DOĞUŞ
- Bu konu 1 izleyen ve 0 yanıt içeriyor.
-
YazarYazılar
-
12. Ekim 2006: 6:42 #23870EvangelistAnahtar yönetici
Doğuş
I
Biliyorum, karanlık benim dünyam!
Düşünmeden sevmek istiyorum bu yüzden.
Sevmenin sonuçlarını,
ödenmesi gereken bedelleri,
sevgimin enerjisini yönelttiğim varlığın
buna aldırıp-aldırmadığını düşünmeden seviyorum da…Her şey iyi gidiyor aslında;
çünkü hiç beklemediğim halde
O da beni seviyor!Birlikte yolculuklar yapıyoruz düşlerimde.
O çok şaşırtıcı biri:
Suların üstünde yürüyor,
ölüleri diriltiyor,
her zaman, her yerde ve herkesi
doyuracak yiyecekler buluyor…
Ve beni seviyor…O’nun doğuşundaki gizi öğreniyorum sonra!
O’nun yaşamına ilişkin bir şey bilmek
ve sonra olağanüstü bir şaşkınlık yaşamak alt/üst ediyor beni…Doğduğu kadın, Meryem;
eğitimli olmaktan çok, erdemli…Bilgisi kitaplardan yada papirüs kayıtlarından değil,
kalbini katıksızca açtığı varlıktan geliyor.
Güzel.
Çünkü çirkin olan hiçbir şey zihnine uğramamış.
Bir pınar gözesi gibi duru mu duru…Bir gün o dupduru pınar gözesine
bir ışık anasının soluğu vurmuş:
Ne güneşin, ne ayın, ne yıldızların
ışığıyla bir benzerliği olmayan,
yakmayan, kavurmayan bir nur…Sevdiceğimin annesi
başlangıçta çok korkmuş bu nurdan;
eli ayağı kesilmiş ve yığılmışOlduğu yere;
‘’Tanrım sana sığınırım,’’
diyebilmiş yalnızca…
O zaman ışık,
tandırdan yeni çıkmış bir ekmeğin sıcaklığında,
yumuşacık bir sesle Meryem’e konuşmuş; ‘’Korkma,
“sığındığın benim’’
demiş ve
sevdiceğimin annesine
güneş nasıl uzanırsa denizlere öyle uzanmış
ve kaplamış küçücük bedenini…II.
Bazen duadan sonra,
kibrimden bütünüyle arındığımı bilirim de,
içime bakarım:
İçimin dünyadan yoktur bir farkı:Dağın, taşın, zeytinlikler,
karahindibağ çiçeklerinin,
dikenin, yılanınBenden ayrı olduklarını sanırım da
anlarım
yoktur dünyadan bir farkım.Şaşarım. Gözlerim kararır.
Kendi kendime derim ki:
‘’Bu dış dünya,
bu korkunç,
zalim,
bu zengin,
bereketli,
bu güllü-dikenli,
akrepli- çıyanlı
dünyanın
içimdeki dünyayla benzeş
olduğunu sezen
b e n s e m,
Bu benzerliğe şaşıran K İ M?Ah, biçare aklım karışır,
sanki yönümü yitiririm.
Yaratana seslenirim sessizce;
‘’Rabbim beni kuşkulardan
‘’Rabbim beni cevapsız sorulardan
‘’sen koru; sana sığınırım.’Bazen,
duadan sonra,
kibrimden bütünüyle arındığımı bilirim de
içime bakarım:
içimin yoktur dünyadan bir farkı.
O zaman korkarım
Gelecek sonsuz korkunç sorulardan….Bazen
duadan sonra,
geçici bir ferahlama gelir yüreğime
ama
hemen sonra
yorgun,
dünyayla hırpalanmış
bir türlü doğmamış bir bebek gibi acılı
bükülüveririm
bir sıranın altına.
Sanki dünya da bükülür benimle…Ah dünya! Acılı dünya…
Aynı düşü görüyoruz belki birlikte;
Sessizce katlanmak ağırlığa
Ve dönmek, durmadan dönmek
kendi, çıkışı olmayan çemberinde…III.
