve kabul etti.
3.Günah için Tanrısal anlamda bir üzülme ile üzüldü: Timsah gözyaşları dökmedi.
4.Haç üstündeki kurbanın günahları için öldüğünü anlayıp yürekten kabul etti:
5.Tanrı’nın inanılmaz lütfuna sarılıp hamtlar etti.B.Yenilenme yolu yenilenmiş bir hizmetle bezenir.
Mesih İsa’nın bu düşüşünden ötürü Petrus’u hizmet takımından, havarilerin arasından atmadığını görüyoruz. Pentekost gününde Mesih’i korkarak inkar ettiği kişilerin arasında bir arslan kesilmişti. O gün üç bin can kurtuldu.
Aynı lütuf RAB’bin önünde fena halde düşmüş olan her kişi için samimi bir tövbe ile dönme kaydı ve yürekten bir imanla herkes için mümkündür.
Rev.Turgay UÇAL
8. Haziran 2008: 8:23 #29360AnonimPasifÇarmıha Bakış
Giriş:Eskiden Çivi yazısı vardı ve insanlar anlatmak istediklerini herhangi bir şeyi şekiller ve resimler yoluyla değişik işaretler kullanarak anlatırlardı. Ve hala günümüzde de bu kullanılıyor. Özellikle trafikte yol boyunca dizili olan levhaların hepsinin bir anlamı var, hepsi bir şeyi anlatıyor. Sadece trafikte değil ama bir çok alanda bu işaret dili kullanılıyor. Siyasi partilerin, değişik gurupların bile işaretleri var. Ve birisi o işaretleri yaptığı zaman o kişinin neye inandığını veya düşüncesinin ne olduğunu yaptığı işaretlere bakarak anlayabilirsiniz.
Günümüzde hala her dinin ve ideolojinin tarihsel özelliklerini yada inançlarını yansıtan görsel bir simgesi vardır. Örneğin; İslamiyet ayın bir evresi olan hilal ile simgeleniyor. Marksçılık emeği anlatan orak ve çekiç ile simgeleniyor. Çağdaş Musevilik inancıda Yahudilerin bir simge olarak bitişik eşkenarlı altıgen şeklinde olan Davut yıldızını kullandıklarını görüyoruz. Bu yıldız Tanrı’nın Davut ile yaptığı antlaşmayı ve O’nun tahtının sonsuza dek sürecek olduğunu ve soyundan bir kurtarıcının geleceğini simgeler.
İşte saydığım bu inançlar ve ideolojiler gibi Hıristiyan inancında da görsel bir simgesi olması şaşırtıcı değildir. Hıristiyanlık tarihine baktığımız zaman işaret olarak bir çok şekiller kullandıklarını görüyoruz. Ama bunların hiçbiri Kutsal Kitabımızda yazmıyor. Kutsal Kitap daha öncede söylediğim gibi asıl işaret olarak bizi gösteriyor. Yani bizim bir işaret olduğumuzu söylüyor. İki hafta önce bunu söylemiştim. Neydi bu işaret? Yuhanna 13:35 yani bizim birbirimize olan sevgimiz ve Tanrı’ya bağlı yaşantımız, insanların bizi ve Tanrı’mızı tanımaları için en önemli işaret oluyor. Yani biz bir işaretiz.
Bunun haricinde Kutsal Kitapta yazmayan ama Kutsal Kitaba da ters düşmeyen insanların ortaya koydukları Hıristiyan işaretleri de var. Müjde’nin ilk yazıldığı dönemlerde o dönemlerde baskılar içindeki Mesih inanlıları birbirlerini tanımak için gizli işaretler kulandılar. Örneğin bir balık işareti ya da yuvarlak içindedeki [İSA MESİH TANRI OĞLU KURTARICI] anlamını taşıyan üç çizgiyi kulandılar.
Bunların haricinde çok derin bir anlam taşıyan ve Hıristiyan inancını çok güzel bir şekilde gösteren başka bir işaret var ki o da Çarmıhtır. Birçok Hıristiyan özellikle çarmıhı bir işaret bir simge olarak seçti. Oysaki başka semboller de seçilebilirdi. Örneğin; Kutsal Ruh’u temsil eden bir Güvercin yada bir kuzu da bu sembollerden biri olabilirdi. Ama onlar özellikle Çarmıhı seçtiler. Neydi Çarmıhı seçmelerin sebebi?
