OruÇ
- Bu konu 8 izleyen ve 7 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
4. Aralık 2006: 18:32 #24016klausAnahtar yönetici
Bildiğiniz gibi Ramazan, Arap takviminin dokuzuncu ayı olup İslam inancına göre Kur'an'ın yeryüzüne in meye başladığı kutsal ay sayılır. Şehr-i ramazan boyunca Müslümanlar güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelen oruç tutmakla yükümlüdürler. Oruç; İslamiyet'in beş temel zorunluluğundan biridir ve bu emri yerine getirmeyen kişi (hasta veya yolculukta olmasa) İslam’dan çıkmış sayılır. Nitekim Kuran'da şöyle buyurulur:
“Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı boynunuza borç oldu” Ramazan ayı, ki onda Kur'an, insanlara yol göstererek – yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak – indirildi. Sizden bu ayı idrak eden onda oruç tutsun.. (Bakara/2:183-185)
Peki, oruç tutmanın amacı nedir? Günümüzde kimi orucun amacı sağlıktır der, kimi ise işte ibadetimizin bir parçasıdır der. Halbuki esas amacı Ebu Hüreyre'nin naklettiği şu hadiste açıklanır: İnanarak ve bilerek Ramazan ayını ihya edenin (dirilten, canlandıran – oruç tutarak, sadaka vererek, teravih kılarak vb.) geçmişteki bütün günahları bağışlanır.
Demek ki sonuçta oruç, tıpkı diğer bütün dini yükümlülükler gibi, günahların karşılığına verilen bir bedel niteliğindedir. İşlenen bir günahın bağışlanması için yapılması ya da verilmesi gereken şeye kefaret denir. Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefaret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefaret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, eşeklere gül yedirmek vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.
Bu inanç sistemine göre Tanrı katında aklanmak isteyen insanlar bu işleri yerine getirmek için sürekli çalışırlar. Ama insan bunların bir çoğunu yerine getirmekte eksik olduğu için hep Tanrı'dan af dilemek zorunda kalır. Bir çok dindar kişi de yüreğinde yaptıklarım yeterli mi değil mi diye endişe duyar.
Acaba yüce Tanrı, bizim tutuğumuz oruçlara ve yaptığımız diğer sevaplara nasıl bakıyor? Gerçekten hoşlanıyor mu dersiniz? Oruç tutmamızı günahlarımıza yeterli kefaret olarak kabul eder mi? Bu konuda size birkaç söz sunmak istiyoruz.
Dikkat ederseniz, yukarıdaki Kuran ayetinde sizden öncekiler ifadesi geçer. Bununla Allah'ın Sözü olan Tevrat, Zebur ve İncil'e inananlar (Ehli Kitap) kastedilir. Bu kitapların tümü olan Kitabı Mukaddes'te (Kutsal Kitap) Tanrı'nın oruçla ilgili isteği açıklanır. İzninizle Tevrat'tan ve İncil'den bazı ayetler aktararak Tanrı katında aklanma konusuna ışık tutalım. Bu konularda yanılmamak çok ama çok önemlidir, nitekim bizim sonsuz utancımız veya sonsuz mutluluğumuz söz konusudur.
TANRI KİMDEN HOŞNUT OLUR?
Önce şunu söylemek gerekir ki Kutsal Kitap boyunca gerçekten Tanrı için tutulan oruç iyi ve makbul bir iştir. Bu yazıda oruç hakkında söyleyeceklerimizin hiç kimsenin oruç tutmasına engel olmasını istemeyiz.
Aynı zamanda kimsenin, oruç tutmakla günahlarım bağışlanacak diye yanılmasını da istemeyiz. Çünkü Kutsal Kitap'ta şöyle yazılıdır: Hiç kimse Kutsal Yasa'nın gereklerini yapmakla aklanmaz. Bununla birlikte, yaşayan Tanrı herkesin kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Bu nedenle O, yaptığımız dini işlerden bağımsız olarak günahlarımızın bağışlanması için bambaşka bir kurtarış sağlamıştır. Kutsal Yazılar'da Tanrı'nın, Yasa'dan bağımsız olarak insanı nasıl aklayacağı açıklandı. İzninizle bunu açıklamak istiyoruz.
