Türkiyede Misyonerlik Suc Mudur?
- Bu konu 4 izleyen ve 3 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
30. Temmuz 2007: 10:29 #24350klausAnahtar yönetici
Misyonerlik suç mudur?
UTKU ÇAKIRÖZER Ankara / GÖKÇER TAHİNCİOĞLU,
1- Misyonerlik nedir?
Farklı ülkelerde, farklı dinlere mensup kişilere ya da dinsizlere kendi dinini anlatan kişilere “misyoner” deniliyor.2- Misyonerlerin Türkiye'de faaliyetleri var mı?
Evet. 2001'de yapılan MGK'da, MİT'in misyonerlik faaliyetleri konusunda hazırladığı rapor okundu. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde de (MGSB) misyonerlik yıllarca tehdit olarak nitelendirildi.3- Misyonerler Türkiye'de nasıl çalışıyor?
Misyonerler kent merkezleri ve ilçelerde ücretsiz olarak dini kitaplar ve İncil dağıtarak kendilerini tanıtıyor. Kişisel ilişki kuran misyonerler, öncelikle küçük ibadet grupları oluşturabilmek için çalışıyor. İsteyene ücretsiz İncil ve kitap gönderilebileceğine yönelik ilanlar verilerek ilana ilgi gösteren kişilerle temasa geçiliyor.4- Misyonerlik yasal mı?
Misyonerlik, TCK'da bir suç türü olarak tanımlanmıyor. Aksine, TCK'nın 115. maddesinde, “Bir kimsenin dini, siyasi, sosyal, felsefi düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlamak ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan men etmek; toplu dini ibadet ve ayinleri engellemek 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” hükmü bulunuyor. Bu nedenle misyonerliği yapan değil, misyonerleri engelleyenlerin cezalandırılması gerekiyor. Misyonerlere, ancak toplum barışını bozacak şekilde aleni biçimde farklı dini değerleri aşağılamaları halinde ceza verilebiliyor.5- Devlet misyonerliğe nasıl bakıyor?
Suç olarak tanımlanmamasına karşın, devlet misyonerliği tehdit olarak algıladı. MGSB ve iç güvenlik strateji belgelerinde misyonerler için, “vatandaşların sorunlarını istismar ederek taban kazanmaya yönelik çalışmalar yürüttükleri” belirtildi. Yine aynı belgelerde misyonerlerin, “Etnik ve sosyal yapıdaki unsurları da kullanmak suretiyle planlı ve bilinçli yürüttükleri bölücü ve yıkıcı faaliyetlere karşı gerekli tedbirler alınması gerektiği” vurgulandı. 2005'te yapılan güncelleştirmede misyonerlik MGSB'den çıkarıldı. Ancak, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Niyazi Güney, geçen hafta TBMM'de yaptığı konuşmada misyonerliğin terör örgütlerinden bile tehlikeli olduğunu belirtti. Güney'in Genelkurmay'ın bu konuda istihbarat raporları olduğunu belirtmesi, devletin bakışında değişiklik olmadığını ortaya koydu.6- Misyonerlik halka nasıl anlatıldı?
Son yıllarda misyonerliğin tehlikelerine işaret eden çok sayıda açıklama yapıldı. Bu konuda özellikle iki açıklama dikkat çekti: Rahşan Ecevit, “Takkenin üzerine haç geliyor” dedi. Bakan Mehmet Aydın da, “Misyonerlik faaliyetlerinin tarihi, dini, milli ve kültürel bütünlüğü bozup parçalamayı amaçladığını düşünüyor, misyonerliği siyasi amaçları olan son derece planlı bir hareket olarak görüyoruz” ifadesini kullandı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu da misyonerlik konusunda halkı uyarmanın görevleri olduğu açıklamasını yapmıştı. Devlet kurumlarına ait olduğu öne sürülen raporlarda, 2 yılda 50 bin kişinin Hıristiyanlaştırılacağı, 2020'ye kadar nüfusün yüzde 10'unun Hıristiyan yapılacağı iddiaları yer aldı.7- AB ve ABD, Türkiye'nin tavrını nasıl yorumluyor?
ABD, 2005 ve 2006'da yayımladığı “İnsan Hakları” ve “Din Özgürlüğü” raporlarında, “Türkiye'de misyonerlik karşıtı kamusal bir kampanya yürütüldüğü, yetkililerin, misyonerliği devlet için tehdit gibi gösterdiği” eleştirilerinde bulundu.