Birçok çevreler tarafından alaya alınmasına, dalga geçilmesine rağmen yinede Hıristiyanlar bu simgeden vazgeçmediler. Vazgeçmemelerin sebebi ise Çarmıh İSA MESİH’ in düşüncelerinin odak noktası idi . Yani İsa Mesih Çarmıha gerilmek için Beden almış gelmiş idi. Ünlü ressam Holman Hunt Ölümün Gölgesinde adlı resminde bunu çok iyi anlatıyordu. [Açıkla] Bu resim tarihsel bir kurgusallık olduğu halde Kutsal Kitap açısından doğrudur. Çünkü İsa Mesih’in gençliğinden, hatta doğumundan beri üzerine çarmıhın gölgesi düşmüştü İsa Mesih’in Haç’a gerilmesi ve ölümü görevinin odak noktası idi. İsa bunu biliyor ve çevresindekilere de söylüyordu. Markos 8:31-32
İsa’nın kendisi Çarmıhtan baktığı zaman oradan insanların kendisine nasıl küfrettiklerini ve onunla nasıl alay ettiklerin görüyordu, İsa’nın kendisi çarmıhtan baktığı zaman Tanrının gazabının üzerine nasıl döküldüğünü ve aldığı yaralarla çektiği büyük acıları görüyordu ve İsa Mesih Çarmıhta iken bütün gözler ona çevrilmişti. İnsanların, Tanrı’nın ve Şeytan’ın gözü çarmıhta idi. Ve hepsi çarmıha bakıyordu. Ama hepsinin gördüğü şeyler farklı idi. Bazen baktığımız yer aynı olabilir ama gördüğümüz ve hissettiğimiz şeyler farklıdır. [Deniz örneği] Peki ne görüyorlardı? Bu hafta sizinle buna bakmak istiyorum.
1. İnsanlar çarmıha baktıkları zaman ne görüyorlar.
2. Tanrı’nın kendisi çarmıha baktığı zaman ne görüyor.
3. Şeytan Çarmıha baktığı zaman ne görüyor.1- İNSANLARIN ÇARMIHA BAKTIKLARI ZAMAN GÖRDÜKLERİ
Yuhanna İsa Mesih’in çarmıha gerilişini anlatırken askerlerin dalga geçmek için İsa’nın Çarmıhına bir yafta astıklarından bahsediyor. Bu yafta üzerinde Grekçe İbranice ve Latince olarak üç dilde “Nasıralı İsa Yahudilerin Kralı“ diye yazılı idi. Bunu onunla alay etmek için yazdılar orada İsa Çarmıhta iken insanların hepsi aynı şeyleri görmediler. Kimileri Ruhsal olarak İsa Mesih’in bir Kral olduğunu görürken, kimileri ise O’nun bir soytarı olduğunu düşünüp alay ediyorlardı. Günümüzde de insanlar çarmıha baktıkları zaman farklı şeyler görüyorlar. Bazı insanlar Çarmıha baktıkları zaman Mesih imanlıları gibi görmediler. Çünkü onlara gören göz kavrayan yürek verilmediği için bu bakış açısına sahip değildiler.İman ve imansızlık arasındaki en büyük uçurum aslında çarmıha bakış açısıdır. İman çarmıhı yücelik olarak görürken, imansızlık çarmıhı rezillik olarak görür. İsa’nın dönemindeki Grekler için çarmıh nasıl akılsızlık ise şimdide günümüzdeki bir çok insan çarmıh inancını akısızlık olarak görüyorlar. Ama Pavlus ve biz Mesih imanlıları onlar gibi görmüyoruz bizler çarmıhı Tanrı’nın kurtaran gücü olarak görüyoruz. Pavlus Korintlilere yazdığı mektupta bunu çok güzel vurguluyor. Çünkü o dönemde Dünyanın bilgeliğine ve felsefesine daha çok bağlı olan Grekler ve Yahudiler, Mesih İmanlıları ile alay edip dalga geçiyorlardı. Şimdide bazı insanların bizimle dalga geçtikleri gibi “Sizin inancınız çok saçma, böyle bir şey olamaz buna inanmak akılsızlıktır” vb. Ama Pavlus Korint deki İmanlıları ve bizi yüreklendirmek için onlara şunu söylüyor. 1.Korintliler 1:18-25 Bazı insanlar Çarmıhtaki eylemi Ruhsal olarak değerlendirmedikleri için ve Tanrı’nın Ruhuna da sahip olmadıkları için onlara göre saçma geliyor. Ve saçma geldiği için de alay ediyorlar.