İlk olarak Tevrat'ta oruçla ilgili İşaya Peygamber'in yazdıklarına bakalım. Okuyucumuzun dikkatle okumasını rica ederiz:
Yüksek sesle çağır, esirgeme, sesini boru gibi yükselt, ve halkıma günahlarını, ve Yakup evine suçlarını bildir. Halbuki her gün beni arıyorlar, ve yollarımı bilmekten hoşlanıyorlar; adalet etmiş, Allah’ının hükümlerini bırakmamış bir millet gibi benden doğru hükümler soruyorlar; Allah’a yaklaşmaktan hoşlanıyorlar. Niçin oruç tuttuk da görmüyorsun? canımızı alçalttık da bilmiyorsun? diyorlar.
İşte, siz orucunuz gününde işinizin peşindesiniz, ve bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız. İşte, siz kavga ve çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç tutuyorsunuz. Bugün öyle oruç tutmuyorsunuz ki, yüksek yerlerde sesinizi işittiresiniz. Benim seçtiğim oruç, insanın canını alçalttığı gün, böyle mi olur? Saz gibi başını eğmek, ve altına çul ve kül sermek mi? Buna mı oruç, ve Rabbe makbul gün, diyorsun?
Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını çözmek, ve ezilmiş olanları hür olarak salıvermek, ve her boyunduruğu kırmak, Benim seçtiğim oruç bu değil mi? Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak, ve yurtsuz düşkünleri kendi evine getirmek, ve çıplağı görünce üstünü örtmek, ve kendi etinden olandan kaçınmamak değil mi?
Mukaddes günümde dilediğimi yaparak Sebt gününü ayak altına almazsan; ve Sebt gününe ferah gün dersen; ve kendi yollarında yürümeyerek, kendi zevkini bulmayarak, ve kendi sözlerini söylemeyerek o güne izzet verirsen; o zaman zevkini Rabde bulursun; ve seni dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm; ve atan Yakubun mirasını sana yediririm; çünkü Rabbin ağzı söyledi.(İşaya 58:1-14)
Bu güzel bölümün bazı gerçekleri üzerinde birlikte düşünelim. Gerçekler ortadadır:
1) Halk oruç tuttuğu halde yine de günahlıydı.
Rab, “halkıma günahlarını bildir” dedi. Halk dindardı, ama dini işlerinden Tanrı tiksiniyordu. Yasa'nın bazı gereklerini yapmaları onları Tanrı katında aklamamıştı. Hala suçluydular. Halk aslında Tanrı'ya karşı ruhen isyan etmişti, ama farkında değillerdi. Kendi suçlarını göremiyorlardı. Dinin gereklerini yerine getirdikleri için vicdanları uyuyordu, onları suçlamıyordu. Halbuki Tanrı katında suçluydular. Onlar oruç tutarken işçilerini sıkıştırıyorlar, kavga ediyorlar, çekişiyorlardı. Aslında onları kirleten ağızlarına giren değil de ağızlarından, içlerinden çıkandı. Çünkü İsa'nın dediği gibi, Kötü düşünceler, ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir (İncil – Markos 7:21-22) Gerçek anlamda “oruç” kendimizi bazı iyi ve yararlı şeylerden geçici olarak alıkoymak demektir. Doğal iştahlarımızı denetleyerek kendimizi Tanrı'ya adamak demektir. Ama her şeyden önce insanın denetlemesi gereken şey içinden kaynaklanan kötülüklerdir. Bu asıl öz denetim olmadan yiyip içmede şu ya da bu yolda kimi kısıntılar yaparak Tanrı'ya gösterilen kulluk boş ve anlamsızdır!