Ama bir gün yüreğimin çobanları
önlerinde beliren saydam varlığın
kendilerine söylediği sözleri
bana taşıdılar.Tanrım; neden bir krala değil de
Çobanlara söyler sözlerini haberciler? ? ?O zaman yıldızlara baktım
Ve gördüm:
Doğudan batan yıldızın yerinde
doğmakta olan bir başkası vardı!
Gördüğüm yıldızla
gördüğüm düş
birbirlerini onayladı…Önce bilemedim bir yıldızın doğumu
neden yerinden oynatıyor yüreğimi? ..
Sayısız yıldızın arasından bir yıldıza
biçare kalbim
neden umut besliyor?Ben ki, ağzından çıkacak bir sözcüğe
kralları, sultanları ve nedimeleri baktıran
yıldızbilimcisi;
dünyalığını yapmış, yoksulluktan bir korkusu olmayan
bilici;B E N
Neyi beklemekteyim?
BEN NEYİ BEKLEMEKTEYİM? ? ?IV.
Üç yıldızbilimci
uzak diyarlardan izleyerek
doğudan beliren yıldızı,
sevdiceğimin yeryüzüne mühür basacağı
topraklara gelmişler.
Derler ki:
gecenin ayazı ayaz değilmiş,
dünyanın tabanında
mür kokusu yükselirmiş
ılgıt ılgıt,ve sarıp sarmalamış
çöllerin
çeliksi soğuğunu…Yıldızbilimciler şaşkın ve hayran
fısıltılarını işitmişler
çalıların,
kayaların,
yıldızların…
Ve kuşkuya düşmüşler:
‘’Bir biz görüyor olabilir miyiz
dünyanın memelerinden
bal aktığını!
ve
denizde balığın,
toprakta kuzunun,
gökte kartalın
pür dikkat beklediklerini
dünyaya doğacak olanı?
Kör olabilirler mi bunca insan,
develer bile bir yağmurun yağacağını
sezdikleri gibi
sezerlerken
gelecek olanı
bunca akıllı,
bunca inançlı,
bunca hikmetli
insan
nasıl sezmez, nasıl görmez
gökyüzünden çereğalar akacağını? ’’
diyebilmişler.Ah, sevdiceğim;
Neden sonra öğrendim ki,
melekler indirirlerken
gökyüzünü
gündüzden geceye
yere;
ay ve güneş
kurşun akıtılmış kulakların
duyamayacağı
pes seslerden selamlarken
senin
göğü yararak akan
yıldızsı işaretini;
insanlar uyumuş,
krallar uyumuş,
kaşifler,
tarih yazıcıları,
anneni handa ağırlamayan hancı
senden önceki herkes
seninle
yalnız SENİNLE
UYANMAK üzere
O
geceU Y U M U Ş L A R…
V.
Ah, herkesin uyuduğunu söyleyen
sen
bilsen
nasıl bir düğün kurmuştu gökler!
Yıldızlar,
turunçlar,
hurmalar,
zeytinler kadar
yakındılar
toprağa.
Ve biz
yırtıp attık bu sarhoşlukla
gök haritalarımızı.
Gidip tapınmak istedik
ete,
kemiğe,
ve kana
dönüşen
bu nura.Çünkü biz bildik
göğün haritasını
pare pare dağıtıp
birleştiren güç
bir bebek
suretinde;
henüz sözsüz,
dile gelmemiş,
ılık,
kuzu bakışlı
bir insan yavrusu görüntüsündeyken
Bir melek ordusu
gözümüzü
bir daha hiçbir nesneye
bakmak istemeyen
bir hale koyuyor
ve
kulaklarımız
tek bir sesin
tınısıyla
titriyordu.VI.
Sevdiceğim;
Fal tasları kırıldı;
korkunç yanıyla uzak,
güzel yanıyla yakın dünya
kalbimize sokuldu.Artık içimde bir çarmıh var!