Batıya dönüp baktığımızda çarmıhla ilgili en alaycı yorumların alman düşünür ve dilbilimci olan Nietzsch’in kaleminden çıktığını görüyoruz. Nietzsch iyiliği irade gücü, kötülüğü zayıflıktan kaynaklanan her şey, mutluluğu ise gücün artma duygusu olarak tanımlarken Hıristiyanlığın çok kötü bir şey olduğunu vurgulamıştır. Hıristiyanlığın inandığı Tanrı’yı ise hastaların Tanrı’sı Çarmıhtaki Tanrı diye alay ederek ifade etmiştir.
İnsanlar istedikleri kadar alay etsinler ama bizim için çarmıh Hıristiyan inancının simgesi olduğu gibi aynı zamanda İsa Mesih’te açıklanan Tanrı görüşüdür. Hıristiyanlığın Özü de, Sözü de, eti de, kemiği de budur. İsa Mesih’in günahlarımızın bağışlanması için kurban olmasından başka bir Hıristiyanlık inancı yoktur. Çarmıhı doğru anlayan kişi Kutsal Kitabı da İsa Mesih’i de anlamış demektir.
Mesih’in Çarmıhı insan zihni için en yüce gerçektir. Müjdenin yani Tanrı sözünün bütün zenginliğinin çarmıhta odaklandığını görmemek mümkün değildir. Çarmıh İncil’deki düşüncenin hem doruk hem de odak noktasıdır. Başka insanlar ne görürse görsünler ama bizler Hıristiyanlar. Çarmıha baktığımız zaman ne görüyoruz? Önemli olan bu. Sen çarmıha baktığın zamana gururunun kırıldığını, umutlarının canlandığını, suçlarının silindiğini ve sendeki Mesih’in sevgisinin alevlendiğini görüyor musun?
2- TANRI’NIN ÇARMIHA BAKTIĞI ZAMAN GÖRDÜKLERİ
Tanrı Çarmıha baktığı zaman yıllardır günah karşısında biriktirdiği gazabın tatmin olduğunu görüyor. Tanrı’nın günahtan nefret ettiğini biliyoruz. Bu böyle olmasaydı günahtan hoşlanan onu pek ciddiye almayan bir Tanrı söz konusu olurdu. Günah çok kötü bir durum olduğu için Tanrı’nın kendiside Kutsal olduğu için günahtan nefret ediyor. Adaletli olduğu içinde günah karşısında hak edilen cezayı da karşılıksız bırakmak istemiyor. Tanrı insanı sevdiği için nefret ettiği eylemi yani günahı bağışlamak istedi. Ama adil olduğu için bunu cezasını uygulamadan yapamazdı. Tanrı asırlardan beri işlenen günahlardan dolayı duyduğu gazabı İsa Mesih’in üzerine döktü. Romalılar 3:25-26
Bu yüzden Tanrı Çarmıha baktığı zamana artık günahların af olunduğunu bağışlandığını görüyor. Bu demek oluyor ki İsa Mesih’in Çarmıhtaki eylemi bizim için bir kefaret bir bağışlamalık oluyor. Yani İsa bizim için kendisini bir kurban kuzusu olarak sundu. Eski Antlaşmaya baktığımızda insanların işledikleri günahlar karşısında değişik bağışlamalık kurbanlar sunduklarını görüyoruz. Aslında bu kurbanların hepsi İsa Mesih’i işaret ediyordu. Tanrı ta başlangıçtan beri İnsanın günahının kurban ile ortadan kalkacağını göstermişti. Hatta Kutsal Kitaba baktığımız zaman Tanrının Kendisinin ilk kurbanı kestiğini görüyoruz. Yaratılış 3:21 Adem ile Havva’nın incir yaprakları ile utançlarını örtme çabalarına karşı Tanrı’nın çözümü Kurban idi.