2) Oruç tutarak sözde alçalmaları bir gurur kaynağına dönüşmüştü.
Oruç tuttuk, canımızı alçalttık diye övünüyorlardı. Sanki Tanrı'ya rüşvet vermiş gibi! Yaptıkları iyi işlerin karşılığı olarak O'nun beğenisini hakketmiş olacaklar! Nitekim çalışana verilen ücret lütuf değil hak sayılır, değil mi? Durumları İncil'de yer alan şu örneğe benzer:
Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle dua etmiş: Tanrım, diğer insanlar gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.
Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor, ancak göğsünü döverek, Tanrım, ben günahkara merhamet et diyormuş. Size şunu söyleyeyim, Ferisi'den çok, bu adam aklanmış olarak evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir. (İncil – Luka 17:10-14)
Acaba bizler bazen bu Ferisi'de kınadığımız düşüncelere kapılmaz mıyız? Kendi doğruluklarımıza güvenip başkalarına (günahkarlar dediklerimize) tepeden bakmaz mıyız? Örneğin dindarsak, çok şükür, ben bu sözde Müslümanlar gibi ikiyüzlü değilim. Batıya bakmam. Orucumu tutarım, namazımı kılarım. Diğer yandan dindar değilsek, çok şükür bu ikiyüzlü yobazlar gibi değilim. Ben dar kafalı değil, açık fikirli çağdaş bir müslümanın, bütün insanları severim. Kimsenin hakkını yemem. Her insanı eşit sayarım diyerek hiç övünmez miyiz?
İsa bunun başka bir boyutunu şöyle açıkladı:
Dikkat edin! Yapacağınız doğru işleri gösteriş için insanların gözü önünde yapmayın. Şöyle yaparsanız, göklerdeki Babanızdan (Tanrı) ödül alamazsınız Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Şöyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. (İncil'den Matta 6:1, 16-18) İnsan olarak biz hep başkalarının hakkımızda ne düşündüklerine önem veririz. Fakat esasında tek olan Tanrı'dan korkmalıyız, O'nun övgüsünü kazanmaya çalışmalıyız, değil mi? Dikkat edelim, Tanrı gösteriş için insanların gözü önünde yapılana değil de, gizlilik içinde yapılana bakıyor. İnsan hep yüze bakar, fakat Rab yüreğe bakar.Yine bu bölümde önemli bir gerçek daha var:
3) Tanrı'nın esas aradığı, gerçek doğruluktur:
Bu da ancak eylemde görülür. Ayetlerde okuduğumuz oruç tutanlar yaptıkları yanlışlıklardan çok yapmadıkları yüzünden suçludurlar. Örneğin, kendi ekmeğini aç olanla paylaşmıyor, yurtsuz düşkünleri kendi evlerine getirmiyor, çıplağı görünce üstünü örtmüyor, ve kendi etinden olan diğer insanlardan kaçınıyorlardı. İşte oruç tutmaları veya kurban kesmeleri bu belirgin açıkları kapatamadı kapatamazdı da.
Hangimiz bu ölçüye göre affedilir? Biz kendi canımızın çektiği şeyi aç olana veriyor muyuz? Kutsal Yasanın buyurduğu gibi komşumuzu kendimiz gibi seviyor muyuz? Sokaktaki düşkünleri evimize alıyor muyuz?
Ya da On Emir'in ilki olan “Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev” buyruğu. Bunu sürekli yerine getiren var mı?
Tanrı'nın insandan istediği ve ödün vermeyeceği doğruluk, gerçek iç temizlik ve karşılıksız sevgidir. Belirlemiş olduğu doğruluk standartları oldukça yüksek, hatta erişilmezdir. Diğer insanlara pek iyi görünebiliriz ama kutsal olan Tanrı'ya “hepimiz bir murdar gibi olduk, ve bütün salih işlerimiz kirli esvap gibidir” diye peygamber itiraf ediyor (İşaya 64:6)
Bu değerlendirme hem dindarı hem de “günahkar”ı içerir. Acı sonuç şudur: Her birimiz kendi yolumuza döndük ve günah işledik. Tanrı'nın önünde bizim sevap dediğimiz şeyler bizi asla aklamaz. Günahlarımıza yeterli kefaret olamaz. Ama öyleyse sonumuz ne olacak? Tanrı bizden yerine getiremeyeceğimizi mi istiyor? Hayır. Kurtuluş bizden değil, Rab'dendir.
