Rabbİn Sofrasi Hangİ DÜŞÜnceyle Kutlanmali? Yazar M. Ali Şimsek

  • Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Yazar
    Yazılar
  • #23889
    Anonim
    Pasif

    RABBİN SOFRASI HANGİ DÜŞÜNCEYLE KUTLANMALI? (Yazar M. Ali Şimşek)

    Rabbin ölümü ve dirilişiyle sağladığı sonsuz kurtuluşa iman etmektir. İsa’nın sözünü ettiği antlaşmanın, dünyasal antlaşmalardan farklı olarak, ahlaki ve ruhsal bir boyutu vardır. Herşeyden önce bu antlaşmayı kabul etmek, bir yenilgiyi değil, bir zaferi kabullenmek Rabbin ölümü ve dirilişiyle gerçekleşen Yeni Antlaşma’nın altına imza atmak demektir; Rabbin gelişine dek Rabbin ölümünü ilan etmeye hazır olmak demektir. Sofra’ya katılmak, İsa’nın Rab olduğunu kabullenmek ve günahların bağışlanması için ölüp dirildiğine İMAN ETMEK demektir. İşte bu nedenledir ki, Pavlus şu ciddi uyarıyı yapmak gereğini duydu:

    ‘Bu nedenle kim uygun olmayan şekilde ekmeği yer ya da Rab’bin kasesinden içerse, Rabbin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmeği yiyip kaseden içsin. Çünkü Rabbin bedenini farketmeden ekmeği yiyen ve kaseden içen, böyle yiyip içmekle kendi kendini mahkum eder.’(1.Korintliler 11.27-29).


    KİM KATILMALI?

    Görüldüğü gibi, Rabbin Sofrası, gelişigüzel tekrarlanan, herkesin düşünmeden katılabileceği bir tören değildir. Tövbe etmemiş, İsa’ya yürekten bilinçli bir şekilde iman etmemiş olanların bu sofraya katılmamaları gerektiğini mutlaka hatırlatmamız gerekir. Sofraya katılacak kişilerin de yukarıdaki öğütlerin tam bilincinde olması, her seferinde kendilerinin bu sofraya katılmaya layık olup olmadıklarını sorgulamaları gerekir. Rab ile birey arasındaki bu hesaplaşma, Antlaşma’nın ruhsal boyutlarında gerçekleşir. Sofra’ya katılmamıza layık olup olmadığımıza karar verirken, kararın Antlaşma’ya uygunluğunu da denetleyebilen sadece Rab ve yüreğimizdir. İsa’nın öngördüğü birlik ruhundan (1.Korintliler 10.17) geçici nedenlerle uzaklaşan bir imanlı, sofraya katılmaya engel teşgil eden günahlarını Rabbe anında götürüp Rabbin bağışlamasını almalı, sofraya öylece katılmalıdır. Rab’le bu barışı kurmadan Sofra’nın bereketlerine ortak olmak mümkün değildir. Antlaşma’nın bir yanında Rab, öteki yanında biz varız. Antlaşma’nın yararları kadar, getirdiği sorumluluklar da bizimledir. Hayatımızda bağışlanması gereken bir günah varsa ve bu günah ikinci bir kişiyle ilgiliyse, öncelikle o kişinin önünde tövbe etmeliyiz. İçten bir tövbeyi Rab hemen kabul edecek ve Antlaşma’dan doğan haklarımızı kullanmamıza sevinçle müsaade edecektir. Sonuç olarak, sofraya katılmaya engel teşgil eden geçici nedenlerin tümüyle ortadan kalkıp kalkmadığını kişinin kendinden ve Rab’den başkası tam anlamıyla bilemez. Rabbin arzuladığı o birlik ruhundan yoksun olup Sofra’ya katılan kişinin Rab’den birşey beklemeye hakkı yok. Rab herkesin yüreğindekini iyi bilir. Sahte tavırlarla etrafımızdaki birkaç kişiyi göstermelik içtenliğimize inandırabiliriz; ama Rab zihnimizi ve yüreğimizi bütün çıplaklığıyla görür. Hem Rabbin kasesinden, hem de dünyanın kasesinden içemeyiz; hem Rabbin Sofrası’na hem de dünyanın sofrasına ortak olamayız. Hazinemiz neredeyse, yüreğimizde orada olacak (Matta 6.21).

    SONUÇ

    ‘Rabbin Sofrası ile ilgili her ayet, gözlerimizi çağın sonuna çevirmemizi öngörür. İsa, hem Matta’da, hem de Markos’da, gelecek olan Krallık’ta yenisini içene dek asmanın meyvesinden bir daha içmeyeceğini söylemektedir (Matta 26:29, Markos 14:25). Luka, İsa’nın aynı konudaki ‘…egemenliğinde benim soframda yiyip içersiniz…’ sözlerini aktarır. Pavlus da sofranın, Rabbin gelişine dek kutlanması gerektiğini söyler. Diğer bir deyimle, İsa’ya göre Rabbin Sofrası, Tanrı’nın Krallığı’nın tamamen gelişini bilinçli ve kararlı bir şekilde bekleyerek kutlanmalıdır. Sofra’ya ortak olan bizler, Rabbin dönüşüyle kavuşacağımız yetkin beraberliğin sevinç dolu beklentileriyle, ümit ve umutlarıyla dolu olmalıyız.’

1 yazı görüntüleniyor (toplam 1)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.