İşte bu yüzden İsa Mesih’i Rab ve Kurtarıcı olarak kabul etmeyen insanlar onun sağladığı kefaretten alamayan insanlar ne yapıyorlar? Günahlı ve kirli oldukları için Kutsal Tanrı’ya ulaşamıyorlar. Ve Kendi eylemleri ile ulaşacaklarını zannettikleri için iyi olmaya çalışıp sadaka verip dindar eylemlerde bulunuyorlar. Bu eylemler Adem ile Havva’nın ürettiği çözüme benziyor. Yani insanlar incir yaprakları ile utançlarını örtebileceklerini zannediyorlar. Ama bu imkansız İnsan Tanrı’nın kurban aracılığı ile sağladığı İsa’nın doğruluk kaftanını giymedikçe o utancını örtemeyecek. Oysa ki Tanrı insanın bu utancını örtmesi için bir sağlayışta bulundu. Aynı İbrahim’in oğlunu kurban etmek üzere iken sağladığı kurban gibi Tanrı’da oğlu İsa Mesih’i Kurban olarak gönderdi ve bunu da sevgisinden dolayı yaptığını söylüyor İncilin 1.Yuhanna Bölümü bunu çok güzel ifade ediyor. 1.Yuhanna 2:1-2; 4:8-10
3- ŞEYTAN’IN ÇARMIHA BAKTIĞI ZAMAN GÖRDÜKLERİ
Şeytan çarmıha baktığı zaman laneti görüyor. Artık lanetin olmadığını İsa’nın aracılığıyla lanetin kırıldığını görüyor. Galatyalılar 3;13-14 Bunu söylüyor. İsa Mesih bizi lanetten kurtardı ama bunu nasıl yaptı? Tabi ki kendisi bizim yerimize lanetlenerek İsa Mesih çarmıha asılarak lanetlendi çünkü yasada ağaca asılarak öldürülen kişi lanetlidir deniliyordu. Asılan kişi Tanrı tarafından lanetlenmiştir.
Elçiler bu yasadan dolayı İsa’nın Tanrı’nın laneti altında can verdiğini biliyordu. Ve bu yüzden özellikle Kutsal Kitap’da bu konu üzerine durdular. Çünkü onlar İsa’nın lanet altında ölmesinden utanç duymuyorlardı. Çünkü hiçbir şekilde bunu hak ettiğini düşünmüyorlardı. İsa’nın çarmıhtaki taşıdığı lanet bizim lanetimizdir. Aslında o laneti sen ve ben taşımalıydık ama İsa ne yaptı? O laneti kendi üzerine aldı. Senin ve benim günahlarıma karşı öldü ve 3. gün görkemle dirildi. Hem çarmıhtaki ölümü hem de dirilişi ile ölümü yendiğini ölümün artık onun üzerinde ve ona inananların üzerinde etkin olmayacağını gösterdi. [1. Korintliler 15:54-57] Ve böylece bizim üzerimizdeki lanet çarmıhta kırılmış oldu, yani yok edildi. Hamdolsun bu yüzden şeytan denilen o eski yılan çarmıha baktığı zaman lanetin artık olmadığını görüyor. Lanet yerine artık bereket aktığını görüyor. Ölümle artık zafere ulaşamayacağını görüyor.
Gördüğümüz gibi İsa Çarmıhta Şeytanı etkisiz hale getirdi yani onun başını ezdi İsa Çarmıha gerildiği zaman o haçta bizim gözlerimizle görmediğimiz bir çok şeyi yendi. Günahları sildi, laneti kırdı, şeytanın başını ezdi ve Tanrı’nın gazabını yatıştırdı.aslında çarmıha baktığımızda bize kötü bir şey oluyormuş gibi geliyor, öyle görünüyor. Fakat aslında çarmıhta çok iyi şeyler oluyor. Tanrı’nın bereketi İsa Mesih’ten sana doğru akıyor.
4- ŞEYTAN VE BİZİM ORTAK GÖRDÜĞÜMÜZ ŞEY
Biz ve şeytan çarmıha baktığımızda gördüğümüz bir şey daha var. Aynı şeyi görüyoruz ama duygularımız farklı oluyor. Bu gördüklerimizden şeytan nefret ediyor ama biz seviniyoruz. Nedir bu? Yeşaya 49:15-16 evet Şeytan bundan nefret ediyor biz ise seviniyoruz çünkü bizim adımız Tanrının avuçlarında yazıyor. Bu ayetler bana çok teşvik veriyor çünkü Tanrı’nın elinde olmak kadar başka bir şey insana güven verebilir mi? Kesinlikle hayır. Çünkü sizi Onun elinden hiç kimse alamaz. Geçen gün Vahiy dersini çalışırken de size verdiğim bir örnek vardı. Biz küçükken Babam avucuna şeker koyardı kardeşlerim ve ben babamın avuçlarını açmaya çalışırdık bazen açamazdık ama bazen kardeşim babamı gıdıklar bizde avucundaki şekeri alırdık. Belki sizde Babamın avucunu açıp şekeri alabilirsiniz. Ama Göksel Babamın avucunu açmak ve adımı oradan silmek mümkün değildir. Çünkü buna kimsenin gücü yetmez. Bu yüzden İsa sizleri ve Beni çarmıhın izleri ile avuçlarına nakşetti. Sizi oradan Tanrı’nın elinden birinin alması mümkün mü? İsa mümkün olmayacağını söylüyor. Yuhanna 10:27-30
Demek ki ben bir Mesih imanlısı olarak çarmıha baktığım zaman çarmıhın aynı zaman da benim kurtuluşum için de bir güvence olduğunu görüyorum ve Bu güvence karşısında ben sevinirken şeytan bundan nefret ediyor. Beni Tanrıdan kurtaramayacağını biliyor Çünkü Bendeki kutsal Ruhun Mührünü oda görüyor ama yinede beni günaha düşürmek sizinle ve benimle uğraşmak onun hoşuna gittiği için günaha düşürmek için peşimizi bırakmıyor.