Sevgilerimizle,
Lütfi Ekinci
16. Ekim 2008: 9:01 #31273AnonimPasifişte sizin gibi okuduğunuz anlamayanlar konulara bole cevap yazarsız bır rahıbe ınanaıyorsunuz ondan ozur dıleyıp gunahlarınızın bağiışlanmasını istiyorsunuz hatta cennetten yer bıle satın alıyorsunuz bunlar gayet doğru gelıyor sıze muslumanların oruçları ıle dalga gecıyorsunuz dıne saygı ıstıyorsunuz muslumanların dını saygısızlık yapıyorsunuz ınternetlerde yada televzıyonlar da ne kadar carpık ılışkıler varsa hep sizim dinınıze mensuplar eğerkı eleştiriyorsanız sevıyelı ve doğru olsun su yazınız sacmalığına bakarmısınız.
”Demek ki sonuçta oruç, tıpkı diğer bütün dini yükümlülükler gibi, günahların karşılığına verilen bir bedel niteliğindedir. İşlenen bir günahın bağışlanması için yapılması ya da verilmesi gereken şeye kefaret denir. Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefaret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefaret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, eşeklere gül yedirmek vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.”.Cok sacmasınız ınsanları ınandıramıyorsunuz bıle16. Ekim 2008: 13:16 #31276AnonimPasifSevgili Hırlı kardeşim.
Sizi satır satır yanıtlamak istiyorum.
@hırlı 10435 wrote:
işte sizin gibi okuduğunuz anlamayanlar konulara bole cevap yazarsız bır rahıbe ınanaıyorsunuz ondan ozur dıleyıp gunahlarınızın bağiışlanmasını istiyorsunuz
Kardeşim…
Bizler asla İNSAN davranışlarına ne bakar nede insana benzemeye çalışırız.
Anlayamadıklarımızı Rab’be sorarız. O’ndan gerçek yanıtı alırız.
Bizlerin örnek aldığı tek bir şey vardır. O da Tanrı’dır. Rab İsa Mesih’tir.
Bizler onun yapıtlarıyız. Sadece ve sadece O’nunla övünür. O’nu yüceltiriz.
Pastörler (rahip) Tanrı’nın hizmetkarlarıdırlar. Bizler gibi.
Tanrı’ya karşı büyük sorumluluklar yüklenmişlerdir.
Tanrı halkını, Tanrı’nın diri sözleriyle büyütüp, beslemekle sorumludurlar.
Onlarda bizler gibi insanlardır sonuçta.
Herhangi bir farklılıkları yoktur.
Bizleri yöneten ve yönlendiren KUTSAL RUH, onlarıda yönlendirmekte ve yönetmektedir.
Ruh’la dolu bir birliktelik yaşayan kişi, neden insana güvensin ki.
Neden insana günah çıkartsın ki.
Neden insan sözüyle yaşam bulsun ki.
Sonuçta…
İnsana degil, Rab’be bakmaktayız.@hırlı 10435 wrote:
muslumanların oruçları ıle dalga gecıyorsunuz dıne saygı ıstıyorsunuz muslumanların dını saygısızlık yapıyorsunuz ınternetlerde yada televzıyonlar da ne kadar carpık ılışkıler varsa hep sizim dinınıze mensuplar eğerkı eleştiriyorsanız sevıyelı ve doğru olsun su yazınız sacmalığına bakarmısınız.
@hırlı 10435 wrote:
hatta cennetten yer bıle satın alıyorsunuz bunlar gayet doğru gelıyor sıze
Neden kulaktan dolma sözlerle yargılamaktasınız ki bizleri.