Hem ABD hem de AB'nin eleştirilerinin odağına Diyanet'i aldı, kurumun 2005'te misyonerlik karşıtı hutbe yayımlamasına vurgu yapıldı. AB'nin son İlerleme Raporu'nda da, Diyanet ile yerel dini makamların zaman zaman misyonerlik faaliyetlerine karşı hasmane tutum sergilediklerinin altı çizildi.8- Eleştiriler neden Diyanet'e yöneltiliyor?
Açıklamaları, devletin görüşü olarak kabul edildiği ve Türkiye'nin en ücra köyüne kadar mesajlar ulaştırılabildiği için ağırlıklı olarak Diyanet üzerinde duruluyor. Diyanet, 2005'te tüm camilerde okuttuğu hutbede, “Misyonerlerin, gençlerle çocukların inançlarını çalmak için uygulanan bir senaryonun parçası olduğu” mesajını verdi. Ücretsiz olarak dağıtılan ve Kültür Bakanlığı'nca tanıtılan “Misyonerlik” kitabında da misyonerliğin haçlı seferleriyle bağlantılı olduğu savunuldu. Diyanet'in misyonerliğe karşı imamlardan oluşan bir “irşat timi” kurduğu haberleri de medyaya yansıdı.9- Güvenlik güçleri ve yargı, misyonerlere karşı nasıl bir tutum izliyor?
Türkiye Kurtuluş Kiliseleri Derneği, suç olmamasına rağmen, misyonerlik faaliyetleri için suç işlenmiş gibi işlem yapılmasından yakınıyor. ABD'nin hazırladığı raporlarda da yargı ve Emniyet'in dinsel içerikli yayınların dağıtılmasını engellediği, misyonerlerle görüşen öğrencileri velilerine ve üniversite yönetimine bildirdiği, yıllardır Türkiye'de bulunan Hıristiyanların oturma ve çalışma izinlerini yenilemediği, saldırıların soruşturulmadığı iddia ediliyor.10- Devletin ve toplumun misyonerliğe olumsuz bakışının sonucu nedir?
ABD raporlarında, Türkiye'de Hıristiyan din adamlarına ve kiliselere yönelik 2005'te 10, 2006'da da 7 tehdit ya da saldırı gerçekleştirildiği ileri sürülüyor. Son 6 ay içinde 3 saldırının daha rapor edildiği öğrenildi.13. Ağustos 2007: 11:24 #28240AnonimPasifBak kardeşim;
Bu ülke eğer laik ve demokratik bir ülkeyse, kimse kimsenin inancına karışamaz. İsteyen Müslüman, isteyen Hıristiyan, isteyen Musevi, isteyen ne olursa olur. Herkesin inancı ya da inançsızlığı kendinedir.
Kimse kimseye karışamaz.Kimi Muhammed'in, kimi İsa'nın, kimi Musa'nın yolunda gider. İnancını serbestçe öğrenir ve yaşar. İnancını öğrenmek ve yaşamakla yetinmez, isterse de yayar.
Din özgürlüğü budur.
Vicdan özgürlüğü budur.
Anayasalarda, yasalarda, insan haklarıyla ilgili metinlerde geçen din ve vicdan özgürlüğü olmadan laiklik de olmaz, demokrasi de olmaz.Bak kardeşim;
Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları yalnız Müslümanlardan ve Türklerden oluşmuyor. Hıristiyanlar da var Türk vatandaşı olan; onların içinde Katolikler de, Protestanlar da, Ortodokslar da var. Musevi vatandaşlarımız da var.
Vatandaşlarımız arasında Ermeni de var, Rum da, Yahudi de var. Kürt de, Arap da, Arnavut da, Gürcü de, Laz da, Çerkez de, Çeçen de, Boşnak da var.
Daha da sayabilirsin.
Ve bunları saymaktan rahatsız olma sakın. Hepimiz farklı köklerden geliyoruz. Bütün bunlar üstünde yaşadığımız toprakların zenginliğidir, rengidir.
Sakın korkma, ürkme bundan.Bak kardeşim;
Bütün bu farklılıklar, bu toprakları zenginleştirdiği kadar dinamik de kılar. Aynı çatı altında kardeşçe yaşamayı öğrendikçe, hoşgörüden nasibimizi daha çok aldıkça, farklılıklara tahammülü içimize sindirdikçe önümüz açılır. Barış ve huzuru yakalayan bir Türkiye'de mutlu yaşamanın yollarında yürürüz.
Zaten tersi mümkün değildir.
Unutma bunu.