Ramazan ARKAN
Antalya İncil Kilisesi Pastörü
http://www.antalyaincilkilisesi.com/001.html18. Haziran 2008: 17:23 #28492AnonimPasifSürekli Gelişim
Kolaylıkta ya da zorlukta hep ileriyeKutsal Kitap’ta Tanrı’nın Musa’ya bir toplanma çadırı yapmasını buyurduğunu görüyoruz. Bu konu üzerinde yapılan bazı açıklamalarda Musa’nın bu Tanrısal buyruğu yerine getirmek için yani toplanma çadırını tamamlamak için sabah ve akşam çalıştığı dile getirilmektedir.
Efendimiz İsa’da gündüz halkla birlikte olup Tanrısal Krallığı ilan ederken gece de özellikle “Göksel Baba’ya” dua ile vaktini geçiriyordu. Kısacası sabah ve akşam sürekli olarak Tanrı önünde ayık ve uyanık ve etkin bir biçimde işliyordu.
Burada sabah ve akşam ifadesini hem aydınlıkta hem karanlıkta olarak da almamız mümkündür. Ya bizler Tanrısal kelamın ışığında Tanrısal Krallıkta Mesih’le birlikte yaşayan ya bizler, bizlerde hem sabah ve hem de akşam Tanrısal Krallıkta her gün biraz daha Mesih’e benzeyerek bir yaşam sürüyor muyuz? Gerçekten Tanrı’da O’nun kelamında, Ruhunda ve kurtuluşunda ileriye daha ileriye doğru gidiyor muyuz? Durum ister sabah (yani aydınlık) isterse bizim için akşam (yani karanlık, yani güçlüklerle dolu) olsa da Tanrı’nın hükümranlığında sabır ve sebatla hep ileriye Mesih’in gelişine hedeflenerek devam ediyor muyuz? İşimizde elden geldiğince RAB’be hizmet eder gibi hizmet edip en iyi iş yapan bir kişi, en iyi öğrenci, en iyi anne, en iyi işveren, en iyi sanatçı, en iyi sanatkar olmaya gayret ediyor muyuz?
Tanrı, Musa’ya Kendisini “Ben BEN Olanım” şeklinde açıklamıştı. Bazı eski yorumlarda bu kelimelerin orijinal metne göre çevirisinin “Ben, BEN olan kişiyle birlikteyim” şeklinde açıklanmaktadır (yada “Ne olacaksam O olacağım” şeklinde tercüme edilmektedir) (Ehyeh asher ehyeh-Çıkış 3:14).
Bir anlamda biz başarısızlığa uğrasak da eğer Mesih’te O’nun krallığındaysak “bizi asla terk etmeyecek, asla bırakmayacak” olan olarak bizde Olan olarak bizi bırakmayacak Olandır. Biz’de O “ne olacaksam O olacağım” diyendir. Eğer biz bütün umudumuzu, bütün varlığımızı Mesih’in kurtarışında ve Tanrı Ruhu’nda O’na bağlamışsak.
Eğer güç zamanlarda da Tanrı’da Tanrı’yla birlikte kurtuluşunu gönenerek ve Tanrı Ruhu’nun yönlendirişinde tabi ki tamamen Kelamla yürürken muhakkak gelişimini sürdüren kişi sonunda Mesih’te –yol, gerçek ve yaşam- sözleri doğrultusunda gerçekte olmuş, gerçeğe büyümüş, gerçeğe uzanmış olacaktır.