Birileri birşeyler yaptı diye, bunu gerçekmiş gibi nasıl kabullenebilirsiniz ki.
Bişey satın almamız gerekmemektedir.
Bizler, imanımız la kurtuluşa kavuştuk.
Tanrı ile diri bir yaşam sürmekteyiz.
O’nunla konuşabilmekte, O’na sorunlarımızı anlatabilmekte, O’ndan çözümler alabilmekteyiz.
Birebir bir ilişki içerisindeyiz kısacası.@hırlı 10435 wrote:
”Demek ki sonuçta oruç, tıpkı diğer bütün dini yükümlülükler gibi, günahların karşılığına verilen bir bedel niteliğindedir.
Oruç ile kurbanı birbirine karıştırmaktasınız.
İsa dan önce Yasa ile yönetilmekteydik.
Tanrı sözlerini peygamberler aracılığıyla halkına iletmekteydi.
Tanrı kutsaldır.
Halkının günahın esiri olmasını istemiyordu veee
Günahın bedeli olarak kurban kesilmesini istemişti.
Kurbanın özü ise KAN idi.
Kan kutsaldı. Saf tı. Katışıksız dı.
Kefaret olarak kendisine sunulabilirdi.
Ana insanlar günahlı bir dünyada günahın içerisinde yaşıyorlardı.
Kurban kesiyorlar, günahın bedelini ödüyorlar ve yine günahlı bir yaşam sürüp, tövbelerini unutuyorlardı.
Tanrıyı hoşnut edemiyorlardı, ikiyüzlüydüler.
Ve Tanrı artık sizin kurbanlarınızı istemiyorum. Tiksiniyorum dedi.
400 yıl boyunca insan ve Tanrı birlikteliği kopmuştu.
Tanrı sessizdi. İzliyordu sadece halkını.
İnsan GÜNAHKAR, Tanrı ise KUTSAL’dı.
Birliktelik söz konusu olamazdı.
Ve Tanrı kendi planını yine kendisi uyguladı.
İnsanın bunda hiçbir katkısı yoktu.@hırlı 10435 wrote:
İşlenen bir günahın bağışlanması için yapılması ya da verilmesi gereken şeye kefaret denir.
Söylediğiniz cümle İsadan önce kabul görmekteydi.
Yasa kuralıydı. Yukarda size kurbanı anlattım.Günah dünyaya hakim dir kardeşim.
Bizlerde bu dünyada yaşayan insanlarız.
Günahın bedeli İsa Mesih’in kanı aracılığıyla ÇARMIH’ta ödenmiş, cennetin kapıları açılmıştır.
Günah dünyada yenilmiştir. Şeytan artık malup edilmiştir.
Tanrı kusursuz olan planını uygulamış,
Kurtuluş planı gerçekleşmiştir.
İsa Mesih insan bedeninde aramızda yaşamış,
Tek bir günah bile işlememiş,
Tanrı’ya kurban olarak kendisini sunmuş,
Kendi kanını o çarmıhta akıtmıştır.
Kefaret ise çarmıh’ta ödenmiştir.
Başka bir kefaret söz konusu olamaz.
O’nun kanı aracılığıyla aklandık,
O’na imanımızla kurtuluşa kavuştuk.@hırlı 10435 wrote:
Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefaret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefaret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, eşeklere gül yedirmek vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.”.Cok sacmasınız ınsanları ınandıramıyorsunuz bıle
Size şunu anlatmaya çalışmaktayım sevgili kardeşim.
Bizler insana hoş görünmek için birşeyler yapmayız.
Oruç tutarız ama, en yakınımız bile bilmez oruçlu olduğumuzu.
İyilik ve yardımlar yaparız ama, ardından unuturuz.
Söylemeyiz ve paylaşmayız yaptıklarımızı.
Gerçeğimiz sadece Tanrı’dır.