Birbirimizi tüketerek bir yere gidemeyiz. Avrupa'ya bak bu pencereden. Yaşlı kıtada din savaşları yaşanmıştı bir tarihte. İnsanlar birbirlerini inançları yüzünden kesmişlerdi. Protestan diye, Katolik diye katletmişlerdi.
Cadı avları yaşanmıştı.
Kiliseye karşı diye, meydanlarda diri diri yakılmıştı insanlar… Sonra kırımlar, soykırımlar çıktı tarih sahnesine… Gazodaları'nda, Gulaglar'da, Ölüm Tarlaları'nda insanoğluna cehennemler yaratıldı.Bak kardeşim;
Acılar saymakla bitmez.
Acılar anlatmakla bitmez.
Zamanla anlaşıldı ki, insanlar birbirlerini katlederek tüketemezler; eziyet ederek birbirlerini boyunduruk altına alamazlar; zulmederek birbirlerine hükmedemezler.
Zor oldu bu gerçeği öğrenmek.
İnsanoğlu bunun için oluk gibi kan ve gözyaşı akıttı. Ve sonunda anladı ki demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından başka çare yoktur. İnsanlığın bir bölümü barış ve demokrasi yolundan uygarlığı ve refahı yakaladı, ancak lanet olası bedeller ödeyerek…Bak kardeşim;
Demokrasi ipine sarılmaktan başka çaremiz yok. Bu ülkenin vatandaşı yalnız Müslüman, yalnız Türk olmak zorunda değildir. Laik demokratik cumhuriyet düzeninde böyle bir dayatma yoktur olamaz.
İsteyen Hıristiyan olur; İsa'ya inanır; bu inancını yaşar; inancını serbestçe yayabilir, İncil dağıtarak…
Kısacası:
Misyonerlik suç değildir.
Örneğin, Almanya'da yaşayan Müslümanlar nasıl kendi camilerini kurabiliyorlarsa, nasıl kendi inançlarını serbestçe yaşayabiliyor, Kuran dağıtarak yayabiliyorlarsa, bu özgürlük bizim ülkemizde de yasaların güvencesi altındadır, öyle olmak zorundadır da.Bak kardeşim;
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir kişi, İsa'nın ya da Musa'nın yolundan gidiyor diye baskı altına alınamaz. Kimsenin o vatandaşa inancından dolayı baskı yapmaya hakkı yoktur. Böyle bir baskı yapmaya kalkışan devleti karşısında bulur, bulmalıdır da.
Hıristiyan düşmanlığı da, Yahudi düşmanlığı da, Rum ya da Ermeni düşmanlığı da, her türlü yabancı düşmanlığı da bu ülkede devleti karşısında bulmalıdır.
Demokrasi ancak böyle olur.
Hukuk düzeni ancak böyle kurulur.Bak kardeşim;
Malatya'da yaşanan son vahşeti iyi düşün. Bu karanlığı Türkiye yırtmak zorunda. Başka türlü demokrasi ve barışı yaşayan uygar bir ülke haline gelemeyiz.
Yazık değil mi bize?
Malatya'daki o barbarlığı yapanlar, ilk ifadelerinde yine “milli hisler ve dini duygular”dan dem vurmuşlar.
Yine o malum kafa…
Ve zihniyet iklimi…
Tıpkı Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinde olduğu gibi… Her taşın altında düşman, vatan haini bulan, böylece yabancı düşmanlarını, vatansever katilleri sahneye çıkartan zihniyet ikliminden kurtulmak zorundayız. Bu zihniyette olanlara dünyayı dar etmek hepimiz için -devlet için ya da üniversite ve medya için- öncelikli görev olmalı.Bak kardeşim;
Demokrasinin ipine sarılmadan, hukukun üstünlüğünü savunmadan, bir toplumda barış ve huzur olmaz. Tarihin kanla yazılmış kepaze sayfaları ya da tarihin eli bu gerçeğe işaret ediyor.
Kardeşçe yaşamanın başka yolu yok, bulunamadı bugüne kadar da…26. Ağustos 2007: 18:38 #28242AnonimPasifKardeşime katılıyorum.
Herkes inancını serbest bir şekilde yayabilmeli
Din ve vicdan özgürlüğü bunu gerektirir.
Laiklik neden var. İşte bunun için.
Ancak kendi dininden endişe duyanlar başkalarının dinlerini yaymasına sıcak bakmaz.
Bırakın herkes özgür kararını versin.
Gerçek ortaya çıksın.17. Aralık 2007: 20:28 #28312AnonimPasif -
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.