Bir çok kereler düşsek bile, başarısız olsak bile “Ehyen” yani “Olacağım” sözcüğünde olduğumuz sürece Mesih’in kurtuluş Müjdesinde “olmuş olanlar olarak” Tanrı lütfunda bereketlenmiş olacağız.
Unutmayın ağacın tepesine ulaşma aynı zamanda düşme riskini de beraberinde taşımaktadır. Bizler bu gerçeğin bilincinde gün be gün bize sunulan yaşamda ilerlerken bir yandan da Tanrı’nın evrensel tapınağının inşasının bir parçası olduğumuzu aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Mesih’te Mesihleşmek bu evrensel Krallık gerçeğini yalnız algılamak değil günlük hayatta solumak, yaşamaktır.Rev.Turgay Üçal
17. Temmuz 2008: 19:39 #29767AnonimPasifEn Büyük Kim?
Markos 9:33-37 İsa ve öğrencileri sık sık bir araya geldikçe havadan sudan konuşuyorlardı. Ama bir gün öğrenciler İsa’dan gizli bir şekilde kendi aralarında konuşuyorlardı. Konu en büyük kim? Eminim ki Petrus tartışıyordu ama diğerleri de aynı düşüncedeydi. Peki İsa onlara bu konu hakkında ne söyledi?
İsa onlara aranızda birinci olmak isteyen İncil okuluna gitsin, mastır yapsın veya çok kitap okusun demedi. Peki ne dedi? Birinci olmak isteyen sonuncu olsun ve herkesin hizmetkarı olsun bu yüzden önder, öğretmen veya Rabbin işçisi olmak isteyen İsa’nın dediği gibi böyle olmalı herkesin hizmetkarı olmalı.
Öğrenciler İsa’nın verdiği bu dersi tam olarak anlamamış olmalılar ki İsa daha sonra onlarla tekrar bu konu hakkında konuşuyor. Markos 10:33-45 Onlar yetki almak ve büyük olmak isterken İsa onlara çok ilginç bir cevap veriyor. Markos 10:38 Büyük olmak isteği gerçekten kardeşler arasında arayı açar bu istek yapıcı değil yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarır. İsa bir kıyaslama yapıyor dünyasal önderler ve ruhsal önderler arasında. Dünyasal önderler nasıldır hepsi patron, hep tepede iş yapmaz, emir ve kararlar verir, her zaman başkalarından hizmet bekler ve bazen sert davranır ama İsa diyor ki “Sizin aranızda böyle olmayacak, siz farklı olacaksınız.” Bir üçgen düşünün patron en tepede altına yardımcılar onun altında şefler ve en altta işçiler. Ruhsal hizmette ve önderlikte ise bunun tam tersi olacak diyor İsa işçi olmak isteyen en altta olacak ve herkesin yükünü taşıyacak ve herkese hizmet edecek. Kendimize bunu soralım şimdi Ben Rabbin bir işçisi olarak nasıl davranıyorum. İsa’nın dediği gibi dünyasal mı yoksa ruhsal mı?
İsa çocuğu ortaya çıkarıyor ve onun gibi olun diyerek çocuğu örnek gösteriyor. Çocuk alçakgönüllü, saf düşünür ve dünyanın düşüncelerini özümsememiştir. İsa başka nasıl bir örnek verdi bize. Öğrencilerinin ayaklarını yıkadı. Biz bunu yapıyor muyuz? Evet bir kaç kez kilisemizde sembolik olarak bu eylem yapıldı ama gerçekten bunu yapıyor muyuz? İsa’nın döneminde bu ayak yıkamayı genelde hizmetçiler yapıyordu ve İsa ne yaptı kendisi Rab, Tanrı yani Efendi olduğu halde hizmetçi konumunu aldı. Sen hizmetkar mısın yoksa patron musun? Kilisedeki kişiler seni nasıl görüyor gerçekten? İsa’nın istediği gibi işçi olmak kolay değildir. Sabır, vakit ve merhamet ister, başkalarını dinlemeye hazır olmamızı ister, yaralanmaya hazır olmamızı ister. Tanrı kaplumbağa gibi kabuğumuzun içinde yaşamamızı istemez.