O’nun sözleri KUTSAL KİTAP bize gerçeği anlatır.
O’nun ruhu KUTSAL RUH bizi yönlendirir.
Dogruları ögretir.
Sizin çok saçmasınız demeniz bile bizi üzmez.
Biliriz ki saçma görünmekteyiz.
Dışardan bakıldığında.
Neden?
Bizlerde siz gibi düşünüyorduk,
Bizlerde müslüman bir toplumun fertleriyiz.
Siz kadar bizlerde bir türküz.
Siz kadar, hatta daha fazla sevmekteyiz bu ülkeyi.
Bizlerede saçma gelmekteysdi birçok şey evvelcee.
Ama hamdolsun ki, gerçekle kucaklaştık.
O’nunla barıştık.
Esenlikte ve mutluyuz.sevgiyleeeee
16. Ekim 2008: 16:54 #31275AnonimPasifsayın kardeşim.. Su an sizde bize saygılı olmuyorsunuz farkında değilsiniz
Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefaret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefaret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, eşeklere gül yedirmek vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.”.Cok sacmasınız ınsanları ınandıramıyorsunuz bıle
Bütün yıl günah işle.sonra 1 ayda aç kalarak affettir.böyle birşey olabilir mi?
16. Ekim 2008: 19:19 #31284AnonimPasifLidya;2578 wrote:Bu kefaret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, eşeklere gül yedirmek vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.
Lütfi EkinciYukaridaki Yazar Lutfi Ekinci`nin, EVET KUTSAL KITAP TANRI SOZUDUR isimli guzel bir kitabini okudum cok degerli ve okunmasi gereken bir kitap diye dusunuyorum,
Ancak Yine Yukaridaki Yaziyi, Kim, Nerede yazmis veya Kim nereden alinti olarak almis diye merak edip arastirdim, Yazi ORUC hakkinda bir SOYLESI isimli bir makaleden alinti yapilmistir,
http://www.kapsamgazetesi.com/Gundem/2001/Oru%C3%A7.html
Buraya kadar hersey normal, ancak ben bir hristiyan olarak bir konudan rahatsiz oldugumu dile getirmek zorundayim,
1,Korintliler 1`den 3`uncu bolume kadar okursak, orada ozetle MUJDEYI DUYURAN, MUJDEYI MESIH`IN UZERINE KURUP DUYURSUN der, Yani baska bir inanci elestirerek veya baska bir inanci kotuleyerek bu olmaz,,,,,
Ben gecmisi Musluman olan, (Halk deyimi ile, Sonradan Hristiyan olmus biriyim) ve Musluman iken, Gunahtan Kurtulmak icin, gidip bir `essek`e gul verirsem` gunahlarima kefaret olur diye dusunmedim, ve tanidigim hic bir Muslumaninda boyle dusundugunu, “yani ESSEK`E GUL YEDIRDIGINDE CENNETE GIDECEGINI“ DUSUNMEZ, Yaziyi ayrintili olarak okudum, bu ESSEK`E GUL YEDIRME ARACILIGI ILE, MUSLUMANLARIN CENNETE GIDECEGINI (Gunahlarina kefaret olacak bir kanit goremedim) kanitlayan bir yazi okumadim,
Bu yanlistir, Hristiyanligin dogru oldugunu anlatirken, karsidaki inanci, diger inanclardaki insanlari rencide edici bir yazi yazmak, hele bu yazinin DOGRU OLMAYAN bir yazi yazilmasi etik degildir, ve Mesih inancinada uygun degildir,
Hicbir Musluman arkadasimiz, ESSEK`LERE GUL YEDIREREK CENNETE GIDILECEGINI VEYA GUNAHLARINA KEFARET OLACAGINI DUSUNMEZ,
Bu yazidaki SADECE O KELIMEDEN dolayi, alinan, kirilan Musluman arkadaslarimdan Ozur dilerim.