İçimde Herod’lar var
ve
SEN varsın,
Hep sen:
zaman zaman
gülümseyerek
ölümlü yolların
ötesini işaret eden,
zaman zaman
içimdeki çarmıha
defalarca gerilen…Bazen seni yaşamak ağır geliyor;
çünkü bilirsin
en lezzetli şeyler
en zararlı olanlardır;
ve sen uzağındasındır hep onların.
Ama, sık sık nefsim çekilir benim onlara,
Ve nerede olurlarsa olsunlar, gider bulurum;
Her gidişimde o sahte cennetlere;
‘’Az bir zaman kalacağım,
bir lokmacık tadacağım,
ve döneceğim hemen’’ der,
uzun uzun,
tadını çıkara çıkara
kalırım
o Herod diyarlarında…Bilirim sen çarmıhtasındır o an bir yerlerde,
Bense aklımın aydınlığını
puslu yollarda karartmışımdır,
ve yüreğimin pusulası
fırıl fırıl dönüyordur:
Göremiyor,
duyamıyor,
hissedemiyorumdur
v a r l ı ğ ı n ıVII.
Ah, sevdiceğim
İşte o zaman belirir önümde nefsimin
Sodom’u, Gomara’sı…
Kalbimin harabelerinde
şehvetin baykuşu öter,
Farkım yoktur
inanmışların yolunu kesen
Babil haramilerinden,
soykırıcılardan,
sürüye dalan
kurtlardan
çakallardan
kalmaz bir farkım…Baktıkça unutkanlığım artar,
umursamaz olurum merhameti,
ve cenneti,
ve sözlerini…Artık neysem oyum:
Pirimatlardan bir goril!
hükmetmek isteyen,
yok eden,
kıran,
öldüren,
ç a r m ı h a g e r e n…Rab; ben bu muyum?
Gözleri karardığı anda keyiften,
onaylanmaktan,
politikadan,
sensizlikten
bir umarım olmaktan
c a n a v a r l a ş a n
ben
sen gelmeden önceki dünyaya
kendi kendimi s ü r g ü n ederken
SENİN kalbimde ve dünyada doğduğun an’ı
yüzlerce kez
yeniden
yeniden
yeniden
yaratmaya çalışsam
Sahte cennetlerinden dünyanın
yorgun düşerek
a y a k l a r ı n a,
e l l e r i n e
ve
s ö z l e r i n e
S E N İ N
son
bir
gayretle
bile
olsa
yapışırken
Doğar mısın yeniden?VIII.
Doğ ya rab!
Beni savaşlara sürerlerken,
duyulmamış, görülmemiş
virüslerle
kanım zehirlenirken,
etim kirlenirken
ve kaçarlarken insan kardeşlerim
yüzlerinde beliren tiksintiyle benden,
kendimi
bırakılmış
bir yaban domuzu gibi
çamurların içinde hissederkenArı sular gibi ya Rab, doğ içimde…
Bütün yollarım sana yürüsün.
Her şey beni terk ederken
ve ben her şeyi terk etmişken
beni asla terk etmeyene,
senin a ş k ı n a
bir sevinç sapı gibi uzanabileyim,
tüm yorgun gecelerin ardından
sana doğayım.IX.
Melekler yeryüzüne indirmişler de geceyi
Çereğalar içinde yanmış gökkubbe…Onca saltanatı, sarayı, konağı
görmüş,
kanıksamış
gözlerimiz
bir ahıra bakıyor:
Işıltıların seyrinden sarhoş olmuşuz:
Evrenin kalbi
şu
doğan
çocukla
atıyor…
Dizlerimiz yerdeki samanlara değil,
sanki gökadalara bükülüyor:
Üstümüz başımız ışık,
nur,
rahmet…
Kirpiklerimize güneşler değiyor…
‘’hoş geldin’’ diyebiliyoruz
mecali kalmamış sesimizle…
‘’hoş geldin ya Rab
hoş geldin…
hoş geldin….’’Metin Mintaz
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.