Bazen kardeşlerime hizmet etmekten çok Rabbe hizmet ederim sözünün arkasına sığınan insanlarla karşılaştım. Kardeşlerin dertleri ve sıkıntılarında onları taşımak ve onlara yardım etmek yerine müjdeyi duyurmak ders vermek vs.. gibi. Rab diyor ki hizmetçi ol yani kardeşleri efendimiz gibi görmeliyiz. Şimdi tek tek kardeşlerinizi gözünüzün önüne getirin. Ya da yanınızdaki kardeşinize bakıp bu kardeşim benim efendimdir diyebiliyor musun? Hepimizin armağanları farklı. Rab bizleri çeşit çeşit yarattı, bazı çeşitler bize acayip geliyor. Ama Rab öyle yarattı. Armağanlar farklı ama ortak olan noktamız hepimiz hizmet etmeye çağırıldık. Ailemiz arkadaş ve kilisemiz arasında senin için bir anket yapılsa anket sonucu ne çıkar? Evet o gerçekten hizmetçidir mi deniliyor yoksa bir patron mu? Eğer bu ilkeyi öğrenmiyorsak bu boştur. Dua edelim ve Rabbe sık sık soralım. Rab benim hizmetimi sen nasıl görüyorsun? Benim değişmem gereken noktalar neler? Göster bana lütfen diyelim. Unutmayın, Rab bu ülkede topluluklarını bu temel üzerine kurmak istiyor. Temel alçakgönüllü bir hizmet ruhu, karşılık beklemeden yapılan hizmet yani İsa’daki hizmet ruhu.
Unutmayalım, Tanrı’nın torunları yoktur. O’nun çocukları vardır…
Ramazan ARKAN
Antalya İncil Kilisesi Pastörü19. Temmuz 2008: 20:03 #29791AnonimPasifMUTLULUĞUN ANAHTARI
-Sahip olduklarımızın farkındalığıMUTLULUĞUN ANAHTARI SAHİP OLDUKLARIMIZIN FARKINDA OLMAKTIR.
Bazen insanlar sahip olduklarının değerini ancak kaybettiklerinde anlıyorlar. Oysa mutluluk daha kaybetmeden elimizde olanların farkında olmakla alakalıdır. Bunu aslında fikir olarak bir çoğumuz kabul ederiz. Ederiz etmesine de yine de bir çok insanın bir çok şeyi kendilerine dert ettiklerini ve hatta bir çokları için dert olmayacak şeyler yüzünden kendi yaşamlarını harap ettiklerini görürüz.ASLINDA MUTLULUK DÜŞÜNCENİN BİR AŞAMASIDIR
Batı mutluluğu dışardan edindikleri ile ifade etmektedir. Doğu da ise bu biraz daha gönülle bağlantılıdır.Oysa Kutsal Kitap öğretisine göre mutluluk kendiliğinden olan bir şey değil “düşüncenin yenilenmesi” ile bağlantılıdır. Dünyadaki bir çok şeye hatta güzel bir aileye, bazı manevi değerlere de sahip olabilirsiniz ama hala huzursuz olabilirsiniz.
Kutsal Kitap esininde yazılmış bir kitapta “Zengin olan kimdir?” sorusuna “ Sahip oldukları ile mutlu olan kişidir” şeklinde bir not düşülmüştür.
Bu nedenle her sabah Tanrı’ya yöneldiğimizde içtenlikle yaşam armağanı için, görebildiğimiz, duyabildiğimiz, düşünebildiğimiz için Tanrı’ya şükranlar sunmamız çok önemlidir.
SAHİP OLDUKLARINIZDAN MUTLULUK DUYDUĞUNUZDA BİRÇOK SORUNUNUZUN ASLINDA PEKTE SORUN OLMADIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ
Belki bu yazıyı okurken bir çok sorunlarınız olduğunu düşünüyorsunuz, belki gerçekten de sorunlarınız var ve oldukça da ciddi. Ama gözlerinizi bir an olsun kapayın ve gözlerinizi yitirdiğinizi düşünün, bütün renklerden, sevdiklerinizin çehrelerinden uzakta ve bir daha hiç bir zaman kaçamayacağınız bir karanlık içinde olduğunuzu hayal edin. Ya böyle bir durumda olsaydınız? Acaba böyle bir durumda kaç tane büyük sorununuzun aslında hiç de büyük bir sorun olmadığını düşünecektiniz.Bir gözün içindeki görme yeteneğini veren göz bebeğinin ne kadar paha biçilmez bir değeri olduğunu hiç düşündünüz mü? Aslında ne kadar zengin olduğunuzun farkında mısınız?