16. Ekim 2008: 19:34 #31285AnonimPasifhırlı arkadaşım ilk önce nerede olduğumuzun bilincine varmalıyız. Biraz araştırma yapmalıyız… Burada ki çoğu insan mezhepleri gereği günah çıkartmaya karşıdır.
Eleştirel tarzdaki saldırınız buradaki kardeşlerden çok katolikleri ilgilendirir, lakin burası katolik bir sayfa olmadığından dolayı da (yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek adına) bunun detaylı açıklamalarını yapmıyacam. Ama eğer isterseniz bana özel mesaj atın ve size kaynaklar göndereyim. Söyliyecem tek şey Hristiyanlıkta kimse (hangi mezhebe ait olursa olsun) bir kişiye güvenmez, bir kişiden medet ummaz. Her Hristiyan (hangi mezhepten olursa olsun) güvendiği ve medet umduğu TEK şey RAB’dir.
O zaman neden rahibe gidilip günah çıkartılıyor diyebilirsiniz… Bu soruyu sormadan önce ilk başta Hristiyanlık mantığını anlamamız gerekir ki bunun için de Kutsal Kitab’ı ve Hristiyanlık tarihi ile ilgili metaryelleri okumamız gerekir.
Basit bir örnekle açıklamak gerekirse… Hristiyanlıkta “aracılar” önemli bir rol oynar… Örneğin Hristiyanlığın 3 ana mezhebinde de canı isteyen Hristiyan olamaz. Kilise liderine gitmeniz gerekir, Kilise liderinin sizi tanıması gerekir ve Kilise liderinin ancak onayı olduktan sonra vaftiz olabilirsiniz. Bu olguyu 3 ana mezhepte kabul etmektedir. Katolik kilise günahların afları konusunda da “aracı” kavramını benimser, protestan kardeşler ise benimsemezler.
“Hem Hristiyanlar insanlardan medet ummaz diyorsunuz, hem de dine alınmada ve günah çıkartmada, rahiplerin yani insanların büyük rol oynadığını dile getiriyorsunuz” diyebilirsiniz ki işte burada da Kutsal Ruh dediğimiz kavram devreye girer.
Bu konuyu en basit şekilde ve en basit kelimelerle bu şekilde açıklayabilirlim. Devam etsek konu uzar… Hem de Katoliklik hakkında konuşmak istemiyorum…
17. Ekim 2008: 16:14 #31305AnonimPasifsayın hırlı kardeş.
katolik inancındada kimse gidipte rahipten özür diliyerek günah çıkartmaz. vede rahiplerden cennet falanda satın almaz bunu çok yakından bilmekteyim çünkü ben katolik kiliselerinde çok bulunuyorum.bunun içindirki bu yazılanların yalnış olduğunu biliyorum ve sizinde bu duyduklarınıza itibar etmemenizi istiyorum.şöyle bir durum var açıklılk getireyim vicdanen rahatsız olan yada bir hata işliyen rahiple dertleşir ve ondan kendisi için dua etmesini ister.pederde onun bağışlanması için dua eder.hepsi bu7. Kasım 2008: 23:28 #31542AnonimPasifHırlı kardeş,bu de sizin için: Adil davranmadıktan sonra,Haci hoca olmuşsun kaç para. Hırka tespih post secade ama Tanrı kanarmı bunlara! Tanrının lütfü olmadan, biz cennetit kapısına dahil varamais.Ne bizim orucumuz,ne kurbanlarımız,ne zekat v.s…..Tanrıya lazım diğil. Oruç tutsak ne mutlu bize-ruhumuzu temizleris,birisine et versek,ekmeği payilaşsak ne mutlu bize-komşumuz aç yatmayacak,bize beddua edenlerer için Tanrıdan sevgi dilersek ……ne mutlu bize.Din görevlisine diğil-din görevlisiyile beraber tövbe ediyorus:biz tövbe ederken din görevlisi Tanrıya bizim için dua eder! Eh kardeşlerim:insan ancak anladığı şeyleri duyar….sevgiler
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.