MUTLULUK YOLUNDA YANLIŞ İNANÇLAR
1.Mutluluğun yöntemini bir bulsam her şey anında mükemmel olacak.
Sakın bunun birdenbire olacağını düşünmeyin. Bazen düşünce olarak kavradıklarınızı pratiğe uygulamanız mümkün değildir. Birçoklarımız rahatı mutsuzluklarına tercih edebilirler ve bir şeyleri değiştirmenin rahatsızlığını duymaktan kaçınırlar. Demek ki, yaşamımızda mutluluk yöntemini bulmak yeterli olmayacak aynı zamanda hem bulma hem de onu yaşama oturtma yine de bizim gayretimizi gerektirecektir.2.Eğer sahip olduklarımdan mutluluk duyar ve yetinirsem gelişemem.
Mutluluk enerjinizi tüketmez ki, aksine daha da arttırır. Yani sahip olduklarınızla mutlu olmanız, tatmin olmanız size enerji vereceği için sizi ileriye taşıyacaktır. Mutlu birisi sizin önerdiğiniz bir çok konuya olumlu bir şekilde cevap verecektir. Sizinle gezmeye gelecek, alışverişe çıkacaktır. Mutsuz birisi ise sürekli bahane arayacaktır.3.Mutluluk kişinin iç hali ile alakalıdır. Kolay kolay ona ulaşılamaz.
Bir düğünde istesek de istemesek de çoğu zaman mutlu bir çehreye bürünürüz, hatta bu büründüğümüz hal içinde kendimizi de mutsuzluğumuzu da unuttuğumuz anlar olur ama çoğu zaman içimiz huzursuzken evde, çevremizde bulunan ailemize hiç de öyle davranmayız.Aslında mutlu olmak, mutluluğu giyinmek çevremizdeki insanları düşünerek yaptığımız bir çok davranış gibi olmalıdır. İnsanları rahatsız etmemek için gece gürültü etmemeye dikkat ederiz. Çünkü onları gerçekten düşünürüz. Bu nedenle mutluluk durumu her zaman içimizdeki duruma bağlı deyip kesilip atılacak bir durum değildir.
MUTLU OLDUĞUMUZ ŞEYLERİ SAYABİLMEK
Her gün bir çok yerde insanların sürekli olumsuzlukları sıraladığını görürüz. Özellikle sürekli olumsuz olan arkadaşlarımıza “ ne olursun hiç değilse hatırım için bugün bana yaşamına ilişkin beş olumlu şey say” diyebilmeliyiz. Dolayısı ile kendimizde her gün, özellikle gün içinde elden geldiğince sahip olduğumuz, yaşadığımız en olumlu şeyleri dile getirmeyi, sayabilmeyi öğrenmeliyiz. Hadi, sayın bakın! bugün sizi hoşnut eden, sahip olmaktan mutluluk duyduğunuz bir kaç şeyi sayın ve bir düşünün. Bakın üzerinizdeki hoşnutsuzluk, mutsuzlukta bir hareketlenme göreceksiniz. Bulutlar arasından birazcıkta olsa güneşin ışığının size gülümsediğini göreceksiniz.BİR SAAT BOYUNCA SAHİP OLDUĞUNUZ GÜZEL ŞEYLERİ YAZIN
Bu size hem zor hem de biraz yabancı bir uygulama gibi gelebilir. Ama Tanrı’nın sizlere bahşettiği bütün armağanları bir düşünün ve ne dersiniz, kendinize bir bayram olsun diye sıralamaya başlayın, yazın bakalım.. Ama bir müddet sonra duracaksınız. Hele bu saatin sonunda belki de hiç enerjiniz kalmayacak çünkü öyle olumsuzluklarla dolu bir tabloya sahibiz ki aslında. Fakat bunu yapmanız Tanrı’nın bereketlerinin aslında yaşamınızda ne de çok büyük bir yer tuttuğunu görme fırsatını size vermiş olacaktır.HERGÜN HER BİR BEREKETE ŞÜKRAN
Bütün bu düşüncelerimizle görmeye başladığımız bu bereketler artık Tanrı önüne birer şükran olarak getirilebilirler. Ve şükranlar arttıkça mutluluğunda farkındalıkla gelen kalitesi yaşamımızda yavaş yavaş artmış olacaktır. “Her zaman sevinin” sözü de aslında Mesih’teki kurtuluşumuzu gönenmemizde bize rehberlik etmiş olacaktır.Rev.Turgay ÜÇAL
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.